‘Çöken dünya düzeni’ ve ‘İran’daki suikast!’-4
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
‘Bismillah’ ile başlayalım bugünkü yazımıza da ve sözü hiç uzatmadan sonucu baştan yazalım; dört günlük araştırmalarıma ve çöken dünya düzeninin genel gidişatına göre İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümü planlı bir sabotaj ve suikast. Nokta.
- ‘Planlı sabotaj ve suikastın sebep ve sonuçları’ ile ilgili yorumlar çok yazılacak…
- ‘Çöken dünya düzeni’ bana göre birinci sebeptir, dünya dengesini aramaktadır…
- ‘Zalim dünya düzeni’ ömrünü tamamladı, ‘Gazze soykırımı’ sonun başlangıcı…
- ‘Adil Dünya Düzeni’ doğmaya başlamıştır, yaşananlar da doğum sancılarıdır…
* Giriş ya da girizgâh ile gelişme ve sonuç bundan ibaret, gerisi teferruat…
Teferruat bir yana, bazı yazarların ‘sonuç’ olarak yazdıklarına bakalım…
Abdülkadir Selvi bugünkü (23.5.2024) “Reisi’nin ölümünde suikast şüphesi güçleniyor” başlıklı yazısının en sonundaki sonuç bölümünde -benim ulaştığım sonuca benzer olarak- şunları yazmış: “Düşen helikopterin kokpitinin yandığı ortaya çıktı. Peki havadayken kokpitte yanmaya ve sonunda helikopterin düşmesine neden olan bir sabotaj mı yapıldı? Sorular giderek artıyor. Kaza ihtimalinin yerini suikast ve sabotaj alıyor. Tek bilinmeyen bu suikast emrini kimin verdiği. İçeriden mi, dışarıdan mı?”
Haşmet Babaoğlu bugünkü (23.5.2024) “Hiç uzatmayalım gerçek ortada” başlıklı yazısında benzer görüşte olduğunu beyan etmiş: “Hiç uzatmayalım... İran Cumhurbaşkanı Reisi ve yanındakiler öldürülmüştür. Nereden geliyorlardı? Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'le buluşmadan... Bölgenin eskimiş gerilimleri yerine yeni uzlaşmaların ilk adımını atmaktan yani... Kim hoşlanmaz bundan? İsrail ve ABD...”
Hasan Hüseyin Öz de aynı gün “İran’ın iktidar sahnesi” başlıklı yazısında benzer şeyler yazmış: “O gün, özellikle ilk dakikalardan itibaren sabotaj merkezli yorumlara dikkat kesildim. Birkaç araştırmadan sonra şunları yazdım: Jeopolitik sıkışmaların yaşandığı bir dönemde, siyasi suikastlar, sabotajlar, tehditler artar. Son birkaç hafta içinde... Slovakya Başbakanı'na suikast girişiminde bulunuldu. Sırbistan Cumhurbaşkanı ile Polonya Başbakanı tehdit edildi. Reisi'nin ölümünü bu silsilenin bir devamı mı? Henüz bilmiyoruz, olay çok sıcak. Ama sabotaj ihtimali en az kaza kadar kuvvetli ihtimal. Sabotajsa, olağan şüpheli İsrail... Ama iç hesaplaşma hiç göz ardı edilmemeli. Hatta... Hamaney sonrasını düşününce, iç hesaplaşma daha ağır basıyor...”
Süleyman Seyfi Öğün’ün aynı gün “Şaibeli bir kazanın düşündürdükleri” başlıklı yazısın en sonunda yazdıkları şöyle: “Reisî ve ekibinin jeoplolitik açılımının, yağmacı radikaller arasında rahatsızlık doğurduğunu düşünüyorum. İran’da, reformistleri sistem dışına atmış olan sekterler arasında bir bölünmenin ve çatışmanın yaşandığını düşünüyorum. Bu çatışmanın bir suikasta kadar tırmanmış olabileceğini hesap dışı bırakmamak gerekir. Hamaney’in, medresedeki en sâdık talebelerinden birisi olsa da, bir yerden sonra Reisî’nin açılımlarından hoşlanmadığını düşünüyorum. Şimdi takip edeceğiz. Türkiye-İran ve Azerbaycan ilişkileri gelişirse, elbette bu, bu havzaya esenlik getirecektir. Ama tersi olursa; İran’ın yeni kadroları kesif bir anti-Türk siyaset yükseltirlerse, bunu hayra yormayacak, İran’daki ABD’nin kazandığını anlayacağız.”
Devlet Bahçeli’nin TBMM Grup konuşmasında, konu ile ilgili uzun değerlendirmesinin en sonunda söyledikleri ile bitirelim: “Hakikaten kaza mıdır yoksa sabotaj mıdır bilemem. Fakat bu stratejik olayın iç yüzünün en kısa sürede açıklığa kavuşturulması, bölgesel huzur ve barış adına zorunluluktur. İsrail’in iddia edilen kazadaki rolü, ABD’nin nerede durduğu mutlaka berraklaşmalı, son zamanlardaki gelişmelerin diyalog ve işbirliği zemininin genişlemesinin kaza süsü verilerek kesintiye uğramasının amaçlanıp amaçlanmadığı belli olmalıdır. Bugün İran’ın başına gelen felaketin -Allah korusun ama- Türkiye’de de yaşanabileceğini düşünmek bir vehim değil, suyu uyutup kendisini ayık tutan mihrakların gerçek niyetlerini az çok yorumlamış olmamızın sonucudur.”