KEHF SURESİ TEFSİRİ(18.SURE)
Süleyman Karagülle
960 Okunma
KEHF SURESİ TEFSİRİ 13-15.AYETLER

KEHF SÛRESİ - 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13) وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا (14) هَؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا (15)

***

نَحْنُ

NaXNu

“Biz”

Arapçada zamirlerin bir kısmı bitişik olur, bir kısmı ayrı olur.

Misal olarak “أَنَا” ben demektir. Bitiştiği zaman “تُ” olur veya “أَ” olur. Bitiştiği zaman biz anlamındaki ek “نَا” olur, ayrı olduğu zaman da “نَحْنُ” olur. “نَحْنُ” nun aslı “أَنَا أَنَا” dir. أَنَا deki ن düşmüş, ortadaki “أ” “ح” olmuştur. Hareketi ifade eder. Birleşmede toplanma vardır. “Biz” deyince birileri temsil edilmektedir.

أَنَا + أَنَا = نَحْنُ + أَنَا + هُوَ = نَحْنُ demektir. Türkçede de böyledir.

أَنَا + أَنَا = “أَنْتُمْ”dür, yani “Siz”dir. Türkçede tersidir, “Biz”dir.

Cümlede haber fiil getirilmiştir ama cümle isim cümlesidir. Bir de “قَصَصْنَا” denmemiş de “نَقُصُّ” denmiştir. Yani bir defa kasas edilmeyecek.

Kehf Kıssası üzerinde gelecekte araştırmalar yapılacak ve onların üzerinde birçok bilgiler ortaya çıkacaktır.

Kehf Mağarası bulunacaktır. Mağaradaki DNA’lar tahlil edilecek. Mağaranın durumu keşfedilecek. DNA’larla yaşayanların doğum ve ölüm yaşları bulunacak.

Bu ayetler bizim için müteşabihtir ama zamanla muhkem hale gelecektir.

نَقُصُّ

NaQuöÖu (NaFGaLu)

“Kasas ediyoruz”

“Kusas” yüzde saçların bittiği yerdir. Saçı kassetmek kesmek demektir. Türkçedeki kesme kelimesi de buradan gelir. Olayları parça ekleyerek anlatma haberleri kassetmektir.

“Q(ق)” harfi kuvveti ifade eder. Kuvvet bitişmiş iki cisim arasındaki çekimdir. Bu kuvveti; yenmek, kat’ etmek çekmekle ifade ederiz.

“S(ص)” harfi “Sabr, Savm” gibi ifadelerde mukavemeti gösterir. Kastedilen şeyin arkası gelir. Yenisi biter. Haberlerdeki kasasda bu devamlılığa işaret vardır.

عَلَيْكَ

GaLaYKa

“Sana”

Buradaki “Sana”nın muhatabı Kur’an’ı ilk alan Hz. Muhammed değildir. Öyle olsaydı bu kıssa birkaç defa anlatılırdı. Oysa Kehf Kıssası yalnız burada geçmektedir. O halde defalarca anlatılacak kimseler gelecekteki müminler olacaktır.

لَكَ” denmemiş de “عَلَيْكَ” denmiş. Anlatılan kıssalar aynı zamanda insanlara bir görev yüklemektedir. Bu da kazılarla birlikte tarihi araştırmalar yapılarak geçmiş ortaya konacaktır. Geçmişi araştırıp ortaya koyma kaynakları şunlardır:

a)Geçmişteki insanların bıraktıkları eşyaları incelemek.

b)Geçmişteki insanlar dâhil canlıların bıraktıkları DNA benzeri kalıntıları incelemek.

c)Geçmişteki insanların bıraktıkları yazı ve resimleri incelemek.

d)Bugün konuşulan dilleri inceleyip oralardaki kelimelerin gelişini ortaya koymak. Bin Dil Üniversitesi bu görevi de yüklenmektedir. Bunun için “عَلَيْكَ” gelmiştir.

نَبَأَهُمْ

NaBaEaHuM (FaGaLaHuM)

“Nebelerini”

“NeBeE” doğurmadan evvel devenin memesinde görülen süttür. Doğuracağının habercisi olur. Sonra gelecekte olacak olaylar hakkında verilen bilgilere “haber” denir. “Nebi” tepe üzerinde oturan gözcüye denir. Geçmişten bilgi vermeye de “Nebe’” denir.

“Nebe’” kendisiyle bir bilginin elde edildiği, faydası olan haberdir. Bu şekliyle salt haberden ayrılır.

ن” harfi “بَيْن” kelimesinin son harfidir. Geçmişten haber vermektedir. “ب” kapı, geçit anlamındadır. Hem “نب”de hem de “خبر”de vardır. “أ” gücü ifade eder. İşe yarayan haberdir. Buradaki zamir Kehf Ashabına gitmektedir.

بِالْحَقِّ

Bi eLXaqQı (Bi eLFıGLı)

“Hakk ile”

“Hukka” hacim ölçmek için kullanılan kova gibi kaptır. Boşuna ise “Delv” denir, dolusuna “Hukka” denir; “Hak” ise dolan kısmıdır.

