Bir ülke düşünün; bu ülke Türkiye olsun... İşte bu ülkede herkes iş bulabiliyor. Bu durumda onların tüketmek üzere talep edeceği malların da üretilmesi gerekir. Genel kanıya göre "piyasa"nın kendisini bu talebe göre uyarlayacağı biçimindedir. Ancak gıda maddelerinde fiyat artışı üretimi artırmaya fırsat vermeden maliyetleri artırır. Çünkü emeğin de bir maliyeti vardır ve gıda maddeleri bunun en önemli bölümünü teşkil eder. Gıda maddelerinin uzun zaman stok edilmesi mümkün olamadığından, arz ve talep kanunlarına göre büyük piyasalarda bu durum dengelenemez, denge gerçekleştirilemez.
Burada "arz ve talep kanunları"nı çalıştırabilmemiz için "Adil Ekonomik Düzen"de halka "ön ödemeli sipariş kredisi" verilir. Bizim "Selem Kredisi" dediğimiz şey işte budur. Halk, peşin para ödeyerek yıllık ihtiyacını yılbaşında sipariş olarak vermiş olur. Bunun çok önemli bir yararı vardır: Bu sayede yıllık ihtiyaç yılbaşında halk tarafından tespit edilmiş, dolayısıyla "yıllık planlama" yapılmış olur.
"Piyasa" dediğimiz şey nedir, "planlama" nedir?
"Piyasa" ekonomik hayatın yaşandığı ortamdır. "Planlama" yapmadan, hele hele yıllık, beş yıllık on yıllık planlar yapmadan, bundan önceki yazılarımda yazdığım üzere, bir "strateji" belirlenmeden, "iktisat stratejisi" belirlenmeden, "tarım stratejisi" belirlenmeden, her şeyi piyasanın işleyişine bırakmak ne gibidir biliyor musunuz? Aynen bir ormanda veya dağ başında yaşamak gibidir. Oysa "ekonomi"de insan hayatındaki önemli her şey gibi mutlaka yönlendirilmeli ve "planlanmalı"dır. Bu yönlendirmede sadece parasal büyüklükler değil, onun arka planındaki mal hareketleri de hesaba katılmalıdır. Hep söylüyoruz, aslında insanlara iş bulmak kolaydır. İnsanlık ilerliyor, verimlilik artıyor ve aynı miktardaki mal daha az insanla üretilebiliyor.
Bir soru: Peki, hızla artan nüfus ve yeni iş gücü nerede kullanılabilir?
Başta ne dedik? "Bir ülke düşünün; bu ülke Türkiye olsun..." dedik. Türkiye'nin karayolları, Türkiye'nin demiryolları, Türkiye'nin daha başka alt yapıları ve üst yapıları tamamlanmış mıdır? Cevap: Hayır, hayır, hayır!!!
Bir soru daha: Peki, devlet (elbette hükümeti de kastederek söylüyorum) ne diye para basıp da bu alt yapıları yapmaz veya yaptırmaz?
Birileri hemen şöyle bir soru soracaktır: Efendim, karşılıksız parayı nasıl basalım?.. Efendim, enflasyon olur, şu olur, bu olur!..
Cevap: Ee, ne yapalım, IMF'den, Dünya Bankası'ndan ABD'den veya bilmem nereden, hem de "faizli borç" mu alalım? Cevabın devamını bir soru ile verelim: Peki, onların verdiği o "faizli kâğıt para"nın karşılığı var mı?!. Ve final soru/cevap: Peki, sen de devlet/hükümet olduğun halde, başka bir devletten/hükümetten veya uluslararası sömürü kuruluşundan "faizli borç almak" dünyanın en büyük ahmaklığı değil midir?!.
Sorun nedir, insanlığın bugünkü en önemli sorunu nedir?
"Kapitalizm sistemi" çerçevesinde "serbest piyasa" çalışmadığı içindir ki "sosyalizm" ve "karma ekonomi" uygulamalarına geçilmiştir... Bugün saf "sosyalizm" ve saf "kapitalizm" kalmamıştır, herkes"karma ekonomi" içinde çalkalanmakta...
"Karma ekonomi" kuralsız ekonomidir...
"Adil Düzen" ve "Adil Ekonomik Düzen" ise değişik görüşleri ve sistemleri sentezleyen "sistem"dir. Bu sistem bütün sistemlerin kötü taraflarını atmış, onların iyi taraflarını almış, "karma" olmayan tamamen "sentezlenmiş" bir "sistem"dir.
Her şeye topyekün cevap mahiyetinde son bir soru daha: Ne dersiniz, "insanlığın bu sistem üzerinde önce durma ve düşünme"; "sonra genel strateji ile özel planlama ve uygulamalarını bu sisteme göre düzenlemesi zamanı" gelmedi mi?