KEHF SURESİ TEFSİRİ(18.SURE)
Süleyman Karagülle
984 Okunma
KEHF SURESİ TEFSİRİ 50-53.AYETLER

KEHF SÛRESİ - 15. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

 

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا (50) مَا أَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَا خَلْقَ أَنْفُسِهِمْ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ عَضُدًا (51) وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقًا (52) وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا (53)

 

***

 

وَإِذْ قُلْنَا

Va EÜ QuLNAv (Va EiÜ FAGuLNAv)

“Ve hani kavl etmiştik”

Buradaki “Ve” harfi “إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ”ye atfetmektedir.

Bu olayların denge olayı olduğu anlatılmaktadır. Bu maç yıkıcılarla yapıcılar arasındaki maçtır ve bu maçı yapan takımlar Hazreti Âdem yaratıldığı zaman kurulmuştur.

Hazreti Nuh aleyhisselam ilk kent uygarlığını düzenleyen kimsedir.

Hazreti İbrahim aleyhisselam bu uygarlığı beşerileştirdi, tüm insanlığı tek millet yapma çalışmasını yaptı.

Hazreti Musa aleyhisselam herkesin uyması gereken ve tüm kişilikleri bağlayan anayasa düzenini getirdi.

Hazreti Davut aleyhisselam yapılanların devamı olarak kamu kurumlarını oluşturmuş ve devletçiliği tedvin etmiştir.

Hazreti İsa aleyhisselam ise laikliği getirmiş ve kurumları tamamlamıştır.

Kur’an gelmiş ve bunların inkılaplarını birleştirerek tek düzen ortaya koymuştur.

Bu denge düzeninin gereği iki takım oluşmuştur. Takımlardan biri yapıcı diğeri yıkıcıdır. Yapıcılar uygarlığı kurar ve insanlığı yaşatırlar. Yıkıcılar ise gereksizleri ayıklayıp parçalarlar. Bugün de Sermaye ve bürokrasi yıkıcı takım olarak faaliyettedir. Adil Düzen çalışanları gelecek Kur’an uygarlığını, üçüncü binyıl uygarlığını kurmaktadır.

لِلْمَلَائِكَةِ

Li eLMaLAEiKaTi (Li eLFaGAvIyLaTi)

“Meleklere”

“Melekût” tüm kâinatın mülk olarak varlığını ifade eder. “Melekler” de bu melekût içinde bu melekûtu yönetmek için görevlendirilmiş şuurlu varlıklardır. “Milk” çamur manasından gelmiş olmalıdır. Türkçedeki bilek kelimesi ile bir yakınlığı olmalıdır. Sonraları kişinin sahip olduğu arazi ve üzerindeki yapılara “mülk” denmiştir. Devletler aşamasında ülkenin sahibi olarak hükümdarlar “melik” olarak anılmışlardır; “mülk” de krallık anlamındadır. Türkçeye “kral, melik, hakan” olarak tercüme edilebilir; öz Türkçesi “han”dır.

“M” maddeyi, “L” belirliliği (mülkiyeti), “K” kişiliği olan varlığı ifade eder.

Allah kendisine muhatap aldığı dört varlığı yaratmış, kâinatı bunlar için var etmiştir; insanlar, cinler, melekler ve ruhlar. Melekler O’nun çalışanlarıdır, O’nun kâinattaki işlerini görürler, kamu görevlileri gibidirler. Yeryüzünde insanlara yardım etmeye gelirler. Cinler de ateşte sıcak yıldızların içinde yaşarlar. İblis cinlerdendir.

اسْجُدُوا لِآدَمَ

uSCuDUv LiEAvDaMa (uFGuLUv LiEAvDaMa)

“Âdem’e secde edin”

Burada emredilenler meleklerdir, secde etmesi emredilenler meleklerdir. Secde edilmesi istenen Âdemoğulları değil sadece Âdem’dir. “Melekler insana secde edin” anlamında değildir. Meleklere emrettiği halde cinden olan şeytan secde etmemiştir. Meleklere emir cinlere de emir olmuştur. Daha ekrem olan melekler secde etmekle emrolunduklarına göre evleviyetle cinler de secde etmekle emrolunmuşlardır. Bu şunu göstermektedir. Kâinat düzeninde her dört şuurlu varlık birlikte görev almışlardır. Bunların içinde insan öyle yaratılmıştır ki, eğer Allah’ın emirlerini dinlerse keremde en yüksekte yer alır, dinlemezse en aşağıda yer alır.

Gerçi cinler de cehenneme ve cennete gidecekler. Ne var ki bunlar zaten cehennemden yaratıldıkları için onlara azap daha hafif olacaktır. Cennet dört boyutlu uzaya geçiştir. Cinler ile insanların ortak yaşadıkları yerlerdir. Şöyle diyebiliriz. Bu dünya üç boyutludur. Bu dört şuurlu varlık birbirleri ile görüşemiyor. Ahirette ise dördü de konuşabilecek, görüşebilecektir.

“Sacid” meyvesinin bolluğundan dolayı dalları veya gövdesi yere eğilmiş ağaçtır. Alnı yere koymaya “secde” denir.

S” mekânda sıralanmayı, “C” toplanmayı, “D” ise çevrelemeyi ifade eder.

Secdede dışarı ile olan ilişki kesilir, tümüyle yaratıcı ile bir olunur.

Secde etmek onun hizmetinde olmak demektir. Allah’tan başkasına secde edilmesi haramdır. Âdem’e secde edilmiyor, Âdem için Allah’a secde ediliyor; uscudullahe liâdeme demektir. Uscudû lillahi de Allah için Allah’a secde edin demektir. Yani onun işlerini yapmak için ona itaat ediniz demektir. Melekler çoğuldur ama marifedir. Çoğul marife istiğrak için gelmez. Dolayısıyla burada ahd içindir. Malum meleklere emredilmiştir.

“Edim” dibağlı deri demektir. “Edm” siyah deri demektir.

