SETLER (*)
Sorsan, insanlığın çoğunluğu “barış, barınma, sürdürülebilir gıda güvenliği” istiyor. Fakat savaşlar bitip tükenmiyor. Gün geçmiyor ki haber sağanağına çatışma, zulüm haberleri zincirleme sökün ediyor.
*
Zaten teknolojik araştırmaların çoğu özel girişimlerin askeri alanda taşeronluğu ile ilerliyor; geriye ne kaldı? Sağlıkve ilaç. Sakın inanmayın! Açın ilaçların prospektüslerini; tıpkı banka kredi sözleşmeleri, sigorta poliçelerinin dipsiz kuyu metinleri gibi. Okunması anlaşılması zor metinlerde, “yan tesirleri, ender belirtiler, beklenmeyen durumlar”.. gırla.
*
Eğer bir yerde savaş varsa, diğer bölgelere sızmadan edemez. Savaşlar virüs gibi önlenemez etkiler üretiyor. İnsan ve kullandığı eşyalar savaşanların ‘güvenli’ mekanlarına mutlaka sirayet ediyor. Şimdilerde dış cephelerde savaşan ülkeler, kendi topraklarında savaşın mutasyona uğramış izleriyle boğuştuklarına şahit oluyoruz. Son İsrail katliamı haberlerinde tutuklanmış eski askerin parçalanmış vicdanıyla ağlayarak “Savaşınız beni kırk insanı öldürecek görevlerle aileme, çocuğuma, kendime yabancı kıldı; artık bedenim içinde hapisteyim.” Dediği görüntüleri yayınlandı. Öyle ki bu insanlar savaştan döndüklerinde sivil yaşama yönelik olumsuz etkileri bağışıklığı olmayan hastalığın yıkımına benziyor.
Çünkü her şeyin ruhu olduğu gibi savaşan askerlerin de ruhu var. Onların akrabaları, aileleri var. Ölüleri veya dirileri yurtlarına döndüğünde savaşta yapıp ettikleri bedenlerinde zihinlerinde, oradan varlığın ortak ruhsal zeminine kayıtlar bırakıyor. Sicillerin en kötüsü, geçici yaşamlarımızda ruhlarımıza yüklenenleridir. (1)
*
Bir düşünün; yokluğun, sefaletin, zorbalığın yaşandığı şehir varoşlarını; aynı şehrin diğer semtlerindeki güvenli, korunaklı site içi konut, çarşı, okul yerleşkelerini.
Bu sınırlar, diğer ‘kazanılmış’ metalar gibi yasal güvenceye alıyor. Dışarıda kalanların olası itaatsizliklerinin oralara bulaşmaması için türlü tedbirlere alınıyor. Oysa, yukarıda değindiğim gibi her şeyin ruhsal zemini ortak. Nasıl toprak üzerinde yükselen binalar, duvarlar, çitler ya da ağaçlar; akarsular, dağlar ayrı, fakat toprağa bağlı ise ruhsallığımızla birbirimize bağlıyız.
*
Şimdi şunu söyleyebilirsiniz: Acı, tatlı, zehirli, yararlı bütün bitkiler de aynı topraktan beslenmiyor mu; madem başkalaşmış; o halde, onları son halleriyle değerlendirmemiz gerekmiyor mu?!
Öyle görünüyor. Fakat onulmaz hastalıkların ölçülü zehirden yapılmış ilaçlarla şifa bulduğunu unutmayalım.
Yani yokluk, acı, kedere karşı çektiğimizi setler, bizi bağışıksız kılıyor; yani yaşamın kabul etmeyeceği bütün ‘güvenli’ modeller güvensizliği besliyor.
Rahmetli üstad Süleyman Karagülle, “ Dinlerin temel sorunu dogmadır; Kur’an bunu kendinde tarif olmaması ile aşmış. Dolayısıyla Kuran’a yönelik ‘resmi’ tarif yapılmaz.”
Karşıt görüş olarak “kaos, heterojen, ‘kafasına buyrukluk’ doğacağı” çekincesi ise yukarıda açıklamaya çalıştığım ‘varlığın ortak ruhsal alanı’ bilmemek ya da yadsımaktan kaynaklanır.(2)
Şunu da eklemeliyim: Yaşam tarzlarına yönelik ekoller bilinen ismiyle mezhepler, serbest sözleşmeli katılım ve ayrılma sivil yaşam modelleridir. Onlar ilahi birlik ve evrensel barış temelli açık veriye, yoruma dayalı gelişirler. Diğer taraftan resmi yorumda ısrarcı olanlar ise ‘zulmün failleri’ olarak tarihe geçmeye devam ediyor.
