ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
I
BAŞKAN
BAŞKANLARIN SEÇİLMESİ
İki kişi bir araya gelince ortak işlerden biri sorumlu olur. Sorumluluk aşağıdaki şekildedir:
- Yaptıkları ortak işlerde kim daha bilgili ise ortak işlerde o başkanlık yapar.
- Eğer ortak işlerde ortak bilgiye sahip iseler, o zaman işte kim daha kıdemli ise o başkanlık yapar.
- Kıdemler aynı ise, kim yaşlı ise o başkanlık yapar.
- Yaşlar da aynı ise, kim daha güçlü ise o başkanlık yapar. Güç denemesini, güreş ve kol bükme gibi davranışlarla hallederler.
Üç kişi bir araya geldiğinde başkan seçimi yenilenir:
- İkisinin ittifak ettiği üçüncü kişi başkan olur.
- Başkanlıktan feragat eden diğer ikisinden birini başkan yapar.
- Üçü de feragat ederse, iki kişi seçiminde uygulanan usûl uygulanır.
Bundan sonra başkanlık, üç kişi durumundadır. Feragat edenler ittifakla seçerler. Edemezlerse, adaylar arasında iki kişi arasındaki usûl uygulanır.
Beş kişi olduktan sonra başkan sıralama usûlü ile seçilir. Sıralamada kendisi dışında diğerlerine başkanlık sırasını verir. Yani, “bana göre birinci derecede filan, ikinci derecede filan” der ve başkan adaylarını sıralar. Aday olarak başkasını gösterir. Kişi kendisini aday gösteremez. Aday yoksa hepsi aday olur. Bir adayın aldığı sıraların tersleri toplanır ve seçim derecesi bulunur. Bu seçim her on kişiye kadar her yeni üye katıldığında yenilenir.
Başkanlık sıraya bağlanabilir. O takdirde isteyen kendi sırasını istediğine verir. Sıra yine başkanlık sistemine göre düzenlenir. Bunun dışında çok zaman yönetecek kimse öncelik almış olur.
Şirketlerde de sorumluluk benzer şekilde paylaştırılır. Yönetim toplantılarına katılma sayısı başkanlık için tercih sebebidir.
Ayrıca sıralamada ve sırada da farklı dereceler vardır:
- Daha çok ortağı temsil eden daha çok söz sahibidir. Bir kimse üyelerin beşte birinden fazlasını temsil edemez. Yirmide birini temsil etmeyen kimse temsilci olamaz.
- Ortak bütçeye daha çok gelir sağlayan kimsenin daha çok sözü vardır. Ancak bu da beşte birini aşamaz.
Bu seçim her dönemde bir yenilenir. Sayıları 10 kadar olup devamları ile topluluğun devamlı üyesi olanların sayıları 10’dan fazla olunca devamlı başkan seçilir. Artık değişmez. Yeni gelenler o başkanın başkanlığını tanımak veya o topluluktan ayrılmak zorundadırlar. 7 yaşından küçük çocuklar annesinin kabul ettiği başkanı başkan olarak kabul etmiş sayılırlar. Daha sonra 15 yaşına kadar isterse babasının başkan kabul ettiği kimseyi başkan yapabilir. 15 yaşını dolduran kimse başkanını kendisi seçer.
Bir kimse bir yere girerse o yerin yönetim sorumlusunun başkanlığını kabul etmiş olur. Bir kimse bir topluluğa katılınca o topluluğun yönetimini kabul etmiş olur. Herhangi bir topluluk sözleşmesinde başkan seçimi nasıl kararlaştırırlarsa seçim öyle yapılır. İrsen kabul edilirse irsen olmuş olur. Cinsiyet gözetiliyorsa geçerli olur. Ne var ki, başkan olan kimse başkanlık yapacak ehliyette olmalıdır. Ehliyeti kullanmaya ehil olmayanlar başkan olamazlar. Kamu hizmetlerinde vekâlet yoktur. Niyabet vardır. Bulunmadığı zaman yerine geçici olarak geçer ve tam yetkilerle başkanlığı icra eder. Başkan dönünce başkanlığı biter. Başkan naibin kararlarını iptal edemez, yürürlüğe son verir.
AŞİRET BAŞKANININ SEÇİMİ: Aşirette bir kadın ve bir erkek başkan seçilir. Bunlardan biri başkan, diğeri yardımcı olur. Erkeklerin yapacağı işlerde erkek başkan başkanlık yapar. Kadınlara ait işlerde kadın başkan başkanlık yapar. Ortak işlerde söz başkanındır. Kendisine en az on üye bulan aşiret kurma yetkisine sahip olur.
AİLE REİSİ: Ev işlerinde reis kadındır, dışarıdaki işlerde erkektir.
BUCAK BAŞKANI: Bucak nüfusunun en az yirmide birinin ilmi müşaviri olan kimse bucak şûra üyesidir. Bir üye beşte birden fazlasının ilmi müşaviri olamaz. İlmi şûra kendilerine sıralama usûlü ile bir başkan seçer. Başkan semtlere birer yönetici atar. Halk kendi semt yöneticilerinden birinin koruma birliğine katılır. Koruma nöbetlerini orada tutar. Atanmış bir yönetici bucağın yetişkin erkeklerinin %5’ini birliğe dahil edebilirse yöneticiliği kesinleşir. Bütün semtlerdeki halkın katıldığı yöneticiler atanmışsa başkanın başkanlığı da kesinleşmiş olur. Bucak başkanı merkez semtini bizzat kendisi yönetir. Bucak merkez ocağının da başkanıdır. Semtlerin merkez ocaklarını semt yöneticileri yönetirler.
İL BAŞKANI: İl merkez bucağında il ilmi meclisi üyeleri otururlar. Bir bucakta en az 150 kişinin ilmi müşaviri olan kimse orta ehliyete sahiptir. Bir ilin en az on orta ehliyetlisinin ilmi müşaviri olan yüksek ehliyete sahiptir. Yüksek ehliyetliler il merkez bucağında otururlar. İl meclisini bunlar oluştururlar. İl merkez ve ilçe merkez bucağında oturanlar meclis üyesi olmayan halkın yönetime katılma hakları yoktur. Merkez ilmi şûra sıralama usûlü ile kendilerine başkan seçerler. Başkanlar ilçe merkez bucaklarına birer yönetici atar. İlin nöbetçi erkekleri kendi ilçeleri dışında bir yöneticinin güvenlik birliğine dahil olurlar. İlin güvenlik nöbetlilerin %5’ini birliğine dahil eden ilçe yöneticisinin yöneticiliği kesinleşir. Bütün ilçelerde yöneticiler kesinleşince başkanın da başkanlığı kesinleşir.
DEVLET BAŞKANI: Devlet merkez bucağında millet meclisi üyeleri otururlar. Ülke içinde on yüksek ehliyetlinin ilmi müşaviri olan kimse üstün ehliyetlidir ve millet meclisi üyesidir. Devlet ve bölge merkez il bucakları sakinlerinden millet meclisi üyesi olmayanların yönetime katılma yetkileri yoktur. Devlet merkez bucağının ilimi şûra üyeleri ki, bunlar aynı zamanda ülkede ilmi dayanışma ortaklıklarının da sorumlularıdır, sıralama usûlü ile bir üstün ehliyetliyi başkan seçerler. Başkan bölgelere yöneticiler atar. Yöneticiler kendi bölgelerinden olmayan halktan siyasi dayanışma ortaklıklarını kurarlar. Ülkenin savunmasına katılanların beşte birinin emiri olmayı kabul ettiği kimsenin yöneticiliği kesinleşir. Bütün bölgelerin yöneticilikleri tamamlanan başkanın başkanlığı kesinleşir.
Ülkenin ilmi dayanışma ortaklıklarının başkanları kendilerini temsil eden üstün ehliyetlilerden birini Mekke’ye gönderir. Mekke’de insanlığın merkez bucağı oluşur. İnsanlığın askeri gücü yoktur. Sadece hâdimdir.
Ortaklıkların başkanları, ortakların temsilcileri tarafından sıralama usûlü ile seçilirler. Bir temsilci en az ortakların yirmide birini temsil etmek zorundadır. En çok da beşte birini temsil ederler. Yılda iki defa kongre olur. Biri Ramazan Bayramı’nda, biri de Kurban Bayramı’nda olmak üzere iki toplantı olur. Toplantıya bütün üyeler katılabilir. Katılanlar orada temsilcilerini değiştirirler. Katılmayanlar eski temsilcilerini korumuş olurlar. Kurban Bayramı ile Ramazan Bayramı arasında eski temsilcilerle yeni temsilciler birlikte toplanırlar ve yıllık planlamayı birlikte yaparlar. Temsil ettiği kimsenin sayısı yirmiden aşağı düşmüşse, temsilcinin temsilciliği sona erer. Temsil ettiği kimseleri dilediği temsilcilere aktarır. Beşte birden fazlasının temsilcisi olan kimseler de istedikleri kimseleri başka temsilciliklere aktarırlar. Ortaklara yeni temsilcileri duyurulur. Kurban Bayramı’na kadar temsilciliklerini değiştirebilirler. Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı arasında geçen zaman içinde temsilcilikler değiştirilebilir. Kurban Bayramı’ndan sonra Ramazan Bayramı’na kadar yalnız yeni seçilen temsilciler şûrayı oluştururlar.
Başkanın herhangi bir sebeple başkanlığı sona ererse derhal ilmi şura, ilmi dayanışma ortaklık başkanları toplanır ve yeni başkanını atarlar. Ölmüşse, eski başkanın cenazesini o kıldırır.
BAŞKANLIĞIN SONA ERMESİ
On kişi oluncaya kadar seçilen başkanların başkanlıkları iki namaz arasına kadar devam eder. İkinci namaz vakti geldiğinde aralarında yeni bir kimse katılmamışsa, eski başkanın başkanlığı devam eder. Yeni kimse katılmışsa, eski başkanın başkanlığı sona erer. Bu sona erme yeni başkanın seçilmesine kadar devam eder. On kişiden fazla topluluk olduktan sonra yenileri katılsa da başkanlık devam eder. Cemaat sayısı yedi kişiden aşağı düşerse yine başkanlık biter.
Şûra üyelerinin ittifakla yeni başkan seçmeleri ile eski başkanın başkanlığı sona erer. Yeni başkanın seçilmesi gerektiğine ittifak ederlerse sıralama usûlü ile de seçim yapılabilir.
Bir başkanın herhangi bir sebeple başkanlık yapamayacak duruma gelmiş olması hallerinde de şûra üyelerinden biri hakemlere giderek başkanlığı sona erdirir.
Bir başkan yeni başkan seçilinceye kadar başkanlığını terk edemez. 63 yaşını dolduran başkanlar, yeni başkan seçtirerek kendileri fahri başkan olurlar. 63 yaş ile 70 yaş arasında başkan görevleri peyderpey yeni başkana devreder. Hangi görevlerin hangi tarihlerde yeni başkana devredileceği hususunda şûra üyeleri bir plan hazırlarlar. Bu planda bir konuda ihtilaf çıkarsa, taraf olmayan şûra üyesinin hakemliğine başvururlar. Baş hakem başkan seçim usûlü ile seçilir. 70 yaşında bütün yetkiler yeni başkana geçmiş olmalıdır. Eski başkanlar fahri başkan olurlar.
BAŞKANLARIN GÖREVLERİ
Başkanlar günlük ve haftalık toplantıları yönetirler.
Toplantılar herkese açıktır. İlk sırayı şûra üyeleri oluşturur. İkinci sırayı üyeler oluşturur. Üçüncü sırayı müellefler oluşturur. Dördüncü sırayı yabancılar oluşturur.
Başkan şûra üyelerine sıra ile söz verir. Sıra en kıdemsiz olandan başlar, en kıdemli olanda sona erer. Sözü kesmez. Uzun konuşana ikinci sırayı vermez. İstişare eden kimse istişare edeceği konuyu başkana bildirir. Başkan onu istişareye koyar. Başkan kendisi de konuyu seçer. Kararı istişare eden verir. Karar cemaat kararları şeklinde alınır. Bunlar aşağıdaki şekilde cereyan eder:
- Kişi toplantıda kendi kararlarını beyan eder. O karar artık o kişiyi o andan itibaren bağlar. Başka toplantıda o kararı kaldırabilir. O karar artık onu bağlamaz. Mesela, “Ben her gün saat beşte şurada olacağım” der de bulunmazsa, oraya gelenler tazminat isteme hakkına sahip olurlar. Bu tek taraflı beyandır, kişiyi bağlar. Bu kararlara karşı başkana itiraz edilebilir. Bundan zarar görenler varsa başkan kararı iptal eder veya onaylar. İptal veya onaylaması ile yürürlük başlar. Başkanın kararından mağdur olanlar hakemlere gidebilir ve mağdurluklarını giderebilirler.
- Kişi icapta bulunur. Bu icap kabul edenlere karşı kendisini bağlar. İcaplar, icap yapanın icaptan vazgeçtim demesine kadar geçerlidir. O zamana kadar kim ilk kabul ederse akit onunla yapılmış olur. Kişinin icap yapıp yapmadığı, icaptan vazgeçip geçmediği, muhasebeye yazılı beyan vermekle olur. Kayda işlendiği tarih esastır. Ancak toplantıda şifahi beyanlar da geçerlidir. Başkanın karar defterine yazdırması ile icap yapılmış olur.
- Kabul da icap gibidir. İcabı yapan kişinin tarih ve saati ile adlandırılır. O tarih ve o saatte yapılan icabı kabul ettiğini beyan eder. Kararın alındığı yer önemlidir. Kabulde akıt kesinleşir. İcap yapanla kabul yapanlar eşit hak ve yükümlülüklere sahiptirler. Sözleşmelerin yorumu hakemlere aittir. Kabul da muhasebeye geçmekle, kesinleşmiş olur. Toplantıda şifahi olarak beyan başkanın yazdırması ile de kesinleşir. Sözleşmenin bazı hükümleri tek taraflı beyanla ortadan kalkar. Bazı hükümler başkanın kararı ile kalkar. Bazı hükümler hakemlerin kararı ile ortadan kalkar. Bazı hükümler ancak tarafların rızası ile kalkar. Bazı hükümler ise geri dönmez. Bunlar içtihatla sabit olur ve fıkıh metinlerinde yayınlanır. Başkan yayınlar.
- Cemaata giren kimse o cemaatın daha önceki kararlarını kabul etmiş ve yöneticilerini de yönetici tanımış olur. Girdiği saat belli değilse son saatte girmiş sayılır. Girişte izne gerek yoktur. Ancak başkan istediği kimseyi toplantıdan uzaklaştırabilir. Uzaklaşmaktan zarar görenler hakemlere gidip zararları tazmin ettirebilirler. Ocak ve bucak başkanlarının cemaatinden istediği kimseyi ocak veya bucaktan uzaklaştırma yani sürme yetkileri vardır. Bu onların suçlu olduğunu değil, başkanla geçinemediklerini ifade eder. Sürülen kimselerin tüm hukuku korunur. Oradaki taşınmazların gerçek değerleri peşin ödenerek uzaklaştırılabilir. Taşınmazların değerleri hakemlerce belirlenir.
- Belli bir konu seçilir, sözleşmesi yapılır, sorumlusu belirlenir ve belli ikâmetgâhı olursa bu hükmi kişilik kazanır. Bu ortaklığa katılanlar, buradaki hak ve görevlerini ifa ederler. Bunlar muamele ve muhasebe kayıtları ile sabit olur. Ancak toplantıda başkana sözleşme onaylatılır, üyelerin adları verilirse kişilik kurulmuş olur. Başkan tarih ve saatini yazarak imza koyar ve karar defterine kaydeder. Ortaklıklara giriş ve çıkışlar başkana takdim edilen liste ile olur. Hafta içinde itiraz etmezse liste geçerli olur. Hafta içinde itiraz eden olursa başkan kararını verir. Hakemlere gitme hakkı mahfuzdur. Kişi bütün bunları kendi aşiret başkanının huzurunda yapar.
- Başkan herhangi bir görevi yerine getirmek üzere birini görevlendirir. Yahut kişi kendisinin genel hizmetini yapacak kişiyi belirler. Bu belirlenen kişilerin listeleri başkanlara verilir. Başkanlar bunları kendi karar defterine geçirtir. Her hizmetli hizmet talimatını kendisi yapar. Bunlar da karar defterine geçer. İlçe merkez karar defterine geçer. Bağlanmalar ise bütün aşiretler içinde olur. Görevli hizmetlerini yaparken kararlar alır. Bunu kendi hizmet defterinde yazar. Ancak bu hizmet defterini onaylamak başkana aittir. Bu defter hizmetlide bulunur. Ancak hizmetli toplantılara getirir. Başkan istenen kısmı isteyene veya cemaata gösterir. Herkes kendi içtihatlarını da böyle başkanın imzaladığı deftere yazar. Bu defter de açıktır. Soruşturmacılar görürler.
- Başkan kendisinin karar alacağı konuları istişare eder ve karara bağlar. Başkan bazı kararlarını istişaresiz karara bağlar. Ancak bu konularda şûra üyelerinin başkana bu yetkiyi vermiş olması gerekir. Daha doğrusu baştan başkan olacak kimse bu yetkileri ister. İttifakla vermezlerse başkan olmaz. Kalan kısmını istişare eder ve eğer o hususta kendisine ittifakla istişareden sonra karar alma yetkisi verilmişse karar alır. Bunun bir kısmını başkan olmadan önce isteyebilir. İstişarede şûra üyeleri araştırmalar yaparlar. Temsil ettikleri kimselerle istişare ederler. Şûraya yalnız kendi görüşlerini değil temsil ettikleri görüşleri de getirirler. Başkan meşvereti açık yapar. Cemaat onları takip eder. Bucak, il, ülke ve insanlık başkanlarının meşveretleri televizyonla yayınlanır. Halk görüşlerini başkanlara ulaştırmayan temsilcisini değiştirerek, uyarmalar yaparak görüşünü şûraya ulaştırır. Böylece sorunun önemine göre meşveret haftalarca sürebilir. Danışmada son karar alınmadan önce herkes sıra ile görüşünü birer cümle ile ifade eder. Karar verecek sorumlu o mecliste bulunmayan başka kimseye danışmadan içinden ne gelirse onu beyan eder. Başkan yazdırır. Ve bu “istişari karar” olur. İstişari kararda karşı olan şûra üyeleri uygulamadan sonra hakemlere giderek kararı iptal ettirip örnek uygulama olmasını önlerler. Karardan mağdur olanlar da hakemlere giderek mağduriyetlerini giderirler.
- Bir ocakta veya bucakta cari olan kurallar alimlerce tespit edilir. Bu alimler o ocak veya bucaktan olmayabilir. Bu kuralları kendileri benimsemiş de olmayabilir. Sadece ilmi araştırmalar sonunda böyle geleneklerin olduğunu ilmen belirler. Bu ilim adamlarının tespitlerini hakemler mesnet yaparak kararlar alabilir. İşte bu tür bir çalışma başkan tarafından Ramazan Bayramı’nda yayınlanır. Kurban Bayramı’na kadar kimse itiraz etmezse bu o topluluğun kollektif sözleşmesi içine girer. Bu tür kararların icmadan farkı, icma kararlarına muhalif içtihat caiz olmadığı halde, sözleşmelerle ma’şeri kararlara muhalif hükümler getirilebilir. İcma kararları amir kararlar olduğu halde, ma’şeri kararlar tamamlayıcı hükümleri içerir. İcma kararları ancak icmalarla değişebilmektedir. Oysa bunda değişme diğer karar şekilleri ile olabilmektedir. Başkanın buradaki rolü benimseyip yayınlamasıdır.
- DİL: Topluluğun anlaşma vasıtasıdır. Herkes kendi düşüncelerini dil ile ifade eder. Dört kademe dili vardır. Aşiret dili, somut dildir. Başkan deyince oranın başkanı anlaşılır. Mutfak deyince oranın mutfağı anlaşılır. Kişilerin söyledikleri cümlelerde kullandıkları kelimelerin elle tutulur anlamları vardır. Bucak dilleri ise soyuttur. Dağ deyince sadece bir dağ anlaşılmaz, dağlardan herhangi biri anlaşılır ve bu belirli ve belirsiz olabilir. Bu dil yazı dilidir. Dilin oluşması ma’şeri kararlarla olur. O toplulukta o söz ve kuraların anlamları odur. Dil kavmi dildir. Genel gramer ulus dili olarak ele alınır. Hukuk kuralları o dil ile belirlenir. Sözleşmeler o dil ile yapılır. Ne var ki, il ve bucaklar bu dillere kendi ihtiyaçlarına göre gerekli ekleme ve değişmeleri yapabilirler. Bu husus o bucağın ma’şeri karar şekliyle sağlanır. Başkan bu ekleme değişiklikleri benimserse yayınlar. Ma’şeri karar hükümlerine tâbidir. Bucaklarda yazılı metin yarışmaları olur ve bu metin yarışmalarına katılanlara derecelerine göre ödül verilir. Bu yazı metinlerini ilmi şura sıralamak suretiyle belirler. Ödül muhasebece hesaplanır. Başkan ilan eder. Bu yarışmayı başkan yönetir. Böylece her bucağın bir yazı dili doğar.
- SANAT: Dil fikirleri ifade aracıdır. Sanat ise hisleri ifade aracıdır. Sanat, kişilerin hayatlarında karşılaştıkları olaylarda yaşadıkları tatlı ve acı hatıraları hatırlatan şekil, ses, yapı, yazı gibi eserler oluşur. Bunlar yarışmaya katılırlar. Derecelemeler yapılır. Derece alanlara ödül verilir. Bu derecelemeyi dini kuruluşlar yapar. Derece alan sanat ürünler bucak arşivlerinde saklanır. Bu yarışı başkanlar yönetir ve ödülleri o dağıtır.
- Herkes ürettiği malının standardını yapar ve ürettiği mallarda o standart aranır. Bucak başkanı bu standartları yayınlar. O malı satın alan veya satan kimseler o standart hükümlerine göre yükümlü veya hak sahibi olurlar. Ayrıca ürün ve kalite yarışmaları olur, buluş yarışmaları olur. Bunları da başkan yönetir ve ödülleri dağıtır.
- Toplulukta davranışlar belli kurallarla gerçekleşir. Bir kimsenin kapısına vardığında nasıl duyurulacağının kuralları vardır. Bu işte o topluluğun davranış kurallarıdır. Her bucak halkı için bu tamamen farklıdır. Bazı topluluklarda bir eve bir yakını ziyaret ettiği zaman o evdekiler ağırlamazsa örfe aykırı görülür ve kişi dışlanır. Bazı topluluklarda ise karı, koca, çocuk, ebeveyn dışındaki kimselerin eve gelmesi, serbestçe girip çıkması kötü görülür. Bu sebepledir ki her bucağın ayrı örfü oluşur ve bu örfe uyulması gerekir. Bunlar birleştirilerek hukuk meydana getirilir. Hatta aynı bucakta ayrı hukuk kuralları da oluşur. Başkanın birinci görevi bucakta uygulanan kamu mevzuatını yayınlamaktır. Bunları dağınıklıktan kurtarıp tek metin haline getirmektir. Bucağın kaç semti veya köyü varsa oralarda birer metin bulundurulur. İsteyen istediği kısmının fotokopisini alır veya diskete aldırır. Bu mevzuatın oluşması ise genel karar şekilleri ile olur. Bu metinler yarışma usûlü ile her yıl yenilenir. Bunun yarışına isteyenler katılır. Metinler katılanlara arz edilir. Onlar sıralarlar. Telifte birinci olan işle takdirde birinci olan bir baş seçerler. Son şeklini bunlar verirler. Başkan Ramazan Bayramında yayınlar. Kurban Bayramına kadar hakemlere gidilebilir. Kurban Bayramında hakemlerin verdikleri son şekil yayınlanır. Her yıl tekrarlanan bu metinler o yıl geçerli olur. Hakemler kararlarını alırken bütün yılların mevzuatını göz önünde bulundurur ve ona göre hüküm verirler. Hükümler fiilin işlenmediği tarihe göre verilir.
- İÇTİHAT: Kişi karşılaştığı sorunu bildiklerine dayanarak çözer ve başkana arz eder. Başkan da bunu yayınlar. Yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Bu görüşe muhalif olanlar, buna bilgilerini arz ederler. Böylece ilmi tartışma başlar. Başkanın buradaki görevi yayınlamaktan ibarettir. Kişinin görevi de bu hususta beyanda bulunanları dinleme görevidir. İçtihadın hükmü hatada sorumluluğun olmamasıdır. Kendisine yeter bilgi vermeyen topluluğun da sorumluluğu olduğu için zararlar dayanışma içinde giderilir. Başkan önemli konuları istişareye getirir. Kişinin sorunları şûrada ele alınır. Bu sorunların zamanını ve yerini başkan belirler. İçtihat kesin içtihatla değişir.
- KESİN İÇTİHAT: Yeterli bilgi topladığına kesin kanaate vardığına kani olan kimse kesin içtihadını yine başkana yayınlatır. Bundan sonra gelecek uyarıları kabul etmek, onları dinlemek, o hususta tartışma mükellefiyeti yoktur. Bundan sonra tartışma ancak hakemler huzurunda yapılır. İstişareden sonra yayınlanan içtihatlar hakemler nezdinde tartışılır: İçtihatlar kendi içinde çelişkide ise, müsbet ilme aykırı ise, icmalara muhalifse, zararlı ise hakemlerce iptal edilir. Hakem kararlarını başkan yayınlar. Kesin içtihat kesin içtihatla değişir.
- İTTİFAK: Bir bucakta şûra üyelerinin tamamı bir konuda ittifak ederlerse başkan bunları yayınlar. Ve yürürlüğe girer. Bu karara herkes uymak zorundadır. Bu tür kararlar yine ittifakla değişebilir. İstişare ile değişemez. Hakemlere gidilerek kararlar iptal ettirilebilir.
- İttifakla alınan karar bayramlar arasında muhalif çıkmazsa icma hâline dönüşür. İcmalar ancak icmalarla değişir. Başkan icmaları yayınlar. İcmalara karşı hakemlere gidilemez.
- ORTA DEĞER: Bir konuda sayısal değer tesbit edilecekse herkes kendine göre ölçmeler yaparak sayısal değerini başkana bildirir. Başkan bunları toplar, sıralar ve orta değeri bulur. Bu orta değeri yayınlar. Orta değer hesaplanırken orta değerin iki katından küçük ve yarısından fazla olan sayıların ortalaması da alınabilir. Bu değerleri hesaplamaları ve sonuçları ile yayınlamak başkana aittir. Hakemlere gidilebilir.
- SIRALAMA: Sıralayanlar sıralananları sıralarlar. Sıralananlardan her birinin aldığı sıraların tersleri toplanır ve sıra değeri bulunur. Sıralayanın bu değerlere uzaklıklarının kareleri toplamının kare kökünün ortalaması sapma derecesini verir. Bunun e üzeri üssünün tersi takdir derecesini belirler. Başkan bu hesapları yaptırır ve yayınlar. Hakemlere gidilebilir.
- BÖLÜŞME: Herhangi ortak değerin bölüşülmesinde değişik usuller uygulanır. Artırma veya eksiltme ihaleye çıkaran tarafından zaman aralıklarla yapılır. İlk evet diyene verilmiş olur. Veya ondan satın alınmış olur. İhaleye girenlerin artırıp eksiltmeleri gayri meşrudur. Bu ihaleyi başkanlar yönetir. Paylaşmayı en güçlü yapar, diğerleri zayıflardan başlayarak seçerler. Beğenmeyen kendisi paylaşır. Yahut paylaşma değerlendirme suretiyle olur. Kim en çok değeri bir paya verirse o pay ona kalır. Bunları başkanlar yönetir. Hakemlere gidilebilir.
- HESAPLAMA: Verileri belli olan bir sorunu hesaplayarak çözdürmek ve bunun sonuçlarını yayınlamak da başkana aittir. Hakemlere gidilebilir.
- Bir küçüğün veya akıl hastasının velileri tabii velilerdir. Bu en yakın kadın veya erkek kimselerdir. İmtina ederse ondan sonra gelen veli olur. Bu velinin kim olduğunu belirleyip tespit etmek başkana aittir. Ayrıca herkesin kendisine seçtiği değişik velileri vardır. Bunların tescili de başkana aittir.
- Herhangi bir konuda son sözün kime ait olduğunu başkan belirler. Yetki belirleme demektir. Hakemlere gidilebilir.
- Hakemlerin belirlenmesini de başkanlar yapar. Davacı kendi hakemini bulur. Ve dava dilekçesini yazdırır. Davalıya hakemini seçmesini ister. Seçerse hakemler bir başhakem seçerler ve hakem heyetini başkana bildirirler. Davalı taraf hakemi başkana başvurur, karşı tarafın hakemini seçtirir. Başkan da karşı tarafa hakemini seçtiremezse başkan seçer. Böylece hakem heyetini oluşturması da başkanın görevleri arasındadır.
- Hakem kararlarını yayınlayıp infaz etmek de başkanın yetki ve görevlerindendir. Başkan hakemlerin kararlarının uygulamasında gevşeklik yapıyorsa kişi bucağı terk eder ve hakemlere giderek mağduriyetini oradan giderir.