Kelimeler de bir hukkadır, taşıdıkları manaların eğer karşılığı varsa haktır. ‘Üç adam’ dediğimiz zaman, dışarıda üç kişi gerçekten varsa, o kelimenin ifade ettiği haktır.

ب” ile, hak ile yani hayali değil gerçekten olmuş olanları kısas edeceğim diyor. “X(ح)” hareketi, “Q(ق)” kuvveti ifade eder. Hareketle kovanın kendisini değil de içindekini kastetmiş oluyoruz. “Q” ile içindekinin bir güç olduğu kabul edilmiş oluyor.

إِنَّهُمْ

EinNaHuM

“Onlar”

Buradaki zamir Kehf Ashabına gitmektedir.

Arapçada tahkik harfleri vardır. Karşı tarafın yanlış bilgisi yoksa hiçbir harf kullanmadan cümle kurarsın. Karşı tarafın yanlış bilgisi var, ısrar etmiyorsa, başına “İnne” getirmez. Bilgisi yanlış ve aynı zamanda onu savunuyorsa, o zaman mübtedasında “İnne” haberinde “Le” harfi getirirsin.

Burada yanlış bilgilere sahip olunduğu için sadece “İnne” ile yetinilmiştir.

فِتْيَةٌ

FiTYaTün (FiGLaTün)

“Fetalar”

فتي” Kur’an’da 21 defa geçmektedir. “فتء” 1 defa geçmektedir. 22’ye tamamlarlar.

Arap dilinde bu kökün (فتي) iki manası vardır. Biri gençlik anlamındadır. Diğeri ise fetva olarak bilinen manasıdır.

فتء” bir kimseyi bunamışlıkla vasıflandırmaktır. “Fitye”nin ortak manası akılsızca davranmadır. Yaşlılık ve gençlik çağlarında olur.

“Fetva istemek” teminatlı bilgidir. “Fetva vermek” demek, bir şeyi başkası ile karşılaştırıp sonucu ortaya çıkarmaktır. Kur’an bunu miras ayetlerinde yapmaktadır.

“Fitye” kafadar kimselerin oluşturduğu birliktir.

ف” harfi bitişik ayrılığı ifade eder. “ت” harfi orta varlığı ifade eder. “ي” harfi yüsrü kolaylığı ifade eder.

Bugün olduğu gibi insanlık dalalet içinde iken bunlar kentlerini terk edip uzaklarda yaşamaya karar vermişlerdir.

Genç değilim, arkadaşlarım da yoktur. Yoksa bugünkü dünya zulumatından uzaklaşmak için tam Kehf’e sığınma zamanıdır. Torunumun düğününü de gördükten sonra bizim yapacağımız şeylerin önünü karanlık görmeye başladım. Tüm imanını yitirmiş boşlukta yaşamakta olan bir genç sadece debelenmektedir. Yalnız gençlik mi? Reşit yaşta olanlar da bunları sorun bile yapmıyorlar.

آمَنُوا

EAvMaNUv (FaGaLUv)

“İman ettiler”

ءمن” kökü “مني” kökünden dönüşmüştür, 279 defa geçmektedir, “مني” 21 defa geçmekte, toplam 300 etmektedir. “Mena” iki evin arasıdır. “بَيْن” kökünün “ب”si “م”ye dönüşmüş, geçit vermeyen kapalı yer anlamındadır. “م” alanı ifade eder. “ءمن” fiil olarak güven içine girdi demektir. Dayanışma ortaklığına katılma demektir.

İfal babından “Âmene” bir şeyi menaya yani güvenlik alanına bir yere koymak demektir. “Mufaale” babından ise evlerini birbirlerine mena yaptılar demektir.

“Âmene” dediğimiz zaman ikisinin birbirine güvenmesi anlamına geldiği gibi; bir başkanın etrafında toplanma da imandır. “ب” harfi ile kullanılır. “بِأَحْمَدَ أَمَنْتُ” demek, ben Ahmet’in girdiği menaya diğerleri gibi girdim demek olur.

بِرَبِّهِمْ

BiRabBiHiM (Bi FaGLiHiM)

“Rablarının”

“Rab” terbiye edenlerdir, eğitenlerdir, yetiştirenlerdir.

“Resul”den daha geniş manası vardır.

Allah’ın halifesi meclistir. Bu meclisin üyeleri o bucağın tüm halkıdır. Herkes kendisi için rabdır. İçtihat eder. Bir de bir araya gelir ortak karar alırlar, bu durumda yine rab söz konusudur. Rabları dayanışma ortaklıklarıdır. Bunlar ilmî, ahlâkî, meslekî, siyasî eğitimlerini yaparlar ve onlara velilik yaparlar. Buradaki sonuncu “ب” “و”den dönüşmüştür. “ر” tekrar edilen demektir. Eğitimin temeli tekrardır. “ب” kapı demektir.

