Program, düzen ve paralel düşünceler
Reşat Nuri EROL
12 Haziran’ın ardından bugün 11, yarın 12 Temmuz; günler, haftalar, aylar, yıllar su gibi akıp geçiyor… Seçim oldu, Meclis toplandı, Hükümet kuruldu, Program okundu…
“Program” demişken, soruyoruz; geçmiş yıllarda ve son sekiz yılda kurulun 60 hükümet tarafından hazırlanıp Meclis’te okunan ve sonrasında uygulanan (veya uygulanamayan) “programlar” ile seksen yılda biriken ana ve yan “problemler” çözülebildi mi?.. Çözülebildiyse mesele yok… Ama her “yeni hükümet” kurulması öncesinde ve sonrasında, kuruluş döneminde ve “programının” içeriğinde hep “çözümlenmek” üzere “problemlerden” söz edildiğine göre; demek ki çözülemiyor… Acaba neden çözülemedi, neden çözülemiyor?!. Acaba günümüzde ve gelecekte “çözülebilecekler” mi?.. Acaba mevcut “sistem ve düzen”de çözebilmek mümkün mü?.. İşte, “ana problem” bu; mevcut “sistem ve düzen”de problemleri çözebilmek mümkün mü?..
Bize göre mümkün değil. Mümkün olmadığını dünkü yazımızda ve daha önceki nice yazılarımızda da hatırlattık, bundan sonra da -faydalı olması ümidiyle- hep hatırlatmaya devam edeceğiz... Nitekim sadece biz değil, zaman zaman başkaları da hatırlatıyor. Yeni dönem ve “yeni program” vesilesiyle, bize paralel bakışı olanlara kısaca bakalım…
En fazla dikkatimi çeken “Hükümet Programı ve yeni paradigma” yazısıyla Mehmet Altan (Star, 9.7.2011) oldu ve “yeni paradigma” derken elbette bizim de hep kastettiğimiz “yeni bir model, yeni bir kuramsal çerçeve” yani “yeni bir sistem ve devlet düzenini” kastetmektedir: “Hükümet programı dün Meclis’te okundu. Başbakan Erdoğan’ı izlerken, bu hükümet programı ‘yeni bir paradigma değişimini’ sağlayabilecek galiba diye düşündüm./ Hem siyasal, hem toplumsal, hem de ekonomik olarak mevcut başarının çeperlerine gelip dayandık; artık hakkımız olan noktaya zıplayabilmek için paradigma değişimine büyük ihtiyacımız var ve bu program böyle bir değişimin güçlü işaretlerini veriyor./ Sosyolojik olarak normalleşiyor, toplumsal olarak değişiyor, yenileşiyoruz, demokratikleşiyoruz, şimdi bu adımları bütünselleştirmek, sistemleştirmek, kurumsallaştırmak ve kalıcı hale getirmek için gerekli olan değişiklikleri yapmaya söz veriyor hükümet./ ‘Yeni bir paradigma’ dediğimde ‘rejimin bürokratik yapısını değiştirip, devletin ekonomik ağırlığını azaltarak, rejimi, üzerindeki ordu vesayetinden arındırarak, devlet ve toplum çatısını, üretken ve demokratik olarak yeniden çatmaktan’ söz ediyorum...”
Muhalif olmasına rağmen, Ahmet Altan da aynı gün “Hükümet ve Fenerbahçe” yazısıyla (Taraf, 9.7.2011) meseleye çok daha iyimser yaklaşmış: “Başbakan Erdoğan orta yerde vazgeçip geri dönmez de bu olağanüstü etkileyici hükümet programını uygularsa yeni bir toplumun temellerini atarız./ İnsan haklarına uygun, insan odaklı, merkezî yönetim biçimini değiştiren, bütün ırklar, dinler, mezhepler arasında eşitliği sağlayan, bilgisayarlı eğitime geçen, zenginleşirken ortak refahı arttırmayı amaçlayan, demokrasiyi müessesleştiren bir ülke yaratmanın programı bu./ Yeni Türkiye’nin yol haritası.../ Yeni bir cumhuriyetin, yeni bir toplumun temellerini atmaya hazırlanırken, eski dönemin “toplumun ruhuna sinen” hastalıklarından öyle kolay kurtulamıyoruz./ Zulüm dolu bir doksan yıl, sadece zalimi değil mazlumu da kirletti...” Futbol ve Fenerbahçe ile ilgili yazdıkları da dikkat çekici: “En kirli alanlardan biri futbol./ Bunu futbolla ilgilenen herkes biliyor./ Kirli olan sadece Fenerbahçe değil, bütün futbol dünyası kirli, mafya futbolun içine girmiş, şiddet futbol kulüplerinin bir parçası haline gelmiş./ Mafya Fenerbahçe’nin içinde de var, Beşiktaş’ın içinde de var, Galatasaray’ın içinde de var.../ Mafya futbol kulüplerinin yönetimlerine pençelerini geçirmiş...”
“Düzen, sistem, plan, program” başta olmak üzere, “ekonomik, siyasi ve sosyal konulardan futbola kadar” bu köşede yazdıklarımı biliyorsunuz. Artık bizden başkaları da benzer şekilde yazıyor ve onlar sadece yukarıdaki iki yazardan ibaret değil. Gelecek yazımızda, paralel düşünen iki üç yazar örneği ve görüşleri üzerinde daha durabiliriz…