Kurban Bayramı, bayramlar ve hikmetleri… - 4
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Bu yazılar bayram günlerinde bayramların hikmetlerini anlatmak amacıyla yazıldı…
Önceki yazının en sonunda önemli bir sonuca ulaşmıştık, tekrar hatırlayalım: Sonuç olarak 350 gün özel hayatımızı yaşarız. Bayram günlerinde ise insanlar her yıl birlikte ortak hayat yaşarlar. Bazı günler birlikte yaşamak zorunda kalabiliriz. Bunlar nelerdir?
Her şeyden önce afetlerdİr
Değişik afet şekilleri vardır. Öyle bir duruma gelebiliriz ki, artık ayrı ayrı yaşamamız mümkün olmayabilir. O zaman ortak hayatı birlikte yaşamak durumunda kalırız. Bayramlar bize işte bu hayatı anlatmaktadır. Bayramlar bu hususta bizi her yıl iki defa eğitmektedir.
Hangi hallerde bu durumlarla karşılaşıyoruz?
a) Saldırı durumlarında yani savaş hallerinde savunmayı ancak ortak hayatla sağlarız.
b) Zelzele ve sel hallerinde de ortak savunmaya geçmek zorunda kalırız.
c) Yangında da aynı şekilde ortak savunma durumuna gireriz.
d) Yaygın bulaşıcı hasatlıklar dönemi de böyledir.
Bunlara “olağanüstü haller” denmektedir.
Bayram günleri de bu olağanüstü hallerin bir uygulaması, provası ve eğitimidir.
Afetler İçİn neler öğrenmek durumundayız?
a) Yukarıda çeşitlerini andığımız afet durumlarında herkes ne yapacağını bilmelidir. Her kişi kimseye danışmadan ne yapacağını önceden öğrenmelidir. b) Bundan sonra kimlerle irtibat kuracağını bilmedir. Telefonla aramalıdır. Telefonların kilitlenmemesi için site dışı haberleşme durdurulmalıdır. Telefonla irtibat kurabilirse kurmalı, yoksa başka çözüm bulmalıdır. Mutlaka organize olunmalıdır. c) Bu gibi büyük afetlerde askeri düzenleme gerçekleştikten sonra, artık merkezden alınacak emir ve talimatlarla hareket edilmelidir. d) Bütün değerler öncelikle çekinmeden kullandırılmalıdır. Herkes kullandırdığı veya verdiği şeyleri yazmalı, karşılığında bir şey isteyenlere verilmeli ama bir şey istenmemelidir. Afet sonrasında hesaplaşılır.
Bayramlar mevsİmlerİ neden gezmektedİr?
Bayramların mevsim mevsim gezmesinin hikmeti bu konular üzerinde durulunca daha iyi anlaşılmaktadır. Mevsim mevsim gezerek insanların her mevsime göre eğitilmeleri ve hazırlanmaları sağlanmaktadır. Yazın sıcağındaki hareketler ile kışın soğuğundaki hareket ve şartlar aynı değildir ama insanların her mevsime göre hazırlıklı olmaları gerekmektedir.
Kur’an’da “Allah, ikamet ve za’n (göç) gününde evler edinesiniz diye sizlere hayvanların derilerini musahhar kıldı.” (Nahl, 16/80) deniyor. İkamet günlerinde çadırlara neden ihtiyacımız olsun denebilir. Ancak bayramlarda gerekmektedir. Bazı şeylerin dışarıda kutlanması gerekebilir. Bu gibi durumlarda çadır hayatı benimsenmelidir.
Sokaklarda yürüyerek kalabalık yapmak şehir hayatını aksatır. Ancak halk eğer bir şeyi herkese duyurmak istiyorsa, Bayramlık Meydanı’nda her zaman toplanıp bir konuyu dile getirebilmelidir. Toplanan kalabalık bize halkın ne derece konu ile ilgilendiğini gösterecektir.
Kur’an’da Hac için buna “meş’ar” denmektedir. (Bakara, 2/198) “Meş’ar” bilinç yeri demektir, biz bu kadar varız diye dünyaya duyuruyoruz. İstanbul’da Taksim’de değil, dışarıda toplanma önemlidir. Taksim zaten kalabalıktır. Ama ayrı bir yerde, halkın bulunmadığı, kalabalığın bulunmadığı yerde eğer insanlar toplanıyorsa, o “toplanma şuurunu” ifade eder.
Burada insan beyninin bir bilgisayar ve bir radyo merkezi olduğunu belirtmek isteriz. Beyinler elektromanyetik dalgalar yayarlar. O dalgaları diğer beyinler alırlar. Bu dalgalarla beyinlerde haberleşme olur. Bu haberleşme göze veya kulağa hitap etmez. Bu anlaşma ruhlar arası anlaşmadır. Göz görmez, kulak işitmez, kokusu ve tadı yoktur ama insanlar arası ilişkileri sağlar. Tarikat ehli bir araya gelir ve oturur. Kimse konuşmaz, ses çıkarmaz ama ruhlar arasında ilişki doğar. Bunu her gün yapınca, o tarikat ehli arasında birlik, beraberlik, benzerlik, sevgi ve saygı doğar. İki kişinin telefon konuşması ile karşı karşıya gelip konuşması da böyledir. Birbirine hasret kimseler bir araya gelir tatmin olurlar, konuşmazlar bile... (Devamı var)