Demek ki onlar bir tarikata mensup idiler. Onların tarikatları dünyayı kötü görmüş, müntesiplerini inzivaya çekilmeye davet etmiştir. Fitne büyüdüğü zaman o fitneden kaçmak, hicret etmek gerekmektedir.

Bugün olduğu gibi hicret etmenin mümkün olmadığı yerlerde Kehfe yani 100 Lojmanlı İşyeri Apartmanlarına hicret edilmelidir.

Adil Düzen Çalışanları “Adil Düzen” icmalarına uymalı ve inşa edecekleri Yüz Villalı Dinlenme Sitelerine yahut Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanlarına taşınmalıdırlar.

Yüz Lojmanlı Apartmanlar Nuh’un gemileridir. Yüz Villalı Ahşap Siteler de taşınabilir siteler olacaktır. Savaşta işyerleri ve meskenler başka yerlere taşınır durumda olmalıdır. Ordunun böyle işletmeleri olmalıdır.

وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13)

Va ZiDNAvHuM HuDan (Va FaGaLNaHuM FuGLan)

“Ve onları hüden ziyade ettik.”

Bunlar Rablarına iman ettiler, biz ayrıca hidayeti ziyade ettik denmektedir.

Rablarına iman etmek demek, dayanışma ortaklığını kurmak demektir. Onlar kendi güvenlerini dayanışma ortaklığı içinde buluyorlar. Onlar güvendiler. Biz de onlara hidayeti ziyade ettik.

Demek ki biz şimdi semt sitelerimize çekileceğiz. Bunlar bizim meskenlerimizin olduğu yerlerdir. Bu bozuk ve zalim düzenden uzak kalacağız. Bu düzenin çökmesini bekleyeceğiz. Kötü düzeni düzeltmekle değil, kötü düzende Kehfde korunmaya çalışılacaktır. Biz enflasyonu gideremeyiz ama enflasyonun semtimize girmesini önleyebiliriz.

زود” çekimde “زَيِدْنَا” olur. “زَيِدْنَا”da “ي” okunmaz, “زِدْنَا” olur. Ruhu’-Kur’an’da bu kurallar programlaştırılmıştır. (İlletli harfler olan و ve ي’nin kalbi yani dönüşümü kurallarına göre)

ز” harfi ziyadeyi, zelzeleyi, zümreyi, zevali ifade eder. “د” çevreyi, duvarı ifade eder. Eski yüke yeni yük katma, eski şeye yeni şey katma demektir.

هدي”de “ه” zorluğu, “د” çevreyi, “ي” kolaylığı ifade eder. Kolay yol almadır. Hediye önden gönderilen şeydir.

 

YORUM

Kehf mağara değil kayalarda oyulmuş mağaralardır. Çevre son derece bozulmuş, tüm halk bugün olduğu gibi oyun ve eğlenceye dalmıştır. Görünürde Kitaplara inanıyor ama içeriklerini anlamak için bile okumuyorlar. Bu seminerleri takip edenler Kehf Ashabı olmaya hazırlanmalıdırlar. 215 ve 216’ncı seminerler 1000’er defa okunmuştur. 300. seminerler de 600’den fazla okunmaktadır. 2017 yılının ilk seminerlerinin okunma sayısı bini aşkındır. Bin seminer okuyucusu büyük rakamdır. Mekke’den Medine’ye hicret edenlerin sayısı 100-150 civarındadır. Yeni bir döneme giriyoruz. Semt Kooperatifleri kurulacak ve kişiler semt kooperatiflerine hicret edeceklerdir.

Semt Kooperatifleri birer Kehf olacaktır. Buralara hicret edenler Ashabı Kehf olacaklar, orada dayanışma ortaklıklarını kuracaklardır. Yani Rablarına iman edecekler, içtihatlar yapacaklar, yeni şeriatı ve hidayeti ortaya koyacaklar. Bugünkü zulüm dünyası, bugünkü oyun ve eğlence dünyası biraz daha yaşamaya devam edecektir.

Öz Türkçe ile:

“Onların öykülerini gerçeklik içinde sana biz anlatmaktayız. Onlar dayanışmalarına inanmış gençlerdi. Biz de onlara öngörüyü ekledik.”

Kur’an Arapçası ile:

“Onların nebelerini hak ile biz kasas ediyoruz. Onlar Rablarına iman etmiş bir fitye idi. Biz de onlara hidayeti ziyade ettik.”

NaXNu NaQuöÖu GaLaYKa NaBaEaHuM Bi eLXaqQı EinNaHuM FiTYaTün EAvMaNUv Bi RabBiHiM Va ZiDNAvHuM HuDan

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13)

***

وَرَبَطْنَا

Va RaBaONAv (Va FaGaLNAv)

“Ve rabt olduk”

و” harfi iki dudak arasından çıkar, iki ayrı şeyi birbirine ekler.

Burada onlara hidayeti ziyade ettik ve kalpleri rabt olduk.

