Müdahaleler 27 Mayıs 1960’tan beri hep yapıldı ve her müdahale devlet düzenini allak bullak etti. Son olarak günümüzde bile hâlen etkileri devam eden 28 Şubat 1997 müdahalesi yapılmıştı. Halbuki ülkemizde gerçek anlamda ‘hukuk düzeni’ olsa, kimse kimseye müdahale edemez. Herkes kendi içtihadı ile karar verir, ona göre hareket eder ve işini yapar. Hukuka aykırı bir uygulama olmuşsa, tarafların kendi seçtikleri hakemlerin oluşturduğu mahkemede yapılanların hesabı verilir. Hukuk düzeninde uygulamada birinin başkasına müdahalesi yoktur; ‘hukuk düzeni’ budur.
Türkiye’deki anormallik savcıya tanınan yargılama yetkisinden kaynaklanmakta… Savcı istediği gibi soruşturma yapmakta... Soruşturma esnasında hükmetmekte... Önce sanığı çağırıp ifade alabilmekte... Üstüne üstlük savcılar görevde alınabilmekte…
Peki, savcı suç işlerse onu kim durduracak? Görevli başka bir savcı! Peki, o da suç işlerse, onu kim durduracak? Başka bir görevli savcı! Peki, onu kim görevlendirecek? Görevlendiren savcıyı görevden alabilecek mi?!.
Eğer, kim olursa olsun, bir görevli görevinden alınırsa, orada ‘hukuk düzeni’ olmaz. Alınmazsa, o zaman da onu durduracak bir makam olmaz.
Hukuk düzeninde atayan görevden alamaz. O halde görevlenen savcı sonuna kadar görevden alınamaz. Hakim azledilemez. Karar verildikten sonra hakim veya savcı aleyhine dava açılır ve mahkum edilebilir ama onların kararları kesindir, değiştirilemez.
Türkiye’de mütekâmil ‘hukuk devleti’ olmadığı için son söz kimin olmalıdır?
Demokrasilerde siyasilerin olacaktır. Demokrasi ancak hukuk devletinde olabilir. Her hukuk düzeni demokratik değildir ama her demokratik düzen hukuk düzenidir. O halde Türkiye’de ‘hukuk düzeni’ olmadığı için‘demokratik düzen’ de yoktur.
Demokrasi isteniyorsa, her şeyden önce ‘gerçek demokrasi’ ne ise onun öğrenilmesi gerekmektedir. Bilinmediği için uygulanmıyor veya bilenler de uygulamıyor. Uygulama olmayınca sorunlar çıkıyor, müdahaleler oluyor. Öğrenilip uygulanırsa, ondan sonra müdahaleler olmaz. Öğrenmek isteyenlerle birlikte çalışabiliriz…
***
Bugünlerde soruşturmalar gündemde. Soruşturma dört kademede olmalıdır.
- Soruşturmacı sanıkları ve tanıkları dolaşarak, ayaklarına giderek onlardan bilgi alabilir. Mesela, bir savcı orgeneralden randevu alır, gider ve onunla şifahi olarak görüşür. Yanında kayıt cihazı bulunur. Orgeneral kabul etmeyebilir, görüşmeyebilir, cevap vermeyebilir. Soruşturmacı çevreden bilgi toplayarak onu suçlayabilir.
- Sözlü soruşturma bittikten sonra, soruşturmacı tanıklara ve sanıklara birer mektup yazarak onlardan yazılı cevap isteyebilir. Sanık ve tanıklar cevap vermeyebilir. Bu da kendilerinin bileceği iştir. Dosya yazılı ifadelere dayanır.
- Sanık ve tanığın duruşmada dinlenilmesi isteniyorsa, buna en büyük mülki amir karar verir. Orgeneralin dinlenmesine Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay Başkanı’nın duruşmalı dinlenmesine Cumhurbaşkanı karar verir. Emredilen, bir amirin emri olduğu için gider ve hakemlerin huzurunda ifadesini verir.
- Mahkeme hakemlerden oluşur. Hakemlerin birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçer. Baş hakemi hakemler seçerler. Mahkeme karakol soruşturmasına da karar verebilir. Bu ancak fevkalade hallerde ve çok zorunlu zamanlarda olabilir.
Böylece soruşturmasını tamamlayan soruşturmacı sadece hükme medar olan sözlere şehadet edeceğini davacıya duyurur. Mesela, bir savcı başka savcının kanunun şu maddesine aykırı suç işlediğine şehadet ederim der. Dosya hakemlere gider. Hakemler dosyanın tekemmül edip etmediğine, yeterli olup olmadığına bakar. Baş hakem karar verir. Hakemler huzurunda duruşma yapılır. Hakemler soruşturmacının şehadetine dayanarak kararlarını verir.
Bundan sonra müdahalelerin olmaması için yapılması gerekenler yapılmalı.