Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012
53326 Okunma, 19 Yorum

HAMR-HUMR ve ICKI

 

HAMR-İçki konusundaki kadim tartışma devam etmektedir. Aslında bu normaldir. Çünkü burada doğal olmayan bir şeyler vardır. Fıkıh kaynaklarında da bu konuda tam bir görüş birliği yoktur. Hanefi, üzümden yapılanı hariç tutmak şartıyla sarhoş edinceye kadar içilmesini haram görmemektedir. Şerahsi meseleyi biraz daha geniş tutmuştur. Vs. Bu konu zaten bilinen bir konudur. Fıkıh kaynakları incelenebilir.

Bu konudaki ayetlere göz atmak gerekirse, Hamr kelimesi zikredilmekle birlikte bunun “şarap” olabileceğine dair kesin bir delil yoktur.  Genişletecek olursak:

“Yes’elûneke anil hamri vel meysir, kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûne, kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn” (Bakara 219)

“Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn” (Maide 90)

“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû…” (Nisa 43)

“Hurrimet aleykumul meytetu veddemu ve lahmul hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî vel munhanikatu vel mevkûzetu vel mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bil ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk(fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm” (Maide 3)

Yorumcular genellikle Kur’an da geçen HAMR kelimesini üzümden yapılmış şaraba yormakta (mayalı olması sebebiyle) bu sebeple de haram olduğunu söylemektedirler. Ancak üç tane temel problem vardır.

  1. Bakara 219 ve Maide 90. Ayetlerde geçen “bahis/kumar” Birlikte zikredilmektedir. Ancak “Hamr” kelimesinin “Haram” sınıfında telakki edilebilmesi için Maide 3. Ve 4. Ayetlere bakmak lazım. Maide 3. Ayette “Bahis/kumar” “HARAM” edilenler arasında sayılırken, burada Hamr yoktur.
  2. Eğer gerçekten yorumcuların iddia ettikleri gibi, Hamr kelimesinin kastı üzüm şarabı olsa idi نبيذ NEBZ kelimesi kullanılmalıydı. Çünkü bu kelime, meyvelerin sıkılarak mayalandırılması sonucu elde edilen içkiyi ifade eder. Buna üzüm şarabı da dahildir.   نبيذ العنب olduğu gibi
  3. Nisa 43. Ayette    سُكَارَ ى Kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelimenin karşılığı İngilizcede DRUNK’tur. Yani Sarhoş. Şu halde iki soru sormak gerekir:

 

    1. Eğer şarap haram ise, niçin Maide 3. Ayette HARAM edilenler arasında sayılmamaktadır?
    2. Eğer Hamr haram ise, niçin “Sarhoşken Namazdan Uzak Durmak” gereklidir. Çünkü Bir şey Haram edilmiş ise, o şeyin bütün hayata şamil olduğu varsayılır ve bir daha ona atıf yapılmaz. Kur’an ın yöntemi budur. Yani Hamr Haram sayılmış ise, o halde mü’minler bundan uzak dururlar. Dolayısıyla Namaz kılacakları zaman da sarhoş olmaları beklenmez.

Demek ki “kasıt” başka bir şeydir.

HAMR kelimesinin İngilizce karşılığı DRUG’dur. Drug, iki manaya gelir

  1. DRUG = Uyuşturucu (esrar, eroin, afyon vs.
  2. DRUG = Medical Resin (ilaç hammaddesi)

Bakara 219 ve Maide 90. Ayetin detayına baktığımız zaman, mana’nın DRUG tanımlamasına tamamen uyduğunu görebiliriz. Ayet ne diyor, “onda faydalar da vardır zararlar da” DRUG tam olarak budur. Uyuşturucu olarak kullanıldığında insan hayatını perişan eden ve hatta sona erdiren bir zehirdir, ilaç olarak kullanıldığında ise tedavi edici bir malzemedir.

 Kanaatimizce HAMR konusunde meselenin illeti yanlış yerde aranmaktadır. Asıl hedef uyuşturucu olmalıdır.

Aynı şekilde üzeinde tartışılan bir başka konu da HUMR ile ilgilidir.

HUMUR kelimesine de buradan yola çıkarak “aklı örtmesi” gerekçesiyle anlam verilmeye çalışımlıktadır. Bu doğru değildir. Oysa ayette “vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne” (nur 31) hedeflenen şey “Baş” değildir.

HUMR kelimesinin delili Arapça’da yoktur. Bu kelimenin Arapça lisanında geçmişi yoktur.  Problem de buradan çıkmaktadır. Kelimenin manası Arapçada bulunamadığı için yorum yapılmakta ve ona mana yüklenmektedir.

HUMR kelimesi HAMR kelimesinden farklıdır ve Sanskritçeden gelmektedir.

KHOMAR (HUMR) Saç demektir

BIHUMRA : Kel demektir.

Zaten ayetteki kastın CUYUB olması da bunu ispatlar. Lugatte ise HUMR kelimesi boyunluk olarak manalandırılır. (Sarık olmasının sebebi de sarılan şey olmasından ileri gelir) Kaldı ki hem erkek ve hem de kadın için ayetlerde (Nur 30 ve 31. Ayetler) “yahfazne furûcehunne” ifadesi ile muhafaza edilmesi gereken yeri de açıkça zikreder. (Nisa 30 erkekler için aynı ifadeyi kullanır), Devamında ise, “vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne” demektedir. Yani üstü kapatılacak olan şeyin de ne olduğu açıkça ifade edilmektedir. Kısaca HUMR kelimesinin geleneksel manasının delili Kur’an da da Arapçada da yoktur.

Gerek HAMR ve gerekse HUMR İslam toplumunu başkalaştırmaya yönelten önemli meselelerdendirler. Bu iki mesele de yeniden ele alınmalı ve araştırılmalıdır. Yahudiler Time’ın mektuplarını bahane ederek Pavlus ile Incil’i tahrif ettiler. Aynı şekilde çeşitli bahanelerle Kur’an ı da tahrif etmek için ellerinden geleni yaptılar. Kitaba müdahale edemedikleri için de farklı yollarla bunu yaptılar.

Kur’an anlaşılmaya çalışılırken ISTILAH’tan uzak durulmalıdır. Çünkü ISTILAH da bir nevi tahriften başka bir şey değildir.

 

 

 


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
25.02.2012
14:20

1. Bakara 219 ve Maide 90. Ayetlerde geçen “bahis/kumar” Birlikte zikredilmektedir. Ancak “Hamr” kelimesinin “Haram” sınıfında telakki edilebilmesi için Maide 3. Ve 4. Ayetlere bakmak lazım. Maide 3. Ayette “Bahis/kumar” “HARAM” edilenler arasında sayılırken, burada Hamr yoktur.

Bir şeyin haram edilmesini Kuran’dan hangi ifade ile anlayacağız. En temel ifade size haram edildi ifadesidir ve Sam Adian’da buna dayanarak haram edilme şartını koyuyor. Oysa haram olmanın tek delili haram edildi ifadesi değildir. Allah’ın Kuran’da bir şeyin kötü olduğunu söylemesi, ondan uzak durun demesi de haram olduğunu gösterir. Maide 90’da:

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْأَنْصَابُ وَالْأَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ey iman edenler, Hamr, meysir, ensab ve ezlam şeytanın amelinden pisliktir, bu sebeple ondan kaçının, umulur ki iflah olursunuz.

Burada Arapça kurallara çok dikkat etmek gerekir. Bir kere 4 şey saymakta ama rics ifadesini tekil getirmektedir. Oysa pislikler demesi gerekirdi. Çünkü ortak olan yön pis olmalarıdır. İkincisi فَاجْتَنِبُوهُمْ (onlardan kaçının) dememiş, ondan kaçının demiştir. Yani burada hu zamiri sayılanlara değil, şeytanın ameline racidir. Şeytanın amelinden kaçının demektedir ve açık ve net bir şekilde haramlığı göstermektedir.

Bakara 219’da ise

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَا

Sana hamr ve meysiri soruyorlar. De ki ikisinde büyük bir kötülük ve insanlar için faydalar vardır ve ikisinin kötülüğü ikisinin faydasından daha büyüktür.

Burada haram edilme illetine işaret etmektedir: Kötülüklerinin faydalarından fazla olması.

Maide 3. Ayete gelince orada bahsedilen kumar yani meysir değil أَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ yani zarlarla paylaşmanızdır. Burada haram edilen kura çekmedir.

Ayrıca bir yerde haram edildiğinden bahsedilmiyor diye haram değildir denemez. Allah’ın bir şey için kötüdür demesi, şeytanın ameli demesi, ondan kaçının demesi haramlık için yeterlidir.

2. Eğer gerçekten yorumcuların iddia ettikleri gibi, Hamr kelimesinin kastı üzüm şarabı olsa idi نبيذ NEBZ kelimesi kullanılmalıydı. Çünkü bu kelime, meyvelerin sıkılarak mayalandırılması sonucu elde edilen içkiyi ifade eder. Buna üzüm şarabı da dahildir. نبيذ العنب olduğu gibi

Bir kelimenin Kuran’daki anlamlarını çözebilmemiz için bugünkü anlamlarına değil, Kuran indiği zamanki anlamlarına bakmamız gerekir. Bunun için günümüz sözlüklerine değil, en eski sözlüklere bakmak gerekir. Çünkü zaman içinde kelimelere yüklenen anlamlar değişir. Bunun için hamr kelimesine de Lisanu-l A’rab’dan bakalım:

الخَمْرُ: ما أَسْكَرَ من عصير العنب لأَنها خامرت العقل

Hamr: Üzüm suyundan sarhoş eden şey, onunla akıl örtülür.

Buna rağmen bu anlam dışındadır diye bir idda olursa o zaman Kuran’a bakalım. Yusuf’un iki zindan arkadaşından birinin rüyasını dinleyelim:

إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا

Kesinlikle ben rüyamda hamr sıkıyorum.

Burada bir mecaz-ı mürsel sanatı vardır: Zikr-i istikbal, irade-i hal. Yani hamr olacak olanı sıkıyorum anlamındadır. Yani hamr sıkılan bir şeyin ürünüdür.

Yusuf’un yorumunu dinleyelim:

أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا

İkinizden birine gelince efendisini hamr ile sulayacak.

Buradan hamr’ın sıvı bir içecek olduğu anlaşılmaktadır.

نبيذ kelimesine gelince, yine Lisanu-l A’rab’a bakalım:

النَّبْذُ: طرحك الشيء من يدك أَمامك أَو وراءك

Nebz: Bir şeyi elinden önüne veya arkana fırlatmandır.

نَبَذْتُ الشيء أَنْبِذُه نَبْذاً إِذا أَلقيته من يدك

Bir şeyi nebz ettim, onu nebz ederim, nebz etmek. Elimden onu bıraktığım zamandır.

Nebiz’e gelince:

النبيذ: الشيء والمنبوذ

Nebiz: Bir şeydir ve fırlatılandır.

والنبيذ: ما نُبِذَ من عصير ونحوه

Nebiz: sıkılmış ve onun gibi olanlardan fırlatılan şeydir.

Yani şarap gibi sıkılan ve dökülen şeylerdir. Yani üzüm şarabının özel adı değildir. Yine Lisanu-l A’râbdan:

نبذ تمراً جعله نبيذاً

Hurmayı sıktı, hurma nebiz oldu. Nebiz’in karşılığı meyve suyudur. Sıkılma ile elde edilir. Burada bir mayalanma yoktu. Mayalanıp sarhoş eden hale gelmesine de yine hamr kelimesinin kökünden iftial babından ihtiram denmektedir.

