Özer Ataç
Şirk
9.10.2022
3910 Okunma, 0 Yorum

ESENLİK ENGELİ

VE ORGANİZASYON  ESENLİĞİ

OLARAK    ŞİRK

 

“Yine mi dini konular !?”,  olası tenkidine rağmen, insanlık ailesinin esenliğe ulaştıracak bakış açısı; günceli derinden etkileyen fakat  “ortalıkta” görünmeyen, mevcudun  bağrındaki zıttı olması sebebiyle; şirk kavramını irdelemek gerektiğine inanarak   görüşlerimi sunuyorum.

Şirkin iki yüzü;

  1. İnsanın doğaya yönelik tutumunda şirk,
  2. İnsan organizasyonlarına yönelik şirk.

 

Konuyu önce insanın doğaya yönelik tutumunda ele aldım. Evrene ve doğaya ait,  ancak onunla var olabilecek insan; kendini ondan ayrı, buyrukçu, alt edici yüzüyle medeniyetler inşa etmesi; doğayı kendinden ayırarak  “kullanma”,  çabası daima olumsuzluklarla sonuçlanmıştır.

İnsanın bu tutumu, varlığının kaynağına “şirk” koşmasıdır. Memnuniyet verici ki artık, bu anlayışa karşı olan, duyarlı topluluklar oluşmakta, uzlaşıcı seslerini bütün dünyada duyurmaktalar.

İkinci olarak, insanın kendini korumak,  geliştirmek için  kurduğu  organizasyonlara karşı  “şirk” ise  gerekli, geliştirici olmasıdır. İnsan, kendini, tasarımlarını inşa etmek için kurduğu tüm organizasyonlar; ya güç tekeliyle ya da gücünü birleştirerek oluşmuştur. Yer yüzündeki devletler buna dahildir. İnsan her iki durumda organizasyonlarına   eleştiri, öneri, denetim, temsil, yaptırım,.. “şirkleriyle”  katkıda, hatta müdahalede bulunmalıdır. Böyle yapmadıklarında organizasyonlar, gemi azıya alıp, kurucu amilleri  kendine hasrederek, insana rağmen hükümran olmaktadırlar.    

***

Şirk, islam literatüründe Arapça kökenli bir kelime. Allah’a ortak koşma anlamına gelen; Allah ile beraber, O’na denk yada yakınsak başka güce inanmak,  ibadet etmek, tabi olmak anlamlarını içeriyor.

Kelamcılar ise  “Allah’ın mutlak güçlerinin yaratılan diğer varlıklarda  da  olduğunu kabul etme,”  şeklinde tanımlamışlar.

Şirk kavramının tersi ise antropomorfizm (insan biçimci) olarak kullanılmaktadır. Tüm doğa üstü güç ve varlıkları,  insan biçimciliğe indirgeyerek açıklamak ya da kavramak diyebiliriz. Bu husus  değinimiz dışındadır.

***

  1. Evrene karşı “şirk”

Bu kısımda  amacım, insanı kuşatan doğaya, evrene;  onun işlerliğine, insanın lehte kazanımlar için  doğayı bozması, örselemesi, kirletmesi, yer yer imha etmesi yönündeki  buyrukçu , bencil tutumunun yanlışlığına değinmektir.

Tıpkı Mevlana’nın açık denizdeki geminin ambarında yaşayan yolcuların, su ihtiyaçları için geminin güvertesinden sarkıtacakları kova ile alacakları suyun  yerine, geminin ambarından denize bir yol açma   alegorisi  benzeri;   insanın, yaşama dair ürettiği çözümlerde  her şeyle birlikte kendine zarar veren akılsızlığıdır. Bu arsızlığın kaynağı “salt akıl”dır. Aklın doğa ile uyumunu sağlayacak işlerlik, ancak “vicdani akıl” (empatik) ile mümkündür.   

