ADİL DÜZEN İNSANLIK ANAYASASI
Süleyman Karagülle
1590 Okunma
22ANAYASA-GENEL HİZMET-4-

SÖZLEŞME ÖRNEĞİ

                                    

TESCİL HİZMETİ SÖZLEŞMESİ

Madde1- S.S. AKEVLER İSTANBUL TÜKETİM KOOPERATİFİ içinde AKEVLER  HİZMETİ ORTAKLIĞI kurulmuştur. Kurucuları, bu sözleşmenin sonunda imzaları bulunan Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi ortaklarıdır. Bunlara “Kooperatifin Tescil Görevlileri” denmektedir. Ortaklıktan kendi isteği veya hakemler kurulu kararı ile ayrılmış olur. Boşalan ortaklığa Kooperatifin Yönetim Kurulu Üyeleri sıralama usûlü ile atama yaparlar.

Madde2- Ortaklık hizmet ortaklığı olup  ortaklığa sadece emek konacak,  ortaklığın nakdi veya mali sermayesi olmayacakdır. Ortaklık  tip ssözleşmelr üretcek ve bunları  Koopertifin genel hizmety verdiği işletmelere  kullandıracakdır. Karşılığında  işletmenin cirosunun   1/1000  de birini alacakdır.

   Madde-3  Tescil ortaklığığının payı Tescil gram olup nominal değeri 1 gram altındır.  Tg olarak gösterilir.  Tescil görevlilerinden her brine başlanguçta yüzer Tg kredi açılır.   Bununla ortakların hazırladıkları sözleşmeleri pazarlıkla satınalırlar.  Bu sözleşmeler  bir işletme tarfından uygulandığı takdirde % 20 fazlasıyla ortaklığa konmuş olur. İşletmenin faaliyete geçmiş olması gerekir.

 Madde-4  Gerek sözleşme hazırlayanlara gerekse söleşmeyi işletmeye koyam görevliye verilen Tg lerin toplamı tescil ortaklığının alacak kısmını oluşturur.

İşletmelrden gelen 1/1000 lik paylar altın gram değeri ile kaslarda veya bankalarda muhafaza edilir.  

Madde-5   Hafta içinde işletmelrden gelen ag lerin toplamı hafta sonu sermayeye bölünür ve  sermayenin haftalık kazancı belirlenir. Bu  kazanç o günki sermaye sahipleirne bölünür, ve eklkenir.  Buna etkin sermayue denir.

Madde-6  Ortaklıkdan biri ayrılmak istediğinde o gün kasa veya bankada bulunan ag etkin sermayeye bölünerek payı bulunur. Kendisne o kadar nakıt verilir.   Etkişn sermayeden verilen Tg payları düşülür. Kalan  etkin sermaye olarak kalır.

Madde-7 Pay sahiblerine verilen nakıt emekleri karşılığı kemndi,eirne verilmiş olur, bu arızı emek kazancıdır. Başkurlu veya sşigortalı olarak vertgisini ve sigortasını ödmek durumundadır.  Yıl sonunda hespşar kapatılarak vergi vesigortalar ödenir.

Madde-8 Bu sözleşmede geçmeyen hususlarda  Akevler Tüketim Koopertifinin sözleşmelerinde yer alan hükümler uygulanır. Her türlü ihtilaflar Akevler Koopertifi Hakemlerince çözülür.

 

 

 

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER

XI

TESBİT  HİZMETİ

 

İÇİNDEKİLER:

*TESBİTİN GEREĞİ, *TİCARET (BEY’ ve SELEM), *TESBİT ARAÇLARI, *TESBİTİN TANIMI, *TESBİTİN ÖRGÜTÜ, *TESBİTİN GÖREVİ, *TESBİTİN SORUMLULUĞU, *STANDARTLAR *HARAMLAR *YASAKLAR

 

TESBİTİN GEREĞİ

İlk insanlar kendi ürettikleri kendileri tüketiyordu. Kullandıkları araçların çeşitleri çok azdı. Yedikleri ve giydikleri de birkaç parçadan ibaret idi. İnsanlık geliştikçe evrimleşti. Kullandığı araçlar arttı, tükettiği mallar da çeşitlendi. Sanayi dönemine gelmeden önce bu çeşitlilik normal seviyede gelişti. İnsanlar hiç olmazsa kullandıkları malları tanıyorlardı. Oysa sanayi döneminde üretim kollektifleşmeye başladı. Kullanılan mal çeşitleri artık insan hafızasına yetecek seviyede olmadı. Üretenler ürettikleri malların ne işe yaradığını bilmez oldular. Satın alanlar satın aldıkları malların ne kalitesini ne de kullanılmasını bilemediler. Bu durumda etiket sistemi ortaya çıktı. Malların üzerine etiketler yapıştırılıyor ve özellikleri anlatılıyordu. Bu zorluk firmaları ortaya çıkardı. Yani halk bir mal üreticisinin etiketine bakmakta idi. Hangi firmaya güveniyorsa onun malını almaya başladı. Böylece tekel firmalar oluştu. Halkın ürettiği mallar satılmaz oldu. Bunlar piyasadan çekildi. Onun yerine büyük fabrikalarda işçi oldu. Ne var ki, büyük fabrikalar piyasa bulamayınca işçileri çıkarmak zorunda kaldı. Bu da açlığı ve sosyal çalkantıyı getirdi. Bu şartlar içinde ekonomik krizler doğdu.

Tüccarlar herkesin malını almaz oldular. Çünkü güvenmiyorlardı. Ancak tanınmış firmaların mallarını satmaya başladılar. Bu da üretimde tekeli doğurdu. Tüccar yarı fiyatla mal satın alıyor, iki misli fiyatla satıyordu. Bu sebeple halkın eline satın alma gücü verilmiyordu. Mağazalarda mal yığılmasın diye üretim düşürülüyordu. Böylece gelişmiş tekniğe ve iş imkanına rağmen insanlar üretim yapamaz olmuşlardı.  

Üretici malı bir tüccara satıyor, 10 tüccar başka tüccara satıyor, sonunda mal bozuk çıkınca yıllar sonra mal geri geliyor. Küçük müteşebbis bunu karşılayamıyor. Bunun sıkıntısını çekmemek için serbest iş yapmaktan vazgeçiyor ve fabrikaya işçi oluyordu. Bu durum gelişmekte olan ülke için sorun teşkil etmiyordu. Ancak gelişmiş ülkede pazar yeri bulunamadığı için üretim yapılamıyor, denge korunamıyordu. Buna çare sosyalizmde arandı dünyanın yarı ülkelerinin yarısı silahla sosyalizme geçti. Bu sefer de yöneticiler ekonomiyi tam istismar ettiler. Beceriksizliklerinden dolayı üretimi çıkmaza sokmakla kalmadılar, yolsuzluk adeta hukukileşti. Diktatörlerin bütün zecri tedbirlerine rağmen, sosyalist ülkeler ekonomik dengeyi koruyamadılar.

Bizim gibi geri kalmış ülkelerde ise bu sıkıntı hâlâ devam etmektedir. Büyük sermaye oluşmadı, halkımıza iş veremdi. Devlet sektörü de sağlam iş yapamadı. Halk kendi kendine iş yapmaya devam etti. Bunların beceriksizliği ülkemizi “halk sektörü”ne götürdü. Bu bakımdan dünyanın en ileri ülkesi oldu. Halk sektörü ayaktadır ve direnmektedir. Ancak, bu dağınıklık içinde kaliteli mal üretilemiyor. Dünya piyasalarında satılamıyor. Avrupalılar kredi vererek kendi mallarını satma imkanını buluyorlar. Bugün Türkiye ağır dış borç yükünün altındadır. Demek ki dünya piyasalarına sevk edecek kaliteli mal üretmek zorundayız. Bunu nasıl yapacağız?

Devlet kaliteli mal üretemiyor. Pahalıya mâl ediyor. Öyleyse devletin ürettikleri ile dünya piyasalarına giremeyiz.

İç sermaye olarak özel sektör güçsüzdür. Kaliteli mal üretemiyor. Dış sermaye Türkiye’ye gelmiyor. Çünkü dış sermayenin gözü ve hedefi, Türkiye’yi Türklerin elinden almaktır. Burada yatırım yaparlarsa bu emellerine ulaşamazlar. Almanya’da, Japonya’da yapar, çünkü mağlup ülkelerdir. Oysa Türkiye güçlü ordusu var, galip ülkedir. Neye güvenerek yatırım yapsın? Görülüyor ki, Türkiye’de ne devlet ne de özel sektör kaliteli mal üretemiyor, üretmiyor. İhracat yapamıyoruz. Borç alıp ithalat yaparak yaşıyoruz. Bu da bizi ölüme götürmektedir.

O halde yapacağımız iş, halk sektörünün kalitesini yükseltmektir. Bu nasıl sağlanacaktır? Bunu ancak “tesbit” yani “kontrol müessesesi”ni kurmakla sağlarız. Halk ürettiği malları bu tesbit örgütüne götürecektir. Kontrol ettirip damgalatacaktır. Böylece onu ambara götürüp teslim edecektir. Eline aldığı teslim makbuzunu serbest piyasada istediği fiyatla satacaktır. Mal yerine makbuz el değiştirecektir. Sonunda tüketecek olan makbuz ile ambara gidip alacak ve tüketecektir. Son olarak malı teslim alan kimse malda bozukluk bulursa, bunun sorumlusu olarak onu kontrol edip damgalayan kimseyi bulacaktır. Burada üretici rahat etmektedir. Çünkü bir defa malı kabul ettirmişse artık onda sorumluluk kalmamaktadır. Kârını-zararını hemen hesap edebilmektedir. Tüketici de rahat etmektedir. Çünkü mal kalitesiz çıkarsa hemen iade etmektedir. Makbuzu alıp satan tüccar ise hiçbir sorumluluk taşımamaktadır. Böylece üretici ve tüketici tekelsiz olarak karşı karşıya getirebilmektedir.

Burada kontrol teşkilâtına satıştan yüzde verilmektedir. Damga vurmazsa iş yapamamış olur. Damga vurur da bozuk çıkarsa, bu sefer kendisi sorumlu olacağı için dengeli hareket etmek zorunda kalır. Demek ki, “tesbit” yani “kontrol teşkilâtı” bir taraftan üretimi artırmakta, diğer taraftan kaliteyi yükseltmektedir. Böylece dış pazarlarda da piyasa bulma imkânını elde etmekteyiz. Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi böyle bir hizmeti geliştirmekle ülkenin işsizlik ve dış borç sorununu da çözmüş olmaktadır.

Sanayi döneminde böyle “teminatlı kontrol hizmeti”ni geliştirmezsek, yaşama imkanını bulamayız. Unutmamak gerekir ki, dışarıya ihracat yapamazsak ithalat yapamayız. İthalat yapmadan da yaşama imkanı yoktur. Öyle mallar vardır ki ham maddesi ülkemizde olmadığı için üretmemiz mümkün değildir. Aynı sorun yurt içi piyasası için de geçerlidir.

 

TİCARET (BEY’ ve SELEM)

Batı hukuk düzenini İslâmiyet’ten aktarmıştır. Bazı konuları kavrayamamıştır. Bütün fıkıh kitaplarında “bey’” var, “selem” vardır. Bunlar görünüşte ikisi de alış-verişti. Oysa aralarında büyük hukuki farklar vardır.

Alış-verişte para standarttır. Yani, bilinen özelliklerini taşıyan örnek maldır. Parada aynilik aranmaz, mislilik aranır. “Şu numaralı parayı bana vereceksin” dense, bu şart bâtıldır. Hangi para verilse geçerli olur? Hatta bozuk veya  tam para dahi talep edilemez. Oysa, malda durum böyle değildir. Eğer ‘şu koyun’ diye anlaşma olursa, o koyunun teslimi gerekir.  Bunun pek çok hukuki sonuçları vardır. Ödenecek para çalınsa; “Ben bu alışverişi bozuyorum, çünkü o para elde yoktur!” diyemez ve akdi bozamaz. Başka para bulup vermek zorundadır. Ama sözkonusu o koyun ölse, akit feshedilir. O koyun yerine başka koyun talebi ile ortaya çıkılamaz.

Başka önemli husus, ticarette görme malın kalitesini belirlemede yeterlidir. Görülen bir kusurdan dolayı akit bozulamaz. Görülmeyen kusur da kesin kusur olmalı ve malın değerini beşte bir düşürmelidir. Çünkü alınıp satılan standart mal değildir. Kişi gördüğünü satın almış olur. Diyelim ki, bu on el değiştirse ve sonunda mal arızalı çıksa, görünmeyen arıza olsa, malı iade edecektir. Ama kime iade edecektir? Herkes kendi aldığına iade edecektir. Böylece on el değiştirerek taşına taşına ulaşan son alıcıdan geri dönecek, taşına taşına iade edilecektir. On davanın konusu olacaktır. Herkes kendisine satan firmaya karşı dava açacaktır. Hem de kaybettikten sonra. Sonuç yüz sene sonra alınacaktır(!) demektir. Görülüyor ki, bu tür alış-verişle bugünkü hayat yürümez.

Bey’in başka bir özelliği de, alırken ve satarken mal mevcut olmalıdır. Olmayan mal satılmaz. Olan da göstermezse, hazır bulunmazsa bile, bir yerde şimdi varolmalıdır. Akdin kesinleşmesinden önce malın sahibi tarafından görülmelidir. Kişi malı gördükten sonra malın hiçbir ayıbı olmasa da akdi tek taraflı bozma hakkı vardır. Çünkü mal vasıfları ile değil aynı ile satılmıştır. Bu alış-verişlerde paranın teslimi şart değildir. Akit başka zamanda yapılmış olur, para sonra başka zamanda ödenmiş olur. Mal sonra teslim edilmiş olabilir. Diğer taraftan akit bazı şartlarla bozulur. Baştan mühlet istenir. O mühlet içinde rücu edilebilir. Mal görülmeyen ayıpla ayıplı olabilir, iade edilir. Görülmemişse görüldüğünde iade edilir.

Selemde durum tersinedir. Selemde mal standart maldır. Tanımlanmıştır. O gün üretilmiş olması şartı olmadığı gibi, şart hiyarı câiz değildir. Görme hiyarı da yoktur. Para peşin ödenir ve akit biter. Tarafların herhangi bir sebeple tek taraflı olarak feshetme yetkileri yoktur. Burada da bir belge vardır. Bu bir taahhüt belgesidir. Günü gelince mal teslim edilmelidir. Bunun için fıkıhçılar altıya yakın şart koşmuşlardır:

  1. Selem akdinde esas borçlu belli olmalıdır. Alacaklının belli olması gerekmez. Belge kimin elinde ise alacaklı odur. Belge hâmiline yazılıdır. Ciro caiz değildir.
  2. Malın cinsi belli olmalıdır. O cinsin de standardı olmalıdır.
  3. Malın özellikleri belli olmalıdır. Yani cins için de bir farklılık varsa onlar belirlenmelidir.
  4. Miktarı belli olmalıdır.
  5. Bedeli belli olmalıdır. Eğer mamul teslim edilemiyorsa, verdiği nakit ödenmelidir.
  6. Teslim yeri belli olmalıdır. Bazılarına göre teslim şartı yazılmamışsa akit yeridir. Bazılarına göre akit bâtıldır.

Bizim bunlara ilâve edeceğimiz şartlar vardır:

  1. Selem belgesi noterde tanzim edilmelidir. Ve tanıklar nezdinde tanzim edilmelidir.
  1. Bir dayanışma ortaklığının güvencesi altında olmalıdır.
  2. Bir taşınmaz teminat olarak gösterilmelidir.

Selem akdinde para peşin ödenmelidir. Malın mevcut olması şartı yoktur. Selem akdinde mal taahhüt edildiği gün ambara teslim edilmelidir. Oysa borç talep tarihinde teslim edilir. Selem akdinde gün gelmeden mal istenemez. Bu borç akdinde de böyledir. Oysa karz-ı hasende her zaman talep edilebilir.

Selem akdinde mal kontrol edilir, damgalatılır. Ambara teslim edilir. Bundan sonra olacaklardan malı teslim eden sorumlu değildir. Selem belgesini alıp satanlar hiç sorumlu değildir. Ambarcı sadece ambardaki arızalardan sorumludur. Malın bozuk çıkması halinde standart başka mal verilir. Başka standart mal verilemezse, ödenen meblağ iade edilir. Kontrol edip damgalayan sorumludur. Bozuk çıkarsa, onun dayanışma ortaklığı malı tazmin eder. Kontrolörlere kontrol ettikleri maldan bir pay verilir. Bu payın miktarı genel hizmetin yirmibeşte biridir.