GÖREVLİLERİ ATAMAK
Kooperatiflerde genel hizmet, bucaklarda kamu hizmetleri, ehliyetliler tarafından yapılır. Genel hizmet için yeterlilik belgeleri teminatlı olarak dayanışma ortaklıkları tarafından verilmektedir. Bilgisizlikten doğan zararları ilmî, beceriksizlikten doğan zararları meslekî, ihmalden doğan zararları dinî, ve kasten iras edilen zararları sosyal dayanışma ortaklıkları tazmin eder. Orta ehliyetli kamu hizmetlileri ilçelerde bulunur. Kooperatifler bu hizmetlilerden yararlanırlar. İlgili fakülteleri bitirenlerden kooperatif özel sözleşmeler yaparak kooperatif ortaklarına genel hizmet verirler. Teminatlı ehliyetleri kooperatifin dayanışma ortaklıkları tarafından verilir. Ortaklar kendi hizmetlilerini kendileri seçerler. Bunlar ortaklara karşılıksız genel hizmet verirler. Bunların masrafları kooperatif ortak gelirlerinden giderilir. Kooperatif ortak gelirleri şöyle doğar:
Üretim veya inşaat yapan işletmelere kooperatif genel hizmet verir. Sözleşme ile genel hizmet payını alır. Bu payın yarısı o işletmeye hizmet veren genel hizmet ortaklarına bölüştürülür. Diğer yarısı kooperatifin özel ortak hesabında toplanır. Ortaklara genel hizmet verenlere bölüştürülür. Genel hizmetlilerin kooperatif ortakları arasından temsilcileri vardır. Ortaklar bu temsilcileri aracılığı ile genel hizmetlilerle devamlı temas halindedirler. Kooperatiflerde genel hizmet bucaklarda kamu hizmetleri olarak geçecektir.
Hizmetlilerin hizmet yapabilmeleri için gerekli bütün işler yine genel hizmet içinde çözülür. Bununla beraber her genel hizmet için bir sorumlu atanır. Bu atamaları kooperatif yönetim kurulları, bucaklarda bucak şûra üyeleri atarlar. Bu görevliler yönetim kurulu üyeleri tarafından denetlenir. Gerektiğinde hakemlere gidilir. Başkan, çıkacak ortak hizmetin kim tarafından yapılacağına karar verir. Şûraya yapılması gerekenler hakkında öneri gelir, istişare edilir. Başkan bunlardan bu işi en iyi kimin yapacağına karar verirse ona görevi verir. İşe muhalif olana görev verilmez. Kimse inanmadığı bir şeyi yapmaya zorlanamaz.
Ortaklığa ait işleri başkan bizzat kendisi yapmaz. Kendisi hakem durumunda olduğu için görevlendirmeyi yapar. Görevli kendi içtihadına göre görevleri yerine getirir. Görevlinin işine karışamaz. Ona özel talimatlar veremez. Görevliden doğrudan veya dolaylı olarak bilgi alır. Uygun görmesi halinde göreve son verir. Ancak göreve son vermeden önce o göreve yenisini atamış olması gerekir. Yeni görevli eski görevlinin yaptıklarının sorumluluğunu yüklenir. Eski görevli yaptı diye kendisini görev dışında saymaz. Haksızlık yapmışsa eski görevliye başvurur. Eski ve yeni görevli arasındaki sorunları önce başkan çözmek durumundadır. Bu hususta kararları başkan alır. Taraflar hakemlere gidebilir. Görevli yetkilerini tam kullanmıştır. İçtihadına göre hareket etmiştir. Hukuki düzende sonuçlardan sorumlu değildir. Davranışlardan sorumludur. Yetkileri içinde kalan kimsenin tasarrufları asla suç oluşturmaz. Genel ve kamu hizmetlerinde her türlü kararlar açıktır ve yazılıdır. Buna riayet edilmesi halinde hiçbir cezai sorumluluk söz konusu değildir. Mali sorumluluk ise kendisine değil akilesine, yani dayanışma ortaklığına aittir. Sorumluluk görevden alınma şeklinde tezahür eder. Bir de herkes akilesine karşı sorumludur.
Kamu hizmetlileri kişilere ve firmalara hizmet verirler. Bunların atanma ve alınma şekilleri kurallara bağlıdır. Ancak herhangi bir şekilde kural çalışmadı ve iş ters gitti. Başkan derhal müdahale eder ve tersliği geçici olarak giderir. Sonra usûlüne göre atamalar yapar.
GEÇİCİ KARARLAR
Bir işte iki husus daima gözetilir. Biri işin durmaması, yürümesidir. Yapılmakta olan bir iş her ne suretle olursa olsun durmamalıdır. Mesela, birisi başkasının arazisinde projeye göre inşaat yapıyorsa o durdurulmamalıdır. Çünkü durmak zarardır. Emeğin boşa gitmesidir. Zaman kaybıdır. İyi iş oluyorsa, kim yaparsa yapsın, devam edebilmelidir. İkinci önemli husus da kişilerin haklarıdır. Bu hakları gözetlemek de o derecede önemlidir. Şöyle ifade edelim: Üretim ve bölüşme. Üretim işlerine “yürütme”, bölüşme işlerine de “yönetim” diyoruz. Başkan yürütmekle yükümlüdür. Bölüşmekle ise yargı görevlidir. Yürütme, gelecek hakkında karar almadır. Yönetme ise, geçmişte yapılmış işler hakkında hüküm vermedir. Yargı dediğimiz olay bölüşmedir. Kooperatifin hakemleri olacaktır. Çıkacak her türlü ihtilaflar hakemler tarafından çözülecektir. Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında hakemlik müessesesi ihtiyari olarak vardır. Kooperatifte ise hakemlik mecburidir. Yani kooperatife ortak olanlar sorunlarını hakemlere çözdürmeyi baştan kabul etmektedirler.
Çıkan her türlü ihtilaflarda başkan ilk hakemdir. Verdiği kararlar hemen uygulanır ve işlerin aksaması, duraksaması sözkonusu olmaz. Kararları verirken hakkaniyeti değil işin olurunu ve verimini gözetler. Elbette başkanın verdiği kararlarda haksızlıklar olacaktır. Çünkü soruşturma yapmadan karar vermektedir. Sonra işin yürümesi için ne gerekiyorsa ona karar vermektedir. Mağdur olan kimse sonra hakemlere gider ve mağduriyetini giderir. Böylece denge kurulur. Şeriat demokrasisinde kişinin hak ve hürriyetleri yanında, topluluğun çıkarı ve düzeni de aynı şekilde gözetilmiştir. Kişi hak ve hürriyetlerini ortaklığa katılıp katılmamakta ve hakemlerini seçmekle güvenç altına almıştır. Topluluğun çıkarı ve düzeni ise kişilerin katıldıkları toplulukların başkanlarına ve kendi seçtikleri hakemlerin kararlarına uymaları zorunluluğu ile korunur.
Başkanın verdiği kararlarda doğacak zararlar, o kararda kimler yararlanmışlarsa onlar tazmin eder. Başkasının arsasında inşaat yapan kişi, arsa değeri kadar bir payı inşaattan verir. Böylece arsa değerlenmiş, sanki kat karşılığı verilmiş gibi olur. Oysa hakemlerin verdikleri kararda ise aksi sabit olursa bunu hakemlerin dayanışma ortaklıkları tazmin ederler. Hakemlerin verdiği kararları uygulama da başkana düşmektedir. Başkan aynı zamanda kazai icranın da yetkilisi ve sorumlusudur.
Hakem kararlarına uymayanları başkan kanun kaçağı olarak ilan eder. Belirli bir müddet içinde kanun kaçağı hakemlere baş vurup kararı iptal ettirmezse karar kesinleşir. Bu husus için kooperatiflerde kooperatiften çıkarmak ve kooperatif avukatlarınca mahkemelerde cebri icraya gitmek gerekir. Kooperatif Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında bedeni ceza uygulamaları yapamayacağı için uygulayabildiği müeyyide kooperatiften ihraç etmek ve avukatlarına ceza takibatı için yetki vermektir. Başkanın buradaki görev ve yetkisi, önce kararını verir ve kendisine tebliğ eder. Ortak hakemlere giderek başkanın bu kararlarını iptal ettirebilir.
Başkan doğrudan iş yapamadığı için ancak şûra üyelerinden birinin benimsediği hususlarda karar alma yetkisi vardır. Şûra üyeleri arasında çıkan ihtilafları hakem olarak çözer.
------------------
Başkanların bir görevi de kooperatifi temsil etmektir. Kooperatif başkanının elinde tarih ve saati de damgalayan kaşe bulunur. Başkan kooperatif adına yapılan her işlem bu kaşe ile mühürlenirse geçerli olur. Ortaklık adına yapılan her muamele açıktır. Gizli yapılan anlaşmalar geçersizdir. Kooperatif adına yapılan her anlaşmaya karşı ortakların hakemlere gitme yetkileri vardır. Dolayısıyla kararın yürürlüğe girmesi ancak hakemlere gidip iptal ettirme imkanı ortadan kalkınca yürürlüğe girer. Daha sonra da her zaman hakemlere gidilerek kooperatif adına verilen kararları feshedebilir. Ancak bu iptal değil fesihtir. Karar tarihinden itibaren ortadan kalkar.
Yazılı hâle getirilmeyen ve tarihli kaşe ile basılmayan hiçbir beyanat ve muamele kooperatifi bağlamaz, sorumluluk şahsına aittir. Onu ilzam eder. Dolayısıyla kooperatife karşı da bir suç işlememiş olur. Karar defterinde dayanağı olmayan hiçbir anlaşma da geçerli değildir.
Başkan diğer yetkililerin yetkili olduğuna dair bir çok belgeleri damgalar. Bu imzalamasından dolayı içeriğinden başkan değil yetkili sorumludur. Başkan temsil yetkilerini başka kimselere kullandırabilir. Bunun için damgayı o kimseye verir. Damgayı kendisi vurmuş gibi olur. Bucakların semtlerinde, kooperatiflerin şube veya temsilciliklerinde atadıkları yetkililere kaşeler verir. Onlar o kaşeleri başkanlar adına kullanırlar. Kooperatif görevlileri ve yetkilileri her türlü beyanda bulunmakta tamamen serbesttirler. Kimsenin hürriyeti kısıtlanamaz. Ancak bunlar kooperatifi değil de kendilerini ilzam eder.
BAŞKANIN YETKİLERİ
Başkanın görevleri ve yetkileri sözleşme ve şûra kararları ile ittifakla belirlenir. İstişari kararlarla yetki ve görev verilemez. Görev yetkiliye verilir. Verilen görevi yerine getirebilecek ehliyete sahip olmayana verilen görev hakemler kurulu kararı ile iptal edilebilir. Görevli kılınan kimse aynı zamanda o görevin gereği olan yetkiyi de kendiliğinden almış olur. Sorumluluk ve hizmet haklarını da ayrı bir karara gerek kalmaksızın iktisap eder.
Başkanın uygulamada yetkisi sınırsızdır. Hesabını o anda değil sonra verir. Başkan başkanlık yetkisini kullanırken işlemiş olduğu hatalardan dolayı doğacak zararlar topluluk tarafından tazmin edilir. Bütçeden tazmin olunur. Her hususta başkanlar da sorumludur. Hakemleri atamak durumundadırlar. Hakem kararlarına uymak durumundadırlar. Bir başkan hakemlik müessesesini çalıştırmazsa o sahada veya o ortaklıkta kalmak caiz olmaz. Başkana yine de karşı gelinmez. İktidar tecezzi etmez. İcrai görevler heyetlere veya iki kişiye verilemez. Daima her görevin bir sorumlusu vardır. Yetki de ondadır. Görevlendirme yetkisi ile yürütme yetkisi tamamen farklıdır. Görevlendirme yetkisi başkana aittir. Başkan görevliyi görevden alma yetkisine de sahiptir. Yürütme yetkisi görevliye aittir. Atayana değil atanana aittir.
BAŞKANLARIN SORUMLULUKLARI
Başkan istişare eder ve kararlar alır. Kararların uygulanması için şûra üyelerinden birini görevlendirir.
Başkan görevlinin yürütme yetkisine karışamaz. Görev yerine gelmiyorsa görevliyi değiştirir. Müdahale edemez. Başkanın sorumluluğu, atananın ehliyetli olup olmamasına veya işler yürümediği halde görevliyi görevden almamasından ibaret olup, diğer hususlardan her zaman görevli sorumludur.
Başkanın başkanlık dışındaki tüm hareketlerinden diğer ortak veya sakinlerin sorumluluğu kadardır. Ancak kendisi hakkında soruşturma yapanların asgari kendi ehliyet seviyesinde olmaları gerekir. Orta tahsilli yüksek tahsilli aleyhine soruşturma yapamaz. Başkan ortaklığa ait her türlü hareketleri açık yapmak zorundadır. Kararlar ancak yeter zaman içinde hakemlere gidilmezse kesinleşmiş olur.
Başkanın başkanlığı aşağıdaki şekillerde sona erer:
- Şûra üyelerinden herhangi biri başkanın başkanlığına karşı hakemlere gidebilir. Hakemler ya başkanın başkanlığına veya davacı üyenin şûra üyeliğine son verirler.
Hakemlerin başkanlığa son vermeleri için;
- Başkanın toplantılarına gelmemesi ve toplantıyı yönetmemesi hallerinde.
- Başkanın başkanlığı yapamayacak derecede aklen veya bedenen hasta olması hallerinde.
- Başkanın yaş haddini doldurmuş olması hallerinde (64’den önce yaş haddi dolmaz, 70 yaşını da aşamaz).
- Başkanın icmaa aykırı kararlar üzerinde ısrar etmesi ile.
- Başkanın başkanlıktan istifa etmesini istemesi halinde yeni başkanı seçtirmekle son bulur.
- Başkanın ölümü ile başkanlık kendiliğinden son bulur.
- Bütün şûra üyelerinin yeni bir başkan üzerinde ittifak etmesi ile başkanlığı son bulur.
Bu hallerin dışında başkanın yaptıklarından dolayı sorumluluğu topluluğa ait olup şahsını ilzam etmez.
ORTAKLIĞIN BÜTÇESİ VE BAŞKANIN ÜCRETİ
Geçici topluluklarda başkanların mali sorumluğu ve yetkileri yoktu.
Ocaklarda bir toplantı yeri ve bir de satış yeri bulunur. Toplantı yerlerini başkan yönetir. Temizlik işlerini kadınlar nöbetleşe yaparlar, bekleme işlerini erkekler nöbetleşe yaparlar. Nöbete katılmayanlar bedel verirler. Bu bedelin miktarını belirlemek nöbet tutanlara ait olur. Nöbet tutmayanlar meclis kararlarında söz sahibi değildirler. Bu gelirler bütçeye göre harcanır. Burada başkanın payı yoktur.
Satış yerlerinde satılacak mallar üzerinde bir fiyat farkı konur. Bu fark şûra kararı ile konur ve bu toplanan meblağın yarısı başkanlara (erkek ve kadın başkanları arasında) bölüşülür. Diğer yarısı ocağın ortak işlerinde harcanır.
Bir işyerinde çalışanların ücretleri ise aşağıdaki şekilde bölüşülür.
Başlangıç ehliyetliler ancak gözetim altında iş yaparlar. Bir temel ehliyetli ancak iki başlangıç ehline nezaret edebilir. Kendi ücreti dışında onların ücretlerinin de beşte birerlerini alırlar.
Başlangıç veya temel ehliyetliler ilk ehliyetlinin verdiği işler yaparlar. Bir ilk ehliyetli en az beş en çok kendisi ile yirmi ortağa iş verir ve işlerinden sorumlu olur. Başlangıç ve temel ehliyetlilerin aldığı ücretlerin beşte birleri ilk ehliyetliye aittir. Ondan aşağı hallerde kendilerinde çalışır ve kendi ücretlerini de alırlar. On kişiye iş vermeye başlayınca artık kendileri çalışmaz ve ücret de almazlar.
Orta ehliyetliler ilk ehliyetlilere yapacakları işlerde izin verirler. İlk ehliyetliler de kendi gelirlerinin beşte birini teknik danışman yaptıkları orta ehliyetlilere verirler. Orta ehliyetliler yüksek ehliyetlilerden beş ile on arasında ihtisas danışmanı seçerler, gelirlerinin beşte birlerini onlara bölüştürürler.
Yüksek ehliyetliler kendilerine bir üstün ehliyetli danışman seçerler ve gelirlerinin beşte birini ona bölüştürürler.
Şûra üyeleri yaptıkları işlere veya toplantılara katılmakla paylarını alırlar. Şûra başkanları yılda 2000 saat çalışmış kabul edilir ve ona göre payını alır. Derecesi en yüksek derecedir.
Bucaklarda şûra başkanının mal varlığı ile bucağın mal varlığı bir kollektif şirkette birleşir. Mufavada ortaklığını kurarlar. Mufavada ortaklığında gelire konu olan bütün mal varlıkları ile gelirler ortaklığa konur. Herkes ihtiyacına göre bu gelirden yararlanır. Ana mal şirkette karz-ı hasen olarak emanet bulunur. Artması ve eksilmesi ortaklığa aittir. Ortaklığa girdiği andaki değeri ile ayrılırken alır.
Mufavada ortaklığına katılanların yakınları ortaklığın yakınları olurlar. Miras dışında bütün nafaka ve hizmet yükümlülüğü ortaklığa ait olur. Erkek yakınlar bütün ortakların erkek yakını olurlar. Kadın yakınlar bütün ortakların kadın yakını olurlar.
Miras paylaşıldığında ana mal herkesin mirasçısına verilir. Zararlar varsa bunlarla karşılanır. Kâr varsa bir kısmı kadın yakınlar arasında, bir kısmı erkek yakınlar arasında bölüşülür.
Mufavada ortaklığına ortak ittifakla alınır. Ortak kendi mallarını ayrıldığı zaman çekebilir ve kâr-zarara katılmaz. Ancak o tarihte zarar varsa payını bırakır. Son ortağın ölümü ile miras paylaşılır. O zamana kadar ortaklık devam eder.
Bucak başkanlarının bir ortağı bucak olduğundan bucak feshedilinceye kadar devam eder. Başkanların varisleri bucağın yakınları olarak öleceklerine kadar yararlanır. Öldüğü zaman varis olanların ölümü halinde ana mal mirası diğer varisler arasında paylaşılır.
Başkan bucağın mallarını kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere harcar. Başkan sosyal dayanışma içindeki asgari payı kadar özel harcamalarına konu edebilir.
ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
II
EVRAK KAYITLARI
T E Ş K İ L Â T
DANIŞMANLAR: YÜRÜTENLER:
İNSANLIK DİNİ ŞÛRASI İNSANLIK EVRAK BAKANI
KITA EVRAK ÜSTÜN DANIŞMANLARI KITA EVRAK SORUMLUSU
ÜLKE DİNİ ŞÛRASI ÜLKE EVRAK BAKANI
BÖLGE EVRAK YÜKSEK DANIŞMANLARI BÖLGE EVRAK SORUMLUSU
İL DİNİ ŞÛRASI İL EVRAK BAKANI
İLÇE EVRAK GÖREVLİLERİ İLÇE EVRAK SORUMLUSU
BUCAK DİNİ ŞÛRASI BUCAK EVRAK BAKANI
SEMT EVRAKÇILARI SEMT EVRAK SORUMLUSU
KAYIT GÖREVLİLERİNİN ATANMASI
Semtlerde 10’a yakın evrakçı bulunur. İlçelerde ise 10’a yakın evrak görevlisi vardır. Bölgede ise 100’e yakın evrak danışmanları bulunur. Bunlar ihtisas sahibi danışmanlardır. Bir görevlinin 10’a yakın yüksek danışmanı bulunur. Devlet merkezinde 100’e yakın üstün danışman bulunur. Üstün danışmanlar hizmet talimatlarını hazırlarlar. Yüksek danışmanlar hizmet talimatlarına göre hizmet projeleri hazırlarlar. Görevliler ise projeleri uygulatırlar. Projeleri semtlerdeki (köylerdeki) hizmetliler yaparlar. Ayrıca her semtte bir evrak hizmet sorumlusu vardır. Bunu bucak başkanları atarlar. Her ilçede de bir evrak sorumlusu vardır. Bunları il evrak bakanlığı atar. Her bölgede bir evrak genel müdürü vardır. Bunu da ülke evrak bakanı atar. Mekke’de insanlık evrak bakanı vardır. Kıtalara onlar evrak genel sorumlularını atarlar.
İlçelerde orta ehliyetli kayıt görevlileri bulunur. Dosyalar bunlar tarafından tutulur. Bunların sayısı 5’ten az olamaz, 20’den fazla olamaz. Sayılarını il yönetimi belirler. Bu görevliler orta ehliyetli olmalıdırlar. Ehliyetler il ilmî meclisi tarafından imtihanlarla tevcih edilir. İl şûraları bunları sıralama usûlü ile ilçelere atarlar. Halk bunlardan istediğini kendisine evrak kayıt hizmetlisi olarak seçer. Bir görevli bir ilçe nüfusunun ancak beşte birinin kayıtlarını tutabilir. En az yirmide birinin kaydını tutabilmelidir. Bulamazsa, o ilçede evrak kayıt hizmetini yapamaz. Hizmetliler başka iş de yapabilirler.
İlçe evrak kayıt görevlisi, semtlere (köylere) birer temsilci atar. Bir kişi değişik hizmetlerin temsilcisi olabilir. Başka işler de yapar. Bu semt hizmet temsilcilerine ehliyeti bucak ilmî meclisi verir. Bölgelerde ise ihtisas sahibi yüksek evrak kayıtlayıcısı bulunur. Semtlerdeki temsilcilere “evrakçı”, ilçedeki evrak hizmet görevlisine “evrak görevlisi”, bölgedeki mütehassıs evrakçıya “yüksek evrak danışmanı”, otorite evrakçıya “üstün evrak danışmanı” denmektedir.
Yüksek evrak danışmanlarına ehliyeti il ilmî şûrası verir. Bölgelere atamaları dinî şûra sıralama usûlü ile yapar. Halkın en az yirmide birini temsil eden evrak görevlilerinin atanmaları kesinleşir.
Hizmetler şûralar arasında bölüşülmüştür. Her yaşta ve herkesi ilgilendiren konulardaki işler dinî şûralar, 7 yaşından büyük kimseleri ilgilendiren konular ilmî şûralar, 10 yaşından daha büyükleri ilgilendiren konularda mesleki şûralar, 15 yaşından sonrakileri ilgilendiren konulardaki hizmetler siyasî şûralar tarafından yapılır. Dört çeşit kayıt hizmetleri vardır. Bunlardan evrak kayıt işlerini ilgilendiren konulardaki hizmet dinî, borç ve alacakla ilgili konulardaki kayıtlar siyasî, envanter yani mal akışları ile ilgili kayıtlar meslekî ve daha çok planlamayı ilgilendirdiği için demirbaşlarla ilgili kayıtlar ilmî şûralara aittir.
Kayıtlar, semtlerde (köylerde) yapılır. İlçelerde saklanır. Hizmetlerin planlanması bölgelerde yapılır. Hizmet talimatları kıtalarda oluşur. 10’a yakın hizmet ekolü vardır. Ayrıca 10’a yakın kıta vardır. Böylece 100’e yakın alternatif sözkonusudur. Böylece hizmette devamlı yarış sağlanacaktır.
İnsanlık: Mekke’de dinî şûra, sıralama usûlü ile bir insanlık evrak bakanını atar ve denetler. Ayrıca yine sıralama usûlü ile insanlık dinî şûrası her kıtaya 10’a yakın üstün evrak danışmanını atar. Bakan da buralara kıta evrak sorumlusunu atar. Üstün evrak danışmanlarının ehliyetlerini insanlık meclisi teminatlı olarak verir. Atama bunlar arasından yapılır.
Ülkede dinî şûra, sıralama usûlü ile bir ülke evrak bakanını atar. Ayrıca yine sıralama usûlü ile her bölgeye 10’a yakın yüksek evrak danışmanlarını atar. Bölge evrak sorumlusunu ülke evrak bakanı atar.
İl dinî şûrası, sıralama usûlü ile bir evrak bakanını atar ve denetler. Ayrıca ilçelere yine sıralama usûlü ile 10’a yakın evrak görevlilerini atar. Evrak il bakanı ilçelere sorumluları atar.
Bucak dinî şûrası, bucağa bir bucak evrak bakanını sıralama usûlü ile atar ve denetler. Ayrıca semtlere 10’a yakın evrak hizmetlilerini atar. Semtlerde evrak sorumlularını bucak evrak bakanları atarlar.
Semtte bir evrakçının göreve devam edebilmesi için ilçedeki evrak görevlilerinden birinden temsilcilik alması gerekmektedir. Bir görevli bir yerde birden fazla temsilci bulundurabilir. Bir temsilci de birden fazla görevlinin temsilcisi olabilir.
Bir ilçede evrak görevliliğini yapabilmek için bölgedeki yüksek müşavirlerden en az 10 danışmanın danışmanlığını kabul etmiş olması gerekir.
Bölge merkezinde yüksek danışmanlık yapabilmek için kıta merkezinde bir üstün evrak danışmanının onun danışmanlığını kabul etmesi gerekir.
Bir kimsenin ilçede evrak görevlisi olabilmesi için ora halkından yüzde beşinin hizmetini kabul etmesi gerekir. En çok yüzde yirmisinin hizmetini yapabilir. Aktarmalar geçerlidir.
Bir bölgede bir mütehassısın yüksek evrak danışmanı olabilmesi için bölge halkının o konuda en az yüzde birinin danışmanının danışmanı olmalıdır. En çok %20’sinin danışmanı olanların danışmanı olabilir. Benzer uygulama kıta merkezleri için de sözkonusudur.
Burada çok açık olarak görülüyor ki, bilgi ve beceri ehliyetini o hususta ihtisası olan kurumlar verecektir. Hizmete sadakati ise halkın seçtiği ve halkı temsil eden şûralar verecektir. Bütün bunlar yeterli değildir. Bunun yanında halktan yeter sayının o kimsenin hizmet etmesini kabul etmesi gerekir.
EVRAK HİZMETLERİ
Evrak hizmetlerinde her kişi için bir dosya tutulur. İmzası olan her çeşit evrak veya muhatabı bulunduğu her evrak bunun dosyasına girer. Diğer kurum ve kuruluşlar buradan istedikleri zaman iktibas edebilirler. Mesela, bir kimse ambar sorumlusu oldu. Bu vesile ile bir çok yazılar gelmiş ve gitmiş. Eğer muhatap bu ise veya bunun imzası varsa mutlaka bunun dosyasına girer. Ambar ayrıca kayıt tutabilir, belge tanzim edebilir. Bunların saklanması zorunluluğu olmadığı gibi resmi belge niteliğini taşımaz. Standart belgelerde ise sadece doldurulan kısımlar kayda geçer. Standart kısmın sadece numarası belirtilir. Mesela, bir kimse bono senedi doldurmuşsa, bono senedinde alacaklı, miktar, cins, borçlu, tarih ve vâde yazılır. Başına form numarası yazıldıktan sonra bu sıra ile virgül konarak isim veya rakam yazılır. Onların anlamları yerlerine göre belirlenir. Belge aranırken borçlunun veya alacaklının, ciro yapanların dosyalarında bulunacaktır. Başka hiçbir yerde bulunma zorunluğu olmayacaktır. Bir mahkeme duruşması olduğunda yine böyle yazılan belgeler ilgililerin dosyalarına girecektir. Mahkeme kayıtlarında sadece gittiği yerler belirlenecektir. Her belgenin yazılı ve imzalı kâğıdı en az iki ayrı yerde saklanacaktır. Diğerleri ise bilgisayar üzerinde işlem görecektir.
Tanzim edilen her belgenin asılları iki ayrı binada ayrı iki kişinin sorumluluğunda kapalı olarak saklanacaktır. Bilgisayarlardaki kopyaları ilgili kişilerin dosyalarında görülecektir. Bunlardan bir kısmı açık olacak, yani başkaları da istedikleri zaman çekip okuyabilecek, bir kısmı ise sadece disketlerde saklanacak, başkalarının onlara girip okumasına imkân olmayacaktır.
Bir kimse herhangi bir belgenin birisinin dosyasına girmesini isterse, önce kendi dosyasına koyacaktır. Sonra bu belge istediği kimsenin dosyasına girecektir. Bu dosyalara girmek mümkün olacaktır. Ancak silip çıkmak mümkün olmayacaktır. Herkes istediği kimsenin dosyasına istediği bilgiyi koydurtabilecektir. Kişi kendi dosyasına giren bilgiye her zaman cevap verebilecek ve istediği kimsenin dosyasına girmesini isteyebilecektir. Bu belgelerdeki ifadeler söyleyeni ilzam etmez. Açık belgelerde hakaret varsa, suç isnadı varsa, yeminli yalan şehadeti varsa, yanıltma varsa, yargı konusu olacaktır.
Gizli olan belgelerin muhtevasını ancak evrakçı bilebilir. Evrak görevlisini kişi kendisi seçecektir. O kişi kendi inandığı ve güvendiği kimsedir. Her zaman değiştirebilecektir. Evrak görevlisi bu bilgileri başkalarına aktaramaz. Kopyalarını alamaz. Değişmesi halinde de başka evrak görevlisine teslim eder.
Dosya sahibi istediği kayıtları istediği kimselere istediği zaman gösterebilir. Bu dosyadaki belgeler kişinin lehinde kullanılır, aleyhinde kullanılamaz. Karşı tarafın dosyası da karşı taraf için delildir. Tanıklara kişiler kendi dosyalarını göstererek savunurlar. Tanıklar her zaman dosyaları göstermelerini isteyebilirler, zorlayamazlar. Göstermemeleri halinde, edindikleri kanaatlerine dayanarak şehadet ederler.