Evren,  madde, anti madde ve diğer tamamlayıcılar ile kendi içinde bütünlük teşkil eder. Bu bütünlük,  bir çok kümülatif işlerliğin gelişimi uyumu ile   varlığını sürdürüyor. İnsanlık ta bu kümülatiflik içindedir. Öyle ki yer yüzünün “en akıllısı” olarak, aldığı kararlarla hem türlerini, doğayı ve diğer canlıları yaşamsal olarak etkilemektedir.

***

İnsanlığın en büyük dezavantajı kaygıdır.

Kaygının bir çok türleri var; bazısı doğrudan korku olarak belirirken, bazısı  komplekslere uyumlu maskelerle ortaya çıkar.

-Sizce savaşların, yıkımların, sömürünün  kaynağı nedir?

-Menfaat, bencillik; güç farkı, akıl üstünlüğü, sömürü…ya da hepsi.

Bunlar yüzeydeki “aysbergin” değişen görüntüleri. Görünmeyen kesim, bir çok faktörden oluşuyor; idealler, ideolojiler, sürgünler, istilalar, inançlar; hepsi sonunda,  ters piramit gibi kaygıya ulaşıyor.

Çağımızın vebası olan kanser hastalığı da kaygı kaynaklı hücresel tepkiden kaynaklanmaktadır. Canlıdaki  “güvenlik” kaygısı,  zihinden hücreye, akabinde hücrenin içinde bulunduğu organizmanın  bütünlük örgüsünü kırıp,  “firara” ya da “istilaya” sebep oluyor (*).  Başta kurulan “işlerlik”, negatif enerjinin sirayetiyle bozuluyor(**).  

***

Giz ve merak,

 

Evrenin bütüncül iradesini anlamak olanaksızdır;  dünyanın misafirleri olan bizler, evrensel gizi keşfetme, çözme tutkumuz  ne kadar güçlü olsa da arayışımız bitmeyecektir.

 

Bütün ‘tüme varım’ çabaları, ulaştığı her kavşakta,  geldiği yöne indireceği ‘tümden gelimlerin’ ve  toplamlarının bütünlüğe dair örneklemeleri de sonuçsuz kalacaktır.  Tabii ki akıl, merak, gözlem, deneyim  dörtlüsü  kesiksiz devam edecek; her keşif,  bir öncekinin üstüne bina  edilirken; daha ileride yapılacak keşifler,  önceki “bilinenleri” şüpheli hale getirecek.

 Bu belirlemelerle geldiğimiz nokta,  insanlığın dünya gezegeninde güvenli sorunudur.

Evet, genel olarak  “güvenli” bir gezegende yaşıyoruz.  Bu güvenliğimizi tehdit edecek bir çok potansiyel unsurun içinde ‘yakın tehlike’ yine insandır.  Bunun sebebi,  insanın kendine, hem türlerine, onu var eden çevreye yabancılaşmasıdır. Oysa yabancılaşma,   gerçek dışıdır.

İşte bu yabancılaşma, doğaya ait olan insanın, doğa ve hem türlerine yönelik “ayrılıktan”, ikircikten kaynaklanıyor. İkircik,  tereddüt ile bağlantılı bir kelime;  kendisini bütünlükten ayrı görme dürtüsü; devamında kronik  kendini üstün, yetkin görme hastalığıdır.   

İnsan doğa karşısında tek başına neredeyse hiçbir şeydir; ancak, sosyal olup, dayanışma, ortaklaşma kurduğunda  aklı işe yarar; yani çevresi ile ne kadar olumlu bağ örerse o kadar kudretli ve etkili olur.

Açıkladığımız  anlamda  bütünlüğün içinde,  birimsel (tikel) “ayrılık” şirk tir; bu gerçekten, kişinin kendine, insanlığa ve varlığa karşı en büyük günahıdır.