Kontrol edebilme yetkisi dayanışma ortaklığı tarafından verilir. Kontrollerin sayısı nisbetinde dayanışma ortaklığı bir pay alır. Onun için çok kimsenin bu dayanışmaya girmesini isterler. Ama ihmal eden kimsenin ceremesini kendileri çekecekleri için de herkese böyle bir yetki vermekten kaçınırlar. “Tesbit hizmeti” bugünkü eksper hizmetidir. Ne var ki, eksperlerin mali sorumlulukları yoktur. Kooperatif diğer genel hizmetlerin yanında, tesbit genel hizmetini de en sağlam bir şekilde tesis etmelidir.

 

STANDARTLAR

Tescil hizmeti kendisi standartları oluşturmaz. Tescil hizmeti standartları kaydeder. Standartlar planlamada oluşturulur. Ancak, standartların hayatı tesbittedir. Mallar kontrolörler tarafından kontrol edilir. Ambara konur. Bir ihtilaf çıktığında yine kontrolörler tarafından kontrol edilir. Yalnız kontroller arasında standardın oluşması için her malın iki sorumlu kontrolörü bulunur. Bunlar standart hazırlanırken hazır bulunurlar. Kâğıda geçmeyecek özellikler bunlar tarafından belirlenir. Nasıl kitap yeterli değilse, peygambere ihtiyaç varsa; standardın oluşması için de böyle tanıklara ihtiyaç vardır. Son karar bu tanıklara ait olur. Standartlar zamanla değişir ve gelişir. Ben bir mal üretmek istediğimde kendime göre standartlar yaparım ve yazarım. Bu standartlarda aranacak en önemli husus, bu özelliklerin ölçülebilmesi olmalıdır. Mesela; ‘güzel olacak’ derseniz, ‘büyük olacak’ derseniz, bir şey ifade etmez. Miktarları yazılı olacak. Miktarlara da tolerans konacak. Sadece ‘saf olacak’ denmeyecektir. Saflık yüzdesi belirlenecektir.

Konmuş olan standartlar gerçekleşebilmelidir. Her ölçünün oluşan tekniğe göre bir kesinliği vardır. Toleranslar o standartlar içinde oluşmalıdır. Diğer tarafından imalat standart malzemeye standart cihazlara standart işçiliğe dayanırsa standart olur. O halde bir üretici standart hazırlarken kullanacağı standart malzemenin ve makinenin de hangisi olacağını belirtmelidir.

Satış muamelelerinde standart aranmadığı halde, selem akitlerinde standart aranmaktadır. Bütün malların standardını yapmak elbette mümkün olmayacaktır. Bu sebeple kıyamete kadar bey’ de selem de varlığını koruyacaktır. Bey’in işleyişi “Mala-Mal Mağazaları”nda gelişecektir. Gelecekte paranın yerini ‘kaydi para’ alacaktır.

“Mala-Mal Mağazaları”nda tüccarlar olacaktır. Bunların belirlenmiş bir “kaydi para” ile alabilecekleri kredileri olacaktır. Herhangi bir malı satmak isteyen malı getirip alıcı ortağa satacaktır. Mal mağazaya konacaktır. Müşteri de gelip o malı satın alacaktır. Satıcıya bir kaydi para verilecek, o kaydi para ile ancak mağazadan başka mal alma imkanına sahip olacaktır. Bir kimsenin mal alabilmesi için de o mağazaya mal satmış olması gerekecektir. Bununla beraber altın, nakit ve döviz de değiştirilerek Mala-Mal Mağazaları” ile “Nakit Mağazaları” birleşmiş olur. Ama burada mal alınıp satılırken fark konuyor Kâr konuyor. Bununla kira payı, ücret payı, genel hizmet payı veriliyor. Nakitte bu faizi olacağı için meşru görülmez. Kaça alınıyorsa ona satılmalıdır.

Tabii, “Mala-Mal Mağazaları”nın çalışabilmesi için yine genel hizmete ihtiyaç vardır, ama selemde olduğu gibi kontrole ihtiyaç yoktur. Satın alan o kontrol edecektir.

Selem akitlerinde ise sistem başka türlü çalışmaktadır. Halk gidip parasını peşin ödeyerek mağazalara sipariş vermektedir. Mağazalar da tüccarlara paralarını peşin vererek sipariş etmektedir. Tüccarlar da oralarını peşin ödeyerek üreticilere sipariş etmektedir. Bu siparişlerin olabilmesi için bu malın tüm özellikleri ile belirlenmiş bir senedi olmalıdır. Sipariş alan işyeri bunu kendi işyerinde üretecektir. Ancak birtakım parçaları kullanacaktır. O parçalarını da tüccara sipariş verecektir. Böylece daha yıl başında tüm siparişleri almış ve tüm ham madde siparişlerini vermiştir. Zaman bırakılan emek ve kira payları olmuştur, genel hizmet payları olmuştur.

Yıl içinde ham madde ve parçalar gelmekte, işçiler çalışarak mamul mal hâline getirmektedir. Ne var ki, burada sipariş alınan bir parça yine başka yere sipariş verilen parçalardan oluşacaktır. En sonunda kullanılan malzeme de yine başka yere sipariş verilecektir. Bütün bunlar yıl başında tamamlanmış olacaktır. Böylece yıl başında kollektif kararlarla tüm üretim planlaması yapılmış olacaktır. Kâğıtta her şey imal edilmiştir. Kimler tarafından ne kadar ne imal edildiği bilinmektedir.

Bir malın imalinde pazarlık yapılmış, herkes alacağını baştan yılbaşında belirlenmiştir. Herkes kârını ve zararını bilmektedir. Karşılığı da işletmenin mamulü cinsinden verildiği için enflasyonun etkisi sözkonusu olmaktadır. Üretim fazlalığı ve üretim eksikliği sözkonusu olmaktadır. Yani standartlamanın yanında planlama da yapılmıştır.

Şimdi mal imal edilmeye başlanmıştır. Ne var ki, her kademede kontrol edilmesi gerekir. Büyük işletmeler bunları kendi kontrolörlerine yaptırabilmektedirler. Oysa küçük ve ortak işletmeler bunları kendi kontrolörlerine yaptırmaktadırlar. Bu sebeple halk ekonomisinin oluşabilmesi için genel hizmet veren kontrolörlere ihtiyaç vardır. Bunlar imalatın her safhasında kontrol yapıp damgalarlar. Böylece her imalatçı imal ettiği gün kontrolörlerden birine kabul ettirmesi hâlinde sorumluluktan kurtulmuş olur.

Kontrolörler aynı zamanda birbirlerini kontrol etmiş olurlar. Kendisinden sonra gelen kontrol kabul etmezse parça geri dönecek ve tazmin etmek zorunda kalacaktır. Böylece otokontrol müessesesi de çalışma içinde olacaktır.

Mal imal edildi, tamamlandı. Safha safha standartlara göre kontrol edildi. Son olarak son sorumlu damgasını vurdu. Bu mal bozuk çıkarsa kim sorumlu olacaktır. Son sorumlu olan kontrolör sorumlu olacaktır. Onun akilesi tazmin eder, sonra diğer kontrolörlerde kusur varsa ona rücu eder.

Ambara giren mal üzerinde artık tüketiciye kadar kontrol edilmez. Tüketici bunu açtığı zaman kontrol ettirebilir. Bozuk çıkarsa iade eder ve yenisini alır. Bulunmazsa parasını alır. İnsanlar alıştıkları malları sık sık değiştirmek istemezler. Onun için standartlar uzun zaman varlıklarını korurlar. Ama serbest rekabet insanlara yeniliği yapmaya zorlar. İşte burada da reklam ve eğitim devreye girecektir.

Mal ambardan alınır, mağazalara götürülür ve mağazalar da sipariş verenlere teslim ederler. Hatta mağazalar bunlara mağazalarda değil evlerde teslim ederler.

Standart malların sağladığı başka fayda da, sipariş alınmak suretiyle evlere teslim imkanının olmasıdır. Mağazalar teşhir yeri olacaktır. Müşteriler gelecek ve mağazalarda malları göreceklerdir. Beğeneceklerdir. Sipariş verecekler ve sonra evlerine teslim edilecektir. Gelecek dünyada insanlar ilim ve üretimle meşgul olacaklar. Yeni maceralar arayacaklardır.

 

HARAMLAR

Eskiden insanlara yalnız gıda maddelerinin zarar verdiği sanılırdı. Oysa bugün biliniyor ki, gıda maddeleri kadar teneffüs ettiğimiz hava ve su da gıda maddesi sayılsa bile, diğer giyeceklerde insana dokunmakta ve allerji yapmaktadır. Oturduğumuz yer, koltuk, duvar rengi ve yapısı sağlığımıza etki etmektedir. Radyoaktif ışınlar, elektromanyetik dalga ışınları, nihayet çevre kirliliği, hep sağlığımıza ve bedeni yapımıza etki etmektedir. Bu sebepledir ki eskiden bütün dinler farklı da olsa birçok helal ve haram müessesesini getirmişlerdir. Bugün de belediyelerin ve sağlık bakanlığının sağlık kontrolleri var. İnsan sağlığına neyin zararlı olduğunu ve olmadığını belirlemektedirler.

İşte burada son derece hassas bir nokta vardır. Bu da değişik bünyelere ve alışkanlıklara sahip insanların zararlara karşı mukavemeti farklıdır. Bunları kanunlarla tesbit edip kimini yasaklamak, kimini yasaklamamak veya piyasaya sürülmesini kontrol altına almak uygun değildir. Diğer taraftan diyelim ki elimizde zararlı yağımız var. Ama açız. Açlıktan öleceğimize, zararlı yağı yer ve geç ölürüz. Bu sebeple standartlar oluşurken zararlılığı göz önüne alıp ağır şartlar koymak ve bu sefer halkı aç ve çıplak bırakmak yanlıştır.

Diğer taraftan kapitalist ülkeler maddeler son kullanma tarihleri konmaktadır. Bozulmamış olduğu halde onun ticareti yasaklanmaktadır. Oysa Mamutlar döneminden kalan et bugün yenebiliyor. Sonra buna kim karar verecektir? Suda şu kadar koli varsa içilmez hükmünü kim koyacak, kim verecek?

Adil Düzende dengesiz bir şey olamaz. O halde insanlara zararlı olan şeyleri tesbit edip onların alınıp satılmasını sakıncalı rekabet içinde olan kurumlara ihtiyaç vardır. Bunlar dini dayanışma ortaklarıdır. Bunlar doktorlarına danışarak sağlığa elverişli maddeleri üretme sınırlarını koyarlar. Malların üzerinde bunların etiketi bulunur. Yarın bir yanlışlık olursa sorumlu o dini dayanışma ortaklığı olur. Zararları tazmin eder, diyetleri öder.

Bu yalnız madde için sözkonusu değildir. Mesela, zararlı filmi oynatmak da böyledir. O halde resmi sansür yoktur. Ama dayanışma ortaklarının sansürleri vardır. Kişi oluşturduğu standartları dini dayanışma ortaklığına götürür ve ondan izin alır. Sonra imalat yapar, eğer zarar verirse dini dayanışma ortaklığı tazmin eder.

Dini dayanışma ortakları gereksiz zorlaştırma yaparsa cemaat ondan kaçar, gerekli dikkati göstermezse de bol bol tazminat ödemek zorunda kalır. Bu da halkın o dini dayanışmadan ayrılıp başka dini dayanışmaya katılmayı sağlayacaktır. Görülüyor ki, dini dayanışma sorumluları gerçekten dengeli noktada kararlar alırlar.

Böylece ruhsat verilen yiyecek ve giyecekler ileride bir sorun çıkarırsa hakemlere gidilir. Hakemler bu hususta ilmin verilerine göre karar verirler. Hakemler taraflarca seçilmişlerdir. Hakemler birikim olarak müsbet ilim sahibi kimseleri atayacaklar. Eğer dini dayanışmanın helâl demiş olmasından doğan bir zararsa ve bu dini dayanışmaya tazmin ettirilir. Bu tazminat o dine mensup bütün cemaat tarafından yapılır. İnsanlar bu sayede cemaatlerine bağlanırlar veya ayrılırlar.

İnsanların alıştıkları yiyecekler onlara dokunmaz. Oysa, alışılmamış birçok yiyecek vardır ki son derece kötü etki yapar. İşte insanlar dinlerini seçerken öyle seçecektir ki soydan gelen alışkanlıklara uyumalıdır. Kur’an’ın sarahaten reddetmesine rağmen yanlış kanaat vardır. Belli dine mensup olanlar cennete, diğerleri cehenneme gideceklerdir. Tam tersine âhiretteki sorumluluk kollektif değildir. O gün kimse kimsenin yükünü taşımaz, kimse kimseden sorumlu olamaz. Herkes kendi yaptıklarından sorumludur. Bir dine mensup olmak onu ne iyi eder, ne de kötü eder. İçtihatlarıyla yaptıkları ameller onu cennete veya cehenneme götürür. Yarın insana soracaklardır. Neden içtihat etmedin? Götürün cehenneme denecek. İçtihat ettin ama içtihat ettiğinle emel etmedin; yine götürün cehenneme denir. Hâsılı, sorumluk hiçbir zaman bir dine mensup olmasından dolayı olmayacaktır.

Bu dünyada da dinde zorlama yoktur. İnsanlar istedikleri dinlere girerler, orada istedikleri gibi yaşarlar. Din adamlarını müritlerini cezalandıramaz. Hattat İslâmiyet’te cemaatten çıkarma hakkı da yoktur. Ama din adamları fetva verirler ve kendi cemaatlerinden onu yaparlar da sorumlu olunursa, o zaman dayanışma içinde tazminatını öderler. Her dini cemaatin kendine göre haram ve helâl olacaktır. Kur’an bunları açıkça ifade ettiği gibi, peygamber de ‘benim yiyeceğim değildir’ demiştir. Bünyeye göre gıda ayarlaması hususu asrımız tıp ilimleri tarafından da doğrulanmıştır. Demek ki standartlar yapılırken bu standartlara göre kontrolörler seçilir ve dini dayanışmanın özel izni gerekmektedir.

 

YASAKLAR

Yasaklarla haramlar farklıdır. Haramlar mezheplere göre değiştiği ve helal olan mezheplerin dayanışma içinde zararları tazmin ettiği halde yasaklardan doğan zararlar siyasi dayanışma ortakları tazmin ederler. Haramlar yatay olarak değişmektedir. Derinlemesine değişmektedir. Yani ülkesi ne olursa olsun bucağı ne olursa haramla haramdır. Mezheplere göre değildir. Oysa yasaklar bucaklara göre değişir. Her bucak kendi bucak içinde hangi malların satılmayacağına, hangi malların kullanılmayacağına kendi bucağında karar verir. Her bucağın yasakları ve cezaları ayrıdır. Uluslararası yollarda ise insanlığın icmaları ile yasaklar konur. Bu yasaklar ülke içinde geçerli olmaz. Devlet yollarında devletin yasakladığı mallar taşınmaz. Ama işlerin içinde bu yasaklık geçerli değildir. İl yollarında illerin yasakları konur. Bucaklarda geçersiz olur.

Bucaklarda konan cezalarla bucaklar kendileri uğraşırlar. Bucak yasaklarına uymayanlar bucak dışına sürülürler. Böylece bucak halkı bu tür maddelerden korunmuş olurlar. Yasaklı maddeler uygulanacak esas müsaderedir. Bu tür maddelerin ticaretinin yasaklanması bu maddeleri kıymetli hâle getirir, kaçakçılık şebekesini oluşturur. Halk esrarkeşliğe alıştırılır. Dolayısıyla malda suç yoktur. Suç kullanandır. Alıp satan suçlanmamalıdır.

Yasaklarla uygulanan müeyyideler şunlardır:

  1. Yasaklı maddeler mal kabul edilmediği için bunların alış ve satışları ne “Mala-Mal Mağazaları”nda yapılır, ne de siparişlere yapılır. Bunlar ortak ambarlara ad kabul edilmezler.
  2. Yasak malların üretimine genel hizmet verilmez. Kayıtları tutulmaz. Sözleşmeleri yapılmaz.
  3. Yasak mallar kanunun himayesine alınmaz. Yasak malların satışından doğan alacaklar da hukukun himayesi dışındadır.
  4. Yasak malları satıp da kullandıranlar, eğer çocuk veya mahcur kimseler ise onların işledikleri fiillerden dolayı bu işe sebebiyet verenler cezalandırılırlar.  

