KUR’AN VE İLİM 819. Hafta Seminerinden Seçmeler!
“Akevler maddi imkânlar elde ettikten sonra, İstanbul’da hak din (düzen) uygarlıklarının temsilcilerini İstanbul’da toplayacaktır. Üçüncü binyıl uygarlığının adil düzenini tüm insanlık orada anlaşarak ilan edecektir. O bizim Veda Haccımız olacaktır. Ümit ederiz ki bu çabamıza AK Parti, CHP, MHP, HDP (HP? ile birleşerek) SP (BBP ile birleşerek) bu büyük veda toplantımıza katılırlar. Veda Haccı’nın adı Büyük Hac’dır, Veda Haccı değildir. İslâmiyet’te içtihat ve icma ondan sonra başladı. Akevler bunu organize ederken dünya devletlerinden de katılmalarını talep edebilir. Bizden biri çıkacak, ‘bunu ben yapacağım’ diyecek ve o önder olacaktır. Cemaat da bu hususta öncülük edecektir. Muhterem Devlet Başkanımız bu vesile ile Cemaat ile barışacak, büyük 1. hac toplantısını İstanbul’da yapacak ve buradan birlikte Hacca gidilecek; vizesiz ve pasaportsuz…
Bu, bütün hak dinlerin “Adil Düzen Anayasası”nda birleşeceklerine işaret etmektedir...” (s.3)
*
عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ
“Rabbinden beyyine üzerinde olanlar”
“Yeni uygarlığın oluşması için Adil Düzen Çalışanları içtihat yapıyorlar, adım adım “Adil Kur’an Düzeni”ni oluşturuyorlar. Her biri Rabbinden bir beyyine üzerindedir...” (s.4)
*
إِمَامًا وَرَحْمَةً
“İmam ve rahmet olarak”
“Mühendisler yeni bir şey yaparken proje çizip bir ilk örneğini imal ederler, ona bakarak kesin projeyi çizerler. Sonra ustalara kesin proje verip üzerinde durarak uygular ve bir örnek yaparlar. İşçilere proje verirler, bir de örnek verirler. Ustalar ondan sonra onu seri olarak kendi kendine uygularlar.
Tevrat şeriatın ilk deneme projesidir. Bunun için Tevrat imamdır. Sonra Kur’an gelmiştir. Bu esas projedir. Bunun ilk uygulaması Sünnet’tir.
Mühendislerin ilk projesi genel olarak sadece deneme olarak yapılır. O bir işe yaramaz. Tevrat ve Sünnetler böyle değildir. Onlar deneme projeleri olduğu gibi aynı zamanda kendi zamanlarının uygulama projeleridir. Bu sebeple “Ve” harfi ile atfederek “rahmeten” denmiştir.
Kur’an ve Sünnet sadece deneme değildir, aynı zamanda uygulamadır.
Bizim kuracağımız kooperatifler de böyle olacak, hem imam hem de rahmet olacaktır…” (s.5)
***
وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ (17)
“Adil Kur’an Düzeni”ni kapatıp unutturmak isteyenler her iki hizipte de vardır. “Adil Kur’an Düzeni”ne karşı suskun olanlar vardır. “Adil Kur’an Düzeni”nin yanında yer alanlar her iki tarafta da vardır. O halde burada “el-Ahzab” dendiği zaman inanmışlar ahzabında olanlar ve öbür ahzabdan olanlar vardır. Kur’an’da “Ahzab” kelimesine müzekker zamir gönderilmektedir. Kalıp çoğul kalıbı olduğu halde müfret zamirin gönderilmesi, çoğulun çoğulu olması veya ahzabın müfret isim olması sebebiyledir...
Hizibden olmak cehennemlik olmak için yeterli değildir. Hizibden olup küfredenler için cehennem vaat edilmiştir. Yani “Adil Düzen”i durdurmak için kim faaliyet gösteriyorsa onlar cehennemliktir, “Adil Düzen”de olmayanlar cehennemlik değildir. Küfretmeden faaliyet gösterenler de cehennemlik değildir.