Kur’an’da “ربط” kökü 5 defa geçmektedir. “ربص” kökü ise 17 defa geçmektedir. Toplamı 22 etmektedir.

Rabtı olmak yapışmak anlamındadır, “ربص” ise zihnen yapışıp gözetlemek demektir.

“Rabt” bağ demektir. Türkçede “rabtiye” kelimesi kullanılmaktadır. İki şeyi birbirine yapıştırandır.

ر” tekrarı ifade eder. “ب” geçittir, bir yerde iki şeyi birbirine bağlıyorsunuz. “O(ط)” harfi ise “طير/kuş, طول/dal, طبع/damga, طين/çamur, طرق/yol”dur.

“Rabt etmek” aynı zamanda bir alandan diğer alana yol açma, elektrik teli veya su borusunu bağlamak da rabttır.

Bir müteaddi fiil mefulü gelmeden söylenmez. “ضَرَبَ زَيْدٌ” cümlesi sahih bir cümle değildir. “ضَرَبَ زَيْدٌ عَلَى الْعُنُقِ” dediğimiz zaman mefulü söylemeseniz de olayda kastedilen Zeyd’in boyna vurması olduğu için kime vurduğu önemli değildir.

“Rabata” kelimesi müteaddi ise de “عَلَى” ile söylendiği için ikinci mefulü söylenmemektedir. Allah onların kalbleri üzerine rabt etti, zihinleri üzerine rabt etti.

İnsanların beyinlerine bazı düşünceler rabt olur. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın insanın beyninden onu atamazsınız. Kehf Ashabı’nın kalbine de iman rabt olmuştu. Artık onların beyninden onu silmek mümkün olamayacaktır.

Kalblerine “Adil Düzen” rabt olan kimselerden artık “Adil Düzen”i uzaklaştırmak mümkün değildir. “Adil Düzen” Ak Partililerin beyinlerine girmemiştir, Millî Görüşçülerin kalbinde de rabt olmamıştır.

“Adil Düzen”e moda olsun diye inanan kimseler “Adil Düzen”in yanına başka şeyleri de koyup zikrediyorlar. Oysa Allah diyor ki; Allah bir insanın cevfinde iki kalb koymadı. İşte, Kehf Ashabı’nın kalbi Rablarına imana rabtedilmiştir. Başka bir şey akıllarına gelmiyordu.

عَلَى قُلُوبِهِمْ

GaLay QuLUvBiHiM (GaLay FuGuvLıHiM)

“Kalbleri üzerine”

Masaya bir şeyi koyarsınız. Onun üzerinde durur. Ama eğer çivi çakarsanız artık onu bir şey sökemez. Kehf Ashabı’na Allah dayanışmayı ve hidayeti rabt etti. Artık o onların beyninden çıkmaz. Seminerlerimizi takip edenlerin kalbleri “Adil Düzen”e rabt olmuşsa artık onlar başka şeyleri düşünmezler. Onların beyinlerden esen hiçbir rüzgâr onu sökemez.

Anayasa referandumundaki ‘Evet’ sonucu ve İzmir’deki torunumun düğünü beynimi allak bullak etmiştir. Sanki 100 sene uyumuş da yeni uyanmış gibiyim. Hiç beklemediğim şeyleri gördüm. Tüm halkımız her türlü inancını kaybetmiş bir şekilde esen rüzgâra kapılıp gidiyor. Bu durumda ümitsizlik içinde olmam gerekirdi. Ama öyle olmadı. İstanbul’a geldim. İki Adil Düzen Çalışanı arkadaşımız ile oturduk, tam azimle çalışmaya devam ediyoruz. Allah kalbimize “Adil Düzen”i rabt etmiştir.

Tarihte İstiklâl Savaşı yapan askerlerin kalbleri de böyle rabt edilmiştir.

Türkiye’yi sanayi dönemine geçirenlerin kalbleri de böyle rabt edilmişti.

Bugün Erdoğan’ın kalbi de rabt edilmiştir.

Sovyet inkılabını yapanların kalbleri rabt edilmişti.

Allah’ın bu rabt ettiklerinin kimi doğru kimi yanlış olabilir, kimi hak kimi batıl olabilir. Bugünkü insanların kalbleri bomboş, hiçbir şeye kalbleri rabt edilmemiş. Bu boşluğun sonu ne olacaktır? İşte aklım buna ermiyor.

عَلَى” harf-i cerdir. “عَنْ”a karşılıktır. Gayeye etki eder, hedefi değiştirir. Allah rabt ile kalbleri değiştirmiştir.

قَلْب” kelimesi kalıptan gelen kelimedir. Ayağınızı bastığınızda ayağınızın kalıbı çamurda çıkar. Ters çevirme anlamında kullanılmış gömleği ters çevirme manası verilmiştir. Sonra akışkanların merkezine de kalb denmiştir. Pompa, jeneratör, yürek, beyin birer kalbdir.

ق” kuvveti ifade eder, merkezler çeker ve iter. Düğüm noktaları kalb değildir. “ب” geçitleri gösterir. “ل” ilişkiyi ifade eder.