Bunun dışında bu malları taşıyanları cezalandırmak, o malların yaygınlaşmasına sebep olur.

Kontrol altına alınan malların alınıp satılması devletçe düzenlenebilir. Meselâ, afyon ticareti veya imalatı yasaktır. Ancak ilaç için kullanılmak amacıyla devlet tarafından alınıp satılabilir. Bu takdirde bu mallar normal mal muamelesini görür. Burada kontrol daha başka safhalara girer. Bütün ruhsatlı mallarda kontrol yine kontrolörler tarafından yapılır. Çok daha zor ve ilmi kontrol gerekir. Kontrol edilen malın hangi tarlada imal edildiği, hangi tarihte imal edildiği de tesbit edilerek etiketlenir.

Topraktan gelip karışan zerrelerin tahlilinden her zaman nerede üretildiğini gösterir. Ayrıca 14 kar bunun yüzdesiyle ne zaman üretildiği gösterilir. Olay çıktığında madde tahlil edilir ve kaçak olup olmadığı ortaya çıkar. Kaçak olarak ortaya çıkarsa kontrolörün dayanışma ortaklığı onu tazmin eder.

Bir bucakta yasak olup baka bucakta yasak olmayan bir mal için komşu bucak rahatsız edilemez. Kendi bucağında serbest olan bir malın dışarıya çıkmasından o bucak sorumlu değildir. Kontrolörlere düşen başka bir görev de çevre kirliliğini önlemektir.

Çevreye çevreyi kirletecek artıkları atmak da yasaktır. Çevre vakıfları kurulur. Vakıflar çevreyi kirletme nisbetinde üretimden pay alırlar. Çevreyi kirletmeyecek hâle getirirler. Bunun yolları başta artırma, sonra da çukura gömmedir. Bu işlerin sorumluları da yine kontrolörler olacaktır. Bunlar sık sık baca artıklarını, su artıklarını, ham madde artıklarını, radyoaktif yayınları kontrol ederek tehlike sınırına gelmişse çevre vakıflarını uyarırlar. Eğer kontrolörlerin atılmasından çevre kirlenmişse kontrolörlerin dayanışma ortakları tazmin eder. Yok eğer vakfın ihmalinden dolayı bir zarar doğarsa vakıf tazmin eder.

Adil Düzende üretim insan hayatı kadar önemlidir. Çünkü hayat üretimle kaimdir. Bu sebepledir ki öz savunmada can, mal, ırz ve iş korunabilir. Karşı tarafı öldürülmüşse diyeti ödenir ama kısas yapılamaz. Bundan dolayı bir işletme sosyal güvenlik veya çevre temizliği sebebiyle sorumlu tutulamaz. Onun için ayrı müesseseler vardır. Onlar o görevi yüklenmiştir. Üretici cephede üretimle savaşmaktadır. Tüm ihtiyaçlar destek güçler tarafından yapılır. Kontrol da böyledir.

Selem malları, mala mal mağazaları, genel hizmetler, krediler verginin ortaklık şeklinde mallardan alınması, hep çalışanın korunması ilkesine dayanır. Çalışan ancak mükafatlandırılır, cezalandırılamaz. Ancak, yasak malların imalinde bir çevre kirliliği doğarsa veya kişiler evir satılık gelirse bunu devlet tazmin etmez, bu yerlerin korunması devlete ait olmaz.

Yasaklarda temel kural şudur. Suç işlemeden kimseye ceza verilemez. Ama fiil ortaya çıkınca yasak bir araç kullanılmışsa, başka bir sebep de bulunamıyorsa onun o işi yaptığına karar verilir. Sigara içen bir kimse hastalanır ve ölürse, başka sebep de bulunamazsa ve sigara da yasaksa; ölüme sebebiyet verenin sigara olduğu sabit olmuş olur. Eğer bu sigara bir firma tarafından üretilmiş ise, bu kimsenin bu sigarayı içtiği sabit olursa, üreten tazmin eder. Belli değilse, o zaman bütün sigara fabrikaları tazmin ederler.

 

TESBİTİN TANIMI

Bundan on milyar yıl önce kâinat, zamanı ile mekanı ile bir nokta iken patlamış ve genişlemeye başlamıştır. Önce ışık hâlinde idi. Sonra genişledi. Parçalandı. Soğudu. Gaz hâline geldi. Galaksiler dönmeye başladı. Yıldızlar oluştu. Gezegenler oluştu. Dünyamız oluştu. Dağlar ve nehirler meydana geldi. Nihayet canlı yaratıldı. DNAları ile Bitleri ile canlılar âlemi meydana geldi. Buraya kadar her şey tabii kanunlar dediğimiz sistem içinde yaratıcının ayarlaması ile olanlar olduğu gibi cereyan etmektedir.

Sonra insan yaratıldı. İnsan, düşünen varlık olarak ortaya çıktı. Her insanın beynine kâinatın geçmiş ve gelecek görüntüsü yerleştirildi. Hafızası ile geçmişini hatırlıyor, düşünüyor ve gelecekte neler olacağını biliyor. Kendisi de olacaklara etkili olmaya başlıyor. Burada kalmıyor. İnsan dili ile kendi beyninde olan kâinatı başkalarına aktarıyor. Ortak bir düşünce oluşuyor. Yazının icadı ile bu ilerdeki nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılıyor.

Demek ki, ister kişinin ister topluluğun beyninde oluşmuş bir kâinat var.

  1. Geçmişteki olaylar alınmış, hafızada depo edilmiş, dil ve yazı sayesinde bu hafıza kollektifleşmiş.
  2. Bu hafızaya dayanılarak olaylar arasında ilişkiler kurularak kâinatın işleyişi hakkında bilgi ediniliyor ve olacaklar hakkında bilgi sahibi olunabiliyor.
  3. Böylece gerek insan beyninde gerekse insanlılığın kitaplığında dış âleme paralel birer âlem kuruluyor. İnsan geçmişte olanları bilebildiği gibi, gelecekte olacakları da bilebilmeye başlıyor. İnsan beyninde ve satırlar arasında olmuş ve olacakların filmi var. Dün akşam oldu. Biliyorum. Yarın da akşam olacak. Onu da biliyorum.
  4. Nihayet, insan beyninde plan ve proje taşıyor. Gelecekte olacaklara müdahale ederek kendi istediği istikamette oluşlara imkan veriyor. Boğaz köprüleri yokken bugün insanlar oluşturdu. Her gün insan gelecekte olacaklar hakkında karar veriyor ve ona göre o işler yapılıyor.

Bundan önce ortaya koyduğumuz “tescil”de insan gelecekte olmasını istediği şeyleri ortaya koyuyor. Yapılacakları plânlıyor ve yapacaklara imkan sağlıyor. İstenen şey şudur. Makroda her şey planlansın ve dengeli bir şekilde oluşsun. Ama mikroda insanlara müdahale etmeden yani onlara emir vermeden işler yürüsün. Diyelim ki, on ton buğday üretilsin ama, bunu kimin nerede ne zaman ne üreteceğine kişiler kendi istekleri ile kendileri karar versin. Kredi ve fiyat mekanizmaları ile bu planlama serbest sözleşmelerle sağlanıyor. Sonra da herkes kendi çıkarına hareket ederek üretim ve iş yapıyor. Böylece insanlık varlığını sürdürüyor. Tescil insanın beyninde ve topluluğun yazılı kayıtlarında olacakları kararlaştırmak ise; tesbit de olmuşları kayda geçirmektir. Tescille ilgili oluşları kayda geçirmektir.

Daha önce standartlara göre imal edilen mal tesbit hizmeti tarafından kontrol ediliyor, damgalanıyor ve ambara konuyor, demiştik. Tesbit sadece ambara konan malları tesbit etmekle kalmaz. Aynı zamanda diğer sosyal olayların da tesbiti yapılır. Mesela, diyelim ki bir çift evlendi. Bunun nikahı tescil tarafından yapılır. Düğün yaptı. Bunu tesbit belirler. Çocuk doğdu. Bunu tesbit belirler. Sosyal olaylarla ilgili tesbitler de yine tesbit hizmeti tarafından yapılır. İleride gerekir, tanıklık yapsınlar diye kayda alınması gereken her şeyin tesbiti yapılır. İki araba çarpıştı. Durumun tesbiti gerekir. Sadece olanlar tesbit edilir. Kim haklı, kim haksız, onları araştırma işi başkadır.

Halk sokağa dökülmüş, yürüyor. Tesbit müessesesi filmini alır, videosunu alır ve olayları kaydeder. Olaya karışmaz. Haklı ve haksız olduğuna karar vermez. Bu tesbitler kaydedilir, arşivlenir, sonra gerektiği zaman gerekli yerlere verilir. Bir kimse birini dövmüştür. Rapor gerekiyor. Yine tesbit tarafından tesbit edilir ve saklanır. Bu hizmetlerin yapılması topluluğun hafızasını oluşturur.

Sosyal olayların tesbiti yapıldığı gibi, tabii olayların tesbiti de tesbittir. Meteoroloji istasyonlarından alınan bilgiler de tesbittir. Astronomi gözlemleri de tesbittir. Hastahanelerdeki kayıtlar da birer tesbittir. Bir kimse hasta olmuş, ameliyat edilmiş. Geçen macera tesbittir. Bir araba tamir edilmiş. Bunun kayda alınması da tesbittir.

Görülüyor ki, tesbit dediğimiz zaman bir tür insanlığın hafızasını oluşturmadır. Bu hizmeti tescil hizmeti yapacaktır. Ancak buraya halkın katkısı olacaktır. Muhabirler de birer tesbit edicidirler. Bundan sonra göreceğimiz gibi, tahkik ediciler tesbit edicilerden tamamen farklıdır. Tesbit, olayları kayda almaktır. Bunların saklandığı yerler de farklıdır. Nüfus, demirbaş, envanter muhasebelerinde kaydedilebildiği gibi, arşivlerde de kaydedilir. Orada korunur. Oralarda tasnif edilir. Tescil kaydeder, değerlendirme yapmaz.

 

TESBİT ARAÇLARI

Tesbit demek ölçme demektir. Ölçme ancak belli âletlerle yapılır. Ölçme birim demektir. Birimleri insan tanımlıyor. Ölçme âletlerini insan icat ediyor. Diyebiliriz ki, insanlığın bilgideki evrimi ölçme ile sağlanmıştır. Temel kural şudur. Hiçbir ölçü yüzde yüz doğru değildir. Bizim bilgilerimiz daima eksiktir. Şöyle ki;

  1. Ölçme ihtimalidir. Ölçme yapıp kayda geçirinceye kadar bir zaman geçecektir. O halde kaydettiğin zaman ile ölçme zamanı bir olmayacağı için tesbit daima ihtimalidir. Belki kaydetmeden önce o değişmiştir.
  2. Ölçme takribidir. Kullandığın metre ile ölçtüğün uzunluk arasında gözle bakıyorsun. Tam dik bakman gerekir. Bunu hiçbir zaman kesin yapamazsınız. Dolayısıyla her zaman yaklaşık olarak ölçü yaparsınız. Elinizdeki metre de sıcaklık ve soğukluk şartları ile uzar ve kısalır. Dolayısıyla ölçüden tam emin olmanız mümkün değildir.
  3. Ölçme izafidir. Bir varlığın her tarafını ölçemezsiniz. İki kenarı ölçer ve çarparsanız alanını bulursunuz. Karşılıklı kenarlar her zaman birbirlerine eşit olmaz. Siz başka taraftan ölçersiniz. Diğeri başka taraftan ölçer. Sonuçlar farklı çıkabilir.
  4. Ölçme nisbidir. Seçtiğiniz âlet ile ilgilidir. Siz başka metre ile, diğeri de başka metre ile ölçer. Metreler arasında fark varsa sonuçlar da farklıdır.

Bu sebeplerledir ki tesbitler kesin değildir. Her zaman bir tolerans vardır. Bu tolerans iki şekilde ortaya çıkar. Ya ihtimaliyat içinde ortaya çıkar, ya da miktar üzerinde ortaya çıkar. Alacağın bin tekerlektir. Bunlardan 995’i sağlam olur, diğer 5’i sakat olabilir. Hatta sayarken hata yapıp eksik veya fazla koymuş olabilirsin. Tesbitte sıhhat kullandığınız araçlarla ilgilidir.

Temel birimler vardır. Biz ölçmeleri onlara dayanarak yaparız:

  1. Uzunluk birimi bizim en çok güvendiğimiz ve sonunda her şeyi onunla ölçtüğümüz bir birimdir. Meselâ, biz sıcaklığı sonunda termometrede uzunluk olarak ölçeriz. Uzunluk olarak insanlar önceleri karış, kulaç, parmak gibi insan organını kullandılar. Sonra ağaçtan uzunluk yaptılar. Hâlâ onu kullanıyorlar.
  2. Zaman birimi de insanlar için ilk ölçü aracı olmuştur. Gün ve yılı birim olarak hâlâ kullanıyorlar. Güneşin veya yıldızın gökte bulunduğu yerle zamanı ölçtüler. Güneşin gölgesiyle güneş saatini icat ettiler.
  3. Sonra teraziyi buldular ve ağırlıkları böylece karşılaştırdılar. İlk terazi olarak, sağ ve sol ellere aldıkları şeyleri karşılaştırdılar.
  4. Arşimet kanunları ile kuvvet mefhumunu kavramaya başladılar. Ağırlıkları değişmediği halde, uzun kolda olan parça kısa kolda olan parçayı daha küçük olduğu halde dengeliyordu.

Bu temel kavramlara sıcaklık, elektrik, manyetik birimleri eklendi.

Şimdi ürettiğimiz herhangi bir malın özelliklerini tesbit eden özel araçlar vardır. Onunla parçaları kontrol ediyorsunuz. Üretim araçları kadar kontrol araçları vardır. İmalathanelerde üreticiler daima bu ölçüleri yapmaktadırlar.

Tek fabrikada yapılan üretimde işverenin görevli kıldığı kimseler kontrol yapmaktadır. Halk ekonomisinde kontrol özel sorun teşkil etmektedir. Bunun için şöyle bir usul geliştirilmiştir.

Bir çarşıda yürüyen bant yahut taşıyıcı vardır. Ayarıca her malı her kademede kontrol eden on kadar tesbitçi vardır. Yanında da ambarı vardır. Üretici ürettiği parçayı dilediği tesbitçiye götürür. Oradaki kontrol aracında kontrol ettirir. Damgalar. Üretici malı ara ambarına verir. Onun üzerinde işlem yapacak başka üretici malı alır, yine orada makine üzerinde kendisi kontrol eder ve alıp işler. Parça böylece değişik üreticilerin isteklerine göre yer değiştirerek üretilmiş olur.

Her parçanın ambardaki stoka göre bir değeri vardır. Bu değer her akşam bilgisayarlar tarafından hesaplanır. İş yapanlar da iki fiyat arasındaki farka bakarak üretim yaparlar. Fiyat farkı onlara işçilik olmuş olur. Bu fiyat farkları sebebiyle ambarlar daima yarı dolu seviyesinde kalır.

Kontrol cihazlarının bakımı başkaları tarafından yapılır. Bu cihazlarda ambara girerken tesbitçiler tarafından yapılır ve damgalanır. Ambardan çekerken ise üreticiler tarafından kontrol edilerek alınır. Üreticilerin dağınık olması sebebiyle ilk görünüşte masraflı olmaktadır. Ancak insanların hür iradeleri ile üretim yapmaları ve otomatikman kontrolü bakımından bu tercih edilir bir üretim biçimidir. Bununla beraber tezgahlar öyle planlanır ki üreticiler yine kendi istekleri ile üretirler ama akış en kısa yoldan cereyan eder. Bu tezgah bakımlarının başka kişiler tarafından yapılmasıdır. Üreticilerin seri parça üretmelerinden dolayıdır. Kişi yapacağı parça sayısınca bir zaman o tezgahı işgal etmiş olur.

Bir kimse bir malı satın aldığı zaman mal ambarda olsa da o çıkmış sayılır. Bir kimse bir malı yapmayı taahhüt ettiğinde o mal girmiş olmasa da girmiş sayılır. Stoklar buna göre belirlenir ve fiyatlar buna göre hesaplanır. Yani akşam, ben yarın bunu yapayım diyen kimse bilgisayarla malı satın almış ve yine bilgisayarla malı taahhüt etmiş olur. Kazanacağını net olarak bilir. Halk üretimi veya çarşı üretimi dediğimiz bu sistem bir taraftan insanların serbestçe istedikleri işleri yapmayı sağlamaktadır. Diğer taraftan serbest rekabet içinde üretimi ve tüketimi planlamaktadır. Tesbit hizmeti halk ekonomisinin ana mesnedi olmaktadır. Üretici teslim ettikten sonra sorumluluğu bitmektedir.

