İstanbul'a yaz yağmuru yağdı böyle oldu! Kurbağalı Dere'de olanlar oldu! Peki, yaz yağmuru yağmayıp daha fazlası olsa ne olurdu? Onu da kış aylarında Ayamama Deresi'nde gördük; hepsi bir yana, maalesef sel sularına kapılıp ölen onlarca vatandaşımız bile oldu...
Yağmur yağdığında neler olduğuna dair, ben sadece iki yazarın yazdıklarından söz edeceğim, gerisini siz bulun, okuyun, düşünün, uyanın ve yetkilileri uyarın!..
Birincisi Rauf Tamer: 'Önce şu, yağmur'a teslim olan şehre bakın. Ne asfalt yapmışlar ama... Ne biçim yol bunlar? Bunlar ne biçim mühendis, müteahhit? Ne biçim malzeme? Ne biçim hesap kitap bu? Acaba hangi okullardan mezun olmuşlar? İşi amele'ye bıraksalardı bundan alâsını yaparlardı...'
İkincisi Aziz Üstel: 'Yağmura teslim olan köy!' Yazının başlığı böyle, devamı şöyle: 'Köy derken elbetteİstanbul'dan söz ediyorum. Dünyanın hiçbir çağdaş kentinde, yağmur, böylesine bardaktan boşanırcasına da yağsa, bir kenti bu kadar etkileyemez! Okullar kapanıyor, evleri seller sular götürüyor, insanlar kentin göbeğinden geçen derede boğuluyor... Ve bu kent 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti diye dolanıyor ortalıkta...'
İstanbul'a sadece yaz yağmuru yağdığında böyle oluyorsa; sel, kar, zelzele, savaş ve benzeri daha başka âfetlerde neler olabileceğini düşünün; alınası tedbirleri düşünün!..
...
İnsanlık belli bir çağa gelince kentleşmiş, kentler kurulmuş ama bu kentler maalesef plan veya projeye göre oluşmamıştır. Dolayısıyla bu kentlerde trafik sorunu, kar ve sel sorunu, zelzele sorunu çözülemiyor, savaş yani savunma sorunu çözülemiyor. Bu sorunlar sadece mevcut iktidarın ürettiği sorunlar değildir, bu sorunlar İstanbul kurulduğundan beri oluşmuş sorunlardır. Elbette bu sorunların çözümü de sadece bu iktidara yüklenemez. Bu iktidarın sorumluluğu; bunu çözmek sanki kendisinin sorumluluğunda imiş gibi davranıp; uzlaşmadan karar alması, bilenlerin ve halkın önerilerini kâle almamasıdır.
AK Parti'nin bugünkü Büyükşehir Belediye Başkanı'ndan "İstanbul'un sorunlarının çözümleri" hakkında konuşmak üzere randevu istemiştik. 'Ben Adil Düzen taraftarı değilim!' deyip görüşmemiştir! İşte, iktidarın en önemli eksiği veya suçu budur.
Sn. Başbakan'ın suçu: Kendi İstanbul başkanlığı döneminde çözüm önerilerimizi dinlememesi, dinlediğinde gereğini yapmaması; kendisinden sonra da 'başkan' diye 'İstanbul'un sorunlarına çözümler üretenlere kulak vermeyen birini' orada oturtmasıdır.
...
İstanbul'un sorunları tüm İstanbulluların, tüm Türkiye'nin, tüm dünyanın sorunudur. Herkes elinden gelen katkıyı yapmalıdır. Birlikte hareket edip 1500 senelik birikmiş sorunları çözmeliyiz. Bizim katkımızı istemeyen başkanı, katkımızı isteyenle değiştirmeliyiz.
İstanbul'un sorunlarının çözülmesi için her şeyden önce "İstanbul'un Sorunlarını Çözme Kurulu"oluşturulmalıdır. Bu kurulu İstanbul Büyükşehir Belediyesi oluşturacaktır. Bu kurul, İstanbul belediye meclisi seçimlerinde yüzde beş oy alan her partinin bir ilim adamını üye olarak göndermesi ile oluşacaktır. Bu kurula bir fon ayrılacaktır. Ayrıca bunlar kamu imkanlarından yararlanma yetkisine sahip olacaklardır. Önce İstanbul'u örgütleyeceklerdir. Bu örgüt "İstanbul'u Kalkındırma Kooperatifleri" şeklinde olabilir.
Her yüz hane bir semt olacaktır. Ona yakın semt halkı birleşip bir kooperatif kuracaktır. Ona yakın kooperatifin bir merkezi olacaktır. Kooperatiflerin kurduğu kooperatifler ortaklığı olabilir. Kooperatif ortaklıkları bir "Merkez Kooperatif" kurar. Böylece her ilçemizde merkez kooperatifleri oluşur. Bu kooperatiflerin başında "İstanbul'u Kalkındırma Kurulu" bulunur.
Örgütlenmeyen topluluk, planlama yapmayan topluluk sorunları ortaya koyamaz, önerilerde bulunamaz, bir iş yapamaz ve kendini koruyamaz.
Çözümler üzerinde durmaya devam edeceğim...