EDM” Kur’an’da 25 defa geçmektedir, “ERM” 1 defa geçmektedir; 26=2*13

Galakside 200 milyardan fazla yıldız vardır. Kâinatta da ondan çok fazla galaksi vardır. Yıldızların çevrelerinde gezegenler vardır. O gezegenlerde de insanlar yaşamaktadır. Allah kâinatın emanetini insana vermiştir. Yeryüzündeki insanın atası ise Âdem’dir. Yeryüzü insanları Âdemoğullarıdır. Afrika’nın bir köyünde var edilmiş olan Âdemoğulları çoğalarak bugün yeryüzünü kaplamışlardır. DNA’ların tahlili ile bunların çoğalma yolları bilinmektedir. İnsan şimdi göklere çıkmaktadır. Belki bin sene sonra Ay’da kentlerimiz olacaktır. Diğer gezegenlere de yerleşeceğiz. Güneş sistemi bizim için var edilmiştir. Buraların sahibi Âdemoğullarıdır. En yakın yıldızdan 4 senede ışık bize ulaşmaktadır. Bugünkü teknolojide en büyük hız ışığın bir saniyelik mesafesini bir günde alamıyoruz. Bir sene 31 milyon saniyedir demek ki 30 milyon gün sonra varabiliriz. Bugünkü teknoloji ile insanoğlu Güneş sistemi içinde hapsolmuştur.

فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ

Fa SaCaDUv EilLAv EiBLIySa (Fa FaGaLUv EilLAv EiFGILa)

“İblisin dışındakiler secde ettiler”

Emre itaat edip secde ettiler. Onun tarafı dönerek Allah’a secde ettiler demektir. Burada Âdem tanrı yapılmıyor, Tanrı’ya giden yolda önder yapılıyor. O Allah’a secde ediyor. Onunla birlikte herkes Allah’a secde ediyor.

Secde bir fiili kabuldür. Namaz insanların nasıl yaşayacaklarını öğreten bir müessesedir, bir eğitim düzenidir. İmam bu düzende birliği sağlar. Birlikte uyumlu hareket etmemizi gerçekleştirir. O gerçekleştirmez, bizim ona uymamızla gerçekleşir.

Arapça dilcileri “İlla”nın mefhumu muhalefetini kabul etmemektedirler. Hasseten Hanefiler bunu fasit istidlal kabul ediyorlar. Bize göre istisna edilen cümlenin içine dâhilse mefhumu muhalefet istidlal edilmeyebilir. İstisna edilen cümlenin içinde dâhil değilse “İllâ” ile istisna abes olacağı için mefhumu muhalefet geçerlidir. Dolayısıyla burada secde etmedi anlamı çıkar. Nefy-i cinsde de benzer görüşler ileri sürülebilir. Cins nefyedilmiş. Bundan sonra istisna edilmesi onun var olmasını ifade eder.

“Belas” kıl keçesi demektir. Ağzı geniş çuval demektir.

“Fuls” dirhemin küçük birimine denir

“B” geçit, “L” belirliliği, “S” mekânda diziyi ifade eder.

Ümidini kesmiş anlamındadır. İflas kelimesi Kur’an’da yoktur.

“İblis” özel isimdir. Nasıl “Âdem” özel isimse “İblis” de özel isimdir.

Allah iki takım oluşturmaktadır, “yapıcılar” ve “yıkıcılar” takımı. Yarış böyle yapılmaktadır. Yarış demek canlılarda evrimleşme, insanlarda uygarlaşma demektir.

Yıkıcıların iki ana görevi vardır.

Yapıcılar hata yaptıkları zaman onların işini bozmak, böylece onların hata yapmalarını önlemektir. Yani onlar bizim denetçilerimizdir. Başarısızlığa uğruyoruz demek hata yapıyoruz demektir. Yıkıcıları suçlama yerine hatalarımızı bulmaya çalışmalıyız.

İkinci görevleri ise yaşlanmış ve artık yeni neslin gelmesine engel teşkil eden eski yapıları ortadan kaldırmaktır. Böylece onlar sayesinde daha ileri nesle yer açılmış olur.

Yıkıcılar takımındaki insanları Allah serbest bırakır, cinleri serbest bırakır, onlardan talip olanlara o görevi verir. Melekler ile ruhlar ise bu serbestliğe sahip değildirler. Onlar hep yapıcılar içinde yer alırlar. İblis yıkıcı olmayı tercih etmiştir. İblis tercih etmeseydi Allah yeniden imtihan açar, başka cin o tercihi yapardı.

Kimse kabul etmeseydi o zaman insanlardan kimse dalalette olmazdı, başka bir düzen oluşurdu. O halde diyebiliriz ki bu düzen şeytanın bunu kabul etmesinden oluşmaktadır.

Buradan şu sonuca varabiliriz. Başka gezegenlerde iblis devreye girmemişse başka düzen kurulmuştur.

كَانَ مِنَ الْجِنِّ

KAvNa MiNa eLCinNı (FaGaLa MiNa eLFıGLı)

“Cinden idi”

İzmir’de hazırlanmaya başlamış lügat genişletilmeli, lügatte şunlar yer almalıdır.

a) Allah Âdem’e isimleri öğretirken hangi görünür varlık ortaya koydu da ona o ismi verdi?

b) Bu kavrama bu ismi verirken harfleri nasıl terkip etti yani hangi harfler hangi manaları taşımaktadır?

c) Kelimenin Kur’an’daki akraba kelimeleri, kelimenin Arapçadaki akraba kelimeleri, kelimenin dünya dillerindeki akrabaları.

d) Kelimelerin tarihi seyri... Harun Özdemir “şeriat” kelimesi üzerinde çalışma yapmış ve kitaplaştırmıştır. Mete Firidin de tefsirlerinde yapmaktadır.

“Kâne” ve Cin’in manaları oradan alınmalıdır. Ben burada tekrar etmeyeceğim.

“CNN” kelimesine bakalım.

Bahçe demektir.

“Cennet” dışarıdan iç tarafı görünmeyen meyveliklerin adıdır. “Cenin” kelimesi buradan gelmektedir. Görünmeyen varlıklara “cin” denmektedir ve inse karşı kullanılmaktadır.

CNN” 201 defa, “CND” 29 defa geçmektedir; 230=2*5*23

Cinler Güneş’te yaşarlar. Güneş’te Hayat kitapçığımızda bu konuda bilgi verilmiştir.

Kur’an’da geçen her kelimenin böyle bir kitabı olmalıdır. Her mümin bir kelimeyi ele almalı ve incelemelidir.

“Cinden idi” denmekle melek olmadığını ifade ediyor. Ayrıca bize delaletle delaleti öğretiyor. Demek ki cinler daha evvel vardı, iblis de onlardandı. Meleklere katılmıştı ve onlarla birlikte iş yapıyordu. Melekler ve cinler ışık hızına yakın yerlerde yaşarlar. Bir ışık hızından büyük hızlarda yaşar. Cin ise ışık hızına yakın ama ışık hızından düşük hızlarda hareket eder.

İnsanlar kendi iradeleri ile ruhların gördüğü görevi görürler.

Cebrail melek değil ruhtur.