 

***

  1. Organizasyonlara karşı “şirk”

 

Bu kısmın özeti; yönetim değil, yönetişimdir; kurulan tüm organizasyonlara kurucuların, zamanla dahil olanların,  organizasyonlara aidiyetle (nesne) değil,  ortaklıkla (özne) işlerlik kazandırmasıdır. Dini yorumlayan bütün yaklaşıklar bu kapsamdadır. Bu yaklaşımların zıddı olan bildiğimiz ilk tekelcilik MS 325 yılındaki Birinci İznik Konsilidir (***)

 

***

İnsan beş duyunun üstünde algı ile donatılmış olup; sezgi, ilham, rüya ,.. bunlardan bazılarıdır. Evren her an “kendini” geliştirmeye koyulmuş sonsuz işlerlik olarak varlığını sürdürürken;  her yöne çeşitli, tarih yazıcılarını andırırcasına (vakanüvis) frekanslar yaymaktadır.  Bu yayılım canlı nabzını andırıyor; çözümü yine varlığın kodlarında mevcut.

Gezegenler, yıldızlar, bulutsular ,..her şey, kendini oluşturan atomların termo dinamik kabiliyetin diliyle konuşmakta, çevresine çevresine mesajlar, kodlar yaymaktadır. İşte insanlık, bu frekanslara açık  algısıyla düşünmekte; gözlem ve deneyleriyle kararlar vermektedir.

***

Ali İmran Suresi /3: 41 “Ey Rabbim, bana belirgin işaret ver. dedi. O da ‘Bunun işareti, üç gün konuşmadan işaret ile kendini ifade etmendir. Rabbini çokça an ve sabah akşam teşbih et.’ dedi. “

 

Fussilet suresi / 41: 53   “Onun hak olduğunu anlayıncaya kadar, belirgin işaretlerimizi onlara ufuklarında ve özlerinde  göstereceğiz. Rabbinin her şeye tanıklığı yetmez mi?”

 

Konumuz bağlamında “kişiye özel veri aktarımı” her zaman, her yerde kişinin niyet ve çabasına göre potansiyel olarak mevcuttur. Şu kadar ki bu veri ve çözümleme sosyal olamaz. Sosyal olması, çevreyi ilgilendirmesi için ölçümlü  koşullarda deneme yanılmadan testinden geçmeli; koşullar değiştikçe, sürekli gözden geçirilmelidir.  Aksi takdirde, toplumun yoğun denemelerden geçmiş  ortak kabullerine karşı  durmuş olunur.

***    

Bizler “veri sağanağında” deneyimler ile yaşıyoruz. Bu veriler ile deneyimler arasındaki bağıntıyı, yönlendirmeleri çok nadir çözebiliyoruz. Bu yüzden “onlar” vaz geçmiyor ve bize işaretler göndermeye devam ediyor.

Kanıksanmış toplumsal yaşamımız; toplumsallığın en büyük organizasyonu olan devlet aygıtı da böyle işliyor. Kendini oluşturan bireyleri,  emeklerini,  güvenliğini, refahını sağlamak amacıyla büyük bir güç ve tekel haline geliyor.  Bu amaç doğrultusunda organizasyona dahil olacak tüm nesillere, tıpkı evrensel işleyiş gibi hedefler  telkin ediyor.  Şu kadar ki  önceden oluşmuş toplumsal sözleşmeye  uymak kaydıyla.

***

Tabii vatandaşların toplam gücünü temsili eden devlet, çoğunlukla  kendi hükümranlığında kendine rağmen hiçbir ortaklık (şirk) kabul etmiyor.  Böyle bir yönelişi,  en hafif ifadeyle kanun dışılık sayıyor.

 

Diğer taraftan bu organizasyon kendini oluşturan nesillerden daha uzun ömürlü,  daha güçlü olduğundan  bireylerin iradelerinden  giderek bağımsızlaşıyor. İstekli, isteksiz  tüm nesillerin değerlerini kendinde topluyor. Kendi hal lisanıyla “madem en üst çatı,  koruyucu ve kalıcı benim; tüm miras ve hüküm bana aittir.” diyor.

Bu durumu kamusal olarak telkin eden  hükümranlık,  “tüm gerçekliği” kapsamı içinde tekeline alıyor.  Bireylerin, ailelerin, küçük organizasyonların gerçekliğini kuşatıyor.  Bireysel veya sivil toplumun  gerçeklikleri, güdümleşiyor.

