08.06.2011
Araya “Saadet’in İstanbul Bereket Mitingi” yazısı girdi, “Seçime giderken sosyo-ekonomik durum” değerlendirmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Son sekiz yılda yürütülen ekonomik, siyasi ve sosyal politikalar yüzünden, son 25 yılın en kötü yılı olan 2008 yılında toptan ve perakende satış yapan 11 bin 271 iş yeri açılırken, aynı kategoride 16 bin iş yeri kapanmış... Bu kadar iş yerinin kapanmasının istihdam, işsizlik, üretim ve en önemlisi o aileler için ne demektir, akıl sahipleri iyi bilir…
2002 yılında iç ve dış borcumuzun toplamı 239 milyar dolar (1997 yılında 110 milyar dolar) iken, 2010 yılı sonunda 820 milyar dolara yükselmiş olup, daha kritik ve dikkat çekici olan nokta, kişi başına düşen borç miktarı 4000 TL’den 17 500 TL’ye yükselmiş... Hani birileri kişi başı gelirimizin arttığını söylüyor ya; peki, kişi başı artan borçlardan ne haber?!.
Israrla sürdürülen “düşük kur-yüksek faiz” uygulamasıyla yerli üretim yok olurken, 2009 yılında imalat sanayindeki kapasite kullanımı yüzde 50’lere kadar düşmüş, ithalat cazip hâle getirilmiş, cari açığın her yıl daha da artmasına sebep olunmuş ve 2011 yılı bütçesinde cari açık 72 milyar dolar (2010 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60’a kadar düşmüş olup, ihracatın da yüzde 60’ı ithal ara mallardan oluşmakta!) olarak rekor kırmıştır. İthalatın artması demek “ülkemizdeki üretimin azalması ve işsizliğin artması” demektir. İşte tam da bu yüzden, 2011 yılı da dahil olmak üzere, son yıllarda yapılan bütün anketlerde halkın ortalama yüzde 50 ve daha da fazlasının birinci sıradaki şikayeti “işsizlik”tir...
Millî Görüş partilerinin ve Refah Partisi (Refah-Yol) iktidarının uyguladığı “denk bütçe”den özellikle kaçınılarak, uluslararası kredi kuruluşlarına mesaj anlamı taşıyan sürekli ve giderek artan miktarlarda “açık veren bütçe” ekonomi politikaları tercih edilmiş, söz konusu kredi kuruluşlarının müşteri potansiyeli korunmuştur... Bizzat Maliye Bakanı’nın ifadesiyle, “cari açık ve işsizliğe çare bulunamadığı” açıkça itiraf edilmiştir...
Ülkemizde hâlen 2001 yılında uygulamaya konulan ve mevcut iktidarca sekiz yıldan beri aynen uygulanan “faiz ve sömürüye dayanan sosyo-ekonomi politikalarının” en belirgin özelliği “üretim değil ithalat, aşırı ve üretmeden tüketim, rant ve sömürü sermayesine ‘özelleştirme’ adı altında peşkeş çekme ekonomi politikaları” olan, her biri 500 sayfayı bulan 15 kanunu 15 günde çıkaran “Fischer-Derviş Modeli” nedir? Kamu ve özel bankaların görev zararları hazineden karşılanacak.. Kamu bankalarının personel sayısı ile şube sayısı azaltılacak.. Özel bankalar kârlarını sermayelerine eklemeleri hâlinde vergi vermeyebilecek.. Bankaların birleşmesi sağlanarak küresel sermeyenin bankaları satın alabilmesinin veya ortak alabilmesinin önü açılacak.. Yabancı sermayenin ülkemize girişini hızlandıracak yasal düzenlemeler yapılacak.. Kamu, cari, yatırım, transfer harcamalarında, maaş ve ücret artışlarında, fazla mesai, harcırah, ikramiye ve prim ödemelerinde, tarımsal desteklerde tasarrufa gidilecek.. Vergi ve vergi denetimleri artırılacak.. Vergi tabana yaygınlaştırılacak.. Uluslararası finans kuruluşlarından mâli destek alınacak.. Bankalar kanunu, ihale kanunu, merkez bankası kanunu, kamulaştırma kanunu, bütçe kanunu, borçlanma kanunu, Telekom kanunu, şeker, tütün, doğalgaz kanunu yeniden hazırlanacak…
Ülkemizde on yıldan beri hiç değiştirilmeden aynen uygulanmakta olan bu sosyo-ekonomi politikalarının böyle olduğu, küresel sömürü sermayesi kurumlarının uluslararası temsilcisi olan bizzat Kemal Derviş’in TBMM’de AKP’ye yaptığı teşekkür konuşmasıyla netleşmiştir... 2001 yılından beri ülkemizde uygulanan adı geçen önlemlerin gerekçesi Kemal Derviş tarafından şöyle izah edilmiştir: Toplumun yaşam kalitesinin yükseltilmesi, gelir dağılımındaki dengesizliklerin düzeltilmesi, yoksullukla mücadele ve bölgesel gelişmişlik farkının azaltılması!!!
Oysa, Kemal Derviş’in söylediklerinin hiç de öyle olmadığını bizzat yaşayarak ve Maliye Bakanlığı, TÜİK, OECD, Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı, DPT gibi kuruluşların yani devletin resmi verilerinden görüyoruz... (Bitmedi, Devamı Var…)