‘Fe İstagfirû-Hu Sümme Tûbû İleyhi’
“İstiğfar ediniz, sonra O’na tevbe ediniz…” (Hûd Sûresi, 61. âyet)
*
Siyaset…
Seçim yani…
1 Kasım Seçimi…
Günlerce sadece seçim var…
Günlerce, haftalarca sadece siyaset ve seçim…
Siyaset ve seçim konuşup da sorunlara çare ve çözüm üretilse bari…
Ama nerde; günlerce, haftalarca yine havanda su dövülecek ve yine aynı sonuçlar!..
Neyse…
ADİL KUR’AN DÜZENİ ÇALIŞANLARI olarak…
Bu haftaki yani 831. KUR’AN VE İLİM seminer haftamızda…
Seminer notlarımızdan -bizleri doğrudan ilgilendiren bölümlerden- derlediğim minik bir demeti sunuyorum; tesirini Cenab-ı Allah’ın aklımıza, gönlümüze, düşüncelerimize ve amellerimize göstermesi dua ve dileklerimle…
BU VESİLEYLE…
KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN…
Selam, dua, hürmet ve muhabbetlerimle…
Reşad
*
İşte…
“ADİL KUR’AN DÜZENİ” üzerinde çalışmak istiğfar etmek demektir. ADİL KUR’AN DÜZENİ ÇALIŞANLARI bu istiğfarı yaptılar. Akevler bu istiğfarı yaptı ve yapıyor. Erbakan bu istiğfarı yaptı.
Ne var ki AK Parti ve Saadet Partisi Erbakan’dan sonra irtidat etti.
Biz de şimdi bizim kavmimiz olan bu partilere diyoruz ki; istiğfar ediniz.
Sonra O’na tevbe edilecek, sonra “ADİL KUR’AN DÜZENİ” yaşanacaktır.
“ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni öğrenmeden, onu uygulayacak imkânları hazırlamadan “ADİL KUR’AN DÜZENİ” uygulaması yanlıştır. Bu sebeple biz iktidarlardan veya partilerden bugün “Adil Kur’an Düzeni”ni uygulamalarını istemiyoruz. Sadece “Adil Kur’an Düzeni” çalışmalarını yapmak isteyen kooperatiflerini destekleyiniz diyoruz. Bunun için iktidar olmak gerekmez. Cemaati olan her topluluk bu araştırmaya, bu çalışmaya, bu istiğfara başlayabilir.
“Rabbim karibdir, mücibdir” yani cevap vericidir diyor; yani istiğfara cevap vericidir.
Bugüne uygularsak, “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni öğrenip hazırlık yapmak için çalışanların duasını kabul eder, “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni öğretir ve uygulanmasına izin verir. Akevler olarak bunları yaşadık. Biz Allah’tan bir istedik, O on verdi, hattâ bin verdi.
Bugün de “ADİL KUR’AN DÜZENİ”nde çalışanlara Allah çok çok verecek, istiğfar dualarını kabul edecektir. Bu seminerleri düşünerek ve tartışarak takip edenler yakında değişecekler. Bir toplantıda onlar konuşurken herkes onlara kulak verecek. Büyük âlim geçinen proflar kendi alanlarında nasıl cahil olduklarını görmeye başlayacaklardır... (s.8)
***
فَاسْتَغْفِرُوهُ
“O’na istiğfar ediniz”
Hazreti Salih Sümerlere diyor ki: Bakınız, Allah sizi dünyanın en seçkin kavmi yaptı. İnsanlığı kabile dönemimden devlet aşamasına siz getirdiniz. Şimdi ise o devleti batırıyorsunuz, o devleti yağmalıyorsunuz.
Bugün de “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçilmektedir. Bu geçişi bugünkü sermaye sağlamıştır. Sümerler gibi Allah’ın seçkin kulları olan İsrail oğullarının tüccarları bunu sağladı. Şimdi o sermaye uygarlığı yıkmaya çalışmaktadır.
Nelerle yıkmaya çalışmaktadır?
Faizle, vizelerle, kotalarla, mafyayla, savaşlarla, basın şantajlarıyla insanlık uçuruma gidiyor. Para kazanacağım diye insanlar aç bırakılıyor. Para kazanacağım diye doğa tahrip ediliyor.
İşte bu durumda Hazreti Salih Peygamber gibi biz de diyoruz ki; istiğfar ediniz.
Uğur Tanış döngüler yapıyor, döngüde adamlar koyuyor. Kişilerde döngü yoktur, olaylarda döngü vardır. Kur’an’daki bu döngüleri ortaya koyup her birinde kişileri değil olayları bulmalıdır. Uğur Tanış Kur’an’dan sonra peygamber gelmeyeceği gibi döngü sahipleri de kişiler olmayacak, olayları ortak olarak yaşayacağız.