 

TESBİT ÖRGÜTÜ

Tesbit hizmetleri mesleki dayanışma ortaklığının denetimindedir. Mesleki şûra sıralama usûlü ile seçer. İnsanlıkta seçer, ülkede seçer, ilde seçer, bucakta seçer. Bu bakanlığın denetimi de mesleki dayanışma ortaklığına aittir. Mesleki dayanışma sorumlularından herhangi biri bakanın usulsüz iş yaptığı veya başarısız olduğunu tesbit ederse bir hakem seçer ve dava açar. Bakan da bir hakem seçer. İki hakem de baş hakemi seçerler. Dava devam eder. Bakan kendi hakemine muhatap olur. Sonunda bakanın kararları iptal edilmiş olabilir. Bakan hakemler kararıyla bakanlıktan alınmış olabilir.

Tescil, tesbit, tahkik ve tahkim bakanları doğrudan başkanın başkanlığında bir araya gelerek ortak kararlar alabilirler. Bakanlar kuruluna katılır ve oylarını kullanırlar.

Bunun dışında kıta merkezlerindeki bölgelerde, ilçelerde ve köylerde tesbit hizmet birimleri kurulur. Vakıflar oluşturulur. Bu vakıfların bakımını ve işletmesini yapmak üzere bakan tesbit sorumlularını atar. Ayrıca, kıta merkezlerinde ve bölgelerde tesbit ihtisas genel müdürlükleri kurulur. Bu genel müdürlerin başına bakan yönetim kurulu başkanlarını atar. Yönetim kurulu üyeliklerine ise mesleki kuruluşlar sıralama usûlü ile atama yaparlar. Bu genel müdürlükler ihtisas hizmetlerini verirler.

İlçelerde ise il mesleki şûra üyeleri tarafından atanan tesbit görevlileri vardır. Bunlar da sıralama usûlü ile atanırlar. Köylerde (semtlerde) tesbit temsilcileri vardır. Bunlar ilçelerdeki tesbit görevlileri temsil ederler. Ayrıca işletmelerde tesbit işçileri vardır. Tesbit işçilerine ehliyet tesbit görevlileri tarafından verilir. Kıtalardaki tesbit otoriteleri üstün ehliyetlidirler. Bölgelerdeki tesbit mütehassısları yüksek ehliyetlidirler. İlçelerdeki tesbit hizmetlileri orta ehliyetlidirler. Köylerdeki tesbit temsilcileri ilk ehliyetlidirler. Tesbit işçileri ise temel ehliyetli olabilirler.

Köylerdeki küçük teşebbüslerden alınan tesbit payı temsilciye aittir. Yarısını kendisine ayrır, yarısını bucak merkezindeki ortak fonda toplar. Herkesin bir tesbit temsilcisi vardır. Tesbit ettireceği işleri ona tesbit ettirir. Ortak fonda toplanan miktar o tesbitleri yapanlara bölüştürülür. Böylece temsilcinin elde ettiği gelirlerin beşte birini ilçedeki tesbit görevlisine verir.

İlçedeki tesbit görevlisi, ilçedeki orta işletmelerin tesbit hizmetini yüklenir. Bu yerlerde  tesbit temsilcileri bulundurur. Burada tesbit hizmeti verenler de semtlerdeki tesbit hizmetini verenler gibidirler. Ancak bunlar paylarının yarısını il ortak tesbit fonuna verirler. İl ortak tesbit fonunda toplanan paralar ortaklara tesbit hizmeti verenlere bölüştürülür. Tesbit görevlisi tesbit hizmeti verdiği kimseler sayısınca bu fondan pay alır. Bu payların beşte ikisini köylerdeki temsilcilere bölüştürür.

İlçe görevlisi kedisine bölgede ona yakın mütehassısı tesbit müşavirini seçmiş olur ve beşte birini onlara bölüştürür.

Bölgelerdeki mütehassıs tesbitçiler büyük işletmelerin tesbit hizmetlerini yüklenirler. Buralarda tesbit görevlileri bulundururlar, buralarda tesbit temsilcileri olur. Nihayet, buralarda tesbit işçileri bulunur. Buradan aldıkları tesbit paylarını beşte birlik ilkeye göre bölüşürler. Yani herkes elde ettiğinin beşte birini bağlı bulunduğu üste verir. Bölgedeki her mütehassısın kıta merkezinde bağlı bulunduğu bir üstün ehliyetli varadır, ona da beşte birini bölüştürür.

Kıta merkezindeki üstün tesbitçiler aynı zamanda kıta merkezlerindeki üstün işletmelerin tesbit sorumlusudurlar. Bu işletmelerde tesbit mütehassısları vardır. Tesbit görevlileri vardır, tesbit temsilcileri ve işçileri vardır. Gelirlerinin yarısını insanlık tesbit merkezindeki ortak fona bölüştürürler. Kişilere hizmet veren otoriteler bundan pay alırlar. Beşte dörder olmak üzere aşağıya bölüştürürler.

Genel kural şudur. Bir tesbit hizmetinde işletmelerden alınan payın yarısı ortak fonda toplanır. Bu ortak fon küçük işletmeler için bucak, orta işletmeler için il, büyük işletmeler için devlet, üstün işletmeler için insanlık merkezlerdir.

İşletmelerden gelen payların yarısı daha üstlere beşte birler olarak bölüştürülür. İşçiler paylarının beşte birerlerini temsilciler, temsilciler paylarının beşte birerlerini görevlilere, görevliler paylarının beşte birerlerini mütehassıslara, mütehassıslar paylarının beşte birerlerini partilere verirler. Merkezde toplanan fonlar halka hizmet verenlere bölüştürülür. Beşte bir merkezlerde kalır. Kalan ise aşağıya doğru beşte birer olarak iner. Mütehassıslar beşte dörderlerini ilçedeki görevlilere, ilçedeki görevliler beşte dörderlerini köylerdeki temsilcilerle bölüşürler.

Hizmetlerde esas şudur. İşletmelerde verilen hizmetlerde işletmeler üretimden bir pay vereceklerdir. Bu pay genel olarak beşde birdir. Yirmibeş hizmet vardır. Demek cironun yüzyirmibeşte biri tesbit hizmetinindir. Bunun yarısı ortak fonda toplanır. Diğer yarısı yani ikiyüzellide biri oraya hizmet verenlere verilir. Sonra bunlar hizmet verenler arasında bölüşülmüş olur. Herkes ürettiği miktarla bu hizmeti almış olur.

Büyük firmalar daha az hizmet gördükleri halde ödemeleri fazla olur. Küçük firmalar daha çok hizmet gördükleri halde ödemeleri az olur. Bu da firmalar arasında dayanışmayı sağlar. Büyük firmaların yanında küçük firmalar da sağlıklı hizmet almış olurlar. Diğer taraftan halka tesbit hizmeti karşılıksız verilmiş olur. Halk hiçbir ödeme yapmadığı halde tesbit hizmetinden yararlanmış olur. Bu da herkesin  yeryüzündeki topraklar üzerinde yaşama hakkı vardır. Çalışmasa da kirasından yararlanma hakkı vardır. Ortak fon kira payıdır.

 

TESBİTİN GÖREVİ

Tesbitin iki çeşit hizmeti vardır. Bunlardan biri işetmede üretimin kontrolünü yapmak ve ürünleri damgalamaktır. İkinci görevi ise kişilerin istedikleri herhangi oluşu tesbit etmektir. Bu tesbit de ileride kullanılacaktır. Bu tesbit görmeden ziyade, ileride ses veya görüntü olarak tesbittir. Bu tesbitte şahitler de hazır bulundurulabilir. Belgeler mühürlenir ve tanıklara verilerek saklanabilir. Tesbitin görevlerini anlayabilmeniz için örnek olarak Ahşap Ev inşaatından başlayalım.

Ahşap ev için iki çeşit kereste gelecektir. Biri kestane diğeri de  kavak. Demek ki iki çeşit depo yerimiz olacaktır. Kavak tomruğu, kestane tomruğu.

Tesbit hizmetlisi çağrılacak ve depoya giren kavak veya kestane tartılacak ve depoya dökülecektir. Tomruklar için konmuş şartname vardır. Ona göre tomruklar çap ve boylara göre tesbit edilecektir. Yani, satıcı bunları çaplara ve boylara göre dizecektir. Kontrol gelecek ve buna göre hazırlanmış olan liste ile malı kontrol edip damgalayacaktır. Böylece artık bu mal devreye girmiştir. Bu arabaya yüklenirken de tesbit edilebilirdi. O zaman döküldükten sonra tesbite gerek kalmaz. Çünkü bozuk çıkarsa damgalayan sorumlu olacaktır.

Gelen mal işletme bilgisayarına girmiş olacaktır. İşçi bakacak; tomruğun fiyatı ne kadar? Mamul kerestenin fiyatları ne kadar? Tomrukları seçecek ve onlardan çıkarabileceği keresteleri hesaplayacak. Kendisine kalan kazancı bulacak ve işe karar verecektir. Bilgisayarla depodan malı gece satın almış olacak, yine gece kereste deposuna mal teslim etmeyi taahhüt edecektir. Gecede yapılan bu işlem depodaki malın değerini artıracak, kerestenin fiyatını düşürecektir. Bundan sonraki buna göre karar vermiş olacaktır.

Yine gece bilgisayarda ertesi gün biçeceği bıçkının açık saatlerini kapatacaktır. On saatlik kira ödeyecektir. İşçi işi kendisi seçmiştir ve kazancını da kesin olarak hesaplamıştır. Ertesi gün keresteyi tomruk deposundan alıp işleyecektir. Akşam üstü de mamul kereste ambarına teslim edecektir. Ne var ki, yine kontrole ihtiyaç vardır. İşte bundan sonra kontrollerden birini haberdar edecek ve keresteyi teslim edecektir. Burada yine ölçülendirmeler yapılacaktır. Teslim miktarlarında beşte bir kadar farklar oluşur. Teslim ettiği miktar kadar karşılık istihkak eder.

İşte böylece ambarlara girerken mallar tesbit tarafından kontrol edilir ve teslim edilir. Kontroller on civarındadır. Hangisine olursa olsun teslim geçerlidir. Kimin damgasını taşıyorsa sorumlu odur. Şimdi bu işlemde birçok kimseler pay almıştır. Depocular kendilerinden geçtiği için pay almışlardır. Tesis sahipleri kira paylarını almışlardır. Tesislere bakım yapanlar paylarını almışlardır. Tabii ki iş yapan da payını almıştır. Diğer genel hizmeti yapanların da payları olmuştur. Bütün bunlar bilgisayar tarafından otomatikman hesaplanacaktır.

Tomruk ve mamul malların fiyatları bilgisayar tarafından tesbit edilmiştir. Kontrol edeni üretici seçmiştir. Üretici bozuk olanları da katmak ister. Kontrol ise sorumluluğu artık kendisine ait olacağı için bozuk olanları almayacaktır. Daha doğrusu bozuk olanlar bozuklar ambarına alınacaktır.

Bugünkü üretimden farkı, hiçbir mal reddedilmez. Mamuller tasnif edilir ve kendi ambarlarına konur. Akış devam eder. Sonunda kendiliğinden değerlendirilmiş olur. Eğer bozuklar standart değilse o zaman mala mal ambarı kurulur. Orada bozuklar pazarlıkla satın alınır. Orada selem sitemi değil de bey’ sistemi geçerli olur. Yani, gözle görülen şekli ile satın alınır. Bu husus çok önemlidir.

Tesbit hizmetinin ikinci görevi de ortağın istediği bir konuda tesbit yapmaktır. Kişi kendisine gerek gördüğü herhangi bir hususu tesbitçisinden ister ve tesbitçi de onu tesbit eder. Bunun için ona bedel ödemez. Ancak tesbit etmezse tesbitçisini değiştirir. Bu yolla kişilerin gerekli kayıtları alınmış olur. Sağlık kontrolleri de bir tesbit işidir. Teşhis bir tesbit işidir. Böylece bazı hizmetler vardır ki onların tesbiti hizmetliler tarafından doğrudan yapılır. Yani, kişi istemesine gerek kalmadan tesbiti yapılır ve dosyasına yollanır. Bir trafik kazsı olmuştur. Bu da tesbit işidir. Kavga olmuş, yaralamıştır; tesbit işidir. Parmak izi tesbit işidir. Adli tıp tesbit işidir.

Tesbit işleri ihtisas isteyen işlerdir. Her yerde mütehassıs bulmak zordur. Bu hususta o işin hizmetlisinden yardım alınır. Böylece hizmetler arası bir dayanışmaya ihtiyaç vardır. Yani, ilçede bulunan hizmetliler 250 kadardır. Her hizmetten ona yakın kimse vardır. Her hizmetli diğer hizmetlilerden birer danışman seçer. Tesbitler yaparken  onlardan yararlanır. Bu yararlanmada onlara bir pay verir.

Görülüyor ki, uygulamada birtakım sorunlar çıkacaktır. Ancak, eğer sistem iyi ise kendi çözümlerini sistem içerecektir. Kur’an’ın ilkelerine dayanılarak kurulmuş bütün sistemlerin çözümleri içinde vardır. Yeter ki Kur’an doğru anlaşılmış olsun. Adil Düzende çıkacak sorunların çözümleri kendi varsayımları içinde bulunacaktır. Bütün sorunlar baştan düşünülemez, çözümleri ortaya konamaz. Sorunlar çıktıkça çözümler de üretilecektir. İçtihat da budur. İlk dönemlerde işler bir düzeyde idi. Sorunlar azdır. Çözümler baştan öğrenilirdi. Şimdi ise işler çok, sorunların sonu yoktur. Çözümler sorun çıktıkça üretilecektir. Hz. İsa “Günün derdi güne yeter” diyor. Aklınıza gelen sorunları çözeceksiniz, gelmeyenlerden kokmayacaksınız. Ama sistemi delmeden bütün sorunları çözemiyorsanız, ileride çıkacak problemleri de çözmezsiniz. Tesbitte ihtisas sorunu şimdi ortaya çıktı ve şimdi çözüldü. Bu yazılar sizi düşündürecektir. Size çözüm yollarını öğretecektir. Çözmeyecektir.

 

TESBİTİN SORUMLULUĞU

Kamu hizmetleri teminatlıdır. Yani, hizmet alanlar bilirler ki bu hizmette bir zarar doğarsa o tazmin edilecektir. Şüphesiz ki zararın dereceleri vardır. Farz edelim ki, bir kimse diğer kimseye vurdu ve kişi on gün işten oldu. Ayrıca acı çekti. Bu acının karşılığı olarak bir tazminat takdir ettik ve bu tazminatı ödedik. Bu hususta bir tartışma sözkonusu değildir. Tartışma sadece ödenecek tazminat miktarı üzerindedir. Ama kişi diyebilir ki; “Ben bu kadar gün işsiz kaldım, onun da ücretini isterim.” Bir bakıma bu ücret de onun hakkıdır. Ancak Adil Düzende işsiz kaldığı günlerde kredisini alamayacağı için kendisine o günlerde emekli sayılacak ve ücreti ödenecektir. Bu bakımdan böyle bir ücreti failden istemeye hakkı olmaz. Ancak darbe yiyen kişi olarak ben o gün işime gidemediğim için diyelim ki on altın zarar ettim. Fiili zarar olduğu sabit olursa, bunun ödenmesi de istenebilir. Bununla yetinmez, ben bugün işe gidemedim, gitseydim şu kadar altın kâr edecektim. Bunu da isteyecek mi? Bütün bunlar tesbit hizmeti yapanların bilgisizlikten, hatadan, beceriksizlikten veya kasden iras edilen fiillerden doğmuş olacaktır.