فَفَسَقَ

FaFaSaQa (FaFaGaLa)

“Fısk etti”

Buradaki “Fa” “İlla”yı izah etmektedir. Yani iblis insana secde etmediği için günahkâr olmadı. Rabbinin emrine uymadığı için fasık oldu.

Burada çok önemli hükümler ortaya çıkar. Kurallara uyulacaktır. Kuralların bazen gereksiz olanları vardır. Örnek olarak yüzünüzü biraz evvel yıkadınız, temizsiniz, dışarıya çıktınız, yeniden abdest alacaksınız. Yahut da yoldasınız, sıkıntı yok, namazı kısaltacaksınız. Yahut yolcu değilsiniz ama sıkıntılı iş yapıyorsunuz, orucu tutacaksınız.

Burada kötü olan işin kendisi değil emre karşı gelmedir, “Fe” harfi bunu ifade etmektedir.

“Fısk (Sin ile)” ceviz ve benzeri yemişlerin dış kabuğunun çatlağına denir. Dağılmak anlamına da gelir.

“F” bitişik ayrılmadır. “S” mekânda zincirlemedir. “Q” kuvvettir.

“Fısk” etmek kurallar dışına çıkmak demektir. Dışarıda şimdi yabani hayvan yoktur çıkayım diyemezsin. Dışarı çıkamayacaksınız; yılan olduğu için değil yılan olma ihtimali olduğu için çıkamayacaksınız. İsyan etme emirlere karşı gelip karşı iş yapmadır. Fısk ise iş yapmamadır. Emri yerine getirmemedir. Şeytan isyan etmedi fısk etti deniyor. Âdem isyan etti, yasak meyve yedi. İblis ise fısk etti secde etmedi.

عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ

GaN EaMRi RabBiHIy (GaN FaGLı FıGLiHIy)

“Rabbinin emrinden”

Rabbinin emrinden koptu ve koptuğu yerde bozucu etki yaptı. Emre itaatsizlik örneği oldu. Yetkilinin emirlerini dinlememek, ona karşı gelmek, yetkilinin yetkilerini zedelemek, bozmak, sarsmak demektir. Bu sebepledir ki mahkeme kararlarına uyarız. Zulmetseler de uyarız. Başkanın emirlerine zulüm olsa da uyarız.

Mahkeme kararlarına uymamak düzeni bozar.

Başkanların emirlerine uymamak işleri bozar.

Murar” acı bir ağacın adıdır. Kabuklarından ip yapılır. “Mürre” bu ağaçtan yapılan ipin adı olmuştur. İpin bükülmesinden tekrarlanan şeylere “Merre” denmektedir. Gelip geçmek anlamındadır. Sonra “Emerre” söz geçirdi veya sözünü dinletti anlamında kullanılmaya başlanmış, emir buyurmak anlamındadır.

“Merve“ yumuşak taş demektir. “Emerve“ yumuşattı, demektir. Sonra “Vav“ düşmüş, sülasiye dönüşmüş, sözünü geçirme anlamında “buyurmak“ manası kazanmıştır. Emirde cebir yoktur. Kişi emredene karşı değil, şeriata karşı sorumludur. Amir hatırlatıcıdır, münzirdir.

E” taaddi için gelir. “M” madde, “R” tekrardır.

Emir icbar değildir yani emreden zorlayamaz. Emreden yetkisi dâhilindeki şeyleri emreder. Emir alan amire karşı değil yargıya karşı sorumludur. Askerlikte amire karşı sorumludur.

أَفَتَتَّخِذُونَهُ

EaFaTatTaPiÜUvNaHUv (EaFa TaFTaGıLUvNaHUv)

“Onu ittihaz eder misiniz?”

Atıf harfi soru harfinden sonra gelir. ‘Ahmet de mi geldi?’ deriz, ‘Ahmet mi de geldi?’ demeyiz. Arapçada Türkçedekilerin tersidir. “FaEa” değil de “EaFa” gelir. Buradaki “Ea” böyle yapmamız gerekir anlamındadır. “Fa” ise beyan “Fa”sıdır.

Zamir iblise gitmektedir. Bunun anlamı iblis hayattadır demektir. O halde cinlerde de çoğalma vardır ama ölme yoktur diyebiliriz. Yahut ölü insanın kurduğu dayanışma ortaklığı da devam eder, vârisler denen ehliyetliye geçer. Parti başkanlığı şirket başkanlığı gibi vârislere intikal eder veya vasiyetle kalır. Kıyam mülkiyeti gibidir. Devlet başkanlığı mirasla intikal etmez. Yeniden biat ile intikal eder. Ama parti başkanlığı mirasla intikal eder. Bu takdirde şeytanın şimdi hayatta olması gerekmez.  Hz. Nuh ve İbrahim peygamberlerin durumu budur.

Şeytanı biz nasıl ittihaz ediyoruz? Onun gibi emirleri tutmuyoruz. Bugünkü durum tam şeytanla bir olduğumuz dönemdir. Önce hepimiz dolara ve TL’ye tapıyoruz. Onun peşinden koşuyoruz. Sonra kararlarımızı ekseriyet sistemi ile alıyoruz. Aşiretler ve kabileler halinde, şa’blar halinde örgütlenmiyoruz. Aramızda çıkan nizalarda hakemlere gitmiyoruz. Daha başka bir şey gerekiyor mu? İblis bir defa secde etmedi de ma’zul oldu.

وَذُرِّيَّتَهُ

Va ÜuRiYaTaHUv (Va FUGLıYaTaHUv)

“Ve zürriyetini”

“Zerre” toz demektir. Güneş ışığında havada görülen tozlardır.

Kur’an’da 38 defa geçmektedir. “ÜRE” kökü 6 defa geçmektedir; 42=2*3*7

“ÜRR” fiili yoktur. “ÜRE” ismi de yoktur. Bundan dolayı bunun tek kök olduğunu söyleyebiliriz. Zürriyetin aslı zür’iyyettir. İsimleşmiş insan neslinin adı olmuştur.

“Ü” işaret harfidir, “R” tekrardır, “E” de güçtür.

“Ve ile atfetmiştir. Demek ki cinlerin de zürriyetleri vardır, evlenmeleri vardır. Köylerimizde cin inancı yaygındır. Köyümüzde saralı biri vardı, ara sıra bayılır sonra ayılırdı. Cinlerinin olduğunu söyler, bir cinle evli olduğunu ve ondan cin çocukları olduğunu söylerdi. Bundan dolayı kendisine bir çıkar sağlamazdı. Sözlerinde samimi idi.

