Dünya iyi yönetilemiyor, ülkeler iyi yönetilemiyor; bu arada ülkemiz Türkiye de iyi yönetilemiyor dedik ve bunun iki sebebi üzerinde durduk. Onların anlamadıkları şey şudur: Sorunlar böyle çözülmez, çözülemez. Nitekim çözülemiyor...
Sorunların çözümü için hazırlıklı olacaksınız, hızlı olacaksınız, anında ve orada karar verip işe başlayacaksınız. Yönetimin temel kuralı budur. Bugünün işini yarına bırakmayacaksınız; hele hele aylarca veya yıllarca kesinlikle ertelemeyeceksiniz. Bir şeyi yapmak istiyorsanız, muhalifler çoğalmadan, muhalefet güçlenmeden yol alacaksınız. Aksi halde o çözümleri kıskananlar, o çözümlerin kendilerinin aleyhinde olacağını zannedenler size engeller üretirler, ondan sonra çözmek isteseniz de çözmezsiniz. Demir tavında dövülür. Ele geçen fırsat derhal değerlendirilmelidir. İnkılap seviyesinde çözümler böyle yapılır. Tedrici davranma, erteleme, ihmal etme vs sonunda başarısızlığa götürür. Hele çözümleri bilmemek ve bilinenlere de kulak vermemek tam bir felaketle sonuçlanır.
İnsanlık tarihindeki büyük inkılapları hatırlayınız; aniden başlatılmış ve başarılmıştır.
İktidar partisi anayasa çoğunluğu ile iktidara geldiği zaman 'muktedir' bir şekilde ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarını hemen çözmeliydi. Yeni anayasayı hemen o zaman yapmalıydı. Başörtüsü ve katsayıyı derhal çözmeliydi. Oysa o ne yaptı? Sorunları yıllara sarkıttı, erteledi, ihmal etti ve sonunda başaramadı.
* * *
Başarılı yönetici demek, görevi ehline veren kimse demektir. İnsanı tanımak, birikimlerini ve çözümlerini bilmek, ondan sonra ona göre görev vermek gerekir. Yönetimde bunu başaranlar muvaffak olurlar, başaramayanlar ise yok olup giderler.
İşte bu konuda bilinmesi gereken çok önemli kaideler ve kurallar vardır.
Birinci kaide: 'Bir göreve talip olunmaz, görev verilir' denir. Hizmete talip olunur, başkanlığa talip olunmayabilir. Birinci husus budur. Hazreti Yusuf hapishane arkadaşına 'efendinin yanında beni zikret' demiş, hapisten çıktıktan sonra göreve talip olmuştur. Demek ki kişinin kendisini yetkililere göstertmesi haktır ve görevdir. Biz bunun için işsizlik vesaire gibi sorunların çözümlerini yetkililere arz ediyoruz. Şükürler olsun ki hapishanede değiliz, bir ihtiyacımız da yoktur; ama bizim göreve talip olmamız meşrudur, hattâ memurun bihtir.
İkinci kural: Bir ülkede yaşıyorsan, o ülkenin yönetiminde yer alman hem hakkın hem de görevindir.Dolayısıyla 'devlete hizmet edilmez' gibi yanlış ve bölücü sözlere kulak verilmez. Biz yönetim kademelerinde partiler kurduk, kooperatifler kurduk, vakıflar kurduk, dernekler kurduk, çok ortaklı şirketler kurduk... Hepsinde başarılı olmuşuzdur. Kırk yıllık bu çalışmaların sonunda anayasa ekseriyeti ile iktidara ulaşıldı. Biz insanları değil düzeni kötü kabul ediyoruz. Öyle olmasaydı hükümetler muvaffak olurdu ama düzen kötü/zalim olduğu için muvaffak olamıyorlar.
Üçüncü kural: Göreve talip olana görev verilmelidir. Yani kişi ne yapmak istiyorsa o yaptırılır. Zaruret dışında isteksiz iş yaptırılmaz. Başkan konuları istişare eder, herkes görüşünü açıklar ve başkan sonunda birisinin görüşünü uygulamaya karar verir. Genel olarak dikta yönetimini yürütenler görevi fikir sahibine vermezler, kendilerinin sözünü dinleyenlere görev verirler. Böylece fikir sahibi bertaraf edilir, uygulayansa işi tam bilmediği için onun emrinde kalır ama başarı elde edilemez.
Dördüncü kural: Çözümü biliyorsan 'beni görevlendir' diyeceksin; aynen Hz. Yusuf peygamberin dediği gibi 'beni görevlendir' diyeceksin. Madem ki Allah sana o bilgiyi ve imkanı verdi, o halde 'bunları uygulamak da bana verilmelidir' diyeceksin.
Sonuç: Her şeyden önce, genel olarak "Adil Düzen" ve özel olarak "Adil Ekonomik Düzen" ortaya konmalı, ondan sonra başkalarına ve özellikle ona karşı olanlara uygulatmaya kalkışılmamalıdır. Görev bilene ve teklif edene verilmelidir. Başarının kuralları bunlardır.