Türkçedeki nabız kelimesi de buradan gelir. Kalbin kanı sıkarak fırlatmasıdır. Bunun damarda hissedilmesine nabız deriz.

a. Eğer şarap haram ise, niçin Maide 3. Ayette HARAM edilenler arasında sayılmamaktadır?

Çünkü başka yerde bahsedilmektedir.

b. Eğer Hamr haram ise, niçin “Sarhoşken Namazdan Uzak Durmak” gereklidir. Çünkü Bir şey Haram edilmiş ise, o şeyin bütün hayata şamil olduğu varsayılır ve bir daha ona atıf yapılmaz. Kur’an ın yöntemi budur. Yani Hamr Haram sayılmış ise, o halde mü’minler bundan uzak dururlar. Dolayısıyla Namaz kılacakları zaman da sarhoş olmaları beklenmez.

Hamr’ı yani üzümden yapılmış şarabın haram edilme sebebi sarhoşluk değildir. Kuran’da hamr’ın sarhoşluk nedeniyle haram edildiği söylemez. Hamrın haram edilme sebebi zararlarının faydalarından fazla olmasıdır.

HUMR kelimesinin delili Arapça’da yoktur. Bu kelimenin Arapça lisanında geçmişi yoktur. Problem de buradan çıkmaktadır. Kelimenin manası Arapçada bulunamadığı için yorum yapılmakta ve ona mana yüklenmektedir.

Yine Lisanu-l A’râba bakalım:

الخمار ما تغطي به المرأَة رَأْسها، وجمعه أَخْمِرَةٌ وخُمْرٌ وخُمُرٌ

Hımar: Kadının başını kapattığı şeydir ve çoğulu Ehmire, humr ve humurdur.

HUMUR kelimesine de "hamr"den yola çıkarak “aklı örtmesi” gerekçesiyle anlam verilmeye çalışımlıktadır. Bu doğru değildir. Oysa ayette “vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne” (nur 31) hedeflenen şey “Baş” değil gögüslerdir.

Eğer hımar göğüs örtüsü olsaydı zaten bu ifade gereksiz olurdu. Ayetin gramerine dikkat edelim. Göğüslerini örtsünler dememektedir. Göğüslerinin üzerine darb etsinler demektedir. Bu da göğüs örtüsü olan bir şey için kullanılmaz. Göğüs örtüsü olmayan bir şeyin, başörtüsünün göğsün üstüne darb edilmesi emredilmektedir.

Kelimenin sanskritçe veya diğer dillerdeki hatta Arapça'nın atası olan dillerdeki anlamları değil, Kuran'ın indiği zamandaki anlamı bizi bağlar.

Sam Adian
25.02.2012
17:09

Dear Mr. Hocaoğlu

HAMR’ın “uzak durulması gereken bir şey” olduğu konusunda hemfikiriz. Ayet bunu açıkça söylüyor. Bahsettiğiniz ayetler de aynı şekilde.

Sorun bunun illeti ile ilgilidir. Eroin 1897’de keşfedildi. Damıtılarak elde edilir. Sıvı olarak da kullanılır. 60 miligram kadarı öldürücüdür. Yani sarhoş etmez, öldürür. Halisünasyon görmenize sebep olur ama bu sarhoşluk değildir. Eğer HAMR’ın illeti bu ise, bu tam manasıyla RICS’dir. Hiçbir kuşkuya yer olmayacak şekilde.

1. HAMR kelimesini Araplar hiç bilmiyorlardı. (tıpkı Kevser kelimesini ilk defa Kur’an da tanıdıkları gibi). 2. Alkol zaten Arapça bir kelimedir. Bir şeyin illeti eğer Alkol ise bu kelimeyi ifade etmek çok kolaydır. (Alkol Latinceye Arapça’dan geçmiştir-Alcohol) 3. Sekarlı iken namaza durulmaz. Ama Hamr etkisinde iken durulabilir. Çünkü Hamr çoğunlukla sarhoş da etmez. Uyuşturur. 4. “Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn” (Nahl 67) Ayette üzüm bağları ve Sekar’dan bahsetmektedir. Onlarda güzel bir rızk olduğu söylenmektedir. Yani sarhoş eden içkinin güzel rızk oluşundan sözetmektedir.

5. Nisa 31. Ayetteki HMR kelimesi de bu manada Rics’midir? Eğer HAMR (HMR) Rics ise, Nisa 31. Ayetteki kelime de budur. İkisi farklıdır dediğiniz zaman HAMR açıklanmaya muhtaç hale gelektedir. Eğer HMR kelimesi Rics ise, başka mayalı olan şeyler de haram olmalıdır. Üzümden yapılmış sirke haram değil, ama mayalandırıldığında haram. Bu mümkün değildir. Kaynağı aynıdır. Her ikisinde de alkol vardır her ikisi de sarhoş eder.

Şu halde HAMR nedir? Sanskritce SRB hem şurup demek “SİROP” hem “Serap” (Serpa) demek. Yani hayal gösteren Şurup. Bu aynen Arapça’ya da girmiştir.

Alkol Latince’ye Arapça’dan geçmiş bir kelimedir. Hamr’in illeti Alkol olsa idi bu zaten biliniyordu. Burada Alkol’un saroş etme özelliğinden yola çıkılarak HMR kelimesine mana verildiği anlaşılıyor. Bu durum Sekar iken namaza yaklaşmayınız ifadesini de açıklar.

Eğer Zararlarının fazlalığı onu Haramlaştırıyorsa NEBZ de aynı şeydir. Sarhoş eder. Bakara 219. Ayet Hamr ve Meysir’i birlikte zikreder. Her ikisinin de kötülüğü vardır, her ikisinin de insanlar için faydası vardır. Ancak Maide 3. Ayette Meysir’e atıf yoksa (-ki yok) o halde buradaki hedef başka bir şeydir.

Lisan-ül Arab, geçmişi olmayan kelimeleri Istılah yoluyla manalandırmaktadır. Bu kelimenin gerçek anlamını vermekten çok uzaktır. Yeterli de değildir. Dilde olmayan bir şeyi varmış gibi manalandıramazsınız.

Haram edilme sebebi sarhoşluk değil ise, şöyle mi anlaşılmalıdır “sarhoşluk maksadıyla içmek mümkündür” olabilir mi? Elbette bu doğru değildir. Allah “Haram” diyeceği şeylere zaten Kur’an da “Haram” diyor. Zanni yasaklamalar bu kapsama alınabilir mi? Bu aynı zamanda “yerine geçme” manasına da gelmiyor mu? Kaldı ki içki yasağının tarihine de bakmak gerekir diye düşünüyorum. Bu yasak Yahudi geleneğidir. Tevrat, Levililer, bab, 10, a. 8, 9-11’de de geçmektedir. Toplanma çadırına girildiğinde şarap ve içki yasak edilmiştir.

HIMAR kelimesinin HAMR kelimesinden başka olduğunu söylüyor isek, o halde her ikisi arasında bir illet bağı kuramayız. Kelime başkaysa manası da başkadır illeti de başkadır.

Hangi gerekçeyle HIMAR kelimesine “beyni örten” kastıyla mana verilebilir?

HIMAR, Hami dillerinde Mısır püskülü, mısırın saçı, saçak demektir. İnsanın saçı gibi... Mesela BIHAMRA Kel, dazlak, saçı dökük demektir.

Sanskritçe KHOMAR “Saç” demektir, saçın kendisidir. Khomarşari “Saç örtüsü, omuza dökülen saç – saç ile örtü” manasındadır.

Arapça’da “Şa’r” SAÇ demektir.

Nur 31. Ayette “Başörtülerini cuyublarına darb etsinler” şekline manalandırabilmenin delili yoktur. Yani bunu söyleyebilmek için başın örtülü ancak göğsün açık olması gerekir. Kaldı ki, burada kapatılması gereken yer CUYUB’dur. Baş değil.

Son olarak HAMR kelimesini "İçki/şarap" yaptığınız zaman, Uyuşturucu helalleşir. Öyle de oluyor. Afyon, esrar kullanımını serbest bırakırsınız. Biçze göre hakiki Rics bunlardır. Şarap zannidir.

Her iki konuyu da açıklığa kavuşturmak gerekir, çünkü bu iki konu (başka bazı konular da var tabii) Islam toplumunu "başkalaştıran" bir yapıya sahiptir. Bu da Kur'an ın lafzına uygun değildir.

