“KUR’AN VE İLİM” 825. Hafta Seminer Notlarından…
3-5 haftadır ihmal ettiğim “özel” çalışmayı bu hafta yapmış olayım…
Bu haftaki çalışmamızın 3. sayfasından itibaren
BİZ “ADİL KUR’AN DÜZENİ” ÇALIŞANLARINI
Doğrudan veya dolaylı ilgilendiren bölümler var…
O bölümleri sizlerle paylaşmaya gayret edeceğim…
Vira BİSMİLLAH…
*
“Biz de yarın kooperatifleri kurduğumuz zaman bize muhalefet edecekler, zulmedecekler ama sonunda tevbe edip onlar da kooperatiflerini kuracak, yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yapacak ve oraya taşınacaklardır.
Bu durum bize şu dönemi bildirmektedir. ALLAH’IN İZNİYLE YALOVA’DA YÜZ LOJMANLI İŞYERİ APARTMANINI YAPACAĞIZ.
Tebliğden sonra ilk yapacağımız iş budur.
AK Parti’nin tutumu ile artık bize inanacakların bulunmayacağı anlaşıldı.
Şimdi kendimize dönüp yüz lojmanlı apartmanı kendimiz yapacağız.
Bu apartmanı inşa edenler başkaları, taşınacaklar başkaları olabilir.
İzmir Akevler’de ortak olanlar eşlerinin muhalefeti nedeniyle taşınamadılar ve dairelerini sattılar. Yarın da bu apartmanlara gelmeyecek olanlar olacaktır.
O gün geldiği zaman sosyal tufanı ufukta göreceğiz. Örneğin, uluslararası ekonomik kriz başlayacak ve mevcut düzen çare olamayacak. Ama yine de gelmeyenler olacaktır...”
(s.3)
*
“Şu safhaları geçireceğiz:
1- Yüz dairelik proje yaparak ve arsayı temin ederek proje yapma…
2- Yüz lojmanlı işyeri apartmanını inşa etme…
3- Apartmanda oturup üst bodrumda çalışacak kimseleri yerleştirme ve üretecekleri malların ham maddelerini temin etme... Her malın bir ambar stoku vardır. Kiraya verirlerken o stok da dolmuş olmalıdır.
4- Bu safha ise üretilenlere müşteri bulup üretime geçme safhasıdır. Bir veya birkaç çeşit mallar üretilecek, ona pazar bulunacak ve satılan o mallara karşılık semtte satılacak malları alıp bakkallara getirmek veya siparişleri almış olmak gerekir. İşte, dördüncü safha irsa safhasıdır. Kur’an’da, dağları yerleştirdik ki sizin işinize yarasın deniyor. Sizin için meydan olsun diye arza rasiyeleri koyduk denmekte ve rasiyatın çeşitli yararlarının olduğu bildirilmektedir…”
(s.4-5)
*
“… Bir apartman değil birçok apartmanlar yapacağız. Bunların bir yerde olması da gerekmez. Her ilçede, her köyde, her ilde bu apartmanlar inşa edilecek. Bu apartmanlar yalnız tufanda işe yaramayacak, barışta da işe yarayacak.
a) Çalışma yeri ile yaşama yeri birleşecek ve günün dörtte biri yollarda geçmeyecek.
b) Herkese iş ve aş bulunacak, dâr inşa edilecek.
c) Güvenlik (iman) sorunu çözülecek.
d) Trafik sorunu çözülecek.
e) Ekseriyet demokrasisi yerine hicret demokrasisi gelecek, terör ve isyanlar bitecek...”
(s.7)
*
7. sayfada dikkatimi çeken bir de şöyle bir cümle var…
Siyak ve sıbakına bakmaksızın aynen aktarıyorum…
Ehli elbette ne demek olduğunu bilir…
Bu hatırlatmamız bilmeyenlere…
“…KUR’AN’IN TERCÜMESİ İŞTE BUNUN İÇİN YAPILAMAZ...”
