AKP “fecr-i kazib” mi?
Reşat Nuri EROL
15.7.2011
Dikkat edilirse, bence önemli olan bir “konu”yu ele alıp bu köşenin müsadesi nisbetinde olabilecek en “geniş” şekliyle siz değerli okuyucularımıza sunmaya çalışıyoruz...
Türkiye öylesine canlı, hareketli ve merkezî bir ülke ki; gelişen ve değişen dünyamızın tam da orta yerinde, hem kendi toplumunun, hem en geniş şekliyle bölgenin (Ortadoğu ve İslâm âlemi), hem de bütün dünyanın/insanlığın gelişmelerine ayak uydurmaya çalışıyor. Bunu ne kadar başardığı tartışılır. Zaten hep bunu tartışıyoruz...
Birkaç gün veya birkaç haftadır, -daha doğrusu “seçimden önce ve seçimden sonra” olmak üzere,- bazı “önemli meseleleri” konu bütünlüğünü birbirinden koparıp dağıtmadan, gruplar hâlinde ele almaya çalıştık. Bunu yaparken “müzmin muhalif” veya “fanatik taraftar” gibi değil; “çare ve çözümlerini” hattâ gerekirse “plan ve projelerini” de ortaya koyarak, ele aldığımız konu ile ilgili “tesbit, teşhis, yorum ve değerlendirmeler” yapıyoruz...
Bu dönem yani “seçim öncesi ve sonrası dönem” ile ilgili yazılması ve yapılması gereken yorumları yeterince yaptığımız ve yazdığımız kanaatindeyiz; artık yeni bir döneme ve yeni bir merhaleye geçelim, “daha derin ve daha geniş konular” deryasına dalalım...
Yazılarımızdan olabilecek en geniş şekliyle ve gerçek anlamda yararlanmak isteyenler, sıcak gündemden kopmadan yapmaya çalıştığımız bu çabaya dikkat etmeliler.
***
Bu zaruri genel girizgahtan sonra, başlıktaki konumuza gelelim ve şöyle bir giriş yapalım. Bir yazar (Etyen Mahçupyan, Zaman, 13.7.2011) bugünkü “AKP’yi anlamak” başlıklı yazısına “Bir yazımda AKP’nin Türkiye için ‘küçük bir mucize’ olduğunu yazmıştım.” diyerek başlamış. Mucize şöyle devam ediyor: “Mucizeler gerçekleştiği anda dikkatimizi çekerler ve aşırı önemsenmeleri sayesinde de mucizevi olarak algılanmayı sürdürürler. Bugün bütün projektörler AKP üzerinde...” “AKP’yi anlamak” yazısı şöyle bitiyor: “Bütün bu arka plan önünde AKP toplumun yüzde elli oyunu alan, bu oyu korumak isteyen bir parti. Oy kaybı ihtimali AKP’yi diğer partilere oranla daha derinden etkiliyor, çünkü bu tür bir sonuç AKP’nin hizmet-sorumluluk-denge-uzlaşma-reform zincirini taşımada yetersiz kaldığının, göreve hakkıyla icabet edemediğinin kanıtı olacak...”
AKP kurulup bir yıl sonra tek başına iktidar olunca, AKP Genel Başkanı ve Başbakan R. T. Erdoğan ile “müşterek dostumuz” olan muhterem bir zat (kendisi önemli bir dinî ve sosyal kuruluşumuzun genel başkanıdır), AKP’nin bu “mucizevi başarısı” sonrasındaki ilk karşılaşmamızda “AKP’nin başarısına gıpta ediyorsun değil mi?” demişti. Kendisinin çok “gıpta ettiği” öylesine belliydi ki! Şöyle cevap verdiğimi hatırlıyorum: “Müsaade edersen bunun cevabını iki-üç yıl sonra vereyim.” Nitekim birkaç yıl sonra bizzat kendisi ve özellikle başında bulunduğu kurum sorunlar yaşamaya başlayınca “gıpta etmemeye” başladı! Mesela; ikimizin hayallerinden olan “faiz, başörtüsü, katsayı, küçük yaşta Kur’an eğitimi..” gibi “sorunların çözümü” bir yana; AKP döneminde “zina serbestliği” bile kanunen başladı!!!
***
Bugün başlayıp yarın da yazmaya devam edeceğim bu konuyu, yakın çalışma arkadaşım tıp doktoru ve bilgisayar mühendisi M. Lütfi Hocaoğlu yazmama vesile oldu. Kendisi üç hafta önce (19-25 Haziran “Adil Düzen Dergisi”nde) “Fecr-i Kazib” başlıklı bir yorum/değerlendirme yaptı, yarın yazacaklarım o değerlendirmeye istinat edecektir. İşte bu Lütfi kardeşime 8-9 yıl önce yani AKP’nin tek başına iktidara geldiği yıl, tek cümlelik bir değerlendirme yapmasını istemiştim. O anda yoldaydık, yerini bile unutmadım, mekan olarak İstanbul Boğazı üzerindeki Fatih Köprüsü’nden geçiyorduk, birlikte haftalık seminer çalışmalarımıza gidiyorduk… O günkü kısa değerlendirmesi şöyleydi:
“Allah bu millete ve özellikle Müslümanlara, meselelerin AKP anlayışı ve zihniyeti ile de çözülemeyeceğini gösterecek ve artık istikamet mecburen “Adil Düzen” olacak...”
Bu konudaki “daha geniş ve daha derin değerlendirmemiz” yarın…