قُلُوب” “قَلْب”in cemiidir.

Buradaki “هُمْ” zamiri Kehf Ashabı’na racidir.

إِذْ قَامُوا

EiÜ QAvMUv

“Hani kıyam etmişlerdi”

ذَا” harfi işaret harfidir. Erkek isimlere işaret eder. Dişiler için “ت” harfi kullanılır. “إِذْ” geçmişi, “إِذَا” geleceği, “إِذْ ذَا” da hâli ifade eder.

Bir ağacın köküne “أَصْل”, gövdesine “قَوْم”, dallarına “شَعْب” denir. Ayakta durma “قِيَام” ile ifade edilir, kalmak manasında “كَانَ” olur.

ق” kuvveti ve belirliliği, “م” maddeyi ifade eder.

Buradaki “قِيَام” ba’s anlamında değildir. İcma edip kehflerinde yerleştikleri zaman aldıkları karardır. Artık geri dönmeyi düşünmüyorlardı. Kalbleri Rablarına rabt olmuş ve hidayeti bulmuşlardı.

Yarın sizler de yüz lojmanlı mağarada, yüz ahşap evler sitelerine taşındığınız zaman Rabbinize iman gerçekleşecek ve siz artık çözüm yolları bulacaksınız. Dünyayı sömüren servete ve zenginliğe ulaşamayacaksınız. Bugün tüm insanların kalbine zenginlik ve makam aşkı yerleşmiş, dolar putuna veya oy putuna tapmaktadırlar. Sizin kalbleriniz ise böyle putlardan arınmış olacaktır. Çalışıp yaşamak ve serveti çoğaltmak değil; ümmeti çoğaltmak, ahirette de cennete gitmekten başka kaygınız ve emeliniz olmayacaktır.

فَقَالُوا

Fa QAvLUv (Fa FaGaLUv)

“Kavlettiler”

ف” harfi “و” harfinden dönüşmüştür. Aslı “P”dir. “V” süreklidir, “P” süreksizdir. Gelip gitmedeki “P” harfi ondan gelmedir. “وَ”de zamanda beraberlik olmadığı halde “فَ”de zamanda beraberlik vardır ve sıra vardır.

قول” kelimesi kuvveti, birliği ve beraberliği ifade eder.

Sonundaki “و” çoğulu ifade eder.

Şahısları ifade eden işaretler başa gelirse fiili muzari olur, sona gelirse maziyi ifade eder. “Ben gelmek” dersen, ben önce varım, gelmek sonra olacak demektir. “Gelmek ben” demek, ben önce geldim, sonra var olmaya ediyorum demektir.

رَبُّنَا

RabBuNAv (FaLuNAv)

“Rabbimiz”

ربب” kökü 981 defa geçmektedir.

رمي” kökü 9 defa geçmektedir.

Toplamı 990 etmektedir.

İslâmiyet’te eğitim ibadetlerle yapılmaktadır.

-Namaz insanların yaşamasını düzenler.

-Zekât insanların çalışmasını düzenler.

-Oruç insanlığın sağlığını düzenler.

-Hac insanların birlikteliğini sağlar.

Bunun dışında askeri eğitim vardır. Bunun dışında Kur’an’da Dalıcılık (النَّازِعَاتِ غَرْقًا), Sürücülük (النَّاشِطَاتِ نَشْطًا), Uçuculuk (السَّابِحَاتِ سَبْحًا) da askeri eğitimdir. Bunlara Atıcılığı (Remyetme) eklersek, dörtlü eğitimi tamamlarız.

İşte, “Rab” kelimesi ile “Remy” kelimesi arasında bu irtibat vardır; bizi eğiten ve yetiştirenler olarak.

رَبُّ

RabBu (FaGLu)

“Rab”

Tamlanana zamir gönderilmez, tekrarlanır.

“Kalemi” kelimesinde kalem zamirle ifade edilmez.

السَّمَوَاتِ

elSaMAvVAvTı (elFAGALAvTı)

“Semalar”

“Sema” sırt demektir. Yere bakan kısma “Arz” denmektedir. Yukarıda olan semadır, aşağıda olan arzdır. Çekim merkezine “arz”, çekim alanına “sema” denmektedir. Buna göre Güneş de bir arzdır. Atomların çekirdekleri arz, atom çekim alanları semadır. Bizim dışımızda yedi sema vardır. Atomların çevrelerinde de yedi sema vardır.

س” diziyi ifade eder, küre küre tabakalardır. “م” genişliği, enginliği ifade eder. “و” harfi de aralarındaki ilişkiyi anlatır.

Buradaki harf-i tarif 7 tabaka semayı anlatır (yağmur, hava, ışık, ay, güneş, yıldızlar ve galaksiler).

Kelimenin sonundaki “اتِ” harfi dişi kurallı çoğulu ifade eder. Bunlarla sayı çoğulu değil de sistem oluşturan bir çoğul olduğu anlatılır.

