Tehlikeler ve yapılması gerekenler-2
“Temeli sağlamlaştırmadan, yani asıl yapılması gerekenleri yapmadan binanın üzerine kat çıkarsanız, o bina yani devlet çöker ve yıkılır.” dedik... “Asıl ‘büyük tehlike’ budur!” dedik. “Bu düzen, bu sistem, bu gidişat, bu anlayış ve bu uygulamalarla başarılı olmaları mümkün değildir.” dedik… “Tehlikeleri yazan çok, kendince ‘tesbit yapıp teşhis koyan’ çok ama bizim dışımızda ‘sistem ve düzen’ olarak ‘tedavi reçetesi sunan, çare ve çözüm’ getiren -yani alternatif sunan- maalesef yok” dedik… Tehlikeleri bertaraf ve köklü çözümler için yapılması gerekenleri sıraladık: 1- Terör musibeti başta olmak üzere, her türlü tehlikeleri bertaraf etmek için her şeyden önce mülki taksimat “Adil Düzen”e göre düzenlemelidir… 2- İl, bucak ve ocak bağımsız olmalı, kendi iç işlerinde serbest olmalıdır. Bölge, ilçe ve semt ise bağımlı olmalı ve merkezden yönetilmelidir. Bölge merkezlerinde başka bölge halklarından oluşmuş ordular bulunmalıdır. 12 bölgede 12 ordu oluşturulmalıdır... 3- Mevcut yargılama sisteminde usul değişikliği yapılmalıdır. Hakimler soruşturma yapmamalı, kararlar da vermemelidir. Soruşturmalar yeminli polis tarafından yapılmalı, onların şehadetine mahkeme uymalıdır. Hükümler de tarafların seçtiği ‘hakemler’ ve onların seçtiği ‘baş hakem’ tarafından yürütülmelidir...
“Terör musibeti” başta olmak üzere, tehlikelerin giderilmesi, sistemin olumlu yönde düzeltilip düzenlenmesi yönündeki çözüm önerilerimizi sunmaya devam ediyoruz…
4- Millî olmaya medya sorunun çözümü için “Basın-Yayın Kooperatifleri” kurulmalıdır. Devlet bu kooperatiflere “faizsiz kredi” vermelidir. Okuyucular yazarları seçmeli, onlar basın ve yayın görevini yapmalıdır. Basın yayın tesisleri “vakıf” olmalıdır. Dağıtım karşılıksız olmalıdır. Yazarların kadrosunu siyasi partiler oluşturmalı, devlet bütçesinden bunlara maaş verilmelidir. Basın değil yazar özgür hâle getirilmelidir.
5- Karşılıksız para yerine “karşılıklı (karşılığı olan) para” çıkarılmalıdır. Ortak ambarlara konan mallar karşılığı “mal senetleri” verilmelidir. Üretici mal senetlerini para ile satmalı, para senet karşılığı olmalıdır. Bucaklar “buğday parası” çıkarmalı, iller “demir parası” çıkarmalı, ülke “toprak parası” çıkarmalı, bir de İstanbul’da kuyumcular kooperatifi “insanlık parası” çıkarmalıdır. Karşılıksız (karşılığı olmayan) faiz parası çıkmamalıdır.
6- Ülkeye yabancı işçilerin gelip çalışmalarına izin verilmeli, böylece boşalmış olan köylerimizde çalıştırılan ucuz işçiler sayesinde köylerimiz, tarımımız, hayvancılığımız yeniden canlandırılmalıdır. Bunlardan Türk asıllı olanlar veya Müslüman olanlar askerlik de yaparlarsa Türkiye’de yerleştirilecekler, Türk vatandaşı yapılacaklardır. Toprak reformu yapılacaktır; bu da “işletme mülkiyeti” ile “yararlanma mülkiyeti” farklı yapılmakla olacaktır. Toprak sahipleri topraklarını işleyemezlerse kiraya verecekler, kiracılar onları işletecek ve toprak sahiplerine kira vereceklerdir. Köylülerin boş zamanlarını değerlendirmeleri için yan sanayi geliştirilecek, bunu KİT’ler yapacaktır.
7- Artan emekle “yatırım” yapılacak, yatırım yalnız bunlarla yapılacak, bunun için de “yatırım kredileri” sadece artan emeğe verilecektir. Yatırımda ücretler sabit olacaktır. Daha fazla ücret bulanlar “üretimde” çalışacak, daha fazla ücret bulamayanlar “inşaatta” çalışacaklardır. Böylece artık emek belirlenecek ve değerlendirilecektir.
8- “Genel Hizmet Kooperatifleri” kurulacak, bunlar “tescil, depolama, ulaştırma, eğitim, koruma” gibi “Genel Hizmetleri” yapacaklardır. Bunların payı üreticilerin payı kadar olacaktır. Bu kooperatifler verdikleri hizmetlerle küçük girişimcilerle büyük girişimcileri eşit yarışma şartlarına ulaştıracaktır. (Bu önemli konuyu daha önce çok yazdık.)
SONUÇ olarak, bugünkü iktidar partisi veya daha sonra iktidara gelecek olan partilerimiz, bu sekiz müesseseyi kurarlarsa, devletimizin temellerini sağlamlaştırmış olurlar, binanın üstüne yeni katlar çıkabilirler. Aksi halde temelsiz yapı çöker; nitekim çökmektedir... Biz bu köşede, özellikle son yıllarda ülkemizde gerçekleşen çöküntüleri çok yazdık… Okumadıysanız; bizim yazdıklarımıza ek olarak Mustafa Özcan’ın “Çözülme ve çöküntü” yazısını (Millî Gazete, 20.08.2011) okumanızı tavsiye ederiz…