Lütfi Hocaoğlu
25.02.2012
18:46

Sorun bunun illeti ile ilgilidir. Eroin 1897’de keşfedildi. Damıtılarak elde edilir. Sıvı olarak da kullanılır. 60 miligram kadarı öldürücüdür. Yani sarhoş etmez, öldürür. Halisünasyon görmenize sebep olur ama bu sarhoşluk değildir. Eğer HAMR’ın illeti bu ise, bu tam manasıyla RICS’dir. Hiçbir kuşkuya yer olmayacak şekilde. İllet somut olmalıdır. Soyut olanlar illet olmaz. Yani sarhoş etme illet değildir. Sarhoşluğun kendisi haramdır. Hamr içinde alkol olması nedeniyle haram değildir. İçindeki alkolün oranı nedeniyle (bizim içtihadımıza göre, başkaları başka illet bulabilir) haramdır. Aksi halde yoğurt da, patlıcan da haram olurdu. Bu nedenle hamr’ın bir damlası da haramdır. Bir damla alsa sarhoş olmaz ama haramdır. Rics genel bir ifadedir ve ama siz ricsi tanımlarsanız illet olur. Rics ayette nekredir. Er-Rics denmemiş rics denmiştir. Çünkü sayılan şeylerin hepsinin ricsliği kendisine göre değişir. HAMR kelimesini Araplar hiç bilmiyorlardı. (tıpkı Kevser kelimesini ilk defa Kur’an da tanıdıkları gibi). Hamr kelimesini Arapların bilmediğinin delili nedir? Kuran’da o günkü Arapların bilmediği hiç bir kelime geçmemektedir. Aksi halde Kuran bilinmez kelimelerin geçtiği bir abesliği taşıyan bir kitap olurdu. Sekarlı iken namaza durulmaz. Ama Hamr etkisinde iken durulabilir. Çünkü Hamr çoğunlukla sarhoş da etmez. Uyuşturur. Her ne ile sekarlı isen namaza duramazsın, ister hamrla olsun ister başka bir şeyle. “Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn” (Nahl 67) Ayette üzüm bağları ve Sekar’dan bahsetmektedir. Onlarda güzel bir rızk olduğu söylenmektedir. Yani sarhoş eden içkinin güzel rızk oluşundan sözetmektedir. Burada gramersel bir hata yaptığınız için yanlış anlam veriyorsunuz. Burada a’nab yani üzümler mevsuf, arkasından gelen cümle ise onun sıfatıdır. Yani burada sarhoş eden içkinin güzel bir rızk olduğundan bahsedilmemektedir. Bu cümlenin Türkçe tam karşılığı şöyledir: Onlarda sarhoşluk ve güzel rızık edindiğiniz hurma ve üzümlerde semerelerdendir. Sizin verdiğiniz anlamın gramersel olarak verilmesi imkansızdır. Burada birbirine atfedilmiş iki durum vardır: sarhoşluk edinmek ve güzel rızık edinmek. İkisi birbirinden ayrı şeylerdir. Biri iyi, diğeri ise kötü. Nisa 31. Ayetteki HMR kelimesi de bu manada Rics’midir? Eğer HAMR (HMR) Rics ise, Nisa 31. Ayetteki kelime de budur. İkisi farklıdır dediğiniz zaman HAMR açıklanmaya muhtaç hale gelektedir. Eğer HMR kelimesi Rics ise, başka mayalı olan şeyler de haram olmalıdır. Üzümden yapılmış sirke haram değil, ama mayalandırıldığında haram. Bu mümkün değildir. Kaynağı aynıdır. Her ikisinde de alkol vardır her ikisi de sarhoş eder. Nisa 31: إِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلًا كَرِيمًا Size nehy edilenlerin büyüklerinden kaçınırsanız sizin seyyielerinizi örteriz ve sizi cömert girilecek yere sokarız. Bu ayette hamr kelimesi geçmemektedir. Alkol Latince’ye Arapça’dan geçmiş bir kelimedir. Hamr’in illeti Alkol olsa idi bu zaten biliniyordu. Burada Alkol’un saroş etme özelliğinden yola çıkılarak HMR kelimesine mana verildiği anlaşılıyor. Bu durum Sekar iken namaza yaklaşmayınız ifadesini de açıklar. Kuran indiği zaman alkol bilinmiyordu. Mayalanma sonucunda sarhoş eden içki elde edildiği biliniyordu. Yani onların alkolü anlaması mümkün değildi. Fakat onlarda kafayı örtme manasında hamr adını vermesi gayet mantıklıdır. Eğer Zararlarının fazlalığı onu Haramlaştırıyorsa NEBZ de aynı şeydir. Sarhoş eder. Nebiz meyve suyudur. Nebizil ineb üzüm suyudur. İhtiram olursa (mayalanırsa) hamr olur. Bu nedenle nebiz haram değildir. Önceki yorumuma tekrar bakınız. Bakara 219. Ayet Hamr ve Meysir’i birlikte zikreder. Her ikisinin de kötülüğü vardır, her ikisinin de insanlar için faydası vardır. Ancak Maide 3. Ayette Meysir’e atıf yoksa (-ki yok) o halde buradaki hedef başka bir şeydir. Öneki yorumuma tekrar bakın. Maide 3. ayette geçen meysir değildir. أَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ dır. Yani kura çekmedir. Meysir kelimesi bu ayette geçmemektedir. Hedef: kura çekmenin kumar maksatlı olmasa bile haram olmasıdır. Lisan-ül Arab, geçmişi olmayan kelimeleri Istılah yoluyla manalandırmaktadır. Bu kelimenin gerçek anlamını vermekten çok uzaktır. Yeterli de değildir. Dilde olmayan bir şeyi varmış gibi manalandıramazsınız. Peki kelimenin anlamını nereden öğreneceksiniz. En eski sözlüktür ve en güvenilir olanıdır. Istılah olarak verdiği anlamları kendisi açıklamaktadır. Diğer meşhur sözlüklerde Lisanu-l arab endekslidir. Lisanu-l Arab'da kitabu-l ayn indekslidir. Peki siz kelimelerin 1500 yıl önceki anlamlarını öğrenmek için hangi kaynağı kullanıyorsunuz? Haram edilme sebebi sarhoşluk değil ise, şöyle mi anlaşılmalıdır “sarhoşluk maksadıyla içmek mümkündür” olabilir mi? Elbette bu doğru değildir. Allah “Haram” diyeceği şeylere zaten Kur’an da “Haram” diyor. Zanni yasaklamalar bu kapsama alınabilir mi? Bu aynı zamanda “yerine geçme” manasına da gelmiyor mu? Bunun sebebi vardır. Nehiy sıygası yasağı getirir. Nehy edilen haramdır. Haram edildi ve helal edildi denmesinin sebebi vardır. Eğer bir cins varlık için haram edildi ve o cinsten başka bir şey için helal edildi deniyorsa ki bu yiyecekler için vardır. Mesela domuz eti haram edildi, behimetu-l enam helal edildi denmektedir. Bu durumda yiyeceklerde hem helallik hem haramlık aranır. Eğer bir şey için sadece haram edildi diyorsa o cinste aslolan helalliktir, sadece helal edildi diyorsa o cinste esas olan haramlıktır. Nur 31. Ayette “Başörtülerini cuyublarına darb etsinler” şekline manalandırabilmenin delili yoktur. Yani bunu söyleyebilmek için başın örtülü ancak göğsün açık olması gerekir. Kaldı ki, burada kapatılması gereken yer CUYUB’dur. Baş değil. Tam tersine göğsün açık olması gerekseydi “örtsünler” derdi “darb etsinler” demezdi. Çünkü örtme fiili varken darb etme fiili kullanılmaktadır. Bu nedenle göğüs zaten kapalıdır. Başörtüsü göğsün üstüne darb edilmelidir. Bu nedenle ala harf-i ceri ile gelmiştir. Yani göğsü kapatma anlamını asla ve asla darb etsinler fiili ile veremezsiniz. Ancak örtme fiili ile verebilirsiniz. Kaldı ki bu emir Müslüman kadınlara verilmemiş, mümin kadınlara verilmiştir. Yani baş örtme Müslüman kadınlara değil, mümin kadınlara farzdır. Son olarak HAMR kelimesini "İçki/şarap" yaptığınız zaman, Uyuşturucu helalleşir. Öyle de oluyor. Afyon, esrar kullanımını serbest bırakırsınız. Bize göre hakiki Rics bunlardır. Şarap zannidir. Hamr şaraptır. Ama hamrın şarap olması uyuşturucuyu helal etmez. Tam tersine şaraba kıyas yaparak haramlıklarını anlarız. Zararı faydasından fazla olan her şey haramdır. Bu nedenle sigara şaraptan daha fazla haramdır. Uyuşturucu da şaraba kıyasen daha fazla haramdır.

Sam Adian
25.02.2012
20:01

Alkol oranına göre haramlaştırmak doğru değildir. Aslında eşyanın tabiatına da aykırıdır. Üzüm sadece mayalanıp şarap haline getirildiğinde sarhoş etmez. Üç kilo taze üzüm yerseniz yine sarhoş olursunuz. Sızar kalırsınız. Bu durumda üzümü de haram kılmalısınız. Bazı meyvelerde de alkol oranı çok yüksektir. Alkol şu kadarsa haram, bu kadarsa değil de diyemezsiniz. Ayet böyle bir sınırlama koymuyor. Bunun delili yoktur. Ayette “Sarhoşluk” anlamına gelecek bir kelime de yoktur. Neye dayanarak sarhoşluğu haramlaştırabiliyorsunuz? Rics’in nekre olması bir şey ifade etmez.

HMR kelimesini Arapların bilmediğinin delili, bu kelimenin geçmişinin Arapça lisanında bulunmamasıdır. Zaten Istılah edilmesinin sebebi de bu ve benzeri durumlardır. Anlaşılamadığı veya dilde kelimenin geçmişi bulanamadığı için Istılah yoluna gidilmiştir. Bu da bir nevi tahriftir.

Uyuşturucuların pek çoğu Sekar yapmazlar. Ama öldürürler.

Sizin verdiğiniz manayı kullansak bile, sonuç değişmiyor. Hem sarhoşlik veren içkiler, hem de hurma ve üzümler. “Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ..” Ancak cümleyi de dikkate almak lazım. Cümlenin sıralaması, “rızkan hasenâ” ifadesini ayırmaktadır. Yani her ikisi üzeinden Güzel rızık vardır. Ayette herhangi bir olumsuzluk da söz konusu değildir.

Haklısınız,NUR 31. Ayet idi kastım. Yanlışlıkla Nisa yazmışım.

Olur mu NBZ biliniyordu, üretiliyordu ve kullanılıyordu. Sarhoşluk biliniyordu en azından. Sekar olmanın ne olduğu herkesçe malumdu. Sizin mantığınızla baktığımız zaman, Alkolu anlamaları mümkün olmayan bir toplumun Eroin’i anlamalarını nasıl bekleyebiliriz? Ellerinde Eroin diye bir şey yoktu.

Maide 3. Te “meysir” kelimes yoktur. Zaten bizim de kastımız bu idi. Yani meysir de HMR gibidir.

Temel sıkıntı Kur’an ın ARAPÇA olduğu yanılgısıyla ilgilidir. “Kur’an Arapça telaffuz edilen bir kitap olarak indirilmiştir” Bu onun ARAPÇA olduğunu göstermez. Kur’an ın dili evrenseldir. Dolayısıyla ondaki manayı her yerde aramanız gerekir. Sadece Arapça’da ararsanız çıkmaz bir sokakta döner durursunuz.

Evet ama maide 91. Ayet vardır “İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh, fe hel entum muntehûn” Eğer kati bir yasaklama söz konusu olsaydı bu ayetin gereği yoktu. Haramlarda illet aranır. Helallerde böyle değildir. “ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne,” (Nur 31)

Ayetteki sıralamayı atlıyorsunuz. Önce Furuc bölgesinin muhafaza edilmesini söylüyor, sonra ise, cuyub üzerine hımarın darb edilmesini söylüyor. Zaten örtülü olan bir şeyi niçin muhafaza etmeniz gereksin? Buradan zaten örtülü olması gereği çıkmaz. Bu yanlış ve zorlama bir mantıktır. Örtülmesi gereken yer furuc’dur. Göğüs zaten kapalıysa niçin tekrar üzerine hımarı vuruyorsunuz? Tarihe de bakmak gerekir. Arap toplumunun giyinme alışkanlıklarını bilerek mana vermek lazım. Bildiğiniz gibi arap toplumunda o dönemde kadınlar örtülü değillerdi, Kabe’yi de çıplak sayılacak şekilde tavaf ederlerdi. Bu onların geleneğiydi. Emrin mü’min kadınlara olduğu konusunda bir ihtilafımız yok. Zaten ayetin hedefi Evli Mü’min kadınların toplum içerisinde ayırt edilebiliyor olmasıdır. Ayette ÖRTME fiili de yok. Kastedilen şey cuyublarının üzerine vurmak veya salmaktır. Simgesel bir işarettir. Lisanül Arab’da HImar boyunluktur. “humurihinne” kelimesinin İngilizce karşılığı “Necks”dir. Boyunluk manasınadır.

Zorlarsanız istediğiniz manayı verirsiniz neticede. Zaten geçmişte de buna benzer şeyler yapıldı. Amacımız lafzı anlamak ise, orijinal haliyle anlamamız gerekir. Zorladığımız zaman istediğimiz noktaya çekmek mümkündür. HAMR kelimesinin hakiki manası “MAYA”dır. Bunun şarap ile ilgisi yoktur. Kıyas yoluyla şarap ile ilgili sınırlandırma veya yasaklama yapılsa bile bu ayetin delalet ettiği şey değildir. Kıyas yoluyla her şeyi haramlaştırmak mümkündür. Ancak bu durum gerçek mananın delaleti değildir.

Nur 31. Deki kelime ise HAMR’den farklıdır. Aynı şey değildir. Oradaki kelimenin manası başkadır illeti de başkadır. Orada başörtüsü geçmez.

Her iki meseleyi de anlayabilmek için lütfen Yahudi geleneklerini inceleyiniz. Sonra Kur’an ile mukayese ederek sonuca varınız.

