02.06.2011
Faizin pek çok tanımı var. Bizim favori tanımımız; “birileri kaybediyorken birilerinin kazanması”dır, yani “halk kaybediyorken faizcilerin kazanması”dır... Klasik tanımların başta geleni, “faizcilerin Allah yani Hak/halk ile savaşıyor olması”dır… Evet, Allah ile savaşmak... Kur’an faizcileri böyle vasıflandırıyor; Allah ile savaşanlar…
Başbakan, bir müddet önce, iktidarının sekizinci yılında, nihayet, ilk defa “faizleri sıfırlamaktan” söz etti!.. Söz etmesine etti ama sekiz-dokuz yıldır “faiz politikaları” alanında yapılanlar ortada… AK Parti iktidarı döneminde de değişen bir şey olmadı; Türkiye uluslararası ve onların yerli işbirlikçileri fahiş faizcilere her yıl elli milyar dolar faiz ödüyor!!! Bu miktarı aylık, haftalık, günlük olarak hesapladığınızda bile rakam korkunçtur...
Bu konuyu bugün tekrar ele almama, Sabah yazarı Süleyman Yaşar’ın “Sıfır reel faize karşı olanlar AK Parti’ye cephe oluşturuyor” başlıklı yazısı (31.05.2011) vesile oldu. Şu sıralar İnan Kıraç (yani Koç Holding) merkezli haber ve yorumları çokça okuyorsunuz; bundan sonra okuyacaklarınızı biraz da bu açıdan değerlendirmenizi tavsiye ederim… Süleyman Yaşar’ın dedikleri özetle şöyle: “Başbakan Erdoğan reel faizi sıfırlayacağız dedikçe, bazıları iyice telaşa kapılıyor ve korkuyorlar. Çünkü sıfır reel faizin ne demek olduğunun farkındalar. Sıfır reel faizin yeni bir büyüme modelinin habercisi olduğunu biliyorlar.../ İstanbul'un statükocu işadamları, AK Parti'ye karşı tek bir cephe oluşturmaya çalışıyorlar.../ Amaç, seçimlerden güçsüz bir AK Parti çıkartmak. Siyasi gibi görünen bu amaç aslında ekonomik! Çünkü sıfır reel faize dayalı büyüme modeli artık yüksek faiz-düşük kur politikasını bu ülkede sona erdirecek. Bu yüzden de bazıları fena halde telaşlanıyor!../ Merkez Bankası, "faiz artışı olmadan cari açık kapanmaz" düşüncesiyle piyasalarda oynaklık yaratarak, hem faizden hem de dövizden para kazanmak isteyenlerin hayallerini yıktı... Merkez'in bu tavrı, Başbakan Erdoğan'ın dün açıkladığı "Kimsenin eli ve gözü başkasının cebinde olmamalı. Finans sektörü ve reel sektör dayanışmalı. Ancak sıfır reel faizle Türkiye huzuru ve refahı bulacak" düşüncesiyle tutarlı görünüyor.../ AK Parti’nin “yeni sıfır reel faiz politikası” aslında "güçsüz bir AK Parti" yaratmak için oluşturulan cephenin çimentosu oluyor. Zaten dikkat edin, Başbakan Erdoğan “sıfır reel faiz” dedikçe, AK Parti karşıtı cepheye yurt dışından gelen destek raporları da çoğaldı... Korkuları, seçimden sonra olası sıfır reel faize dayalı bir büyüme modelinin Türkiye'de uygulanmaya başlaması... Çünkü onlar, kaynak dağılımı düzelen bir Türkiye görmek istemiyorlar...” S. Yaşar’ın değerlendirmeleri böyle, yorumu size bırakıyorum...
***
“Faiz meselesi” ile birlikte “özelleştirme” de en çok önem verdiğim konuların başında gelmektedir. Bir kere daha baştan gerekli hatırlatmamı yapayım: Biz özelleştirmeye şiddetle karşıyız… Devlet/hükümet “özelleştirme” yapacak kadar güç kaybettiyse, o zaman “ÖZERKLEŞTİRME” yapsın, halkın/milletin malını sömürü sermayesine peşkeş çekmesin… Milletin malını yine millete satsın yani çalışanlara veya halka satsın…
Bu konuyu bugün ele almama dünkü bir haber vesile oldu; bu köşenin de yayımlandığı Millî Gazete’nin dünkü (31.05.2011) ekonomi sayfasının tamamını kaplayan bir haber:
AKP şimdi de barajları satıyor!
Elektrik üretiminin yaklaşık 3’te 2’sini “özelleştirme” adı altında satmayı hedefleyen AKP hükümetinin planında 41 baraj 9 portföy halinde elden çıkarılacakmış...
Haberin detaylarını Millî Gazete’den okuyun; tam 41 barajımız satılacakmış!!!
Yakında nehirlerimiz de “özelleştirme” adı altında satılığa çıkarılırsa şaşmam!!!
Bazı ülkeler nehirlerini sattı, halk ve köylüler o nehirlerden artık su bile alamıyorlar!!!
***
Çekirge yani iktidar uyguladığı “faiz politikaları” ile bir sıçradı… “Özelleştirme politikaları” ile iki sıçradı… Üçüncünün yani “?!?!” ne olduğu gelecek yazılarda…