Başlığın ilkinde ‘hatalarımız olmasaydı öğrenip gelişmezdik,’ diye yazmıştım. Kısaca, hata payı hedeflere ulaşmak için açacağımız kalıcı yolları oluşturur. Hatayı doğuran girişimler, hedeflere kolaylıkla ulaşmaz. Kolaylıkla ulaşılan hedefler, sonraki aşamalarda beklenmeyen zorluklar ile karşılaşır. Kısaca hatalardan etkilenmemiz, öğrenmemiz “sağlıklı” ilerleyişimize destek oluyor. (1)
Atalarımızın yaşadığı onca acılar, mücadeleler; başarı ya da başarısızlık; hepsi, onların bize bıraktığı en kıymetli mirastır. Onları anlamak, anmak ya da ritüellere hapsetmek ile sağlanmaz. Sağlansaydı, toplumlar aynı acıları tekrar yaşamazdı.
*
İnsanın en büyük eksikliği güven arayışıdır. Eksikliğini gidermek için hata yollarına çıkmak, zaafları giderir mi; sanırım bunun cevabı büyük zaman dilimlerinde. Tüm yaşamlar hatalarımızı gidermek, güvene erişmek için koşulan kulvara benziyor. Güven kaynaklı bütün sorunlar, kuyruğunu yutan yılan gibi onu elde edenlerce, kalıcı kılmak ya da geliştirmek için daha şiddetle devam ediyor.
*
Bedenimizin sağlığı, sürdürülebilir temiz hava, içecek ve yiyecek ihtiyacı. Bitmedi; sığınacağımız bina ihtiyacı; bilinen, bilinmeyen bütün olumsuzluk ve saldırılara karşı hazırlanmak; galebe çaldığında sınırlamak…. saymakla bitmeyen ihtiyaçlar.
Yine binlerce yıl güçlü devletler zayıflara; daha güçlüler, güçlülere saldırmaya devam etti. Dünyamızın doğası, insanlığın bu savan güdüsünden tekrar tekrar harap oldu. Savaş ve boğazlaşmalar için ormanlar katledildi, ekinler şehirler yakıldı, yıkıldı. Ateş ve yıkım hayvanlara kadar uzandı.
İnsanlık birbirine düştükçe, diğerine zarar vermek için doğanın bizlere havadan sonra en büyük armağanı olan içme sularını zehirledi.(2) Buna karşın insanlığın kendi ailesinde veya klanında tutsak kalmayan vicdanlı tarafı boş durmadı. Vicdani direnmeler, karşı savaşlar başlattı. Sonunda devlet organizasyonları kıyısına eriştik; savaşlar ise şimdilik ‘düşük yoğunlukta’.
Kötülük, zorbalık, el koyma karakteri boş durur mu? Güçlenen barışçıl organizasyonlara, yüksek volümlü vicdani söylemlerle sirayet etti. İçme suyunun zehirlenmesi gibi vicdanlı yapıları zehirlemeye koyuldu. Maalesef dünyada mevcut hamasiyatın büyük kısmı, bu kolun güdümünde; diğer kısmı ise ikna edilmeye açık.
*
İnsanlığın keşifçi aklı, heybesinde onca “ağırlıkla” yakın zamanda büyük sıçrama (3) yaparak dijital çağın kapısını çaldı.
“Eğitim”, ne yazık ki her şeyi halletmiyor. Özümüzde ne varsa onu giydiriyor. Özdekini değiştirmek, yaygın eğitimin cihazsız inemeyeceği derinlikte derslikler açılmasını gerektiriyor.
*
İlahi önermelerde, insanların çoğunun yanlışa yöneldiğine, diğerlerinin çoğunluk rüzgarına kapıldığına dair yergiler var. Aynı şekilde, eski Yunan filozofları ‘liyakatin oydaşlıkla bağdaşmayacağını’ söylemişler.
Vicdani özelliklerin aile “hücresinden” evrenselliğe özgürleşmesi gibi iş görme becerisine sahip insanlar; mevcut yüzeysel kanaatle insanlık için yarar üretemiyor. Çünkü etkili ya da etkisiz çoğunluğun tercihleri, liyakat organizasyonlarını ya engelliyor ya da çalıştırmıyor.
*
Ne olacak?
Çoğunluk vicdanının özgürleşmesini mi bekleyeceğiz; ya da onların vicdanını benlik, klan hapishanelerinden mi özgürleştireceğiz; veya bunu “birileri” yapıncaya kadar yapıp- yıkılacak mıyız?
Evrensel işleyişin cevabı net ve basit: Bütün olasılıklar, ol’mak için beraber hareket ediyor; boşluğu bulan öne çıkıyor. Buna bilim ‘evrim’ diyor.
Gelişim, önce “yüzeydeki’ özellikler(temayül) ile işe koyulur. Bunlar işe yaramazsa, sırasıyla alt katmanlardaki özelliklerle girişimi sürdürür. Yani çoğunluk için “aran kan” derindeyse, daha çok çekeceğimiz var.
Başka deyişle, koşullar ne olursa olsun, ‘Toplumlar, hak ettikleri şekilde yöneltiliyor’ “Hak ediş” sözü, ‘tüm varlığın işletim yaşam kodu’ desek yerindedir. Çoğunluk kabul etmese de her birimizin şu an bulunduğu hal, beden, aile ne varsa bu işletim kodundan süzülüyor.
*
Yapay Zeka, öğrenen makineler, çoğunluğun derinindeki vicdandan daha önce yüzeye çıktı. İnsanlığın yıkıcı zaafları olan güvensizlik ve doymazlık; alacağı kararları yapay zekâ ile yürürlüğe koymaya başladı.
Bu yüzden doğa, “sıralamayı” felaketler, salgın hastalıklar ile bozup, derinlerdeki vicdanın yüzeye çıkması için kendince “tepkiler” oluşturuyor. İklim değişiklikleri, kuraklık, taşkınlar, depremler, mağmanın yeryüzüne “firar” girişimleri. Hepsi evrenselliğe erişmeyen vicdan kıtlığı yüzünden. (4)
İnsanlık ‘yapay zeka’ derken, doğa “felaket” diyor.
Açıklamalar:
(1) Hata; söyleyişte şiveden, yazımda harflerden, matematikte eksiden başlar. Eksinin tekrarı sıfırın altında birikir. Eksi ve artı ikinci boyutun işlemidir. Üçüncü boyutta artı, çarpıya; eksi, bölmeye dönüşür. Daha üst boyutlarda ise türevler, giderek sinüs, kosinüs, sekant,kosekant, tanjant, gibi işlemlere evrilir. Hatanın, sosyal düzende farklı adları vardır. Kitlesel zulüm, işkence bunların en dibidir.
(2) Günümüzde ‘zehirleme’ giderek “gelişti”; tüketilmesi kabul edilebilir oldu.
(3) “Büyük sıçrama”; pek inandırıcı gelmiyor. Dikkat ettiniz mi; sosyal ilişkilerde avcılık döneminden hala çıkamadık. Sanırım “mutfakta” birileri var.
(4) Vicdan; önceleri uzaydaki boşluğa esir denmesini andırıyor. Şimdilerde boşluğun olmadığını, esir’in ise kuantum madde olduğunu söylüyorlar. ‘Herşeyin herşey ile ilgisini, htta aynı oluşunu’ sağlayan kozmik bağ. Sevgi ve paylaşma bağı, ben’likten başlıyor; sonra eş, evlat, aşiret, ulusa kadar ilerliyor. Oysa, her şey her şey ile bağlı; fakat bu bağın ismi olan ‘vicdan’, hala kısıtlı.