*
Çok eski zamanlardan bu yana yönetimler topluluklar arasına güvenlik esaslı setler inşa ediyor. Millatan önce 403 yılında Savaşan Beylikler döneminde Çin Seddi yapılmaya başlanmış. Günümüzdeki kalıntıları 8.851,8 km; aslı kollarıyla beraber 21.196 km. Roma İmparatorluğu döneminde Papalığın üssü İtalya’da MS 64 varlığını sürdüren, günümüzde 0,44 km karaleki alanı kaın yüksek duvarlarla çevril Vatikan. Kuzey İrlanda’da 1920 yılında Katolik-Protestanları ayıran 32 km.. Batı Berlin Duvarı, 1961-1989 yılları arasında 46 km. ABD nin Meksika 3201 km sınırında 980 +1126 km. İsrail’in Batı Şeria’daki 708 km “yeşil hat”/ ayrımcı (apartheid) duvarı.Suudi Yemen arası 1800 km sınır bariyeri. Yurdumuzun güney komşu sınırlarında inşaya devam ettiği 837+13+500 km duvar.Hindistan , Nepal arasında 1751 km lazer korumalı sınır inşa ediliyor.
Aynı mantığın ürünü olarak devletler; BM., NATO, AB.,G7, BDT.,ASEAN.,BRICS… bir çok uluslararası pakt ve birlik kurulup dağılıyor.
Kurallar standartları, standartlar güveni ve durağanlığı; durağanlık bozuma dönüşmeye devam edecek. Tekil, birey olarak bir tarafımızı kural dışı, aykırı veya ‘anarşik’ kılmamız bizi her türlü sosyal olumsuz yargıya karşın muhtemel kırılmalara bağışık tutacaktır.
*
Setli tanımların hepsi, benzerlerin yaşamasını, korunmasını amaçlıyor. Ne yazık ki bu amaçlar gelişimi sağlayamıyor. Bu da kaderin cilvesi! Gelişim için sınırların ardındaki ‘başı bozukluğun’ ölçülü miktarda içeriye katılımı gerekiyor. Tıpkı yılan, akrep zehirinden zor hastalıkların tedavi edilmesi gibi. Ek olarak, ‘başı bozukluğun’ evrim kapısında önceliğinin olduğunu da belirtmeliyim.
Sonuç olarak, setler inşa edilip korunduğu müddetçe “aşağının yukarısı, yukarının aşağısı olması” devam edecek. (3)
Açıklamalar:
(*) Set; Arapça sdd kökünden türemiş. İ.engelleme, engel, önlem sözcükleri oluşur. Sadda , engel oldu. İng. Border, bariyer,Line ..evriliyor. Kısaca ‘tanımlanmış’, kayda alınmış demektir.
(1) Ruh; rwh kökünden gelişiyor. Nefes, soluk, esinti; devamında can, söz anlamlarına açılıyor. Materyalist görüş hareketinve devinimin zamana bağlı olduğunu; zamanın ‘nabzına’ göre artıp, azaldığını söyler. Yeni fiziğe göre, bu ‘nabız’, sicim veya dalgaya kadar ‘temel’lendi. Tabii bu temel, şimdilik. Muhtemelen en altta dalgalanmayı sağlayan zaman değil, ruhun maddenin cevherine yönelik ‘ilk hız’ etkisidir.
(2)Kuran’nın anlatım teması ‘misaller’(alegori) üzerinedir. Dişi Örümcek(Ankebut) /29:43 “İşte misaller;biz onları insanlara anlatıyoruz; bilmeyi önemseyenler anlar.” Yasin/ 36:13,İsra/17:48, Zuhruf/43:56, Yığınlar(Zümer)/39:27 “Biz Kur’anda insanlara her konuda misaller verdik; umulur ki öğüt alırlar.”…
(3) Kybalion: 7 Evrensel İlke.Eski Mısır buluntusu; Kadim Bilgelik yazıcısı Hermes Trimesgitus’un öğütlerinin yazılı olduğu tabletler.