Süleyman Karagülle
KABİR AZABI
25.02.2014
28753 Okunma, 8 Yorum

 (Abese-21,22)ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ  ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ

“Sonra onu öldürdü ve kabre koydu, sonra istediği zaman da onu neşreder.“

Burada kabre koymayı ‘fe’ ile onun neşredilmesini ‘sümme’ ile ifade etmiştir. Bedenin durumunu anlatmaktadır. Kabre konan insanın bir daha ahirete kadar herhangi bir canlanması yoktur. Kabirde olmak demek çürümek, dağınık olma demektir. Yani ölü insanla çürümüş insan arasında bir fark yoktur.  

خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ (Mülk-2)

“Mevti ve hayatı halk etti.”

Burada mevt hayatın yokluğu şeklinde onun da hayat gibi ruhun bir vasfı olduğu anlatılmaktadır. O da mahlûktur. Ruh ve bedenin ayrılığı demektir. Ruh vardır. Ruhun farklı bedeni vardır. O bedende varlığı devam etmektedir. Bu sebeple o durum mahlûk durumdadır. Bunun anlamı şudur: Ölümden tekrar haşre kadar o bedende azap veya saadet görebilir.

وَكُنْتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (Bakara-28)

“Siz ölü idiniz sizi diriltti, sonra öldürüyor, sonra diriltecek, sonra O’na rücu edeceksiniz.” Yaratılmadan önce ne idiysek öldüğümüz zaman da o olacağız. Yani biz yaratılmadan önce de vardık. Bu uzayın dışında başka bir uzayda varlığımız olabilir. O dönemin hafızası bizde olmadığı için hatırlayamıyoruz.

ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا  (Nisa-100)

“Sonra o mümine ölüm idrak etti ücreti hemen Allaha vaki oldu.”

Burada ölen insan zaman kaybetmeden, ahirette hesap bile vermeden Allah’ın ecrine ulaşacaktır, maddidir. Yasin’de de aynı olay anlatılır. Şehit edilen kişinin “Kavmim bilse ki ona ne ikram edildi” diyerek hemen cennete gittiği ifade edilmiştir.

Bu ayetlerde tearuz vardır. Biri ölünce hemen Allah’ın ecrine kavuşur diğer insan öldükten sonra kabir hayatı yaşar sonra ahirette diriltilir sonra uzun zaman Arafat’ta yaşar, hesabını verdikten sonra cennete veya cehenneme gider. Bu tearuzu gidermek için ayrı haller düşünürüz. Şehit olanlar, mümin olanlar, ceketi garanti edenler hemen cennete götürülür. Günahkar olanlar veya halleri mütereddit olanlar ise bekletilir hesap görüldükten sonra cennete veya cehenneme sevk edilir veya arada bırakılır.

النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ (Mümin-46)

Onlar (Firavun ali) ateşe arz olurlar ve kıyamet günü daha şiddetli azaba uğrarlar. Bu azabı kabri gösteren ayettir. Ne var ki zikredilen Firavun değil, alidir.  Gece gündüz denmiş olması ile bu dünya hayatında olanlar kastedilmiştir. Yani firavunun arkasından yürüyenlere öyle ateşe arz olun denmiştir. Buradaki ateş silahlı savaştır. Kastedilen kuvvet uygarlığıdır. Dolaysıyla bu ayette kabir azabını ispatlamak zordur. Firavun ve ali denseydi mezardan bahsedilmiş olurdu. Oysa sadece Firavunun ali denmektedir. Sonra gece gündüzden bahsetmektedir. Bu da bu olayın bu dünya hayatı olduğuna delildir.

Önemli olan başka delil de Kur’an’ın ölümü uykuya benzetmesidir. Uykuda iken rüya görmüyorsak acı duymayız azap göremeyiz. Eğer ölü iken rüya gördüğümüzü söylersek bu beden çürüdüğü için rüya göremez.