“Adil Kur’an Düzeni” ne Süleyman Karagülle’nin ne de Necmettin Erbakan’ındır. Bediüzzaman, M. Akif Ersoy gibi birçok kimsenin katkıları ile gelmiş ve İzmir’dekiler başlatmış, Akevler’i kurmuşlar, Erbakan bu çalışmalara katılmış ve dünyaya duyurmuştur. Şahısları peygamberleştirmek yanlıştır. Hele şahısları ilahlaştırmak tabi ki cinayettir. Bu sebepledir ki ben söylediklerimi bir daha okuyup düzeltmiyorum. Ben onlara sahip değilim. Söz olduğu için kulak verin ve size göre doğru olana sahip çıkın.
ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ
“Sonra O’na tevbe edin”
Yani “Adil Kur’an Düzeni”ni önce öğrenin…
Sonra gerekli hazırlıkları yapın…
Ondan sonra uygulayın.
Buradaki “Sümme”den öğreniyoruz ki; biz öğrenip hazırlığımızı yaptıktan sonra da insanların onları öğrenmeleri için zamana ihtiyaç vardır. Onun için “sümme” denmektedir.
Bizim “Adil Kur’an Düzeni”ni anlamamız için örnek uygulama yapmamız gerekir.
Halka anlatabilmemiz için de çalışan örnek işletmeler kurmamız gerekmektedir.
İlmimizin olmadığı yerde önderlik yapmayacağız.
İlmimizin olduğu yerde de önce uygulama yapmalı, sonra başkalarına anlatmalıyız… (s.9)
***
Bundan bir asır önce ancak konuştuğun kimse ile görüşebiliyordun. Konuştuğun kimseler de sayılı kimselerdi; ocak ve bucak seviyesinde idi. Kim söylerse söylesin, hemen o kabile içinde o söz yayılır, herkes onun üzerinde konuşmaya başlardı. O zamanki topluluklarda tebliğcilerin işi kolaydı. Kendisine saldırırlardı ama sözünü duymak ve cevap vermek zorunda idiler. Bu sebeple onlar “Ey Salih” diyebiliyordu.
Şimdi ise kimse “ya filan” diyemiyor. Çünkü onun sesi artık boğulmuştur. Basın ve yayın gürültü yaparken münferit sesler duyulamamaktadır.
Bu sebepledir ki bugün tebliğimizi ancak kooperatifleşme usulü ile yapacağız. YÜZ LOJMANLI İŞYERİ APARTMANIMIZI kuracağız. Çalışmada ve yaşamada anlaşanları yani “ADİL KUR’AN DÜZENİ” çalışanlarını orada toplayacağız. Orada cihad başlayacak. Bu apartmanlar çoğalacak. Apartmanlar arası işbirliği doğacak. Yani bugünkü cihad sömürü sermayesi ile kooperatifler arasında olacaktır. Sermaye davetimize bir gün cevap vermek zorunda kalacak ve masaya oturacaktır. Bu arada bir kısmımız sermayenin saboteleri ile şehit olabiliriz ama biz zaten mallarımızı ve canlarımızı cennet karşılığı Allah’a satmışız...
*
ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI hiç kimseye karşı cephe almayacaklardır. Kendi çıkarları yerine herkesin çıkarına çalışacaklar, rahmeten li’l-alemiin olacaklar. Herkes onları sevmelidir. Fikirlerinden başka onların kötü yanları bulunmayacaktır. Eski borçları tahsilden çok yeni para kazanmakla uğraşacaklardır. İzmir Akevler bunu başarmıştır. Akevler kimseye dava açmamıştır. Dava açanlarla sonuçta uzlaşılmış ve barış içinde ayrılma olmuştur.
15 yaşına geldiğinizde insanlara hizmet etme ve kendinizi sevdirme metodunuz olmalıdır. Onlara yarın tebliğinizi yapabilmeniz için şimdiki durum sizin için fırsat olmalıdır. İyilik edebilme fırsatı bulduğunuz için hamd etmelisiniz. Size zulüm yapıldığında sabretmeli, zalimlere iyilikle mukabele etmelisiniz. Bu zulüm size bu sabır imkânını verdiği için hamd etmelisiniz.
Yani…
Mercuv insan olmalıyız. Bundan sonra Kur’an düzenini öğrenmeli ve kendimiz yaşamaya başlamalıyız. Böyle olanlarla bir olmalıyız.
Çözümler üretildikten donra davet safhasına geçilecektir.
*
MİLLÎ GÖRÜŞ oluşurken herkes oraya katkıda bulunuyordu. İktidar olunca o katkıda bulunanlar uzaklaştırıldı, yeni kadro geldi ve onlar yağmalamaya başladılar. Bu yağmalama kolayca yapılsın diye şimdi de üç dönem safsatası ile uğraştırıldı, yeni ekip hazırlanıyor...
*
أَرَأَيْتُمْ
“Re’y ettiniz mi?”
