“KUR’AN VE İLİM” 824. Hafta Seminer Notlarından…
Gazetedeki köşe yazılarımda mümkün olduğunca sesimizi duyurmaya çalışıyorum…
Üstad da Yeni Akit gazetesine her hafta bir yazı ile de olsa sesimizi duyuruyor…
Bir de bu sitemiz var; isteyen ve ilgilenenler bize buradan ulaşabiliyorlar…
Haftalık seminer çalışmalarımızda 800 haftayı geçtik, 820’lere geldik…
824. “KUR’AN VE İLİM” Seminer çalışmamızdan bir bölümü…
Bu hafta “kapak” kısmının tamamı ile sunmuş olacağım…
İstifade edilip gereğinin yapılması dua ve dileklerimle…
Vira BİSMİLLAH…
1967...1968...1969...AKEVLER 49 YILDIR ÇALIŞIYOR...2013...2014...2015
BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...
SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...
ADİL DÜZEN 824
“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR
“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)
Haftalık Seminer Dergisi; 824. Hafta - 01 Ağustos 2015 - Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!
BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...
“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...
*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 824. SEMİNER
“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)
“İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)
Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51
Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.
GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL
***
*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;
TÜRKİYE VE ÇİN
IŞİD VE PKK İLE NELER OLUYOR?
Süleyman KARAGÜLLE
***
*MAKALELER
Yüz Yıl Önce - Yüz Yıl Sonra; ne değişti?
SURUÇ BOMBASI ve “İNSAN ŞEYTANLAR”
Ama biz yine de tekrar tekrar hatırlatıyoruz
Teşhis ve Tedavi; YAPILMASI GEREKENLER
İnsanlık yol ayırımında; ya felâh ya da felâket…
Reşat Nuri EROL
***
HÛD SÛRESİ - 11. Hafta
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
الر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ (1) أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ (2) وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ (3) إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (4) أَلَا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُ أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (5) وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ (6) وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَلَئِنْ قُلْتَ إِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ (7) وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (8) وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ (9) وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ (10) إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ (11) فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَنْ يَقُولُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ (12) أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (13) فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنْزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ وَأَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَهَلْ أَنْتُمْ مُسْلِمُونَ (14) مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ (15) أُولَئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ إِلَّا النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (16) أَفَمَنْ كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً أُولَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ (17) وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أُولَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى رَبِّهِمْ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ (18) الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ (19) أُولَئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ (20) أُولَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (21) لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ (22) إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُوا إِلَى رَبِّهِمْ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (23) مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَى وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (24) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ (25) أَنْ لَا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ (26) فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ (27) .قَالَ يَاقَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ (28) وَيَاقَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ (29) وَيَاقَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (30) وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنْفُسِهِمْ إِنِّي إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ (31) قَالُوا يَانُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (32) قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُمْ بِهِ اللَّهُ إِنْ شَاءَ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ (33) وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ إِنْ كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (34) أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ (35) وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ إِلَّا مَنْ قَدْ آمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ (36)
***
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (37) وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِنْ قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ قَالَ إِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ (38) فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ (39) حَتَّى إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلَّا قَلِيلٌ (40)
***
BİZ BUNLARIN NE YAPMALARINI İSTİYORUZ?
1- Vakıflar Bankası bağımsız hâle getirilecek ve doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanacaktır. Vakıflar Bankası’nın faizli müessese olarak işletilmeye devam edilmesi Allah ve resulü ile savaşma demektir.
2- Vakıflar Bankası mevcut düzene göre çalışmaya devam edecektir. Sadece ek görev olarak Türkiye’de kurulacak semt kooperatiflerinin semt bonolarını alıp satacaktır. Böylece önce bütün Türkiye, sonra bütün dünya “semt kooperatifleri” ile dolacaktır. İsteyen yerler kabul edecek, isteyen yerler kabul etmeyecek. Ama kabul edenlerin başarıları kabul etmeyenleri ortadan kaldıracaktır.
3- Bugün semt kooperatifleri kurma tekniğini Allah yalnız Akevler kooperatiflerine vermiştir. Dolayısıyla Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğü’ne Akevler’den biri atanacaktır. İki Genel Müdür Yardımcısı olacak; biri bankayı cari sistemle devam ettirecek, diğeri ise semt kooperatiflerinin kredileşme içinde bonolarını alıp satacaktır; Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne de bir pay verilecektir.