Lütfi Hocaoğlu
25.02.2012
21:09

Hamr kelimesinin Arapça sözlüklerde vardır ve anlamı asla ıstılahi değildir. Arapça lisanında bulunmuyor diyemezsiniz. Uyuşturucular sekar yaparlar. Hem de çok ilginç bir sekar yaparlar. Bir hekim olarak yüzlercesini gördüm. “Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ..” burada rızkan hasenen ayrılmamaktadır. Yine gramersel bir hata yapıyorsunuz. Rızkan mensubtur. Mensub olduğu için ve harfi ile kendisinden önceki sekeren’e atfedilmiştir. Bu nedenle ayrılmamıştır. Zaten o topluluğun eroini anlamalarını beklemiyoruz. Biz bugün eroini zararlı olması özelliğiyle hamra kıyas ediyor ve haram olduğu hükmüne varıyoruz. Manaları Arapçada değil dünyada ararsanız Kuran’a istediğini anlamları verirsiniz. Kuran’ın size söylediği şey yoktur artık bu durumda, sizin Kuran’a söylettiğiniz şeyler vardır. “İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh, fe hel entum muntehûn” ayetinin varlığı kati bir yasaklama olmadığını niçin göstersin? “ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne,” (Nur 31) ayetindeki sıralama benim söylediğimin delilidir. Eğer ceyblerin üzerine örtme zahir olmayan yerlerini göstermeme olsaydı ve ile atfedilmezdi. Sizin dediğiniz gibi olsaydı ve ile atfedilmesine gerek yoktu. Ziynetlerini göstermesinler der bırakırdı. Burada emrin mümin kadınlara verilmesi nedeniyle önce ferclerin korunması, sonra ferc dışı ziynetlerin gösterilmemesinden bahsetmekte, sonrasında başörtüsü emrini vermektedir. Ceybler gösterilmeyecek yer olduğundan dolayı öncesindeki atıftaki ma zahera minha dışında olacağı için bu cümleye gerek kalmayacaktı. Bu nedenle bu setr ile ilgili değil, siyasi simge ile ilgilidir. Mümin kadınların siyasi simgesidir. Başörtüsüdür, saç örtüsü değildir. Lisanül Arab’da Hımar boyunluktur diyorsunuz, ben ilk yorumumda Lisanu-l Arabda hımarın ne olduğunu alıntıladım. Tekrar okuyun. Eğer Arapçayı değil tüm dünya dillerini Kuranı anlamak için kullanırsanız asıl o zaman istediğiniz manayı verirsiniz, istediğiniz manaya çekersiniz. Nur 31’deki hımar ile hamr arasında etimolojik köken ilişkisi vardır.

Sam Adian
25.02.2012
21:44

Hamr kelimesinin Arapça sözlüklerde vardır ve anlamı asla ıstılahi değildir. Arapça lisanında bulunmuyor diyemezsiniz.

Bugün Arapça sözlüklere bakarsanız elbette HMR kelimesinin karşılığında bir şeyler bulursunuz. Bizim kastımız Vahyin geldiği dönemde topluluğun bunu bilmiyor olmalarıdır. Elimizdeki sözlüklerde bulunmadığını kastetmedik. Kelimeyi etimolojik olarak değerlendirmek gerekiyor. Hakiki manayı böyle anlarız.

Uyuşturucular sekar yaparlar. Hem de çok ilginç bir sekar yaparlar. Bir hekim olarak yüzlercesini gördüm.

Elbette haklı olabilirsiniz, ben sadece bilgiye dayalı olarak yorum yapıyorum. İşin uzmanı olarak sizin bilginiz çok daha ileri düzeyde olmalıdır.

“Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ..” burada rızkan hasenen ayrılmamaktadır. Yine gramersel bir hata yapıyorsunuz. Rızkan mensubtur. Mensub olduğu için ve harfi ile kendisinden önceki sekeren’e atfedilmiştir. Bu nedenle ayrılmamıştır.

Böyle olması Sekar’ın kirliliğini göstermez. Veya onu rics yapmaz veya bu ayette böyle bir kasıt olduğu söylenemez.

Zaten o topluluğun eroini anlamalarını beklemiyoruz. Biz bugün eroini zararlı olması özelliğiyle hamra kıyas ediyor ve haram olduğu hükmüne varıyoruz.

Sorun da budur, Ayetin kastı uyuşturucu maddelerdir, tam tersi olmalıdır. Uyuşturucuya kıyasla diğer içecekler değerlendiriliyor olmalıdır.

Manaları Arapçada değil dünyada ararsanız Kuran’a istediğini anlamları verirsiniz. Kuran’ın size söylediği şey yoktur artık bu durumda, sizin Kuran’a söylettiğiniz şeyler vardır.

Tam aksine, Manayı etimolojik olarak aramayı kastediyoruz. emin olmadığımız bir manaya dayanarak sonuç üretmek istemiyoruz. Bu bizi korkutuyor. Istılah da korkutuyor. Bu yüzden kelimelerin gerçek manalarını araştırıyoruz. Tam aksine, Istılah keyfe keder mana vermektir, bir nevi tahriften başka bir şey değildir.

“İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh, fe hel entum muntehûn” ayetinin varlığı kati bir yasaklama olmadığını niçin göstersin?

Yasaklamanın niteliğini neye dayandırıyorsunuz o halde?

“ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne,” (Nur 31) ayetindeki sıralama benim söylediğimin delilidir. Eğer ceyblerin üzerine örtme zahir olmayan yerlerini göstermeme olsaydı ve ile atfedilmezdi. Sizin dediğiniz gibi olsaydı ve ile atfedilmesine gerek yoktu. Ziynetlerini göstermesinler der bırakırdı. Burada emrin mümin kadınlara verilmesi nedeniyle önce ferclerin korunması, sonra ferc dışı ziynetlerin gösterilmemesinden bahsetmekte, sonrasında başörtüsü emrini vermektedir. Ceybler gösterilmeyecek yer olduğundan dolayı öncesindeki atıftaki ma zahera minha dışında olacağı için bu cümleye gerek kalmayacaktı. Bu nedenle bu setr ile ilgili değil, siyasi simge ile ilgilidir. Mümin kadınların siyasi simgesidir. Başörtüsüdür, saç örtüsü değildir.

Cuyub ziynet değildir, siz cuyubu ziynet sayarsanız manayı karinesiz terk etmiş olursunuz. Ziynet kastı açıktır. Açıkça tarif de edilmektedir. Basitçe kadınların “şıkıdım şıkıdım” olmamaları istenmektedir. Furucun Muhafaza kastı da açıktır. Simgenin niteliği ise siyasi değil sosyolojiktir. Çünkü toplum kadınlara sarkıntılık yapardı, problem oluştuğunda da “e biz evli olduğunu bilmiyorduk” diyerek sıyrılırlardı. Bunun önüne geçmek amaçlanmıştır. Siyasi bir yanı yoktur. Ideolojik yaklaşıyorsunuz. Bizim söylediğimiz saç örtüsü değil SAÇ İLE ÖRTMEK’tir. Mananın delaleti budur. Yani saçların uzatılması ve göğüslere salınmasıdır. Bu saç ile olmak zorunda değil elbette. Başka şeylerle de olabilir. Manayı terk ediyorsunuz. Başörtüsünün Delili yoktur. Siyasi olan ise, bu simgenin başkaları tarafından kullanılmış ve gelenekselleştirilmiş olmasıdır. Bir oyundur.

Lisanül Arab’da Hımar boyunluktur diyorsunuz, ben ilk yorumumda Lisanu-l Arabda hımarın ne olduğunu alıntıladım. Tekrar okuyun.

Evet okudum, ve yine boyunluk diyorum. Bu mana da yakıştırılmış bir manadır. Araştırınız lütfen. Başörtüsü manası Istılahidir. Sözlükte açıktır. Kaldı ki, Ayet geldiğinde başörtüsü ifade eden başka kelimeler de Arapça lisanında var idi. Eğer kasıt baş örtüsü olsaydı o kelimelerden biri kullanılabilirdi ve topluluk bunu kolaylıkla anlardı. Ayet geldiğinde uygulama ile ilgili tereddütlerin olduğu tarihi kaynaklarda mevcuttur. Bu konu mezheplerde de tartışma konusudur. Ebu hanefi’ye göre Bedenin yarısından bir fazlasını kapatmak setr dir. Ebu Yusuf’a göre yarısını kapatmak yeterlidir. Şafii biraz daha geniş tutar üçte ikisini kapatmak setrdir der. Çelişkilidir. Geleneksel setr anlayışı ile mezheplerin anlayışı da örtüşmemektedir.

Eğer Arapçayı değil tüm dünya dillerini Kuranı anlamak için kullanırsanız asıl o zaman istediğiniz manayı verirsiniz, istediğiniz manaya çekersiniz.

Etimolojik olarak incelemelisiniz. Kelimelerin asli manaları ile anlamalı sonra yorum yapmalısınız. Keyfe keder mana Istılahi manadır. Tahriftir. Biz emin olmadığımız manayı kullanmıyoruz, kullanmak istemiyoruz. Istılah mana için yeterli değildir, doğru da değildir. Bu yüzden kelimenin hakiki manasını arıyoruz. Geçmişine bakarak bunu çıkarabiliriz ancak.

Nur 31’deki hımar ile hamr arasında etimolojik köken ilişkisi vardır.

Eğer köken olarak aynı iseler mana olarak da aynı olmalı, yani cuyublar rics olan bir şeyle mi kapatılacaktır? Veya başı örten şey rics midir? Bu eksik bir mantıktır. İki kelimenin birbiriyle ilgisi yoktur. Vaktiyle de yoktu ve zaten bulunmuyordu. Çeşitli hadisler uydurmak suretiyle mana tevil edildi.

Lütfi Hocaoğlu
26.02.2012
14:55

Burada sorun Hamr'ın anlamının o günkü araplar tarafından bilinmiyor olması iddiasıdır. O zaman hamr'a değişik manalar yüklenerek şarap helal hale getirilir.

Ancak ilk yorumumda açıkladım. Burada tekrar tekrar yazmış oluyorum.

1. Allah muhatabı olan insana anlamını bilmediği bir kelimeyi vahyediyor anlamına gelir.

2. Yusuf suresindeki hamr'ların anlamı nedir? Sıkılarak elde edilen hamr ve efendisini suladığı hamr nedir. O zamanki Araplar bu kelimenin anlamını anlamadılar iddiasıdır ki sonuçta şu durum ortaya çıkar: Allah abes iş yaptı (haşa).

Hımar konusunda önceki yorumlarım ve Arapça gramer kuralları ile yaptığım açıklamalar yeterlidir, onlara tekrar bakınız.

Sam Adian
26.02.2012
18:32

“Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ(hasenen), inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn” (Nahl 67) “hurmalıkların meyvelerinden, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızk elde edersiniz…:” (gramere göre)

Bu ayete göre bile üzümden elde edilmiş bir içeceği haramlaştırmanın imkanı ortadan kalkmış olur. Diğer ayetlere yani “Hamr” kelimesinin kullanıldığı ayetlere baktığımız zaman “Hamr”in “Uzak durulması gereken bir şey” olduğu açıktır. Ancak bu üzüm şarabı değildir. Bu kelimeye “Üzümden yapılmış şarap”tır demek meseleyi toptan çöpe atmak anlamına gelir. Ben özellikle “Haram” demekten kaçınıyorum, çünkü “hamr” denilen şey öyle bir şeydir ki, onun kullanılması büyük bir dikkat ve özen gerektirmektedir. Çünkü bu şey aynı zamanda “hayati” bir ehemmiyet taşıyor olmalıdır. Bana göre bunun “Drug” olduğunu söylemiştim.

Gelelim Fıkıh itirazlarına: “Ebû Hanîfe üzüm şarabı dışındaki müskiratın, sarhoşluk vermeyecek miktarını, fasık ve ehl-i küfre benzeme kastı bulunmaksızın, sırf kuvvet kazanmak amacıyla az bir miktarının içilmeşinin caiz olabileceğini söylemiştir.” (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut, 1394/1974, V, 112,113 vd.; Ibnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Bulak 1318)

Her sarhoş edici içki “Hamr”dır denilemez çünkü üzüm şarabı dışındaki müskirât için mecaz yoluyla kullanılmıştır. Çünkü, üzümden yapılan şarabın (hamr) dışındaki diğer içkilere arapçada; müselles, bâzuk, musannaf gibi başka adlar verilmiştir (Ibn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 1984, VI, 448, 449).