Her kişinin dokunulmazlığı vardır. Bu dokunulmazlık kişinin malına, canına, işine ve ırzına dokunulmazlık şeklindedir. Kendi rızası olmadan bunlara dokunulamaz. Kişinin özel dosyası da böyledir. Kendisi istemedikçe asla kimse dokunamaz. Açıp okunmasını isteyemez. Gizli dosyaların görülmesi şöyledir:
- Evrak görevlisi dosyaları yerleştirirken veya bilgisayara geçerken bu bilgilere muttali olur. Ancak bu bilgileri başka kimseye aktaramaz, bu bilgilerin kopyalarını alamaz. Kişi evrak görevlisini değiştireceği zaman tamamen ona aktarır. Kişi ile beraber olmadıkça da o dosyaları açıp okuyamaz. Dosyaya ancak kişinin şifresi ile girilebilir.
- Kişinin dayanışma ortaklık başkanları dosyasını görmek isteyebilirler. Göstermezse dayanışma ortaklığından çıkarabilir.
- Kişinin bucak veya ocak başkanı gizli dosyasını görmek isteyebilirler: Göstermezse ocaklarından veya bucaklarından sürebilirler.
- Tanıklar kişinin gizli dosyasını görmek isteyebilirler. Göstermezse ona göre kanaat edinir ve tanıklık yapabilirler.
- Hakemler dosyasının tanıklara gösterilmesi kararını alabilirler. Hakem kararlarına uymazsa kişi o ilçeyi terk etmek zorundadır.
Kamu hizmetleri açıktır. Her türlü belgeler ve bilgiler açık dosyalarda saklanır. Görevlilerin açık dosyasında görülür. Görevin yapıldığı bu kişilerin görev dosyalarından izlenir. Bazı hizmet kararları vardır ki gizli tutulur. Bu ancak görevliye intikal ettirilir. Bu bilgilere yalnız halefleri girer. Görevliler bu bilgilere dayanarak gerekli kararları alabilirler.
Bir örnek verelim: Bir kimse aleyhinde bir hususta mesela toplu yerde sigara içtiğine dair şikâyetler gelmektedir. Bu şikâyetler yalnız görevlilere açık kılınabilir. Bir kimse aleyhinde değişik kişiler bu şikâyetleri veya ihbarları yapmış iseler başkana bu bir kanaat sağlar ve onu sürgün eder. Yahut şikayeti iş edinmiş, gelen geçen hakkında şikâyet yapmakta ise bu sadece görevlilere açık belgelerden olabilir. Herkesten şikâyetçi olduğu kanaatine varırsa o kişiyi de sürer. Başka bir kimse kamu görevi olarak böyle çok kimse hakkında şikâyette bulunmuş ama şikâyette bulunduğu kimseler aleyhinde başkaları da şikâyette bulunmaktadırlar. Demek ki bu görevini yapıyor. Başkan bunu ödüllendirir.
Hukuki sonuçların doğmasını istediğiniz her anlaşmada icap ve kabuller hep aleni olacaktır. Gizli yazışmalarla haberleşme yapılabilir. Bu hiçbir hukuki vecibe doğurmaz. Ancak sonunda açık yazışma yapılarak hukuki sonuçları olan belgeler oluşturulur.
Bugün birbirini tanımayan insanların hukuki ilişkide bulunduğu dünyada yaşıyoruz. Bunlar bu dosyalara girdiğinde hem saklanmaktadır, hem de hukuki geçerliliği olan sonuçlar doğurmaktadır. Bu kayıtlar sayesinde birbirini tanımayan insanlar arasında sağlıklı ilişkiler kurulabilmektedir. Bu sisteme geçen topluluklar kurtulacak, diğerleri ise tarihten silinip gideceklerdir.
EVRAK KAYDINDA YER ALAN BİLGİLER:
- DOĞUM VE DOSYANIN AÇILMASI: Önce kişinin doğduğu tarihte doğum belgesine kayıt tarih ve saatini belirten annesinin kaşesi basılır. Bu belge ile kişinin kaydı yapılmış olur. Erkek veya kız olduğu belirtilir. Evrak görevlisini annesi belirler. Annesi belirleyemezse, anneannesi, yoksa onun annesi, ablası, ablası yoksa teyzesi, bunlar da yoksa halası; hâsılı kadın yakınları belirler. Bakma külfeti de bunlara aittir.
- Cinsi ilişkide bulunanlar, ilişkilerini tarihleri ile dosyalar ve bildirirler. Biri “icap” diğeri “kabul” yapar. Bu istekler aleni olmalıdır. Birbirleri ile evlenemeyecek kimseler arasında olmamalıdır. Kadın başkasından hamile olmamalıdır, yahut başkasından ayrıldıktan sonra üç ay geçmelidir. Sağlık kaydında evlenmeye mâni hastalığı bulunmamalıdır. Bu kayıt alenidir. Hastalığın türü aleni değildir. Böylece her kadının çocuk doğurduğu zaman cinsi ilişkide bulunduğu erkek belirli olmuştur. Kadın bir dönemde birden fazla erkekle cinsi ilişkide bulunamaz. Bu kayıtlara dayanılarak çocuğun babası belirlenmiş olur. Bu belirlemeyi çocuğa dosya açacak evrak görevlisi yapar.
- Çocuğun dini velisini annesi seçer. Çocuk 7 yaşına geldiğinde babasının seçtiği dini veliye isterse geçebilir. 10 yaşına geldiğinde babası veya annesinin izni ile istediği bir üçüncü kimseyi kendisine dini veli yapabilir. Bu husus anne veya babanın beyanları veya onların yerine geçen kadın veya erkeklerin beyanları ile kayıtlara işlenir. Doktor sadece doğduğu saatte annesinin kaşesi ile kişiyi adlandırmış olur. Yani kişinin değişmez künyesi annesinin kaşesi ile doğduğu saat ve yer ile belirlenir.
- Çocuğun doğması ile çocuğun dosyasına ona varis olacakların veya onun varis olacağı kimseler de yerlerini alır. Onunla evlenemeyecek kimseler de yerlerini alır. Bunlar şunlardır:
Usul ve furu birbirleri ile evlenemezler.
Kardeşler birbirleri ile evlenemezler.
Usulün kardeşleri ile evlenilemez.
Kardeşlerin furuu ile evlenilemez.
Ayrıca cinsi ilişkide bulunulan kimsenin usul ve furuu ile de evlenilemez.
Cinsi ilişki müddeti içinde eşin kardeşleri, usulün kardeşleri, kardeşlerin furuu ile cinsi ilişki kurulamaz.
Sütü ile büyümüş bir çocuk süt annesinin usul veya furuu ile, süt babasının usul ve furuu ile, süt kardeşleri ile cinsi ilişki kuramaz.
Azatlı azat edenin azat etmeden önce cinsi ilişki kurmamışsa azat ettikten sonra azat ettiği kimsenin kendisi ve furuu ile cinsi ilişki kuramaz. Azatlı da azat edenin kendisi veya usulü ile cinsi ilişki kuramaz. Azatlı, yurdu olmayan bir kimseyi yanına alıp vatandaş yapılanlara denir.
- Ayrıca yakınlar arasında miras hukuku doğar. Kayıtlara bunlar da geçmelidir. Kişi miras kaydına bakıldığında kendisi ölürse kimlere ne kalacağı, mirasçıları ölürse kendisine ne kalacağı hemen dosyalara işlenmelidir. Çocuğu kaydeden evrak görevlisi bu şekilde düzenlediği programı bütün mirasçılara gönderir. Onlar da kaydeder. İhtilaf halinde hakemlere gidilir.
- Kişinin ikinci derece mirasçıları vardır. Bunlar birinci derecede mirasçıları yoksa varis olurlar. Bunlardan erkek olanların kısas isteme hakları vardır. Bunun anlamı şudur. Suç işleyene ceza verilir, tazminat ödetilmez veya tazminat ödetilir, ceza verilmez. Bugünkü hapis cezalarının para cezalarına çevrilmesinin uygulanmasıdır. Farkı, hakim hapis cezasını veriyor, kendisi para cezasına çeviriyor veya çevirmiyor. Alınan para cezası da mağdura değil varislere veriliyor. Adil Düzende ise hakemler ancak ceza verebilirler, onu affedemezler, para cezasına çeviremezler. Mağdurun varis olmayan en yakını isterse cezanın çektirilmesini ister, isterse cezayı tazminata çevirir. Tazminat kamunun geliri olmaz. Varislere bölüştürülür. Kendisi sağsa kendisine verilir. Bu tazminata çevirme yetkisi mirasçı yakınına verilmemiştir. Çünkü hep af cihetine giderler, hatta suçun işlenmesine taraftar bile olabilirler. Bu mirasçı olmayan en yakınlısına verilen yetkidir. Bu en yakınlının kim olduğu hatta ondan sonra gelenlerin kim oldukları da dosyada kayıtlı olmalıdır. Bu kayıtlar siyasi dayanışma ortaklığından gelir. Buna “af velisi” adını veriyoruz. Yani cezayı tazminata çevirme yetkisi olan kimse demektir. Mirasçı olmayan en yakın erkektir.
2- ÖLÜM KAYITLARI: Ölüm yine ölenin kaşesi ile belirlenir. Ondan sonra basılan kaşe kısıtlıdır. Kaşe af velisine verilir. Mirasın taksimini af velisi yapar. Miras taksim edildikten sonra kaşe durdurulur. Kişinin dosyası ambalajlanarak kabrine konur. Böylece tarihe bir belge bırakılır. Varisleri veya af yakınlıları kopyasını alabilirler.
Kişilerin mezarları ocak sitelerinde olur. Her ocakta 50 kişi bulunduğuna göre, yaş ortalaması 50 ise her ocakta yılda bir ölü çıkacak demektir. Bir asırda yüz ölü, bin yılda bin ölü çıkacaktır. Mezar 50 cm derinliğinde olabilir. İki metrelik bir derinlikte dört ölü gömülebilir. Her ölü için 2 metrekarelik bir yere ihtiyaç vardır demektir. Demek ki bin senede mezarlığın dolmaması için bir ocak için 500 metrekarelik yer yeterli olacaktır. Her apartmanın 500 metrekarelik bir bahçesi olma zorunluğu getirilebilir. Mezarın iki başına birer ağaç dikilir. Bu ağaçlar meyve ağaçları olabilir. Mezarların betonlanması yasaklanır. Sadece ölünün döküment dosyası konur. Bakınız, V. İslâm – II. Kur’an Medeniyetinin getireceği hükümler vardır. Sanayileşmenin getirdiği kaosu yenecek düzenlemelere ihtiyaç vardır. Kur’an Hz. Peygamber’e “kabrin üzerinde dur” demiştir. Öyleyse kabirlere saygılı olmalıyız. Ancak kabristanı da işe yaramaz hâle çevirmemeliyiz. Hz. Peygamber’in mezar üstünde dal diktiği rivayet ediliyor. “Kıyamet koparken bile fidan dik” tavsiyelerine uyarak, mezarlık hakkında geliştireceğimiz içtihat bunları zaruri kılmaktadır. Dengeyi daima korumalıyız.
Ocak kayıtlarında hangi mezarın hangi katmanında kimin yattığı bilinmelidir. Gerek görüldüğünde mezar açılıp dosyası açılabilmelidir. Bir aşiretin bin yıl yaşayacağı varsayılmıştır. Bin yıl sonra ne yapılacağına bin yıl sonra gelecek müçtehitlerin içtihadı ile karar verilir. Tüm ocak iki metre yükselirse sorun kendiliğinden çözülmüş olur.
3- Dosyalara genel hizmet tarafından bazı kayıtlar zorunlu olarak gelir.
- Başkanın tazir cezalarını uygulama yetkisi vardır. Bu cezalar kalıcı darbeler olamaz. Cezalar baştan belirlenmiş olacaktır. Dayak, hapis, para veya geçici sürgün cezaları olabilir. Bunlar sitenin sözleşmesinde açıkça belli olmalıdır. Hangi fiilin hangi ceza ile karşılaşacağı site mevzuatında belli olmalıdır. Bu cezaları başkan re’sen verir. Kabul etmeyen kişi o siteyi terk eder. Terk edenin bütün mali hakları korunur. Taşınmazları hakemlerce belirlenen cari değerini vererek peşin para ile satın almak durumundadır. Gitmezse bu cezalara razı olmuş olur. Bucağı terk edene bu ceza kovalaması yapılamaz. Terk etmesi de önlenemez. Başkanın ceza uygulamasına razı olmayan kişiye belirli müddet verilir. O müddet içinde kişi bucağı terk etmek zorundadır. Terk etmezse hukuki himaye kalkar. Yani kişinin malına, canına, işine saldıran olursa yargıya baş vurup hakkının korunmasını isteyemez. Kooperatiflerde kooperatif onların haklarını korumaz. Ortaklıktan çıkarılmış olur. Bütün kayıtlar dosyaya işlenir ve istenirse dosya açılıp aleni hâle getirilir. Böyle bir kimsenin dosyası başka bucaklara gönderilemez. Oysa kişi bucağını değiştirdiğinde dosya başka bucağa gider. Ancak dosyaya bucak yönetimince el konacağı hakem kararları ile tesbit edilir.
- Zimmet Kayıtları: Kişilerin her türlü borç ve alacakları ile sahip olduğu değerler zimmet muhasebesinde görülür. Ancak sene sonunda zimmet muhasebesinin icmali evrak kaydına gönderilir. Böylece kişinin yıllık kesin hesap bilançosu kişinin özel dosyasına girer ve alenidir.
- Envanter Muhasebesinden kişinin yıl içinde yaptığı işlerin icmalleri gelir ve dosyasına girer. Yani tasarruflarının sonuçları ve zimmet emeklerinin sonuçları envanter muhasebesinden evrak kaydına gider.
- Kişinin hissedar olduğu taşınmazların son durumları ve pay miktarları da evrak muhasebesinde kaydedilir. Bu kayıtlar taşınmazların gerçek cari değerleridir.
- İlmi dayanışma ortaklığı sorumlusundan gelecek bilgiler vardır. Bunlar 7 yaşından sonra başlar. Bunlar yapılan imtihanlarla imtihanda aldığı derecelerden ibaret olup tüm bu kayıtlar kişinin özel dosyasında kaydedilir.
- Mesleki Dayanışma Ortaklığı: Mesleki eğitimleri ile mesleki imtihanlarda aldığı notlar buraya gelir. Kişinin her yıl mesleki derecesi belirlenir. Bu derece tahsiline, yaşına, becerilerine ve yüklendiği sorumluluğa göre değişmektedir. Bu kayıtların hepsi kişinin özel dosyasında bulunur.
- Ahlâki eğitim ve tezkiye dereceleri. Kişilerin kendi cemaatleri içinde dereceleri vardır. Cemaatlerinin topluluk içinde dereceleri vardır. Kişinin topluluk içinde ahlâki derecesi vardır. Belli hizmetlerde ancak o derecenin üstünde kişiler istihdam edilir. İhmalden verecekleri zararlar dayanışma ortaklığınca ödenir. Bu dereceler de kişinin özel dosyalarında yer alır.
- Kişinin askeri eğitimi vardır. Askeri rütbeleri vardır. Askerlikle ilgili kayıtlar ve orada geçen hayat evrak dosyasına girmez. Sivildeki dosya da askerlere intikal ettirilmez. Askerler kendileri sicil tutarlar ve onunla ilgili dosyalar kendi birlik komutanlarında bulunur. Ancak kişinin hangi birliklerde hizmet ettiklerinin kaydı senede bir defa şifreli de olsa bildirilir. Ayrıca kişinin askeri mıntıka dışında işlediği her türlü fiillerden oranın bucağına karşı sorumludur. Kişinin aldığı cezalar da dosyasına geçer. Aleni olanlar zamanla gizli kayıtlara aktarılır.
- Araştırma merkezleri her yıl değişik şekilde buluş ödülleri dağıtırlar. Kişinin bir buluşu varsa bu buluş ona tescil edilir. Bu buluşlar da kişinin özel dosyasına işlenir. Bunun dışında yine araştırma merkezleri tarafından çeşitli yarışlar düzenlenir. Bu yarışlara katılanlara dereceler verilir. Bu dereceler de yine kişinin özel dosyasında işlenir.
- Toplulukta uyarıcılar vardır. Bunlar yanlış hareket edenlere sadece hatırlatırlar, ceza vermezler. Bu uyarılar da kişinin dosyasına geçirilir. Bunların bir kısmı gizli bir kısmı alenidir. Ayrıca hukuki tebliğler vardır. Kişi tebellüğ ettikten sonra ilzam olunur. Artık insanlara evlerinde tebliğ yapılmayacak, dosyalarına tebliğ yapılacaktır. Herkesin tebellüğcüsü bulunacak. Kişiye tebligatı o hatırlatacaktır. Tebliğlerin ilmî, dinî, siyasî ve meslekî sorumlularına ulaşması gerektiği gibi, en yakınlı varisine de bildirilmesi gerekir.
- Kişilerin üretim kredileri vardır. Bunlar çalışma ve teşebbüs kredileridir. Bu kredilerin limitleri özel dosyasında kaydedilir. Kullanıldığı miktar da orada belirtilir.
- Kişilerin tüketim kredileri vardır. Bunlar taşınmaz ve sipariş kredileridir. Bunlar da kişinin özel dosyalarında yer alır.
- Kişinin telif ettiği eserler varsa bu eserlerin kayıtları yapılır. Kazandığı ödüller varsa özel dosyasında yazılır.
- Kişinin sanat eseri varsa, aldığı ödüller bulunuyorsa, özel dosyasında kaydedilir.
- Kişi spor yapıyorsa, yaptığı sporlardaki başarı notları buraya geçirilir.
- Kişinin teknik buluşları, standartları varsa, seyahatnameleri varsa, o da dosyasına geçirilir.
- Kişinin ürettiği proje varsa, palan varsa, onların da adları özel dosyaya geçer.
- Kişinin mensup olduğu askeri birlik ve yaptığı hizmetler kişinin özel dosyasında işlenir.
- Kişinin özel araçları varsa, bu araçlarının bakım yükümlülüğü kime aitse onların da adları yazılır. Kiraya vermişse, hangi komisyoncuya kiraladığı belirtilir.
- Kişinin sağlık kayıtları, bütçedeki istihkakları da özel dosyaya işlenir.
Sözleşmelerin numaraları, kontrol edebileceği mallar, soruşturma yapmışsa hangi soruşturmaları yapmıştır, hakemlik yapmışsa yaptığı hakemlikler bu dosyaya geçer.
Herkesin 25 genel hizmetlisi vardır. Bunlar dosyasında geçmiş olur. Bu dosya aleyhinde kullanılmaz. Lehinde delil olur. Kişi bunlarla ilzam edilmez. Kişi bunlardan yararlanır, hak kazanır.
EVRAK HİZMETLİLERİNİN YETKİLERİ
Her türlü evraklar kağıtlara yazılır. İmzalanır, numaralanır. İki şahide teslim edilir. Bunlar kendi arşivlerinde muhafaza ederler. Bunlar birbirinden ayrı yerlerde ve kişilerde saklanır. Bunların muhtevası bilgisayarlarda yer alır. Evrak hizmetlerini verenler bilgisayarlardaki kayıtları kullanırlar. Bu kayıtlar bilgisayarlarda değil disketlerde saklanır. Değişik kopyaları muhafaza edilir.
Evrak görevlileri kişilerin dosyalarını tutup tutmamakta serbesttirler. Ancak eğer baştan tutuyorlar da sonra vazgeçmişlerse dosyaları yeni evrak görevlisine eksiksiz gecikmeden teslim etmek zorundadırlar. Dosya görevlisi kişinin izni olmaksızın gizli olan kısımları kimseye gösteremez. Gösterme yetkisi yoktur.
EVRAK HİZMETLİLERİNİN SORUMLULUKLARI
Evrak hizmetlilerinin görevleri aşağıdaki şeklide biter:
- Dayanışma ortaklıkları onlardan teminatlarını geri çektiklerinde.
- İlçede onu kendisine evrak hizmetlisi yapan kimselerin nisbeti %5’ten aşağı düşünce. Bu takdirde bir yıl daha hizmetlerine devam eder. Ondan sonra hizmetleri biter. Dosyaları kişiler yeni evrak görevlisine aktarırlar. Bu husus kişilere sorularak yapılır. Bulunmazlarsa, dini velilerin belirlediği kimseye teslim ederler.
- Yaptığı bir fiilden veya sağlık durumundan dolayı hakemlerce ehliyetleri iptal edilirse.
- İl başkanları bunları ilçe merkezlerinden nefy ederse görevleri sona erer.
İŞLETMELERİN EVRAK HİZMETLİLERİ
Büyük küçük bütün ekonomik işletmelerin genel hizmetlerini kooperatif yapacaktır. İşletmelerin yazışmalarını da kooperatif yüklenmiştir. İşletmenin evrak görevlisi tüm yazıları kendi şahsına alır ve tüm yazıları kendisi yazar. İşletme içinde yazı bilgisayara kaydedilerek dolaşır. Gelen yazının kime ait olacağı hususunda karar veren kişi evrak görevlisidir. Yazı bilgisayara geçirilir. Yazı üzerinde ilgililer gerekli değişiklikleri ekleri ekleyerek ilgililere havale ederler. Kendilerine yanlış gelmişse kendileri ilgiliye havale eder. Sonunda cevap oluşunca evrak görevlisine gelir. Evrak görevlisi cevabı hazırlar. İlgililere imzalatır, tanıklara verir ve karşı tarafa internet havalesi ile bildirir.
İnternetteki bilgileri tahkik için tanıklara başvurur ve kopyasını isteyebilirler. İsterlerse gidip yerinde görebilirler.
İşletmelerin genel hizmet sorumlusunu işletme sorumluları seçer. Diğer genel hizmet görevlilerini genel hizmet sorumlusu seçer.
Genel hizmet payları kooperatifin ana sözleşmesinde belirtilir. Genel hizmet paylarının genel hizmet ortakları arasında bölüşülmesi genel hizmet sorumlusuna aittir. Kendisi yirmibeşte birini alır.
Evrak hizmetleri yapılırken birden fazla kimse istihdam edilebilir. Bunlar arasındaki bölüşüm sözleşme ile olur. Taraf evrak görevlisidir.
Genel hizmet görevlerine verilen payın yarısı kendileri tarafından kendilerine gelir olur. Diğer yarısı ise ortak fonda toplanır. Bucaklardaki küçük işletmelerin genel hizmet payları bucağın evrak fonunda, ildeki orta işletmelerin ortak fonları il evrak ortak fonunda, ülkedeki büyük işletmelerin ortak fonları ülke evrak fonunda, üstün işletmelerin ortak fonları insanlığın ortak fonunda toplanır.
Her kişiye genel hizmet verilir. Kişinin dosyası bedelsiz olarak tutulur. Ortak fondan bu hizmetleri yapanlara bölüştürülür. Kim ne kadar çok kişiye hizmet veriyorsa o kadar çok pay alacaktır. Yalnız kişilerin hizmet nisbetleri farklı olacaktır. Bu fark ilmî, dinî, ahlâkî ve meslekî derecelerle ilgili olacaktır. Ayrıca kişilere tanınan kredilere da bağlı olacaktır. Bir de kamudan aldıkları paylara da bağlı olacaktır. Bütün bunlar objektif kurallar olup hepsi kişinin özel dosyasında mündemiçtir.
Evrak görevlileri aldıkları payların beşte birini semtlerdeki evrakçılara, beşte birini de bölge merkezlerindeki yüksek evrak danışmanlarına vereceklerdir. Onlar da kıta merkezindeki üstün danışmanlara vereceklerdir. Kamu hizmetlerinde temel ilke vakıf ilkesidir.
Vakıf demek, yöneticilerin belli davranışları yapması, takdiri kararlar alamaması demektir. Çoklu sistem vardır. İyi hizmet verenleri tercih eden halktır. Halk ücret ödemez. Halk üretim yapmakla ve genel hizmet payını vermekle ücretleri ödemiş olurlar.
EVRAK SÖZLEŞMESİNİN YAPILMASI
İnsanlık dini kuruluşu Mekke’de 20 kişilik üstün evrak müşavirlerini atar. Bunlardan her biri ayrı ayrı evrak sözleşmesi fihristini hazırlar. Yani sözleşmede yer alacak maddeleri tesbit ederler. Her müşavirin istediği madde sözleşmede yer alır. Sonra ikişer ikişer bir araya gelerek ortak fihrist hazırlarlar. Biri başkan, diğeri sözcü olur. Bu sefer dörtlü gruplar oluşur. Sözcüler tartışırlar. Başkanlar ortak metin hazırlarlar. İttifak edilen hususlar icma hâlini alır ve tüm ülkeler bunlara uyarlar. Bu icmaların değişmesi için benzer şekilde yeni icma gerekir.
Ülkenin dini liderleri ülke dini üstün danışmanlarını seçerler. Bunlar benzer şekilde insanlık icmaları esaslarına sadık kalarak evrak sözleşme tiplerini hazırlarlar. Anlaştıkları kısımlarda ülke icmaı ortaya çıkar. Anlaşamadıkları hususlarda içtihatlar ortaya çıkar. Bunlar yüksek ehliyetlileri imtihan ederek evrak yüksek danışma diplomasını verirler. Ülke dini şûrası bunlardan bölgelere atama yapar.
Bölge yüksek evrak danışmanları uygulama projeleri üretirler. Orta ehliyetliler kendi projelerini öğretir ve teminat verirler. İl dinî şûraları bunlardan ilçelere atama yaparlar. İl evrak görevlileri proje evrak seminerleri düzenlerler. Başaranlara evrakçı olma ehliyetlerini verirler. Bucak dinî şûrası bunlardan sıralama usûlü ile atama yapar.
İşletmelere genel hizmet sorumlusunu işletme sahipleri emekçiler atar. Hizmetlileri genel hizmet sorumlusu atar. Halk kendi hizmetlilerini bunlardan kendileri seçer. Bir hizmet görevlisi ancak ilçe nüfusunun beşte birinin evrak hizmetini yüklenebilir. En az yirmide birinin evrak görevlisi olmalıdır.
Burada görülüyor ki; ehliyeti merkezi yönetimle ilmî meclisler veriyor. Görevlendirmeleri mahalli yönetimle şûralar yapıyor. Halk ise hizmetlisini tercih ederek denetimini gerçekleştiriyor. Ücretler ortak bütçeden ödeniyor.
Böylece “merkezi yönetim” ile “Yerinden Yönetim” arasında denge kurduğumuz gibi;
“Müsbet İlim” ile “Demokrasi” arasında da dengeyi kurmuş oluyoruz.
ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
III
YAPI KAYDI
GEREKÇE: İnsanlık başta göçebe halinde yaşıyordu. Taşınmaz varlıkları yoktu. Toprağa yeleştikten sonra taşınmazları elde ettiler. Herkesin kendi taşınmazı vardı. Birbirini yakından tanıyan kasaba ve köylerden oluşan toplulukların bellekleri neyin kime ait olduğunu bellemeye yeterli idi. Oysa bugün sanayi dönemine geçilmiştir. Sanayi döneminde o kadar iç içeyiz ki üst katımızda oturanı tanımıyoruz. Neyin kime ait olduğunu bilmiyoruz. Sık sık yer ve araç değiştiriyoruz. Bu sebeple artık eski tapu kayıtları bugün bizim ihtiyaçlarımıza cevap veremiyor. Kira veriyoruz, kirada oturuyoruz. Makinalarımızı başkaları kullanıyor, biz başkalarının makinalarını kullanıyoruz. Artık sahip olanlarla onları kullananlar ayrılmıştır. Çünkü arabanız, uçağınız olabilir, ama onu kullanma ehliyetine sahip değilseniz onu kullanamazsınız. Hâsılı, bugün tarım dönemi mülkiyet anlayışı yeterli değildir. Yeni mülkiyet türü ortaya çıkacağı gibi buna uygun kayıtların da tutulması gerekmektedir. Bu araçların sigortalanması icap eder.
İSLÂMİYET’TE TAŞINMAZ MÜLKİYETİ
Kapitalistler, kişilere mutlak taşınmaz mülkiyetini tanırlar. Kişi kendi mülkünde istediği gibi tasarruf eder. İsterse boş tutabilir. Hatta çevreye zarar da verebilir. İslâmiyet’e göre bu tamamen yanlıştır. Yaryüzünü Allah bütün insanlar için yaratmıştır. Ondan yararlanmak hakkı herkesindir. Ne var ki, emek de kişinin kendisine aittir. O halde herkesin ortak malı olan yeryüzü nasıl paylaşılacaktır? Bunun için iki esas vardır: İşgal ve ihya:
İşgal: Yeryüzü madem ki hepimizindir. Kim neresini işgal ederse orası onun olmalıdır. Bir kişi iki yeri işgal edemediği için diğer yerler de boş kalacak, diğerleri de oraları işgal edeceklerdir. İşgal eden işgal ettiği müddetçe oradan kimse çıkaramaz. Ama boşalttıktan sonra artık o yerde hiçbir hakkı kalmaz. Parka gittiğiniz zaman, boş kanape varsa oturursunuz. Biri gelip sizi kaldıramaz. Ama kalktıktan sonra da burası bana aittir diyemezsiniz. Bu sebepledir ki boş toprak mülkiyeti İslâm’da yoktur. Toprağı kullanırsanız sizindir. Su kullananın, toprak işleyenindir. Tahliye ettiğiniz toprağı başkası işgal eder.
