Varlık sürekli iki adımı gözetir:
i. varlığını koruma,
ii. varlığını sürdürme.
*
Kaygının, korkunun yani kötücülüğün kaynağı ise güvensizliktir.
Demek ki kötücülük, arsızlık, sömürü, zulüm gibi ‘dereke güdüleri’
güvensizlik kaynaklı korku, kaygı sebepli ortaya çıkmaktadır.
*
Anne, Rahim sıfatı esasta ve temelde çocuk, genç, olgunlar hatta yaşlılar için en içten güvenliğin kaynağıdır.
Diğer taraftan medeniyetler kurup, sürmesi , işletmesi (*) için insanın sosyal ve organize olması zorunludur.
Güçlü veya güçsüz; yoksul yada varlıklı ; donanımlı, donanımsız her insan ve topluluğu; varlığını korumak, sürdürmek , geliştirmeye koşulludur. Bu koşullanma, onu iki ana arterde ilerletir:
1i- Dayanışmacı, paylaşımcı, vicdani/evrensel adil yönetişimli yol açmak, ilerlemek.
2i-Dayatmacı, baskıcı, yol kapayıcı, sömürücü, zulmedici, elkoyucu olarak patinaj yapmak.
Bu iki arterin yan yolları, kesişimleri, sentezleri hatta kavşakları; ikisinden daha kapasiteli, fonksiyonel, tercih edilen kullanımda olması, doğanın baskın “gri renginden” (** ) dolayıdır.
Yani kimin “güvenli” , kimin “güvensiz” olduğu belirsizleşmiş oluyor. Üstelik, dijital süreçte ‘klon güvenli-güvensizler” giderek yaygınlaşacak.
Öyle ki her değişen ve değişmeyen eşya veya organa çip takılarak güvenlik “sağlanacak” ; o günler,‘pek yakında’.
Bütün bunlar, kapılara sayısız kilitler imal edip takmaktan başka sonuç doğurmayacaktır. Lâkin insan her yerde !?
*
İman kelimesi , ‘âmenu’ dan türkçeleşmiş. Çoklu grubu , bunların çoklu dayanışmasını, yine paylaşarak yaşamalarını kolaylaştırmalarını, gruba ve dışındakilere vicdani adalet ile tavır, tutum aldıklarını belirtir.
Neredeyse tüm organizasyonların temelini oluşturan kavramdır.
*
Devletler günümüzde zenginliklerinin artan miktarda güvensizlik “şeytanına” (*) kaynak akıtmaktalar. Öyle ki güvenlik sağlandıkça, halk için maliyet , külfet artmakta; dolayısı ile yaşamın esenliği zorlaşmaktadır.
Bu rant’ın tüm millet için harcanması gereken değer olacağına, “girişiciler” için kolay zenginleşme kapısı olmasını andırıyor.
*
Güvenliğin, içerde-dışarıda; fizik-metafizik; sosyal-psikolojik şeklinde tesis edilmesi zıttını doğuracağını unutmamalıyız.
Biliyorsunuz onca dijital eğitime rağmen dijital korsanların sızması önlenemiyor. Onların çoğu “alaylılardan” çıkıyor.
Öyle ki gelişmiş teknoloji devleri, hükümetler; bu yeteneklileri sokaklardan çıkarıp, “beyaz korsan” sıfatıyla kendi bünyelerindeki hata ve sızmaları önlemek için çalıştırmaktalar.
Fakat saha ,yaşamsal değişim ve tecrübe her zaman standarta galip geliyor.
Güvenlik bağlamında ulaştığımız nokta; devletimizin kurucu lideri. Mustafa Kemâl’in çok nitelikli belirlemesidir:
“ Hattı ( sınır, sınır ötesi, bölge,..) müdafaa yoktur;
sathı ( organizasyona dahil veya devletin her vatandaşının bulunduğu yer) müdafaa vardır;
o satıh, bulunduğun yerdir.”
*
“Kapının dışında önlem alma” derken, daima içerde “odak”
kayması yaşanacaktır.
Çünkü odak, çevreye , etkiye, yoğunlaşmaya, “gidere” göre
yer tutar.
Şu anda bölgedeki beklenen, beklenmeyen karışıklıklardan, savaşlardan. ne kadar ibret alıyoruz?!
*
Bilindiği üzere, dışarıdan yapılacak tüm fitne girişimleri, içeride sahici (güdüm/manipülasyon ötesi) sebeplere tutunur.
Bu sebepler, içerideki “işbirlikçi “
ler değildir; fitnenin asıl tutunacağı yer, ‘vicdani adaletin’ eksik olduğu yerlerdir. Vicdani adalet tüm tehditlere, risklere rağmen “ölümü öldürecek” teslimiyet ile sağlanır. Unutmayalım : “Yaşam tutunanlara mobing yapar.”
*
Heyhat/ ne yazık akılsızların içindeki iyilerin iyiliklerine!
İyiler, iyiliklerini , iyileştirici uyarılarını
zamanında, sabır, samimiyet ile yapmadıklarında,
iyilikleri geleceğe intikal etmez; kendileri de acı geldiğinde acı çeker.
Bu yüzden her birey “sathı müdafaaya” mecburdur.
Dipnot:
İ(*) Dahil olanları besleyip, yaşatmak için ulaşım, üretim organizasyonu. Sürdürme fonksiyonu.
(**) siyah-beyaz , doğru-yanlış gibi zıtlıklar genellikle göreceli olduğundan, aralarında aşılmaz setler olmadığından yaşamda yaygındır. Gece vakitleri dahi gökyüzünde yıldızlar ,ay olmadan yaşanmaz. Yağmurlu gecelerde dahi şimşeklerin belirmesi “gri” nin gereğidir. Bu yüzden dinlerde ‘tevbe kapısı’ açıktır.
(*) “Dokuz köye yaranamayan” , ‘satsan satılmaz, atsan atılmaz’ , insanın arzuladığı , korktuğu , kaynağının genellikle kendisinin olduğu paradoksal durum. İlginç ve öğreticidir: Adil Düzen sisteminde, güvenlik, tıpkı adalet sisteminde serbest hakemliğin önerildiği gibi güvenlik için kamusal alanda her kesin kendi mahallesinde güvenlikçi olması önerilmiştir; bu tüm halkın dönemsel, dönüşümlü orduda eğitilmesine benziyor; yani “meslek”ten öte sahiplenme durumu.