Şâfiîler'in çoğunluğu ile Hanefîler'den Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ve bazı Mâlikîler sadece üzümden elde edilen sarhoş edici içkiye hamr denmesinin doğru olacağını söylerler. Ebû Hanîfe'nin görüşü de bu merkezdedir.

İmam azam ekolü şarap dışındaki alkollü içkileri (nebizgiller) sarhoş olmayacak miktarda içmeyi haram saymamaktadır. Hanefiler bu konuda İbrahim Nehai' den beri aynı düşünceyi korumuşlardır. Onlar mubahlardan sarhoş olmak diye bir tabir kullanmaktalar (kerderi menakıbu ebi Hanife 150)

Nehai nebizgilleri haram ilan edenleri bid’atçılık ve nefse uymakla itham ediyordu; ‘nebizi ancak bid at ve nefsinin arzusuna uyan haram ilan eder.’ (ebu hayan et-tevhidi, el-basaair ve’z-zehair 4/90)

Aynı Nehai' ye sordular. “Adamın biri on kadeh içti sarhoş olmadı onbirinci kadehte sarhoş oldu bu adamın durumu nedir? içtiği tüm kadehlermi haram sadece onbirinci kadehmi? Cevap verdi; -Sadece onbirinci kadeh haramdır (Ebu Hayan aynı eseri 6/79) Nehai' nin bu ifadesi İbn-i Abbas' ta aynen vardır.

El- cassas ibn abbasın şunu söylediğini tefsirinde kayda geçirmektedir ‘sizden biriniz dokuz kadeh içip sarhoş olmasa bu ona helaldir onuncu kadehi içip sarhoş olduğunda ise bu onuncu kadeh ona haram olur. (cassas Ahkamu ‘ ı kuran 2/463 kal’aci fıkhu ibn Abbas 129-130) Önemli not, El-Cassas'ın katılmadığı bir görüşte ICMA zaten yoktur.

Geleneksel tefsir ve fıkıh anlayışı Kuran’daki ‘hamr’ yasağını şarap içmek olarak anlar bu yasağın konusu olarak geçen ‘hamr’ sözcüğünü geleneksel anlamıyla şarap olarak değerlendirdiği için diğer alkollü içkileri ‘kıyas’ yöntemiyle yasak gösterme yoluna gider bu mantık şu şekilde işlemektedir “şarap içinde alkol olduğu için yasaklanmıştır falan içkilerde de alkol vardır o halde onlarda yasaklanmıştır.”

Nehai “Hamr” kavramını ikiye ayırır 1. Şarap, 2 Müskirat, buna göre üzümden yapılmamış olan diğer içki türleri teknik olarak adı şarap olsa bile sarhoş edinceye kadar içmenin sadece “mekruh” oldğunu söyler, Ibn-i Mesud da bu görüşün içindedir. Hanefi fıkhını en ünlü bilginlerinden olan el-cassas , ‘ahkamu l’ kur an adlı eserinde kuran ın yasakladığı hamrın şarap dışındaki içkilerin adı olarak kullanılmayacağını uzun uzun savunur (Ahkamu-l kur an 1/447-451 ) Cassas a göre aynıyla haramlık sadece ve sadece üzümden yapılan şarap içindir kuran da geçen hamr adı şarap dışında hiçbir alkollü içkiye verilemez onlar ancak sarhoş edecek kadar içilmeleri halinde haram hükmü altına girerler (cassas aynı eser 1/444-446, 2/648-653)

Osmanlı’nın uygulaması da bu yöndedir. Şarap dışındaki içkilerin içilmesi sarhoş edinceye kadar had cezası gerektirmez.

Mesele böyle ise, ortada vahim bir durum var demektir. Fıkha göre üzümden yapılmış şarap dışındaki içecekler nebizdir ve sarhoş edinceye kadar içilmesi haram değildir. O halde “Zararlı olduğu için haramdır” iddiası çöpe gider.

Bu konuda Fıkıh kaynaklarını incelediğiniz zaman “Hamr” kavramı üzerinde tek bir görüş birliği bulursunuz. “Üzümden yapılmış içki”. Bu görüş birliği de yoruma dayalıdır. Bu durum da manidardır çünkü Nahl 67. Ayet bunun önünü kesmektedir. Kısaca “Hamr”ın üzümden yapılmış içki olabileceğinin Kur’an da delili yoktur.

Öte yandan, “Hamr” kavramını getirip “üzümden yapılmış şarap” a sıkıştırdığınız zaman geriye geniş bir alan bırakmış olursunuz. Ve böylece meselenin aslını teşkil eden şeyleri serbest bırakmış olursunuz. Zaten böyle de olmuş. Dünyaya bakarsanız ne demek istediğimizi anlarsınız.

“Fıkhın bu yaklaşımının sonucu nedir?” Böyle bir soru sorup cevabını da aramak gerekir. Çok basittir, ümmetin büyük bir kısmı afyon düşkünü, esrarkeş olmuştur. Bu durum Fıkhın sonucudur. Bu durum “e onlar yanlış anlamıştır” diyerek geçiştirilebilecek bir şey de değildir. Niçin Fıkhın yanlış yapmış olabileceği ihtimalini düşünemiyorsunuz? Domuz eti de haramdır, Fıkıhtır. Ama kimse domuz eti yemiyor. Dünyada ümmetin arasında domuz eti yiyen veya bir şekilde buna cevaz veren kimseyi bulamazsınız. Ama uyuşturucu kullanımını da yaygınlaştıran yine Fıkıh’tır. Çünkü Kur’an ı anlamadığınız zaman, Hamr kelimesini getirir şaraba hapsedersiniz.

Gerçekte “Hamr olanlar” listesi yapmaya kalktığınız zaman ise, üzümden yapılmış şarabı bu listenin en sonuna koyarsınız. Asıl mesele “Hamr” i üzüm şarabına sıkıştırarak birilerinin oyununa alet olmuş olursunuz. Uyuşturuculara söyleyecek sözünüz kalmaz. Mesnetsiz iddialar ile Fıkıh oluşturamazsınız. Hangi metodla, hangi kıyasla yaparsanız yapın değeri yoktur.

Sayın Demirci, “Kur’an Arapça değildir”. Kur’an “Arapça telaffuz edilen bir kitaptır” bunu niçin anlamıyorsunuz? Fıkıh dediğiniz şeyin ortaya koyduğu realiteyi yukarıda özetledim. Bu çelişkileri nasıl açıklayabilirsiniz? Hiçbir delile dayanmayan hükümler “helaller ve haramlar” Kur’an ın tabiriyle “şirk" değil midir?” Bu kadar ciddi bir sonuca muhatap olmayı nasıl Fıkıh diyerek geçiştirebiliyorsunuz? “içtihatta isabet ettirme zorunluluğu yoktur” mazereti kimi kurtarabilir? Niçin bu yasağın Fıkhınız tarafından, kilisenin “şarap ayini” ne alternatif olarak getirildiğini görmek istemiyorsunuz? Niçin tarihe bakıp Yahudilerin bu konudaki gayretlerini göz ardı ediyorsunuz? Fıkhınızı ve metodolojinizi savunurken, aynı zamanda onu biliyor olmanız da gerekmez mi?

Kıyasınızı doğru hedefler üzerinde yaparsınız. Listenin içinde yer almama ihtimali olan bir şeyden zanni olarak yola çıkarak kıyas yapamazsınız. Eğer böyle yaparsanız bu hiçbir şey ifade etmez. Sizin ifadenizle “Bizim ıstılahi kullanım dediğimiz bu mekanizmayı sağlayan bir varsayımlar bütünüdür.“ dediğiniz şeyi, yani varsayımları bir “Tahrif” olarak görmüyor, ama bizim “manayı anlamak gerekir” endişemizi yargılıyorsunuz. Burada mantık nerede?

1400 yıla sığınmak kimseyi kurtarmaz. Sizin bu kurallarınız “Kur’an ı şöyle anlamalısın” yöntemleriniz, yani "Kur'an ı benim anladığım gibi anlamalısın" vehameti odukça birkaç 1400 yıl daha geçse, bir arpa boyu yol alamazsınız. “Hamr, üzümden yapılmış şaraptır, icma vardır, o halde mesele bitmiştir” Hadi buyurun, ne yapacaksınız?

Sayın Hocaoğlu; Şarab’ın helal olma ihtimali sizi niçin korkutuyor? Dünyaya bakınız, Fıkhın ortaya koyduğu sonuçardan yola çıkarak insanlar ölüyor. Insanların ölmesi, zehirlenmesi, kapıldıkları illet sebebiyle hayatlarının perişan olması sizin niçin korkutmuyor?

Cevaben

1. Resulullah, Kur’an ın anlaşılmayacağından endişe duyar ve üzülür. Vahiy de der ki “sümme inne aleyna beyanehu” sen niçin üzülüyorsun, onun beyanı sonradır. O bizim işimiz. 2. Yusuf Suresini örnek veremezsiniz. Çünkü biz “Hamr” denilen şeyden endişe duymuyoruz. Bizim endişemiz, bu kelimenin Fıkıhçılar tarafından yanlış anlaşıldığı veya hiç anlaşılmadığıdır. “Hamr’in sıkılarak elde ediliyor olması, onun şarap olduğunu kanıtlamaz,” pek çok uyuşturucu da böyle elde edilir, ilave yöntemleri de vardır. Tam olarak Allah, vahyin geldiği dönemlerde insanlara “bilmedikleri bazı şeyleri de” de vahyetmiştir. Bu zaten kitabın özelliğidir. Kaldı ki, “Hamr” arap toplumunda bilinmeyen bir madde veya bir şey olabilir. Ancak bu dünyada bilinmediği anlamına da gelmiyor. Uyuşturucunun tarihi Milattan önce 2700 yıllarına dayanır. Hint kenevirinin uyuşturucu etkisi o zamanlar biliniyordu. Sadece bu değil, Eski mısır ve Sudan’da afyon ve haşhaş kullanımı yaygındı. Bu maddeyi arpadan yapılmış içkilerine sarhoşluk etkisini artırmak için katarlardı. Bilinmeyen ise, uyuşturucunun kimyasal yollarla işlenerek aktif bir madde veya içecek haline getirilmesi idi. Kim diyor “Hamr” bilinmiyordu diye? Biz bu kelimeyi Arap toplumunun bilmediğini, bilmiyor olabileceğini söyledik. Bu da son derece normaldir. Arap toplumunun bilmiyor olma ihtimali niçin Allah’ın abes iş yaptığı gibi akıl ötesi bir sonuca ulaştırıyor? Vahyi Arap toplununun anlamamış olması, Allah’ın bilmediği anlamına gelmez. Bu sadece basit bir “demogoji” olabilir ancak. Evet Arap toplumu anlamadı, Evet, Fıkhınız da anlamadı.

Lütfi Hocaoğlu
26.02.2012
19:49

Sayın Adian

Şarabın haram olmama ihtimali beni korkutmuyor. Tam tersine şarabın haram olduğunu Kuran açık ve net söylüyor.

Peki siz niye ısrarla şarabı helal etmeye çalışıyorsunuz?

Yukarıdaki yorumlarımda delilleri gösterdim. Burada tekrar tekrar açıklamayacağım, tekrar olur.

Tekrar bastırark söylüyorum: Kuran indiği sırada arapların anlamını bilmediği bir kelimeyi vahyetmesini iddia etmek çok tehlikelidir.

Asıl burada yaptığınız Yahudilerin yaptığı tahrifin bire bir aynısıdır. Bunun için dikkatli olun, anlamları istediğiniz gibi şekillendirmeyin.

Bizden uyarması, Allah selamet versin.

