http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Kuran_Ayinda_KURAN_DUZENI_hatirlatmalari_3/25444#.VZ2Wkfntmko
Kur’an Ayında “KUR’AN DÜZENİ” hatırlatmaları-3
Bugün insanlar KUR’AN’ı ve diğer ilâhi kitapları bir kenara atıp kendi “zalim dünyalarında” yaşamak istemektedirler. KUR’AN’a inandıklarını söyleyenler bile Kur’an’a değil “bâtıl zalim düzene” inanmakta, onlardan korkmakta, onlardan medet ummaktadırlar.
Oysa… Kur’an’a ve Allah’a inanmayıp Allah’ı ve Kitabını inkâr eden zalimlerden kurtulmak için birlikte cephe kurmuş, birlikte cihada başlamış, bu yolda beraber yürümüştük. Sonra karşı taraf bizi birbirimizden ayırmak için onlara yem sundu, maddi imkânlar sağladı, makamlar verdi... Onlar da bizden ayrıldılar. Böylece şimdi biz iki fırkayız.
Fırkanın biri başından itibaren girdiği yoldan yani sırat-ı müstakimden sapmamış, bu dosdoğru yolda yürümeye devam etmiştir. Fırkanın diğeri ise “Adil Kur’an Düzeni”ne karşı cephe alıp “zalim düzende” kendilerine yer arayanlardan oluşmaktadır. Biz semi’ ve basir olarak Kur’an’da hubut etmişiz, onlar kör ve sağır olarak bâtıl vadilerde dolaşmaktadırlar.
Sömürü sermayesi dünyayı önce Müslüman ve Hıristiyan olarak ikiye bölmüş, sonra bunları savaştırarak kendisi zenginleşmiş ve hükmetmiş, dinî savaşlarla dünyayı yönetmiştir. 19. asrın sonunda sermaye Müslümanların yenildiğini sanmış ve artık Hıristiyanlara karşı direnemeyeceklerdir demiştir. Yani dinî savaşlarla dengeleri sürdüremeyeceğine karar vermiş ve başka bir bölücü araç kullanmak istemiştir. Bir defa her ikisi yani “kapitalizm” de “sosyalizm” de “din düşmanlığında” ittifak etmişlerdir. Biri “sosyalist” olmuş, biri “kapitalist” olmuş ve çatışma bunun üzerine devam etmiştir. Sermeye bu siyaseti ile “dinleri” ortadan kaldıracağını sanmış, yerine çatışma aracı “rejimleri” ikame etmek istemiştir...
İşte, Müslümanların 1900’larda başlayıp asrın sonuna kadar didiştiği konu bu idi. İnsanlar dinsizleşecek, herkes sermayenin karşılığı olmayan sahte parasına tapacak ve böylece tekel sömürü sermayesi dünyayı tek devlet olarak yönetecekti.
1950’ye kadar Türkiye’de CHP yönetiminde dinsizleştirilme politikası uygulanmaya başlandı ve sonunda Türkiye dinsizleştirildi sanıldı. Böyle olunca artık Türkiye askerlerin elinden alınarak Demokrat Parti’ye verilecek, böylece Allah’a değil de paraya tapan halkı istediği gibi kullanılacaktı. Demokrat Parti bazı hatalar yaptı. Önce ona sadece altyapı yapması için borç verildi. O ise Türkiye’yi kalkındırdı ve ülkeyi “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçirdi. Bu da yetmedi, dini faaliyetlerin üzerine yeteri kadar gitmedi, halk serbestlikten yararlanarak tekrar eski dinine dönmeye başladı. İşte, sermaye o zaman 1960 ihtilâlini yaptırdı ve Başbakan Adnan Menderes’i astırdı. Zannetti ki askerler dinsizlik yapacak, yeni başbakanlar artık Menderes’in yaptığı hataları yapmayacak, Türkiye’de sanayileşme duracak, Türkiye’de dindarlaşma duracak... Askerler bu sefer Türkiye’ye çok partili demokrasiyi getirdiler ve komünistleri de Müslümanları da serbest bıraktılar. Sermaye dinleri yenemeyeceğini anlayınca başka bir metoda başvurdu. Süleyman Demirel’i İslâm ahlâkının şampiyonu olarak destekledi! Bu şekilde İslâm düzeninin yani Kur’an düzeninin yeniden kurulmasının önüne engeller koydu...
İşte o zaman ve tam da o dönemde, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın önderliğinde Millî Görüş Hareketi başladı, İslâm nizamını yeniden inşa etme ve yaşatma mücadelesi başladı. İslâm/barış düzeni “ADİL KUR’AN DÜZENİ” olarak yeniden ortaya çıkmaya başladı. Sömürü sermayesi bu sefer “Adil Kur’an Düzeni”ne yani İslâm düzenine karşı olabilecek toplulukları desteklemeye başladı, onları hormonlu olarak büyüttükçe büyüttü. Gülen Cemaati ile AK Parti’yi destekleyerek “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni önleyeceğini sandı. Ama sermayenin bu çabası beyhudedir. Allah nurunu tamamlayacak ve “Adil Düzen” kurulacaktır.
Not: Bu üç yazım aynı zamanda Mümtaz’er Türköne’ye cevaptır; anlayabildiyse!