Bu ayetlerin delaleti ile kabir azabı yoktur ama varsa bunun nasıl olduğunu şöyle izah edebiliriz.

Kainat bir film gibidir. Nasıl filmde kare kare resimler varsa kainatta da küp heykeller vardır. Biz heykelden heykele geçerek değiştiğimizi zannederiz. Değişen beden değil, ruhunuzun gezinmesidir. Yani bizim çocukluğumuz vardır orada duruyor. Bizim geleceğimiz de vardır orada duruyor. Biz birinci heykelden ikinci heykele atlaya atlaya yaşıyoruz ve yaşlanıyoruz.

Yolcuğumuza birlikte devam ediyoruz. Hayatımız bu yolculukta devam ediyor. İçimizden biri öldüğü zaman bizimle seyahati bırakmış oluyor. Aynı trende ilerlerken bazılarının trenden inmesi, bazılarının da binmesi gibi. Trenden inenleri biz yok oldular zannediyoruz. Oysa ki trenden indiler. Şimdi ne yapıyorlar bilemeyiz, belki de daha iyi bedenlere girip orada seyahatte devam ediyorlar. Başta trene bindiler, arabalara bindiler, uçağa bindiler veya köşke gittiler.

İyi insanların öldükten sonra maymun bir bedene grip onun hayatını sürdürmeleri mümkün olduğu gibi dev olup uçan varlık olmasında da herhangi bir zorluk yoktur.

Bu takdirde ahirete kadar da pekala hayat olabilir.

Bu çok basit bir olaydır. Filmi seyrederken bir yerde o filmi durdurup başka filmi sahneye koymaktan ibaret olur. Ne var ki bütün bu ihtimallerin olduğunu biz ancak Kur’an’dan öğrenebiliriz, biz Kur’an’da aksini bulduğumuz için kabir azabı yoktur diyoruz.

Neden kabir azabı yoktur. Çünkü suçlunun cezası suçu sabit olduktan sonra verir. Şimdi olduğu gibi hapishanelerde senelerce tutulup sonra suçsuz denip bırakılamaz.  O halde kıyamet beklenecek, orada muhakeme yapılacak, verilen ceza kadar cezalandırılacaktır.

Buna şu cevap verilebilir. Neye bekleniyor. “Allah sevabını günahını bilmiyor mu? Versin cezasını, bitsin” diyebiliriz. Birbirimizin ahlakının hesabını verebilmemiz için tüm insanların birlikte diriltilmeleri gerekir. O halde bekleyeceğiz sonra da hepimiz birlikte bir araya geleceğiz. Buna şu itiraz yapılabilir: “Kimi çok bekleyecek, kimi az bekleyecek.” Cevabımız: zaman izafidir. Kimine göre kısa, kimine göre uzun görülebilir. Şehitlerin cennete gitmesini böyle yorumlayabiliriz.

 

 


YorumcuYorum
Hüseyin Kayahan
27.02.2014
18:49

İnsan dışındaki canlıların bir bedeni (HARDWARE) bir de o bedeni sevk ve idare eden programları (SOFTWARE) vardır. İnsanın ise bir bedeni (HARDWARE) olmasına karşılık, 2 tane programı (SOFTWARE) vardır. Daha önce yakın çevreme anlattığım için o arkadaşlar bu görüşümü biliyorlar.

Bu iki SOFTWARE'den biri bedenimizi sevk ve idare eden, bana göre Kuran'daki adı "NEFS" olan programdır ve hayvanlardakinin aynısıdır ve aynı mantıkla çalışır.

Diğeri ise; bizi diğer canlılardan özel kılan ve bizi Allah'ın benzeri yapan (bunun ne manaya geldiğini "Allah'ı tanımak makalelerinde açmaya çalışmıştım) ve başlanğıcımızla bedenimize yüklenen ve bizim (ve çevremiz) tarafından da geliştirilen "AÇIK KAYNAK KODLU", Kuran'da "RUH" OLARAK ADLANDIRILAN, bir programdır ve sadece Cüz'i olanı BİZE ve killi olanı Allah'a ait olan bir programdır (SOFTWARE).