Sam Adian
26.02.2012
20:25

Sayın Hocaoğlu:

Şarabın haram olmama ihtimali beni korkutmuyor. Tam tersine şarabın haram olduğunu Kuran açık ve net söylüyor. Bu bir varsayımdır. Yorumdur. Kur’an böyle bir şey söylemez. Peki siz niye ısrarla şarabı helal etmeye çalışıyorsunuz?

Gülümsedim. Şarabı helal etmek gibi bir derdimiz yok. Sadece böyle bir ihtimalden sözettim. Şarab’ın haram olması için delil yok. Hamr’ın anlaşılması gereklidir. Eğer Hamr şarabı da kapsıyorsa o da aynıdır. Bu açıdan bir problem yok. Kaldı ki ben hayatı boyunca “içki” sayılabilecek bir şeyi ağzına sürmemiş biriyim. Kokusu bile rahatsız eder. Bu yaştan sonra da böyle bir amacım yok. Ancak bu durum, meseleyi anlamak için bir engel teşkil etmez. Önemli olan gerçeği bulmaktır.

Yukarıdaki yorumlarımda delilleri gösterdim. Burada tekrar tekrar açıklamayacağım, tekrar olur.

Yorumlarınızı dikkatle ve titizlikle okudum. Yeni bir şey söylemediniz. Geleneksel anlayışı anlattınız. Bu anlayışın Fıkıh’taki karşılığını da biz aktardık. Siz de araştırabilir ve bunları görebilirsiniz. Bu açıdan delillerinizin sağlam olmadığını söylemiş olduk. Burdan şarabın “iyi” bir şey olduğu iddiasında olduğumuz anlaşılmasın. Bizim dikkat çektiğimiz nokta bu değildir. Yanlıştan hareketle doğruya ulaşılamaz.

Tekrar bastırark söylüyorum: Kuran indiği sırada arapların anlamını bilmediği bir kelimeyi vahyetmesini iddia etmek çok tehlikelidir.

Ayetlere bakınız. Kur’an ın bu konuda ortaya koyduğu gerçeği gördüğünüz zaman ne demek istediğimizi anlayacaksınız.

Asıl burada yaptığınız Yahudilerin yaptığı tahrifin bire bir aynısıdır. Bunun için dikkatli olun, anlamları istediğiniz gibi şekillendirmeyin.

Yine gülümsedim, lütfen araştırınız,

Bizden uyarması, Allah selamet versin.

Saygılar selamlar

Sam Adian
27.02.2012
06:15

Sayın Demirci

Eleştirileriniz haksız ve yersiz.

Herşeyden önce, bizim hedefimiz bir tartışma ortamı yaratmak ve anlaşılan şey her ne olursa olsun makul bir zeminde paylaşmaktır. Önemli olan kimin yanıldığı değil, birilerinin çıkıp düşünmesi, araştırmaya yönelmesi ve ortaya koyduğumuz “fikir” (biz buna fikir demiyoruz, kur’an dan anladığımız şey diyoruz) yanlış ise, düzelmesini sağlamaktır.

Bugüne kadar gerek Kur’an’dan anladığımız şeyi ortaya koyarken ve gerekse bunları delillendirirken dikkat ettiğimiz en temel husus budur. En başından bizim delilimizin ayetler olduğunu ve buradan yola çıktığımızı söyledik. Siz eğer bu kabulu yapamıyorsanız, o halde bizim burada bulunmamızın da gereği kalmaz. Bir kere bu noktayı açıklığa kavuşturmak lazım.

İki temel hata yapıyorsunuz

1. Biz bugüne kadar yazdığımız yazılarda bir “HÜKÜM” ihdas etmedik. Bunun sebebi basittir. Biz ne anlıyorsak ona göre zaten hareket ediyoruz. Ancak bizim anladığımız şey kimseyi bağlamaz. Fakat üzerinde düşünülebilir. Böylece bizim anladığımız şey test edilmiş olur. Sonuçlarına göre de hareket etmiş oluruz.

2. Eleştirileriniz manada değil yöntemdedir. Biz en başından bu yana, klasik yöntemlerle hareket etmediğimizi de söyledik. Yani, kimseyi kandırmak veya demogoji yapmak amacında olmadığımızı açıkça ifade ettik. Buna rağmen eleştirilerinizi manada değil yöntemde sürdürmeye devam ettiniz.

Şimdi 1. Biz FIKIH yazmak hevesinde veya arzusunda değiliz. Anladığımızı zaten uyguluyoruz. Beğenen araştırır ve kendi ulaştığı neticelere göre de hareket eder. Bizi bağlamaz. Beğenmeyen de bir kere daha oturup üzerinde düşünür belki.

2. Biz iddialarımızı veya Kur’an dan anladıklarımızı elbette delillendirmek ve savunmak durumundayız. Emin olduğumuz bir şeyi anlatmaktan veya söylemekten geri durmamızı bekleyemezsiniz. Sizin beklentiniz bu yöndedir. “Usul budur, buna uymalısınız” şeklinde bir yaklaşım serigiliyorsunuz Bu yanlıştır.

3. Biz yeni bir din, yeni bir kitap, yeni bir düzen peşinde de değiliz. Kur’an ı anlama gayretindeyiz. Ne kadar anlayabilirsek. Ancak sizin uslubunuz konusunda endişelerimiz var. Siz eğer Ayet varken “E sünnet” derseniz, sizin önünüze yine ayet koyarız. Böyle yaptığımızda da şimdi yaptığınız gibi rahatsız olur, belki de sınırları zorlayan ifadelerle itham peşine düşersiniz. Bu da doğru değildir. Öncelikle ortak bir noktada anlaşmamız gerekir. Siz bizi, bu şekilde anlamalısınız, biz de sizi yöntemlerinizle anlarız. Zaten öyle yapıyoruz. Elbette yöntemlerinizi eleştirme hakkımız vardır. Bunlar yani yöntemleriniz Ayet değildir.

4. Çelişkilerimiz varsa bunları ispatlarsınız. Önümüze koyarsınız, biz de ona göre varsa çelişkimiz anlarız ve düzeltiriz. Bu yazımızda yani HAMR ile ilgili yazımızda da herhangi bir “hüküm” beyan etmekten kaçındık. Anladıklarımızı ifade ettik. Bilimsel yöntem, bunları araştırmayı gerektirir. İçtihat veya başka argümanlarla bunları yok varsayamazsınız. Kaldı ki bu argümanların içerisindeki tutarsızlıkları da yazdık. Kimseye dayattığımız bir şey yoktur. Zaten böyle bir şey yapmamızın imkanı da yoktur. Biz ne iddia edersek edelim, siz dilediğiniz gibi davranırsınız. Size ne yapıp ne yapmayacağınızı söylemek gibi abes bir işimiz yok.

5. “Biz kur’an böyle diyor” derken, “bu bizim anladığımız şeydir” demek istiyoruz. Cümlenin gelişine göre kullandığımız ifadeleri bu şekilde anlamalısınız. Yazıyı yazan biziz, o halde yazıdaki iddialar –sizin ifadenizle- bize aittir. Dolayısıyla bizim anladığımız şeydir. Haklısınız biz Kur’an ı zerre kadar anlamadık. Anlamak için elimizden geleni yapıyoruz. En azından üzerinde düşünüyoruz, hayat ile mukayese ediyoruz, realize ediyoruz, kendimize göre sonuçlara ulaşmaya çalışıyoruz. Ama Siz anladınız. İctihatlarınız anladı.

6. Hadislere sığınıyorsunuz, hadislerin ortaya koyduğu şeyi önünüze getirdiğimiz zaman da hiddetle saldırıyorsunuz. Hadisleri biz yazmadık, biz rivayet etmedik, biz ortaya koymadık. İctihatlarınıza delil yaptığınız hadisleri önünüze koyduğumuz zaman niçin rahatsız oluyorsunuz?

7. İşinize geldiği zaman Fıkıh diyorsunuz, gelmediği zaman “Öyle ictihat etmeleri bizi bağlamaz” diyorsunuz. Hangisi doğru? Ben size uygulamanın sonuçlarından bir tanesini söyleyeyim: Bugün dünya üzerinde Müslüman nüfusun yaklaşık % 30 u uyuşturucu müptelası. Endonezyadan keşmire kadar, somaliden arap dünyasına kadar, her yerde bunu bulabilirsiniz. Bunun en vahim sonuçlarını da Afganistan, Pakistan ve Keşmirde görürsünüz. Gidin ve bu ictihatlarınızın sonuçlarını görün. Insanların orada bu illet yüzünden ne hale geldiklerini görmeden oturduğunuz yerden ahkam kesemezsiniz. Dünyanın gerçeklerini, ictihatlarınızın realitesini görmeden yapacağınız şey, sadece atmak olur. Mesnetsiz olur. Islam dünyasında uyuşturucu kullanımını yaygınlaştıran da biz değiliz. İctihatlardır. Oturup düşünmeniz için daha neye ihtiyacınız var? Kaç insan daha bu sebeple hayatını kaybetmeli birilerinin düşünmesi için, birilerinin yanlışı anlayabilmesi için? Bu sadece onların akılsızlığı mıdır? O insanlar, Kur'an dediğiniz zaman gözlerini kırpmadan ölüme gidebiliyorlar, ama akılsızlar öyle mi?

8. “atalar dini” değil de ne demeliydik? Bu kur’anın dini değil. Olmadığını siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Ne söylemeliydik? Siz hiçbir şey söylemiyorsunuz. Gerçeklerden bi haber konuşuyorsunuz. Hala ısrarla HAMR içkidir diyorsunuz, niçin Ayet’i dikkate almıyorsunuz? Ayetler sizin için ne anlam ifade ediyor? Biz konularımızı seçerken, sonuçlarını gördüğümüz meseleleri öncelikle önümüze alıyoruz. Oları değerlendirip araştırıyoruz, anlamaya çalışıyoruz.

9. Biz ortaya bir “Hüküm” koymadık ki isabet söz konusu olsun. Size göre her şey havada ve temelsiz. Bu anlaşılıyor. Temelli olan şey, İcmalardır. İcmalardan oluşan Kitabınızdır. Bu mudur? Manada itirazınız varsa delillendirin dedik, hala aynı şeyi söylüyoruz. “Doğruluk” iddiasında da değiliz. Biz anladıklarımızı ortaya koyuyoruz. İşinize gelir veya gelmez. Hata yaptığımızı anladığımızda da düzeltiriz.

10. “Biz bizimkinin varsayımlara dayandığını kabul ediyoruz. Bu kurandır demiyoruz ama biz kuranı böyle anladık diyoruz.” “Kuran bizim icmalarımızdır” Hangisi doğru? Siz ne söylüyorsunuz? Biz anladıklarımızı koyarken en başından bu yana, “biz böyle anlıyoruz” dedik. Bunu kaç kez tekrar etmemiz gerek sizin anlamanız için? Biz Her konuda, her kelimenin emarının çekilmesi gerektiğini söylerken, siz kalkıp nasıl bize “bu kur’an dır” iddiasında olduğumuz ithamında bulunabilirsiniz? Sizin ilminiz bu mu? Biz ifadelerimizde “haddi” aşarsak döner özür dileriz. Yazdığımız yazılarda kimseyi hedef alarak suçlamadık. Bize göre yanlışlıkları ortaya koyduk. Tartışmak, meseleleri ve bilgiyi paylaşmak bir kültürdür. “sen bilmiyorsun” cümlesinin karşılığı “ben biliyorum”dur. Böyle tartışma olmaz. Onca şey söylediniz. Ben o söyledikleriniz arasında sizin yaptığınız bir şeyi göremedim. Bana söyler misiniz “Hamr” konusunda ne yaptınız? Biz çıkıp “burada doğal olmayan bir şeyler var” dedik diye bize saldırıyorsunuz. Yaptığınızı gösterin. Sonuçlarını gösterin. Geçmişin ictihatlarının sonuçları ortada. Gözlerinizi açıp dünyaya bakarsanız bunu görebilirsiniz. Peki sizin yaptıklarınızın sonuçları nerede? Manaya mazeret bulamıyorsunuz, saldırıyorsunuz. Bugüne kadar yapılan “ictihat”ların sonuçlarını gördünüz mü? “Hamr” kelimesini “üzüm şarabı”na sıkıştırmanın sonuçlarını değerlendirdiniz mi? İnsanların bu sebeple kapıldıkları illeti gördünüz mü? Görmedi iseniz, oturduğunuz yerden konuşmaya hakkınız yok. Gerçeği görün artık. Gerçek kitaplarınızda yazıldığı gibi değil.

