‘Küllün ya’melu alâ şâkiletihî fe rabbukum a’lemu’
Bundan önceki yazımız şöyle sone eriyordu: “(…) ileri seviyede Müslümanlara ve “Adİl Düzen”e yaklaşan bir dönem gelecektir. Dolayısıyla asla ümitsiz duruma düşmemeliyiz. Biz doğruları söylemeye ve elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Kalanı bize değil O’na (Allah’a) aittir, O ne isterse o olur...’ (Devamı var)”
Evet, aynen böyle ve devamında İsra Suresi 84. Ayet tevafuk etti; devam edelim: “Kul küllün ya’melu alâ şâkiletihî, fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlen / “De ki: Herkes kendi yapısına (hüviyetine, karakterine) uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir.” (DİB Meali) / “De ki; herkes kendi şakilesi üzerine amel eder. Rabbiniz sebil olarak kimin ehda olduğunu en iyi ilmedendir.” (Akevler Meali)
‘ “Şekil” var, “suret” vardır. Suret cismin kendisindeki varlığıdır, el sürdüğünüz zaman suretini hissedersiniz. Şekli ise görüntüsüdür... / Herkes şakilesine göre amel eder. Yani amelin kendisini yapmaz, onun şakilesini değiştirir, görüntüsünü değiştirir.
Bir şeyin planı projesi şeklidir. Plan proje gerçekleşecek varlığın kaderidir.
Kapitalistler plan ve projeye karşıdırlar.
Sosyalistler ise devletin yaptığı plan ve projeye uymak zorundadır.
Kur’an ise ara yolu tutmuştur. Herkes plan ve projeye uymak zorundadır ama plan ve projeyi kendisi için kendisi yapmaktadır. Bunun başka manası, herkes kendi içtihadına göre amel eder. Herkes kurallara göre hareket etmek zorundadır. Ne var ki hareket edilecek kuralları kendisi için kendisi koyar. Kurallı hareket ettiği için birlik sağlanır. Kurallarını kendisinin koyması ile de özgürlük sağlanır. Ekseriyetin koyduğu kurallara değil, kendisinin koyduğu kurallara uyar. Bunun için içtihatlarını ilan eder. Bu içtihatlarını değiştirebilir ama değiştirinceye kadar uymak zorundadır. Herkes sözleşmeyi serbestçe yapar ama yaptıktan sonra değiştirinceye kadar ona uyar. Sözleşme yapmaları gerektiğinde anlaşırlar ama sözleşmenin içeriğinde anlaşamazlarsa ortak vekil seçerler. Ortak vekil istişare eder ve onlara vekâleten karar alır. Bu ittifakla alınan karardır. En üst seviyede anlaşma hakemler nezdinde olur. Taraflar birer hakem seçerler, hakemler de bir başhakem seçer. Başhakemin kararı tarafların kararı olur.
Herkes “kendi içtihadına” göre amel edecektir. Kimse kimseye bir şey dayatmayacaktır. Kendi içtihatlarına göre “kendi yaptığı serbest sözleşmelere” göre kendi seçtiği kimselere sorarak ve nihayet “kendi seçtiği hakemlerin kararı” ile yaşayacaktır.
Tekrar ediyorum; 1) içtihat, 2) sözleşme, 3) ortak vekil, 4) kendilerinin seçip atadıkları hakemler şeriat olacak ve herkes kendi şakilesinde yaşayacak.
Bugün içtihat var mı, sözleşmeler serbest mi, başkan ortak hakem mi, hâkimler mi var, hakemler mi var?
Peki, be şaşkınlar, hangi akılla “Adil Düzen”i bırakıp da Avrupa sokaklarında hakaretlere uğruyorsunuz?
Herkes kendi şakilesi ile hareket ettikten sonra dayanışma ortaklıkları harekete geçerler ve nizaları (ihtilafları) onlar çözerler. Savunma Yüksek Kurulu, Soruşturma Yüksek Kurulu, Bilirkişi Yüksek Kurulu ve Hakemler Yüksek Kurulu’nun organize ettiği kurullarda muhakeme edilerek mahkûm edilirler. Son söz yargının olur.
Bu dünyadaki yargılama Allah adına böyle yapılır. İspat edilemeyenler ile yargı yetkisi dışında olanların hesabını Allah ahirette görecektir.
Bizim kendimizi akıllı kabul edip başka insanlara hükmetme yetkimiz yoktur.
Bizim ‘evet’çilere, ‘evet’çilerin de ‘hayır’cılara dayatma yetkisi yoktur. ‘Evet’çilerin kendilerini ‘hayır’cılardan üstün görüp dayatmaları veya ‘hayır’cıların kendilerini üstün görüp ‘evet’çilere dayatmaları şirkin ta kendisidir, zulmün ta kendisidir.
Mevcut bir düzen ancak ittifakla değişebilir. Bir adi ortaklıkta bile ortakların ittifakı ile sözleşme değişir. Anayasamız üçte iki ekseriyetle ve halkın serbest iradesi ile değişmeyi belirlemiş. Milletvekillerinin oylarını serbest irade ile verdiklerinden eminseniz sözüm yoktur... / Halkın ekseriyeti ile hareket yanlıştır.’
(Devamı var, başka şeyler de var; duruma bakacağız!)