Hizmet alan hizmet vereni kendisi seçmiştir. Seçerken bu tür olayları kabullenmelidir. Dolayısıyla tazminat asgariye indirilmiş olmalıdır. Her ne kadar bugün insanların tanınmadığı kimselerle ilişki kurmak zorunda olduklarını söylüyor, dolayısıyla teminatlı ehliyet ilkesini getirirsek de insanın doğru karar vermesini sağlamak ve kendi işlerinde kendi takdirlerini kullanması için sorumluluk taşıması için yine de takdirlere bırakmamız gerekmektedir. Bu sebepledir ki ilçenin içinde bir hizmeti gören on kadar görevli vardır. Bunlar hep oralardadırlar. Halk onları tanımaktadır. Bunlar arasında seçim yapacaktır. Köylerde de her görevlinin temsilcisi vardır. Görevliyi seçerken onun köydeki temsilcisini de birlikte değerlendirecektir. Devamlı değiştirme imkanına sahiptir. Bu sebeple seçme imkanı eski devirlerdeki tanıdık devrelerin seçme imkânı gibidir. Görevli bölgelerde mütehassıs seçerken de yine tanıdık kimseler arasından seçmektedir.

Şimdi bir tesbit yapıldı ve tesbit doğru yapılmamışsa sorumlu tesbit yapandır. Tesbit yaptıran kendi lehine olanı tesbit ettirmektedir. Tesbit eden ise kişinin lehine tesbit yapmazsa kişi başka hizmet edenini bulacaktır. Yanlış olarak lehine tesbit ederse, yarın aksi sabit olunca onu kendi akilesi ödeyecek ve akilesi onun ehliyetini alacaktır. Dolayısıyla burada denge vardır. En iyisi doğrusunu söylemektir. İşte buna “çıkar paralelliği” diyoruz. Yani, kamu ile çıkar paralelliği. Doğru olanı tesbit herkesin çıkarınadır. İyilerin çıkarınadır. Kötülerin lehinedir.

Şimdi bir tesbitte ortaya çıkan hata nereden gelmiştir. Farz edelim ki, terazinin yanlış tartmasından hata oluşmuştur. O takdirde ödeme teraziyi kontrol edene ait mi olacaktır? Biz hataları bu kadar yaygınlaştırırsak tesbitte zorluk çekeriz. Tartan kimse terazinin doğru tartıp tartmadığını kendisi kontrol edecektir. Sorumluluk tartana ait olacaktır. O halde hatanın sebebi ne olursa olsun, hatalı tartmadan damga vuran sorumlu olacaktır. Olaylarda tahkik kolaylığı aranmalıdır.

Sebeplerde son olay illettir. Yani, aslında bir olay birçok olayların sonucunda doğmuştur. Ancak son olay olmasaydı o olay olmaz ise ona illet deniyor. Tüm sorumluluk illete yüklenir. Hizmetlerde son hizmet veren sorumludur. Diğerleri sebep hükmündedir. Fıkıhta önemli bir kural vardır. Eğer illetin faili varsa ve suçlanabiliyorsa sebeplerin failine fiil izafe edilemez. Burada da sorumlu her zaman son sorumludur.

Küçük işletmelerin sorumlusu temsilci, orta işletmelerin sorumlusu görevli, büyük işletmelerin sorumlusu mütehassıs hizmetli, üstün işletmenin sorumlusu üstün ehliyetlidir. Bununla beraber, küçük işlerin sorumlusu temsilciler, orta işlerin sorumlusu görevliler, büyük işlerin sorumlusu mütehassıslar olacaktır. Bu husus projelerinde gösterilmiş olacaktır.  

Benzer şekilde insanla ilgili tesbitlerde de tesbit yetkisi sözleşmelerde gösterilmiş olur. Tesbitin büyüklüğüne göre tesbiti yapanların derecesi yüksek olur. Bir işte sorumlu daima tektir. Kararı o verir. Ancak sorumlunun istişare etmesi şartı getirilir. Diğerleri ile istişare eder ama son kararı sorumlu verir.

Hizmetlerde daima son sorumlu ilçelerde görevlilerdir. Önemli tesbitler olacaksa bölgeden danışmanlar geri ve onlarla istişare eder. Ama kararı daima görevli verir. Bölgede ise sorumlu mütehassıslardır. Diğerleri danışman durumundadırlar. Bunlar kollektif suç yok ilkesi sebebiyle böyledir.

Burada belirtmemiz gereken husus, mesleki dayanışma ortaklıkları bugün olduğu gibi oda oda şeklinde değildir. Mesleği ne olursa olsun hep aynı mesleki ortaklığa kaydedilirler. Birbirinin tamamen benzeri olan kuruluşlar on civarındadırlar. Kişinin mesleği ne olursa olsun istediği mesleki kuruluşa kaydını yaptırır, onun dayanışmasına girer.

Bölgelerde mesleki ihtisaslar vardır. Ehliyetler bu ihtisas sahipleri tarafından tevcih edilir. Yani, diploma ihtisas sahipleri tarafından verilir. Üniversite mahiyetindedir. Her dayanışma ortaklıkları kendi içinde mütehassıslar bulundururlar. Bazı hususlarda değişik mesleki kuruluşlara kayıtlı mütehassıslar bir araya gelerek mesleklerle ilgili kararlar alabilirler. İmtihanlarda ortak sorular sorabilirler. Ancak kişilerin meslek icralarına asla karışamazlar.  

 

 

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER

XII

TAHKİK HİZMETİ

S O R U Ş T U R M A

 

TAHKİK / SORUŞTURMA

Bir kimsenin hayatı ne ise topluluğun düzeni de odur. Bir insan önce karar verir, sonra o kararları uygular. Onları hafızaya alır, sonra de gerektiği zaman onları hatırlar. O hâtıralarına bakarak onlara varır. Bu sonuçlara dayanarak yeniden karar verir. Karar, bellek, anımsama, değerlendirme ve karar.

Topluluklarda kararlar sözleşmelerle alınmaktadır. Böylece kollektif kararlar ortaya çıkmaktadır. Sonra tesbitle uygulamalar belleğe alınmaktadır. Damgalanarak mallar ambarlara konmaktadır. Sonra tahkikte olaylar hatırlanmaktadır. Tahkimde de olaylar değerlendirilmektedir.

İlim nedir? İlim, geçmişte cereyan eden olayların şimdi bulabildiğimiz izlerini tesbit etmek, bunları değerlendirerek oluşlarla ilgili akış kanunlarını çıkarmak, sonra da bu kanunlara dayanarak gelecekte olacakları tahmin etmek, olanları bu sefer tesbit etmektir.

Demek ki ilmin akışı da şöyledir: Tesbit, tahkik, tahkim, tescil.

Tescili, gelecekte olacakları belirleme şeklinde ifade ediyoruz.

Delil, geçmişte cereyan eden olayların bize bıraktıkları izler demektir.

Tahkik, delilleri değerlendirip geçmişte cereyan eden bir olayın senaryosunu ortaya çıkarmaktır.

Kişinin davranışları hafızlarına dayanmaktadır. Hatırlamalara göre karar vermektedir. Toplulukta da bir hatırlama müessesesi olmalıdır. Gerek görüldüğünde bu nasıl cereyan etmiştir? Bu ortaya konmalıdır.

Bugünkü yargıda soruşturma karar kadar önemli bir iştir. Dâvâ ikame edildiğinde önce iddianın doğru olup olmadığı soruşturulur. Olay tesbit edilir. Bundan sonra da o olayın hükmü verilir. Filan kimse şunu çaldı. Bu tahkik safhasıdır. Cezası iki ay hapistir, dersek; bu da hüküm safhasıdır.

Tarih boyunca soruşturma müessesesi daima karışık olmuştur. Çünkü bu husus çok derin bilgi istemektedir. Geçmişte cereyan eden olayları şimdi nasıl bileceğiz? Allah kâinatı ruh, melek, cin ve insan için yarattı. Bunlara öyle melekeler verdi ki kâinatın geçmişini bilsinler, olacakları da bilsinler. Tabii ki bu mekanizmanın çalışması için kâinatla insan beyni arasında bir uyum olmalıdır. Kâinatta olaylar öyle cereyan etmelidir ki insan beyni onu geçmiş ve geleceği ile bilsin. İnsan beyni de öyle var edilmelidir ki kâinatı geçmiş ve geleceği ile bilsin. İnsanla kâinat arasındaki bu uyum Allah’ın varlığına en büyük delildir. Tesadüflerle oluşan beyin ile tesadüflerle oluşan kâinat arasında bu uyum nasıl ortaya çıkacaktır? Bir yuvarlak demir betonyer içine atılıyor ve betonyer içinde bu demir üzerinde tesadüflerin sonunda metrik bir yiv açılıyor. Aynı şekilde bir cıvata açılıyor ve onda da yine metrik vida açılıyor. Sonra da bunlar birbirine geçiyor. Bu ihtimaliyatı hesaplayalım. Biz daha bu rakamları alacak bilgisayar yapamadık. Biz de sıfırları yazmaya başlasak ömrümüz biter.

Kâinat on milyar yıl önce yaratıldığına göre !0^20 saniye kadar zaman geçmiştir. Zaman kuvantumu !0^(-40) olsa, geçen zaman kuvantumu !0^60 olur. Oysa ihtimaliyat bundan çok küçüktür. Demek ki iddia imkansızdır. İnsan beyni ile kâinat arasındaki bu uyum bizi başka bir yere götürür. Sosyal olayları düzenlerken de ilmin verilerine uymalıyız. Kâinatın oluş kanunlarından yararlanmalıyız. Psikoloji ile sosyoloji arasında paralellik kurmalıyız.

Tahkik veya soruşturma hizmetleri bağımsız genel hizmetlerdir veya kamu hizmetleridir. Devlet içinde soruşturma kamu hizmet olacaktır. Kooperatif çapında da soruşturma genel hizmet olacaktır. Bugün Türkiye cumhuriyetinin mevzuatı hakemlik sistemini kabul etmiştir. İhtiyari bırakmıştır. Asıl olan hakimlik sistemini benimsemiştir. İleride hakemlik sistemi asıl olacaktır. Yani şimdi eğer sözleşmenin sonunda veya başında hakemliği kabul etmişsen hakemlik sistemi geçerli olacaktır. Eğer sözleşmelerde hiçbir şey kabul etmemişsen o zaman hakimlik sistemi geçerli olacaktır. Gelecekte ise iş tersine olacaktır. Hakemlik asıl olacak, sözleşmelerde kayıt yoksa hakemlik yapılacak, sözleşmelerde kayıt varsa hakimler tek hakem olarak hükmedeceklerdir.

Şunu hemen belirtmemiz gerekir ki, serbest sözleşme sistemini kabul ettiğimize ve hakemlik sistemini serbest bıraktığımıza göre şeriat sistemini kabul etmişiz demektir. Türkiye Cumhuriyeti mevzuatı bakımından Adil Düzene engel hiçbir şey yoktur. Engel halkın bunları bilmemesi ve görevlilerin de bunları anlamasıdır. Bunu da ancak uygulamada halkımıza ve görevlilere anlatmak suretiyle öğretebiliriz. Bunun için halk kuruluşlara ihtiyaç vardır. İktidar olmak için değil de, bunları öğretmek için parti kuracağız. Para kazanmak için değil de, bunları öğretmek için ortaklıklar kuracağız. Tabii ki para da gelecek, iktidar da gelecek ama hedefimiz bunlar olmalıdır.

 

TAHKİK BAKANLIĞI

Tahkik bakanlığının adaylarını dini şûra üyeleri gösterir, siyasi şûra üyeleri sıralama usûlü ile seçerler. Tahkik bakanlığının bütçesini dini şûralar yapar, siyasi şûralar denetlerler.

Tahkik bakanı doğrudan doğruya bakanın yönetiminde tescil, tesbit ve tahkim bakanları ile birlikte yargılama kurulunu oluşturmaktadır.

Kıta merkezlerinde üstün soruşturmacılar, bölgelere de yüksek soruşturmacılar, ilçelerde görevli soruşturmacılar, semtlerde soruşturma hâdimleri bulunmaktadırlar.

Kıta merkezlerinde soruşturma üzerinde araştırma merkezleri oluşmakta, bölgelerde soruşturma mütehassısları bulunmakta, ilçelerde ise esas soruşturmacılar olmaktadır. Semtlerde soruşturma delillerini toplamaktadırlar.

Bu şekilde organize olmuş soruşturma kurulları bir konuda bir şey soruşturulacaksa, soruşturmanın yapılmasını isteyen kişi kendi dayanışma sorumlusuna baş vurmakta, “bu hususta soruşturma istiyorum” demekte ve böylece soruşturmanın açılmasına karar verilmektedir. Soruşturmacı soruşturmasını bitirdikten sonra sonuç müsbet veya menfi olsa, bunu dini dayanışma başkanlığına bildirmektedir.

Yargılamada ispat aşağıdaki kademelerde olmaktadır.

Nesep tesbiti gibi hasımsız davalarda bir soruşturmacının tahkiki yetmekte, hakemler buna göre karar verebilmektedirler.

Hukuk davalarında ise iki soruşturmacının ayrı ayrı tahkikat yaparak aynı sonuca varmaları ile sabit olmaktadır.

Ceza davalarında ise dört soruşturmacının ayrı soruşturması sonunda fiil sabit olmaktadır.

Bir ilçede mevcut tüm soruşturmacıların ittifakla aynı şeye şehadet etmeleri olayın kesin sübutunu sağlar. Bunu bir misalle açıklayalım.

Bir kimsenin katil olduğuna şehadet edilmiştir. Dört şahidin şehadeti ile kısas yapılmış ve kişi öldürülmüştür. Sonra kişi sağ olarak ortaya çıkmıştır. Kişinin sağ olarak ortaya çıktığının tesbiti nizasız olsaydı bir soruşturmacının şehadeti ile tamamlanmış olurdu. Ancak şimdi bir kesbi kararın iptali sözkonusudur. İşte bunun için ilçedeki bütün soruşturmacıların kişinin sağlığına şehadet etmeleri gerekir. Öldüğüne şehadet eden soruşturmacıların burada oyu olmayacaktır.

Faili meçhul cinayetlerin aydınlanması istenir. Bu hususta soruşturma yapıp getirene ödül konur. Bu cinayeti aydınlatan kimseye ödül verileceği bildirilir. Soruşturmacı delilleri toplar. Sonunda delillerin sağlamlığına kanaat getirerek diğer soruşturmacılara anlatır. Diğer soruşturmacıları da ikna ederse onlar onun gösterdiği şahitler olurlar. Bu yolla cinayet açığa çıkarsa bu ödül verilir.

Ödül almak için soruşturmacılar birleşebilirler. Bunun için soruşturmacıların sonuçlarını kabul ettirmek hakemlerin takdirine bağlı olacaktır.

Soruşturmacılar elde ettikleri sonuçları belgeleyeceklerdir. Dosya halinde mahkemeye sunacaklardır. Hakemler tanıklarla ayrı görüşerek kanaat edineceklerdir. Sonunda dosya münderecatı ile soruşturmacıların şehadetini kabul veya reddedeceklerdir. O halde soruşturmacı kendi soruşturmasını hakemlere sunar. Hakemlerin kanaati gelirse şehadetliğini kabul edeceklerini bildirirler. Ancak nisab dolmadan duruşma yapılmaz.

Soruşturmacılar dayanışma ortaklıkları tarafından teminatlıdırlar. Yanlışlık yaparlarsa tazmin edilir. Yanlışlığın sübutu ise ilçelerde görevli soruşturmalar aleyhine illerdeki yüksek mahkemelerde dava açılır ve yüksek soruşturmacılar soruştururlar. Bölgelerdeki soruşturmacılar aleyhine devlet merkezindeki üstün mahkemeler nezdinde dava açılır.

Üstün soruşturmacılar aleyhine devlet merkezindeki tüm soruşturmacıların şehadeti ile aksi sabit olmuş olur.

Karşılıklı ithamlar da soruşturmacılar tarafından tesbit edilir ve hakemlerin kararı ile kesinleşir. Bunun için hukuki veya cezai sorumluluk da sözkonusu değildir. Sadece halkı doğrudan bilgilendirmek için hakemlere başvurulabilir. Eskiden bu sorunlar düello ile çözülüyordu.

Farz ediniz ki 22 Şubat Krizi doğmuştur. Bunun on senelik ihmal olduğu ileri sürülüyor, elli senelik uygulamanın sonucu olduğu ileri sürülüyor. Bunu soruşturan soruşturmacı soruşturma yapar ve olayları ortaya koyar. Bunlar hakemler tarafından değerlendirilerek hükme bağlanır. İşte bu da soruşturma işidir.