وَالْأَرْضِ

Va eLEaRWı (Va eLFaGLı)

“Ve Arz”

Buradaki “وَ” atıf harfidir. İki dudağın birleştiği yerden çıkar. Arzı semalara atfetmektedir. Kur’an’daki bu iki kelime özel isim yapılmıştır. Bizim üç boyutlu kâinatımızı içerir. Bir bütünlük içinde bizim yaşamamıza imkân sağlamaktadırlar. Bu kâinat çekim ve merkezkaç kuvvetleri ile kurulmuştur. Dolayısıyla kâinatımızın adıdır.

 “ءرض” kökü Kur’an’da 461 defa geçmektedir. Bunu ikileyen kök “عرض” köküdür, 79 defa geçmektedir. Toplam 540 eder.

أ” “ي”den dönüşmüştür. Türkçede yer olarak ve yurt olarak kullanıyoruz. Kolaylığı ifade eder. “ر” tekrarı ifade eder. Üzerinde periyodik hayat vardır. Gece-gündüz, yaz-kış ve elektronların döngüsü. “ض” harfi dağınıklığı ifade eder.

“Sema” toplu yaratılmış, “Arz” ise dağınık yaratılmıştır. Semadan çıkan ışık arza gelir, arzdaki dağınıklığı giderir düzenleme yapar. 

لَنْ نَدْعُوَ

LaN NaDGuVa (LaN NaFGaLa)

“Dua etmeyeceğiz”

لَنْ” kelimesi “لَا” harfinden dönüşmüştür. بَيْن yarığın kenarını ifade eder. Yokluk anlamında olup menfiyi anlatır. Türkçede bu ne…ne olarak geçer. Sonundaki “Nun” tahkik nunudur. Yani hiçbir zaman anlamındadır. Asla iddia etmeyeceğiz anlamındadır.

دعو dua, gel gel anlamına kalkan eller demektir. “Dua” davet etmek, çağırmak demektir, aynı zamanda Allah’tan bir istekte bulunmaktır.

د” harfi içeri almak, çevrelemek anlamındadır. “ع” harfi etki manasındadır. “و” harfi ise birleştirme anlamındadır. Dua etmek davet etmek manasına da gelir yani biz başka bir ilah olduğunu iddia etmeyeceğiz yahut başka bir ilaha dua etmeyeceğiz anlamına gelir.

مِنْ دُونِهِ

MiN DuNıHIy (MiN FaGLiHIy)

“O’nun dunundan”

“Dana” inek yavrusuna denir. Anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir.

دَيْن” kelimesi “دِين” kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar. “Din” de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için din,  hesap, muhasebe demektir.

“Dinar” kelimesi de dinden gelir.

Burada “din” düzen demektir. “Allah’ın dinine girmek” kişi olarak onun şeriatını kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülecektir. “Din”in dünyevi manası İslam düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir.

د” çevreleyen, içeri alan anlamındadır. “ن” belirsizlik anlamındadır. “و” birleştirici demektir.

Sınırın dışından başlayan mekâna “دُون” denir, tüm çevreyi kaplar. “غَيْر” ise ayrı olma anlamında olup bitişik değildir.

مِنْ” kelimesi “دُون”un tüm cüzlerini içeri alması için söylenmektedir. Bütününün ilah olduğunu söyleseydi “دُونَهُ” derdi. Ama dununda olan hiçbir şeyi ilah ittihaz etmeyeceğiz manasından dolayı “Min” getirilmiştir.

Buradaki zamir Rabbimize gitmektedir.

Kehf Ashabı bu sözleri kehflerine taşındıkları zaman söylediler.

إِلَهًا

EiLAvHan (FıGAvLan)

“İlah olarak”

ءله” kökü Kur’an’da 2851 defa geçmektedir. Buna eş bir kelime bulunmamaktadır. “Allah” kelimesi “ءله” kökünden gelmektedir. Allah kelimesi iştikak etmiş bir kelime değildir.  Bu kelimeyi birbirinden ayırmamak, aynı kökten saymak gerekir. Allah kelimesi tek olmalıdır. “اللَّهُمَّ” kelimesi 5 defa yani tek geçmiştir, Allah ve İlah kelimelerinin bunu çift yapması için ya tek ya da çift sayıda geçmeleri gerekir.  

Ben bunları sayamadım, böyle olduğunu gösteremedim. Siz sayarsınız. Böyle olmadığı zaman varsayımlarımdan biri tutmuyor demektir.

أ” harfi gücü gösterir. “ل” bağlantıyı gösterir. “ه” de görünmezliği gösterir. “ل” ile “ه” harfleri “Allah”taki “ل” ve “ه” harfi ile aynıdır. “ا/إ” harflerini de aynı sayabiliriz. Bununla beraber “الْإِلَه” daki “أ” harfi “اللَّهِ”da yoktur. Harf-i tarifteki “ا” asıl harf değildir.