(s.7)
*
“… Hazreti Musa’nın hikâyesinde Kur’an’a dayanarak Firavun’un boğulmadığını ortaya koyduk. Yine burada Kur’an’a dayanarak Nuh’un gemisinin bir tane değil de deniz filosu olduğunu ortaya koyduk. İleride kalıntılar bulunur da gemilerin çok olduğu ortaya çıkarsa, bizim Kur’an’ı doğru anladığımız ortaya çıkar, bu da Kur’an’ın mucizesi olur; tek gemi çıkarsa bizim Kur’an’ı yanlış anladığımız ortaya çıkar...”
Bu arada ilginç bir tevafuk var, bu dememin sebebi var…
Bu bölüm ne kadar da içinde bulunduğumuz zamana benziyor…
Yani bizzat içinde bulunduğumuz yakın geçmiş, günümüz ve gelecek günler…
Bu bölümün
Daha da dikkatli ve ibret alınarak, tefekkür edilerek okunmasını tavsiye ediyorum…
وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ
“Ve Nuh oğluna nida etti…”
“Dağlar gibi dayanıklı gemiye Hazreti Nuh’a inananlar yerleşirken, Hazreti Nuh da kendi oğlu ile meşgul olmuştur. “Ve” harfi ile atfedildiği için ikisi bir arada olmaktadır demektir. Kavminden ümidini kesmiş ve artık gemi yapmaya başlamıştı. Şimdi yine oğlu ile meşgul olmaktadır. Bunun anlamı şudur; topluluk başka, kişiler başkadır.
Biz de AK Parti’den ve Saadet Partisi’nden ümidimizi kestik. Artık onlara tebliğ yapmanın yararı olmayacağı açıktır. Ama oradaki arkadaşlardan ümidimizi kesmedik. Onların içinde tevbe edip “Adil Düzen”e gelecek insanlar olacaktır. Dolayısıyla onlarla özel olarak ilgilenmemiz gerekir. Onları uyarmamız, onları davete devam etmemiz gerekir. Gelir veya gelmezler, ona karışmamamız gerekir.
Evet, AKP’deki üç dönemzedelere diyoruz ki: 13 (on üç) sene iktidarda kaldınız. Çok işler de yaptınız. Şimdi ne oldu? Sizin çırpınıp biriktirdiğinizi yemek için ekip hazırlanmıştır. Bu dönem yiyemezlerse bundan sonraki dönemde yiyecekler. Biz bunların bu yaptıklarını defalarca yaşadık. Siz biriktirdiniz, yemezsiniz, içmezsiniz, bankaları zenginleştirirsiniz; sonra onlar gelirler ve oraları boşaltırlar. Bilahare tekrar biz eşekleri iktidara getirirler. Çalışırız, biriktiririz, sonra onlar atlar gelir ve afiyetle yerler...”
“… Biz Adil Düzene 60’lı yıllarda başladık. O zaman semt kooperatifleri kavramı, yüz lojmanlı işyeri apartman kavramı yoktu. Sadece kooperatifler vardı. Şimdi ileri safhaya gelmiş bulunuyoruz. Yalova’da semt oluşturmaya adımımızı atmış oluyoruz. İzmir Akevler’e hicret amacıyla değil mesken amacıyla geldiler. Kendi atalarını ve âdetlerini bırakmaları mümkün olmadı. Şimdi Yalova’da müslimlerin desteği ile siteyi kuracağız. Ama oraya müslimler değil müminler yerleşecekler ve örnek site oluşturacaklardır.
Böylece semt siteleri oluşacak, her sitenin kendi içtihat ve icmaları ile bu iş oluşacak, farklı olacak. Sonra başarılı olanlar yaygınlaşacak, örnek on civarında tip uygulama kalacaktır. “Üçüncü Binyıl Âdil Kur’an Düzeni Uygarlığı” böyle kurulacaktır.
AKP’deki üç dönemzedeler bu kooperatifleşme faaliyetlerine davet olunmaktadır.”
يَابُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا
“Ey oğlum, bizimle beraber rüküb et…”
“Herkesi değil, kendisini dinleme ihtimali binde bir olanı davet etmektedir.