Babam Numan oğlu Süleyman şeriat kurallarına göre düşünürdü. Cin hikâyelerini anlatmazdı. Sadece bir hikâyesi vardı. Eşi kapalı yerde iş yaparken kendisine bir toprak topağı atılmış, eşine göstermiş. Babam da ‘kimseye söyleme, çevre kötü anlam verir’ demiş, kimseye bahsetmemişlerdir. Akıl hastalığı geçiren birini ziyaret eder, onlara teselli olsun diye Kur’an okurmuş. İki üç sene sonra bir hastaya gitmiş. Cin çarpmış olduğuna inanılan bu hasta hocaya demiş ki; ‘Cinlerim diyorlar ki, bizimle uğraşmasınlar; hanımına attığımız toprak da ona bir şey anlatmıyor mu?’

Kentlere geldiğimde cinler yok oldular, artık görünmüyorlar. Bunu kentte kalacakları yer bulamadıkları için yoklar denmektedir. İnsanlık cinlere daima inanmıştır. İlahi kitaplar da yazıyor. Bu kadar güneşi cansız bırakması abestir, israftır. Bu nedenledir ki biz tevil etmeden cinlerin varlığına inanıyoruz.

أَوْلِيَاءَ

EaVLiYAEa (EaFGıLAvEa)

“Evliya”

“Veli” arka demektir. “Bel” kelimesi ile akrabadır. “Tevella” sırtını çevirmek, gerisin geriye dönmektir. “Tevliye” arka çıkmaktır.

“VLY” 233 defa geçmekte, “MRV” 1 defa geçmektedir; 234=2*3*3*13

Kur’an’ın deyimi ile dayanışma ortaklıklarıdır. Araplar “akıle” demektedir. Dayanışma ortaklığında belirlenmiş konularda birine bir zarar gelirse, bir yükümlülük gelirse, hepsi birden bölüşerek öderler ve ortağı borçlandırmazlar.

Kur’an şeytan ve zürriyeti ile dayanışma içine girilmesini men etmektedir. Dolayısıyla faizli sistemle çalışan “Sermaye” ile dayanışma ortaklığına girmeyeceğimiz gibi “Ekseriyet Sistemi” ile karar alan kimselerle de dayanışma ortaklığına girmeyiz. Bu sebepledir ki biz ne Sermaye ile ne de siyasi partilerle dayanışma içine gireriz.

Ben partinin (MSP) kurulmasında birinci derecede rol oynadım. Gördüm ki Millî Görüş partileri de ekseriyetle karar alıyorlar. Ayrıldım ve bir daha hiçbir partiye girmedim. Sadece iyi işlerde onları dışarıdan destekledim. Bugün de hiçbir partiye girmiyorum.

Bu sebepledir ki mevcut düzende bir dayanışma ortaklığına ihtiyacımız vardır. Bu dayanışma ekonomide kooperatifler içinde ve kooperatifler arasında olacak. Bu Adil Düzen Partisi içinde olacak. Bu partinin iktidara talip olma şartı olmayacak, Adil Düzen Anayasası’nı getirmede partileri uzlaştıran bir parti olacaktır.

Bunu hedeflemeyen Fatih Erbakan’ın ve Abdullah Gül’ün partisi başarılı olamaz.

مِنْ دُونِي

MiN DUvNIy

“Benim dunumda”

“Dane” inek yavrusuna denir. Anasından meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. “Deyn” kelimesi “din” kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar. “Din” de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için din hesap, muhasebe demektir. “Dinar” kelimesi de dinden gelir.

Burada “din” ifadesi “düzen” demektir. Allah’ın dinine girmek kişi olarak onun şeriatını kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülecektir. Dinin dünyevi manası İslâm düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir.

“D” çevreyi, daireyi, duvarı ifade eder. “V” beraberliği birliği ifade eder. “N” genelliği belirsizliği ifade eder.

“Dun, Ğayr, İllâ ve Zıt” kelimeleri vardır.

“İllâ” önceki ifadede geçenin bazılarını dışarıda bırakır.

“Dun” dışarıdakilerden bazılarını ifade eder, bitişik olanları ifade eder.

“Ğayr” bitişik olmayanları ifade eder.

“Zıt” ise dışardakilerin tamamını içerir.

Biz bunları varsayım olarak söylüyoruz. Siz çalışacak ve bu varsayımların yanlış olanlarını bulacak ve daha doğru varsayımlar ortaya koyacaksınız.

وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ

Va HuM LaKuM GaDuvVun (Va HuM LaKuM FaGuLun)

“Ve onlar size aduvdur”

Buradaki aduv iblis ve zürriyetidir.

“Mu’ted” “adeve”den iftial babından gelmektedir. “Udve” vadinin bir yakası demektir. İ’tida” kendi kendine düşmanlık yapmaktır. Sigara içmek gibi.

Vadinin bir yakasıdır. Karşı yakadakilerden kinaye olarak düşmanlara “aduv” denir. “Teaddu” saldırmak demektir.

GDV” 105 defa, “GDD” 57 defa geçmektedir; 162=2*3*3*3*3

İki takım kurulmuş; biri yapıcılar, diğeri yıkıcılar. Siz yapıcılar takımından olduğunuz halde yıkıcılarla beraber oluyor onları veli yapıyorsunuz. Onlar zulmediyorlar, siz de zulmedenlerle beraber oluyorsunuz. 

بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ

BiESa Li elJAvLıMIyNa (FıGLa LieLFAGıLIyNa)

“Zalimler için beis oldu”

“Bes, Besese” dağınık taşlar demektir. Sonra “Besse” dağıtmak anlamında kullanılmıştır. “Beis” ise dağınıklıktan kötü durumda olmak, perişan olmak anlamlarına gelmiştir.

BES” 73 defa, “BPS” 7 defa geçmektedir; 80=2*2*2*2*5

“B” geçilen yeri, “E” gücü, “S” mekânda diziyi ifade eder.

JLM” sonradan kapatmak üzere kazılan çukurdan kenara konan topraktır. Tohum ekmek veya ölü gömmek için kazılandır. Bir şeyi gereksiz yere koymak zulümdür. Birinin hakkını başkasına vermek zulümdür. Sonra karanlığın adı olmuştur. Çünkü nerede ne olduğu bilinmediği için hiçbir yere konamaz. Nurun zıttıdır.

JLM” 315 defa, “JLL” ise 33 defa geçmektedir; 348=2*2*3*29 (başka kelime aranmalıdır.)

J” zaferi, yenmeyi, “L” beraberliği, “M” de maddeyi ifade eder.