İhya: Herhangi bir toprağın verimini iki misli artırmakla elde edilir. Farz edelim ki otlak bir yer vardır. Bu yere hayvanlar gelip otlamaktadır. Bu yere gelen hayvanlar otları daha fide iken yedikleri için verimi azdır. Diyelim ki, beş dönüm yer ancak bir ineği doyurabilmektedir. Biri gelip burasını çeper altına almakta ve otları hayvanlara otlar olduktan sonra yedirmektedir. Böylece alınan bir tedbir bir dönümde bir inek yerine iki inek doyabilmekte ise bu yer ihya edilmiştir. Bu kişinin bu yere sahip olma hakkı vardır. Artık bu otlardan yalnız mal sahibi yararlanır. Vergi olarak kamu payını verir. Bir başkası gelir de dört inek doyuracak bir imkan getirirse, mesela sera yaparsa, onun o taprağı öbürünün elinden alma yetkisi vardır. Eski sahibi toprağı koymuş olur, yeni sahibi de yatırım yapar ve oluşan tesise ortak olmuş olur. İşte böylece taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı doğar.
Mülkiyet: İşgalde kişiler işgal ettikleri müddetçe yararlanabildikleri, yerlerini başkalarına devretme hakları olmadığı halde; ihyada kendileri işletmeseler, işgal etmeseler de orası işgal edenlerin, işletenlerin ihya edene bir kira veya payı verme durumundadırlar. Bunun dışında bu kiradan yararlanma haklarını devretmek, yani satmak durumundadırlar. İşte kapitalistlerde işgal mülkiyetin sebebi olduğu halde, Adil Düzende mülkiyetin sebebi işgal değil ihyadır.
Sosyalistler kişilerin toprak mülkiyetini kabul etmemektedirler. Sadece işgal edenlerin işgal ettikleri müddetçe oradan yararlanma hakları vardır. Bu sosyalistlerden ziyade komünistlerde böyledir. Komünizmde para yoktur. Herkes karşılıksız çalışır ve karşılıksız yararlanır. Arılarda böyle hayat vardır. Oysa insan doymayan varlıktır. Aynı zamanda tembeldir. Böyle bir düzen çalışmaz. Nitekim tarihin hiçbir döneminde komünistlik olmamıştır. Ancak askeri disiplinle yönetilen kabilelerde bu hususlar geçerli olmuştur. O da komünizm değil sosyalizmdir. Demek ki kapitalistlerde işgal ve ihya mülkiyetin sebebidir. Sosyalizmde işgal ve ihya intifaın sebebidir. Adil Düzende ise işgal intifaın, ihya mülkiyetin sebebidir.
İşte bu genel ilkenin uygulanması zamanımızda hayli zorlaşmıştır. Bir yerin ihyası artık basit değildir. Bir yer oranın altyapısı varsa değerlidir. Yani ihya edilmiş olacaktır. Yolu, suyu, elektriği, telefonu olan yer ihya edilmiş olur. Yol kademe kademedir. Site içinde altyapı, köy veya semt içinde altyapı, ilçe içinde altyapı, bölgeler arası altyapı ve nihayet kıtalar arası altyapı. O halde ben bir yeri ihya ettim diyen insan o yere değer kazandıran insanlığın altyapı çalışmalarına, ülkenin altyapı çalışmalarına, ilmin altyapı çalışmalarına, bucağın altyapı çalışmalarına, sitenin altyapı çalışmalarına katılmak zorundadır. Yani artık ihya münferit değil kollektiftir. İşte çelişki içindeyiz. Bir taraftan altyapı yaptığı için oraya harcama yaptığı için o yere sahip olma hakkı vardır. Diğer taraftan üretime geçmediği için de işgal durumundadır. O yeri boş durdurma hakkı yoktur. Tarım döneminde yeterli olan ferdi ihya artık yeterli değildir. Ve eski taşınmaz mülkiyeti anlayışı artık geçerli olmayacaktır.
Burada ortaya konan kural şudur: Bir taşınmazın üzerinde ne yapılabileceği proje ile belirlenir. Bu proje ortak planlama ile çıkar. Kağıt üzerinde o yer üzerinde neler yapılacağı belirlenir. Sonra buranın altyapısı kamu tarafından yapılır. Böylece kamunun iki bakımdan arsa üzerinde payı doğar. Biri, boş toprağı koyduğu için toprak payı vardır. Diğeri ise, altyapısını yaptığı altyapı payı vardır. İşte parsele veya arsalara kişilerin özel mülkiyeti sözkonusu değildir. Kişi bu altyapıyı kendisi yapsa bile kamudan alacaklı hâle gelir, ama alt yapıya sahip olamaz. Yine hemen kapitalizm ile sosyalizm arasında Adil Düzen ortada yer alır. Kapitalistler altyapı mülkiyetini de kabul ediyorlar, sosyalistler yapı mülkiyetini de kabul etmiyorlar. Adil Düzende ise yapının özel mülkiyeti vardır, altyapının yani yol, su, elektrik hatlarının özel mülkiyeti yoktur.
İşte böylece kamunun mülkiyetinde hazırlanan parsel ve arsa üzerinde inşaat yapma hakkı, onu imar etme hakkı kişilerindir. Kişiler nerede isterlerse, nerede boş yer bulurlarsa orada inaşaata başlayabilir, orasını ihya edebilirler. İhya ettikten sonra o yer onun olur. Şu şartla ki, o yapıda kamunun arsa ve altyapı payı vardır. Bir sitenin altyapısını yapanlar o sitede arsa paylarına sahip olurlar. Ancak bu arsa paylarını kullandırmak zorundadırlar. İmar yapanlara kamu yerine arsa paylarıyla iştirak ederler. Yine sosyalistlerde hiç arsa mülkiyeti olmadığı, kapitalistlerde sitede belli arsalara malik olma hakkı bulunduğu halde, Adil Düzende sitenin içinde arsa payın olabilir. Ama arsanı belirlemek için orada yapı yapman gerekir. Kim önce yaparsa o yer onun olur.
Yapıyı yapmaya başladığınız zaman o yapıyı bitirmek zorundasınız. Bitirmezseniz başkasının bitirmesine mâni olamazsınız. Sonunda herkes yatırdığı kadar yapıya ortak olmuş olur. Bir kimse beş katlı binaya başlasa, iki katını yapsa o, iki kata malik olur. Ancak diğer üç katı başkasının tamamlamasına mani olamaz. Yahut bir kimse bir binanın kabasını yapar, o değer ile yapıya ortak olmuş olur. Ama başkasının içini yapmasına engel olmaz. Herkes katkısı nisbetinde pay sahibi olur. Görülüyor ki, bir yapının oluşması kollektiftir. Değişik kimselerin katkısına ihtiyaç vardır. O halde o yapının parselasyondan başlatarak tüm oluşlarının kayda geçmesi gerekmektedir. Gerçi bunların günlük akışları muhasebelerde takip edilmektedir. Ancak sonuçlar yani envanterler demirbaş kayırlarında yer almaktadır.
Yapıların inşası yeterli değildir. Yapıların inşasından sonra işletilmesi gerekmektedir. Bakımı gerekmektedir. Yapılar eskiden küçük ve kişilere aittir. Bugün ise yapılar büyümüş ve ortaklığın olmuştur. Ortaklar yapıları ne işletebilirler, ne de bakım ve tamirini yapabilirler. O halde artık yapıya genel hizmet veren bir ekibin olması gerekmektedir. Bunların gelir ve giderleri söz konusudur. Kiraya verilemeyen bir bina bakımsız kalırsa çöker. Bu da topluluğun servetinin çökmesi demektir. Tamamen mülkiyette yeniliklere ihtiyaç vardır. Bu sadece yapılar için değil, bugün yapılar kadar makinalar ve araçlar da aynı şekilde önem kazanmıştır. Her birinin imali, kullanılması, bakımı sözkonusudur. Bugünkü sistemle bakım çıkar paralelliğine aykırıdır. Tamirci iyi tamir ederse aç kalır, kötü tamir ederse yine aç kalır. O halde tamir ve bakımı başka esaslara dayandırmak zorunluğu vardır. Bir yapı veya bina yapıldığında onun tüm ömrü boyunca bakımını bakıcı firmalar yüklenmiş olur. Onlar sadece malzeme ve parça bedelini alırlar, işçilik ise kamu tarafından karşılanacaktır. Oranın bakımını tekeffül eden kimseye verilecektir.
Demek ki bir taşınmazın veya taşınır aracın, âletin birtakım ortak işlemleri olacaktır. Bu işlemleri yapanları, taşınmaz genel hizmetlilerini mülk sahipleri seçecektir. Ancak bunlar ortak olabilecektir.. Bunlar hizmetlileri değiştirebilecekler. Bu sebeple kayıtlar hizmetliler tarafından tutulmaz, kayıt hizmetliler tarafından tutulur. Kişilere ait kayıtlar evrak hizmetlileri tarafından taşınmazlara veya dayanıklı taşınırlara ait kayıtları da demirbaş kayıt hizmetlileri tarafından tutulacaktır. Kişi hizmetlisini değiştirdiğinde kayıtlar merkezde olduğu için yeni hizmetli hiçbir sıkıntı çekmeden hizmetine devam edebilir.
Türkiye’de gerek kamu gerekse özel teşebbüslerde kişilere ve yerlere ait kayıtlar hizmet verenler tarafından tutulmaktadır. Muhasibiniz mi var; değiştiremiyorsunuz. Avukatınız mı var; değiştiremiyorsunuz. Doktorunuz mu var; değiştiremiyorsunuz. Çünkü yeni avukatınız, yeni muhasibiniz ve yeni doktorunuzun eline kayıtlar verilmiyor. İşte bizim yaptığımız budur. Kolay değiştirme imkanımız olsun diyoruz. Kayıtlar ayrı yerler tarafından tutulsun diyoruz. Muhasipler günlük hareketi kaydederler. Olaylar ortaya çıkar. Ama bunların icmallerini ve envanterlerini kimler yapacaktır? İşte bunları da başka yerler yaparlar. Ama bunların kayıtlarını kimler yapacaktır? Bunu da kayıt hizmetlileri yapacaklardır.
Diyelim ki, bir sözleşme yapıldı ve bir terzi elbise dikecek. Bu sözleşme tescil edilecek yani noterlikte yapılacaktır. Elbisenin sözleşmeye göre bitip bitmediğine kim karar verecek? Tesbit yani kontroller karar verecek. Elbise paketlenip damgalanacaktır. Sonra elbise müşteriye teslim edildi. Müşteri de parasını ödemiş olacaktır. Bütün bunlar cereyan ederken bunların kayıtlara geçmesi gerekir. Bunun için borçlanma belgeleri tanzim edilir ve envanter ve zimmet muhasebelerine gider. Onlar ise evrak ve demirbaş kayıtlarına gider ve kaydedilir. Muamelelerin hepsi de buralara gelir. Yani ne noterde, ne kontrolde, ne muhasiplerde hiçbir belge kalmaz. Belgeler tanıklara gider, onlar muhafaza ederler. Onların kayıtları kompitürlere geçer. İşlemler kayıt yerlerinde olur. Kişiye ait kayıtlar evrak kaydında, demirbaşlara ait kayıtlar demirabaş kaydında.
DEMİRBAŞ YETKİLİLERİNİN ATANMASI
İNSANLIK DİNİ ŞÛRASI İNSANLIK EVRAK BAKANI
KITA EVRAK ÜSTÜN DANIŞMANLARI KITA EVRAK SORUMLUSU
ÜLKE İLMİ ŞÛRASI ÜLKE DEMİRBAŞ BAKANI
BÖLGE DEMİRBAŞ YÜKSEK DANIŞMANLARI BÖLGE DEMİRBAŞ SORUMLUSU
İL İLMİ ŞÛRASI İL DEMİRBAŞ BAKANI
İLÇE DEMİRBAŞ GÖREVLİLERİ İLÇE DEMİRBAŞ SORUMLUSU
BUCAK İLMİ ŞÛRASI BUCAK DEMİRBAŞ BAKANI
SEMT YED-İ EMİNLERİ SEMT DEMİRBAŞ SORUMLUSU
Evrak kayıtlarına dini şûralar sıralama usûlü ile bakan ve şûra üyelerini atadıkları halde, demirbaşlara ilmi şûralar atama yaparlar. Çünkü kişi insan olarak haklara sahiptir. Kişilik doğumundan ölünceye kadar sürer. Dinlerin görevi kişileri kurtarmak ve kötülüklerden korumaktır. Demirbaşlar, altyapılar ve yapılar tamamen plan ve projeye dayanır. Plan ve proje de ilme dayanır. O sebeple demirbaş kayıtlarını yapanları atamak ve denetlemek tamamen ilmi şûralara aittir.
İlmi şûralar sıralama usûlü ile merkezlere birer bakan atarlar. Bakan aleyhinde ilmi şûra üyelerinden herhangi biri her zaman denetleme yapabilir. Soru sorabilir, bilgi alabilir. Ancak onun herhangi bir işine müdahale edemez, emir veremez, işini alksatamaz. Gerek mevzuata aykırı davrandığından gerekse aldığı kararların sonuçsuz kalmasından dolayı bakanı yüce divana sevk edebilir. Yüce divan üç hakemden oluşur. Hakemlerden birini davacı şûra üyesi, diğerini davalı bakan seçer. İki hakem bir başhakem seçerler. Bu başhakemin meclis üyesi olması şarttır. Böylece oluşan yüce divan bakana ceza dahil her türlü kararı verebilir. Karar infaz edilir. Hakemler kasden veya ihmal sebebiyle yanlış karar vermişlerse hakemlerin akilelerine tazmin ettirir. Hakemler içtihatlarındaki hatadan sorumlu değildirler.
Sonra ilmi şûra üyeleri her bölgeye 10 civarında sıralama usûlü ile yüksek demirbaş danışmanını atar. Bu üyeler aleyhine ancak şûra üyeleri yüce divanda dava açabilirler. Bölgedeki demirbaş danışmanlarının başına demirbaş bakanı demirbaş sorumlusunu atar. Bu sorumlunun kararlarına karşı demirbaş danışmanları hakemlere gidebilirler. Kararları iptal ettirebilirler. Kararlardaki hatadan dayanışma ortaklığı sorumludur. Bölgelerdeki demirbaş sorumlusu aleyhine ilmi şûra üyeleri yüce divana gidebilirler.
Bölgelere atanan yüksek danışmanların yüksek tahsil yapmış olmaları ve kıta merkezlerindeki üstün danışmanlardan birerlerini kendilerine danışman seçmiş olmaları gerekir.
Benzer atamalar il ilmi şûrası tarafından ilçelere yapılır. İlçelerdeki demirbaş görevlileri bölgedeki evrak danışmanlarından onlara yakın kimseyi kendilerine danışman seçmek zorundadır. İlçe evrak sorumlularını il bakanları atar.
İlçe halkı kendilerine bunlardan birini demirbaş sorumlusu olarak seçer. Bir evrak görevlisi en az yirmide birinin demirbaş sorumlusu olmak zorundadır. Beşte birinden fazlasının evrak sorumlusu olamaz. Demirbaş kayıtlarının tamamı açıktır.
Semtlerde (köylerde) demirbaş hizmetlileri bulunur. Bunlar aynı zamanda yed-i eminlerdir. Bir yerde bulunan malları bunlar tesbit eder. ve gözetirler. Yeryüzü insanlığındır. Kıtalara ayrılmıştır. Denizler dışında kalan topraklar ülkelere temlik edilmiştir. Ülke toprakları bölgelere ayrılmıştır. Savunma dışında kalan topraklar illere temlik edilmiştir. İl toprakları ilçelere ayrılmıştır. Güvenlik dışında kalan topraklar bucaklara temlik edilmiştir. Bucak toprakları semtlere ayrılmıştır. İşyerleri dışında kalan topraklar ocaklara temlik edilmiştir. İşyerleri parsellenmiştir. Parseller üzerinde yapılar kurulmuştur. Yapılar bölümlere ayrılmıştır. Her bölmenin ayrı kaydı vardır. Bölmelerde bulunan demirbaşların ayrı ayrı kayıtları vardır Bölmelerin dosyaları bulunmaktadır. Ayrıca ocaklar da evlere bölünmüştür. Evlerdeki demirbaşların da kayıtları mevcuttur.
DEMİRBAŞ KAYITLARI
Bir bölme oluştuktan sonra ona bir ad verilir. Bu tıpkı doğan çocuğa verilen ad gibidir. Demirbaşın imal safhasındaki durumu çocuğun anne karnındaki durumu gibidir. Demirbaş hurdaya çıkarılır. Bu ölümü demektir. Demirbaş bir hurdalığa veya arsaya eklenir. İşte bu da mirasın taksimi gibidir.
Her bölmeye ait bir dosya tutulur. O bölmeye giren demirbaşlarla çıkan demirbaşlar o dosyalarda işlenir. Bölmeye giren çıkan malların hesabı envanter muhasebelerinde tutulur. Demirbaşlara yapılan harcamalar da envanter muhasebelerinde tutulur. Ancak icmaller ve son değerler hep demirbaş dosyalarında yer alır. Bölmeye ait tüm kayıtlar tanıklarda saklanır. Ancak bilgisayarlarda dosyalarına işlenir. Bilgisayar dosya kaydında bir şey olursa o zaman tanıklardaki kayıtlardan düzeltilir. Her kayıt belgesi iki ayrı tanıkta ve ayrı yerde bulunur.
Hangi demirbaşların, hangi özelliklerin demirbaş kayıtlarına geçirileceği, o demirbaşın imar planında bulunur. Planlar da yine iki tanıkta saklanır. Bilgisayarlarda kopyaları bulunur. Bütün buluşlar ve planlar açıktır, bedavadır. Müellifler buluşlarının veya çalışmalarının karşılığını ilgili hizmetin fonlarından alırlar. Kişilerin buluş ve projelerde özel hakları yoktur. Yine burada da kapitalizm, sosyalizm ve Adil Düzen arasında denge kurulmuştur. Kapitalistler her şey için özel mülkiyet tanımaktadır. Fikir haklarına, telif haklarına, işgallere, her şeye ama her şeye mülkiyet tanımaktadırlar. Karının kocaya, kocanın karıya malik olması gibi kapitalsit düşüncelere sahiptirler. Sosyalistler de tam tersine hiçbir şeyin mülkiyetini kabul etmemektedirler. Kişiler geçimleri için ücret almaktadırlar. Onun dışında her şey devletin yönetiminde olmaktadır. Oysa İslâmiyet’te tartılıp ölçülebilen ve saklanabilen şeylerde özel mülkiyet tanınmaktadır. Ölçülüp tartılamayan, depo edilemeyen değerlerde mülkiyet yoktur. Eğer bir yerde emek depo edilmişse o yerde emek hakkı konur. Orada da tam mülkiyet doğmaz. Elektrik özel mülkiyete konu olmaz. Su özel mülkiyete konu olmaz. Toprak özel mülkiyete konu olmaz. Doğrudan doğruya emek de özel mülkiyete konu olmaz. İlim ve buluşlar da özel mülkiyete konu olmazlar. Ancak buradaki emeklere hakları kamu tarafından verilir.
Bu sebepledir ki tüm proje ve teknik bilgiler, planlar açıktır, bilgisayar programları açıktır. Herkes yararlanır. Kimse, benim bilgimden ve projemden yararlandı diye dava ikame edemez. Bilgisayarlara virüs karıştıranlar suç işlemiş olur, zarara uğrayan tazminat davasını açar ve tazmin ettirir. Bizim hukukumuz bu hakları korumaz. Bu sebepledir ki bugün kullandığımız tüm bilgisayar programlarını kullanmayacak hâle gelmeliyiz. Biz bilgisayar program merkezlerini kurmalıyız, bu programları üretip insanlığa bedava olarak arz etmeliyiz. O takdirde paralı gruplar kendiliğinden piyasadan çekilmek durumunda olacaklardır.
Batı düzeni evliliği özel mülkiyete bağlamıştır. Oysa zina yasağı karının kocaya, kocanın karıya karşı bir hakkı olarak değil, kamu hukuku olarak yasaklanmıştır. Bu sebepledir ki, gerek zina gerekse iftira ile ilgili cezalar tarafların davasına bağlı değildir ve affı mümkün değildir. İslâmiyet’te ise bunlar kamu haklarıdır. Kamu davacıdır ve affı caiz değildir. İslâmiyet’te hiçbir şey sistem dışı değildir.
Gelecek bin yıllık medeniyetin özelliği genel hizmetler olacaktır. Genel hizmetin özelliği, genel hizmet arsa ve garanti karşılığı alınan genel veye kamu payı ile finanse edilmesi ve halka ise karşılıksız sunulmasıdır. Yine kapitalizm ile komünizm arasında Adil Düzen bir denge sistemidir. Üretimde ve ekonomik ürünlerde, tartılır ve ölçülür depo edilir mallarda özel mülkiyet, buna karşılık genel hizmetlerde kamu mülkiyeti esastır. Orada tam komünizm vardır. Herkes bedelsiz yararlanır. Halk elektriği bedelsiz kullanır, halk suyu bedelsiz kullanır. Halk yollardan ve köprülerden bedelsiz geçer. Halk bedelsız ısınır. Çünkü bunlar özel mülkiyete konu olmaz. Hz. Peygamber suyun, otun, ateşin mülkiyetini yasaklamıştır. Başka bir deyimle Adil Düzeni şöyle tanımlıyoruz.:
İstihsalde mülkiyet, istihlakta şuyuiyyet, mübadelede serbest tasarruf, kredileşmede tarifeli tasarruf, üretimde serbest teşebbüs, imarda planlı inşaat. Bu ilkelerden hareket ettiğimizde plan ve projelerin tüm bilgi ve istatistikleri herkese açık olacağı aşikârdır. İşte bu bilgileri derli toplu bulabilmek için her bölmenin bir dosyası olur.. O dosyada o bölmenin bütün özellikleri yer alır; planı, projesi, tamiri, bakımı, gelirleri, giderleri. Ayrıca her arabanın veya aracın da böyle özel dosyaları olacaktır. O dosyada da o aracın tüm özellikleri yer alacaktır. Nasıl doktor hastayı tedavi etmek için sağlık geçmişini bilmek zorunda ise, tamirci de bir makine veya yapıyı tamir etmesi için o makine veya yapının geçmişini bilmek zorundadır. Onun için kayıtlar tutulacaktır.
Kişilerin dosyalarında mirasçılar hakkında, soy hakkında bilgiler vardır. Bölmelerin de soyları vardır. Eğer bir bölme kat içinde ise o katın da ayrı dosyası vardır. Kat bir apartmanda ise apartmanın ayrı dosyası vardır. Yapının yapıldığı arsanın ayrı dosyası vardır. Su tesislerinin, kanalizasyonun, ısıtmanın ayrı ayrı dosyaları vardır. Bir bölmenin dosyasına baktığınız zaman o dosyanın diğer iligili olduğu dosyaların da numaralarını içerir. Bakınız, demirbaşlarla kişiler arasında nasıl analoji kurulabilmektedir. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, demek ki evrak kaydı ile demirbaş kaydı benzer müesseselerle yapılacaktır. Benzer hükümleri içerecektir. Bu da eğitimi ve kullanımını kolaylaştıracaktır. Kaydedenler de, kaydolanlar da, ondan yararlanacaklar da sistemi kolay kavrayacaklardır. Ekonomi olacaktır.
İŞLETME MÜLKİYETİ
Göçebe döneminde taşınmaz mülkiyeti yoktur. Çadırlarda yaşayan halk taşıyabildiği mallara malik oluyordu. Yerleşik hayata geçildikten sonra toprak ve ev mülkiyeti ortaya çıktı. Toprak sahipleri zamanla köylüyü esir almışlardır. Bir yerde dış ve iç güvenlik sağlandıktan sonra serbest yarış başlar. Zamanla serbest yarış içinde tekeller oluşur ve serbest yarış ortadan kalkar. Genellikle askerlerle sermaye sahipleri anlaşır ve uzun seneler halkı birlikte sömürmeye devam ederler. Bu rejime kapitalizm denir. Yani kapitalizm demek, sermaye ile askerin anlaşması, birlikte halkı sömürmesi demektir. Bunun da iki çeşidi vardır. Ya asker sermayenin emrine girer, sermaye yönetime hâkim olur, buna “sektör kapitalizmi” denir veya asker sermayeye hâkim olur, ülkeyi asker yönetir, buna da “devlet kapitalizmi” denir.
Bu yönetim şekli de sürekli değildir. Asker hâkim olursa ekonomi bozulur. Krizler olur. Ülke ekonomi bakımından geri kalır. Sermaye hâkim olursa bu sefer de sosyal yapı bozulur, anarşi ve rüşvet alıp yürür. Bütün bunlar çözüm olmamıştır. Sivil yönetim hukuk düzenine sahiptir. Askeri yönetim ise kişi yönetimine dayanır.
Tekrar iki yönetim arasındaki farkları belirtelim:
- Askeri yönetimde emir-kumanda esastır. Kurallar ve yazılı metinler komutana yardımcıdır. Komutan olmadığı zaman bunlara uyulur. Trafik lambaları polis yoksa geçerlidir. Polis varsa lamabaya göre değil polisin işaretlerine göre hareket edilir. Oysa hukuk düzeninde kurallar baştadır. Herkes kurallara uymak zorundadır. Kurallara uymayanlar hakemlere hesap verirler. Askerlikte hâkim vardır. Hukuk düzeninde hakem vardır. Hâkim komutanın bir denetleyicisidir. Hakem ise taraflara adaleti bölüştürmektedir. Elbette askerlikte adalet sözkonusu değildir. Askerlikte güç sözkonusudur.
- Hukuk düzeninde haklı kim ise kuvvetli odur. Askerlik düzeninde kuvvetli kim ise haklı odur. Devlet haklıyı kuvvetli kılan bir teşkilattır. Asker haklının yanındadır. Hukuk düzeninde herkes hakem kararlarına uyar. Kendi isteği ile uyar. Uymayan olduğu zaman onun için hukuk düzeni sona erer. O zaman kişi veya grup orduya havale edilir ve ona hukuk metotları ile değil askeri metotlarla dersini verir. Demek ki, asker hukukun dışına çıkanları askeri metotlara tenkil eden bir kuruluştur.
- Askerlikte sonuç önemlidir. Hedefe ulaştınsa zafer senindir. Kullandığın araçlar mühim değildir. Hak hukuk önemli değildir. Oysa hukuk düzeninde kişiler davranışlardan sorumludurlar. Kurallara uyularak herhangi bir hareket yapılmışsa, sonuç ne olursa olsun kişiyi ilgilendirmez. Sonuçtan kurallar sorumludur.
- Askerlikte sorumluluk kollektiftir. Zafer herkesin eseridir. İyi veya kötü savaşmış, önemli değildir. Önemli olan birlikte zafer kazanmadır. Hukukta ise sorumluluk şahsidir, herkes kendi davranışlarından hesap verir.
İşte birbirinden tamamen farklı esaslara dayanarak hareket eden asker ve sivil birbirinden tamamen ayrı çalışmalıdır. Devlet askeri metotla kurulur ve korunur, hukuk düzeni ile yaşar ve gelişir. Asker olağanüstü hallerde müdahale eder. Normal zamanlarda ise hukuk düzeni geçerlidir. İşte ister kapitalizm olsun ister soyalizm olsun, ikisi de başarılı sonuca varamaz. Bu sebepledir ki tekel önlenmelidir. Hukuk düzeninde serbest rekabet, askerlikte ise tamamen merkezi yönetim esas olmalıdır. Hukuk düzeninde tekellerin önlenmesi için tedbirler alınmalıdır. Yani sermaye tekel kurmamalı. Asker de normal zamanlarda sivil işlerine karışmamalı. Bundan başka ilmi bir yol yoktur. İslâmiyet de bunu istemektedir.
TEKELLERİN ÖNLENMESİ:
- Toprak tekelini önlemek için hâsıladan vergi sistemi ve genel hizmetten yararlanma sistemi getirilmiştir. Bir kimse elde ettiği mahsulün yirmide, onda, beşte bir veya yarısını kamu payı olarak verir. Kamu da tohumunu, ilacını, suyunu, elektriğini, yakıtını karşılıksız çifçiye verir. Kamunun katkısı ne kadar fazla olursa payı da o kadar fazla olur. Demek ki, bir kimsenin gelecek yıllarda daha çok kamu hizmetlerinden yararlanabilmesi için kamu payını o kadar fazla ödemek gerekecektir. Geçmiş yıllarda yeter miktarda kamu payı ödememişse değerini vererek elinden toprağı alınır. Diğer taraftan herkes işsizlik sigortası ile sigortalıdır. Çalışmadan da yaşayabilir. Ama toprak sahibi ekmeden toprağı elinde tutamaz. Bu da toprak tekelini önler.
- Ticarette sermaye tekelini önlemek için sermaye vergisi alınır. Üretimde istihsal vergisi alınır, oysa ticarette büyük sermayeden sermaye vergisi alınır. Azalan gelir kanununa göre kişi için öyle sermaye miktarı vardır ki orada kâr %2.5’tur. O da kamu payı olarak alınmaktadır. Böylece kişinin sermayesi artık artmamaktadır. Ancak o sermayeyi koruyabilmesi için son gayretle çalışmak durumundadır. Yahut sermayeyi ticaretten çekip üretime kaydırmak zorundadır. Üretimde de eğer herkes iş bulmuşsa burada iş yapmaz. Yatırıma gidecektir. Bu da ülkenin imarını artıracak, ülke daha çok nüfus besleyecek hâle gelecektir.
- Altyapı Tekeli: Bazı işler vardır ki serbest rekabet olmaz. Mesela, değişik yollar yapılamaz. Böyle tekel olma zorunda olan işler vakıflar tarafından görülmektedir. Orada kurallar vardır. Kişilerin serbest karar alma yetkisi yoktur. Bunlar kişilere karşılıksız verilir. Mesela, elektrik kişilere nufüs başına bölüştürülür verilir. Bu parasızdır. Ancak kişiler kendi paylarının bir kısmını satarlar. Böylece zenginler çok, fakirler az elektrik kullanmış olurlar. Bu da bir nevi yardımlaşma olur.
