01.06.2011
Devletin, devlet düzeninin piyasa mekanizmasının serbest işleyişine ortam hazırlamak amacıyla sağlaması gereken “dengelerden” söz ediyor, onları anlatıyorduk: 1) Fırsat Eşitliği Dengesi, 2) Menfaat Paralelliği Dengesi, 3) Nimet-Külfet Paylaşımı Dengesi…
İlk iki dengeyi önceki yazımızda anlattık…
Bugün üçüncü denge üzerinde duralım…
3) Nimet-Külfet Paylaşımı Dengesi:
Hizmetkâr Devlet, nimeti ve külfeti adil bir şekilde paylaştıracaktır. Üretimdeki faktör sahipleri ve sosyal faaliyetlere katılanlar, katlandıkları külfet ve üstlendikleri riziko ile orantılı olarak hâsıladan pay alacaklardır. Başka bir ifadeyle; üretimin külfetine katılanlar, hâsılanın nimetinden de yeterince pay alacaklardır. Çok çalışan, emek veren, sa’y sahibi olan çok kazanacaktır. Havadan başkasının kazancına kimse el koyamayacaktır.
Hülasa: “Adil (Ekonomik) Düzen”de bugünkü ve geçmişteki iktidarların uygulayageldikleri “rant ekonomisi”nden “üretim ekonomisi”ne geçilecektir.
Günümüzde dünya kaynaklarının önemli bir bölümünün âtıl kalması ve insanların önemli bir bölümünün istihdam dışı bırakılması, “nimet-külfet paylaşımı”nın, “nimet-külfet dengesi”nin “adil” olmamasından yani “zalim” olmasından kaynaklanmaktadır.
***
Türkiye yoksul değildir...
Türkiye kasten ve hile ile yoksul bırakılmış zengin bir ülkedir...
Ülkemizde “baskı ve dayatma” olduğu ve “paylaşımda adalet” tesis edilmediği için halkımız sürekli olarak yoksullaştırılmıştır; hâlen de yoksullaştırılmaya devam edilmektedir...
Hani birileri yani birkaç yıldan beri iktidarda olan birileri, bugünlerde “istikrarın sürdürülmesi” kavram ve sloganı ile öne çıkıyorlar ya; özellikle onlara soruyoruz…
Neyin istikrarı?..
Güce, kuvvete, zulme, adaletsizliğe, faizlere, borçlanmaya, sömürüye ve rantiyeye dayanan, halkı ezme ve sürekli olarak daha da fakirleştirmenin istikrarı mı?!.
Tekelci ve sömürücü konumlarına dayanarak paylaşımda “adaletsiz” davranan ve insanların temel hak ve özgürlüklerini sınırlayan yönetimler, insanlık tarihi boyunca kitleleri yoksulluk ve sefalete mahkûm etmişler; güce, kuvvete, zulme, sömürüye ve rantiyeye dayanan konumlarını korumak için sürekli savaş ve çatışmalar çıkartmışlar, zulüm ve sömürülerini işte öyle sürdürmüşlerdi... Aynen şimdikilerin yaptıkları gibi…
“Adil (Ekonomik) Düzen”de iktisadî ve siyasî güce sahip olanlar değil, haklı olanlar güçlü kılınacaklardır. Kamu kurum ve kuruluşları haklının yanında yer alacaklar ve hak sahibi hakkını alıncaya kadar haklı olan desteklenecektir...
***
SONUÇ: Saadet Partisi iktidarında, Millî Görüş iktidarında, Adil (Ekonomik) Düzen iktidarında devlet “adil” olacak ve toplumun “hizmetkârı” olacaktır...
Mikro Düzeyde Azami Serbestlik…
Makro Düzeyde Yönlendirme Arasında Denge…
İnsan, kendi çıkarını düşünerek yetenek ve imkânlarını serbestçe kullanırsa, elde ettiği sonucun kâr ve zararının kendine ait olduğunu bilirse, daha rasyonel davranır; kaynaklarını, emeğini ve zihinsel yeteneğini daha iyi kullanır. Bu nedenle “Adil (Ekonomik) Düzen”de firma (mikro) düzeyde, birey ve firmaların üretim ve tüketime yönelik kararlarına hiçbir zaman müdahale edilmeyecektir. İktisadî müessese ve kurallar, tarafların serbest iradeleriyle üretim faaliyetlerine yön verebilmelerine ortam hazırlayacaktır. Ülke (makro) düzeyde ise devlet, kredi ve teşvik politikalarıyla kaynakların verimli kullanılmasına ortam hazırlayacaktır. Devlet, iktisadî faaliyetleri sürdüren müesseseler arasında hakem görevini üstlenecek, “taraflı” değil, “adil hakem” olacaktır. “Adil (Ekonomik) Düzen” budur.