Biz de AK Partilileri değil, bizden oraya katılıp sonra kovulanları davet ediyoruz. Büyük işler yaptınız, Türkiye’yi ve dünyayı farklı yere getirdiniz. Eşek gibi çalıştınız. Şimdi onlar atlar gibi afiyetle yiyecekler. Yine sıra bize gelecek, devleti borçlar içinde boğduğunuz zaman bize ihtiyaçları olacak.
Bankalar iflas etmiş durumdaydı, devlet garantisi olan 50 milyar dolar borcunuz vardı. Devlet güya borç almış, ödeyememiş, müflis hâle gelmiş, halktan dilenir durumu vardı. Bolu Tüneli bitmiyor, Karadeniz otoyolu bitmiyor durumu vardı...
Şimdi size gidin dediler, siz de gittiniz!
Artık Akevler’e dönün ve kendi asıl işimize bakalım.
Bir daha da eşekler gibi çalışıp biriktirdiklerinizi atlara kaptırmayalım...”
(s.8-9)
*
“Bugün de Türkiye’ye Allah nimetler vermiştir.
1- İslâm uygarlığını 500 senelik temsilcileri olmuş, dünyayı uygarlaştırmışlardır.
2- İmparatorluk yaşlandığı için ortadan kalkmış ama onun yerine genç cumhuriyet kurulmuş, İstiklâl Savaşı ile topraklar ona iade edilmiştir.
3- Yaptığı inkılâplar ve ekonomik uygulamalar ile bugün Türkiye en gelişmiş ülke hâline gelmiştir. Demokraside çok partili serbest seçim yalnız Türkiye’de vardır. Anadolu holdingleri yalnız Türkiye’de vardır. Gülen Cemaati vardır. “Adil Kur’an Düzeni” çalışmaları yalnız Türkiye’de vardır.
4- Millî Görüş ortaya çıkmış ve anayasa ekseriyeti ile iktidara ulaşmıştır.
5- Akevler “Adil Düzen”i hazırlamış, size sunmaktadır.
“Adil Düzen”den, İslâm düzeninden, Kur’an düzeninden gâvuru müslimi yüz çevirmiş ve cephe almıştır. Bundan daha büyük nankörlük ve küfür olur mu?”
(s.9)
*
“1960’larda biz kooperatif kurduk, Erbakan Millî Görüşü oluşturdu. F. Gülen de cemaati oluşturdu. Biz onlara şunu söyledik. Bunları oluşturmanız gerekir. Bunun iki nedeni vardır. Birincis; bize olacak saldırıları böylece def ederiz. İkincisi ise; biz bunlar sayesinde tebliğ yaparız. İnsanlık bunlar sayesinde bizi muhatap alır. Ama şunu bilmeniz gerekir ki bu yolla İslâm inkılâbı olmaz. İslâm inkılâbı için Akevler Kooperatifi’ne devam etmeniz gerekir.
Onlar, ‘burada kazanalım oralarda harcayalım’ dediler. Bunların ikisi de ayrılıp cari sistemlerde bankalar kurdular, holdingler kurdular. Deneyin ve başaramadığınızı görün dedik. Her ikisi de beklenmedik şekilde çok açık olarak başaramayacaklarını gördüler ama hâlâ Hazreti Nuh’un oğlu gibi dağlara sığınıp kurtulacaklarını sanmaktadırlar.
Dağ nedir?
Sermayedir, siyasettir, koalisyondur.
Bu dağlara yakında kar yağacaktır.
Hazreti Nuh oğluna cevap veriyor; Allah’ın emrine karşı O’nun rahmet ettikleri dışındakileri koruyacak yoktur.
Biz de şimdi tüm dünyaya hitap ediyoruz; kapitalizm sizi kurtardı mı, sosyalizm sizi kurtardı mı, karma sistem sizi kurtardı mı, ekseriyet demokrasisi sizi kurtardı mı? Türkiye’dekilere diyoruz: Ey AK Parti, anayasa ekseriyeti seni kurtardı mı? Siyasi partiler kanununda odak noktası ile partinin kapatılacağı maddesini bile değiştirmediniz. İktidar olmak yeterli değildir. Halkı inandırmak gerekir. Bu da ancak kooperatiflerle olur. Millî Çözümcüler biraz daha söylediklerim üzerinde düşünsünler. Bizim kitleleri harekete geçireceğiz. Silahla değil imanla onları yeneceğiz. Millî Görüş öyle yapmadı mı?..”