Kehf Ashabı Allah’ın dışında başka bir ilah olduğunu iddia etmeyeceğiz yahut onlara dua etmeyeceğiz dediler.

Bugünkü Adil Düzen Müminleri de Allah’ın dışındaki günümüz putlarına dua etmeyecekler. Önce insanlara dua etmeyecekler, onları tanrılaştırmayacaklardır. Parti liderlerini, dini şeyhleri, patronları ve ilim sahiplerini tanrılaştırmayacaklardır. Paraya, makama, oya, ekseriyete dua etmeyeceklerdir.

لَقَدْ

LaQaD

“Legad”

لَقَدْ” kelimesi şartlı cümlelerin cevabında mazi fiil üzerine gelir.

Araplar fiili muzari üzerinde de “قَدْ” kelimesini kullanırlar. Bazan manasına gelir. Kur’an’da fiili muzari üzerinde “قَدْ”ın kullanıldığını hatırlamıyorum. Zannediyorum yoktur. Ruhu’l-Kur’an’la aranmalıdır.

ل” harfi ile gelir. “ق” kuvveti, “د” da çevreyi içine almayı ifade eder. Geçmişte olmuş olayın hala devam ettiğini ifade eder demiş oluruz yani şimdi demiş oluruz anlamında kullanılmaktadır.

قُلْنَا

QuLNAv (FaGaLNAv)

“Kavl ederiz”

Burada “و” düşmüş, “و”ın yerine “ُ” gelmiştir. Kökün orta harfi “ي”  olsaydı “قِلْنَا” gelirdi.

قول” hükmü ifade eden sözdür. “Kail” birlikte hareket etmek için komut veren kimseyi ifade eder.

Davetin dua değil de  iddia anlamında olduğunu istidlal edebiliriz.

إِذًا

EiÜan

“Etseydik”

Onun dışında bir kimseye dua etseydik. “Yevmeizin”de olduğu gibi izanın sonuna nun getirilerek tamlanan cümle hazf olurdu. “ن” harfi tenvinde, “يَعْلَمُونَ”deki “ن” asıl olan “يَعْلَمُوا”ya hareke eklemek için kullanılır. “Ra” tekrar harfidir. Durulduğu zaman “A” gibi konur. İşaret edilen konunun dışında birisine dua etmek.

شَطَطًا (14)

ŞaOaOAv (ŞaOaOAv)

“Şatatı söylemiş oluruz.”

شطط” kökü Kuran’da 3 defa geçmektedir. “شتت” kökü 5 defa geçmektedir. 8’e tamamlanmaktadır.

وصف” dizilmek demektir. “Şetta” sonbaharda yere dökülen yaprakların adıdır. Dağınık olmak demektir. Yazın yapraklar ve canlılar bir arada durdukları halde son baharda ve kışın yapraklarını döküp dağılmasından istiare edilerek kışa “شِتَاء”, yaza “صَيْف” denmiştir.

ش” harfi parça, kopmuş, bölünmüş anlamındadır. “ط” harfi yol, çizgi anlamını taşır. “شطط” dağınık, bölücü demektir.

Karma demektir. Bugünkü kanunlarımız karmadır. Batının değişik ülkelerinden tercüme edilmişlerdir. Bugünkü ekonomimiz şetatadır, değişik ülkelerin standartları kullanılmaktadır.

 

YORUM:

Kâinatta önce çoğalma vardır. Çoğalma mevcut olanların sayısının artmasıdır. Sonra değişme vardır. Değişme, ayrılma, varlıkların farklılaşması, birbirine benzerlikten çıkması. Sonra birbirine benzeyen varlıkların bir araya gelerek yeni yapı oluşturmasıdır. Böylece yeni varlıklar ortaya çıkar. Bu birleşmede en önemli husus uyumdur. Birbirini tamamlayan, birbirine uyan parçalar bir araya gelir. Bu birliği sağlamak için değişik parçaları birleştiren bir projeye ihtiyaç vardır. Bu proje bir yerden tek merkezden çıkmalıdır. Yoksa parçalar arasında birlik ve uyum sağlanamamaktadır. Sonunda birini yaparsınız diğerini bozarsınız.

Bugünkü ilaç sanayii böyle şetat içinde gelişmiştir. Beni veremden tedavi ederken gözlerim kör olmaya başladı. Doktorlar ilacı kestiler de hayatta kaldım. Bugünkü tamircilik de böyledir. Arabanın bir yerini tamir ederken diğer yeri bozulur. Böylece hasta hastaneye araba sahibi tamirciye abone olur.

Türkiye tarih boyunca hukukunu daima şetat içinde geliştirdi. Bu sebepledir ki daima sıkıntılı günler yaşanmıştır. Oysa Kur’an herkesin ve her topluluğun kendi işlerini kendi içtihat ve icmalarıyla yapmasını emreder. Yani şetatı ortadan kaldırır.

