İnsanlık tarihindeki bütün uygarlıklar artan emek ile doğmuştur. Yani insanlar çalışır ve yaşarlar. Bu arada bir miktar emeklerini artırırlar ve artırdıkları emeklerini de yeni bir uygarlığın tesis edilmesinde veya var olan uygarlığın geliştirilmesinde kullanırlar. Emeklerini artırabilmeleri için yaşamak amacıyla gerekli olan çalışma saatleri daha az olmalıdır.
Ülkemizdeki sorun nedir?
Ülkemizde, Türkiye’de çalışıyor ve üretiyoruz ama çalıştığımızın en az yarısını dışarıya faiz olarak ödüyoruz. Uygarlaşmak için saatlerimizi artırma şöyle dursun; faiz için harcadığımız saatlerden artırdıklarımız yaşamamız için yetmiyor, borçlanarak yaşıyoruz!
Bu durumda Türkiye’nin uygarlaşması imkansız hâle geliyor.
Her şeyden önce faizden ve faizli borçlardan kurtulmalıyız.
***
Bizim üstünlüğümüz nerede?
Bizim, geçmişten bize intikal eden ve Batı’dan çok ileride olan hukuk sistemimiz ve fıkıh ilmimiz vardır. Eğer biz onu değerlendirsek, çalışmalarımızın verimi dört beş misli artacaktır. Bir taraftan geçineceğiz, bir taraftan dış borcumuzu ödeyeceğiz; diğer taraftan uygarlaşmamız ve muasır medeniyetin fevkine çıkmamız için zamanımız artacaktır.
Batılılar bunu çok iyi anlıyorlar; İslâm fıkhının çok kısa zamanda bizi muasır medeniyetin fevkine çıkaracağını çok iyi biliyorlar. Bildikleri için; Türkiye’nin muasır medeniyetin fevkine çıkıp da tekrar Osmanlı döneminde olduğu gibi hükmeder duruma geçmesini önlemek istiyorlar. Bundan dolayı Türkiye’yi İslâm fıkhından uzaklaştırmışlar, medreseleri kapattırmışlar, harf inkılâbına zorlamışlar...
Biz inkılâplar yaptık; Batı’nın zorlaması ile yaptık. İnkılâpları Osmanlılar başlattı ama biz onları hayra çevirdik. Bu sayede Batı’yı öğrendik, ama Doğu’yu da unutmadık.
Şimdi bu ikisini yan doğu ile batıyı sentez ederek yapılması gerekenleri yapacak ve çağımızın sorunlarını çözen “fıkıh” sayesinde muasır medeniyetin fevkine çıkacağız.
***
Muasır medeniyetin fevkine/üzerine çıkmak için neler yapmalıyız?
-Önce, herkes iş bulacak, ülkemizde işsiz insan olmayacak; daha doğrusu herkese aş, iş ve eş bulunacak.
-Sonra, herkes kendi işini kendisi seçecek, bunun sistemi kurulacak; çağdaş kölelik olan “işçilik sistemi”nden kurtulacağız.
-Herkes girişimci olacak; bunu “faizsiz işçilik ve işveren kredisi” ile sağlayacağız.
-Böylece herkes düşünecek, deneyecek, çalışacak, uygulayacak ve yapacak.
Güneş, rüzgar, su ve biyolojik enerji kaynakları ülkemizde zengindir; bunlar tam kapasite ile ve en verimli şekilde değerlendirilecek. (Önceki yazımda anlattım.)
Dışarıdan teknoloji getirilecekse, bu teknolojiyi de yönetim değil halk getirecektir.
İşte, “kurtuluş reçetesi” budur!
***
Başarılı olmak istiyorsak reçete hazırdır:
-“Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” işte bunları yapan bir düzendir/reçetedir.
-“Adil Düzen”i hafife alıp dalga geçmek ve;
-“Adil Düzen”e anlamdan saldırmak demek ise;
-Tek kelimeyle çağdaş sömürü düzenine “uşaklık” etmek demektir.
“Adil Düzen”i ilmî bir şekilde kritik etme ve değerlendirme, değerlendirdikten sonra da uygulama merhalesine geçme ise esaretten kurtulma demektir; hem de sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın ve bütün insanlığın esaretten kurtulması demektir.
Reçete hazır; üstün olduğumuz zenginlik hazır; gerisi yani reçeteyi ve hazineyi değerlendirmek size/bize kalmış. Değerlendiren ve çalışanlar kazanır, diğerleri kaybeder.