Mahkemeler bir olayın doğruluğunu ve hükmünü ortaya koyarlar. Gelecek hakkında karar veremezler. Soruşturmacılar da geçmişteki olayları ortaya koyarlar. Gelecek hakkında bir görüşleri yoktur. Soruşturma müessesesinin ülkedeki rolü tesbit, tescil ve tahkim kadar önemlidir. Soruşturmalar karakollarda yapılmaktadır. Oysa soruşturma kimseyi rahatsız ermeden yapılmalıdır. Soruşturmanın sonuçlarından emin olunmalıdır. Rakip soruşturmacılar olmalıdır. Hakemlerin denetiminde soruşturmalar değerlendirilmelidir.

 

SORUŞTURMA ŞEKLİ

Dışarıdan Soruşturma:

Soruşturmacı kaydedici cihazı alır ve soruşturmacı olduğunu beyan ederek istediği kimselerle görüşür. Onlarla sohbet eder, konuları tartışır, onlardan bilgi ister. Randevu istediği halde görüşmeyen varsa onları da kaydeder. Bunun dışında kendisinde ne varsa onları tesbit eder, kalıntılar, parçalar varsa bulur. Parmak izlerini alır. Kan lekelerini tahlil eder. Evlere girip araştırma yapar. Bütün bunları kişilerin izniyle yapar. Talep ettiği halde müsade etmezse kaydeder. Hiçbir yerde zorlama yapmaz. Dışarıdan soruşturma sonunda yeterli bulgu bulmuş ve sorunu çözmüşse, yazılı soruşturmaya geçilir. Şifahi tahliller yaptırır.

Daha önce şifahi olarak soruşturup cevap verenlerin cevaplarını yazıya döker ve teyidini ister. Cevap verenler bu yazıları düzeltebilirler. Yeniden kaleme alabilirler. Cevap vermeyenlere veya arama yaptırmayanlara bu sefer yazılı olarak sorar. Onlardan gerekli bilgileri yazılı olarak ister. Bu yazılar “Tebliğ Hizmetleri” tarafından kişilere ulaştırılır. Kişilerden gelen cevabı beklerler. Bütün yazılı belgeler ve verilmeyen cevaplar değerlendirilir. O soruşturmacı olayın oluşu hakkında bir sonuca varır.

Yazılı soruşturmada cevap verilmemiş veya eksik cevap verilmiş ise duruşmalı soruşturmanın yapılması istenir. Kişi hakemlerin kararı ile duruşma salonuna alınır. Kişiye sorular sorulmaya başlanır. Bu sorular açıkta sorulur. Baskı yapılmaz. Hakemler müdahale etmeden soru ve cevaplarını dinlerler. Soruşturmacının soruşturmayı sona erdirmesi veya hakemlerin soruşturmanın tamamlandığına karar verilmesi halinde soruşturma biter. Hakemlerden birini soruşturmacı seçer, hakemlerden diğerini de soru sorulan kimse seçer. Böylece hakem soruşturması ile duruşmalı soruşturma da biter. Bununla beraber soruşturmacılar gerek görmezse veya hakemler soruşturmacının talebini kabul etmezse duruşmalı soruşturma sona erer.

Hakemler soruşturmacının isteği üzerine soruşturmanın karakolda yapılmasını isteyebilirler.

Karakol Soruşturması:

Karakol soruşturmasına kamunun büyük yararı sözkonusu ise karar verilir. Kişi haklarının belirlenmesinde karakol soruşturması yapılmaz. Karakol soruşturmasına alınan kişi rahat bir odada oturtulur. Kendisine devamlı sorular sorulur. Cevap vermemesi halinde başka herhangi bir işkence yapılamaz. Sadece soruşturma sürdürülüp gider. Tüm soruşlar ve cevaplar kayda alınır. Cevap vermemesi halinde; soru sorulur, beklenir, tekrar sorulur. Konuşmama hakkı diye bir şey yoktur. Karakol soruşturmasında, “Silahı ne yaptın?” diye sorulur. Soruşturma çelişkiler giderilinceye kadar sürdürülür. Karakol soruşturması da açıktır. Herkesin önünde sorulur ve sorulan da herkesin önünde cevap verir. Kendisi isterse cevabı kapalı yerde verir. Soruşturulan kimse hakemlere giderek soruşturmanın bitirilmesini isteyebilir. Yahut soruşturmacı bitmesini isteyebilir.

Duruşmalı veya karakol soruşturmasında söylenen sözler yazılı olarak verilmiş kabul edilir.

Yazılı belgelerle elde edilen bilgiler birleştirilir. Dosya oluşturulur. Dosyada belgeler değerlendirilir ve sonuca ulaşır. Bu dosya gizlidir. Hakemlerden başkası göremez. Hakemler dosyayı incelerler. Dosya kabul edilir veya reddedilir. Kabul edilirse davacıya şehadetin kabul edildiği bildirilir.

Hasımsız davalarda tek soruşturmacı, hukuk davalarında iki soruşturmacı, ceza davalarında dört soruşturmacı, kesin davalarda bütün soruşturmacıların tanıklığı kabul etmesi ile davacı duruşma talebinde bulunur. Duruşmaya gelen soruşturmacılar olayın sadece hakemle ilgili kısmını beyan ederler. Hakemlerin reddetme hakları yoktur. Çünkü tanıklıklarına önce karar verilmiştir. Böylece dava kesinleşmiş olur. Hakem kararları kesin olup temyiz edilemez. Hemen infaz olunur. Mağdur olan kimse soruşturmacılar aleyhine dava açabilir. Bu davanın açılabilmesi için dini dayanışma sorumlularından birinin muvafakati gerekir. Kişi ilçesini değiştirerek de bu davayı açabilir. Yüksek mahkemenin kararına karşı da il dini şûra üyelerinden birinin muvafakati gerekir. Bölgesini değiştirerek de bu dava açılabilir.

Kalıcı bedeni cezalar için infaz belli bir müddet için ertelenir. Bu müddet zarfında kısas diyete dönüşebilir. Kısasın diyete dönüşmesi sebeplerinden biri de bu arada alınan yüksek mahkeme kararıdır. Yüksek mahkemede yüksek soruşturma yapılır. İki soruşturmacının şehadeti ile kısas diyete dönüşür. Diyetin kalkması için dört şahide gerek vardır.   

Soruşturmacılar, soruşturmada baskı uygulayamazlar ama kesin kanaatleri şehadet için yeterlidir. Bunların yanlış yaptıklarına da kesin kanaat getirmeleri gerekir.

 

SORUŞTURMA DELİLLERİ

Soruşturmacı delilleri toplar. Bu deliller olayın bıraktığı izlerdir. Soruşturmada deliller şunlardır.

  1. Resmi kayıtlar. Tescil ve tesis müesseseleri çalışacaktır. Önce bütün belgeler evrak, demirbaş, zimmet ve envanter muhasebelerinde tüm hayat geçmiş olacaktır. Bir yere giren ve çıkan tüm eşya kaydedilmiş olacaktır. Toplantılara katılan veya araçlara binen kimseler otomatikman belgelenecektir. Bir ocağa giren veya ocaktan çıkan kişinin hareketleri kayda alınacaktır. Bunun dışında kamu hizmetleri yapılırken tüm hizmetler belgelenecek ve kayıtlara gönderilecektir. Tescil ve tesbit belgeleri kayıtlarda korunacaktır. Eskiden bu belgeler yazılı hâle getiriliyordu. Şimdi bilgisayarlara geçecektir. Kişinin iki harfli bucak içi kodu olacak, sonra iki il içinde bucağının kodu olacak ve sonra iki harfli devletinin kodu olacaktır. Demek ki, herkes altı harfle kodlanacaktır. Eşyalar da sekiz harfle kodlanacaktır. Kart sahibinin yer koduyla karşı tarafın yer kodu birbirine uyuyorsa, o zaman kayıt sadece kişi kodundan ibaret kalacaktır. Hepsi kendi diliyle tutulmuş bu resmi kayıtların çözülmesinde diğer hizmetlilerin de yardımı olmaktadır. Böylece hizmetliler arasında yardımlaşma ilkesi ortaya çıkacaktır. Yani hizmetliler grup oluşturacaklardır. İşte bu mesleki dayanışma içinde olacaktır. Aynı mesleki dayanışma içinde olanlar hata olduğu zaman birlikte ödeme durumunda kalacakları için ortaklarını gözeteceklerdir. Buradan çıkan sonuç şudur ki; bir mesleki teşekkül aynı meslekten olanlardan ziyade değişik meslekte olanların dayanışması olacaktır.
  2. Kişilerin beyanları ikinci derecede delildir. İnsanların beyanlarında kasden yalan söylemeleri veya genellikle yanlış söylemeleri sözkonusudur. Bununla beraber yalan veya yanlış sözlerin de anlamları vardır, bize doğruyu bulmada yardım eder. Doğru tek olduğu için herkesin söyledikleri uyum içinde olacaktır. Oysa yalan ve yanlış gerçek dışı olduğu için kişinin kendi anlattıklarında da çelişki olacaktır. Başkalarının anlattıkları ile çelişki olacaktır. Soruşturmacı söyleyenler arasında çelişkide olmayan haberleri alır, onları değerlendirerek oluş zincirini tamamlamış olur. Söyleyenlerin ehliyetine bakılmaz. Çocuk, büyük, dost, düşman herkesin sözlerini değerlendirmek gerekir. İfadelerden çıkan anlamları değerlendirmek için dilin özelliklerini de bilmek gerekir. Kırgızistan’da kapı çalınır, açardım. Kimse olmazdı. Zaten her an korku içinde idik. Bir gün bir arkadaşla oturuyorduk. Kapı çalınınca baktı ki kimse yok, alt kata inip zile bastı. Çocuk kapıyı açıtı ve “Ben çalmadım, ben çalmadım!” dedi. Bunun anlamını herkes bilir ki; “Ben çaldım!”dır. İşte soruşturmacı dili bilecek. Bu da yetmez. Psikolojiyi de bilecek, ona göre sözleri değerlendirecektir.
  3. Kalıntılar. Yapılan her iş bir iz bırakır. Bugün gelişen ilimlerle bu izlerin işleniş tarihleri de belirlenmektedir. Mesela, Amerika’ya giden herhangi bir afyonun nerede imal olduğu bilinebilmektedir. Çünkü az da olsa topraktaki maddelerin bir kısmı bitkide yer almaktadır. İnce tahlillerle o bitkinin hangi topraktan geldiği bilinebilmektedir. Yeraltında bulunan seramik parçaların kimler tarafından yapıldığı tesbit edilebilmektedir. Daha da önemlisi, oluş tarihleri tesbit edilebilmektedir. Demek ki soruşturmacının eline birtakım malzemeler geçecek ve o malzeme üzerinde yapılacak ilmi araştırmalar soruşturmalara yardımcı olacaktır. Ne var ki, soruşturmacı neyin kendisine yarayacağına kendisi karar verecektir. Genel bilgiler toplanacak ve ne gerekiyorsa onun tesbiti yapılacaktır. İşte soruşturmacının genel kültüre ne kadar ihtiyacı olduğu buradan ortaya çıkmaktadır. O sebepledir ki kamu veya genel hizmeti yapacak kimsenin genel kültürü alması gerekir. Sadece bir konuda ihtisas ancak dayak soruşturmasını yapabilir.
  4. Sosyal olaylar sosyal sebeplerle ortaya çıkar. Topluluğun kuralları vardır. Bu kurallar her bucakta değişmektedir. Benim doğup büyüdüğüm bucağımda bir kızın kendi eşini seçme şansı yoktur. Anne babası kiminle evlendirmek isterse kız onunla evlenir. Kızın birisine kendi başına meyil göstermesi tüm aile için büyük ayıp kabul edilir. Yalnız o kız için değil, kardeşleri, hatta akrabaları için de sorun olur. Yine kız tarafı erkeğe talip olamaz, haber gönderemez. Böyle yapan ailenin kızını kimse almaz. İlk ve son söz babanındır. Baba kıza sormadığı gibi annesine de sormaz. Evde kadının sözü geçiyorsa o kız alınmaz. Şimdi böyle bir toplulukta sorular sorulduğu zaman klasik cevaplar verilecek ve tüm olaylar inkâr edilecektir. Başka bir olayın aydınlatılması gerekiyorsa, bu hassas nokta ortaya çıkmadan istenen sorular sorulup sonuç alınabilir. Bu tür sebeplerden dolayı söylenenleri doğru kabul etmeden yürünmelidir. Bütün bu anlayışlar bizi soruşturmacının o halkı çok iyi tanıması gerektiği sonucuna götürmektedir. Bundan dolayıdır ki ilçedeki soruşturmacılar o ilden olacaklardır. O ilçede eğitim göreceklerdir. Ondan sonra soruşturmacı olacaklardır. Bucağın içinden olursa tarafsız olamaz. İlin dışından olursa bucağı bilemez. Denge, kendi ilinden ama ilçesinin dışından olan kimselerden oluşturmadır.

 

SORUŞTURMA VE TARİH

Tarihte insanlar yazı yazmak istemiş ve gelecek nesillere bilgiler bırakmışlardır. Ayrıca yapılan anlaşmalar, mektuplaşmalar da yazılı tarihi oluşturmuştur. Bir akarsuyun filmini alsak ve bunu gelecek nesle bıraksak, bu tarih için belge olur ama tarih olmaz. Biz bu nehrin doğuşunu, batışını, nerelerden geçtiğini, hangi zamanlarda taştığını, içinde hangi balıkların yaşadığını anlatırsak bu nehri tanıtmış oluruz. Bunun gibi tarihteki olayların teker teker tesbiti hiçbir şey ifade etmez. Esas olan bir oluşu, bir akışı zihinde belli hâle getirmektir. İşte geçmişteki yazarlar bunları yapmışlardır. Yaşadıkları dönemin görüntüsünü kelimelerle bize aktarmışlardır.

Dil kâinatı anlatmaktadır, ama kâinatın küçültülmüş resmi değildir. Beyin varlıkları ayrı ayrı hafızasına almakta, sonra birbirine benzeyen varlıkları birlikte düşünerek onlara ortak ad vermektedir. Böylece aslında ayrı ayrı varlıklar birleştirilerek ortak varlık çıkarılmaktadır. Yeryüzünde birer at olduğu halde, insan beyni bütün atları bir arada düşünerek bunları aynı varlık kabul etmektedir. Her atın özelliği ayrıdır, ama ayrı olan özellikleri atarak ortak özelliği olan bir varlık düşünmektedir. Aslında böyle bir varlık yoktur. Mesela, dairelerin çapları ayrıdır. Ama insan zekası çapın büyüklüğü dışında yuvarlaklığını da düşünerek daire demektedir.

İşte olaylar da böylece karikatürize edilerek bir tarih oluşturulmaktadır. Şimdiye kadar bunlar sağlıklı belgelere dayanmıyordu. Mamafih ilk sağlıklı belge oluşturma fikri İslâmiyet ile başlamıştır. Hz. Peygamber Kur’an’ı parça parça yazdırmış, ancak bir kitap olmamıştı. Halife Osman zamanında kurulan altı kişilik heyet bir tahkikat yapmış ve Kur’an metnini ortaya koymuştur. Halife Osman bunları çoğaltarak altı merkeze göndermiştir. Bu metinlere kimse itiraz etmemiştir. Şimdi belki milyara varmakta olan nüshalar o tahkikten sonra kabul görmüş ve hâlen de devam etmektedir.

İkinci tahkik sistemi ise bizzat Hz. Peygamber’in yaşadığı hayatın tarihini ortaya koymak olacaktır. Hiç şüphesiz Kur’an bunun yazılı metnini içermektedir. Ancak Kur’an her devre ve her kavme hitap ettiği için o gün yaşananlardan çok insanlığa aksettirmektedir. Tarih yazımında iki yol takip olunmuştur. Tarihçiler çıkmış ve tarih kitapları yazmışlardır. Sonra gelen tarihçiler kendi kriterleri ile onları değerlendirmişlerdir. Bunun yanında Hz. Peygamber ve arkadaşlarının sözlerini tesbit hareketi başlamıştır. Birçok kimse soruşturma yaparak kendilerine göre Hz. Peygamber’in hayatını tahkik etmeye çalışmışlardır. Bunların içinde çok başarılı tesbitler yapan soruşturmacılar ortaya çıkmıştır. Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesei ve İbni Mace. Bunlar iyi soruşturmacı olmuş ama iyi fıkıhçı olamamışlardır. İbni Mâlik de iyi fakihtir, ama iyi muhaddis değildir.