- Nihayet sanayi tekelini önleme sözkonusudur. Yalnız sanayi tekelini önlemek için değil, sağlıklı sanayinin oluşması için Kur’an’ın getirdiği bir mülkiyet vardır. Bu da işletme mülkiyetidir. Kur’an taşınmaz mallar için iki çeşit mülkiyet kabul etmiştir. Biri yararlanma mülkiyetidir, diğeri ise işletme mülkiyetidir. Yararlanma mülkiyeti o taşınmazın inşasında kimlerin katkıları varsa onların taşınmaza mâlik olma haklarıdır. Kira payları onlara aittir. Bu mülkiyetin özelliği parçalanabilir olmasıdır. Herkes katkısı nisbetinde pay sahibi olur. Kira gelirlerinden mülkiyetteki payı nisbetinde pay alır. Bu mülkiyet her zaman başkasına devredilebilir. Ortaklar birbirini almaya zorlayamazlar, başkalarına devretmeye de zorlayamazlar. Öldüklerinde pay varislere kalır. Varisler bölüşürler. Kira payı da devredilebilir. İşletme taşınmazdan yararlanmadır. Bunun için işin ehli olmak gerekir. Böyle mülkiyet ancak ehil olan kimselere devredilebilir. Yeter gelir sağlayamayan malik böyle mülkiyeti kaybedebilir. Toprak mülkiyeti de böyledir. İşletme müliyeti kişinin elinden alınmaktadır. Yoksa yararlanma mülkiyeti yine hissedarlara kalmaktadır. İşletme mülkiyeti miras yoluyla değil de vasiyet yoluyla intikal eder. İşte işletme mülkiyeti bir taraftan sanayi tekelini önlemektedir. Diğer taraftan işletmenin sağlıklı olmasını sağlamaktadır. Yararlanma mülkiyetinin malikleri değişse bile işletme maliki aynı kalacağı için işletmede bir aksama meydana gelmez. Yararlanma hisseleri rehn edilebilir, hacz edilebilir. Oysa işletme mülkiyeti rehn edilemez, haczedilemez. Böylece işletmelerin hukuki anlaşmazlıktan aksaması sözkonusu olmaz. Tekelsiz ekonomi düzeni kurulabilir. Yoksa her gün kamu tarafından rahatsız edilen bir işletme ancak tekelse yaşayabilir.
İşte demirbaş kayıtları demirbaşlardaki pay sahiplerinden ziyade demirbaşlara işleme mülkiyeti ile malik olanların kaydını yürütmektedir.Oysa demirbaşlardan yararlanma mülkiyetine sahip olanlar kişiler olduğu için bunlara düşen paylar zimmet muhasebesinde tutulur ve evrak kaydında saklanır.
TAŞINMAZLARIN İŞLETİLMESİ:
Taşınmazdaki hisse sahipleri 5 ile 20 arasında taşınmaz ortaklığı temsilcilerini atarlar. Bu temsil sistemi ile olur. En az 5 kişidir. En çok pay sahiplerinden en az 5 kişi, isteyenlerden % 5 payı olan herkes temsilcidir. Bundan az pay sahipleri bunlardan birine vererek veya kendileri temsilci oluşturarak katılırlar. Temsilciler bir araya gelerek en çok pay sahibinin başkanlığında taşınmazı yönetirler. Sıraya bağlayarak başkanlık yaparlar. Kararlar başkan tarafından alınır. Diğerlerinin hakemlere gitme yetkileri vardır. Bunların yaptıkları işler şunlardır:
- Taşınmazı kiraya verir, gelir elde ederler.
- Gelen kiralarla bakım ve onarım yaparlar.
- Artan mıktardan kendi yönetim paylarını alırlar ve kalanını pay sahiplerine bölüştürürler.
- Yapının işe yaramaz hâle gelmesinde taşınmazı satarak tasfiye ederler. Tasfiyeye kararı temsilciler ittifakla alırlar. Yenileme veya geliştirme de yapabilirler. Eski ortakların hakları korunur. Yeni ortak alınabilir. Ortaklar yenilemeye katılmalarına zorlanamazlar.
Yararlanma mülkiyetine sahip olan temsilci işletme mülkiyetine ehil kimseye işletme mülkiyetini temlik eder. Kira, üretimden bir pay olarak alınır. Bunun asgari haddi konur ve bu asgari haddin üstünde üretim yapıyorsa o tesisin sahibidir. Kimse elinden alamaz. Bütün bu hususlar tesislerin dosyalarında işlenir ve görülür.
Üretim tesisleri üründen pay olmak üzere verilir. Okul gibi hizmet yerleri de gider bütçelerindeki bir pay ile kiralanır. Bunun dışında meskenler gibi yerler vardır ki, içinde oturanlara gelir veya gider payları işle verilmesi mümkün değildir. İşte bu sorunu çözmemiz için de aşağıdaki usul uygulanır.
KOMİSYONCULUK
Demirbaş kaydını yapanlar aynı zamanda komisyoncudurlar. Meskenini kiraya vermek isteyenler bu komisyonculardan istediklerine kiralarlar. Pazarlık yapar ve dairelerini kiraya verirler. Komisyoncu böylece kiraladığı daireleri aynı miktarla kiraya verir. Komisyoncular kiralayabildikleri taşınmazları kiralarlar, onlardan elde ettikleri gelirleri ile kiraladıkları bütün yapıların bakımlarını yaparlar, kendileri %2.5 kadar komisyon haklarını alırlar ve artan kısmını ise bütün kiracılara kiraya vermiş olsun olmasın hepsine kiralarlar. Böylece ev sahipleri arasında bir dayanışma oluşur. Bu aynı zamanda komisyoncular arasındaki yarışmayı da sürdürür. Ev sahipleri kim daha çok kira verirse tapularını o komisyoncuya vereceklerdir. Ama bu sefer komisyoncunun kiraya verdiği yapıların yüzdesi azalacağı için gelen kira azalmış olur.
Böyle bir kiralama sisteminde elde daima kiralanacak ev bulunacak. Bu komisyoncudan komisyoncu arasında değişecektir. Ama bu boş yapının çokluğuna göre o semtte yeni yapıya ihtiyaç olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Burada yapılacak yapıların hisse senetleri ona göre satılacak ve imar olacaktır. Bu tür kiralama sisteminin başka bir avantajı da kiracılarla ev sahiplerinin karşı karşıya gelmemeleridir.
Üretim yapan tesislerde de benzer uygulama olacaktır. Bir tesis eğer bir milyon dolara mal olmuşsa onun payları satılığa çıkarılacaktır. Gelen kiralar satılan hisse senetlerine bölünecektir. Satılmayan hisse senetlerine yatırım komisyoncular tarafından yapılmış olacaktır. Komisyonculara krediler tanınacaktır. Fazla satılan hisse senetlerinden gelen gelirler ile satılmayan hisse senetleri karşılanacaktır. Tesislerde kira payları dağıtılmayacaktır. Senet piyasası ile kârlar bölüşülecektir. Hisse senedinin maliyet değeri tesislerin bedelidir. Ayrıca gelen kiralar da bankalarda nakit olarak stok edilir. Gelen kiralarla tesislerin bakımı ve yenilenmesi yapılır. Senedin nominal değeri yapılan yatırımlarla bankada mevcut olan nakit toplamıdır. Senetlerin fiyatı ise arz ve talebe göre ayarlanır. Senetler iade edilince bankada stok bitecektir. Buna karşılık pay sahipleri de azalacaktır. Senetlerin fiyatları öyle tutulur ki, bankadaki miktar ilk yatırıma eşit kalsın. Buraya yatırım yapanlar da kâr etmiş olsunlar.
Kâr milli hasılada artışın yarısı kadardır. Milli hasıladaki artışın yarısı emeğe, yarısı da sermayeye verilir. O halde son senede yatırım değerinin iki misli kalacak şekilde bir hesap yapılır. Son senet iki misli değeri ile iade edilmiş olsun. Bu senetlerin fiyatları bankada nakit stok ile ayarlanacaktır. İyi yatırım yapmış olan kimselerin bu duruma ulaşmaları kısa zamanda olacaktır. İyi yatırım yapmamış olan kimseler bu duruma uzun zaman sonra ulaşacaklardır. Eğer kiralar azsa ve bakım masrafları çoksa değer düşürülür. Böylece iade eden azalır, yatırım yapan çoğalır. Şayet bankadaki para çoksa değeri yükseltilir ve iade eden çoğalır, satın alan azalır. Böylece arada senet alıp satanlar kâr veya zarar etmiş olur. Son senedi iade eden yani sonuna kadar sabreden iki misli değer alır.
Bütün tesislerde arsa payı beşte birdir. Bundan dolayı kira payının beşte biri kamunundur. Kamu bunu işletmeden kira payı dışında üretimden beşte bir alarak tahsil eder. Ayrıca koyduğu arsanın kirasını almaz, bedelini almaz. Yani devlet arsayı altyapısı ile birlikte karşılıksız koyar. Karşılığını sanayi üretimden beşte bir alarak almış olur. Son pay satıldığında arsa devlete kalır. Üzerinde yeni yapı yapmak isteyen enkazı ile birlikte bedelsiz almış olur. Demek ki bir yere mâlik olmak para ile olmaz. Üzerinde yapılan bina ile olur. Bina yıkıldığında yahut gelir getirmediği takdirde arsa tekrar kamunun olmuş olur. Kapitalistler boş arsanın da mülkiyetini kabul ediyorlar. Sosyalistler binaların da özel mülkiyetini kabul etmiyorlar. Oysa, Adil Düzende boş arsa mülkiyeti yoktur. Binanın mülkiyeti vardır.
Bina eğer gelir getiren yer ise gelirin sanayide beşte bir, ziraatta onda bir verilmek suretiyle kira ödenir. Eğer meskense arsa bedava verilir. Kim ev yaparsa o yer onun olur. Tüketici korunduğu için meskenlerden arsa payı alınmaz. Meskenleri kiraya verenler kiracılardan böyle bir pay istemezler. Bununla beraber ilk inşaatta meskenlerin beşte biri kamu payı olarak ayrılır.
Burada görülüyor ki, taşınmazların pek çok derdi vardır. Bütün bunların kayda girmesi her parsel, yapı ve bölme için bir dosyanın tutulması gerekmektedir. İnsanlık gelişme içindedir. Gelişmeyi iki şekilde düşünüyoruz. Biri büyüme şeklindedir. Bu nüfusta gerçekleşmektedir. Diğeri ilerlemedir. Evrimdir. Bu da ülkenin imarı ile olmaktadır. Bununla beraber insanların genetik yapılarında gelişme yoktur, ama zihni yapılarında gelişme vardır. İlimleri artmaktadır. Kara parçasını çoğaltmak mümkün değildir. Ama kullanılabilir kara parçası artırılabilir. Teknoloji ilerledikçe insanlar her yere gidebilmektedirler. Bugün karalarda imar edilmeyen yer hemen hemen kalmamıştır. İleride denizlerin imarına girilecektir. Daha ileride uzaya gidilip güneş enerjisinden yararlanılacaktır. İleride yıldızlar arasına açılınacak ve hidrojen enerjisi ile insanlar varlıklarını sürdüreceklerdir. Kur’an buna; “Gökte sizin için rızık vardır.” âyeti ve Adem aleyhisselâma “Belli zamana kadar yeryüzünde kalın” âyetiyle işaret etmektedir. Her şey dörde dayandığına göre; kara, deniz, güneş çevresi ve yıldızlararası hayat insanlar için mümkün olabilir. Demek ki, ilerleme hem insanın bilgisinde var ama genetiğinde yok, hem kainatta yayılma şeklinde var. İnsanda çoğalma var, yerde çoğalma yoktur.
İnsanlık devamlı evrim içindedir. Bu da ölüm ile mümkündür. Eski yapı tasfiye edilmedikçe yeni yapı kurulamaz. Eski binayı yıkmadıkça yeni bina kurulamaz. Topluluklar da böyledir. Evrim ancak eskisinin kaldırılması ile olur. Kur’an; “Onlar inkılâp yapmazlar.” diyor. Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri de inkılâpçılıktır. Nuh Tufanı inkılâp yapamayan topluluğu ortadan kaldırmış ve inkılâp yapan toplulukları koymuştur. Bugün de sosyal inkılâbı yapma zorunluğu vardır. Onbin senelik tarım medeniyeti artık işe yaramaz olmuştur. Sanayi topluluğu kurulacaktır. Batı teknolojiyi keşfetti ama hukukunu keşfedemedi. Bunlar ancak ilahi kitaplarda var. Tevrat, İncil ve Kur’an’da var. Adil Düzen bunların düzenidir. Sosyal gemidir. Sosyal düzende gark olmaktan kurtulacaktır. Sizin göreviniz bu sosyal tufan ve sosyal gemiyi anlatmanızdır. Biz bu genel hizmetleri anlatırken sosyal gemiyi anlatmış oluyoruz.
DEMİRBAŞ HİZMETLİLERİNİ DEĞİŞTİRME
Her yiğidin bir yoğurt yeme şekli vardır. Herkes bir tarafını iyi bilir. İnsan bilmediğini de bilmez. Avukatınızı değiştirirsiniz, eski avukatınızı kötüler; doktorunuzu değiştirirsiniz, eski doktorunuzu kötüler; tamirciyi değiştirirsiniz, eski tamirciyi kötüler. Değiştirirseniz; yarış olmaz, sömürü olur. Bugün partinizi bile değiştiremiyorsunuz. Çünkü eski partililer size hasım olur, yeni partinizin partilileri ise size hep gelme gözü ile bakarlar. Hizmetlileri değiştirme de bu derece zordur. Bununla beraber yeni hizmetli devreye girebilir. Bir kasabada yeni hizmet görevlisi nasıl devreye girecektir. Bu yalnız demirbaş hizmeti için değil, bütün hizmetler için sözkonusudur. Hizmet görevlisinin kendi hizmet verdiği kimseleri başkasına aktarma hakkı vardır. Bu şu şekilde olmaktadır:
- Eğer bir hizmet görevlisinin hizmet verdiği kimselerin sayısı %5’ten aşağı düşerse o ilçede hizmet veremez olur. Bu elinde bulunan kimseleri istediği kimseye aktarabilir. Bu aday kişi başka yerde hizmet edecek kimseleri bulmuşsa yeni hizmet görevlisi devreye girer.
- Eğer bir hizmet görevlisinin hizmet ettiği kimselerin sayısı %20’den fazla olmuşsa istediği yeni hizmetliye aktarabilir. Böylece yeni hizmetli de devreye girmiş olur.
- Fiili hizmetler 63 yaşına kadar yapılır. 63 yaşından sonra kişi emekli olur. Ancak yanına yeni birini almak suretiyle hizmete bir danışman olarak devam edebilir. Gelirlerini onunla paylaşır. Emekli olan emeklilik payını alır. Ancak böyle devam ettiği takdirde beşte birini de danışmanlık ücreti olarak alabilir.
- Nihayet görev yaparken ölmüş ise, onun hizmet verdiği kimseler yeni veya hakem kararı ile görevi sona eren kimseler de yeni hizmet görevlisine yol açmış olurlar. Bu arada önemli olan husus görevlinin mesleğinden başka da iş yapabilmiş olması nedeniyle bu hizmeti almadan kasabada oturan kimse fırsat bulunca bu hizmeti de yapmış olacaktır. Sonra burada da usta - çırak sistemi uygulanmış olmaktadır. İnsanlar nasıl bir anne-babadan oluşmakta ise, ben kendi kendimi varedeceğim diyemiyorsa, meslekler de böyledir. Bir insan bir meslekte maharet sahibi olmak için o meslekte bir ustanın çırağı olmak gerekmektedir. Bu yalnız meslekte değil tüm hayatta böyledir. Herkesin dinde, ilimde, siyasette ve meslekte birer ustaları olacaktır. Değiştirme mümkün olacak ama az muhtemel olacaktır.
Hizmetliyi değiştirmenin kolay olabilmesi için tedbirler alınmıştır. Bunların başında kişiye mutlak olarak bu hak tanınmıştır. İstediği zaman istediğini değiştirebilmektedir. Bundan kişinin zarar görmemesi için de dosyalarda silme yerine yeni madde ekleme sistemi getirilmiştir. Yani tashih maddeleri vardır. Bu yeni madde ve yeni belge ile olmaktadır. Bilgisayarlar böyle olacaktır. Girebileceksiniz ama çıkamayacaksınız. Silemeyeceksiniz. Yahut defterlerde sıra numarası ile kaydedilecektir. Silinti olmayacaktır. Bunun dışında bütün kayıtların yedekleri olacak ve bu yedekler farklı kişilerde ve farklı yerlerde olacaktır. Üçüncü olarak dosyayı vermek istemeyen veya değişiklik yapan kimselerin mesleklerine son verilecektir. Dördüncü olarak da yeni hizmet görevlisinin bu dosyaları alma hakkı vardır. Vermeyene karşı hakemlere gitme yetkisi vardır. Yarış sistemi halkın haklarını koruyacaktır.
Kur’an insanlara birer örnek vererek sistemi anlatmaktadır. Rahmân Sûresi’nde bu çok açık bir şekilde anlatılmıştır. “Allah Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı.” diyor. Sonra da “İnsana beyanı öğretti.” diyor. Allah insanı öyle yarattı ki Kur’an’ı öğrensin. Kur’an’ı anlatsın. Bunu da beyan ile yapacaktır. Sonra da kâinatın denge içinde olduğunu ve insanların da dengeyi korumaları gerektiğini bildiriyor. Fizikçiler ve biyologlar kainattaki dengeyi çok iyi bilirler. Mühendisler de hep denge üzerinde hesap yaparlar. Kuvvetler dengesi, ısı dengesi, büyüklükler dengesi, malzeme dengesi mühendisleri meşgul eden dört konudur. Sosyologların da benzer sorunları vardır. Dengeyi kurmalısınız ve korumalısınız. Adalet denge demektir. Topluluk demek adalet demektir. Biz “Adil Düzen” derken sadece kelime oyunu yapmıyoruz. Denge düzenini esas alıyoruz. Sosyal yapının dört ayağı vardır:
- Büyüme. (Kâinat genişliyor. Bunun sonucu parçacıklar birbirinden uzaklaşıyor. Ama diğer taraftan bu parçacıklar birbirini çekerek gruplar oluşturuyor ve bu sayede yeni varlıklar ortaya çıkıyor ve bunlar çoğalıyor.)
- Denge. (Kâinatta varlıklar birbirini çekerler, ama çok yaklaştıklarında iterler. Böylece ne bir olurlar ne de ayrı olurlar. Belli mesafede birbirinden uzakta dururlar. Güneşle yer arasında böyle denge olduğu gibi karı - koca arasında da denge vardır.)
- Evrim. (Bir taraftan varlıklar yaşlanıp çökerken yerine daha iyileri geliyor. Devamlı gelişme vardır. Kainat da ölecektir. Onun yerine daha gelişmiş bir kainat var olacaktır. Kara delikler de ölecek, kainat akdeliklerde yeniden var olacaktır. Ama artık cennet ve cehennem olarak var olacaktır. Farklı hayatlar ortaya çıkacaktır. Nasıl ilk hücre ne nebat ne de hayvan hücresi idi. Sonra bölünerek evrimleşti. Kainat da böylece bölünecek ve evrimleşecektir. Aralarında köprü devam edecektir. Cehennemde olanlar eğitildikten sonra cennete gideceklerdir. Nebatlar da hayvanlara yem oluyor.)
- Bütünlük. (Kainatta denge zıtlar arasında kurulmaktadır. Böylece insanlar da iyiler ve kötüler olarak bölünmektedir. Canlılar mikroplar ve beden hücreleri olarak ortaya çıkmaktadır. Birileri yapmakla diğerleri yıkmakla görevlidir. Hepsi bütünlük içinde nizama hizmet ediyor. Ama galip olan yapıcılardır. Yıkıcılar daha üstünün oluşması için yıkmaktadırlar. Âhirette de galip gelecek cennettekilerdir. Cehennem cennet için vardır. Dünya ile âhiret de bir bütündür. Dünyanın gelişmiş şeklidir. Dünya çocuklık çağı ise âhiret gençlik çağıdır. “Sümme ileynâ türceûn” âyetiyle daha ileri durumlar da sözkonusu olabilir. Ancak âhirette yer değiştirme olabilir. Bir daha kara deliğe girme olmayabilir. Asgari cennettekiler için bu böyledir.)
DEMİRBAŞ GÖREVLİLERİNİN ÜCRETLERİ
Bir müessesede mevcut olan demirbaşlar demirbaş görevlilerinin denetiminde demirbaş hizmetlilerine aittir. Bunlara yed-i emin denmektedir. Demirbaşların kullanılması başka, onun korunması başkadır, bakımı daha başkadır. Kullanılması işletme mülkiyetine sahip olanlara aittir. Kullanmadıkları zamanlarında başkalarının kullanmalarına mâni olamazlar. Bakım kendilerine ait olmadığından, yararlanma mülkiyeti de onlara ait olmadığından işletme haklarını da ancak tercih sebebiyle kullanırlar. Yani kendilerinin işleri varsa onu önce onların kullanma öncelikleri vardır. Boş kaldığı zaman da başkaları ondan yararlanır. Bunun kendilerine yararı şudur ki, kendileri bir taşınmaza işletme maliki olarak malik oldukları zaman, asgari bir iş yapmış olmaları şarttır. Yoksa bu mülkiyet ellerinden alınır. Ama böyle başkaları bunu işletirlerse bu onların lehine bir kayıt olmuş olur. Bu sebepledir ki işletme mülkiyetinin kiralanması caizdir. Sistem öyle çalışır ki en çok ürün elde edilsin. Burada bir tarife yoktur. İşletme hakkını devretmek veya kiralamak tamamen serbesttir. Çünkü bu iş bilenler arasında olmaktadır. Oysa yararlanma mülkiyetinde halkın anladığı bir iş değildir. Bu sebeple senetlerin satışları ve gelirleri belli kurallara tâbidir. O kurallar içinde halk kendi çıkarını keşfeder. Arz - talep kanunu budur.
Demirbaş görevlilerinin ücretleri iki yerden gelmektedir. Biri işletmelerin demirbaşlarını tutmaktadırlar. Buradaki kira payından kendileri de yararlanmaktadırlar. Dengenin korunması için gelirden değil de ortaklara intikal eden kârın yüzdesinden yararlanmaktadırlar. Başka bir deyişle sabit stok seviyesinden yararlanıyorlar. Bankaya ayrılan miktarın %2.5’unu alacaklardır. Bankaya yatırmadan kendi %2.5’larından vazgeçmek suretiyle bakımını yaptırmakta serbesttirler. Bakım işçiliği zaten baştan alınmıştır. Ayrıca işçilik ödemezler. Bakım parçasını ve malzemesinin bedelini öderler. Bankaya yatırılan meblağın çekilerek tamir yapılması veya yenilenmesi veya ilave yapılması kararını mülk sahipleri verirler. Mülk sahipleri bu kararlarını aldıktan sonra payını nominal sayısını da artırmış olurlar. Senedin değerini nominal sayı ile satılan senet arasındaki oran belirler. Normal bakım yani komisyoncuların bakımı nominal senet sayısını artırmaz. Ancak bundan komisyoncular yüzdelerini almazlar. Mülk sahibinin yaptığı yatırım ise nominal hisse senetlerini de artırır. Elimizde dört değer senedin değerini belirleyecek.
YATIRIM SERMAYESİ:
- Hisse senetleri satılır. Beşte bir nakit olarak tutulur. Beşte dördü ile yatırım yapılır. Yatırım esnasında çıkmak isteyen olursa son değerle çıkarılır. Beşte birler bitinceye kadar bu çıkarma devam eder. Beşte birler biterse çıkanlar yeni gireceklere kadar durdurulur. Girenlerin sayısı beşte biri geçtiğinde inşaata devam edilir. Ortaklığın tasfiyesine karar verilebilir. Bu kararı temsilciler ittifakla alabilirler. Tasfiyede tesisler toptan satılır. Satılmış senetlere eşit olarak bölünür ve payları verilir.
- Tesisler nominal değerleri bittikten sonra işletmeye verilir. Komisyoncular bakımlarını yaptıktan ve kendi paylarını aldıktan sonra kalanını bankada yatırırlar. Tesisler tesisleri kuranlar tarafından garantilidir. Tabii veya beşeri âfetler tesisler arası dayanışma içinde karşılanır. Şöyle ki, ilâve toprak senedi ile bu âfetler karşılanır. Böylece hisse senetlerinde emisyon olur. Bütün yapıların değerleri düşer. İşletmeden kiralar, bakım düşüldükten sonra yalnız amortisman karşılığıdır.
- Hisse senetlerinin hisabi değeri nominal değerleri toplamı ile, kira paylarının değerlerinin satılmış hisse senedine bölümü ile elde edilir. Nominal değeri ile hisabi değer arasındaki fark hisabi kâr olarak ortaya çıkar.
- Cari değer arz ve talep ile hesaplanır. Hesabi kâr artıyorsa hisse senetlerinin değerleri yükseltilir. Hesabi kâr azalıyorsa hisse senetlerinin değeri düşürülür. İade edenler çoğaldıkça senet sayısı azalacağı için hisabi değer artacaktır. Ayrılan ortağın aldığı meblağ kâr ilâvesinden düşülecektir.
Nominal senet sayısı No ile; Satılmış senet sayısı N ile; Nominal senet fiyatları da Fo ile; Hesabi fiyat da Fh ile gösterilir ise; Fh= (Fo*(no- n)+K)/ n hisabi değerdir.
Fc = (a*no+b*n)/(c*no+d*n) * Fh cari hesaptır.
Burada a, b, c, d sözleşme ile belirlenecek değerlerdir. Bu değerler üzerinde oynama yetkisi yönetime verilmiştir. Yönetimde orta değerleri ile belirlenir.
İlkel ekonomide herkes kendisi üretip kendisi tüketiyordu. Sonra kendiliğinden serbest piyasa sebebiyle işbölümü ortaya çıktı. Kendiliğinden oluşan fiyatlar arz ve talebi karşıladı. Ancak bu tarım döneminde geçerli olmuştur. Sanayi döneminde insanlar birbirlerini tanımadıkları için serbest piyasada fiyatlar oluşamıyor. Emek mübadelesi de devreye girince ücrtler bu yolla hiç tesbit edilemiyor. “Adil Düzen” dediğimiz düzende bu serbest arz ve talep mekanizmaları senetlerin alış ve satış miktarları ile senet stokları ve nakit stokları ile hesaplanmaktadır. Makroda planlama yapılarak genel denge korunmaktadır. Mikroda ise halk üretici ve tüketici olarak serbest bırakılmaktadır. Denge kredi ve senet fiyatları ile sağlanmaktadır.
Bu işin başarılabilmesi için buna inanan en az on kişilik bir ekibin oluşması gereklidir. Biz bu on kişiyi oluşturamıyoruz. Henüz maddi imkanlarımız yeterli olmadığı gibi bilgimiz de yeterli değildir. İnanmış on kişi bir ortaklık oluşturur ve bu işe girişirse yeni sistem örneği verilmiş olacaktır. Planımız şudur: Allah izin verise, yardım ederse;
- Ahşap Ev Projesi ile Adil Düzen eğitimi yapılmaktadır. Bunun için şu aşama kaydedilmiştir.
- Ortakların katkıları ile ahşap ev örneği ortaya çıkarılmıştır. Kavaktan ilk deneme 10 000 dolara mal olmuştur. Montajı yapılmamıştır. Çamdan ikinci deneme 15 000 dolara mal olmuştur. Montajı yapılmış ama henüz kurulacak yere götürülmemiştir.
- Ağaç evlerin tesisi için makinalar ortaklığa konmuştur. (Baş kesme, delme, profil, torna, hızar rayları vesaire. Toplam değeri 15 000 dolardır.)
- Kaynarca’da bir bodrumun dörtte biri 12.500, Çatalca’da 40 dönümlük arazi ve İzmir’de 5 dönümlük arsa bu ortaklığa tahsis edilme kararı alınmıştır.)
- İzmir’de Özdemir Tesisleri’nde iki işçi finanse ediliyor, ayrıca beş işçilik ekipten de gerektiğinde yararlanılıyor. Ahşap ev imalatın siparişi beklenmektedir.
Bu teşebbüsün bize sağladığı yarar, ortaklarımızın katkısı ile taşınmazlar elde ediliyor. Bu taşınmazlarla siparişi alabilecek ekip oluşuyor. Dayanıklı işletme kurulmuş oluyor. Adil Düzen eğitimine pilot çalışma yapılmış oluyor. Burada ortaklar taşınmaz elde ettikleri için zararlı bir işe girmemiş oluyorlar. Taşınmazlarda meydana gelecek değer artışı baştaki deneme zararlarını kapatacaktır.
- İstanbul’da haftalık seminerler yapılıyor, İzmir’de günlük Kur’an meali çalışmaları yapılıyor. İnternet siteleri ile bu çalışmalar insanlığa sunuluyor. Böylece Adil Düzen eğitimine girilmiş oluyor. Çünkü sorun teknik sorun değildir. Eşyalar insana kanunlarını bilirseniz itaat ederler. Ama insanlar ederler veya etmezler. Sorun tek taraflı irade ile çözülemiyor.