“Zalimler için bedel kötü oldu” denmektedir. Kâfirler için demiyor, zalimler için diyor. Bütün bunlar sonunda zulme götürdüğü için kötüdür.

Zulmetmek için şeytanla bir oldular.

İktidar uğraşmaktadır ki Avrupa Birliği’ne girelim ve dünyayı birlikte sömürelim.

Adil Düzenciler de uğraşıyor ki dünya ile bir olalım ve zulmü ortadan kaldıralım.

بَدَلًا (50)

BaDaLan (FaGaLan)

“Bedel olarak.”

Düşman tarafına geçtiler, iyiyi kötü ile değiştirdiler. Yapıcı takımında oynarken yıkıcı takıma geçtiler. Böylece zarar ettiler.

 

YORUM

Bugün olmuş olan olayların hepsi Allah’ın takdiriyle ve izniyle olmaktadır. Hepsi gerektiği için yapılmaktadır. “Adil Düzen”in gelmesi için yapılmaktadır. Yıkıcılar takımı miadını doldurmuş, yaşlanmış ve artık işe yaramazları kaldırmaktadırlar.

Sermaye ile bürokrasinin sonu gelmiştir. Şimdi birbirleri ile boğuşarak devreden çekilmektedirler. Ak Parti ile Gülencilerin ömrü dolmuştur. Şimdi birbirlerini yiyerek devreden çekilmektedirler. Sahayı Adil Düzen çalışanlarına boşaltıyorlar.

Biz henüz hazırlıklı değiliz. Biz henüz yeni düzeni kuracak duruma gelmiş değiliz. Bizim düşüneceğimiz bu hususlardır. Biz onların kavgasına katılmamalıyız.

Biz Allah’ın emri olduğu için onlara Allah’ın emirlerini tebliğ ederiz, sonrasına karışmayız. Biz işimize bakarız. Bu ayet bu durumu çok açık bir şekilde anlatmıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve hani biz görevlilere, Âdem’e kapanın demiştik. İblisin dışındakiler kapandılar. O cinlerden idi. Yetiştiricinin buyruğunu dinlemedi. Onu ve töremesini bana karşı dayanışma ortağı yapar mısınız? Oysa onlar size karşıdırlar. Ezenlerin karşılığı kötü olmuştur.

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve hani meleklere Âdem’e secde edin diye kavl etmiştik de iblisin dışındakiler secde etmişlerdi. O cinlerden idi. Rabbinin emrine fısk etti. Dunumda onu ve zürriyetini evliya ittihaz eder misiniz? Oysa onlar size aduvdur. Zalimler için bedel beis oldu.”

 

Va EÜ QuLNAv LieLMaLAEiKaTi uSCuDUv LiEAvDaMa FaSaCAvDUv EilLAv EiBLIySa KAvNa MiNa eLCinNı Fa FaSaQa GaN EMRi RabBiHIy EaFaTatTaPıZUvNaHUv Va ÜurRiYaTaHUv EaVLiYAEa MiN DUvNİy Va HuM LaKuM GaDuVvun BiESa Li elJAvLıMIyNa BaDaLan

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا (50)

 

***

 

مَا أَشْهَدْتُهُمْ

MAv EaŞHaDTuHuM (MAv EaFGaLTuHuM)

“Onları işhad etmedim”

“Şuhd” petekteki baldır. Bir şey karışmamış ve saf olmasından dolayı kesin bilgilere “şuhud” denir. Bu nedenle şehadet için görme şartı yoktur. Belgeler yeterlidir.

“Ş” şey kelimesinde olduğu gibi düşünceyi ifade eder. Tanrının veya insanın tasavvur ettikleridir. “H” uzaktakileri gaybı ifade eder. “D” duvar’ı, ihatayı ifade eder.

“Şuhd” bulunduğumuz alanın bize görünenidir, bulunduğumuz çevredir.

Yaratılışın iki safhası vardır.

Biri şuurlu varlıkların görevli olmadığı dönemdir. Allah bu dönemde doğrudan kendi iradesi ve kudreti ile kâinatı var etmiştir.

İkincisi ise şuurlu varlıkları, melekleri, cinleri, ruhları ve insanları istihdam ettiği dönemdir. Kâinatı onlar için var etti, onları görevli kıldı.

Demek ki Allah iki âlemi var etti; şuursuz kâinatı ve şuurlu varlıkları var etti. Bunları var ederken kimse şuhud değildi, kimse yaşamıyordu ve hiçbir şey yoktu, yalnız O/Hüve vardı.

خَلْقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ

PaLaQa elSaMaVAvTı Va eLEaRWı (FaGLa elFaGAvLAvTı Va eLFaGLı)

“Semavat ve arzın halkına”

“Halk” deri veya bez parçası demektir. Mastar olarak elbise biçmek veya çamurdan bir şey yapmak demektir. “Rabvet”te tedrici oluşum vardır. “Hilkat”te ise birden oluş vardır. Allah hem haliktir hem de rabdır. Kaderde her şeyi planlamış ve ona göre zaman içinde gelişmeye bırakmıştır. Buna da “kaza” denir. Kıyamete kadar gelecek bütün canlıların bütün özellikleri ilk canlının geninde var etti. Bu “kader”dir. Şimdi gerçekleşenler ise kazadır. İlk defa zaman ve mekân içinde öyle atomları yarattı ki, o atomlarda da kâinatın oluşması ile ilgili bütün özellikler vardı. O kaderdi.

İşte, biz o kaderdeki hayır ve şerre müsait oluşları hayra çevirmek için felakın yani bölerek çoğaltanın kanunlarına ve nizamına sığınıyoruz.

“PLQ” 261 defa, geçmekte, “ĞRQ” 23 defa geçmektedir; 284=2*2*71

“P” çökmeyi, bozulmayı, entropiyi, “L” belirliliği, “Q” de kuvveti ifade eder.

Kâinat bir potansiyel güç olarak var edilmiştir. Atomlarda depo edilen hız enerjisi ışık halinde yayılmakta ve ısıya dönüşmektedir. Bunu “P” harfi ifade etmektedir. “L” harfi belirliliği ifade eder. Bu dönüşme termodinamik kanunlarına tabidir. Kurallıdır. “Q” harfi ise bu ışığın ısıya dönüşmesinden yararlanılarak mekanik, kimyasal, elektrik enerjileri elde edilmekte ve bunlardan yararlanılmaktadır. Bu da “Q” harfi ile ifade edilmektedir. “Ğark” kelimesi ile eşleşmesi sonunda atomlar ısı alanında gark olmaktadırlar. “Ğ” değişmeyi ifade eder, ışığın ısıya dönüşmesidir.

