Vaatler ve yapıl(a)mayanlar
Reşat Nuri EROL
Bundan önceki beş yazımızın başlıklarını hatırlarsak, bugünkü yazımda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır: 1- Her şey yeni/den başlıyor… 2- “Usta”/lar ne yapmalı? 3- Program, düzen ve paralel düşünceler 4- Program, ekonomi, eğitim ve işsizlik 5- 61. Hükümet ve Yeni Anayasa. Evet, başlıklardan da anlaşılacağı üzere, son seçimin ve önceki iki hükümetin ardından “yeni hükümet” de kuruldu, “hükümet programı” okundu, her şey yeni/den başlıyor; sekiz-dokuz yıldır hayatımızın dinî, ilmî, iktisadî, siyasî ve sosyal alanlarında yapılmayan veya yapılamayanları yapmak üzere her şey yeni/den başlıyor!..
Hani klasik bir söylem vardır, ‘bugüne kadar yaptıklarımız, bundan sonra yapacaklarımızın teminatıdır’ denir ya; bu söylemi tersinden söyleyerek şöyle de diyebilir miyiz: “Bugüne kadar yap(a)madıklarımız, bundan sonra yap(a)mayacaklarımızın teminatıdır!” veya “Çıraklık ve kalfalık dönemlerimizde yap(a)madıklarımız, ustalık dönemimizde yap(a)mayacaklarımızın teminatıdır!” Mesela, bu son seçimden önceki iki seçimde de (birinde anayasa çoğunluğu elde edilerek) halka çok şeyler vaat edildi ve halk da gerekli oyu verdi ama; vaat edilenler ve hükümet programlarına konulanlar yapıldı mı?!.
Beş yazımızın beşincisi “61. Hükümet ve Yeni Anayasa” ile ilgiliydi, orada yapılması gereken önemli “hatırlatmaları ve uyarıları” yaptık/yazdık... Seçim döneminde vaat edilen, hükümet programında var olan, Başbakan Erdoğan’ın Meclis’teki takdim konuşmasında hatırlattıklarını biz de burada kayda geçmiş olalım: “Yeni anayasa için hükümet ve Ak Parti olarak tam bir kararlılık içindeyiz. Yeni anayasanın tam bir katılımla gerçekleşmesini arzuluyoruz. Milletimiz ve Meclisimiz bunu yapacak olgunluğa sahiptir. Seçim kampanyasında hemen tüm partiler yeni anayasa taahhüdü ile milletimizin karşısına çıktılar. Önümüzdeki dönem yeni anayasa dönemi olacaktır. En zor şartlarda millî mücadeleye önderlik yapan TBMM yeni anayasayı yapacak iradeye sahiptir.”
“Hayırlı olsun” diyelim, “inşallah” diyelim, “maşallah” diyelim ama ayrıca; “bu ‘son vaatler’ de öncekiler gibi olmasın, bu sefer yapılıp gerçekleştirilsin” diyelim…
Bundan sonra diyeceklerimizi ise iktidar destekçisi Y. Akit’in değerli yazarı D. Mehmet Doğan’ın “Program ustalığı” yazısından (10.07.2011) derleyelim: “Türkiye’nin maddesi, fiziği gelişirken -kaba bir benzetme ile- ayak, bacak, kol, gövde... habire büyürken, kafanın büyüdüğüne dair bir emareye sahip değiliz. Mevcut hükümetimiz de, üniversite sayısının arttırılmasıyla, çok sayıda bina yapılmasıyla, dersliklerin çoğaltılmasıyla, yeni kültür salonları veya tiyatro binaları inşasıyla -yani kemiyetle- öğünmektedir. Eğitim ve kültür alanıyla ilgili öğünülen şeyler de esasen maddî alanla ilgilidir. Maddî büyümeyi istikrar içinde başarmış bir siyasi iktidarın 3. iktidar döneminde manevî, zihni, sosyal ve kültürel -kısacası insani- gelişmeyi dikkate alan bir hükümet programıyla milletin karşısına çıkması beklenirdi. 61. hükümet programını bu gözle okumak istedik…/ Esasen Sayın Başbakanın okuduğu hükümet programında iki cümle konumuzla ilgili dikkat çekici ve umut verici ipuçlarına sahip. Birinci olarak, makro-ekonomide sağlanan başarıların da katkısıyla eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal yardım harcamalarının toplamından oluşan sosyal harcamalarda ciddi artışlar sağlandığı belirtiliyor. İkinci cümle bundan daha önemli bir başlangıcı işaret ediyor: “Okul öncesinden üniversiteye uzanan eğitim basamaklarında milli değerlerimiz ve uluslararası standartlar esas alınarak eğitim sistemimizi tamamen gözden geçirecek ve kaliteyi merkeze alan bir dönüşüm programı uygulayacağız. Eğitim sistemini yeniden yapılandıracağız”./ Maddi gelişmenin tek başına güçlü bir insan ve sağlıklı bir toplum oluşturmayacağını tecrübe ile biliyoruz. Evet madden gelişiyoruz, ama bu manevi gelişmeyle birlikte yürütülemediği için ciddi bir bozulma ve yozlaşma ile karşı karşıyayız. İdealsiz bir gençlik yetişiyor. Bir taraftan her türlü sefahat, diğer taraftan her bakımdan sefalet...”
‘Bu günlük bu kadar’ deyip yazarın dediği gibi soralım: “Acaba ‘usta/lar’ ne der bu hususta (hususlarda)?”