- İstanbul’da market çalışmalarımız vardır. Cirodan kira alacak bir mülk sahibi aranmaktadır. Bu kriz zamanında bu usulle bize bu yeri verecek çok kimsenin olması gerekir. Gününü bekliyoruz. Burada Adil Düzen işletmesi gerçekleşecektir. Bu mağazalar malı malla değiştirme sistemini uygulayacaklardır. İsteyen istediği malı getirip buraya altın gram ile satacaktır. Karşılığında altın değil istediği malı bu mağazalardan alabilecektir. Ülkede bu mağazaların zincirini oluşturduğumuz zaman işsiz vatandaş kalmayacak, aç insan kalmayacaktır. Enflasyonun etkileri bizim camiaya girmeyecektir.
- İşte böyle bir mağazalar zincirini kurabilmemiz için on kişilik inanmış topluluk gerek. Yer bulunduktan sonra bu on kişi buraya her şeyleri ile gelecektir. Evini oraya taşıyacak, maddi imkanlarını da orada değerlendirecek ve kendisini Kur’an’ı anlamaya verecektir. Kendisine servet edinme kaygusundan uzak Adil Düzen ilmiyle meşgul olacaktır. Basit kazanç hesaplarının peşinde koşmayacaktır.
İşte şimdi biz o on kişi için imkan hazırlıyoruz. Bugün imkan olmadığı için kimseyi davet edemiyoruz. İmkan olunca davet edeceğiz. Bizim görevimiz biter. Biz elimizden geleni yapmakla yükümlüyüz. Sizlerin desteği ile bunları yapabiliyoruz. Allah ecrimizi zayi etmeyeceğini kendisi haber vermektedir.
ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
IV
MUHASEBE
Tabiatta atomlar ve moleküller birbirlerine borçlanarak oluşurlar. İnsanlar birbirlerine borçlanarak topluluklarını oluştururlar. İnsan ancak topluluk içinde yaşar. O halde borçlanma, hava gibi her an teneffüs ettiğimiz bir ihtiyaçtır. Borçlanma deyince sadece nakit borçlanma anlaşılmamalıdır. İnsanlar dört çeşit borçlu veya alacaklı olurlar:
- Bir kimse diğer bir kimseden bir eşya alacaklı olur veya borçlu olur. Burada eşyanın hem yararlanma hem de kullanma mülkiyeti devredilecektir. Buna “mülkiyet hakkı” denir.
- Bir kimse diğer kimsenin eşyasından yararlanma hakkına sahip olur. Kiraladığı evden yararlanma hakkı kişiden kişiye intikal eder. Burada zaman önemlidir. Bir eşyanın belli bir zaman içinde başkasında kalması ve ondan yararlanması demektir. Buna “menfaat hakkı” denir.
- Kişi bedeniyle başkasının malına karşı bir iş yapmaya borçlu olur. Emeğiyle onun ekonomisine katkıda bulunur. Buna “emek hakkı” denir.
- Kişi emeği ile başkasının bedeni veya rûhi varlığına hizmet eder. Buna da “muta hakkı” denir.
Bunlardan kişi karşılıklı veya karşılıksız olarak borçlanır. Bu borçlanma günümüzün her safhasında cereyan eder. Mesela, baba çocuğunu korumakla borçludur. Anne emzirmekle borçludur. Hak ve vecibe dediğimiz olay borçlanma demektir. Kişi bir yeri kiraladığı zaman evin menfaatini borçlanmış olur, buna karşılık alacaklı hâle gelir.
Borçlanma ve borcun bitmesi aşağıdaki aşamaları geçirir. Borç aşağıdaki dört yolla doğar:
- Tarafların iradesi dışında cereyan eden olaydan dolayı bazı kişilerde ona karşı borç ve alacak doğar. Mesela, babası önceden ölmüş bir çocuk dünyaya geldiğinde dedesinin ona karşı birtakım hak ve vecibeleri doğar.
- Kişilerin kendilerinin yaptığı fiillerden bir borç veya alacak doğmuş olabilir. Zarar veren kişi tazmin eder. Kişi gıyabında kişiye bir hizmet vermişse karşılığını ister.
- Sözleşmenin yapılması ile birtakım borç ve alacaklar doğar.
- Bir arada yaşayanların ortak giderlerinden ve ortak hizmetlerinden borç ve alacak doğmuş olur.
Eskiden göçebe ve tarım dönemlerinde herkes herkesi tanıyordu, borç ve alacak yükü daha hafifti. İnsanın belleği bu borç ve alacakları tesbite yeterli idi. Oysa bugünkü sanayi döneminde birbirlerini tanımayan kişiler arasında ve pek çok olaylar cereyan etmektedir. Artık insanların bellekleri buna yeterli değildir. Ancak borç ve alacak kaydedildiği takdirde akılda kalmaktadır. Kur’an bunun için; “Az olsun, çok olsun, mutlaka yazın, yazmaktan üşenmeyin.” diyor.
Yazma son derece sıkıntılı ve zor bir iştir. Ayrıca güven de ister. Çünkü her zaman her yarde kâğıt-kalem bulunduramazsınız. Bulundurup yazsanız bile, onları saklayıp koruyamazsınız. Bize bugün yazmak zor gelmektedir. Birçokları yazılmasını istememektedir. Buna karşı direnmeler vardır. Çünkü herkes çarpmak, hırsızlık yapmak, yaptıklarını da unutturmak istemektedir. Ama insanlığın çöküşü buradan gelmektedir. İşte Kur’an bir şey haber veriyor. Borç ve alacaklarını tutmayanlar, hesap yapmayan topluluklar helâk olacaklardır.
Bugün üretim kollektiftir. Artık kişi kendi ürettiğini tüketmiyor. Kendi işyerinde iş yapmıyor. Bu sorunu günlük kullandığımız nakit ile çözmeye çalışıyoruz. Bu uygulama sorunları çözmediği için tekeller oluşuyor. Bu sebeple birinci ve ikinci cihan savaşları oldu. Bu sebeple faşizm, nazizm, komünizm dünyayı kasıp kavurdu. Sorun hâlâ çözülmüş değildir. Tekeller hâlâ önlenememiştir. İşte bütün bunların sonucunda sağlıklı muhasebe zorunluğu ortaya çıkmaktadır. Devlet bunu mecbur ediyor. Kişilere muhasebe zorunluğu getirilmiştir. Ne var ki, tutulan muhasebe tamamen hayalidir. Mağazaya gidiyorsun, hiç çekinmeden ve korkmadan; “Fatura istiyor musun?” diyor. Çünkü Türkiye’de kanunlar uygulanmak için yapılmaz, istenmeyen kişiyi gerektiğinde sıkıştırmak için yapılır. Herkesi yolsuzluğa sürüklemek için yapılır. Herkese suç işletip hukuk düzeninde keyfi yönetim yapabilmek için yapılır.
Diyeceksiniz ki; bunu yapanlar hain midirler? Kasıtları nedir ki böyle yapıyorlar? Bunu yapanlar hain değiller. Biz istiklâlimizi daha tam olarak kazanmış değiliz. Bizi hâlâ dış güçler yani düşmanlarımız yönetiyor. Eskiden bu örtülü idi, kapalı idi. Halk duymazdı. Şimdi artık aleni olarak yapılıyor. Bizi İMF yönetiyor. O öyle istediği için, düşmanımız olduğu için Türkiye’yi yıkacak önerilerde bulunuyor; biz de şimdilik dediklerini yapmaya çalışıyoruz.
Demokrasilerde meclisler vardır. Hükümetler vardır. Meclisleri halk seçer, kanunları onlar yapar ve hükümetler uygular. Kuvvetler ayrılığı vardır, meclis hükümete karışmaz, hükümet de meclise karışmaz. Yasaları meclis yapar, hükümetler yasaları uygular. Türkiye’de böyle değildir. Kuvvetler dengesi yoktur. Teoride meclis her şeye hâkimdir. Ama pratikte asla. Pratikte bütün güç hükümetin elindedir. Hükümetler de seçilmiş olduğu için onların elinde değildir. Güya ordunun, güya bürokratların elindedir. Türkiye’yi gizli bir güç yönetir. Bu gizli gücün merkezi Türkiye değildir. Emperyalist ülkelerdir. Kanunları Meclis yapamaz. Güya hükümet yapar. Oysa hükümet kanunu nasıl yapacaktır? Ne vakti ne de bilgisi vardır. Türkiye’de kanunlar dışarıda hazırlanır. Bir sıradan memur onu tercüme eder veya altına imza koyar. Şefe gider, şeften müdüre gider, müdürden reise gider, reisten müsteşara gider, müsteşardan gelen öneri bakana imzalatılır. Hükümete gelir. Hükümet imzalar. Komisyona gelir. Görüşülür. Ama hükümetler baskı yapar, tek kelime değiştirtmezler. Meclise gelir ve hükümetlerin buyrukları doğrultusunda eller kalkar, kabul edilmiş olur!
İşte böyle çıkarılmış kanun ülkede uygulanmaz, herkes kaçak çalışır, muhasebe tutulmaz. Bütün hesaplar yalandır, faturalar yala yalandır. Bu sebepledir ki Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmiyor. Adil Düzende her şey muhasebeleşecektir ve her şey doğru yazılacaktır. Kayıtlar yaşanan hayatı gösterecektir. Bu nasıl başarılacaktır? İşte kooperatif bunu başarmak için vardır. Kooperatif çözümler üretecektir. Nedir bu çözümler? Bir taraftan her şey muhasebeleşecek, hiçbir şey yalan yazılmayacak; diğer taraftan da vatandaşın yaşaması sağlanacaktır. Buna başka bir misal verelim. Mesela, enflasyon vergiye tabidir. Siz yıl içinde hiçbir şey kazanmasanız da, yıl sonunda kağıt üzerinde kazanmış görünür ve ana paradan büyük kısmını devlete verirsiniz. Bir zaman sonra ana sermayenizi de kaybeder gidersiniz. Şimdi bu mantık mıdır? Bu kanunu yapanlar bu kadar basit şeyi bilmezler mi? Bilmez olurlar mı? İnsan süt veren ineğini keser mi? Komşu kestirir. Borçlu kapıya dayanınca her şeyi yaparsınız. İşte kooperatif bunlara çareler aramaktadır. Bu ancak sağlıklı gerçek muhasebe ile gerçekleşir. Bunun için ne yapılmalıdır? Şu kriterlere başvurulur:
- Veresiye yerine peşin ödemeli sipariş sistemini uygulamalıyız. Veresiye, malı peşin verip parayı sonra almadır. Bu da enflasyonu kâr gösterme zorunluğunu getirir. Oysa peşin ödemeli siparişte önce para veriliyor, sonra mal alınıyor. Burada ödeme peşin olduğu için enflasyonun etkisi sıfırdır. Muhasebeye enflasyon aksetmez, sadece gerçek kâr akseder. Onun vergisini ödersiniz.
- Her türlü borçlanmayı bir değer üzerinden altın, demir, buğday veya toprak üzeriden yapın; ödemeleri Türk Lirası ile yapın. Ödemeleri Türk Lirası üzerinden yapınca Türk Lirasının değerini korursunuz, borçlanmayı mal üzerinden yapınca da siz enflasyondan kurtulmuş olursunuz.
- Kârlarınızı nakit olarak değil de mal olarak yapmaya çalışınız. Kasada nakit biriktirmeyiniz, mağazada malı biriktiriniz. Kârlılığınızı nakdin artmasında değil, mal artmasında arayınız. Nakit ile zararı hiç kâle almadan işlere devam edin. Bu da sizi enflasyonun haksız vergisinden koruyacaktır.
- Altın olarak borç veriniz. Kullanmadığınız ve değerlendirmediğiniz bir varlığınız varsa onu hapsetmeyin, faizsiz olarak başkalarına veriniz. Onlar onunla üretim yaparlar. Ülkede mal çoğalır. Enflasyon düşer.
Bunlarla birlikte sizlere başka tavsiyelerim de olacaktır:
- Ceza almaktan değil, suç işlemekten korkunuz.
- Görevlilerden değil, mevzuattan korkun. Görevlilerin arzularını değil, mevzuatın istediğini yapın.
- Zarardan değil, iş yapamamaktan korkun. Durmak hepten zarardır. Telafisi mümkün değildir. Oysa zarar kısmidir.
- İş yaparken kamunun da hakkı olduğunu ve onun payını vermenin ibadet olduğunu unutmayın. Hükümetin zâlim olması devletin haklarını size helâl kılmaz.
İşte bu tedbirleri aldığınızda yaşamak için artık vergi kaçırmanıza gerek kalmaz. O zaman gerçek ve en ince noktalar ile hesap tutmanızda herhangi bir zorluğunuz olmaz. İşte biz kooperatifte genel hizmet olarak muhasebemizi tutacağız. Ancak biz genel hizmet payımızı ücret olarak almayacağız. Yaptığımız işten % de olarak alacağız. O halde bizim kârımız müessesenin çok iş yapmasıdır. Bu onun kârınadır. Kamunun da kârınadır. Çünkü üretim olmuştur. Mallar çoğalmıştır. Ucuzlamıştır. Devletin de yararı vardır. Asıl devlet geliri maldadır. Malın artışındadır. Yoksa nakdi zaten kendisi basıyor, onda artış olsaydı vergi almadan ülkeyi yönetirdi. Her türlü borç ve alacak yazılacak ve bunlar da açık olacaktır. Bu birçok kimsenin canını sıkacaktır. Ne var ki, Allah böyle emrediyor. İnsanlar uymak zorundadırlar. Uymazlarsa hesaplarını O görür. Bugünkü sosyal ve tabii ilimler bu hesabın görüleceğini çok açık şekilde belirtiyor. İşte 25 hizmetten biri, belki de birincisi bu hizmettir. Muhasebe hizmetidir. Bu hizmet görülecektir.
HESAP SAHİPLERİ
Muhasebe hesap sahipleri için yapılır. Bunlar borçlu ve alacaklı olanlardır. Gerçek kişilerdir.
- Gerçek kişilerin işlerine göre alt hesapları vardır. Kendi harcamaları, ev için harcamaları, iş için harcamaları, borç-alacak hesapları kişinin alt hesaplarında tutulur.
- Ortaklık hesapları da vardır. Bunlar, birkaç kişi sözleşme ile bir hesaba ortak olurlar. O ortaklık bir kişi imiş gibi hesaba sahip olur. Sonunda sözleşmelere göre kişilere aktarılır.
- Taşınmazların zimmet hesabı. Taşınmazlar için yatırılan değerler ve onlar için yapılan harcamalar bir hesapta toplanır. Gelirler bir hesapta toplanır. Payların dağılışları bir hesapta toplanır. Böylece taşınmazlar kişiler imiş gibi hesap sahibi olurlar.
- Senetler. Hâmiline yazılı olarak çıkarılan senetler bir değer ifade ederler. Bunların çıkarılışları, satılmaları, el değiştirmeleri, değerleri kendi hesaplarında görülür.
Yeryüzü enlem ve boylamla kodlanacaktır.
5/ -5 1. E Kaynar İklim
5/15 2. B Çöl İklimi
-5/-15 2. K Çöl İklimi
15/25 3. C Sıcak İklim
-15/-25 3. L Sıcak İklim
25/35 4. D Yaz İklimi
-25/-35 4. M Yaz İklimi
35/45 5. H Orta İklimi
-35/-45 5. N Orta İklimi
45/55 6. V Kış İklimi
-45/-55 6. S Kış İklimi
55/65 7. Z Soğuk İklim
-55/-65 7. G Soğuk İklim
65/75 8. X Buz İklimi
-65/-75 8. F Buz İklimi
75/90 9. O Kutup İklimi
-75/-90 9. Ö Kutup İklimi
Bundan Sonra Mekke merkez kabul edilecek; doğu pozitif, batı negatif olacaktır.
Harfler aynen konacaktır.
Her on enlem derecesi 100’e bölünecek, böylece alt rakam bir derecenin onda birini gösterecektir. Bu iki rakamla yazılacaktır. BC 25 demek, 7.5 Enlem ve 7.5 Batı Boylamı demektir.
Bu da yaklaşık 10 kilometrekarelik sahaları içerecektir. Demek ki her ilçenin 8 rakamla ifade edilen bir kodu olacaktır. Bundan sonra ilçeye bağlı aşiretle kodlanacaktır. Bir ilçede 1000 aşiret olacaktır. 10000 sayı yetecektir. İlk iki harf ve sonra iki rakam yeterli olacaktır. Demek ki her ocak dörder harfli üç kelimeden oluşacaktır. Kişinin kodu doğduğu ocağın kodu ve doğum tarihi ile belirlenecektir. Bir ocakta bir yıl içinde ondan fazla doğum yok farzedilerek yine iki harf ve bir sayı ile adlandırılabilecektir. 100 yıl çift harfle belirtilir. Ondan gelen iki sayıdan biri yıl sayısını ve biri yıl içindeki doğum sırasını ifade eder. Yine dört harflidir. Dört harf isim, dört harf de ocak adı ve soyadı olacaktır.
Kişilerin kodlanması böyle yapıldıktan sonra sıra yerlerin kodlanmasına gelecektir.
10 kilometrelik yerin adı enlem ve boylam ile belirtilecektir. Bunlar 1/25000’lik haritalarda yer alacak ve sınırlar orada gösterilecektir.
Kod numarası merkez olacak, her 100 metrelik birimlerle sağdan ve soldan enlem usûlü kodlanacaktır. Yüz metre 100’e bölünecek ve bir metre olarak kodlanacaktır. Ondan sonra artık rakamlar kullanılacaktır. 1 rakam yazılırsa desimetre, 2 rakam yazılırsa santimetre, 4 rakam yazılırsa milimetre olur. Virgül metreye konur.
Yerler muhasebede böylece kodlanmış olur.
Bunlar hesap sahipleri için açılan kodlardır. Bunlar borçlu ve alacaklı olurlar.
Kişinin alt hesapları kişi kodundan sonra, yazılan rakamlar veya harflerle belirtilir.
Ortaklıkların üst hesapları ise ortaklık merkezinin kodundan sonra rakamlarla belirtilir.
İlim ortak ölçünün ortaya çıkması ile gelişir. Eğer bir şey rakamla ifade edilemiyorsa o ilim değildir. Adlandırmalar ilmî olursa hem kesin olur, hem de öğrenilmesi ve kullanılması kolay olur. Kur’an’da demirin özellikleri EBCED hesabiyle verilmiştir. O halde kıyas yoluyla her şeyin özelliğini ebced hesabı ile göstereceğiz ve her şeyi ona göre adlandıracağız.
Temel ölçüler zaman ve mekandır. Mekan yeryüzünün enlem ve boylamı ile ölçülendirilir. Metre birimi olarak dünya çevresinin 40 milyonda biri alınmıştır. Zaman da dünya dönüşüne göre yıl olarak alınmıştır, gün alınmıştır, saat alınmıştır. Tarih boyunca tüm ilimler bu ölçülere oturtulmuştur. Suyun özgül ağırlığı 1 kabul edilerek kitle birimi bulunmuştur. Kuvvet bu kütleye saniyeye göre ivme kazandıran şey olarak tarif edilmiştir. Bunlar, batılıların Müslümanların onluk sistemini benimsemiş olmalarından dolayıdır. Rakamlara Arap rakamları diyorlar. Biz de kodlamayı buna göre yapacağız.
CİNS VE BİRİM
Muhasebe borçlu ve alacaklıların birbirlerine ne borç ve ne alacaklı olduğunu belirtmek içindir. Değerler çok çeşitlidir. Borç veya alacağın değerleri senetlerinde belirtilir. Muhasebeye intikal eden değerlerin mutlaka sonunda ölçülmesi gerekir.
Kooperatif gümüş getirip verene gümüş belgesini verir. Gümüş kuyumculara faizsiz olarak verilir ve kendilerine bu belgeyi getirene ödemeniz şartı ile size bu faizsiz veriliyor denir. Bunun için kendilerinden taşınmaz teminatı alınır. Bu gümüş mahiyetindedir. Sadece gümüşü taşımamak için bu nakit çıkarılır. Bu senet ile günlük alışveriş yaparlar. Fiyatlar bu nakit ile oluşur. Gümüşün birimi olarak atom ağırlığının onluk katı alınmalıdır. Buna bir dirhem denmelidir. Kur’an’da bu kelime geçmektedir.
Kooperatif altın senedi bastırarak ortaklık kuyumcularına kredi olarak verir. Karşılığında taşınmazı satın alır. Kuyumcular bununla altın satın alırlar. İade etmek isteyenlere de iade ederler. Altın senedi ile dört senet alınıp satılır.
- Gümüş senedi alınıp satılır. (Döviz bununla değerlendirilir. Hizmetler bu senetlerle değerlendirilir.)
- Demir senedi alınıp satılır. (İnşaat malları bununla değerlendirilir. Mal senetleri bunlarla değerlendirilir.)
- Buğday senedi alınıp satılır. (Tüketim malları bununla değerlendirilir. Selem senetleri bunlarla değerlendirilir.)
- Toprak senedi alınıp satılır. (İnşaat işçiliği bununla değerlendirilir. Hisse senetleri bununla değerlendirilir.)
Bu senetler kuyumculara, inşaat malzemesi satanlara, tüketim malzemeleri satanlara ve inşaat yapanlara kredi olarak verilir. Bunlar bu kredilerle gümüş, tüketim malzemeleri, inşaat ve taşınmazları alıp satarlar. Bu senedi bankaya götürüp altın senedi ile her zaman değiştirebilirler.
Altının ve gümüşün standardı yoktur. Arıtıldığında elde edilebilecek altın veya gümüş onun değeridir. Bunlar başka maddelerle karışmakla değişmezler.
Demir için esas alınacak değer inşaat demiri olacaktır. 14’lük inşaat demiri esas alınabilir.
Buğday için ise o yıl üretilen buğday hep aynı değerde kabul edilir. Onlar harman yapılarak tek tip ekmek unu üretilir. Bu harmanlama önce ilçelerde olur. Sonra bölgelerde olur. Buğdayın fiyatı aynıdır.
İnşaat işçisinin ücreti ise tahsil ve yaşa dayanan, beceri ve sorumlulukla orantılı bir ücrettir. Resmidir. Herkes ancak onunla iş yapmış olur.
Burada insanların baremleri ile ilgili kriterleri verelim.
İnsanlar; başlangıç, temel, ilk, orta, yüksek ve üstün olmak üzere sınıflanırlar. Bu sınıflama test usûlü imtihanlarla olur. Herkes 7 yaşından itibaren ehliyet ibraz eder. 63 yaşında emekli olur.
Yılda başlangıç ehliyetliler 5, temel ehliyetliler 6, ilk ehliyetliler 7, orta ehliyetliler 8, yüksek ehliyetliler 9, üstün ehliyetliler 10 derece terfi ederler.
Bunun dışında bir bu kadar da mesleki kabiliyet dereceleri dağıtılır. Bu dağıtma dayanışma ortaklıkları tarafından yapılır. Ayrıca kadrolara bir sorumluluk ve ağırlılık değerleri verilir. Bunlar planlarda ilmi dayanışma tarafından belirtilir. Kişinin böylece derecesi ortaya çıkar. Resmi ücret bu derece iledir. İnşaat işinde çalışanlar bu resmi derece ile ücret alırlar.
- İnşaat işinde resmi ücretle çalışılır.
- Kamu hizmetlerinde resmi ücretle çalışılır.
- Ortaklar arasında işçilik ücretleri resmi ücret oranında dağıtılır.
- Emeklilik de resmi ücret oranında yapılır.
İnşaatın değerleri yapılırken arsa ve altyapının payı yapıların beşte biridir. Malzeme demir parası ile alınır, toprak parası ile satılır. Alış bedelleri serbesttir. Satış bedelleri resmidir. Bu bedeller stoklara göre belirlenir. Böylece her inşaatın maliyeti kesindir. Tüm yapılar buna göre değerlenir.
STANDARTLAR
Medeniyetler içinde dil, sanat, teknik ve örf oluşup gelişir. Tekniğin dili standartlardır. Bir malın özelliğini belirlemektedir. Kişi bir mal üretir. Bunun teknik özelliklerini sözleşme içinde belirler. O sözleşmeye uygun olarak imal edilen mal kontrolden geçerek ambara girer. Karşılığında sahibine senet verilir. Bu senet mal senedidir. Belli standarttaki malı ifade eder. İşte bu mal bir standart kod alır. Bu kodun belirlenmesinde malın veya hizmetin ne olduğu belirtilir.
- Mallara önce üretildikleri hammaddelere göre kod verilir. Sonra kullanıldığı yere göre kod verilir. Biri ad, diğeri ise soyadı gibidir. Bunun dışında standart numarasını da ihtiva eder.
- Standartlar, ilçelerdeki tescil görevlilerince hazırlanır. Tescil görevlisinin numarası ile borçlananın numarasını ihtiva eder.
- Mallar kullanıldıkları yerlere göre de numara alırlar. Yani yaradıkları işlere göre de kod alırlar.
- Bir de ambalaj türüne göre adlandırılırlar.
Görülüyor ki, gelecek dünyanın muhasebesi sanıldığı kadar basit ve sade değildir. Geniş teknik yapıyı da içerecektir. Birlikte çalışmalarla bunlar sağlanacaktır. Başlangıçta daha sade bir muhasebe sistemi ile işe başlanacaktır. Kooperatife gelir geldikçe genel hizmet çalışanları artacak ve böylece genel hizmetin seviyesi yükseltilecektir.
Malların tasnifi ve tasnif edilen malların kodlanarak bilgisayara geçirilmesi sistemi kooperatifin temel hizmeti olacaktır. Gelecek dünyada artık bugün olduğu gibi mallar ambar ambar taşınmayacaktır. Mal üretildikten sonra kontrol edilerek ambara girecektir. Malın her aşaması da standartta ayrı kod alacaktır. Sonra ambardan malın kodlu belgesi ortaya çıkacaktır. Belge piyasada satılıp alınacak, sonunda tüketici dağıtıcıya belgeyi verip malı isteyecektir. Dağıtıcılar malları ambarlardan alıp üreticiye ulaştıracaklardır. Bu sayede hem kollektif üretim olacak hem de serbest piyasa korunacaktır.
Kişilerin eline verilecek olan belgeler de dört çeşit olacaktır:
- Paralar: Bunlar gümüş, demir, buğday ve toprak senetleri olup para hükmündedir. Doğrudan altın senetleri ile değiştirilebilirler. Sonunda da karşılığında yalnız altın senedi istenir. Altın senedi karşılığı mal olarak yalnız altın alınıp verilebilir.
- İşletme Senetleri: Bunlar ancak özel işletmelerde geçerli olan paralar gibidir. Bir mal karşılığı çıkarılır. Onunla yalnız o işletmenin ürünleri alınabilir. Mal olarak başka bir şey istenemez. Değerleri de kendi kasalarında geçerlidir. Ancak işletme ortakları bu senetle baş vurarak mamul madde alırlar. Bu senetler kasalarda paralarla değiştirilebilir.
- Mal Senetleri: Bunlar bir mala karşı çıkarılan senetlerdir. Para gibi elden ele dolaşır. Alınır ve satılır. Sonunda dağıtıcılara sipariş verilir ve teslim alınır. Bu senetler bir defa kullanılır. İtfa edildikten sonra işi biter. Mallar üretildikleri zaman nakliye bedelleri de yüklenir. Dağıtım kamuca yapılır. Bedeli her yerde bir olur. Ancak malın senedi üzerinde nerelere kadar dağıtılacaksa oralara kadar bedelsiz gider.
- Son olarak; Makbuzlardır: Makbuzlar hamiline değil, iş yapana verilmiştir. Ambardan çekilebilmesi için ona havale edilmiş ve imzalanmış olması veya muhasebede öyle görülmesi gerekir.
İşte bu belgeler muhasebenin temel belgeleri olacaktır.
BİRİMLER
Malların cinsleri kadar birimleri de önemlidir. Birim, aynı ambalajda saklı bulunan parçalar demektir. Birimler ölçme araçları ile belirlenir. Standartlarda bunlar da belirtilmiş olur. Bir eşyanın değişik değerleri olur. Bu değerleri şöyle sıralayabiliriz:
- Teminat Değeri: Toprak parası ile belirlenirler. Eğer herhangi bir sebeple borç ödenemezse, senet çıkaranın taşınmazına bu senet miktarınca el konur.
- Nominal Değerler: Bunlar belgeler çıkarılırken belgede belirlenirler. Gümüş, altın, buğday veya toprak değeri ile belirlenirler. Mal bulunamazsa senedin hamiline bu miktarda para ödenir.
- Senedin Satış Değeri: Senet alınıp satılırken bu değeri iler alınıp satılır. Bu her el değiştirmede değişmiş olur.
- Senedin Kredi Değeri: Bir senet bankaya tevdi edildiğinde kredi değeri ile kredi istihkak eder. Her senedin kredi değeri bankalar tarafından belirlenir. Bu değer diğer değerlerden tamamen farklı olur. Düşük tutularak piyasada değeri de düşürülür. Yüksek tutularak piyasadaki değeri yükseltilir.
Çok önemli olan bu değeri sizlere biraz daha tanıtalım.
Borsa muhasebeye dayanır. Kişiler senetleri satın alırlar. Bekletirler ve pahalılaşınca satarlar. Yahut sıkışınca zararla da olsa satarlar. Bu sayede oluşan borsa sebebiyle piyasada tasarruf gerçekleşir. Senetlerin satılmış olması malların üretimini sağlar. Bir işletmenin senedini alıp bekleyen o işletmenin üretiminden sermaye payı alır.
- Tüketim mallarında para önce yatırım beklenirse kişilere tenzilatla verilmiş olur. Bu tenzilat o esnada satılan mallardan gelen sermaye payının bölüştürülmesi ile elde edilir.
- İnşaat malzemelerinde ise sermaye payı yoktur. Malzeme pahalılaştığında kâr etmiş olur.
- Hisse senetlerinde ise gelen kira payları ile kâr dağıtılmış olacaktır.
