Kur’an ayında Kur’anîleşmek
Reşat Nuri EROL
Namazlaşma, Ramazanlaşma tabirlerini duymuştum Hocaefendi’den, ama Kur’anîleşme tabirini ilk defa duydum. Aslında bunların hepsinde anlatılmak istenen mânâ açık: Namazla, Ramazan’la ve Kur’an ile bütünleşme...
Kur’an ekseninde sözü dolaştıracağız bu yazıda ve can alıcı bir soru ile başlayacağız; Kur’an ile bütünleşme noktasında neredeyiz? İnanan bir insan olarak istiyoruz Kur’an okumayı. Sadece okumayı değil, anlamayı da (ve uygulamayı da) istiyoruz. Hattâ ‘okuyacağız ve anlayacağız’ diye nice nice sözler veriyoruz kendimize zaman zaman. Birliktelikler oluşturuyoruz; grup hâlinde yapalım bu işi diyoruz; haftalık ders günleri tesbit ediyoruz. İşin açıkçası yola çıkıyoruz. Meseleyi mücerret niyetten çıkartıp müşahhasa döküyoruz. Sonra ne oluyorsa oluyor, bir türlü sonunu getiremiyoruz bu işin? Bazen hakiki bazen sahte sebeplerle inkıtaya uğruyor bizim Kur’an’ı anlama yolculuğumuz ve belli bir müddet sonra tekrar başa dönüyoruz. Derken aradan aylar, yıllar geçiyor ve özellikle Ramazan’da tekrar Kur’an’ı elimize aldığımızda yolun başında olduğumuz gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Bu cümlelerle resmetmeye çalıştığım manzara Kur’an’ı okuma ve anlama (ve de hayatımıza uygulama) noktasında daha işin elif-ba’sında olduğumu gösteriyor. Hocaefendi ise çok daha öte şeylerden bahsediyor bize.
Mesela diyor ki: “Kur’an’ı okurken onun iç musikisini yakalamalısınız. Vurgulamaları, tonlamaları yerinde yapmalı ve Kur’an’ı ses-muhteva bütünlüğü içinde okumalısınız. Tabii bunu yapabilmek için Kur’anîleşmek gerek.” Mesela diyor ki Hocaefendi: “Kur’an okurken âyetlerin içine girebilirseniz; orada konuşan insanların, zikredilen kavimlerin karakterlerini anlayabilirsiniz. Ama bunun için kendinizi aradan çıkarmanız gerekir. Eğer bir aşamada bunu başarabilirseniz ardından harflere, kelimelere, cümlelere takılmadan okuduğunuz âyetlerin sanki Allah’tan geldiğini hissedebilirsiniz. Merhum Seyyid Kutub bunu sezmiş ve “Kur’an’da Edebi Tasvir” kitabında anlatmış.” Mesela diyor ki Hocaefendi: “Kur’an okurken insana en çok tesir eden şeyin insanın kendi nağmesi olduğu söylenir. Doğrudur. Yalnız kastedilen ses güzelliği değil; aksine içtenliktir, samimiyettir.” Mesela diyor ki Hocaefendi: “Teveccühe teveccüh. Siz Kur’an’da her derdime derman bulacağım inancıyla ona teveccüh ederseniz, o da size kapılarını açar. Böyle bir ön kabulün, böyle bir inancın olmadığı yerde Kur’an çok kıskançtır, ‘kapılar sürmelidir beyhude yorulma’ der size.”
“Hocaefendi nerede, biz neredeyiz?” dediniz değil mi, Ramazan iklimindeki ders ortamında söylenen bu tesbitleri okuyunca. Zaten ben de sizlere bunu dedirtmek için aktardım bunları. Kat edeceğimiz daha uzun mesafelerin olduğunu göstermek için söyledim. Bir ayna olmak istedim sizlere. Ölçü olsun bu sözler; vahid-i kıyasî için zemin teşkil etsin ve Kur’an’ı anlama (ve uygulama) noktasında nerede durduğumuzun farkında olalım diye düşündüm.
Bence yapılan bu tesbitleri bizlere verilmiş bir hedef gibi algılayıp bir yerden başlamak lazım. Her Ramazan başlangıcında “Kur’an, Kur’an” deyip okumaya başladığımız, sonra ya Ramazan içinde ya da sonunda terk ettiğimiz Kur’an’a yönelmemiz lazım. Madem karar verdik ve madem başladık; “sonuna kadar devam” demeliyiz. Unutmayalım, hedefe ulaşma, yola çıkmakla başlar. Mademki yola çıktık, geriye dönmeyelim. Geriye dönmeyi döneklik kabul edip her gün murad-ı İlâhi’yi kavramada mesafe kat’ edelim. Kutlu bir zaman dilimi olarak Ramazan bunun için iyi bir başlangıç zemini. Sizce de öyle değil mi?
Kur’an’ı okumakla başlayan kudsi yolculuğumuzun Kur’anîleşme (yani onu okuma, anlama ve hayatımızın her alanına uygulama) ile son bulacağı ümidiyle...
Bir ümit dileği de bizden: Bunları derleyip hatırlatan Ahmet Kurucan’a teşekkürler; birlikte okuma, anlama, uygulama yani “çok yönlü diyalog” dua ve dileklerimizle…
Kur’an Ayımız, Kur’anîleşmemiz, Kadir Gecemiz ve Bayramımız Mübarek Olsun…