Bütün programların çalışabilmesi için bir bedene, bütün bedenlerin de çalışabilmesi için bir programa ihtiyaç vardır. Beden ve program "aktif" olduğu zaman "BİLİNÇ/ŞUUR" oluşur. Bu ikisi beraber ve aynı anda aktif olmazsa ŞUUR oluşmaz. Mesela uykuda beden aktif ama program "ASKIDADIR"; bilgisayar tabiri ile, "OTURUM KAPATILMIŞ ama BİLGİSAYAR ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYORDUR. Programlanmiş her hangi bir uyarı ile oturum açılır, Şuur/bilinç oluşur, yani ekranda olaylar görünür hale gelir.

Ölüm halinde ise "BİLGİSAYAR KAPATILMIŞTIR", bedenin enerjisi kapanmış, Ruh dediğimiz program da bedenden ayrılmış, "uninstall" edilmiştir.

Bedenin veya ruhun tek başına haz veya azap görmesi düşünülemez. Ne tek başına beden acı duyar, ne de tek başına Ruh acı veya zevk duyar.

Kabirlerde beden onu oluşturan en küçük bileşenlerine parçalanmış, ruh ise başka bir yerdeki "HARD DİSK"te "BAAS GÜNÜNE" kadar bekletilmektedir. İlkahtan ölünceye kadar o ruhu taşıyan beden (KİŞİ) tarafından o program "HAS KILINMIŞ/ÖZELLEŞTİRİLMİŞ" olduğu için, (FARKLILAŞTIĞI İÇİN" artık o ruh başka bedenle çalışamaz. Kodları uyuşmaz. O ruh ancak "ahirette" kendi bedeninde tekrar çalışır, o beden de ancak o ruhla işlerlik kazanır.

Bundan dolayı, velevki kabirdeki beden çürümemiş dahi olsa ruh kendisinden ayrıldığı için bir azap hissetmez, Ruh da bekletildiği yerde yanında bedeni olmadan bir azap hissedemez.

Ahirette, o güne kadar yaşamış olan tüm insanlar "YAPAY RAHİMLERDE (YASİN SURESİNDE BU "ECDAS OLARAK İSİMLENDİRİLMEKTEDİR)", "AYNI ANDA" DÖLLENECEKLER, aynı anda büyüyecekler ve yaşdaş olacaklardır ki, hesaplaşma için kimse kimseyi beklemesin. Bu dünyadaki gibi bir birimizden doğacak olsak hesaplar tamamlanamaz. Dünyadaki yıllar kadar beklememiz gerekir, bu da mantıksız olur.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Mete Firidin
28.02.2014
06:57

"Allah benzeri olmadığını bilir"

Nihayet her kişi beden ve ruh olarak bir yazılım bir formüldür. Şuur formülü beden olmasada başka bir serverde çalıştırılabilir. Bu çalışma esnasında bedeninden ayrı olduğunu öldüğü için bilir. Ama şuurunda bir bedeni vardır. Algılaması bedenidir. bedeni olmamasına rağmen. Kabir azabı vardır. fakat rüyada hissedilen acılar gibidir. Aslında bedene bir şey olmammaktadır. Ama acılar bedene oluyormuş gibi program düzeyinde hissedilir.

Ahirette ise tekrar bedenlenilir.

Hüseyin Kayahan
28.02.2014
23:14

Cengiz beye de, Mete beye de teşekkür ediyorum. Siteyi dinamik olarak takip ettiklerine gerçekten seviniyorum. Diğer arkadaşların da takip ettiklerini zannediyorum, her ne kadar yorum yazmasalar da.