Etmediniz!
Düşünürseniz görürsünüz.
Böylece bizim söylediklerimiz hayali şeyler değildir, gaybi şeyler değildir.
Bir bucak kuralım, bir semt kuralım diyoruz. Yüz dairelik lojmanlı işyeri apartmanını yapalım ve deneyelim diyoruz. Başaramazsak zarar etmeyiz, bina orada durur... (s.10-15)
*
3. sayfadan bir bölüm ile bitirelim…
وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا
“Ve Semud’a kardeşleri Salih’i…
Ey kavmim dedi: Allah’a ibadet ediniz.
Sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur.
Arz’dan O sizi inşa etti ve orada isti’mar etti...”
İnsanlık 60 bin sene önce yaratıldı. İnsanlar meyve toplayarak yaşadılar. İnsan zayıf ve bilgisiz yaratılmıştı. Dünyada yaşayacak biçimde bilgilendiler ve güçlendiler.
Sonra avcılık dönemi geldi. Dünyaya yayıldılar, gitmedikleri karalar kalmadı.
Sonra çobanlık dönemi geldi. Hayvanları ehlileştirip onlarla karşılıklı dayanışma içinde yaşamaya başladılar. Hayvanları emirlerine aldılar.
Sonra tarım dönemi geldi, bu sefer bitkileri ehlileştirdiler ve canlılara birden hakim oldular.
Bu dönemlerde insanlar ayrı ayrı kabileler hâlinde yaşıyor, kişi yönetimi ile kabileler yönetiliyordu. Birbirini tanıyan insanlardan oluşan ve yazılı kuralları olmayan topluluklardı.
Kuzeyde orman tarımını yapan ve aynı zamanda avcı olan Sümerler güneydeki Akadları yenerek topraklarını istila ettiler. Sümerler Türklerden, Akadlar Araplardan birer kavim idiler. Sümerler baraj yapmayı biliyorlardı. Fırat ve Dicle üzerinde topraktan kunduzların yaptığı gibi barajlar yapmaya başladılar. Birden toprakları yüzlerce misli verim vermeye başladı. Çevredeki halk barajların çevresinde toplandı. Böylece birbirini tanımayan kalabalık halk bir araya geldi. Kişi yönetimi yetmez oldu.
İşte…
Hazreti Nuh peygamber geldi ve insanlara değişik kabilelerin birlikte yaşamasını öğretti. Hazreti Nuh peygamber İslâm düzenini kurdu, birinci Sümer uygarlığı doğdu. Çevredeki Sami ırkına mensup olanlar Sümer kentlerine taşınmaya başladılar. Sümerleri yenerek Âd uygarlıklarını kurdular. Sonra Sümerler ikinci Sümer uygarlığını kurdular.
İşte burada anlatılan Hazreti Nuh’tan sonra Sümerlerin tekrar hakim olup kurdukları Sümer uygarlığının yeniden helak olmasıdır. Böylece ikinci Âd uygarlığı doğdu...
Necm Sûresi’nde:
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَى (50) وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى (51) وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى (52) وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَى (53) فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى (54)
“O ilk Âd’ı helak etti ve Semud’u da baki kılmadı ve daha önce de Nuh kavmini de; onlar ezlem ve etğa idiler ve Mü’tefikeyi havaya uçurdu. Ğaşy eden ğaşy etmişti.”
Bu âyetler Mezopotamya tabletlerinden öğrendiklerimizle ve Tevrat’ta anlatılanlarla tamamen uyum içindedir.
Bunlar Hazreti İbrahim’den önceki Mezopotamya uygarlıklarıdır. Bir uygarlıktır; Sümer yazısı ve dili ile oluşmuş uygarlıktır. Çivi yazısı ile dünyayı uygarlaştırmışlardır. Bu tarihi gerçekleri Kur’an “Ve Erselna ilâ” demeyip Hazreti Nuh peygamberin irsaline atfetmektedir ve ifadeyi aynen tekrar etmektedir. Âd yerine Semud’u koymakta, her ikisinde de “Ehahum” denmekte ve her ikisinde de “Kavmi” demektedir. Oysa Hazreti Nuh Peygamberde “Ehahum” denmemekte, Nuh kavmine bir ad vermemektedir. Çünkü henüz kaynaşıp kardeş olmamışlardı. Devletleri olmadığı için yönetenler ve yönetilenler yoktu.
Oysa Âd ve Semud’da bireri hâkimdi. Peygamberler karşı partilere değil kendi kardeşlerine hitap ediyordu, muhatap bütün kavim idi.
Biz de ne yapıyoruz?
Tüm Türk halkına hitap ediyoruz…
Ama muhatabımız bizim Millî Görüş partileridir.
AK Parti’ye ve Saadet Partisi’ne söylüyoruz.
Onlarla hareket ediyoruz... (s.3)