Bir görüşü veya sistemi meşru yoldan savunmak haktır. Sonuçlara katlanır. Ama karşı tarafı yok ederek kendi zulmünü sürdürmek küfürdür. Bunları için mev’id olan nârdır.
Kur’an bunların küfürleri için: “Adil Kur’an Düzeni”ni kale almayıp sükûta mahkûm etmeleri seni şüpheye düşürmesin diyor. “Adil Kur’an Düzeni” Rabbinden haktır. Nâsın çoğu onun hak olduğuna inanmazlar. Bunlar kâfir değildirler. İnanmamak ayrı şeydir, kâfir olmak ayrı şeydir. Yani inanmaz veya güvene almaz…
وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ
“Ve kim onu küfrederse”
Burada küfredilen “Adil Kur’an Düzeni”dir.
“Adil Kur’an Düzeni”ne küfretmek demek, ona kulak vermemek, onun duyurulmasını ve yaşamasını önlemeye çalışmak demektir...” (s.6)
*
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أُولَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى رَبِّهِمْ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ (18)
“Ve Allah’a kezib iftira edenden daha zalim kim vardır. Onlar Rablerine arz olunurlar ve eşhad Rablerine kizb etmiş olanlar bunlardır der. Elâ, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerindedir.”
“ “Adil Kur’an Düzeni” geldiği zaman bir kurum oluşturacağız. Geçmişte yapılan tahrifler ayıklanacak. Bu tahrifler yalnız Kur’an ehlinin tahrifleri değildir, tüm insanlığın tahrifleri ayıklanacaktır. İşte o kurum Rableri adına hareket edecektir. Tüm insanlık uydurulan yalanlardan ve bâtıl/zalim düzen uygulamalarından temizlenecektir.
Bu ayıklamamalar nasıl yapılacaktır?
1- Bütün mukaddes kitap metinleri ve onların yanlış yorumları tashih edilerek doğru yorumları yapılacaktır.
2- Bunu yaparken bunların tek Tanrı tarafından gönderildiği kabul edilerek aralarındaki çelişkiler akıl yolu ile giderilecek, usûlü fıkıhtaki tercih yolları uygulanacaktır. Bu arada Kur’an birinci derecede rol oynayacaktır. Kur’an son kitaptır, dili ve manasıyla korunan kitaptır, en gelişmiş içtihat ve icma müesseseleri ile yorum tekniğini geliştirmiş kitaptır.
3- Müsbet ilimlerden yararlanılacaktır. Bu kitapları gönderen Kâinatı var eden Allah’tır. Doğal kanunlara aykırı ifadeler yorumlanacaktır. Dolayısıyla üçüncü binyıl uygarlığı aynı zamanda müsbet ilim uygarlığı olacaktır.
4- “Adil Kur’an Düzeni” semt, bucak, il ve ülkeler hâlinde uygulanacak; başarılı olanların yorumları doğru, başarısız olanların yorumları yanlış kabul edilecektir.
Âyet baştan “Bundan daha zalim kim olabilir” diyerek, “Allah’a yalanı iftira edenlerden daha zalim kim olabilir” diyerek başlıyor. Sonunda da “Allah’ın lâneti zalimler üzerindedir” diyerek yalan uydurdukları için değil, zulmettikleri için lânet olunmaktadırlar.
Burada başka bir şeye de işaret edilmiş olmaktadır, bu da Allah’ın yalan söylediğini, yanlış söylediğini söylemeleridir. Yani İslâm şeriatını beğenmeyip Avrupa sokaklarında dilenenlerin zulümlerinden bahsetmektedir. Allah bilmiyor da Avrupalılar biliyor, sömürü sermayesinin esiri ve kölesi olanlar biliyor!