Kesin olarak deneylerle ispatlayamacağımız konularda elbette çok fazla yorum ve farklı algılamalar olacaktır.

Felsefeciler "deney yapmayı zül görürler. Bu akla hakarettir. Akıl, başka hiç bir dayanağa ihtiyaç duymadan doğruyu bulmalıdır". Fakat bizler müsbet ilimle/denenebilir ilimle uğraşırız... Bu elbette deneyemediğimiz konularda düşünmemize engel değildir.

Hanefiler, "mefhum-u mahalefeti" kabul etmezler. Bakara/154 daki ibareyi ben de biliyorum:

"Allah'ın sebilinde ("men" ie gelmiş) katlonunanlara/katlonulacaklara(muzari) emvat (emvâtün gelmiş) demeyiniz, bilakis haydırlar, lakin siz şuur etmiyorsunuz/etmeyeceksiniz" deniyor.

Ali İmran/169 da ise "Allah'ın sebilinde katlolunmuş(mazi) kimseleri("ellezine" ile gelmiş) emvat (emvâten gelmiş) hesap etmeyiniz, bilakis onlar haydırlar, rablerinin indinde rızıklanırlar/rızıklanacaktırlar.

Mefhum muhalefetle; "öyleyse, Allah'ın sebilinin dışındakiler hay değillerdir" sonucuna varılamaz. Bu ibareler diğer emvatın hay olmadıklarına delil olmaz, başka delalet gerekir. Mevt olmak "adem/yokluk", "yok sayılmak/tanınmamak" değildir. Zorlama, ısmarlama mana kullanmak istemem ama, madem ki insanlık gelişiyor, ilim gelişiyor ve yeni bilgilere ulaşıyoruz; öyleyse yeni manalar ve yeni sonuçlara da ulaşıyoruz demektir. Mevt ve Hay olma yeniden anlaşılmalıdır. Zira ayette "halakal mevte vel hayate" derken önce mevti, sonra hayatı saymaktadır. Mevt halk edilmiş (kurgulanmış) bir haldir. Yokluk, ademiyet değildir.

Ben bunu "şuurun/bilinçin" oluşmadığı durum olarak aldım ve bugünkü, daha doğrusu 15 sene önceki bilgi seviyemle; "erginlik teorisinin giriş kısmında biraz irdeleyerek; bilgisayarlar teknolojisi örneklemesiyle, software ve hardware'in aynı anda aktif olmaması olarak yorumladım.

O bölümde, programın da bir varlık olduğunu izah etmeğe çalıştım, burada uzun uzun anlatmak gereksizdir. Bu varlık/program, bir bilgisayara yüklenmese de vardır. Bir program bir kere oluşturuldu mu, artık o hep vardır. O ne sayfalarca kağıtların üzerindeki bir takım sembollerdir, ne bir kasetteki ses dalgasıdır, ne bir CD deki oyulmuş çiziklerdir. O artık "adı" olan bir varlıktır. Zira varlıkları; "adı olan şey, varlıktır", diye tanımladım. Bir adı olmayan şey varlık değildir.