- Kooperatifte genel hizmet görenlere hizmet belgeleri verilir. Bu belgelerin sayısı önce fazladır. Geliri azdır. Belgenin değeri düşüktür. Genel hizmet gelirleri hizmetten fazla gelmeye başlayınca değerleri de artar. Böylece kişi beklemekle kâr etmiş olur. Baştan çekerse çok ucuz çekmiş olur.
Kişiler bu sermayelerine kâr ettirmeleri yanında senetlerini bankaya koyarlar ve karşılığında kredi istihkak ederler. Bununla şu şekilde yararlanılmış olur:
- Kişi bir malı taksitle alacaksa, önce taksitlerini bankaya yatırır ve karşılığında kredi istihkak eder, yarısını yatırdıktan sonra malı satın alır. Sonra taksitlerine devam eder. Böylece taksitli satışlar gerçekleşmiş olur. Bu mevduatın nakit olması gerekmez. Herhangi bir senet olabilir. İşte her senedin bir mevduat değeri olacaktır. Senedin rizikosunu kişi taşıdığı halde kredi değeri kadar da krediden yararlanma hakkını istihkak eder.
- Bunun dışında elinde senetleri olan ama şimdi nakde çevirmek istemeyen kimseler bankaya giderek kendi senetlerini mevduat olarak verirler. Karşılığında istedikleri senetleri kredi olarak alırlar. Böylece o senetleri nakde veya mala çevirirler. Böylece nakit ihtiyaçlarını zarar etmeden gidermeye çalışırlar. Bunun makro ekonomideki yararı ise bu sayede kasadan hiç para çıkmadan malların sübvanse edilmesidir. Kredi değeri çok yüksek nominal değerin birkaç katı olan senedi şimdi pahalı olarak alır. Gider onunla kredileşir. İşini görür. Sonra piyasadan satın alarak itfa eder. Böylece bir senetten zarar eder ama onunla elde ettiği nakitten daha çok sağlamış olur. Böylece senet sübvanse edilmiş olur.
Burada çok önemli bir hususun belirlenmesi gerekecektir. Yalnız faiz yasak değildir. Borçlanma da yasaktır. Kişiler kamuya borçlanırlar ve kamudan alacaklı olurlar. Kişiler birbirlerine borçlanmazlar. Çünkü dayanamazlar. Kur’an çok açık hüküm koymuştur. Darda olana müddet verilecektir. O halde cebri icra yoktur. Biri bir borcu ödeyemediği zaman kendisinin hiçbir malına ve değerine el konmaz. Sadece taşınmazların satışları durdurulur. Kullanma hakkı devam eder. İkincisi kendisinden borçlanma yetkisi kaldırılır. Ona borç veren kimse mahkemeye baş vurup dava açamaz. Kişi bütün mal varlığı ile ömrünün sonuna kadar çalışır ve borç öderse itibarı iade edilir. Ödemezse, varislerine bir şey kalmaz. Müflisin ne malı varsa devlete kalır. Bu iflas etmeden önceki mal varlığı için söz konusudur. İflas zamanında kazandığı mallar ise kendisinin olur. Taşınmazları teminat olarak gösteremez.
Şimdi de borçlanma türünden bahsedelim:
Bir işletmede veya bir malda artıp eksilme söz konusudur. Artıp eksilme kime aitse mal için yapılacak harcamalar da ona aittir. Bir kimse terkedilmiş bir araba bulsa kişi bu arabayı alıp kullanabilir. Ancak yakıtı ve bakımı bulana aittir. Arabaya kira ödemez. Araba helak olsa onu öder. Araba sahibi ancak arabasını bıraktığı gibi alma hakkına sahiptir. Kira ödemez. Bunun gibi rehin verilen mallarda da hüküm böyledir. Eğer neması borçluya aitse külfet de ona aittir. Eğer neması rehin verene aitse külfeti de ona ittir.
Bunun dışında verilen borçlarda eda günü gelmeden talep edilemezse vadeli alacaktır demektir. İstenildiği gibi talep edilecekse vadesiz borç demektir. Eğer talep gerekmeden ödenmesi gerekiyorsa acil borç demektir. Yoksa karz borcudur demektir. Hâsılı, alacağın değişik türü vardır.
Bir kimseye bir malı verdiniz, bunu götürün filana teslim edin denmişse, eğer o maldan bu arada yararlanırsa malın rizikosu hâmile aittir ve ücret isteyemez. Ama sadece al götür denmiş, o da yararlanmadan o malı yerine teslim ederken mala bir şey olmuşsa, o takdirde taşıyan sorumlu değildir. Buna veriş türü denmektedir.
Şimdi bir borçlanma belgesinde neler olacağını belirtelim.
BELGEYE AİT BİLGİLER
Belge kim tarafından tanzim edilmiştir? Tanzim tarihi numarası nedir?
Belgeyi kim muhasebeleştirmiştir? Muhasebeleştirme tarihi ve numarası nedir?
Belgeyi kayda kim vermiştir? Kayıt tarihi ve numarası nedir?
Belgeyi yevmiyeye kim kaydetti? Kayıt tarihi ve numarası nedir?
Belge kime teslim edilmiştir? Tarih ve numarası nedir?
Belgenin üzerinde böylece değişik tarih ve numaralar olacaktır. Esas numara kayıt numarasıdır. Bunlar belgenin bilgi yüzüne yazılır.
Belgenin kayıt yüzüne ise;
Muamele Tarihi ve Numarası
Verenin Kodu
Veriş Türü
Alanın Kodu
Alış Türü
Borç veya alınanın cinsi (Birimini de içerir.)
Miktarı
Değerleri (Teminat değeri, nominal değeri, cari değeri ve kredileşme değeri.)
Bunlardan zorunlu olanlar şunlardır:
Veren veya alan, cins, miktar. Kayıt numarası ve tarihi, belge sahibinin kodu.
Belge sahibi yazılmayan taraftır. Tarihler kayıt tarihleridir. Kaydeden bilgisayar sorumlusu muhasibidir. Veriş ve alış türü peşin ve borç yani artıp eksilme alana aittir.
Halk alıp verirken kâğıtlara serbestçe istedikleri şekilde yazarlar. Her belge geçerlidir. Her hesabın bir muhasibi vardır. Veren kimse belgeyi doldurur. Her akşam toplantısında hesapları herkes kendi muhasibine verir. Ertelenmiş hesaplar da geçerlidir. Ancak karşı tarafın imzalaması gerekir.
Muhasip serbestçe doldurulan belgeyi alır ve hesap diline çevirir. Hesap diline çevrilen belgeye muhasip bir numara verir. Bu belge yeni belge verilirken iade edilir. Boş belge vererek de alabilir. Asıl belge hesap sahibinde kalır. Yani onun evrak dosyasına girer. Muhasip tanzim ettiği hesap belgesini genel muhasibe verir. Muhasip yeni belge verirken eski belgeleri alır. Kendisinde kalır.
Borçlunun muhasibine hafta sonunda extralar çıkar ve bu borçlunun muhasibi borçluyu haberdar eder. İtiraz vaki olmamışsa hesap kesinleşir. İtiraz olursa hakemlere gidilir. Bu suretle hesaplar şu yerlerde kaydedilmiş olur:
- Ana belgede.
- Yevmiyede.
- Alacaklının muhasebesinde.
- Borçlunun muhasebesinde.
- Çıkarılan ekstrada.
Hesapların bu şekilde tutulması insanın hayatını takip etmesidir. Burada bazı hususları belirtmekte yarar vardır:
- Alacaklı isterse bir hesabı muhasebeye intikal ettirmez. Bu miktar kooperatifin garantisinde değildir.
- Muhasebe kişilerin emrindedir, ne isterlerse o hesaba geçer. Tarafların rızası olmada veya hakemler karar vermeden kimse borçlu yapılamaz. Re’sen tarih ancak muhatap tarafından kabul edilirse geçerlidir. Etmezse, hakemlere gidilir. Gelen belge hesaba geçer. İtiraz da bir belge ile olur. Aksi madde yazılır ve muhasebeye gider. Bunlar ayrı hesapta toplanır.
- Muhasebe açıktır, herkesin hesabını görmeye ve bilmeye hakkı vardır. Gizlilik yoktur.
- Muhasebedeki kayıtlar hesap yılı içinde muhasipler tarafından düzeltir. Tarafların rızası ile ters madde yazılarak sonuç istenen sonuç olur. Devre sonunda bir hafta içinde son satır mühürlenir ve artık geçmiş yıla ait bilgi ve belge geçerli değildir. Ancak hakemlere her zaman gidilir ve hakem kararları ile eski yılların hesapları da ortaya çıkar.
MUHASİPLER
Muhasiplerin atanması ve denetimi siyasi kuruluşlara aittir. Çünkü dayanışma esası vardır. Borç ve alacak kamu garantisindedir. Diğer hususlar tamamen diğer görevlilerinki gibidir.
Üstün muhasipler muhasebe mevzuatını oluştururlar. Muhasebe dili bunlar tarafından üretilir. Değişik muhasebe usulleri geliştirilir. Zamanla kendiliğinden bir veya iki sistem oturur.
Yüksek muhasipler işletmelerin muhasebe statüsünü oluştururlar. İşletmeyi kurmak demek muhasebeyi kurmak demektir. Nasıl bir makinenin çalıştırılması için özel eğitime ihtiyaç varsa, bir iş yapılırken, bir kimse çalışırken onun katkısının muhasebeye geçmesi için mutlaka bir sistem mevcut olmalıdır.
Orta muhasipler işletmelerde iş yapanların nasıl yazılacağını bilirler. Bu hususta sorumlu oldukları kimselere müşavirlik yaparlar. Herkesin ilçede bulunan hesap görevlilerinden birini kendisine muhasip yapmak zorundadır. Her türlü hesaplar kişiler için karşılıksız tutulur. Muhasipler paylarını genel hizmetten alırlar. Halka hizmet ederler. Onların sayısınca ücret istihkak ederler.
Belgeleri toplamak, sonra iade etmek görevi ise ilk muhasiplere aittir. Kişi isterse ilk belgeyi bu ilk muhasiplere doldurtur. İlk muhasip belgenin üzerinde yazılış şeklini belirler. Benzer kayıtlardan biri için hesap görevlisinin imzası yeterlidir.
Kişiler her zaman muhasiplerini değiştirebilirler. Muhasebe açık olduğu için bir sorun sözkonusu değildir.
Muhasipler aynı zamanda genel hizmet gelirlerinin de muhasibidirler. Kişi çok kazanırsa onun payı da yüksek olur. Burada vergiye ait kuralları belirleyelim:
1- Bir işletmede artan mal kâr sayılır, kamunun payı da mal üzerindendir. Maliyeye mal belgesi verilir. Onu satar ve memuruna nakit öder.
- Vergi kaçırmak suç değildir. Vergi beyan etmeyen onun sağladığı imkanlardan yararlanamaz. Bu imkanlar şunlardır:
- Vergisi ödenmiş mallar sigortalıdır. Beşeri âfetler sebebiyle bir şey olursa tazmin edilir. Tabii afetler için şûranın olay üzerinde karar alması gerekir.
- Taşınmazların değeri ödenmiş vergilerin yüzdesi ile belirlenir Sanayi mallarında %20, zirai mallarda %10’dur.
- Kredi ve tahsislerden ödenen vergiye göre yararlandırılır. Su, elektrik, nakliye, telefon gibi kamu hizmetleri de bedavadır. Ancak ödenen vergi nisbetinde verilir.
İleride insan sağlığı ile ilgili yazılarımızda su, elektrik, haberleşme, nakliye gibi hizmetlerin karşılıksız nasıl çözüleceğini anlatacağız.
- Vergi mamul maddeden ham maddenin değeri düşüldükten sonra kalan kısımdan beşte veya onda birlere göre alınır. Mal olarak alınır. Değer artışlarından doğan kârlardan vergi alınmaz. Bunların stoklarından yüzde 2.5 alınır. Bu da banka masraflarıdır. Yılda bir defa nisaptan fazlasından alınır.
- Dayanışma ortaklıkları kamudan pay alırlarken yani bütçeyi bölüşürlerken mensuplarının ödedikleri vergi ile orantılı alırlar, bir de mensuplarının az suç işlemiş olmaları ile alırlar. Böylece dayanışma güçlü olur.
Muhasebe işletme demektir. Ahşap evlerin muhasebe programı sunulacaktır. İnşaallah.
ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
V
ENVANTER MUHASEBESİ
ENVANTER BAKANLIĞI MESLEKİ ŞÛRAYA BAĞLIDIR
Ocakta, ilde, ülkede ve İnsanlıkta İlmi Meclisler vardır. Bu meclislerin ilmi, dini, mesleki ve siyasi şûraları mevcuttur. Bunlar ilmi, dini mesleki ve siyasi dayanışma ortaklıklarından oluşur. Şûralar sıralama usûlü ile bakanları seçer. Dayanışma başkanları dava açar ve hakemler karar verir. Siyasi denetim böyle olur.
MECLİS |
İLMİ ŞURA DİNİ ŞURA MESLEKİ ŞURA SİYASİ ŞURA |
CUMHUR BAŞKANI
DEMİRBAŞ EVRAK ENVANTER ZİMMET BAKANLIĞI BAKANLIĞI BAKANLIĞI BAKANLIĞI |
BAŞBAKAN
Şemadan görüleceği gibi kayıt bakanlıklarından dördü dörde bölünmüş ve her biri bir şûraya bağlanmıştır. Kayıt Bakanlıkları doğrudan doğruya başbakana bağlanmıştır. Oysa diğer bakanlıklar başbakan yardımcılarına bağlıdır.
Tescil, Tesbit, Tahkik ve Tahkim Bakanlıkları doğrudan doğruya cumhurbaşkanına bağlıdırlar. Bağımsız bakanlardır.
Kayıt yahut Nüfus Bakanlıklarında Evrak Bakanlığı kişilerin özel kayıtlarını tutmaktadır. Kişilik doğuştan başlar ve ölünceye kadar sürer. Bu ehliyet dini ehliyettir. O sebeple Dini Şûranın denetimindedir.
Demirbaş yahut Tapu Bakanlığı planlama ile ilişkili olduğu ve planlama da ilmi şûranın denetiminde olduğu için bu bakanlık İlmi Şûraya bağlıdır.
Zimmet yahut Muhasebe Bakanlığı borç ve alacağını içerdiği ve bu borç siyasi gücün teminatı altında olduğu için Siyasi Şûraya bağlıdır.
Envanter yahut Maliye Bakanlığı bütçeyi ilgilendirdiği, üretim yanı gelir kaynağı olduğu için Mesleki Şûraya bağlanmıştır.
Ülkede bakanlıkların bölgelerde genel müdürlükleri vardır. Bu genel müdürlükler ihtisas genel müdürlükleridir. Bu genel müdürlükler yönetim kurullarınca idare edilirler. Yönetim kurulu başkanlarını bakanlar atar. Üyelerini şûralar sıralama usûlü ile seçerler. Hizmetler merkezin denetimi altında bölgelerde bağımsız olarak yapılır.
İllerdeki bakanlıkların ilçelerde hizmet görevlileri vardır. Onlar onların baş sorumlularını bakanlar atar. Hizmet görevlilerini ilgili şûralar sıralama usûlü ile atarlar. Her konuda on kadar hizmet görevlisi vardır. Buraya kadar anlattıklarımız makro teşkilâtlanmadır. Yasalarla düzenlenecektir. Bundan sonra anlatacaklarımda tamamen kooperatif şeklinde halk kendisi teşkilâtlanacaktır. Bugünkü kanunlara tamamen uygun şekilde kurulacak Kredi ve Dayanışma Kooperatifleri bu teşkilâtlanmalarını kendi içlerinde yapacaklardır. İşte ülke bu şekilde kooperatifler olarak ayrı ayrı teşkilâtlanırsa, sonra kurulacak Adil Düzen Partileri bu teşkilatlanmayı önce il seviyesine yükseltecek, sonra da ülke seviyesine çıkaracak, sonra diğer ülkeler de benzer teşkilatlanmayı tüm insanlık seviyesinde benimseyecektir. Bu olacaktır; tutucular istese de istemese de olacaktır. Tarihte göçebelik dönemi vardı. İnsanlık direndi ama tarım dönemine geçmeyi önleyemedi. Bunu Nuh Peygamber başardı. İnsanlık putperestti, direndi, ama sonunda tek tanrılı dinler hâkim oldu. Bunu İbrahim Peygamber başardı. İnsanlık hanedan yönetimine sahipti, demokrasiye karşı direndi, ancak bugün demokrasiye geçildi. Bunu Hazreti Muhammed başardı. Şimdi de Adil Düzene karşı direnmektedirler... Ama başarılacaktır. Tarihte tutucular hiçbir zaman başarıya ulaşmadılar. Bunu yeni peygamber değil ilim başaracaktır. Siz başaracaksınız.
KOOPERATİFLER BUCAK SEVİYESİNDEDİR
Bin hanelik siteler kurulacaktır. Bu siteler ahşap evlerle dağlarda birer dönüm arazi içinde kurulacak ve o sitede kooperatif olarak Adil Düzen uygulaması yapılacaktır. Ayrıca kentlerde satış merkezleri oluşturulacak ve buralardaki sakinler kooperatif hâline getirilecek, buradaki kimseler Adil Düzene göre teşkilâtlanacaklardır. Adil Düzende mikroda teşkilâtlanma ile makroda teşkilâtlanma arasında benzerlik vardır. Hücre yapısı ile insan yapısı birbirine benzer. Ocak Adil Düzenin hücresidir. Hücre olmadan bütün olmaz. Şimdi hücre inşa edilecektir. Elbette tutucular çıkacak ve birtakım saldırılara uğrayacaksınız. Bu saldırılar devletten çok, size çok yakın olması gereken ve “Müslümanım!” diyenler arasından olacaktır. Siz doğru yolda iseniz Allah sizi koruyacaktır. Biz yapmakla yükümlüyüz, sonuçlar bizi ilgilendirmez. Sonuç Allah’a aittir.
Kooperatifin bir kongresi vardır. Buna bütün ortaklar üyedir ve eşit söze sahiptirler. Bunlar site sakinleridir. Bunların seçtikleri bir ilmi şûra vardır. Bunlar kooperatifin yönetim kurulunu oluştururlar. Bunların içinde 10’ar civarında dört şûra vardır: İlmi, mesleki, sosyal ve ahlâki şûra. İlmi ve mesleki şûralar makroda ve mikroda aynıdır. Kooperatiflerin askeri güçleri olmadığı için siyasi şûralar sosyal şûralar şekline dönüşmüştür. Ülkemizde dine karşı allerji vardır. Bu sebeple bu husustaki tereddütleri ortadan kaldırmak için bizce dini şûra yerine ahlâki şûra ikame edilmiştir.
Ortaklar dayanışma ortaklıklarını oluşturacaklardır. Bilgisizlikten doğan zararlar ilmi, beceriksizlikten doğan zararlar mesleki, ihmalden doğan zararlar ahlâki, kasden iras edilen zararlar sosyal dayanışma ortaklıkları tarafından tazmin edilecektir. İlmi şûra sıralama usûlü ile kooperatif genel başkanını seçecektir. Kentler semtler hâlinde siteleşeceklerdir. Semtlere başkanlar birer yönetici atayacaklardır. Ortaklar semtlerde koruma nöbetleri tutacaklardır. Her ortak kendi semtinde değil de başka semtte koruma nöbeti tutacaktır. Semtini dolayısıyla yöneticisini kendisi seçecektir. Böylece kooperatif içinde teşkilâtlanma olacaktır. Ayrıca kooperatif merkezinde sorumlular olacaktır. Bunlar devletteki bakanlara tekabül edecektir. Sorumlular kendi şûraları tarafından denetleneceklerdir.
10 kadar kooperatif birleştirilip Kooperatif Birliği kurulacaktır. Ortak hizmetleri ancak bunlar arasında olacaktır. Yani şimdi başladığımız ve henüz başlangıç merhalesinde bulunduğumuz bu Genel Hizmetin tam olarak yapılabilmesi için 1000’er ortaklı 10 kooperatif kurulduğu zaman gerçekleşecektir. Söylenenler hemen olmuyorsa bundan sıkılmamalısınız. “Bu olur mu?” diyeceksiniz. Elbette olur. 10 kooperatifin ortağı 10 000 kadar kişi olacaktır.
Refah Partisi’nin oyu 6 milyon olmuştu...
Fethullah Gülen’in Cemaati ne kadardır?..
Bunlar Akevler’e sırt çevirmeseydiler bugün çok büyük adımlar atılmış olurdu.
Allah öyle olmasını istemiştir.
O halde “olmaz!” demeyeceksiniz.
“Allah isterse çok kolay olur.” diyeceksiniz.
Hedefinize doğru yürüyeceksiniz...
İşte kooperatifin şimdi birer evrak, demirbaş, zimmet ve envanter sorumluları olacaktır. Onlar bu düzenlemeleri yapacaklardır. Ayrıca her on ortağın birer evrak, demirbaş, zimmet ve envanter hizmetlisi olacaktır. Diğer yönden her ortak bu hizmetlerden birini yüklenecektir. Yani aramızda işbölümü yapacağız. Şimdilik bu hizmetlerimizi saatlendirip muhasebeye vereceğiz. Bunlar muhasebede sözleşmeye göre değerlendirilecektir. Bunu Zimmet Muhasebesi yapacaktır. Sonunda bu çalışmalar karşılığında kooperatif içinde mal varlığı oluşmaya başlayacaktır. Bu mallar üzerinde çalışan veya nakden katkıda bulunan ortakların payları olacaktır. İşte ileride bu ürünlere mâlik olacaksınız. O zaman bunu yine Adil Düzene göre bölüşeceksiniz.
KOOPERATİFLER ORTAKLARIN KATKILARI İLE OLUŞACAKTIR
Kooperatif kurulurken ortaklar birtakım verileriyle katılacaklardır:
- Nakit vereceklerdir. Bu nakit şimdi dolar hesabiyle yapılmaktadır. İleride bu altın-grama dönüşecektir.
- Mal verebileceklerdir. Ortakların malları olur. Altın-gram üzerinden değerini koyar. “Bunu satın ve kooperatife sermaye yapın veya kullanın, ben bununla katılayım” der. Bu suretle kooperatife katılmış olur.
- Taşınmazla katılabileceklerdir. Kişi, “Alın bu taşınmazı, kullanın, ben kira payımla size katılmış olurum” der.
- Emekle katılabileceklerdir. “Ben size şu işleri yaparım” der ve emeklerini kooperatife koyar. Onunla iş yapılır, sonunda ortak olmuş olur.
İşte ortaklar bu katkılarda bulunarak kooperatif oluştururlar. Kooperatif böyle verilerle kurulur. Burada önemli olan husus, ortakların aidata bağlanıp zorlanması sözkonusu değildir. Kim ne kadar katabilirse katacaktır. Kooperatif kuruluncaya kadar, çalışmaya başlayıncaya kadar kişi bir şey istemeyecektir. Katkıları bu kadar az olacaktır. İleride sıkışıp çökmemelidir. Sabredebilmelidir. İşte kooperatifi kurma böyle olacaktır. Kooperatif kimseyi katılmaya zorlamamalı, onlardan aidat istememelidir. Ortaklar da kooperatiften ayrılmayı düşünmemelidirler. Kooperatif kurulup faaliyete geçtikten sonra ayrılmayı düşünmelidirler.
KOOPERATİF KATKILARI İLE TAŞINMAZ ELDE ETMELİDİR
Kooperatif çalışanları aldıkları nakitleri taşınmaza çevirip onları ortak etmelidirler. Ortakların nakit gelirlerini cari harcamalar içinde harcamamalıdırlar. Taşınmazlar için yaptıkları harcamalarının en çok beşte birini cari harcama olarak yapmalıdırlar. Elde ettikleri taşınmazların değeri bu kadar arttığı için bu kadar harcamakla ortakları zarara sokmamış olurlar.
Ortaklar hizmetlerinden dolayı ücret değil ortaklıktan pay almalıdırlar.
Taşınmazlara yatıracakları malların beşte biri ile arsa alırlar, beşte ikisini beton yapı yapabilirler, makine alabilirler, beşte ikisini de ahşap yapılara ayırabilirler. Böylece üretime doğru kayarlar.
Bugün Akevler Kooperatifi’ne 50 000 dolarlık katkı vardır. Bunun dörtte biri yapıya verilmiştir. Dörtte biri makine stokudur. (2500 dolar Kooperatif kuruluş masrafı.) Dörtte biri de Ahşap Ev olarak bulunmaktadır. Diğer dörtte bir ise ilk yapılan Kavak Ev denemesidir Ve kooperatifin kuruluşudur. Bu meblağa Süleyman Karagülle borçludur. Kooperatif kurulursa ve üretime geçerse, kuruluş payı olarak kooperatif ödeyecektir. Geçemezse, bunu şahsen kendi Akevler’deki mal varlığından, Özdemir Çelik’teki hisse payı ile ödeyecektir.
Bu meblağın içinde kooperatif ortaklarının çalışmaları yoktur. Kooperatif kurulup faaliyete geçtikten sonra, başarısı nisbetinde bir değerlendirme yapılacak ve katkıda bulunanlara bölüştürülecektir. Kimlerin ne katkıda bulundukları yaptıkları ile değerlendirilecektir. Bu husustaki bölüştürme Kurucu Süleyman Karagülle tarafından yapılacaktır. Kendi payı ise o zamanki şûra tarafından sıralama usûlü ile verilenecektir. Kimlerin ne katkıda bulunduklarını anlatabilmek için yapılmakta olan işler belirlenir:
- Ortaklar bulunmuş ve 50 000 dolar nakit temin edilmiştir. Bunları kimler buldu?
- İki kooperatif kurulmuş ve faaliyete geçmiştir. Kim kurdu?
- Kooperatif kuruluş merkezleri olarak Koba ve Vakıf kullanılmıştır. Bunların payı nedir?
- İki Ahşap Ev yapılmıştır. Bunlara ücretsiz bedeni katkıları kimler yapmıştır?
- Kaynarca’da taşınmaz alınmıştır. Bu alımda kimlerin emekleri geçmiştir?
- Ahşap Evler İzmir’e taşınmış ve orada faaliyete geçirilmiştir. O faaliyette kimlerin katkısı olmuştur.
- Kuran Matematiği Seminerleri, Usul Çalışmaları, Arapça Çalışmaları, Kooperatif Sözleşme ve Anlaşma Çalışmaları yapılmış ve ürünler elde edilmiştir. Kimlerin bunlara ne katkıları vardır?
- Muhasebe ve Program Çalışmaları yapılmıştır. Kimlerin buradaki katkıları nedir?
İşte bunlar muhasebeleştirilecektir. Sonunda harcanan nakitle orantılı bir değer yüklenecek ve ortaklara bölüştürülecektir. Kooperatiften o kadar pay sahibi olunacaktır.
ENVANTER MUHASEBESİ NEDİR?
Zimmet Muhasebesinde kişilerin borç ve alacakları belirlenmiştir. Mesela, benim Hasan’a 500 tane Arsel’e Reddiye Kitabı borcum vardır. Muhasebede bu değer yer alır. Burada bu kitabın gerçekte mevcut olması gerekmediği gibi, ileride de mutlaka olması icab etmez. Borç ibra yoluyla ortadan kalkabileceği gibi, mirasın taksimi ile de sona erer. Her zaman ödenmeyebilir. Ödeme dört şekilde olur:
- Aynen ödeme, borcun muhasebede geçen şekliyle ödenmesidir.
- Tarafların rızası veya hakem kararı ile aynen yerine mislen de ödenir. Mislen demek, benzerini vermek demektir. Başkasının arabası ile kaza yapan birinin aynı model başka arabayı satın alıp vermesi mislen ödemedir.
- Kıymeten ödeme, aynı değerde aynı işi yapan başka bir mal ödeme böyledir. Adı geçen kazada başka model araba ödeme kıymeten ödemedir.
- Bedelen ödemektir. Bedel aynı değerde ama ayrı fonksiyonu yapmamaktadır. Nakitle tazminat ödeme böyledir.
Görülüyor ki, Zimmet Muhasebesinde ödeme her zaman muhasebede yapılan şekliyle yapılmamaktadır. Bu muhasebe hakları dağıtan bir muhasebedir. Zimmet Muhasebesi topluluğu oluşturan muhasebedir. Ne var ki, Zimmet Muhasebesinde hayali değerler istendiği kadar artar ve yalancı muhasebe oluşturulabilir. Bunu bir misalle belirtmeye çalışalım. Farz ediniz ki Türkiye’nin mallarını dolar cinsinden değerlendirdik. 10 milyar dolar mal varlığımız vardır. O yıl dolar 500 000 lira idi. Bir devalüasyon oldu ve 1 dolar 1 000 000 lira oldu. Şimdi mallarımız artmadı, malımız aynı. Dolar değeri değişmedi. Ama TL değeri iki misline çıktı. % 100 zengin olduk. Başka bir şekilde bakarsak, paramızın değeri yarıya düştü. % 100 fakirleştik. O halde Zimmet Muhasebesi gerçek zenginliğimizi göstermez. Gerçek zenginlik Envanter Muhasebesinde görülür.
ENVANTER MUHASEBESİNİN YARARLARI
Envanter Muhasebesinin birçok yararları vardır.
- Kooperatifimizde Envanter Muhasebesi olmazsa çalışmalarımızı değerlendiremeyiz. Diyelim ki, ben 12.500 dolarlık makinelerimiz vardır diyorum. Bu doğru mudur? Bunu ancak envanterimizde görebiliriz. Şimdi nelerimiz var?
- Profil Makinesi. 4500 dolar.
