Beynimizin İki yarım küresi; mevcut koşulların zorladığı ihtiyaç ve olasılıklar akışında en uygun biçim olduğu su götürmez gerçekliktir. Üstelik bu günkü bilim, beynimizin mevcud halinin dışında farklı biçimde olmasının muhtemel yarar ve zararlarını öngörecek bilgiye sahip değil. Bu yüzden “mevcudun en yararlı biçim” olduğu kanısına varabiliriz.
*
Beyin iki lob ve bağlantı köprüsü ile görece güvenli kafatasının içinde varlığını güvenle geliştirmeye koşullanmış durumda. Lobların yarım küresi, bedenin ürettiği biyo-elektiriği talimatlara dönüştürürken, paralel değil çapraz yollamalar oluşturması öğreticidir. İletişimde çaprazlık paralellikten ileridir. Çünkü ağsal biçime daha yatkındır. Bu belirleme, mühendisliğin karmaşık yatay-dikey yapıların sağlamlığını çapraz bağlantılarla sağlamasıyla doğrulanıyor.
*
Müzikte yedi notanın sesini bilirsiniz. Notalar, dinletide kullanılan sesin temel frekansıdır. Bunlar bildiğimiz ‘do, re, mi’.. işaretleri ile gösteriliyor. Müziğin temel frekansları birbirine yakın, fakat arasında köprü olmayan derin deniz ile ayrılmış yeryüzü şekillerine benziyor. Tabii konu, ses olduğundan; dinletide ‘ayrılık’ fark edilmiyor; dahası, sesin varyantları ve es’leri dinletiyi güzelleştiriyor.
*
Bilirsiniz sesin köprüye ihtiyacı yok; aksine yüklü olduğu anlamlar köprüler oluşturuyor. Ezgi sürerken notalar arasındaki ‘boşluk’, ışığın demet ya da partiküllerinin farkına varmayışımızı andırıyor.(1) Bu ‘boşluk’, ilgili öznenin kaynağı olması bakımından çok derin anlamlar içeriyor.
Notaların arasındaki boşluk, o notaların kaynağından başka bir şey değil. Kaynak, kendinden yükselttiği ses frekanslarını ne kendi ne de dinleyenler için yükseltmiş değil. Sesler, biçimler, görüntüler, duyular evreninde Bütün’ün gelişim ‘girişim’leridir.
Bu oluşumlar ayrıca işitilir kalmayıp, işaret ve anlamlara dökülmeyen duygulara sebep oluyor. İşte bu duygular, nota denilen sesleri, işitsel organları köprü kılıp, notalar arasındaki boşluğun zemini olan kaynağa bağlanıyor. Kaynak, kendinden oluşturduğu biçim ve frekanslarla görece bağımsız öznelerin duygularına ulaşıyor. Böylece özneler, Bütün’den ayrı olduklarına dair yanılgılardan uyanıyor.
*
Yer yüzündeki ormanların ‘kısıtlı biçimsel’ yaşamımıza göre ‘sabit’ görünmesi yanıltıcı olmasın. Bilim insanları artık biliyor; sıcaklık, soğukluk, nem ve ışığın oluşturduğu ‘iklim ortaklığı’, mekana göre yaşamsal kararlar alıyor.(2) Yanlış anlaşılmasın; yaşamın kararları hiyerarşik değil. Yaşamda hiyerarşik görülen oluşumlar, öncelikler- sonralıklar yok. Gördüğümüz her hiyerarşik karar, bakışımız ile sınırlıdır. Hiyerarşik görünenler hep kısıtlıdır; görülmeyen çoğunluk, ‘konu dışı’dadır. Bu oluşumlar, her şeyde, çözemeyeceğimiz mikro nicelik ölçeğinde sürekli yenilenmektedir.
*
Hiyerarşik süreç ‘tetiklemeli’ ve zincir biçimlidir. Oysa yaşam, bütün katmanları ile (mikro,makro) neyi içeriyorsa birlikte, ‘şeffaflığın ve diyaloğun’ olgunluğu ile karar veriyor. Bu ifade garipsenecektir, biliyorum. Çünkü insani/sosyal hiç bir modeli hiyerarşik olmayan düzeye eriştiremedik; sosyal işleyişi ağsal biçime dönüştüremedik.(3)
Bu yüzden insanlık, evrensel vicdani barışa erişemedi. Bu yüzden insanlığın içinde ‘rastgele’ dağılmış kaba güç, kendini merkez kılarak diğer insanları ve doğayı esir etti.(4) Hem türüne düşman ve yabancı olan güçlü kesim, doğaya katmerlisiyle yabancılaştı.