Mesela, İnsan için şöyle benzetmeler yapılabilir: Benim kolum, benim kafam dersiniz, değil mi? Bir insanın önce kollarını kessek hala insandır, sonra ayaklarını kessek hala insandır, sonra kulaklarını, sonra başka yerlerini böyle ayırsak ve (gelişen teknolojinin de yardımıyla) hâlâ şuuru kaybolmasa gittikce küçülen bu canlı ne zaman artık insan/kişi değildir? Beyni (bilgisayar) ve ondaki programı (ruh) çalıştığı sürece, kalan bedeni olmasa da kişi/insan sayabilir miyiz? Uykuda veya komada, nefsin aktif ama ruhun aktif olmadığı durumlarda bunu "araz" kabul ediyoruzama kişiliği tam sayıyoruz. Burada ruhun hiç bir aktivitesi yoktur, ama yok olmamıştır. ölüm halinde ise beden yok olmaktadır, bunu gözlemle müşahede etmekteyiz. Komadaki insan acı ve zevk duymaz ama rüyadaki insan uyandığı zaman acı ve zevk duyduğunu söylemektedir, bu herhalde sanal bir zevk ve sanal bir acı olsa gerek. Gercek acı ve gerçek zevk beden aracılığı ile ruhta oluşan hallerdir. Olayı anlatırken acı veya zevk duyuyor olabilir mi? Henüz tam anlayamasam da, ruh ve bedenin beraber olmaması halinde, gerçek acı ve zevk olmaz diye düşünüyorum. Bir bedene ihtiyaç olmaksızın bunlar olacaksa, ahirette sanal olarak cehennem hayatı pek ala mümkün olabilir ki, ama hiç de öyle anlatılmıyor. Cennet hayatı da öyle. Sanal dünya (sanal sektör gibi) her ne kadar artık bir realite ise de, ben reel bir ortam olacağı kanatindeyim.

Hay kelimesinin ilk akla gelen manasının "canlı" olduğunu ben de biliyorum. Bu canlı veya cansız olmayı bugünün insanının idrakine yeniden tanımlamalıyız.

Saygılarımla.

H.kayahan

Mete Firidin
01.03.2014
06:39

Hayatta olmak su içeren bir bedende şuurlu olmaktır. mevt ise bu bedenin dışında olmaktır. Önce mevt kullanılıyor. Çünkü her insan ölüdür. yani teorik olarak planı vardır fakat hayat verilmemiştir. Şuuruda vardır ama bu şuur potansiyel bir şuurdur. fakat hayata gelince bir şuuru oluşur. Ölüncede artık bir şuur vardır ve yok olmaz. fakat hayatta değildir.

Mevt ve hayat: Varlık ve yokluk gibidir. Bizim yaşadığımız evrende varlık ve yokluk vardır. Evrenin dışında yoklukda yoktur.

Hüseyin Kayahan
01.03.2014
22:59

mefhum muhalefetle sadece Allah yolunda öldürülenler haydır, başka hay olan yoktur sonucu çıkarılamaz. Hay olma sadece bunlara tahsis edilemez. Başka haylar da olabilir.

Bitkilerde sedece DNA var ve ondaki program onları sevk ve idare etmektedir. Hayvanlarda hem DNA var, vücut onunla oluşmakta, sevk ve idare edilmekte ama merkezi sinir sistemi olan türlerde kismi sosyal davranışlar da olduğuna göre onlarda da "ruh" olmalıdır. Merkezi sinir sistemi olan türlerde bedenin oto kontrolünü yapan program "NEFS" olmalıdır, diyorum. Zira ayette belirtildiği gibi; "inne en nefse le emmaratün bis suî" dir. Burada nefsin emrettiği "sui" bedenin doğal ve periyodik istekleridir, tabii kötülükler değil, sosyal olarak kötü kabul ettiklerimizdir. Açıkan hayvan bulduğunu yemek ister, onun kendi malı oloup ıolmadığını düşünmez. Her yere dışkısını bırakır, vs. Bedenin normal devamı için nefs bunları emreder.

İnsanda ise DNA var, vücudumuz onunla oluşmakta, beynimizdeki alt korteksteki "nefs" programı bedeni sevk ve idare etmekte ama üst korteksteki "GRİ" hücrelerde ise hayvanlardakinde farklı olarak "izafetle gelen" "min ruh'i" şeklinde ifade edilen, Allah'ın kendine mahsus olan Ruhtan bize "download/install" edilen özel ruhumuz vardır. Entellektüel beyin budur. Bu sadece insanda vardır. Bundan dolayı insan ceza veya mükafata müstehaktır.