4- Semt kooperatifleri Adil Düzen işletmeleri içinde;
a) Ahşap evlerin atölyelerini kuracaklardır.
b) Yüz villalı devre-mülk dinlenme sitelerini kuracaklardır.
c) Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarının inşaatlarını yapacaklardır.
d) Merkezlerde mala-mal marketleri kurup market bonosu ile mala-mal satacaklardır.
e) Bin Dil Üniversitesini kurarak sermaye için değil insanlık için ilimleri okutacaklar, tüm insanlık III. binyıl uygarlığının eğitimini alacaktır.
İşte…
Bugün biz bunu Türkiye’ye ve insanlığa anlatmak durumundayız. Henüz anlatmış değiliz. Bugün olduğu gibi açık öneriler ile karşılarına çıkamadık.
Bunlar bunu kabul etmeyeceklerdir. Bir gün gelecek ümidimizi keseceğiz. İşte o zaman büyük felaketin geleceği gündür. Biz kendi gemimizi yapacağız. Gemi de kooperatiflerdir. Yalova’da Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanı yapacağız. Kim oraya hicret ederse o kurtulacak, diğerleri helâk olacaklardır. Nasıl helâk olacakları bellidir. Karşılıksız para itibarını kaybettiği gün tüm insanlar helâk olmaya başlar. Ancak bizim kooperatifimiz yaşamaya devam eder. Köyler yaşamaya devam eder.
Yalova’da dinlenme evleri, yüz lojmanlı apartmanlar inşa edilecek. Bu lojmanlı apartmanlarda çevredeki yeşillikleri değerlendiren yem fabrikası kurulacak. Burada üretilen yemlerle tavukçuluk ve küçük-büyük baş hayvancılık yapılacaktır. Böylece tufan zamanında da yaşama imkânını bulacağız...”
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ
“Fulki sun’ et”
“Allah tufanı takdir etmiş. Eğer Nuh Kavmi Hazreti Nuh’u dinleseydi, onlara barajda tedbir almayı öğretebilirdi. Yahut herkes kendisine gemi inşa eder, oraya taşınabilir yahut oraları terk edebilirlerdi yahut Allah barajı yıkmazdı.
Hazreti Nuh’a emredilen gemi yapmadır. Bu aynı zamanda gemide kurtulanları da yeni düzene alıştırmak içindir. “el-Fulk/Gemi” burada marife olarak getirilmiştir.
Bugün bizim dinlenme evleri ve yüz lojmanlı işyeri apartmanları nasıl tarif edilmişse ve bilinmekte ise; Hazreti Nuh Peygambere de daha önce yapacağı gemi tarif edilmiştir. İşte o gemiyi yap denmektedir. Demek ki emir alınmadan önce ne yapılacağı bellidir. Bizim proje çalışmalarımız da belli olacaktır. O gün inanmış kimselere denecek ki; haydi, artık her işi bırakın, Yalova’da hazırlayacağımız yapılara taşınalım...”
*
“… Akevler’i kurduğumuzda tüm namaz kılan Müslümanlar bizim yanımızda oldular. Çünkü başka melceleri yoktu. Allah’a inanıyorlardı. Mağlup ve zavallı bir şekilde idiler. Erbakan’ın Gümüş Motor’u Batı modeli idi ve yalnız para kazanmaya dayanıyordu. Akevler ise para kazanmaya değil, birlikte yaşamaya dayanıyordu. Ortaklarına para kazandırma hedefi yoktu. Gayesi şu şekilde tesbit edilmiştir: "Çalışmada ve yaşamada anlaşmış olan kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadi ve içtimai dayanışma ve yardımlaşmayı sağlamaktır."
Görülüyor ki bu tanımda ortaklara para kazanma yoktur. Gaye ortakları bir araya getirmedir. Bu amaçla ortaklardan para topladık, onlara tarla fiyatı ile araziler aldık. Onlara vaat ettiğimiz onları zengin etme değil, onların yaşayacakları evleri yapma, onların çalışacakları işyerlerini kurma idi.
Ortaklarımızın bir kısmı para kazanmak amacı ile katılmışlardı ki sonraları onlar rahatsız etmeye başladılar. Bizden enflasyondan korunmuş kârları ilen karşılık talep ettiler. Kendilerinden çok vârisleri böyle anlamaya başladı. Allah da bize yardım etti. Aldığımız yerler değerlendi. Fabrikayı sattık. Arsaları istimlâk ettiler. Ayrılmak isteyenlere gerçek değerleri ile kârlarını vererek ayırdık.