Şu ana kadar tartışmalardan edindiğimiz sonuç şudur: Biz önemli bir iş yaptık. En azından arı kovanına çomak soktuğumuzu anlıyoruz. Bu bile bir şeydir. Sizi çokça rahatsız ettiğimiz anlaşılıyor. Demek ki doğru yoldayız.

Saygılar

Lütfi Hocaoğlu
27.02.2012
11:24

Sayın Adian

Yorumlarınızı dikkatle ve titizlikle okudum. Yeni bir şey söylemediniz. Geleneksel anlayışı anlattınız. Bu anlayışın Fıkıh’taki karşılığını da biz aktardık. Siz de araştırabilir ve bunları görebilirsiniz. Bu açıdan delillerinizin sağlam olmadığını söylemiş olduk.

Deliller size göre sağlam olmayabilir. Delillerim gayet sağlamdır. Ayetlerin gramersel yorumları da, verilen sözlük ifadeleri de sağlam delillerdir. Ben onları delil kabul ederim. Siz ise Sanskritçeyi delil kabul edersiniz. Bana göre onlar sağlam delil değildir. Şarabı helal etmek gibi bir derdimiz yok. Sadece böyle bir ihtimalden sözettim. Şarab’ın haram olması için delil yok. Hamr’ın anlaşılması gereklidir. Eğer Hamr şarabı da kapsıyorsa o da aynıdır. Bu açıdan bir problem yok.

Allah razı olsun. Hamr’ın anlaşılması gerekir dediğiniz için de Allah razı olsun. Fakat sorun şurada. Siz hamr’a bir anlam verebilirsiniz. Gayet normaldir. Ancak Kuran indiği sırada bilinmeyen bir kelime dediğiniz zaman sıkıntı ortaya çıkar. Hamr o zaman şu anlamdadır ama bugün bu anlama da geliyor diyebilirsiniz. Bu da çok güzel. Ama o zaman ayetlerde verdiğiniz anlamları yerine koyduğunuz zaman tutarlı olması gerekir. Bu durumda o günkü Arapların anlamını bilmediği bir kelime olarak ele alalım: Bakara 219: Sana X’i ve meysiri soruyorlar. Deki: İkisinde de büyük bir kötülük ve insanlar için faydalar vardır. İkisinin de kötülüğü faydalarından büyüktür. Maide 90: Ey iman edenler X, meysir, ensab ve ezlam şeytanın amelinden ricsdir. Öyleyse ondan kaçının. Maide 91: Şeytan X ve meysir içinde aranıza adavet ve bağdayı koymayı irade eder. Yusuf 36: Ben kendimi X’i sıkıyor gördüm. Yusuf 41: İkinizden birine gelince, efendisini X ile sulayacak. Görüldüğü gibi o zaman şu sıkıntı çıkar. Nedir bu X? Bu X ne, bilmiyoruz ki ondan kaçınalım. Bir de bugün verdiğiniz anlamla bakalım: Bakara 219: Sana uyuşturucuyu ve meysiri soruyorlar. Deki: İkisinde de büyük bir kötülük ve insanlar için faydalar vardır. İkisinin de kötülüğü faydalarından büyüktür. Maide 90: Ey iman edenler uyuşturucu, meysir, ensab ve ezlam şeytanın amelinden ricsdir. Öyleyse ondan kaçının. Maide 91: Şeytan uyuşturucu ve meysir içinde aranıza adavet ve bağdayı koymayı irade eder. Yusuf 36: Ben kendimi uyuşturucuyu sıkıyor gördüm. Yusuf 41: İkinizden birine gelince, efendisini uyuşturucu ile sulayacak. Burada son iki ayete kadar bir sıkıntı yok. Son iki ayette sıkıntı ortaya çıkar. Verdiğiniz anlam düşer. Görüldüğü gibi bizim sıkıntımız burada ortaya çıkan tutarsızlıktır. Yoksa bugün için bir kelimeye anlam verebilirsiniz. Verdiğiniz anlam için elinizde deliller var ve Kuran’a da uyduğu sürece bir sorun yok. Allah geçmişi de bilir, geleceği de. Bu nedenle Kuran içinde bugün kullanacağımız anlamları da içeren bir kitaptır. Ancak indiği zaman kelimelere verilen anlamlar o gün için anlamlıdır. Bugün o kelimeye bir başka anlam verilmesi de (o zamanki anlamını da kapsayacak şekilde) bu nedenle gayet doğrudur. Ancak eğer o kelimeyi ayetlere uyguladığınız zaman tutarsızlık olmamalıdır. Şu ana kadar tartışmalardan edindiğimiz sonuç şudur: Biz önemli bir iş yaptık. En azından arı kovanına çomak soktuğumuzu anlıyoruz. Bu bile bir şeydir. Sizi çokça rahatsız ettiğimiz anlaşılıyor. Demek ki doğru yoldayız. Ben de burada gülümsedim. Rahatsız olmadık. Çok memnunuz. Tam tersine benim içim rahatladı. Doğru yolda olmanın rahatlığını yaşadım. Allah razı olsun.

Sam Adian
27.02.2012
12:00

Sayın Hocaoğlu

Deliller size göre sağlam olmayabilir. Delillerim gayet sağlamdır. Ayetlerin gramersel yorumları da, verilen sözlük ifadeleri de sağlam delillerdir. Ben onları delil kabul ederim. Siz ise Sanskritçeyi delil kabul edersiniz. Bana göre onlar sağlam delil değildir.

Yanlış anlamayı düzeltmek adına, Biz kelimenin etimolojik manasını delil kabul etmiyoruz. Sadece bir kontrol aracı. Bizi anladığımız manayı destekleyip desteklemediği açısından bakarız. Yoksa delil olarak bakmayız. Ancak kelimelerin etimolojik anlamları manayı anlamak için de önemlidir. Bu noktanın da altını çizmek gerekir.

Bizim HAMR ile ilgili delillerimiz temelde ayetlerdir. Bunun dışında bir delilimiz daha vardır.

Önce ayetler: Sizin X koyduğunuz ayetleri aynen delil olarak alıyoruz. Ilave olarak “Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ(hasenen), inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn” (Nahl 67) Bu ayetin önemi şuradadır: Üzümden sarhoş edici içki, …… Bu yüzden HMR kelimesinin üzümden yapılı şarap olamayacağını söyledik.

Sonra döndük, eğer bu kelimeye DRUG dersek sonuç ne olur diye, sizin de işaret ettiğiniz Yusuf suresini gördük. Sonra döndük biraz araştırdık. Şu sonuca ulaştık: Bazı uyuşturucu bitkileri tıpkı şarap gibi sıkılarak ve kaynatılarak sıvı hale getiriliyor. Bir çeşit zehir. (esrar yağı bir örnektir veya sıvı esrar, başka maddeler de vardır. Bunlar su ile karıştırılarak kullanılmakta veya bazı içkilere katılarak kullanılmakta az miktarda.)

Hal böyle olunca, HMR kelimesinden kastın başka bir şey olabileceği hususu ağırlık kazandı. Ancak yine de illa da şudur demek istemedik. Bunu tartışmak ve incelemek gerekir. Fakat kanaatimiz şudur ki, şarap HMR listesinin en sonlarında yer alabilecek bir şeydir. Bu husus ayrıca tartışılailir şimdiki meselemiz değil.

HMR ile ilgili uygulamaları da değerlendirdiğiniz zaman, meseleyi alkole indirgemenin mümkün olmayacağını, olmaması gerektiğini düşündük. Hala da böyle düşünüyoruz.

Bizim yöntemimiz şudur: Mevcut manada bir sıkıntı hissettiğimiz zaman kelimeleri inceliyoruz. Bununla sınırlı kalmıyoruz, uygulamalarına dünyadaki sonuçlarına bakıyoruz. Uygulamada problem yoksa sesimizi çıkarmıyoruz. Uygulamada problemler varsa ve örtüşüyor ise o zaman dönüp diyoruz ki, burada doğal olmayan bir şeyler var.

Gülümseme kısmı sizinle ilgili değildi, yine de gülümsemekte yarar var, daha sağlıklı sonuçlar verir

Saygılar

Sam Adian
27.02.2012
12:09

NOT OLARAK

Biz kimyager değiliz, hekim de değiliz. Bu sebeple bu konunun bundan sonraki kısmı bizim işimiz değil. Bundan sonrası hekimlerin ve kimyagerlerin veya konu ile ilgili biyologların, uzmanların işidir. Onlar araştırıp doğruyu bulmalıdırlar. Teknik analizleri onlar yaparlar, bu bizim yapabileceğimiz bir şey değildir.

Mete Firidin
28.02.2012
07:10

Sayın Sam :temel bilimsel gerçekleri dahi bilmeden birtakım yorumlar yapıyorsunuz.

1) Bugün bilinen enyaygın uyuşturucu içkidir(yüksek konsantrasyonda alkol içeren bitkidir.

2)Alkol kelimesi kuranın indirilmesinden çok yıllar sonra keşfedilmiştir.

3) Üzüm gibi meyvelerin suyundan sadece şarap elde edilmez. pekmez, şıra, şerbet, peksimet...elde edilir ve kullanılır.

4)Eğer alkol konsantrasyonu %5 altında ise Ne kadar içerseniz için sarhoş olamassınız. Çünkü Alkol vucuda girince yıkılmaya başlar. barsaklardan alınma oranı ,vucuttaki yıkılma oranından fazla olmadığı sürece ,kandaki alkol konsantrasyonu sarhoşluk yapacak düzeye asla ulaşamaz. ancak yüksek konsantrasyonda bir alkollü içki alınırsa ozaman sarhoş olabilirsiniz. Bu nedenle konsantrasyonu çok olanı , az miktarda bile içmek haramdır.

5) örtünme ile ilgili olan ayetlerin genel kapsamını düşünürseniz aslında "teşhircilik" yapılmasını yasakladığını anlarsınız.

Kadın saçı ve göğüs dekolteside da erotik bir unsur olarak kullanılmaktadır.

Sam Adian
28.02.2012
09:42

Sayın Fridin

Bilimsel derinliğinize saygımız vardır. Bir önceki notumuzu okudu iseniz, ALKOL konusunda herhangi bir hükme varmaktan kaçındığımızı ifade ettik. Bu konunun uzmanı olmadığımızı da söyledik. Zaten olmamız da gerekmiyor. Heyecan güzel bir şeydir ama biraz da dikkatli olsa insanlar çok daha güzel olacak.