Uyku yarı ölümdür, denmiştir. Şuur ekranımız kapalı ama programlarımız art alanda çalışmaktadır. Bundan dolayı "SANAL ACI VE SANAL ZEVKLER" duyabilmekteyiz. Bunlar sadece sanaldır, reel değildir. Reel acı mesela elinizin ateşte yanması, reel zevk ise birinin sizin teninizi okşamasıdır.

Ahiret hayatında derilerin değişeceğinden, insanda tiksinti uyandıracak içeceklerin içirileceğinden vb bahsedilmekte, diğer taraftan da gölge, meyve, ipek vs gibi keyf verici ortamların olacağı anlatılmaktadır. Bütün bunlar bedenle yaşanabilecek gerçeklerdir. Ahirette sanal ceza yoktur. Çünkü bedenizle nefsimizle ve ruhumuzla biz aynı kişi olacağız.

Kabirde ise beden yoktur. Beden olmayınca programların art alanda çalışabileceği enerji de yok demektir. Bu programlar, bir arşivde gününe kadar beklemektedir ve yüklenebilecekleri bedenleri olmadığı için çalışmamaktadırlar. Benim aklım bedeni olmayan ruhun zevk ve acı duymayacağını kabul ediyor. Eğer ruhlarımız başka bedenlerde (bu illa insan olması da gerekmez) işletiliyorsa belki o zaman acı ve zevk duyabilir.

"Bir suça iki ceza olmaz" ibaresi gereğince ve nihai hesaplaşma yapılmadan hüküm verilmeyeceğine göre niçin ve nasıl kabirde azap başlasın? Cehennem hayatı yeterince uzun değil mi? Bu acele niye...

Saygılarımla.

H.Kayahan

Hüseyin Kayahan
03.03.2014
13:47

Cengiz bey ayni şeyi söylemiş olduk. Her "hay" olabilir, eğer bir grıp olabilirse...

O zaman "hay" ibaresini yeniden düşünmek lazım gelir, demiştim.

Eğer "Hay" bizim anladığımız gibi bir beden ve bir ruhun birlikte, iradeli tasarruflar yapması ise ölüm ile beden yok olmaktadır, beraberlik sona ermektedir. Uykuda, komada, bitkisel hayatta olanların tasarruf yoktur; hatta sarhoş, ikrah altında, ateh vb (arazlar) halinde olanların tasarruflarıda iradi tasarruflar değildir.

Ben; her insanın ruhunun onunla beraber geliştiği ve değiştiğini ve ona özel hale geldiğini; bundan dolayı başka nedenlerle uyum sağlayamayacağını düşünüyorum. Örnek olarak "kök hücre" böyledir. İlk kök hücre her hücre olabilirken, biraz ilerki safhalara ulaşan hücre gittikçe özelleşir ve her hücreye dönüşemez. Örneğin, sinir hücresinden artık kemik hücresi oluşturulamaz. İnsan ruhu da böyledir ve o bedene, o kişiye özeel hale gelir, ne artık başka ,nsanda ne de başka hayvanda çalışmaz diye düşünüyorum. ayetleri bu gözle incelemiş değilim.

Sonra niye aynı ruhu başka bedenlerde kullansın ki, Allah'ın yeteri kadar ruhu mu yoktur?

Saygılarımla.

H.Kayahan

Hüseyin Kayahan
04.03.2014
11:13

Allah; biz anlayabilelim diye sistemleri "ANALOG/BİRBİRİNE BENZER" "HALK ETMİŞ/KURGULAMIŞTIR". Arada belirttim, ben ayetleri bu gözle incelemedim diye.

Ayrıca "Allah'ın sünnetinde bir değişiklik ve iptal bulamazsın" deniyor. Bu elbette mikro alemlarde kuralların farklı, makro alemlerde kuralların farklı oluşu gibi hallerle çelişmez.