- Delik delme, baş kesme, vinç makinesi, kaldırma, vida açma, bıçaklar. 2000 dolar.
- Torna ve rovelver. 2000 dolar.
- Hızar rayları. 500 dolar.
Şimdi bu makineler her zaman kontrol edilir. Değerleri yükselmişse kâr gibi görünür, düşmüşse zarar gibi görünür. Değerleri nasıl ölçeceğiz? Asıl sorun budur. Taşınmazları getirdikleri gelirlerle ölçmeliyiz. O zaman da her taşınmaz bir değer getirmelidir. Evet, bugün batı mantığında bir taşınmaz sadece getireceği kâr için satın alınır ve yeter derecede kira getirmediği zaman hemen satılır. Türkiye henüz tarım topluluğu yapısından çıkmamış olduğu için herkesin birtakım taşınmazları vardır. Ama kira getirmemektedir. Adil Düzen öyle bir düzendir ki, her taşınmaz bir kira getirebilir. Bunun için şu müesseseler oluşmuştur:
- Taşınamazı kiraya vermek isteyen komisyoncuya verir ve komisyoncu onun bakımını yapar. Kiraya vermeye çalışır. Kiraya veremezse bile, diğer kiraya verdiği taşınmazlardan bunun kirasını dayanışma içinde öder.
- Kooperatif inşaatta çalıştırdığı kimselere toprak senedini verir. Bunun beşte birini altyapı ortaklığına verir, o da işçilere verir. Malzeme de toprak senedi ile değerlendirilir. Böylece inşaat bittiği zaman inşatta harcanan toprak senedi kadar bir değer elde edilir. Bu değer karşılığı o tesisin değeri ortaya çıkar, bu maliyet değeridir. Yapının hisse senetleri satışa çıkarılır. Önce maliyet değeri ile satılmaya başlanır. Kira yalnız satılmış senetlere bölüşüleceği için satış hızla gerçekleşmeye başlar. Satılan miktar o kadar olur ki gelen kira diğer kiralara eşit olsun. İşte bu binanın gerçek değeridir. Senet sayısı sınırlandırılmaz.
Toprak senedinin altın senedi cinsinden değeri ise getirdiği kira payları ile orantılı olacaktır. Böylece denge kendiliğinden oluşmuş olur. Eğer kiralar yüksekse yatırıma gidilir. Kiralar düşükse yatırım yavaşlar. Hangi yapıların senetleri daha çok satılıyorsa yatırım o tür yapılara kaydırılır. Bina kira getirmeye başlayınca senetler iade edilmeye başlanır. Sonunda bütün senetler iade edilince taşınmaz da kooperatife kalır. Kooperatifin bunu çalıştırabilmesi için 1 000 000 dolar gelir getiren taşınmazlara ihtiyaç vardır. Ahşap Evler yayan tesisleri kurduğumuzda bu sistemi çalıştırma imkanını bulmuş olacağız.
- Değiştirme Mağazaları kurulacaktır. Değiştirme Mağazalarına mal satın alan komisyoncular olacaktır. Bunlar aldıkları malların takdirini yapacaklardır. Bunlara bir kredi tanınacak ve Mağaza Senedi verilecektir. Bu Mağaza Senedi kadar mal satın alacak ve mağazaya koyacaklardır. Kendilerine %1 verilecektir. Mağaza satın alıcıları arasında rekabet olacaktır. Kimin malı daha çok satılırsa onun %’de payı fazla olacaktır. Böylece satıcı en pahalı satmak isteyecek, alıcı komisyoncu en aza almaya çalışacaktır. Rekabet de olunca malların gerçek değerleri ortaya çıkacaktır.
- Bunun dışında malların mağazadaki stok durumlarına göre de bir fiyatlama yapılır. Ambara vasat bir stok tanınır. Stok artarsa fiyatı düşer, stok azalırsa fiyatı yükselir.
İşte yukarıda sayılan şekliyle malların değerleri tesbit edilir. Bunların toplam değeri toplam stoku ifade eder. Maliyet toplam değeri ile cari fiyatlarla toplam değerleri arasındaki fark, malların gerçek değer artışını ifade eder. Bütün bunlar bir mala yani altına kote edilir. Bir işletmenin kârı o işletmenin parası ile altın, demir, buğday ve toprak değerleri ile ölçülür. Gerçek kâr-zararımız ancak envanterdeki değerleri ile belli olur. Zimmetteki değerler o malların kimlere ait olduğunu gösterir.
- Envanterin başka bir yararı, hangi malların nerelerde olduğunu topluluğun bilmesidir. Herkesin malı kendi ambarında olur. Ancak bu malı bildirirse kendisine bir kredileşme puanı verilir. İstediği zaman geri almak şartıyla bunu kullandırmayı taahhüt etmiş olur. Diyelim ki, bende bir kutu aspirin vardır. Biri hastalandı, aspirine ihtiyaç duyuldu, envantere bakılır, kimde varsa o gün alınır kullanılır. İlaç veren alacaklı hâle gelir. Ertesi gün veya başka bir gün herhangi bir eczaneye gidip ilacını parasız alır. Çünkü gece aspirini alan parayı zaten ödemiş olacaktır. Yahut kimde ne olduğunu bilirsem pazarlık yaparak ondan satın almayı veya borç almayı isteyebilirim. Demek ki Envanter Muhasebesinin ikinci yararı kimde ve nerede ne olduğunun toplulukça bilinmesi ve ondan yararlanma yollarının aranmasıdır.
- Envanter hesabının başka bir faydası, imalatta malların akışını takip etmektir. Misal, ben bir çuval un verdim ve karşılığında 200 ekmek alacağım, benim unumun ekmeğini alacağım. Bunu takip etmek için envanter hesabının tutulması gerekir. Un ambara konur. Sonra unu eleyecek kimse çeker ve eler, elenmiş unu ambara teslim eder. Elenmiş unu hamurcu alır, maya katar ve yoğurur. Ambara verir Bu sefer somuncu alır, onu ekmek hâline getirir, yine ambara verir. Somun ambarından fırıncı alır, fırına sokar, pişirir. Ambalaj ambarına koyar. Ambardan ambalajcı alır ve saklar. İşte bu işlemler olurken ben ambara koyar diyorum. Aslında ambara koymaz, el değiştirir. Ancak her değiştirme bir devir muamelesi olur ve saatleriyle tarihlenir. Böylece ileride eğer bir bozulma olursa, bozulmanın nereden geldiği kolayca tesbit edilebileceği gibi, akış durumu da her zaman bilgisayardan takip edilebilir. Kişi siparişinin durumunu her zaman kontrol edebilir.
- Malların en önemli özelliği, korumaya ve bakıma ihtiyaçları olmasıdır. Envanterde malların zilyetleri de görüneceğinden sorumluları bilinecektir. Artma veya eksilme borçluda veya alacaklıda olabilir. Ancak normal bakım ve koruma daima zilyetindir. O halde zilyetin bilinmesi gerekmektedir. Bu zimmet muhasebesinden çok envanter muhasebesinde yer alacaktır.
DEĞİŞİK MUHASEBELER VE HESAP TÜRLERİ
Bir devir senedinin kaydedileceği hesaplar değişiktir. Genel olarak birden fazla muhasebede yer alması gerekir. Hesap türünde bu gösterilir. Mesela, bir evrak zimmetlenecekse evrak dosyasına gider. Evlenme akitleri evrak dosyalarına gider. Buna karşılık sadece borçlanma zimmet muhasebesine gider. Sadece yer değiştirme envanter muhasebesine gider. Senet alış ve satışları demirbaşlar muhasebesinde yer alır. Karma da olabilir. Her hangi bir maddenin hangi muhasebelere gideceği hususu hesap türünün ilk harfi olarak verilir.
E= Evrak, D= Demirbaş, Z= Zimmet, T= Envanter (tadat) harfleri ile gösterilir.
ED=B EZ=C ET=F DZ=G DT=H ZT=I
EDZ= J EDT= K EZT= L DTE= M DTZ= N ZTD= O
EDZT= P harfleri ile gösterilir.
Buna göre yazılan devir senetleri onların muhasebe demirbaşlarında kaydedilir.
Envanterlerde en önemli husus kodlamadır. Kodlama öyle yapılmalıdır ki o kod ile tarif edilen mal o kodla bilebilmelidir. Bu sınıflandırma demektir. Çağımızda o kadar mal vardır ve o kadar da fazla genişlemiştir ki bunun bir merkezden kodlanması imkansız merkez kodlama ilmini geliştirecektir. Ona göre malı imal eden kendisi kod koyacaktır. Bunun için önce firmanın kodu bulunacaktır. Firmanın kodunu ise merkezinin bulunduğu rakamla kodlandığını daha önce görmüştük. Yeryüzünü kodlamış, nihayet bir bucaktaki yerleri kodlamıştık. Sonra da yapıların demirbaş dosyalarında kodu vardır. İşte bu kod malın kodunun birinci kodudur. Bu kodlar tamamen objektiftir. Mal imal edenin değiştirme hakkı yoktur.
Bundan sonra mal çeşitlerinin kodlaması yapılır. Bunun da iki çeşit kodlaması olacaktır. Biri, malın içeriğinde bulunan madde esas alınır, ona göre kod verilir. Diğeri ise, kullanıldığı yer ve işe yaraması esas alınır. Mesela, araba lastiğinin iki çeşit kodu vardır. Biri, organik maddelerden biri olan kauçuğun kodu olacaktır. Diğeri de, kullanılacak arabanın parçası olarak kodu olacaktır. Bir lastik değişik arabaların lastiği olabiliyorsa bir kod verilecek, o arabaların ortak kodu yer alacaktır.
Genel tasnif ortak olarak yapılacaktır. Ancak kişi kendi imal ettiği mala yapısına ve fonksiyonuna göre kod verilecektir. Mala verilen kodun müşteriyi yanıltıcı mahiyette olmaması gerekir. Böyle bir durum olduğunu gören her zaman hakemlere gidip kodu iptal ettirebilir.
ADİL DÜZEN İŞLETMESİNDE HİZMETLER İÇ İÇEDİR
Nasıl insanın bedeninde bütün sistemler birlikte çalışırlarsa, sistemlerden biri bozulduğunda insan hayatı durursa, Adil Düzende de bütün 25 hizmet birlikte yürüyecektir. Sadece bir müessese tek başına çalışmaz. Mesela, ambar hizmet yeri yoksa envanter de çalışmaz. Kontrol hizmet yeri yoksa ambar hizmetleri de çalışmaz. Bu sebepledir ki sorun kolay çözülmüyor. Nasıl çözeceğiz? Nereden başlayacağız. Değişik denemeler yapacağız. Bu denemelerde başarısızlığımız olsa bile bize halk işletmesinin mahiyetini öğretecektir. Bir yerden gericiliği delip girmiş olacağız. Peygamberler ne yapmışlarsa biz de onu yapacağız. Değişik peygamberlerin usullerini uygulayacağız. Hazreti Musa’ya Tevrat birden geldi. Sonra onu yavaş yavaş uyguladı. Hazreti Muhammed’e Kur’an parça parça geldi. İlk on üç sene sadece sosyal olarak uyguladı. Son on senede ise siyasi olarak uyguladı. Ekonomi uygulamasını sonra insanlara bıraktı. Çünkü Arabistan devlet aşamasına gelmemişti. Biz ise devlet aşamasına çoktan gelmişiz; hatta demokrasi, İslâm düzeni içinde yaşıyoruz. O halde biz nereden başlamalıyız?
ASRIMIZIN MUCİZESİ “HERKESE AŞ VE HERKESE İŞ”TİR
Her çağın bir sıkıntısı vardır. Sorunu vardır. Peygamberler o sorunu çözmekle görevli idiler. Bugünün sorunu “Herkese Aş ve Herkese İş” sorunudur. Çünkü tarım döneminden sanayi dönemine geçiyoruz. Artık tarlamız yoktur. Güvencemiz yoktur. Bir gün işsiz kalsak açlıktan ölebiliriz. Kur’an öyle bir sistem getirmelidir ki, “ben işsizim” diyen mutlaka iş bulmalıdır. “Ben açım” diyen karnını doyurabilmelidir.
Karnımızı doyurmak için önce işsize iş bulmalıyız. Yani önce herkese iş düzeninden hareket etmeliyiz. Bugün önemli olan budur. Çünkü ekonomik kriz olduğu zaman çalışanların karnı doymaz ki çalışmayanlara pay düşsün. Ekonomik kriz nasıl doğar? Ekonomik kriz işsizlikten doğar. İnsanlar iş bulamazlarsa mal alamazlar, mal almayınca da olan mallar da satılmaz. Olan mallar satılmayınca işyerleri durur. Hepten iş bulunmaz. O halde öyle bir sistem getirmeliyiz. Herkes iş bulmalıdır. İş bulunca halkın eline para geçer. Bu sefer bunlar mal almaya başlarlar. Mağazalar boşalır. Fabrikalara sipariş gelir. Sonuç olarak herkese iş bulmuş olur. Bereket olur.
Bu işi devlet mi yapsın? Merkez mi yapsın? Bu işi, kapitalistlere göre sermaye sahipleri yapsın; sosyalistlere göre devlet yapsın. Oysa denemeler göstermiştir ki, bu işi ne kapitalistler ne de sosyalistler yapabiliyor, bu işi halk yapıyor. Türk halkı krizlere her zaman çare bulmuştur. Şubat krizlerine de çareler bulacaktır. Adil Düzen halkımıza nasıl çare bulacağını göstermektedir. Takas, bartır, değiştirme, mübadele mağazalarını kursun.
“MALA MAL MAĞAZALARI” ÇAĞIMIZIN MUCİZESİ OLACAKTIR
Bir semtte bir mağaza açacağız. Buraya isteyen istediği malı getirip satacaktır. Kendisine nakit verilmeyecek, altın-gram cinsinden bir kart verilecektir. Bu kartla mağazadaki mallardan karşılığında istediğini alabilecektir. Bu mağazanın bize sağlayacağı yarar çağın mucizesi olacaktır. Şöyle ki herhangi bir malı olan buraya gelip satabilecektir. Kimseye senin malını almıyoruz demeyeceğiz. Böylece kimse işsizim demeyecektir. Üretebildiği her malı satma imkanına erecektir. Bu işi devlet yapsa, nakit verse iş daha kolay olur. Ancak devlet yapmaz. Devlet yıkıldığı zaman halk aç kalır. Onun için Adil Düzende devlet bunu yapmaz. Bunu birbirine rakip mağazalar, mala mal mağazaları yapar. İstiklâl Savaşı’nda devletimiz yıkıldı ama biz yeni devlet kurduk. O halde bir topluluğun garantisi devletleri yıkıldığı zamanda direnme gösterebilmelidir. Türkiye elli yıllık ekonomik krizlere bunu hep başarmıştır. Devletleri yıkılmamış ama devlet ekonomik krizler yaratmıştır. Yöneticileri gaflet ve dalalet içinde olmuşlardır.
Kişi neyi üretebilir? Onu kendisi bilecektir. Bir sanatı olacaktır. Bir tezgahı olacaktır. Onu biz değil kendisi çözecektir. Ham maddeyi bizden parasız alacaktır. Tezgahı bizden parasız alacaktır. İşleyecek ve bize mal verecektir. Karşılığında da bizden mal alacaktır. Biz ona nakit vermeyeceğiz. İşte bunun olması için bazı tedbirlerin alınması gerekir. Fiyatlandırma nasıl olacaktır? Adil Düzenin burada getirdiği sistem işte bu sorunu çözmektir. Bu sorunun temeli envanter muhasebesidir. Onun mekanizmasıdır.
- Kişi bir malı ürettiği zaman onu önce kontrole getirir. Kontroller onu kontrol eder ve damgalarlar. Böylece üreticinin sorumluluğu biter. Bu mal bozuk çıksa bile artık üreticiden kimse bir şey isteyemez. Kontrol edip damgalayan sorumlu olacaktır. Bir mağazanın ona yakın kontrolörü vardır. Kişi kime malını beğendirirse ona kontrol ettirir. Kontrol payını mağazadan alır. Sağlam malı reddederse payını alamaz. Sakat malı kabul ederse yarın onu tazmin eder. Böylece denge kurulmuştur. Serbest rekabet sağlanmıştır.
- Böylece damgalanan mal aynı zamanda kodlanan maldır. Mağaza ambarına girer. Üreticiye mal belgesi verilir. Şu kodlu maldan şu kadar teslim edilmiştir, denir. Ambarcılar da ona yakındır. İstediğin teslim eder.
- Sonra mağazanın tüccarları vardır. Onlar gider ve onlarla pazarlık yapar. Tüccara bir kredi tanınmıştır. O kredi kadar mal satın alma hakkına sahiptir. Kendisine alıp satılan mal üzerinden %2 verilecektir. Ancak sermayesi sınırlıdır. Çünkü biz ona sınırlı kredi tanıdık. Bu kredi altın-gram hesabı kredidir. Ne kadar çok mal alınıp satılırsa o kadar kazançlı olur. Onun için tüccar ucuz almak ister. Buna karşılık satıcı da pahalı satmak ister. Tüccarlar arasında rekabet vardır. Mal uygun değerde satın alınmış olur.
- Envanter hesaplarında her kod maldan stokların ne miktar olduğu bellidir. Buna göre resmi bir fiyat belirlenmektedir. Ancak tüccarlar bu fiyatın dışına çıkıp alışveriş yapabilirler.
İNSANLIK ADİL DÜZENE MALA MAL MAĞAZALARI İLE GEÇEBİLİR
Şimdi bir semtte, belki de bir köyde veya bir dinlenme sitesinde böyle bir mağaza kurabileceğiz. Oradaki insanlara kısmen bu değiştirme imkanını sağlayacağız. 10’a yakın tüccarımız oraya mal getirip koyanın malını satın alacaklardır. Halk da o malları tüketecektir. Bu mallar belki de hâlen çalışan marketlerin malları olacaktır. Bizden biri gidecek ve mesela Metro ile anlaşacak, ona o teminat verecek. Kendisine verdiğimiz reyonda onun malları satılacaktır. Başka reyonda başkasının malları satılacaktır. Sitedekiler burada mal ile alışveriş yapamayacaklardır. Onlar bu satıcılara nakit verip mağaza kartını alacaklardır. Alışverişi kartla yapacaklardır. Yani nakdi biz almıyoruz. Mağazamızda ticaret yapan tüccarlarımız alıyor. Bunlar on kadardır. Kime güveniyorlarsa, kim daha çok kâr ettirebiliyorsa, nakitlerini aybaşlarında onlara vereceklerdir. İşte bizim envanter muhasebemiz yine işe yaramaktadır. Kimin ne kadar, ne kadar zamanda ve kimde kaldığı hesaplanacaktır.
Şimdi, bir mağaza üzerinde yaptığımız bu çalışma sonra mağazalar zincirine dönüşecektir. Bilhassa İstanbul bu hususta merkez olacaktır. İstanbul’da 200’e yakın mağaza oluşturacağız. Üretilen mal yalnız bir mağazada değil, değişik mağazalarda alınıp satılacaktır. Dağıtımı kuracağız. Bunlar da 10’a yakın kimseler olacaktır. Mağazalardan mağazalara mal taşıyacaklardır. Tüccarlar bu taşıma işiyle meşgul olmayacaklardır.
İstanbul Türkiye’nin Ekonomik Merkezi olduğu için Anadolu’ya sıçramamız çok kısa zamanda gerçekleşecektir. Bu mala mal sistemi dünyaya yayılacaktır. Dünyanın 1000 yerinde “Mala Mal Mağazaları” açılacak. Herhangi bir ülkede oradaki mallar alınacak, Türkiye’ye getirilecek, Türkiye’de üretilen mal oraya mala mal usulü ile gidecektir. Hangi mal dünyada ucuz ise o mal öbür ülkeye mala mal mağazaları ile gidecektir. İşte ekonomi bakımından Adil Düzen tüm dünyaya böyle yayılmış olacaktır. Ben Türkiye’de kendi seçtiğim bir malı üreteceğim. Onu mala mal mağazalarına satacağım. Dünyada üretilen mallardan istediğimi alacağım. Böylece işsiz kimse kalmayacaktır. Bu mağazalarda bir pay da sosyal dayanışmaya ayrılacak ve ortakların iş yapamayan yakınlarına dağıtılacaktır. Böylece aşsız kimse kalmayacaktır.
MALA MAL MAĞAZALARINDA VERGİLENDİRME BEYANA DAYANACAKTIR
Yeni bir şey yaptığınız zaman birçok insan rahatsız olur. Muhasipler rahatsız olur. Mali müşavirler rahatsız olur. Maliyeciler rahatsız olur. Avukatlar rahatsız olur. Hakimler rahatsız olur. Çünkü bilmedikleri konularda karar verme güçlüğü ile karşılaşırlar. Bu zorluğu aşmamız için sistemde direnmek zorundayız. Önce biz maliyeci imişiz, biz hakim imişiz gibi sorunları net olarak çözmek zorundayız. Sonra da onlara anlatmak zorundayız. En iyi anlatma yeri davalardır. Karşılıklı davalar açılır. Orada tartışılır. Sonunda gerçekler ortaya çıkar. Bu arada biz de onlar da öğrenmiş olurlar. Bu davalardan bazılarını kaybedebiliriz. Bu kaybımız adil de olabilir, bazan adil de olmayabilir. Ancak bundan korkmamalıyız. Genel olarak bürokratlar birbirlerini tutarlar, siz ne kadar haklı olsanız da sizi haksız çıkarırlar. Bunu normal karşılamanız gerekir. Ama bu arada haksızlıklarını öğrenir ve bir daha yapmazlar. İşte bu sebepledir ki başarı beklenen kadar süratle olmaz. Sabır ve ittika gerekir.
Mağazalara gelen malları vergilendirme mağaza tüccarlarına aittir. Onlar malları nakde çevirirler. Fiyatlandırırlar, KDV alırlar, öderler. Sorumluluk tamamen kendilerine aittir. Bununla beraber, zimmet ve envanter muhasebeleri kooperatif tarafından tutulur. Onlar ne beyan ederlerse kayıtlara o geçirilir. Ama ortaklık içinde kayıtsız hiçbir şey yürümez.
VERGİDEKİ ADALETSİZLİKLERE MEŞRU YOLDAN ÇARE BULUNMALIDIR
Ülkemizde vergi kapitalizm ve sosyalizm karması bir sistemdir. Hedefi halk ekonomisini çökertmektir. Maalesef dış baskılarla bu şekliyle gelişmiştir. Halk bu durumda çözüm ve çareyi vergi kaçırmakta buluyor. Bu da onların sağlıklı muhasebe tutmalarını önlüyor. Bunun için geri kalmış ülkeler gelişemiyor. Esasen dış baskılar zaten bunun için yapılıyor. Bunun çaresi, vergi kaçırmak değil, sistemin içinde çözümler bulmaktır.
- Haksız verginin başında enflasyondaki değer artışının kâr kabul edip vergilendirilmesidir. Aslında hakimler adil davransalar bu sorun çözülür. Çünkü bu tür bir vergi anayasaya aykırıdır. Verginin alınmasına ancak gerçek gelir üzerinden hükmedebilirler. Ne var ki, böyle dava bile açılmamıştır. Bu bir yana, sistemin içinde de çözüm vardır. Bu da “selem sistemi”dir; yani “peşin ödemeli sipariş sistemi”dir. Ödeme peşin olunca enflasyon artık vergide etkili olmaz.
- Ürün alınmadan ödenen vergilerdir. Ödenen ücretler, ödenen kiralar, verilen faizler kâr kabul ediliyor ve peşin ödeniyor. Oysa sonra üretim olmuyor. Böylece müessese çöküyor. Bunun çaresi daha da basittir. Ortaklık sistemi bütün bunları çözer. Ortaklıkta girdiler üründen pay alırlar ve gerçek değerleri ile kazanmış olurlar. Onun da vergisini verirler.
- Verginin nakit olarak alınması da vergi adaletsizliğidir. Elinizde mal var, beyanda bulunuyorsunuz. Verginiz doğuyor. Nakit olarak ödemeniz için onu satmak zorundasınız. Satılırken de yok pahasına satılıyor. Böylece verginin ödeme şekli sizi çökertiyor. Bunun çaresi de yine envanter muhasebesidir. Envanter muhasebesinde kimde ne miktarda nakit bulunduğu bellidir. Kredileşme ilkesinden hareket ederek günü gelene kredi verilir. Vergisini öder. Sonra malını satar, nakdi bizim hesaba yatırır. Ne kadar kredi kullanmışsa o kadar da bizlere kullandırır.
- Vergideki dördüncü adaletsizlik, asgari gelirin altındaki kazançlardan da vergi alınmasıdır. Kişi kendisini geçindiremiyor, ondan vergi alınmaktadır. Bunun çaresi, mala mal sisteminde nakit değerlendirmelerin aşağı tutulması ile olur. Mesela, bir kimse kendi ürettiği malı kendisi tüketiyorsa buna istediği değeri koyar. O zaman da istediği vergiyi ödemiş olur. Malı dışarı satıyorsa veya malı dışarıdan alıyorsa gerçek fiyatlandırma orada vardır. Mala mal sisteminde iç tüketimde asgari geçimi vergiden muaf tutacak bir değerlendirme yapabiliriz. Mallar başka mağazalara gidecekse veya başka mağazalardan gelecekse piyasa değeri sözkonusu olacaktır. Kooperatifler kanunu bu tür iç tüketiminde vergiden muafiyet imkânlarını tanımıştır. Bunları işletmek gerekmektedir.
Burada görülüyor ki, gerçek muhasebe tutulduğu zaman da verginin altında ezilmemek mümkündür. Türkiye’de kanunlar sanki öyle yapılmış ki; sağlıklı işletme mi kurmak istiyorsun? Yalan söylemeden, vergi kaçırmadan iş mi yapmak istiyorsun? O zaman “Adil Düzen İşletmesi”ni kur diyor. İktidara talip olmaya gerek yok. Mevcut mevzuattan yararlan, yeter. Şimdi insanlar parmaklarını kulaklarına tıkamış, bizi dinlemiyorlar! Ancak yarın dinlemek zorunda kalacaklardır. Çünkü başka çıkar yol yoktur.
MALA MAL MAĞAZALARINDA SOSYAL DAYANIŞMA
Envanter hesaplarının bize sağlayacağı faydalar yukarıda anlatılmıştı. Eksik kalan bir hususa işaret ederek bu husustaki anlattıklarımızı sona erdirelim. Genel Hizmet konuları okunacak ve fikirler edinilecektir. Ondan sonra genel olarak kavranacak, sonra da üstünde düşünülerek projeler üretilecektir. Sonra da bu projeler hayata geçirilecektir. Bu arada deneme mahiyetinde kısmi uygulamalar yapılacaktır.
Mağazalarda mala mal satışı yapılırken, kooperatif hizmet payları alınacaktır.
Bu payları şöyle sıralayabiliriz:
- Genel Hizmet payı %2
- Taşıma payı %2
- Sermaye payı %5
- Kira payı %4
- Emek payı %4
- Sosyal yardımlaşma payı %3
Satış 1/5 zamla olacaktır.
Bu payların nisbetleri sözleşmede belirlenebilir, değişik olabilir.
Önemli olan husus bunun tahsilidir. Kişi kontrolünü yapıp ambara teslim ettiğinde kendisine beş mala karşı dört mal makbuzunun verilmesidir. Yani, Genel Hizmet payı mal olarak alınır. Bu paylara karşılık ilgililere dağıtım yapılır.
Şimdilik %3 gibi küçük bir meblağ ile sosyal yardımlaşma oluşacaktır. Kooperatifte temsilciler vardır. Dayanışma ortaklıkları vardır. Kimlerin yardıma muhtaç olduklarının listelerini dayanışma ortaklık sorumluları verirler. Bu %3’ler onlara bölüştürülür. Bunu isterlerse bedava mal olarak alırlar, isterlerse tenzilat şeklinde alırlar. İşte bu meblağ kendilerine karşılıksız verileceği için vergilendirilmemiş olurlar.
Bunun vergideki görünümü iki şekilde olur. Muhasebede bu tenzilatlı satış olarak gösterildiğinde vergilendirme olmamış olur. İşte bu husus dava konusu olabilir. Kanun konusu olabilir. Bakanlıktan mukteza istenebilir. Yani dilencinin topladığı para asgari geçimin altında ise vergiden muaf olmalıdır. Üzüm bahçesine gelip karşılıksız yiyen kimseler vergi ödeme durumunda olmamalıdır. Ancak bu husus da belli oranı aşmamalıdır. Mesela, %3’ü geçmemelidir.
Mala mal mağazaları devlete vergi getirmelidir. Bizim görüşümüz, üretimin beşte biri devletin olmalıdır. Fiyatlandırma öyle yapılmalıdır ki devlet beşte birini nakit olarak alsın. Bu adil bir davranış olur. Tabii ki bütün bunlar yapılırken kanunlara aynen uyulacaktır. Ancak kanunların açıkları bulunduğu için mevzuat içinde takip edilen bir yol ile hiç vergi vermeyebilirsin. Bu yanlış bir tutum olur. Çünkü o zaman devlet zayıflar ve düzen kalmaz. Yapılacak iş, mevzuat içinde kalmak ama devletin payını da daima gözetmek olmalıdır. Yine de tutucular karşınıza çıkacak ve çekişme sürüp gidecektir. Ancak Kur’an; “İnanıyorsanız galip gelirsiniz.” diyor. Siz haklı iseniz ve hak yolunda olduğunuza inanıyorsanız, mutlaka galip geleceksiniz. Endişe edilecek şey, mağlubiyetiniz değil, haksız olmanız veya tembel veyahut korkak