Kurban Bayramı, bayramlar ve hikmetleri… - 6
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Bu yazılar bayram günlerinde bayramların hikmetlerini anlatmak amacıyla yazıldı…
BAYRAMLARIN HİKMETLERİNİ ANLATMAYA DEVAM
Topluluk da böyle tarih bilincine sahip olmazsa o topluluk varlığını sürdüremez, geleceğini göremez, ne yapacağını bilemez. Nitekim tarih de geçmişte cereyan eden olayları birlikte hatırlamaya yarar. Bayramlarda bir araya gelinir. İnsan tarihte o mevsimde neler olduğunu hatırlar. Kuralları yâd eder. Her sene her olay yâd edilmez ama her bayram o günler içinde neler olduğu yâd edilir. Bayramlar mevsimleri gezdiğinden, böylece 33 yıl içinde bir topluluğun başından geçmiş olan bütün olaylar yâd edilmiş olur. Tarih bilinci sürdürülür. Herkes her yaşta bu günleri ömründe üç defa yâd etmiş olur.
Bugün Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Bayramı kutlanmakta ama bunlar dışındaki geçmiş tarih unutulmaktadır. Oysa Türk milletinin tarihinde büyük olaylar olmuştur. Bunların hepsi yılın değişik tarihlerine rastlamaktadır. Bunların da yâd edilmesi gerekmektedir.
-Malazgirt Savaşı unutulur mu?
-İstanbul’un Fethi hiç unutulur mu?
-Balkanlardaki muharebeler unutulur mu?
-Sadece zaferler değil; Viyana bozgunu unutulur mu?
Öyleyse, her bayram haftasında, o hafta içerisinde cereyan eden olaylar anlatılarak, yâd edilerek, kutlanarak veya değerlendirilerek halk tarih şuuru içinde yaşatılır. Mesela ‘bu yıl Mevlana yılı olsun’ diyorlar. Biz demeyeceğiz. Mevlana’nın Mesnevi’sini tamamladığı mevsim bayrama rastladı mı o yıl Mevlana yılı olur. Böylece her yıl birkaç kişi anılarak geçmiş yaşatılır.
Her insan beşikten mezara yani doğumdan ölüme kadar ilim tahsil eder. Herkes doğal ilimlerden birini hobi olarak seçer. Mesela biri bir bitkiyi seçer, biri bir hayvanı seçer. Bunun yanında bir de sosyal bir konuyu seçer. Bir kitabı seçer veya bir kişiyi seçer. Tüm ömründe boş vakitlerini onun üzerinde araştırma yapar. Bir olayı seçer ve onu inceler. İşte mevsimi gelince onlar o kimseleri takdim ederler. Yarışmalar açarız. Ödüller koyarız. Yarışmalara ve toplantılara medyada yer veririz. Hâsılı o yılın bayramında o kişinin veya olayın anısını ma'şerileştiririz. Böylece ‘eski bayramlar daha iyi idi’ hikâyesi kalkar. Her bayram başka şekilde kutlanır. İnsanlar her bayramda yeni duygularla şarj olur ve yıllarını böyle geçirirler. Kıyafetler ve modalar bayramda ortaya çıkar. Çünkü halk bayramlarda yeni kıyafetlerle ortaya çıkar. Yeniliği göstermek için de kıyafette yenilik yaparlar. Her bayram adeta defileye dönüşür. Kimlerin ne yenilik yaptıklarına bakılır. Ramazan Bayramı’nda teşhir edilir ve siparişler alınır. Kurban Bayramı’nda herkes yeni kıyafetlerle çıkmış olur.
Milletlerin şuurunda yer almış bayramları laf olsun diye kutlama yerine, onlara toplulukta sosyal değer vermek gerekir.
Modern insanlar Pazar gününü mukaddes kabul ediyor. Biz de hafta başını Cuma yaparız. Hayır, siz Cuma’yı bırakın, Pazar’ı alın! Türkiye’de halk din olarak saflaştırılmış, Hıristiyanlar ülke dışına çıkarılmış ama Müslüman halka Cuma yerine Pazar dayatılmıştır!
Mesai saatleri de Ramazan, Cuma ve namaz vakitlerine göre düzenlenmelidir. O zaman ‘din’ ile ‘düzen’ çatışır olmaktan çıkar, dayanışır hâle gelir, denge sağlanır.
Biz düzeni dine uyduralım demiyoruz. Çünkü değişik dinler değişik sonuçlara götürür. Ama düzeni ilme uyduralım. Halk ne istiyorsa ve ilim ne söylüyorsa onu yapalım.
Her Ramazan ayında dört hafta boyunca oruç ve bayramın hikmetlerini anlattık, her Kurban Bayramı’nda hafta boyunca kurbanın hikmetlerini anlattık…
Sizin çıkardığınız kanunların veya kararnamelerin böyle hikmetleri var mı?
Varsa, anlatın da sizin anlattıklarınız bizimkilerden daha iyi ise o zaman biz de canı gönülden size inanalım. Ama anlatamazsınız çünkü anlatıncaya kadar siz o kanunları değiştirirsiniz! Biz ise bin senedir değiştirmeden aynı şeylerin hikmetlerini anlatıyoruz, anlatıyoruz, anlatıyoruz ama yine de o hikmetler bitmiyor; kıyamete kadar da bitmeyecektir...