“Sem” hayvanın sırtı, “Ard” da hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına sema, alt tarafına da ard denir. “Ard” toprak parçası ve yerküre, “Sema” da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır. “Sima” çehre demektir. “Sema” hayvan sırtı demektir. Görünen taraf demektir. “Vesm” hayvanın sırtına vurulan damga demektir. Türkçedeki “yer ve yurt” kelimeleri, Yunancadaki “geo” kelimeleri aynı kökten gelmektedir.

“S” mekânda diziyi ifade eder. Gökler kat kattır. “M” maddeyi atomik varlığı ifade eder. “V” de beraberliği, tüm zerrelerin birbirlerine bağlılığını ifade eder.

Arz yer demektir. Yer küre anlamına geldiği gibi herhangi bir arazi parçasına da arz denir.

“ERW” 461 defa, “ERM” 1 defa geçmektedir; 462= 2*3*7*11

“E” gücü ifade eder. “R” tekrarı ifade eder. “W” darb, darar, damm, daaf kelimelerinden biliyoruz ki çökmeyi dağılmayı ifade etmektedir.

Semavat ve arz üç boyutlu uzayımızın adıdır. Başlangıçta kâinat var edildi.

وَلَا خَلْقَ أَنْفُسِهِمْ

Va LAv PaLQa EaNFuSiHiM (Va LAv PaLQa EaNFuSiHiM)

“Ve ne de nefislerini halk etmede”

Dibağlamada kullanılan palamut, meşenin bir meyvesidir. Boyacılıkta da kullanıldığında eşyayı güzelleştirir, çürümekten ve paslanmaktan korur. Bu şekilde boyanmış veya dibağlanmış eşya veya deriye “nefis” yani kıymetli ve değerli bir eşya denir.

“Nefs” ruhun bir boyası, görüntüsü anlamında kişiliği ifade eder. Kimse anlamındadır. Ruh bedenle ilişkisini nefs ile kurar. Beden de ruh ile ilişkisini hayatla kurar. Kâinatta her şey çift yaratılmıştır. Çiftlerin birbirleri ile ilişki kurma özellikleri vardır. Ruh ile beden arasındaki ilişkiyi de nefs kurar.

“N” genelliği, bilinmezliği ifade eder. “F” mafsalı bitişik ayrılığı, “S” de mekânda diziyi ifade eder.

Nefs ruhla beden arasında bir mafsaldır. Ruh canlı bedenle nefs aracılığı ile ilişki kurar. Beden de diğer insanlarla ve Allah’la onun aracılığı ile ilişki kurar. Kişilik bu ilişkiler içinde doğar.

Ruhların “halk”ından bahsetmemektedir. Ama nefislerin halk edilmesinden bahsetmektedir.

O halde biz neyiz?

Allah’ın bir görüntüsüyüz. Bedenimizde nefs olarak görünüyoruz. Nasıl bir kumaşın iki yüzü varsa bizim de iki yüzümüz vardır. Biz nefsiz. Ruhumuzla Allah’a bakıyoruz, bedenimizle kâinata bakıyoruz. Nasıl bir kumaşın iki yüzü ile çevre aynı yüz ise biz de ruhumuzla Allah’layız, bedenimizle de kâinat içindeyiz.

Ruhumdan nefhettim demiş olması Tanrı’ya dönen yüzünün tanrılık boyası ile boyanmış olmasıdır. Biz tanrı değiliz ama tanrı ile aynı yüzü paylaşıyoruz.

Allah kâinatı ve insanı yarattı. Kâinatı insana mustakar ve meta yeri yaptı.

وَمَا كُنْتُ

Va MAvKuNTu (Va MAv FaGaLTu)

“Kevn etmedim”

“Kevn” tepe demektir. “Beyn”in karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere de “hevn” denir. “Kâne” tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur. “Lem yekün” “olmadı” veya “yok” anlamınadır. “Kane” de “oldu” veya “...dır” anlamına gelir

“K” oluşu muhatabı ifade eder. “V” birliği, “N” ise genelliği ifade eder.

Allah, ben olmadım demektedir. İki takım kurmuş; yapıcılar ve yıkıcılar takımı. Kişilere irade vermiş, istedikleri takımda oynuyorlar. Ancak kendisi yıkıcıların takımını değil yapıcıların takımını tutmaktadır. Bu dünyada da ahirette de onları muzaffer kılacaktır. Onlar hiçbir zaman galip gelmeyeceklerdir. Galip gelmeleri demek insan neslinin ortadan kalkması demektir. Oysa son onların ihlaki ile değil Allah’ın ömrü sona erdirmesi ile olacaktır.

مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ

MutTaPiÜa eLMuWıLIyNa (MuFTaGıLIyNa MuFGıLIyNa)

“Mudillileri muttahız”

“Dalle” kaybolan deve demektir. Şaşırmak anlamına gelir. Yolu şaşırmak ve kaybolmak demektir.

Burada “keydlerini dalalet içine koydu” denmektedir. Böylece her taraftan çevrilmiş bir çember içinde şaşkına dönmüşlerdir.

Tarihte birçok savaş arkadan çevirerek çember içine alarak kazanılmıştır. Düşmanı başka tarafta gözetleyenler beklenmedik yerden saldırıya uğradıklarında şaşırırlar. Türkler de bu savaş taktiğini kullanmışlardır.

“WLL” 191 defa, “WNN” 1 defa geçmektedir; 192=2*2*2*2*2*2*3

“W” beyindeki şaşkınlığı, ne yapacağına karar veremeyişi, “L” ise belirliliği ifade eder. Aradığı şeyi bilmekte ama ona nasıl varılacağını bilmemektedir.

“Idlal edenler” demek başkalarının yolunu şaşırtanlar, onları şeriat dışına çıkarmak isteyenler demektir.

Sermaye (Siyonist sömürü sermayesi) cumhuriyeti kuranlarla anlaştı, Türk halkını idlal edecekti. Türk halkı direndi ve bugün hidayete doğru gitmektedir. Türkiye “Adil Düzen”in merkezi oldu. Onlar kendileri şimdi şaşkın durumdadırlar. Biz ise nereye gideceğimizi ve ne yapacağımızı çok açık bir şekilde bilmekteyiz, yol haritamız bellidir.

عَضُدًا (51)

GaWuDan (FaGuLan)

“Adüd olarak”

“GWD” bilek demektir. Dirsek ile el arasındaki yerdir.