Biz günümüzün bütün sorunlarını çözmek için Kur’an’a dayanarak çalışıyor ve sorunları çözüyoruz. Bu çalışmaları yaparken elbette hatalarımız vardır, elbette eksikliklerimiz vardır. Biz kimseye siz de Kur’an’ı bizim gibi anlayın demiyoruz. Biz sadece Kur’an’ı bugün size nâzil olmuştur, Allah size emirler vermektedir, bundan dolayı okuyun, anlayın, uygulayın diyoruz. Biz onlara; Kur’an’ın manasında ittifak ettiğimizde onu birlikte yardımlaşarak uygulayalım diyoruz...” (s.9)
*
أُولَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ
“Onlar Rablerine arz olurlar”
“ “ADİL DÜZEN” iktidar olunca önce görevlileri imtihan edecektir.
Kanunlara göre mi hükmettiler, yoksa uydurdular mı? Uydurmuşsa, kim uydurdu, o uydurulanda kimin imzası var? Onların ehliyetleri alınacaktır. Ondan sonra da kanun yapıcılara gelinecek ve onlara sorulacak; siz bu maddeyi neye dayanarak yaptınız?
Müsbet ilme dayanarak, Allah’ın doğal ve sosyal kanunlarına dayanarak yaptık. Yahut Kur’an’dan öğrendik. İzah ederse sorun yoktur. Ama kanun yapmışlar, Batılılar istedi diye gece yarısı çıkarmışlar. Onlardan da siyasi ehliyet alınacak. Milletvekili olamayacaklar...” (s.10)
*
عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ
“Allah’ın sebilinden”
“O’nun şeriatından, ondan istidlâl edilen hükümlerden, “Adil Kur’an Düzeni”nden...
Evet…
Biz iddia ediyoruz ki; bizim sizlere sunduğumuz “Adil Kur’an Düzeni” Allah’ın şeriatıdır, onun yollarıdır. Siz Allah’ı inkâr etmiyorsunuz, Kur’an’ı inkâr etmiyorsunuz ama insanları O’nun yolundan saptırmaya çalışıyorsunuz.
Allah’ın yolları iki şekilde belli olmaktadır.
Biri müsbet ilimdir. Sosyal ilimler de müsbet ilimdir. Siteleri kurarsınız, oralarda değişik kanun uygulamaları yaparsınız. Böylece doğrular bulunur.
Mukaddes kitapları okursunuz. Onlara dayanarak içtihat edersiniz. Ona göre yine deneme yaparsınız ve Allah’ın sebilini bulursunuz. Kitaplar denemede yardımcı olacaklardır. Yoksa sonuç daima denemelerle ve orada bulunan sonuçlara göre yapılacaktır...” (s.12)
*
مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ
“Onlar sem’a istitaa edemeyen kimselerdir”
“Onların “Adil Kur’an Düzeni”ni duyup anlamaları çok daha zordur.
Oysa tarım ve küçük sanayi işletmelerine sahip olanlar ise “Adil Kur’an Düzeni”ni duyacak ve işlerini böylece düzelteceklerdir.
وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ (20)
“Ve onlar görmezler de.”
“Yani kendileri de çözüm üretemezler.
Tekel sömürü sermayesi neden işitmez ve görmez olur?
Bunun sebeplerini ve işleyiş mekanizmalarını tahlil etmek gerekecektir.
Önce kooperatifler kurulacak ve örnek işletmeler oluşacaktır. Bunlar saldırıya uğrayacaklar, basın/medya da saldıracak. Bu vesile ile halk daha da duyacak ve sonunda halk semt kooperatiflerine ortak olmaya başlayacak, fetih ve nasr gelecektir...” (s.14)
*
لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ ( (22
“ “Adil Kur’an Düzeni”ni kabul etmeyenler dünyada perişan olacaklar, âhirette ise daha ağır azap görecekler veya sevaptan mahrum olacaklardır...” (s.15)
*
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
***
������