‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir…’ - 7
‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir…’ konusu geniş ve genel bir konu, önemli ve özel bir konu, konu ile ilgili önceki yazdıklarımızla ve anlattıklarımızla ilgili bir konu; bundan dolayı önemine ve anlaşılmasına binaen önceki yazılarla birlikte okunmalı…
Kur’an ayetleri yani Mürselat Suresi’nin ilk ayetleri ile başlamıştık birinci yazımıza.
MÜRSELÂT - MULKİYÂT ilişkisine bakmıştık…
İlgili ayetleri tekrar hatırlayalım…
“1. Ve’l-murselati 'urfen. 2. Fel'asıfati 'asfen. 3. Ve’n-naşirati neşren. 4. Fe’l-farikati ferkan. 5. Fe’l-mulkıyati zikren. 6. 'Uzren ev nuzren.” / “Örfen mursalata, arkasından asfen asıfata ve neşren naşirata, arkasından farkan farikata, arkasından üzren veya nüzren zikri mülkıyata yemin.” / “Bilinmiş gönderilenlere, arkasından yönelip ulaşanlara ve yayılıp varanlara, ayırıcılara ve anlamını eksik veya tam ulaştıranlara yemin.” (Mürselat Suresi; 77/1-6)
Usulcüler yani usul/metot âlimleri bir mevzuatın oluşması için önce dilin oluşması gerektiğini kabul ettiler. Buna “vaz`” dediler, biz Türkçede “mevzuat” kavramını bu sebeple kullanıyoruz. Âm, Hâs, Müşterek ve Müphem olarak ayırdılar. Buna karşılık delaleti de ele aldılar. İbare ile, İşaret ile, Delalet ile ve İktiza ile delalet kavramlarını geliştirdiler. İbare, söylenenin asıl maksadını içerir. İşaret ise söyleyenin cümlesinden açıkça anlaşılır. Ancak söyleyen onu diğerini söyleyebilmek için söylemiştir. “Ahmet nereden geldi?” sözüne karşılık, “Ahmet dün Ankara`dan geldi” cevabı böyledir. “Dün” kelimesini eklenmese, soran, bir ay önce Ankara`dan gelmiş olduğu şeklinde anlayabilir. Cümlede Ahmet`in Ankara`dan gelmesi ibare ile, dün gelmesi işaret ile anlaşılmaktadır.
Bunun yanında konuşmalarda lügatle anlaşılmasa bile anlaşılan manalar da vardır. Kelime İzmir`de olduğunu söylemiyor ama konuşanlar İzmir`de olduğu için taraflar bunu hemen anlıyorlar. Buna “delaletle delalet” denir. Yine böyle lugat olarak bilinmekle beraber başka bilgilerle bilinenler ile bir takım manalar daha anlaşılır. Ankara`nın uzak olduğunu bilenler, gelen kişinin uçak veya araba ile geldiğini de bilirler. Oysa İstanbul ile İzmir arası olsaydı, gemi ile gelme de ihtimaller arasında olurdu. Buna “iktiza ile delalet” denir. Bu delaletlerden ibare ile iş`ari delalet geneldir. Çünkü lugat kuralları ile anlaşılmaktadır. Delalet ve iktiza özeldir. Çünkü kişinin özel bilgisiyle anlaşılmaktadır. İbare kesin, İşaret zannidir. Delalet kesin, İktiza zannidir.
Fıkıhta ise Barış ile Savaş karşı karşıya idi.
Barış yani Silm/İslâm dört temele dayanıyordu: Biri yeryüzünün kira payını çalışmayanlara ödeme yani Zekât, diğeri ise meydana getirilen zararları Diyet olarak tazmin etme idi. Zekât ve Diyet genel müesseselerdendir. Buna mukabil yakınların birbirlerine Nafaka yükümlülüğünün olması da tabii hukuk içinde barış için gereklidir. Doğmaya sebep olanlar onu besleyip büyütmelidir. Bunun sonucu olarak küçüklerin hukukunu korumak da Velilere ait olur.
Savaş da dört temele dayanır: Savaşta asıl olan caydırıcılıktır. Yani barış istemeyenleri korkutmaktır. Kuvvetli olmaktır. Bunlardan biri, toplantılar yapıp kişilerin birbirlerini eğitmesidir. Askerlik hizmetidir. İslâmiyet’te bu Namaz Müessesesi ile tertiplenmiştir. Savaşın ikinci önleyicisi de kısastır. Kısas, tabii hukukun temel kuralıdır. Bunların ikisi de geneldir. Ancak kısas belirsizdir. Buna karşılık toplulukta yönetim Başkanlarca yapılır. Ortak hareket Başkan tarafından götürülür ve kararları kesin değildir. Uygulanır, sonra Hakemlerce düzeltilebilir. Haklar ise hakem kararları ile bölüştürülür.
Hakemler “Nafaka” karşılığı, Başkanlar “Veli” karşılığıdırlar. Böylece fıkıhta da dörtlü ilka vardır.
İlimde ise Mantık karşılığı ilmî dil vardır, ilmî metinler vardır, kurallar vardır.
Geometri, Mekanik, Kimya ve Fizik ilimleri karşılığında; Dil, Sanat, Teknik ve Hukuk ilimleri vardır. Veya bunlar İlim, Din, Ekonomi ve İdare ilimleridir.
Bu tablolar üzerinde tartışılacak, çalışmalarımız devam edecek ve sistem/düzen/nizam oturduğunda insanlık yeni ilim sistemine ulaşacaktır.