Bugün tarih resmen yazılmıyor. Basın ve yayın kuruluşları haberleri kendileri üretir ve kendileri yayınlar. Yanlı ve değersiz haberlerle halkı oyalamaktadırlar. İşte gerçek tarihin yazılabilmesi için “Tahkik Hizmeti”nin oluşması gerekir. Tarih doğru öğrenilir. Tahkik müessesesindeki doğruluk ilkesi beyanların sorumluluk taşımasından ileri gelir. Yani tahkikat sonunda soruşturmacı yanlış sonuçlara varırsa sorumlu olur. Doğrusunu söylemek zorundadır.

“Tahkik Hizmeti”nin doğruluk tarafı hizmetteki yarıştır. Yanlış haber üretenlere karşı doğru haberleri de üretenler varolacakları için gelecek nesil tahkikat yaparak doğrusunu bulabilir. Eğer tahkikat tek taraflı yapılmışsa, yanlış haberler üretilmesine karşı hizmetli bunu karşı tahkikatla tekzib edecektir. Son karar hakemlere bırakılır. Bu da doğru haberlere daha kolay yaklaşma imkanını sağlayacaktır. Şimdi ise insanların oluşturduğu tarih ile gerçekler arasında büyük ayrılıklar vardır.

İnsanların yanlış bilmeleri yanlış kararlar aldırır. Sonuçta insanları kötülüğe sürükler. Doğru tarih gelecek hakkında da doğru sonuçlara vardırır. İnsanlık yaratılalıdan beri tanrıya inanmakta ve öldükten sonra dirileceği inancındadır. Kur’an ve Tevrat’a göre ilk ölünün gömülmesi işlemini insanlara karga öğretmişti. O günden bugüne insanlar ölülerini gömerken bir daha dirileceklerine inanarak gömüyorlar. Son 500 yıldır ateizm telkin edilmiş, ölümden sonra hayat olmadığı görüşü resmen işlenmiş ve hâlâ da işlenmektedir. Gerçekten Allah varsa ve âhiret varsa, biz tersini bilirsek ne kadar yanlış yola gittiğimizin takdiri kolaydır. Allah ve âhiret yoksa, bu kadar insanın aldatılıp kandırılması ve avutulması da o kadar kötü olur. O halde bizim ideologların fikirleri değil, soruşturmacıların delilleri ile hakemlerin hükümleri gerekmektedir. İşte bu usûl müsbet ilim yoludur. Gelecekte inançlar da müsbet ilmin denetiminde olacaktır. August Comt gelecekte din olmayacak, müsbet ilim olacaktır, diyordu. Biz de diyoruz ki; gelecekte dinler müsbet ilimden teyit alacaklardır.

 

KOOPERATİF VE SORUŞTURMA

Bugün kamu soruşturma hizmeti oluşmamıştır. Mahkemeler doğrudan soruşturma yapmaktadırlar. Bu da hiçbir zaman gerçeği aksettirmemektedir. Soruşturmalar bir sonuca varamadığı için davalar onyıllarca devam etmektedir. Soruşturma usulleri onbin yıl önceki tarım dönemi usulleri olduğu için sonuç elde edilememektedir. Bu da ülkemizi ve insanlığı sıkıntılı durumda bırakmaktadır. Hiçbir hukuki sonuç doğurmasa bile kooperatifimizin soruşturmacıları olacaktır. Bunlar dışarıdan yazılı soruşturmalar yapacaklardır. Kooperatif ortakları arasında duruşmalı soruşturmalar yapacaklardır. Kendi kanaat ve görüşlerini ortaklarına bildireceklerdir.

Tabii kooperatif içinde oluşacak soruşturma müessesesi de yarışmaya açık olacaktır. Yani bir soruşturma merkezi olmayacak, kooperatifte 10 kadar soruşturma hizmetlisi olacaktır. Kooperatifte cereyan eden olayları bunlar soruşturup hükme bağlayacakları gibi, kooperatif ortaklarını ilgilendiren konuları da soruşturacaklardır. Bugün meçhul olaylar cereyan etmektedir. Siyasi istismarcılar bunları ona buna atmaktadırlar. Televizyonlar; “PKK yanlısı yaptı”, yok, “Hizbullah yaptı” gibi haberler yazıyorlar. Ortaklarımız da şaşkın haldedirler. O halde halkı aydınlatan soruşturmacılarımız ortada olmalı, ortaklarımızı doğru olarak bilgilendirmelidir. Bunlar tek de olmamalıdır. Çünkü tek olduklarında tarafgirlik yapabilirler.

Bir ortaklığın çalışabilmesi için bölüşmenin hakkaniyetli olması gerekir. Eğer haklar belirlenmiş değilse, sonradan doğan haksızlıklar giderilemiyorsa, ortaklar devamlı olarak şüphe içinde olacaklar ve ilk fırsatta dedikoduların tesiri ile ortaklıktan ayrılacaklardır. Meselâ, bugün Kombassan ve benzeri holdinglerin hâli budur. Kombassan’ı batırmak isteyenler uydurma ihbar ve şikâyetlerde bulundular, sebep yokken nakdine el koydular. Kombassan nakdini bankaya yatıramaz oldu. Bu yetmiyormuş gibi, çıkardıkları iflas haberleri ile ortakları soğuttular. Kombassan iş yapamaz hâle gelince batmaya başladı. Diğer taraftan batmakta olan bankayı da yalandan pohpohlayarak halkın itimadını sağladılar ve bankayı kurtardılar. Bu yalnız Kombassan’a zarar vermemiştir. Bütün doğru çalışanlar iflas etmiştir. Diğer hortumcuları ihya etmiştir. Bu da devletin yıkılmasına zemin hazırlamaktadır.

Kombassan kooperatifimize müracaat edecek; benim gerçek durumumu tesbit edin ve ortaklarıma duyurun, diyecek. Bizim de soruşturmacılarımız olacaktır. Ortaklığın mal varlığını gösteren listeyi hazırlayacak, borç ve alacak listesini çıkaracak ve ortaklara haber verecek, şirketinizin durumu budur, diyecek. Kombassan gerçekten batıyorsa ona göre hareket edecekler; batmıyorsa ona göre hareket edeceklerdir. Sonra batan şirketler ile batmayan şirketler ayırd edilecektir. Bir şirket battığı zaman bütün şirketlerin battığını kabul edip hareket etmek, bir şirket kâr ettiği zaman bütün şirketler kâr etmiş kabul ederek onlara ortak olmak Türkiye’yi yıkar. Kooperatifimiz soruşturma müessesesini oluşturarak Türk halkının ve ortaklarının aydınlanmalarını ve isabetli kararlar almalarını sağlamalıdır.

Kooperatif içinde soruşturmayı dengeleyen çok soruşturmacı olduğu gibi; değişik kooperatiflerin kurulması ile bu hizmet farklı kooperatiflerce yürütülmelidir. Bu sayede ülkemiz sağlıklı hayata kavuşmuş olacaktır. Devletin zorla desteklediği kooperatifleşme değil de, halkın kendi istek ve ihtiyaçları sebebiyle oluşturdukları kooperatiflere ihtiyacımız vardır. Akevler kooperatifi 33 yıl önce bu amaçla kuruldu. Şimdi İstanbul’da da bu amaçla kurulmaktadır. Kooperatifimize malla, emekle, taşınmazla ve nakitle katılmak mümkündür. İlk katılma bu hizmetleri öğrenme demektir. Bu Genel Hizmet konularında bize sorular tevcih etmektir. Halkımızın bunları öğrenmesidir. Şeytanla işbirliği hâlinde olup Adil Düzenden bahsetmeyenler bin pişman olacaklar ama o zamanki pişmanlık fayda vermeyecektir.

Soruşturma hizmetleri şüphesiz ortaklarımızı ilgilendirmektedir. Farz edelim ki Kooperatif yönetim kurulundan bir üyenin yolsuzluğu söz konusudur. Bundan şüphe duyan kooperatif soruşturmacılarından birini seçerek soruşturmayı yaptırabilecektir. Bunu kendi dayanışma ortaklığı sorumlusuna finanse ettirecektir. Elde ettiği doğru bilgiye göre kooperatifte kalacak veya ayrılacaktır. Genellikle başarılı kooperatifleri yağmalamak isteyenler namuslu yöneticileri rahatsız eder ve onları kaçırırlar, sonra kendileri o kooperatifi yağmalarlar.

Türkiye’de şikâyet ve ihbar müessesesi bu eşkıyalar lehine çalışmaktadır. Biri bir şikâyet dilekçesi yazar ve sizi günlerce meşgul ederler. Karakol ve savcılıkta bıktırırlar. Sonunda beraat edersin ama zulüm sana kâr kalır. Halk bütün saldırılara karşı ancak kooperatiflerle direnebilir. Bu ihbar eden veya şikâyet eden haksız çıktığı zaman onu şikâyet etmek gerekir. Taraf tutan savcı veya hakim olursa onu da şikâyet etmek gerekir. Sonunda doğrular kötülerle mücadele ederlerse kazanırlar. Yoksa silinip giderler.

 

KOOPERATİFTE SORUŞTURMA ORTAKLIĞI

Bir çocuğu anne doğurur, anne-baba büyütür. Çocuk 20 yaşına kadar anne-babasına yük olur. Ondan sonra hayata atılır. Evlenir, o da çocuk yapar. Hayat böyle devam eder. Topluluklar da böyle doğarlar, gelişirler, yaşarlar ve yaşlanıp ölürler. Ne var ki, biyolojide çözülmemiş bir sorun var. Türkler evleşmişlerdir. Türkün ilk anne babası nasıl oluştu? Mesela, Adem’i kim doğurdu? Daha doğrusu ne doğurdu? Burası henüz aydınlanmamıştır. Her ne kadar tabii seleksiyon teorisi ileri sürülmekte ise de; bunun mümkün olmadığı bugün kesinleşmiştir.

İnsan toplulukları için de durum böyledir. İnsanlar devamlı evrimleşmektedir. Evrimin olması için eski sistemin ortadan kalkması gerekmektedir. Ama daha iyi bir sistem nasıl gelecektir? Kim getirecektir? Bu sorunu çözmek zorundayız. Sermaye sahipleri bu sorunları çözemezler çünkü onların durumları bu sistemde iyidir, sistem bozulunca sermaye sahiplerinin de işleri bozulacaktır. O halde kendileri bindikleri dalı kessinler. Diğer insanların da böyle bir inkılâp sıkıntısına girme güçleri var mı? Varsa, girdiklerinde niçin harcansınlar? Dolayısıyla dünyada inkılâpların olmaması gerekir. Ama tarihte olmuş ve büyük medeniyetler ortaya çıkmıştır. Gelecekte de olacaktır. Nasıl olacaktır? Onu araştırmamız gerekir. Önce bu evrim olacaktır. Çünkü canlılarda da dahil olmak üzere tarihte daima evrim olmuştur.

Tarihteki evrimlere bakalım. Hep peygamberler evrim yapmışlardı. İşte Nuh, işte İbrahim, işte Musa, işte İsa ve işte Muhammed peygamberler peş peşe medeniyetleri oluşturdular. Çünkü bunlar Allah’a inandılar, karşılığını Allah’tan istediler, korkmadan direndiler. Çünkü onlar cenneti bekliyorlardı. Bugün de ancak Allah’a inananlar bu inkılâbı yapacaklardır. Baştan fedakârlıklar yapacaklardır. Onlar cennet için çalışacaklardır. İnkılâp olduktan sonra Adil Düzeni kabul edenlerin işleri de düzelecektir. Onlar karşılıklarını alarak bu düzen içinde olacaklardır. Bugün Allah’a inananlar, gayba inananlar gelecek için yatırım yapacaklardır. Çünkü bugün ufukta bir kazanç gözükmemektedir. İşte biz 30 senedir halk sektörünü oluşturalım diyoruz. İşe başlıyoruz. Hiçbir engel olmadığı halde bir türlü sonuç elde edemiyoruz. Çünkü günü gelmemiştir. Eksiklerimiz vardır.

Şimdi kooperatifimiz gönüllü soruşturmacıları arıyor. Onlar bu dünyada belki karşılığını bulamayacaklar, ama cennette karşılık alacaklar, onlar belki bu dünyada kendileri nimetlenmeyecekler ama çocukları nimetlenecektir. Dünyada aziz olacaklar, âhirette de naim cennetinde olacaklardır. Bunun için kurduğumuz ortaklığa katkıda bulunacaklardır.

Bu soruşturmaya gönüllü katılanlar ne hizmetler yapacaklardır?

Ortaklar arasında çıkan ihtilâflarda olayları araştıracak ve gerçekleri ortaya koyacaklardır. Bunların şehadetine ortaklar kani olacaklardır. Çünkü taraf değildirler. Böylece ortakların birbirine karşı itimatları devam edecektir. Diyelim ki iki kardeş ayrılmaktadır. Küçük kardeş büyük kardeşin baba mirasını gizlediğini iddia ediyor. Kooperatifimizin soruşturmacısı gidiyor ve tahkik ediyor. Tüm gerçekleri ortaya koyuyor. Çünkü büyük kardeşim de bunu istemektedir. Küçük kardeşe gerçekleri anlatıyor. Böylece kavga ederek ayrılacaklarına iyilikle ayrılıyorlar.

Bu soruşturma işi için soruşturmacı diyelim ki 20 saat harcamıştır. Fişe yazıyor ve kooperatif muhasebesine giriyor. Muhasebede bu soruşturma “borçlu”, soruşturmacı “alacaklı” olarak geçiyor. Birim de “saat” olarak geçiyor. Soruşturmacı bunları Allah rızası için yapmıştır. Ama yine Allah’ın emri olarak bunu yazıp muhasebemize vermiştir.

Böylece değişik soruşturma işleri geliyor, soruşturmacılar soruşturuyor ve kooperatife raporlar tevdi ediyor. Saatini yazıyor. Bu suretle kooperatifin güçlü soruşturmacıları oluşuyor. Bunların verdiği sonuçlar kooperatifimiz tarafından da onaylanıyor. Mesela, bugün onların yaptığı halk oyu yoklaması budur. Ne var ki, gerçek içyüzünü ortaya koyan soruşturma yapmıyor. Anayasa mahkemesi başörtüsü yorumu yapıyor. Hakimin böyle yorum yapma yetkisi var mı? Hakim mevzuatı olaylara uygular. Yoksa mevzuatı yorumlayamaz. Halka sorabiliriz. Halkın bu hususta görüşü nedir? Soruşturmacı alimleri araştırır ve bu husustaki ilmi sonuçları ortaya çıkarır.

Sonra kooperatif market kurarsa, evler yapmaya başlarsa Genel Hizmet’in 25’te birini buraya ayırır. Böylece soruşturma hizmetine fon oluşur. Saatleri yavaş değerlenmeye başlar. İşte daha ölmeden de bu dünyada karşılığı alınmaya başlar. Kendisi ölse bile çocukları almaya başlar. Ancak bu şekilde inanan kimseler ortaya çıkarlarsa o zaman inkılâp olur, tarım döneminin statik işletmelerinden sanayi döneminin dinamik halk işletmeleri kurulabilir.

 

KOOPERATİFTE SORUŞTURMA TEŞKİLÂTI

Kooperatifimiz yönetim kurulu üyelerinden birini soruşturma sorumlusu yapacaktır. Bu sorumlu kooperatifte 10 kadar soruşturma görevlisini bulacaktır. Bunlar bir heyet oluşturacaklardır. Yönetim kurulu başkanımızın başkanlığında haftada bir toplanacaklardır. Çalışma yöntemleri ile ilgili kararlar alacaklardır. Bunların aldıkları kararlar kendilerine kooperatifçe mühürlenip verilen defterde işlenecektir. Böylece kooperatif içinde soruşturma sözleşmesi oluşacaktır.

Kararlar istişare ettikten sonra sorumlu yönetici tarafından alınacaktır. Üyelerin hakemlere gidip iptal ettirme yetkileri olacaktır. O soruşturma ile ilgili kararlar kooperatif yönetim kurulunda okunacak ve bilgi verilecektir.

Kooperatif görevlileri kendilerine tahkik hâdimleri bulacaklardır. Her birine bir görev verilecektir. Mesela, bunlardan biri kooperatifin market işlerini takip edecek ve elde ettiği bilgileri görevliye verecektir. Diğeri ahşap ev işlerini takip edip takip görevlisine verecektir. Bir başkası kooperatifin kongre işlerini takip edecektir. Bir başkası ortağın sorunu varsa onun işerini mercek altına alacaktır. Böylece soruşturmacılar belli konularda bilgi sahibi olacaklardır. İstanbul’da araştırma yaparak kooperatife ortak olarak dâvet edilecek listenin hazırlanmasını bu görevlilerden isteyeceğiz. Bize o kişiler hakkında bilgiler verecektir. Biz dâvet kampanyasını bunlarla yürütmüş olacağız.

