“Usta”/lar ne yapmalı?
Reşat Nuri EROL
Madem “çıraklık” ve “kalfalık” dönemi bitti, madem “ustalık” dönemi başladı; o halde “usta”/lar/dan beklediklerimizi ve beklentilerimizi hatırlatalım…
Üstelik “usta”/lar bu dönem için halktan yüzde 50’lik bir de destek aldılar, bu üçüncü ve son iktidar dönemlerini “Yeni Türkiye ve yeni düzen” için değerlendirmelidirler. Seçimden önce ve son olarak Meclis’te yeni hükümet programını sunarken, Sayın Başbakan yine “Yeni Anayasa” sözü verdi... Oysa “mevcut düzen”de “Yeni Anayasa” yapmak bir şey ifade etmez. Türkiye’de kaç defa “anayasa” değişti, kaç defa anayasa maddeleri değişti, kaç defa “yeni anayasa” yapıldı ama ülkede, yönetimde ve özellikle “düzen”de hiçbir şey değişmedi. Mevcut olan devlet yapısı, mevcut düzen, mevcut bürokrasi ile herhangi bir yenilik yapılamaz, yenilik ancak “yeni kadro” ve “yeni düzen” ile yapılabilir.
İnsanlar başlangıçta kabilelere dayanarak devletleri yönettiler. Sonra saltanat ve kölelik dönemi geldi, kölelerle devletleri yönettiler. Son bir iki asırdır bürokratlarla yani memur ve işçilerle yönetiyorlar. Bu uygulama da ömrünü doldurdu, artık tarihe karışmaktadır.
Bundan sonra devletler “Genel Hizmet” ile yönetilecektir (“Genel Hizmet”in ne olduğu geçmiş yazılarımızda anlatılmıştır). Memurlar ve işçiler maaş almayacak, hizmet verdikleri işletmenin cirosundan pay alacaklardır. Memurlar halka verdikleri hizmetten dolayı kişi başına bir pay alacaklardır. Doktor kaç insanın sağlığının sorumluluğunu alıyorsa, yani kaç kişinin sağlığını koruyorsa, millî gelirden o kadar pay alacaktır.
Bu “yeni sistem”e, bu “yeni düzen”e de birden geçilemez. Bu yeni sisteme geçmedikçe anayasayı değiştiremezsiniz, düzeni değiştirmedikçe yeni bir şey yapamazsınız, yeni anayasa yapsanız bile başarılı olamazsınız.
Yeni sisteme “örnek bir çalışma” ile nasıl geçilecektir?
Sorunlar (son yazılarımızda ve daha önceki yazılarımızda çözümleriyle birlikte hep hatırlattığımız sorunlar) için “Yüksek Kurullar” kurulacaktır. Mesela, “Çalışma Yüksek Kurulu” kurulacak, “işsizlik sorunu”nu bu kurul halledecektir. Kurul yirmi kişiden oluşacaktır. Partiler her yüzde beş oyları için bir “ilim adamı”nı kurula gönderecekler, partiler oylarını birbirlerine aktarabileceklerdir.
“Çalışma Yüksek Kurulu” iki sorunu yani işsizliği ve dış borçları çözmek üzere çalışmaya başlayacak; “dış borçları” üstüne almak üzere bir “banka” veya “bankalar” ile anlaşacak. Ayrıca gelir getirmeyen hazine veya hali araziler mevcut değerleri ile bu bankaya devredilecek. Böylece borçların tamamını banka yüklenmiş olacak. Banka “Çalışma Yüksek Kurulu”nun yönetiminde olacaktır.
“Çalışma Yüksek Kurulu” dış borçları dört yılda ödeyecektir: 1- Dış borcu iç borca çevirecek, döviz borcu TL borcu olacaktır. 2- Faizli borcu kredileşme borcuna çevirecek. Dış ülkelere TL borç verecek, Türk mallarını almalarını sağlayacak. Onların parasını alacak ve o ülkeden ithalat yapanlara faizsiz borç verecek. İthalat ve ihracat için kullanılan dövizle borçlar ödenecek. 3- Para borcu mal borcuna çevrilecek. Borç ödeme zamanında “dolar” değil de Türkiye’de üretilen “mallar” verilecek; ucuz verilecek, “faiz” yerine “selem” farkı gelecek. 4- Borç iştirake çevrilecek. Üretim yapamayan fabrikalara yabancılar ortak edilecek, onlara üretimden yani maldan pay verilecek. Banka TL ile fabrikaları harekete geçirecek, elde ettiği dövizlerle borcumuzu ödeyecek.
Böylece Türkiye iki veya en geç dört yılda borçlarını tasfiye etmiş olacaktır. Bu durum Türkiye’nin yüz milyarlarca dolar borç ve faiz yükünden kurtulması demektir. Türkiye bu imkanlarını değerlendirerek kuracağı “yeni sistem/düzen” sayesinde “işsizlik” sorununu da çözecek ve Orta Asya ile diğer Asya ülkelerinden gelecek işçileri de çalıştırarak kısa zamanda ekonomide Japonya ve Almanya’dan ileri duruma geçecek, süper güç olacaktır.
İktidarın “çıraklık” ve “kalfalık” döneminde pek çok fırsatlar değerlendirilemeden gelip geçti; şimdi hep beraber “ustalık” döneminde yapılanları göreceğiz…