“… Dünyada servet edinmek, dünyada makam edinmek hiçbir şey ifade etmez. Yarın âhirete vardığımızda bütün bu nimetlerden sorulacağımızı bilmeliyiz. Yalnız ben değil, Adil Kur’an Düzeni Çalışanlarının hepsi bu görevi yüklenmeli ve ma’zelde olan kardeşlerimizi filomuza çağırmalıyız; gelin, yüz dairelik lojmanlı işyerlerini yapalım demeliyiz...”
“… Bugünün sorunu şudur. İnsanlık “merkezî sömürü düzeni” ile yönetilmektedir ama bu böyle devam etmeyecektir, “yerinden halk yönetimi” gelecek ve yaygınlaşacaktır.
Bunun böyle olacağını görmek için bugün peygamber olmaya gerek yoktur.
1980’lerde Prof. Ekrem Pakdemirli’ye şunu sordum: Faizli düzenin ülkemizi kalkındıracağını söylüyorsunuz. Size bir şey soracağım; ‘Kaç sene sonra dış borçlarımız azalmaya başlayacak?’ ‘Beş sen sonra!’ demişti. Turgut Özal’la beraber beş sene iktidarda kaldılar ama borçlarımız azalmadı. Borç bugün de artmaya devam ediyor. Bugün devletin borcu ne kadardır, bilmiyoruz! Çünkü kurumlara bölüştürüldü. Kimse toplamıyor. Ama ulusun toplam dış borcu 800 milyar dolara dayanmıştır ve durmadan artmaya devam etmektedir...”
“… Bugünkü dünyada çok petrole, çok yola, çok uçağa sahip olmakla sosyal tufandan kurtulunacağı sanılmaktadır. Oysa sosyal tufanı hazırlayanlar bunlar, çevre kirliliğini getirenler bunlar, ekonomik krize sebep olanlar bunlar, savaşların kaynağı bunlar. Sebep kendisini nasıl yok edecektir?!.”
“Evet…
Şimdi biz diyoruz ki; faizli düzen batacaktır. Batmaya başlamıştır. Dolar sahipleri karşılığı olmayan dolarlarını faizsiz piyasaya sürmüyor. Piyasa da para ile doyduğu için faizle kimse kredi almıyor, alamıyor. İşte krizin başlangıcı budur. Devletler yardıma koşuyor. Ne var ki devletler de kendi paralarını dolara bağlamışlar, onların da eli kolu bağlı.
Diyoruz ki; çözüm çok basit. “Adil Kur’an Düzeni” gemisine binin diyoruz.
Cevap veriyorlar: Bu düşünce ütopik düşünce imiş!
Bunun neresi ütopik? TL’yi altına kote edin. İhracatı yalnız Türk Lirasına göre yapın. Bu tıkanıklık aşılsın. Biliniz ki bu doların da hiç olmazsa ulusal para olarak kalmasına yardımcı olacaktır. Yoksa o tufan içinde ABD de federe devletler de helâk olacaklardır...”
“… Demek ki insanlık ikiye ayrılacak; Akevler’in gemilerine binenler bir grup, sermayenin bataklığında kalanlar bir grup. Bu ayrılık yeni başladı. Mücadele devam edecek. Cepheler belirlenecek. Akevler gemilerine binenler kurtulacak, onlar ise sosyal tufan içinde boğulacaklardır. Elbette bir gün dünyaya Allah’ın nuru ışık verecek ama bunlarla cidal yapmak bizim görevimiz değildir. Bizim görevimiz nefsimizle cihad edip “Adil Kur’an Düzeni”ni kurmaktır, saldırılara karşı da dik durmaktır...”
(s.10-15)
Bu haftalık da bu kadar!
Selam ve dua ile…
expiry"n�3� H