“G” üstünlüğü, “W” zihindeki belirsizliği, “D” duvarı, çevreyi ifade eder. Kol bükme de güçlü ortaya çıkar. Türkçedeki kollamak anlamını taşıdığı gibi elini tutma da deriz.

Kişiler kol (bilek) güreşi yaparlar, karşıdakinin yani rakibinin kolunu büktü mü o güçlü kabul edilir. Başkan seçilirken önce ilim, sonra yaş, sonra kıdem, sonunda kol bükme yani güçlü olma ile seçim yapılmış olur.

Allah burada onların yani yıkıcıların kol güreşinde galip gelemeyeceklerini ifade etmektedir. İster barış yoluyla ister çatışma yoluyla olsun yıkıcılar galip gelemeyeceklerdir.

 

YORUM

Ayet kâinatın bilinçli ve bilinçsiz varlıklarını ayırmaktadır. Kâinatın bilinçli varlıkların hizmetine verildiğini bildirmekte, yapıcılar ve yıkıcılar takımlarından yapıcıların sonunda galip geleceklerini ve yıkıcıların hiçbir zaman başarıya ulaşamayacaklarını beyan etmektedir. Sermaye’nin ve bürokrasinin başaramayacağını açıkça ifade etmektedir.

Sermaye savaş ve terörle dünyayı yönetmek istiyor. Bürokratlar da engeller ve yasaklarla dünyayı yönetmek istiyor. İkisi de yıkıcıdırlar.

Adil Düzen çalışanları bile ümitsizlik içindedirler. Fetih Suresi bize Hz. Peygamber’in de ümitsizlik içinde olduğunu ama çalışmaya devam ettiğini bildirmektedir. Adil Düzen çalışanlarının durumu da bugün böyledir. Allah’ın fethi ve yardımı yakındır. Bugün ümitsiz olanlar o gün istiğfar edeceklerdir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ben gökleri ve yeri yaratırken onları orada bulundurmadım, ne de kendilerinin yaratılışında. Yine ben şaşırtanların kolundan tutmam.”

 

Kur’an sözleri ile:

Semavat ve arzın halkında onları işhad etmedim. Ne de onların halkında. Ben mudıl olan kimseleri adud ittihaz etmem.”

MAv EaŞHadTuHuM PaLQa elSaMAvVAvTı Va eLEaRWı Va LAv PaLQa EaNFuSiHiM Va MAv KuNTu MuTaPiÜa eLMuWıLIyNa GaWuWan

مَا أَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَا خَلْقَ أَنْفُسِهِمْ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ عَضُدًا (51)

 

***

 

Burada başka yerde açıklamadığım kelimeleri açıklayacağım.

Diğerlerinin açıklanmasını size bırakıyorum.

 

وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ

Va YaVMa YaQUvLu NAvDUv ŞuRaKAEİya (Va FaGaLa FaGaLUv FuGaLKAEi )

“Ve o yevm kavl eder; şeriklerime nida edin”

“NDV” “Nedve” halkın toplandığı yerdir. Toplanmadan önce toplantıya yüksek sesle çağırmaya “nida” denmiş. Daha sonra çağırma fiilinin mastarı olmuştur.

NDV” 53 defa geçmektedir, “NDN” 27 defa geçmektedir; 80=2*2*2*2*5

N” genelliği ifade eder. “D” çevreyi, “V” birliği ifade eder.

“NAvDu” müfaele babındandır, birbirini çağırma anlamındadır. Daha önce kararlaştırılmış bir işi hatırlatma anlamındadır.

Hani sizin arkanızdayız diyorlardı ya; şimdi de gelsinler savunsunlar.

الَّذِينَ زَعَمْتُمْ

elLaÜIyNa ZaGaMTuM (elLaÜIyNa FaGaLTuM)

“Zu’m ettiğiniz kimseleri”

Ganimetten ve kolektif olarak elde edilen maldan yöneticilere ayrılan paydır. Sonra kefil anlamı kazanmıştır. Bir şeyi ısrarla iddia etmek anlamında da kullanılır

“ZGM” 17 defa geçmektedir; “ZXF” 1 defa geçmektedir; 18=2*3*3

“Z” zamanda sıralanmayı, “G” üstünlüğü, “M” varlığı temsil eder.

Tanrılaştırılmış kimseler vardır. Bir de onların sözcüleri vardır. Onlar firavunların askerleridir. Halkı idlale çağırırlar. Durmadan başkanlarını, patronlarını, şeyhlerini yüceltir, onların her şeye muktedir olduğunu iddia ederler.

F. Gülen dün çok güçlü bir insandı; bugün Türkiye’de zavallı biri haline getirildi. 

K. Evren’in bir dediği iki olmuyordu; sonunda onu yatakta ölmeye mahkûm ettiler.

فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقًا (52)

Fa DaGaVHuM FaLaM YaSTaCIyBuv LaHuM Va CaGaLNAv BaYNaHuM MaVBıQan

(Fa FaGaLUv FaLaM YaSTaFGıLUv LaHuM Va FaGaLMAv FaGLaHuM MaFGıLan)

“Onları davet ettiler. Onlar onlara isticabe etmediler ve beynlerinde mevbık ca’lettik.”

مَوْبِقًا

MaVBıKan

“Mevbık”

“Vika” kaptır, “Vebek” derin çukur, “İbak” ise çukura batırmak, hendeğin içine batırmak demektir.

“V” beraberliği, “B” geçidi, “Q” kuvveti ifade eder. Engel demektir. Geçit vermeyen kapı demektir.

Yani cevap vermezler, çünkü biz engel koyduk, onlara savunma imkânını vermedik.

 

YORUM

Çıkarı veya korkusu sebebiyle birilerinin tanrılığına faaliyet gösterenlere o gün soracaktır. Kimdir bunlar? Tanrı imişler gibi başkanlarına, şeyhlerine, patronlarına veya anne babalarına bağlanıp hakkın değil zulmün propagandasını yapan, zulmün icrasına katılan kimseleri ahirette karşısına alacak ve onlara soracak. Hani sizin bana şerik ettiğiniz ve tanrılaştırdığınız kimseler vardı ya; halka diyordunuz ki; o sizi yücelere götürecek. O kimseleri çağırın, gelsinler de sizi şimdi savunsunlar. Onlar da onları çağıracaklar ama onlar gelmeyecekler. Çünkü aralarına engel konmuştur. Gelmeleri yasaklanmıştır. Onların içinde Hazreti İsa gibi günahsız kimseler de vardır. Onların hesabını onlar vereceklerdir.