Ortak bulma görevi ortak kaydedene ait olacaktır. Onlar hakkında dosya açılacak, başkan adına mektup yazılacak ve elçi ile gönderilecek. Elçiler onlara hem mektup verecek hem de şifahi görüşmeler yapacaklardır. Kurye teşkilatımız, tebliğ teşkilatımız olacaktır. Kişinin cevap vermemesi halinde tekitler yapılacaktır. Görülüyor ki kooperatifin faaliyete geçmesi için bizim ortak sayısını çoğaltmamız gerekmektedir. Bunun için de bir iş yapmış olmamız gerekir. Yani ya market açmalıyız; ya da ahşap ev imalatını sürdürmeliyiz. 250 kadar genel hizmet sorumlusunu oluşturmalıyız. Kooperatifimize gelip gidiyorlar. Kendilerine yapabilecekleri iş veremediğimiz için gidiyorlar. Marketimizi kurarsak onlara aktif iş veririz, genel hizmet de onların ek işleri olur.

Tabii ki bunların hepsi saatlerini yazıp kooperatif muhasebesine vermiş olacaktır.

Kooperatif yönetim kurulları birer soruşturmacı bulup 10 kadar soruşturmacının adlarını ilân edeceklerdir. Bunlar soruşturma görevlileri olacaklardır. Şimdi soruşturma görevlisi ortaklardan, halktan şunları isteyecektir. Herkes bir gazeteyi  veya dergiyi takip etsin. Okuduğu gazete veya dergide önemli bir haber veya konu olursa fihristlesin ve hafta sonunda kooperatif soruşturmacısına versin. Böylece haber özetleri ile bir arşiv oluşturmaya başlar. Bu kayıtlar soruşturmacı için önemli ipuçlarını verecektir.

Herkes duyduğu önemli haberi özetlesin ve soruşturmacıya versin. Böylece kendiliğinden arşiv belgesi toplanacaktır. Bunlar soruşturmacılarımızın arşivlerinde yer alacaktır. Ortaklarımızın durumları da bu arşivde belirlenecektir.

Kooperatifimize genel hizmet verecek ortakları bulabilmemiz için öğrencilerden yararlanmamız gerekir. Bunun için yurtlara ihtiyacımız vardır. Burada destekleyeceğimiz öğrenciler ile biz bu genel hizmet eğitimini verebiliriz. Bunun için partiye ihtiyaç duyduk. Bu amaçla Milli Nizam Partisi’ni kurduk. Sonunda parti adil düzeni bir kenara iterek Arap pazarı çalışması yapmaya başladı. Onların hepsi yakında tarih olacaklardır. Sürekli kalacak olan halk ekonomisi sistemi olacaktır.

Kooperatif bugün çok zayıf görünmektedir. Ne var ki, yarın sür’atle büyüyecektir. Bugün bu çalışmalarımıza katılanlar ayni karşılıklarını alacaklardır. Maddi kazançlarından çok manevi kazançları yüksek olacaktır. Ben şimdi 25 hizmeti tanıtan yazıları yazıyorum. Bunlar düzenlenmektedir. İki-üç ay sonra Allah izin verirse bitmiş olacaktır. Bundan sonraki işimiz, bu hizmetlerin sorumluluğunu yüklenecek 25 kişiyi bulacağız. Gözümüze kestirdiğimiz kimseleri ziyaret edip bu hizmeti yüklenmelerini isteyeceğiz. Onlar da kendilerine 10’ar görevli bularak işlerimizi tamamlamış olacağız. Ondan sonra bu hizmetlerin yapılması başlanacaktır. Hizmet verenler muhasebeye harcadıkları zamanlarını ve saatlerini vereceklerdir. Yapmak istediğimiz büyük iştir. Yenidir. Biz azız. Başarılarımız bu kadar oluyorsa buna da hamd etmeliyiz. Zevkle çalışmaya başlamalı ve devam etmeliyiz. Burasını takviye edecek kimseleri bulabilmeniz için Allah’ın bize gelecek yardımını beklemeliyiz.

 

MARKETTE SORUŞTURMA

Çağımız tarım döneminden sanayi dönemine geçiş çağıdır. Tarım döneminde asırlık komşular her gün birbiriyle temas halindedir. Herkes birbirini tanıyor. Herkes birbirinin yakınıdır. Komşular her zaman birbirine muhtaçtır. Saldırı, hastalık, kaza, doğum gibi hallerde birbirine yardım etmektedir. Komşunun herhangi sıkıntılı anında onun yardımına koşmaktadır. Çünkü yarın o da o durumlara düşecektir. Kaldı ki, o zamanlarda kişinin bugün olduğu kadar sıkıntısı yoktu. Ahırında ineği vardı, koyunu vardı, tavuğu vardı. Tarlasını ilkbaharda ekiyor, sonbaharda kaldırıyor ve bununla bir yıl geçiniyordu. Hava kirliliği yoktu. Bu kadar sık insanlarla temas etmiyordu. Mikroplarla karşı karşıya değildi.

Bugün insan yapayalnızdır. Üst katta kim oturuyor, bilmiyor. Alttaki kim, haberi yok. Yakınları birbirinden uzaklaşmış, senede birkaç defa ancak görüşebiliyor. Herkes zaten kendi geçim derdinde, başkasını hatırlayamıyor. Sorunlar artmıştır. Günlük nafaka peşinde bir gün iş bulamazsa, akşama açtır. İhtiyaçlar ise gittikçe artmaktadır. Kapitalizmin sağladığı imkanlara yetişmek mümkün değildir. Herkes borçlu. Kapıya icra memurunu beklemektedir. Hastalansa, ilaç parası yok, ilaç alamıyor. Hava kirliliği, çevre kirliliği onu içten içe çökertiyor. Kadın ayrı, çocuk ayrı, erkek ayrı yerlerde günlerini geçiriyor. Ev adeta kötü bir otele dönüşmüş. İnsanlar için ölümle kalım aynı şey olmaktadır.

Bu sıkıntılı durumu kimseye anlatma imkânına sahip değildir. Derdini açıklasa daha kötü duruma düşmektedir. Bu durumda büsbütün ondan kaçacaklar, evi bile kiraya vermeyecekler. Anlatmasa, nasıl çare bulacaktır? Bu hal topluluğu strese sokmakta, yalnız ekonomik veya tabii kirlilik değil, sosyal kirlilik de âfet olmaktadır. Bu arada insan ibadeti de terk etmiş, Allah’ı da unutmuş, büsbütün yalnız kalmıştır. Eskiden günde beş defa mescide gidiyor, orada yakınları ve komşuları ile buluşuyor, sosyal inanç dolayısıyla komşularında Allah’ı görüyor ve rahat ediyordu. Şimdi karşısında dikilmiş olan televizyon her gün ona saldırmakta, onu çökertmektedir. İşte insanı bu sıkıntıdan kurtarmamız gerekir. İnsan deyince elbette kendimizi kastediyoruz.

İnsanın bütün bu yalnızlık ve çaresizlikten kurtulması için kendisini seven ve kendisini düşünen insanların olduğunu bilmelidir. Bir topluluğa bağlanmalıdır. İnsanlar kahveleri bunun için dolduruyor. Şeyhlerine bunun için bağlanıyor. Parti başkanlarına bunun için kenetleniyor. Çünkü oralarda kendine bir pencere buluyor. Gülen bir yüz buluyor. Kur’an; “Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder.” diyor. Bizim Allah’a yardımımız başka insanlara yardımdır. Allah’ın bize yardımı da onların bize yardımı şeklinde olacaktır. Çünkü insan yeryüzünde Allah’ın halifesidir.

Yardımlaşmanın ilk kaynağı birbirini tanımak ve hallerini bilmekle olur. Tahkik ve soruşturma müessesesinin temel görevi, ortakları veya müşterileri tanımak ve onların hallerini yakından onları rahatsız etmeden onlara yardım amacıyla bilmektir. Marketler bunun için en temel kuruluşlardır. Eskiden köylere kasabadaki bir tüccar eliyle mektup gelirdi. Posta mektubu kasabadaki esnafa bırakır, esnaf da köye giden biriyle gönderirdi. Adres de; Ahmet Uçak, Tüccar Hasan Uçak eliyle/ Borçka/ Artvin denirdi. Halkın bir işi olduğu zaman ilçedeki komşu veya akrabası esnafa uğrar, ona durumu anlatır, o da yardımcı olurdu. Efendilik, ağalık, beylik böyle doğmuştu. Hâlâ, bir mahalleye gittiğimizde o mahalleden birini soracak olursak bakkala sorarız. Bakkallar yalnız mal alıp satmazlar, başka sosyal fonksiyonlar da yerine getirirler.

Marketlerin doğmasıyla bakkallar tutunamaz olmuşlardır. İleride daha da tutunamaz olacaklardır. Avrupa’da böyle soğuk bir dünya bulursunuz. Köşe başlarında bir şey soracak bakkal bulamazsınız. Bulursanız, o bakkal Türklerindir. Büyük mağazalarda ise siz hırsızlık yapmayasınız diye bekleyen gözcüler, yankesiciler, yahut mutlaka bir şey satsın diye tezgahtarlar bulursunuz. Herkes sizi rahatsız etmektedir. İşte biz marketleri açarken bakkalların sosyal fonksiyonlarını da yüklendiklerini bilmemiz, ona göre teşkilatlanmamız gerekmektedir.

Marketin soruşturmacıları olacak. Bunlar her hafta bir defa bütün çevredeki evlere uğrayacak, evlerden sipariş alacaklardır. Onlara yardımcı olacaklardır. Fiyat listelerini götürüp sipariş ettikleri miktarlarını belirleyeceklerdir. Ertesi gün bu onlara teslim kapıcıları tarafından teslim edilecektir. İşte bu sipariş alan kimseler aynı zamanda soruşturma hâdimi olacaklardır. Müşterilerle içli-dışlı olacaklardır. Marketteki Genel Hizmet payından bunlar için bir miktar ayrılacak ve sıkıntıları giderilecektir. Biz onun beyanına gerek kalmadan ondan bir şey istemeye gerek olmadan onun ihtiyacını gidermeliyiz. O bilecek ki Allah’ın kulları vardır. Allah onlar eliyle bana sıkıştığım zaman yardım eder. Ben de Allah’ın kuluyum, sıkışana yardım etmeliyim.

 

HİZMETLERDE SORUŞTURMA

Eskiden insanların ihtiyaçları azdı. İmkanları da azdı. Bugün ihtiyaçlar çoğalmıştır. Her gün beklenmedik ihtiyaçlarla karşı karşıya kalınmaktadır. İhtiyaçların nerelerden temin edileceği de bilinmemektedir. Bugün yalnızlık içinde boğulan insan tanımadığı insanlara sorarak iş yapmaktadır. Perşembe pazarına gittiğinizde size bir şey gerekirse oradaki esnafa soruyorsunuz. Cevaplar vermektedirler. Ama aynı zamanda bire iki nasıl satalım da paylaşalım diye bir örgüt kurmuşlardır. Doktora giderseniz o da sizi değişik yerlere havale eder. Avukata gidesiniz karşı avukatla anlaşır. İnsan bugün insanlar arasında canavarlar içinde dolaşıyormuş gibi dolaşmaktadır.

Tahkik görevlilerimiz elde ettikleri bilgileri bilgisayara yükleyeceklerdir. Kimlerin ne iş yaptıklarını, kimlerin neler ürettiklerini, kimlerin ne tükettiklerini, neye muhtaç olduklarını bilgisayar sahifelerinde yerleştireceklerdir. Onlarla ikili ilişkiler kurarak bir türlü komisyonculuk yapacaklardır. Nakliye mi yapmak istiyor; soruşturmacıya soracaktır. Bir malı satmak mı istiyor; soruşturmacıya soracaktır. Demek ki emlâkçilik de bir tür soruşturmacılıktır. Büromuz olacak, orada on kadar komisyoncumuz oturacaktır. Bunların her tarafta hâdimleri olacaktır. Bilgiler buraya gelecek ve depolanacaktır. Bir yerden bilgi alınacaksa telefon edilerek alınacaktır.

İşte bu hizmet ortak olmayanlara çok ucuz bir bedelle yapılacaktır. Bunun için bir merkez, bilgisayar, buna katılan ve burada çalışan ortaklarımızın olması yeterlidir. İstanbul’da giriştiğimiz faaliyetlerde henüz böyle bir yer edinme imkanımız olmamıştır. Böyle yer elde etsek bile burada bu hizmetleri veren kimselerimiz olacak mıdır, belli değildir. Kooperatifimiz bunu temin etmeyi hedeflemektedir. Bunu sermaye ile yapmamız mümkün değildir. Bunları inanan insanların katkıları ile yapacağız.

İnsanlar Allah’a değil de camilere tapıyorlar, şeyhlere tapıyorlar, kerametlere inanıyorlar. Oysa müminler Allah’a inanır, Kur’an’a inanır, sadece Allah’ın emirlerini yerine getirir.

“Sizi sıcakların içine ne sürükledi?” diye sorulduğunda; “Birlikte namaz kılanlardan değildik, yoksulları da doyurmuyorduk” derler.” diyor Kur’an.

Hangimiz beş vakit namazı cemaatle bir aşiret mescidinde kılabiliyoruz?

Hangimiz bütün yoksulları doyurduk? Biz nasıl cennete gideceğiz?

Bizim hakkımız ateştir. İşte bundan kurtulmak için gayret içindeyiz. Allah bizi mağfiret edecek ve cennetine koyacaktır. Elimizden geleni yapmak zorundayız.

Böylece kurduğumuz aracılık hizmetleri insanları bir araya getirerek ihtiyaçlarını gidermiş olacakdır. Üretenler mallarını satacaklar, tüketenler mal bulup tüketeceklerdir. Hastalar doktorlarını bulacak, doktorlar da geçimlerini sağlayacaklardır. Böyle bir aracılığı yapmakla biz insanları doyurma yolunda katkıda bulunmuş oluruz.. Bu işler bizim için geçim kaynağı değil geçindirme kaynağı olmalıdır. Artırabildiğimiz varlıkları biz Allah için harcamalıyız. Bununla beraber Allah’ın bizi boş bırakacağını zannetmeyiniz. Âhiretteki nimetlerinden ayrı olarak bu dünyada da elbette karşılığını verecektir. Allah Türk halkının iyilikseverliği sebebiyle Türk halkını yüceltmiştir. İyilikseverliğe devam ederlerse Allah da kendilerini daha yücelere çıkaracaktır.

Türk halkı her türlü iyiliği yapmaktadır. Kurduğu yurtlar, açtığı okullar, yaptığı camiler, aşevleri ve burslar bunun açık delilidir. Ama hâlâ 500 yıl önceki iyilikleri yapmaktadır. Süslü püslü camiler inşa etmektedir. Bugün camilere değil, mescitlere ihtiyacımız vardır. Bugün okullara değil, videolara ve benzeri programlara ihtiyacımız vardır. Bugün marketlere ihtiyacımız vardır. Mala-Mal Marketlerine ihtiyacımız vardır. Biz halkımıza bu gerçekleri anlatsak, birkaç yıl sonra yeni medeniyete ulaşmış oluruz.

Okul yapmayacağız, yurt yapmayacağız, cami inşa etmeyeceğiz, umrelerde, nafile haclarda dolaşmayacağız. Bunun yerine mahallemizde Mala-Mal Marketleri kuracağız. Halk satılacak mallarını buraya koyacak. Karşılığında buradan mal alıp gidecektir. Yani kira vermediğimiz binamız olursa, orada çalışanlara da maaş yerine alıp sattığımız mallardan verirsek bu müesseseler çalışmaya başlayacaktır. Güvenle çalışmaya başlayacaktır.

İşte bu mağazalardan elde ettiğimiz gelirlerle genel hizmet müesseselerini kuracağız, böylece halkımızın aş ve iş bulmasını sağlayacak ve Allah’ın huzuruna vardığımızda yoksulları doyurmayan kimselerden olmayacağımız için ateşler içinde olmayacağız.  

Görülüyor ki, gelecek bin yılın medeniyetini Kur’an’a inananlardan başkaları kurmayacaktır; kuramayacaktır. Kur’an dediğimizde, elbette Tevrat ve İncil’e de inanmış olanların katkıları olacaktır. Evet, bunları sol düşünceler değil, sağ düşünceler