İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; Rabia Erol Hocahanım-1
Babamız birkaç yıl önce vefat ettiğinde bu köşede birkaç yazı yazabilmiştim…
Babamız Miran Nuri Erol tanıdığım en imanlı insanların başta gelenlerindendi…
Babamız, akıl baliğ olduğu yıldan itibaren Türkiye’ye hicreti düşündüğünü söylerdi…
Babamız vefat ettiğinde 7 (yedi) kız kardeşim bana sordular; mezar taşına ne yazalım?
Babamızın mezar taşına tek kelime yazdırın dedim, ‘MUHACİR’ hem de gerçek anlamda ‘muhacİr’, aynen Hazreti Peygamber ve ashabının Mekke’den Medine’ye ‘hicreti’ gibi kazanılan bir mertebe; Babamız bizi bu ‘Hicret ve İslam şuuru’ ile yetiştirdi…
‘Muhacir’ olmamızın yani ‘hicret’ etmemizin tek sebebi vardı, komünist Yugoslavya’dan Müslüman bir ülkeye ‘hicret’ etmek; 1957 yılında Türkiye’ye ‘hicret’ ettik...
Babamız Miran Nuri Erol ile Annemiz Emine Erol’un 12 evladı dünyaya geldi…
Bu 12 evladın altısı Kosova’da dünyaya geldi, sırasıyla Mehmet, Reşat, Ali, Nihat, Rahime ve Reşadiye; o zamanın zor şartlarında veya ömürleri o kadar olduğu için ilk dört erkek evlattan sadece Reşat hayatta kalabildi, diğer üçü bebeklik dönemlerinde vefat ettiler…
Cemal Erol amca yani babamızın amcası (büyük amcamız) Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’ye ‘hicret’ etmişti; biz de onun gönderdiği evraklara (vesikalara) istinaden 1957 yılında Türkiye’ye önce İstanbul’a (birkaç ay), sonra Yozgat Boğazlıyan’a Cemal amcamızın yanına (bir-iki yıl) ve en sonunda İzmir Bornova’ya ‘hicret’ ettik; diğer altı kardeşimiz Remziye, Rukiye, Rabia, Reyzan, Cavide ve Reyhan İzmir Bornova’da dünyaya geldiler…
Remziye kardeşimizi hicretin o ilk yıllarındaki zor şartlarda küçük yaşta ahirete yolcu etmek durumunda kaldık; kalan sekiz kardeş yani Reşat, Rahime, Reşadiye, Rukiye, Rabia, Reyzan, Cavide, Reyhan olarak anne-babamızın önderliğinde günümüze kadar gelebildik…
‘Muhacir Miran Nuri Erol ve Emine Erol’ aynı zamanda gerçek anlamdaki ‘mümin’ vasıflarıyla, çok zor şartlara rağmen, hepimizi çok iyi yetiştirdiler, elhamdülillah…
Hepimiz önce ailemizde, sonra mahallemizdeki camilerde, daha sonra ağırlıklı olarak İmam Hatip okullarında ve bilahare diğer ilgili yerlerde ilmî ve İslâmî eğitimlerimizi aldık…
Rabia, Rukiye ve Reyhan kardeşlerimiz Diyanet Kız Kur’an Kursu Hocası oldular…
Kur’an ehli olan anne ve babamızın evlatları olarak Kur’an hizmetkârı olduk ama üç kız kardeşimize bu görevi bir de ‘resmi’ olarak yıllarca yapmak nasip oldu, elhamdülillah…
***
- Babamız birkaç yıl önce vefat ettiğinde birkaç yazı yazabilmiştim…
- Anneciğimiz bir yıl kadar önce vefat ettiğinde ise bir türlü yazamadım….
- Rabia kardeşimiz adeta bir öncü olarak vefat edince ancak yazabiliyorum…
- Babamız ve Annemiz ile sırasıyla vefat eden diğer Mehmet, Ali, Nihat, Remziye ve Rabia Hocahanım kardeşimizi de işte bu mütevazi yazılarla anmış oluyoruz, inşallah…
- Kur’an Hocası Rabia Erol kardeşimiz bir de böyle bir anmaya vesile olmakta…
- Kur’an söz konusu olduğunda ömürlük Kur’an çalışmalarımız akla gelmekte…
- Kur’an ömrümüzün her anında hem rehberimiz hem de yegânı sığınağımızdı…
- Kur’an sayesinde bu günler ile son yıllarda yaşadıklarımıza dayanabiliyoruz…
***
“Kur’an çalışmalarımız” artık yarım yüzyılı da aşmış bulunmakta, elhamdülillah…
Baba ve annemiz öncülüğünde başlayan “Kur’an hizmetlerimiz” devam ediyor…
Üstadım Süleyman Karagülle ile bu “Kur’an çalışmaları” kemale ermiş oldu…
Bundan sonrasında işte o “Kur’an çalışmalarımızdan” sunumlar yapacağım…
Bu yazının başlığında yazdığım Kur’an ayeti Bakara Suresi’nde geçmekte…
Bakara Suresi’nin 154-158’inci ayetlerini Üstadım ile 25.11.2006 tarihinde geniş olarak tefsir ettik; akevler.org yayın sitemizde ‘Site İçi Arama’ yaparak bu Kur’an tefsiri çalışmamızın hem tamamına hem de bu surenin ayrıca bütününün tefsirine de ulaşabilirsiniz…
Bu vesileyle 1 Eylül 2020 tarihinde vefat eden Prof. Dr. Arif Ersoy ağabey ve 21 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden Süleyman Karagülle Üstadımızı da anmış olalım… (Devamı var)