Görünen o ki sistem her daim “kontrol altında” işliyor. Lakin tıpkı evren ve dünyamız gibi bilinmeyenler daima bilinenlerden daha fazla.


Yapılagelen sınırsız  tanımlamalar, aslında toplumsal yönetim, katılım, işleyiş;beceri,hukuk,adalet; sorumluluk,denetim,yaptırım ve teknoloji aşamalarına göre oluşuyor. Bunların tamamı devlet aygıtının tekelinde canlanıyor. Bu tekelin istisnaları da var. Yalnız bu istinalar   miktar, süre, koşullar ve geri almanın araçlarıyla tanınıyor.


Kainatın sahibi, nasıl insanların çevre, varlık ile barışçı, uyumlu yaşamasını sağlamak amacıyla her yoldan öneriler, uyarılar  iletiyorsa; devlet te Yaradan’a  öykünerek  buyruklarını kendi kanallarıyla  telkin ediyor.  

***

Peki doğa,  karşılıksız olarak insanlara daima her türlü olanak ve veriyi sunarken;  devletler, kendini oluşturan, besleyen, varlığına adanan  insanların  gelişimine yönelik doğru veriler sağlıyor mu?!

Genel olarak hayır.

Yine soru: bu konuda eksiklik vatandaşta mı, devlette mi?

Cevabı, insanda; insanın en büyük engelli olan kaygı ve zıddı olan bencilliğinde. Bu iki  olumsuzluk birbirine bağlı olarak varlığını sürdürüyor. Kaygı belirdiğinde onu bencilik taşıyor; bencillik göründüğünde, kaygı onu taşıyor.

Bunların tedavi “rivayetleri”;  iyilikçilerin, barışçıların gündeminde yüzlerce yıldır  devam ediyor: Cumhuriyet,  Demokrasi, Liberal demokrasi, federal yönetim;  “üretim ilişkilerinin çözümü”, “insanın evrensel ilkeler düzeyinde eğitimi”, “yapay zekanın ‘işleri’ ele alıp  refah toplumunu oluşturması”, “insanın evrimi”,…

 

 

 


(*) Firar ve istila,  zıt kutuplu bileşendir. Biri ezilmenin gıdası, diğeri ezmenin iştahı.

(**) Sirayet; Arapça ‘siraya’, yayılma; ‘sara’, gece dolaşımı;  Sirayet, eski Türkçe ‘sır’, porselen macunu; ‘sırı’ balçık bulaştırmak;  erimek, sıvının yavaş akması, damlaması. Son tahlilde ezilenlerin ezenlere hizmet yolu ile intikale, giderek galebe çalması.

(***) Roma imparatorluğu topraklarında İmparator l. Konstantin Hristiyanlığın içindeki anlaşmazlıkları gidermek amacıyla oluşturduğu toplantı. Hristiyanlığın bilinen bütün ilkeleri bu toplantıda alınan karar ve duyurularla ilgilidir.

 