Allah Kuran'da bir meseli; bazen jeolojik bir örnekle anlatır, bazen biyolojik bir örnekle anlatır, bazen de sosyolojik bir örnekle anlatır. Hangisinden diğerine kıyas kolay olacaksa kolay olan örneği anlatır ki kolayca anlayalım ve diğer yerlere kıyas yapabilelim.

Kök hücrenin mekanizmasını bugün anlamış durumdayız. Ruh da böyle olmalıdır, diyorum. Onu yaratan ikisinde de aynı sanatını, aynı kuralları koymuş olmalıdır, diye düşünüyorum. Omadığına delil getirmek gerekirken, tersini yapıyorsunuz. Benim ki bir varsayım, bir istihsandır elbette. Kuranı bu gözle inceler ve destekler ayetler bulunursa Nas haline gelir.

SAygılarımla.

H.Kayahan

Hüseyin Kayahan
05.03.2014
21:24

Cengiz bey, siz olayı çözmüş ve kendi açınızdan tatmim olmuş görünüyorsunuz. Darısı benim gibi bocalayanların başına. Başka duam yok.

Saygılarımla.

H.Kayahan





Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 129906 Okunma
Mete Firidin
Hz. Musa Ne Zaman Yaşadı?
12.05.2011 119570 Okunma
11 Yorum 07.04.2020 15:05
Mete Firidin
Kudret Helvası Menne
13.11.2013 112378 Okunma
4 Yorum 15.11.2013 03:46
Mete Firidin
Hz. Nuh, İbrahim, Yusuf ve Musa Kronolojisi
5.04.2015 108774 Okunma
10 Yorum 12.01.2020 16:47
Mete Firidin
Hurufu Mukatta
9.04.2011 90247 Okunma
7 Yorum 25.03.2020 18:55
Mete Firidin
Hz. İbrahim Ne Zaman Yaşadı?
28.02.2011 84832 Okunma
4 Yorum 25.03.2020 18:59
Mete Firidin
Estetik Ameliyat ve Nisa Suresi 119. Ayet
3.10.2014 76079 Okunma
1 Yorum 03.10.2014 20:39
Mete Firidin
Petra Yalanı
28.04.2015 71964 Okunma
9 Yorum 02.05.2015 13:07
Mete Firidin
Salat Kelimesinin Kökeni
26.02.2012 67415 Okunma
10 Yorum 03.06.2020 00:23
Mete Firidin
Kuran'da Kölelik
27.12.2013 63995 Okunma
86 Yorum 08.01.2014 17:16
Mete Firidin
Bekke Ve Mekke
27.01.2011 54519 Okunma
9 Yorum 25.03.2020 19:30
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 53325 Okunma
19 Yorum 28.05.2024 13:50
Süleyman Karagülle
ABD Başkanlık Seçimi
19.11.2016 41466 Okunma
28 Yorum 19.12.2016 21:41
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 40210 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Mete Firidin
Hz. Lut’un Kızları
7.06.2011 39513 Okunma
4 Yorum 01.02.2020 21:22
Mete Firidin
El Tur ve Tur-i Sina?
24.03.2013 38407 Okunma
21 Yorum 23.06.2021 12:46
Mete Firidin
Amen ve Senetin
15.11.2012 35412 Okunma
31 Yorum 30.11.2012 13:47
Mete Firidin
Lâ mevcûde illâ Hû???
18.12.2010 34734 Okunma
1 Yorum 25.12.2010 15:11
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 34675 Okunma
25 Yorum 28.05.2024 13:42
Mete Firidin
Lut Kavmi Homoseksüel Değildi!
3.08.2014 33820 Okunma
15 Yorum 03.12.2017 03:35
