Tehlike var, çok tehlikeli bir durum var... Türkiye için, vatan ve vatandaş için, ülke ve devlet için tehlike var, tehlikeler var... Sadece ülkemizde değil, Yunanistan'dan İran'a, Azerbaycan ve Ermenistan'dan Filistin ve İsrail'e kadar komşu ülkelerde tehlikeler var... Sadece Yunanistan'da değil, AB üyesi diğer Akdeniz ülkeleri İtalya, İspanya ve Portekiz'de de tehlikeler var... Tehlike sadece iflas eden İzlanda'da değil ki; İngiltere ve İrlanda'ya kadar uzanıyor, oralarda da tehlikeler var...
Tehlike bütün Avrupa Birliği ülkelerini sarmış durumda; çok yönlü tehlikeler var...
Tehlike okyanusun ötesine uzanıyor, ABD'de Japonya'da bile tehlikeler var...
Tehlike zaten okyanus ötesinden "KRİZ" olarak geldiğinde tehlike vardı...
Hülâsa; insanlık için, dünya için, dünya düzeni için tehlikeler var...
Tehlikeler var, hem de "TUFAN" seviyesinde, ekonomik ve sosyal tufanlar seviyesinde tehlikeler dünyanın her tarafında var olmasına var da...
Bu tehlikelerin, "bu ekonomik ve sosyal tehlikelerin/tufanların" gerçek anlamdaki geniş boyutlarıyla farkına varması gerekenler bunun farkında mı?..
Tehlikelerin farkındaysalar, o zaman birazcık ümitvâr olabiliriz...
Tehlikelerin gerçekten de farkındaysalar, o zaman çare ve çözümleri de düşünüyor ve konuşuyorlardemektir; o zaman bir miktar ümitvâr olabiliriz...
Tehlikelerin nereden geldiğini, nereden kaynaklandığını, hangi ekonomik ve sosyal sorunlara dayandığını biliyor ve anlıyorlarsa; o zaman gerçekten ümitvâr olabiliriz...
Tehlikelerin tarihî süreçlerini, insanlığın bugüne kadar yaşadığı ve hâlen yaşamakta bulunduğu evreleri en geniş şekliyle kavrayabiliyorlarsa; mesele yok, ümitvâr olabiliriz...
Ama ilgililer, yetkililer, yöneticiler, siyasiler, siviller, sivil ve askeri bürokratlar, sivil toplum kuruluşları, hükmedenler, hükümet edenler ve daha niceleri işaret ettiğimiz tehlikelerin farkında değilseler; o zaman felâketler bizi bekliyor demektir.
Tehlikeler küçük tedirginlikler seviyesinde hissediliyordu. İşsizlik, istihdam ve ekonomik sorunlar hiç gündemden düşmüyor ama halkımız ve yöneticilerimiz bu temel konulara yoğunlaşmaya başladığı anda derhal farklı gündem balonları patlatılıyor. "Baykal Balonu/Kaseti" ana gündemi bir anda allak bullak ediveriyor. Sömürüye dayalı "vahşi zulüm düzeni"ni ayakta tutmaya çabalayanların elinde kim bilir daha nice "şantaj kasetleri" vardır. Dışa bağımlı basın da bu gibi organizasyonları iyi beceriyor, iyi âlet oluyor.
Ay başında enflasyon rakamları açıklandı ve iki haneli rakamlara ulaştığı görüldü. Tarımdaki tehlikeli çöküşün nerelere varabileceği son zamanlardaki et ithalatı tartışmalarında daha iyi anlaşılır olmaya başladı. Tarım, hayvancılık, et ve süt ürünlerinin üretimi, tüketimi, pazarlanması gibi konuları, işsizlik ve istihdam konularıyla bağlantılı olarak biraz daha işlemeyi düşünüyordum ama "gündem" bir anda başka yönde patlak verdi!
"AÇILIM" ile başlayıp tam da "ANAYASA" meselesinin hiç olmazsa birkaç maddeciği üzerine yoğunlaşma gerçekleşmişken; yine her gün asgari bir-iki şehit haberi gelmeye başladı! Yetmedi, bir yerden düğmeye basılarak birden bire "kaset savaşları" başlayıverdi! Gündem ağırlıklı olarak Anayasa olunca, "MİLLÎ ANAYASA" nasıl ve nice olmalı diye derin tahlillere girilmesi gerekirken, bir anda hiç de beklenmedik bir şekilde bambaşka ve de çok tehlikeli bir kulvara, kaset savaşlarına çekiliverdik!..
SONUÇ olarak, ekonomik ve sosyal tufanlar seviyesindeki "TEHLİKELER VAR" olmasına var da; bu "ekonomik ve sosyal tehlikelerin/tufanların" farkına varması gerekenler bunların farkında mı, çare ve çözümleri düşünüp üretiyorlar mı?!.