Çok Yorumlanan Makaleler
Özer Ataç
Hüseyin Kayahan
14.03.2023 959 Okunma
1 Yorum 22.03.2023 14:56
Özer Ataç
Hata Payı 3
26.03.2023 1946 Okunma
Özer Ataç
Hiç Güvenliği
9.04.2023 1625 Okunma
Özer Ataç
Evlada Düşkünlük
18.04.2023 1369 Okunma
Özer Ataç
Hata Payı 4
22.04.2023 1246 Okunma
Özer Ataç
Antrakt
21.05.2023 1535 Okunma
Özer Ataç
YZ Çözümlemesi
22.05.2023 969 Okunma
Özer Ataç
Emanet/Geleceği Üretmek
25.09.2023 1863 Okunma
Özer Ataç
Ayna Yaşamlar
15.10.2023 1932 Okunma
Özer Ataç
‘Yolcunun’ Beka Tutkusu
30.10.2023 1169 Okunma
Özer Ataç
En Uzak Batı
25.11.2023 1174 Okunma
Özer Ataç
Setler
11.12.2023 494 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-1
7.01.2024 1306 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-2
7.01.2024 1163 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-3
21.01.2024 1129 Okunma
Özer Ataç
Somut ve Niyet-4
5.02.2024 977 Okunma
Özer Ataç
Bereat
25.02.2024 1214 Okunma
Özer Ataç
Seçim-1
16.03.2024 2024 Okunma
Özer Ataç
Seçim-2
31.03.2024 1207 Okunma
Özer Ataç
Seçim-3
14.04.2024 1882 Okunma
Özer Ataç
Seçim-4
28.04.2024 1644 Okunma
Özer Ataç
Seçi(li)m / “Taşları yemek yasak” -5
13.05.2024 1998 Okunma
Özer Ataç
Seçi(li)m / ”Merak etme sen!”-6
26.05.2024 2017 Okunma
Özer Ataç
Sürekli Seçim Sistemi 1
30.06.2024 1622 Okunma
Özer Ataç
Sürekli Seçim Sistemi 2
14.07.2024 1696 Okunma
Özer Ataç
Sürekli Seçim Sistemi 3
28.07.2024 2292 Okunma
Özer Ataç
Sürekli Seçim Sistemi 4
11.08.2024 918 Okunma
Özer Ataç
İlginç Alıntılar
8.09.2024 989 Okunma
Özer Ataç
3 S 5
23.09.2024 2992 Okunma
Özer Ataç
Son Fırsat -6-
6.10.2024 1369 Okunma
Özer Ataç
Sahib
21.10.2024 1314 Okunma
Özer Ataç
Abartı
4.11.2024 1232 Okunma
Özer Ataç
KYBALİON'DAN ESİNLEME; RUH, CAN, ÖZGÜR İRADE
6.09.2021 2082 Okunma
Özer Ataç
Harikalar Diyarı ya da Kozmik Kitabın Mürekkebi
28.10.2021 2588 Okunma
Özer Ataç
Taziye Diyaloğu
6.11.2021 2284 Okunma
Özer Ataç
Mevkilere Yemin Olsun!
27.12.2021 3764 Okunma
Özer Ataç
Mülksüzlüğe Soyunmak
16.01.2022 2845 Okunma
Özer Ataç
KENDİME SÖYLÜYORUM; KİMSE ALINMASIN!
25.01.2022 2968 Okunma
Özer Ataç
KARŞI ATEŞ
5.04.2022 3113 Okunma
Özer Ataç
Açılımlar
23.04.2022 2493 Okunma
Özer Ataç
Güven ve Güvenlik Sorunu
13.05.2022 2907 Okunma
Özer Ataç
Eylemeden Eylemek
24.05.2022 3191 Okunma
Özer Ataç
21 Küresel Efektif (*)
28.05.2022 2560 Okunma
Özer Ataç
Lotus
18.07.2022 2961 Okunma
Özer Ataç
Kaos Yürüyüşü
30.07.2022 2142 Okunma
Özer Ataç
Kuşak ve Sentez
29.08.2022 2895 Okunma
Özer Ataç
Türk Olmak
11.09.2022 2890 Okunma
Özer Ataç
Ters Manivela
26.09.2022 2319 Okunma
Özer Ataç
Mizansen
30.09.2022 3335 Okunma
Özer Ataç
Şirk
9.10.2022 3910 Okunma
Özer Ataç
Tedbir Felsefesi
23.10.2022 2514 Okunma
Özer Ataç
Vaat & Liyakat
6.11.2022 2558 Okunma
Özer Ataç
Köken
20.11.2022 2780 Okunma
Özer Ataç
Resen
5.12.2022 1355 Okunma
Özer Ataç
Sıla
18.12.2022 1364 Okunma
Özer Ataç
Yakınanlar
15.01.2023 1931 Okunma
Özer Ataç
Fark Perdeleri
31.01.2023 2168 Okunma
Özer Ataç
Hata Payı
12.02.2023 1602 Okunma
Özer Ataç
Hata Payı 2
26.02.2023 2146 Okunma
Özer Ataç
Dünyanın Bütün Kadınları
11.03.2023 1955 Okunma


© 2024 - Akevler