Hikmet Güveloğlu
HİÇ
2.01.2017 33736 Okunma
2 Yorum 03.01.2017 11:37
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 32876 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Mete Firidin
Kabe Kavseyni Ev Edna
15.06.2012 32509 Okunma
1 Yorum 22.05.2018 01:32
Mete Firidin
Nuh’un Üvey Oğlu!
25.10.2015 31768 Okunma
28 Yorum 12.01.2020 17:30
Hikmet Güveloğlu
Musaddık'ın Kerameti, Zarrab'ın Laneti
30.11.2017 31357 Okunma
1 Yorum 30.11.2017 19:32
Mete Firidin
Homohabilis Havva ve Havvalar
20.04.2012 30771 Okunma
27 Yorum 15.04.2020 09:47
Mete Firidin
Adem'in ve Havva'nın Hatası
2.03.2014 30383 Okunma
34 Yorum 10.03.2014 00:48
Mete Firidin
Nutfetin Emşâcin (99)
14.05.2013 29590 Okunma
24 Yorum 17.05.2013 15:16
Mete Firidin
İbni Arabi ve Araf 175-176. Ayetler
16.11.2011 29078 Okunma
9 Yorum 19.11.2011 17:29
Hikmet Güveloğlu
KAYIN BABA, DAMAT, İPSİZ VE SAPSIZLAR
18.12.2016 28788 Okunma
1 Yorum 20.12.2016 00:47
Süleyman Karagülle
KABİR AZABI
25.02.2014 28753 Okunma
8 Yorum 05.03.2014 21:24
Mete Firidin
Miras ve Kelale Ayetleri
13.02.2014 28552 Okunma
53 Yorum 28.02.2014 13:04
Mete Firidin
Allah Celle Celalühü Ne Demektir?
30.11.2014 27888 Okunma
1 Yorum 01.12.2014 08:16
Süleyman Karagülle
Görevimiz
22.02.2014 27326 Okunma
12 Yorum 05.02.2016 21:44
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 27270 Okunma
46 Yorum 28.05.2024 13:53
Mete Firidin
Kevkeb
10.08.2011 27133 Okunma
1 Yorum 28.08.2012 12:03
Mete Firidin
Hz. İbrahim’in Atası ve Nemrut
19.04.2015 27087 Okunma
1 Yorum 20.04.2015 20:48
Mete Firidin
Enam Suresi 145. Ayet Ve Haram Yiyecekler!
31.12.2017 26833 Okunma
Mete Firidin
İçki Haram mı?
25.05.2015 25734 Okunma
13 Yorum 12.01.2020 17:25
Mete Firidin
Kuran’da Namaz Vakitleri
28.12.2014 25282 Okunma
Mete Firidin
Hz. Yunus ve Ambergris
12.12.2012 24912 Okunma
2 Yorum 13.12.2012 13:23
Mete Firidin
Nuh’un Gemisi ve Cudii
12.01.2014 24700 Okunma
45 Yorum 05.02.2016 23:06
Mete Firidin
Kuran'da Tecavüzün Cezası
18.02.2015 24049 Okunma
2 Yorum 21.02.2015 17:19
Mete Firidin
Hz. İsa’nın Doğum Günü
2.01.2015 23622 Okunma
Mete Firidin
Hz. Adem’in Kaburgası
25.04.2012 23265 Okunma
59 Yorum 28.04.2012 13:42
Mete Firidin
İmhotep Hz.Yusuf mu?
27.10.2011 22341 Okunma
3 Yorum 05.11.2019 07:59
Ahmet Yücel
YUNUS SURESİ 62-63-64. AYETLER VE TEFSİRİ
19.02.2016 22089 Okunma
4 Yorum 01.05.2024 22:56
Mete Firidin
Hz. Musa ve Hızır'ın Buluştukları Yer
16.03.2012 21871 Okunma
10 Yorum 17.03.2012 10:03
Cengiz Demirci
İlk karzı hasen kooperatifi
3.01.2013 21512 Okunma
25 Yorum 06.02.2013 20:31
Hikmet Güveloğlu
ASKERLİK VATAN BORCU
25.01.2017 21437 Okunma


© 2024 - Akevler