Pekin’in kuzeyinde Çin Seddi üzerinde kışın ortalama sıcaklık -30 derece civarındadır. Veya Nepal'de, hialayalar daki köylerde. Daha düşük seviyelere de ulaşır (-55 derece gibi) Burada yaşıyorsanız, ısınmak için ilave ısıtıcılara ihtiyacınız vardır. Evlerinizi ısıtabilirsiniz, ama dışarı çıktığınızda ne giyerseniz giyin her an donma tehlikesi ile karşı karşıyasınız. Kanın donma noktası -0,56 derecedir. Bu sıcaklıktan sonra eğer vücudunuzu yeterince ısıtamıyorsanız donmaya başlarsınız.

-38 dereceye ulaştığınız zaman artık dışarıda kalmanız mümkün olmaz. Giydiğiniz elbiseler sizi sıcak tutmaya yetmez. Hareket etmekten vazgeçtiğiniz anda donmaya da başlamış olursunuz.

ALkolun donma derecesi -56 ile -117 derece arasındadır. Saflık oranına göre. ALkolun bir başka etkisi daha vardır, vücudunuzun sıcak kalmasına yardımcı olur. Kana karıştığında donma seviyesini düşürür. Eğer böyle bir yerde yaşıyorsanız, hayatta kalmak için buna ihtiyacınız vardır. “Hayatta kalmak için cevaz verilir” demek bir anlam ifade etmez.

罗汉果 – Mangosten sanırım adı. Böyle bir meyve biliyor musunuz? Veya bir başka meyve olan CIKU ? Her ikisi de hemen hemen aynı özelliklerdedir. Çok lezzetlidir. Fazla değil, kabuğu soyulmuş olarak yarım kilo yemeniz yeterlidir. Sarhoş olursunuz. Bu haram mıdır şimdi? Sarhoş olmak istiyorsanız bunun için şarap içmenize gerek yok.

“West Pacific Islands” (Micronesia)’da sıcaklık ortalama 30 derecedir. (Veya kuzey filipinlerde de benzer sıcaklıklar vardır.) Nemin etkisiyle hissedilen sıcaklık 60-70 dereceleri bulur. Orada insanlar (erkekler ve kadınlar) sadece şort bölgelerini kapatarak günlük hayatlarını sürdürürler. Gelenekleri böyledir. Kadınlar evli iseler bazı işaretler taşırlar. Böyle olmalarına rağmen ahlaki bir problem de yoktur. Fuhuş yoktur.

Size göre en yaygın uyuşturucu içkidir. Kimilerine göre ise hayati bir şeydir. Biz alkol konusunda bir hükme varmaktan kaçındık. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, bu konu geçmişte de tartışmalıydı. Biz alkol uzmanı değiliz, kimyager falan da değiliz. Ama gözümüzün önünde dünyanın real koşulları var.

İki seçenek vardır, ya dünyanın doğasını değiştireceğiz ya da kendimize oluşturduğumuz kuralları gözden geçireceğiz. Elbette Kur’an ışığında. Tercihi siz yapın hangisi yanlış?

Mete Firidin
28.02.2012
11:26

Sn Sam bey

Soğuk ortamda ısınmak için veya donmaktan korunmak için alkol veya alkollü bir içki kullanmak çok büyük bir hatadır.

Bu bilimsel bir gerçektir. Alkol Vazodilatasyon yani deri damarlarında genişleme yapar . Kişi kendini başlangıçta ısınmış gibi hisseder fakat ısı kaybı arttığından donup ölmesi kolaylaşır. Eğer soğuk bölgelerde donmaktan korunmak istiyorsanız. özellikle hayvansal gıdalar özellikle et yemeniz gerekir . Et yemek metabolizmayı yani vucudun ısı üretme yeteneğini%40 oranında artırır.

Alkol içeren meyveyi yemek haramdır yaklaşık olarak bu meyve %17 civarında alkol içerir ve sarhoş eder. Meyve olması onun haram olmasına engel değildir. Esrar bir bitkidir. Afyon bir bitkidir, koka bir bitkidir, Ve bir çok halusinojen mantar da vardır.

Arabistan da çok sıcaktır fakat giğinmek insanı güneşin zararlı ultraviole ışınlarından korur. Bu konuda toplumsal kabuller daha ağır basar. yani rölatiftir. asıl amaç karşıdaki insanlara teşhircilik yapmamaktır. Gösteriş ve nisbet yapmamaktır. Çinselliği bir araç olarak kullanmamaktır.

müslim
10.01.2020
12:34
hamr ı Allah şeytan işi pislik ve ismun kebirun olarak anar,o ayetlerde bunu belirtir,araf 33 te ise tüm ism leri haram olarak anar. Dillerde,toplumlarda,mezheplerde ve fıkıhta ne dednildiğine bakmışsınız güzel ama öncelik bunu kuranda taratmak olmalı. tüm ism ler haramdır,aşılmaması gerekn sınırlarıdır Allahın,hamr ise büyük ism olarak anılır,bu durumda tabii ki haramdır hatta büyüklerinden
Sam Adian
28.05.2024
13:50
We no longer hold the views expressed in this article.

The conclusion that HRM related things are "Forbidden" is a fabrication of fundamentalist and ignorant clerics. The book explains in detail what this concept means.

Moreover, it must be an insult to God for a book that answers the question "how to make good wine" in detail to ban wine and alcohol. All claims made about "Prohibition" using the book as a reference are lies. It is one thing for a society to take measures against "alcoholism", it is another thing to claim that the book bans "Alcohol".




Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 129906 Okunma
Mete Firidin
Hz. Musa Ne Zaman Yaşadı?
12.05.2011 119570 Okunma
11 Yorum 07.04.2020 15:05
Mete Firidin
Kudret Helvası Menne
13.11.2013 112378 Okunma
4 Yorum 15.11.2013 03:46
Mete Firidin
Hz. Nuh, İbrahim, Yusuf ve Musa Kronolojisi
5.04.2015 108774 Okunma
10 Yorum 12.01.2020 16:47
Mete Firidin
Hurufu Mukatta
9.04.2011 90247 Okunma
7 Yorum 25.03.2020 18:55
Mete Firidin
Hz. İbrahim Ne Zaman Yaşadı?
28.02.2011 84832 Okunma
4 Yorum 25.03.2020 18:59
Mete Firidin
Estetik Ameliyat ve Nisa Suresi 119. Ayet
3.10.2014 76079 Okunma
1 Yorum 03.10.2014 20:39
Mete Firidin
Petra Yalanı
28.04.2015 71964 Okunma
9 Yorum 02.05.2015 13:07
Mete Firidin
Salat Kelimesinin Kökeni
26.02.2012 67415 Okunma
10 Yorum 03.06.2020 00:23
Mete Firidin
Kuran'da Kölelik
27.12.2013 63996 Okunma
86 Yorum 08.01.2014 17:16
Mete Firidin
Bekke Ve Mekke
27.01.2011 54519 Okunma
9 Yorum 25.03.2020 19:30
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 53326 Okunma
19 Yorum 28.05.2024 13:50
Süleyman Karagülle
ABD Başkanlık Seçimi
19.11.2016 41466 Okunma
28 Yorum 19.12.2016 21:41
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 40210 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Mete Firidin
Hz. Lut’un Kızları
7.06.2011 39513 Okunma
4 Yorum 01.02.2020 21:22
Mete Firidin
El Tur ve Tur-i Sina?
24.03.2013 38407 Okunma
21 Yorum 23.06.2021 12:46
Mete Firidin
Amen ve Senetin
15.11.2012 35412 Okunma
31 Yorum 30.11.2012 13:47
Mete Firidin
Lâ mevcûde illâ Hû???
18.12.2010 34734 Okunma
1 Yorum 25.12.2010 15:11
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 34676 Okunma
25 Yorum 28.05.2024 13:42
Mete Firidin
Lut Kavmi Homoseksüel Değildi!
3.08.2014 33820 Okunma
15 Yorum 03.12.2017 03:35
Hikmet Güveloğlu
HİÇ
2.01.2017 33736 Okunma
2 Yorum 03.01.2017 11:37
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 32877 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Mete Firidin
Kabe Kavseyni Ev Edna
15.06.2012 32510 Okunma
1 Yorum 22.05.2018 01:32
Mete Firidin
Nuh’un Üvey Oğlu!
25.10.2015 31768 Okunma
28 Yorum 12.01.2020 17:30
Hikmet Güveloğlu
Musaddık'ın Kerameti, Zarrab'ın Laneti
30.11.2017 31357 Okunma
1 Yorum 30.11.2017 19:32
Mete Firidin
Homohabilis Havva ve Havvalar
20.04.2012 30771 Okunma
27 Yorum 15.04.2020 09:47
Mete Firidin
Adem'in ve Havva'nın Hatası
2.03.2014 30383 Okunma
34 Yorum 10.03.2014 00:48
Mete Firidin
Nutfetin Emşâcin (99)
14.05.2013 29590 Okunma
24 Yorum 17.05.2013 15:16
Mete Firidin
İbni Arabi ve Araf 175-176. Ayetler
16.11.2011 29078 Okunma
9 Yorum 19.11.2011 17:29
Hikmet Güveloğlu
KAYIN BABA, DAMAT, İPSİZ VE SAPSIZLAR
18.12.2016 28788 Okunma
1 Yorum 20.12.2016 00:47
Süleyman Karagülle
KABİR AZABI
25.02.2014 28753 Okunma
8 Yorum 05.03.2014 21:24
Mete Firidin
Miras ve Kelale Ayetleri
13.02.2014 28552 Okunma
53 Yorum 28.02.2014 13:04
Mete Firidin
Allah Celle Celalühü Ne Demektir?
30.11.2014 27888 Okunma
1 Yorum 01.12.2014 08:16
Süleyman Karagülle
Görevimiz
22.02.2014 27326 Okunma
12 Yorum 05.02.2016 21:44
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 27270 Okunma
46 Yorum 28.05.2024 13:53
Mete Firidin
Kevkeb
10.08.2011 27133 Okunma
1 Yorum 28.08.2012 12:03
Mete Firidin
Hz. İbrahim’in Atası ve Nemrut
19.04.2015 27087 Okunma
1 Yorum 20.04.2015 20:48
Mete Firidin
Enam Suresi 145. Ayet Ve Haram Yiyecekler!
31.12.2017 26833 Okunma
Mete Firidin
İçki Haram mı?
25.05.2015 25734 Okunma
13 Yorum 12.01.2020 17:25
Mete Firidin
Kuran’da Namaz Vakitleri
28.12.2014 25282 Okunma
Mete Firidin
Hz. Yunus ve Ambergris
12.12.2012 24912 Okunma
2 Yorum 13.12.2012 13:23
Mete Firidin
Nuh’un Gemisi ve Cudii
12.01.2014 24700 Okunma
45 Yorum 05.02.2016 23:06
Mete Firidin
Kuran'da Tecavüzün Cezası
18.02.2015 24049 Okunma
2 Yorum 21.02.2015 17:19
Mete Firidin
Hz. İsa’nın Doğum Günü
2.01.2015 23622 Okunma
Mete Firidin
Hz. Adem’in Kaburgası
25.04.2012 23265 Okunma
59 Yorum 28.04.2012 13:42
Mete Firidin
İmhotep Hz.Yusuf mu?
27.10.2011 22342 Okunma
3 Yorum 05.11.2019 07:59
Ahmet Yücel
YUNUS SURESİ 62-63-64. AYETLER VE TEFSİRİ
19.02.2016 22089 Okunma
4 Yorum 01.05.2024 22:56
Mete Firidin
Hz. Musa ve Hızır'ın Buluştukları Yer
16.03.2012 21871 Okunma
10 Yorum 17.03.2012 10:03
Cengiz Demirci
İlk karzı hasen kooperatifi
3.01.2013 21512 Okunma
25 Yorum 06.02.2013 20:31
Hikmet Güveloğlu
ASKERLİK VATAN BORCU
25.01.2017 21437 Okunma


© 2024 - Akevler