*
Müzik nota seslerinin kaynağı, onları ayıran ‘boşluk’tadır. Çünkü “fide tutunmadan edemez”. Yaşamda bağıntı mutlaktır. Bağıntılardan oluşan farklı işlevli biçimler, ‘bağımsız’ görülse de her zaman bağıntının tamamıyla etkileşim halindedir. Bu oluşum, ifade ettiğim gibi hiyerarşik ya da sınıfsal değil, Bütün’ü kapsayan ağsal işleyişin ‘icadı’dır.(5)
Olasılıklar kadar sorular var: ‘Bölünmüş beyin’ (kallosal sendrom) sertleşmiş sinir ağlarının oluşturduğu köprü (Korpus Kollosum) ile bağlanmış. Düşünmeden edemiyoruz; beynin bu ‘ayrılığı’ kararlı mı, değişken mi; başlangıçta tek hücreden oluşan beyin, neden tek parça olarak kalmamış; neden ayrılmış? Yaşamın belirsizliğini ve arayışın rengini temsil eden beynimizin gri alanı (korteks) ile olasılıklar alanını temsil eden beyaz kesimi bize evrensel işleyiş hakkında neler ilham ediyor?
Beynimizin bu biçimlemeleri, kendinden mi Bütün ile bağının görülmeyen ‘telkin’lerinden mi yaptığı henüz bilinmiyor. Genel kanı, “kendinden olduğudur”
.
Anlaşılan beyin ikiye ayrılırken, ayrılan kesimdeki sinir hücreleri mutasyonla köprü oluşturmuş; nöronlar arasındaki yakın iletişimi, ‘mesafeli’ iletişime dönüştürmüş.
Bu ayrılığın ses notaları arasındaki 6 ayrılığa erişip erişemeyeceğini, erişirse insanlığın kendi arasında düşünsel ağ oluşturacağını; bu ağın, giderek doğaya eklemleneceğini bilmiyoruz. Fakat bilim kurgu romanları bu tür ‘niyetleri’ sürekli ateşliyor. Sonunda niyetlerden Bütün’e uygun olanları somutlaşacak.
İşte bu yüzden iç-dış, rüya- uyanıklık, hayâl-gerçek, niyet-kısmet… geçişlerini yaşıyoruz.
Açıklamalar:
(1) Farkına varmamak, ayırdında olmamak yoksunluk olarak bilinse de mevcut yapı ve koşullara (hâl) göre merhamet kaynaklı hediyedir. Örneğin, her sesi aletsiz duysaydık, yemeğimizdeki bakterileri görseydik, kısıtlı olmanın huzurunu tadamazdık.
(2) İklim; sıcaklık, soğukluk, nem, ışık ortaklığıdır. Bunun sebepleri görecedir. Bunlar ‘genel sebep’ olarak görülse de daha ‘derinde’, yeryüzü dışında; dünya, güneş, ay ve gezegenler yumağında söz konusu ortaklığın ‘impalsif’ diyebileceğim bilemeyeceğimiz bağlantı ve etkileri olasıdır. (impalsif; nöro kimyasal sinyal.)
(3) Hiyerarşi ve evlatları olan ululama/hamasiyat , protokol, itibar.. bütün bunlar; insan türünü kendine ve yaşamın kendisine yabancılaştırıyor. Canlı ve cansız her türlü katliam ve zulüm, ne yazık ki bunların üzerinde işleniyor.
(4) Kaba/askeri gücün insanlık içinde dağılması , zorlu koşullara direnip sağ kalmakla başladı. Zorluğa direnerek sağ kalanlar, bundan sonra zorluğu ve direnmeyi yaşamın rehberi kıldı. Bunu model hale getirdi; savaşçı oldu. Böylelikle doğa koşullarına direnmekten daha kolay olanı; diğer insanların emeğine, birikimine yaşamlarına el koymayı benimsediler. Zorlu doğa koşulları coğrafi, iklimsel olduğundan değişkendir. Bu yüzden güç, rastgele, eş dağılımsız (heterojen)ortaya çıkmakta.
(5) Aşağıdaki kavramların açılımlarında görüleceği üzere, olanın işlerliği parçalarla sınırlı değildir. Bütün’e ait bilgiyi ilerleten atılımdır. Bu atılım ‘keşif’ değil, gelişimin ihtiyacına göre deneyimdir. İlgilenenler için Prof.Dr. Türker Kılıç’ın “Spinoza’dan Bağlantısallık Bilimine” dair sunumları, Yeni Bilim Modelleri vaad ediyor.
İCAD: Arapça wcd kökünden gelen īcād “yaratma, var etme, peyda etme, ihdas etme” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça wacada “bulundu, var idi” fiilinin ifˁāl vezninde IV. masdarıdır.
VÜCUD: Arapça wcd kökünden gelen wucūd “varoluş, mevcudiyet” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça wacada “buldu, bulundu, varoldu” fiilinin fuˁūl vezninde masdarıdır.
KEŞİF: Arapça kşf kökünden gelen kaşf “ortaya çıkarma, örtüsünü açma” sözcüğünden alıntıdır. Busözcük Arapça kaşafa “buldu” fiilinin faˁl vezninde masdarıdır.
(S.Nişanyan)