Burada anlatılan kayıtsız şartsız teslim olanlardır. Bunlar ya onlara tapmaktadırlar ya da isyan etmektedirler. Oysa biz kimseyi büyütmüyoruz, küçültmüyoruz da; herkes görevini yapıyor. Erdoğan cumhurbaşkanıdır, tanrı değildir. Gülen cemaat başkanıdır, tanrı değildir. Bulunduğu yere saygılıyız. İmama bizden faziletli olduğu için değil, imam olduğu için itaat ederiz veya ittiba ederiz. Beni kimsenin şerik yapmasını istemediğim için herkesle tartışıyorum. Bana saygı gösteren, şahsımda üstünlük görenlerden uzak duruyorum. Reşat Erol ara sıra bana ‘Üstad’ diyor. Söyleme diyorum. Karşı karşıya geldiğimizde yüksek sesle tartışıyoruz. Bu türlü davranış başkanlara karşı haram edildiği için ben başkan olmuyorum.

Başkan halkıyla tartışmaz. Kur’an onu tavkır edin diyor, onu taziz edin diyor. Başkanın dışındakiler birbirlerine ses yükselteceklerdir. Hakkı tavsiye edeceklerdir. Benim başkan seçtiğim kimseler bu vasıflara sahip olanlardır. Prof. Dr. Ahmet Tahir Satoğlu, Prof. Dr. Necmettin Erbakan böyle kimselerdir. Gülen ve Erdoğan ise bunu başaramadılar. Halkıyla doğrudan tartışmaya giriştiler. Bu yanlıştır. Başkanlar sadece söylerler. Onlar kendilerini savunmazlar, çevredekiler tanrılaştırmadan onları savunurlar.

 

***

 

وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ

Va RaEa eLMuCRiMUvNa (Va FaGaLa elMuCRıMUvNa)

“Ve mücrimler narı re’y ederler”

“Cürame” hurma döküntüsü demektir. Hurma toplarken yaramayan hurma döküntüsüdür. Buğdaydan veya hurmadan kopup dökülen döküntü veya ağaç kesildikten ve dalları koparıldıktan sonra kalan kütük veya insanın bedeni demektir.

“Darb” insanın bedeninde iz bırakmayan ama eziyet veren etkidir.

“Cürüm” ise insanı parçalayan veya öldüren müessir fiildir.

“C” toplanmayı, “R” tekrarı, “M” maddeyi ifadede eder.

Mücrimler zorunlu çalışma semtlerinde toplanırlar. Dayak altında çalıştırılırlar. Böylece diyetlerini öderler.

Bu işrak edenler eğer suç işlemişlerse, mücrim olmuşlarsa, ateşe konacaklardır. Yani bir kimseyi tanrılaştırır ama zulüm yapmaz, kişilerin canlarına saldırmazlarsa, onların sorumlulukları olmayabilir. Ama bunlar işrak ettiklerini büyütmüş ve o sebeple kişilere zulmedilmişse, cürüm işlenmişse, hesabını vereceklerdir.

“Nâr” ateş demektir. “Nur” da bu kökten türemiştir.

“N” genelliği ifade eder. “V” birliği ifade eder. “R” tekrarı ifade eder.

“Nâr” depolanmış enerjinin elektromanyetik dalga haline gelip maddenin en büyük hızla uzaya salındığı yerdir. Güneş bir nârdır. İnsanlar atomik yapıya geçerek yani cinleşerek ateşe konacaklardır ve orada yaşayabileceklerdir.

 

فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا

elNARa FaJanNUv EanNaHuM MuVaQıGuHAv

“Artık ona muvaka’t olacaklarını zannetmişlerdir”

 “VQG” katı kaptır. “Via’” ise yumuşak kaptır. Dağlarda yağmurdan ve vahşi hayvanlardan korunmak için taştan örülen sığınak, kulübe demektir.

“Vikaye etmek” bir şeyi korumak için koruyucu kaba koymaktır.

“İttika” kendi kendini korunacak yere koymak, sokmak anlamına gelir.

“Takva” vikaye mastarının mastar ismidir. Daha çok meçhul fiile mastar olur.

“V” beraberliği, “Q” kuvveti, “G” etkiyi ifade eder.

Onlar cehenneme gidecekler ama cehennem de onlara gelecektir. Birbirlerine düşeceklerdir. Onlar için cehennem yapılmıştır. Cehennem için de onlar var edilmiştir. Birbirine uygun şekle sokulmuştur.

وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا (53)

Va LaM YaCıDUv GaNHAv MaÖRiFan (VaLaM YaFGaLUv GaNHAv MaFGıLan)

“Ve oradan masrıf vecd etmediler.”

(Sad) “Sarim” toplanıp yığılmış meyve, “Serm” meyve veya ekin toplamak demektir. “Sarefe” bir şeyi başka bir şeye çevirmektir.

“Ö” Olgunlaşmayı ifade eder. “R” tekrarı ifade eder. “F” bitişik kalmak şartı ile ayrılmayı ifade eder. İsraf etmek dışarı çıkmak demektir.

“Sarf etme” bir şeyi alarak başka bir şeyi vermek demektir.

Düştükleri yeri kimseye vermeyeceklerdir.

Burada bunların mücrim olanlarının cezalarını mutlak çekeceklerini ifade etmektedir.

 

YORUM

Bu ayet ‘Kul hakkı ile gelme’ ifadesini teyit etmektedir. Başkanların buna çok dikkat etmeleri gerekir. Onlara büyük yetkiler verilmiştir. Halkın hukukunu korusunlar diye başkanlar bunu birinin hakkını diğerine geçirmek için kullanırlarsa zulmetmiş olurlar. Bu başkanların bu yaptıklarına katılanlar da aynı şekilde mücrim olurlar.

Olağanüstü hali (OHAL) sürdürüp kişileri mahkemesiz mahkûm etme cürümdür.  İslâmiyet’te de seferberlik hali vardır. Ama merkezi yönetim yoktur. Basının veya şebekenin ihbar ettikleri ile değil, başkan bizzat kendi gördüğü ile kullanır. Yönetim birimi o kadar küçülmüştür ki başkan hepsini tanımaktadır, herkesin hareketini takip etmektedir. 

 

Öz Türkçe ile:

“Ve suçlular ateşi görürler. Oralı olacaklarını anlarlar ve oradan çıkış bulamazlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve mücrimler nârı re’y ederler. Ona muvakı olacaklarını zannederler ve ondan masrıf vecd edemezler.”

وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا (53)

 

 

 

           

***