Bu arada kentleşme inşaatı durdu. İmkânsızlıklar içinde inşaat yaparken şimdi arsa ve nakit imkânı içinde inşaat yapamıyoruz. Tabii ki bize bu darbeyi Turgut Özal vurdu. TOKİ bu işin böyle olmasını sağladı. Hâlâ aynı durum devam ediyor. Akevler’i örnek alarak oluşturulan TOKİ şimdi tekelleşmiş durumdadır, devletin özel desteği ile küçük müteahhitleri ve kooperatifleri ezmiş durumdadır.
İşte, masharaya alma budur. Sen 500 dairelik site kurarsın, onlar morgıç sermayesine dayanarak yüz dairelik apartmanlar kurarlar. Sonra arkadan kıs kıs gülerler. Benden yaşlı bir yakınım anlatıyordu: İstanbul’un ortasında kırk dairelik apartman sekizyüz lira idi, bende de birkaç apartman alacak para vardı ama alıp da ne yapacaktım, çünkü kiracı yoktu...
Diyelim ki ekonomik kriz çıktı, savaş çıktı. Artık insanlık kendisini toparlayamadı. İstanbul’da bir kişi bile yaşayamaz. İşte “sosyal tufan” budur. Sadece her yıl artan kirlilik dolayısıyla İstanbul bir asır sonra yaşanamaz kent olacaktır. Yollar trafik sorununu çözemez. Hesapsız dikilen apartmanlar işe yaramaz hâle gelir...”
*
“… Şimdi bu yorumları yaparken bizim yapmakta olduğumuz geminin başlıklarını tekrar edelim; ilaveler var, bu sûrede öğrendik, onları da ilave edelim.
1- “Ahşap Evler İmalathanesi” kurulacak...
2- Çalışmalara “Ahşap Evler” yapılarak yerleştirilecek…
3- Ahşap Evler yapılıp “Yüz Villalık Devre-Mülk Dinlenme Evleri” oluşturulacak…
4- “Yüz Lojmanlı ve Üç Kat Bodrumlu İşyeri Apartmanları” inşa edilecek. Halk oturduğu yerde çalışacak. Evlerin ve işyerlerinin kirası cirodan, işyeri üretimden ödenecek…
5- Orta bodrum depo yerleri olacak, halk yedi senelik gıdasını depolayabilecek, krizlere karşı dayanıklı olacak...
6- İşyerlerinde yem fabrikası kurularak ormanda ve mezradaki yapraklar hayvan yemi ve tavuk yemine dönüştürülecek, doğa doğrudan besin kaynağı olmaya başlayacak...
7- Hayvan besleme yerleri kurulacak, üretilen yem burada süt, yoğurt, yağ, peynir, et ve yumurtaya dönüşecek; böylece “sosyal tufan” geldiği zaman üretime devam edilecek...
8- Seralar kurulacak. Hayvan gübresi buralarda harcanarak sebze ve meyve üretilecek. Kendi yiyeceklerimiz kendi seralarımızda üretilmiş olacak...
9- Mala-Mal Marketleri kurularak kooperatifin senedi ile bu marketlerde mal alınacak ve bu senetle bu mallar satılacaktır. Böylece dışarıdaki krizlerden etkilenmeden yaşama imkânını bulacağız. Görülüyor ki bizim inşa etmek için giriştiğimiz faaliyetlerde Hazreti Nuh aleyhisselamın yaptığının benzerini yapıyoruz.
10- Bir gün gelecek sular çekilecek ve Akevler gemisi cudiye oturacaktır. Cudi aslında bir yerin adı olarak görülmektedir. Kelime kökü “cevad”dır. Yenilik demektir Cediddir. Cudiyede istiva etti demek, gemi yeni düzene oturdu demektir.
Akevler de III. binyılın yeni düzenine oturacaktır.
İzmir Akevler yeniden faaliyete geçmiştir.
İstanbul Akevler ilmî çalışmalara devam etmektedir.
Medhal İlmî Araştırma Kooperatifi devreye girmiştir.
Bugün buna benzer faaliyet gösteren başka bir yer yoktur.
Her türlü girişimimiz başarısızlığa uğruyor. İş yapmak üzere katılan gençler bırakıp gidiyorlar. Bende bile ümitsizlik belirtileri ortaya çıkıyor. Ama ben bunu benim hayatımla ilgili görüyorum. Bu çalışmayı devam ettirecek kadro oluşmuştur. Şimdilik başka yer olmadığına göre bu iş Akevler’in işidir demek durumundayız...”