Şimdi biz Kur’an’ı bizim için yorumluyoruz. Size yorumlama tekniğimizi anlatıyoruz. Katkılarınızla kendi sistemimizin eksikliklerini gideriyoruz. Asla bizim yorumlarımızı doğru kabul edin ve bize uyun demiyoruz. O zaman biz size bizi tanrı kabul edin demiş oluruz.

Bugün insanlık dayatma içindedir. Parası olan dayatmaktadır. Oyu olan dayatmaktadır. Sözde kerametleri olan dayatmaktadır. İlmi rütbeleri olanlar dayatmaktadır. İnsanlar şetat içinde sürüklenmektedir.

Ashabı Kehf bu dayatmadan kaçmış ve kendi kehflerinde kendi içtihatları ile yaşamak istemektedir. Biz de yüz lojmanlı apartmanlar kuracağız. Yüz ahşap evli dinlenme siteleri kuracağız ve oraya sığınarak şetat içinde olmayacağız.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve yerleşince ve ‘Yetiştiricimiz, gökleri ve yeri düzenleyen kimsedir. O’nun dışında bir tanrıya yakarmayacağız. Öyle yaparsak karışık söz söyleriz.’ dedikleri zaman düşüncelerini çiviledik.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve kıyam ettiklerinde ve ‘Rabbimiz semavat ve arzın rabbidir. O’nun dununda bir ilaha dua etmeyeceğiz. Yoksa şetatı kavl etmiş oluruz.’ diye kavl ettiklerinde kalblerini raptettik.”

Va RaBaONAv GaLAy QuLUvBiHiM EiÜ QaVMUv Fa QAvLUv RabBuNAv RabBU elSaMAvVAvTi Va eL ERWı LaN NaDGuVa MiN DUvNiHİy EiLAvHan LaQaD QuLNAv EiÜan ŞaOaOan

وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا (14)

***

هَؤُلَاءِ قَوْمُنَا

HAvEuLAvEi QaVMuNAv

“Bunlar, kavmimiz”

هَا” uyarı harfidir. “هَار” uçurumdur, düzlüktür, gaipliktir. Uyarı harfidir. Türkçede “Ha burası” deriz, ayrıca “Hey” kelimesi de buradan gelir. “أُولَئِكَ” Onun çoğuludur. Sonundaki “ء” “و” dan dönüşmedir. Arapçada bazen “سَمَاء”da olduğu gibi “و” kalb olur. Bazen hava kelimesinde olduğu gibi “أ” düşmez.

Dil üzerinde çalışmak demek, nerelerde düşer, nerelerde söylenir, bunları Kur’an’da tesbit edip sonra bunları karşılaştırarak düşmenin kuralını bulmak demektir. Ruhu’l-Kur’an bu çalışmalar için büyük bir nimettir. Bir an önce dergiye konmalıdır.

Buradaki “ل” harfi “ب” harfi gibidir.

قوم” kökü ağacın gövdesini gösterir, ağacı ayakta tutar. Dallar rüzgârla sallanır ama gövde genellikle dik durur. “ق” kuvveti, “و” beraberliği, “م” de varlığı, cismi ifade eder. “نَا” “أَنَا أَنَا” nin kısaltılmış şeklidir, biz anlamındadır.

İnsanlık millet olarak tek ümmettir.

Kavimlere ayrılmış, ayrı ayrı ümmet olmuşlardır. Bugün bunlara devlet diyoruz.

Devletler de şa’blara yani dallara ayrılırlar, bunlara bugün il diyoruz.

Şa’blar kavimlere ayrılırlar, bugün bunlara kabile diyoruz.

Kabileler de aşiretler halinde örgütlenmişlerdir.

Kehf halkının kavmi kimlerdi?

Romalılardı. Hıristiyanlığı kabul etmeden önce Kıbrıslı Zenon’un öğretileri ile Tevrat’ı öğrenmişler, laikleştirmişler ve Roma imparatorluğunu kurmuşlardır. İskender’i taklit etmişleridir. Hazreti İsa Hıristiyanlığı getirince de tarihte görülmemiş zulmü yapmışlardır. Hıristiyanlar da kayaları oyarak oralara sığınmışlardır. Buralar adeta birer kule şeklinde idi.

اتَّخَذُوا

EitTaPaÜUv (iFTaGaLUv)

“İttihaz ettiler”

“İhaze” göl gibi suyun toplandığı yer yani birikintidir veya suların toplanması için açılmış çukurdur. Almak, tutmak anlamlarında fiil olmuştur. “İttihaz etmek” edinmek, tutulmak anlamlarındadır. “أَخَذَ” fiil olarak bir şey almak demektir. “İhaz” perçem demektir. Testinin tutma kulpudur.

ءخذ” kökü 273 defa geçmektedir. Bunu ikili yapan kelime “ءذف”dir, 3 defa geçmektedir. Toplam 276 eder, o da 23*12’dir.

ء” harfi birleşmeden doğan gücü, potansiyel gücü ifade eder.

خ” ile başlayan kökler 72=3*3*2*2*2 ‘dir. (Bunlardan حصحص خصص den ayrı kök sayılmıştır.)

Dağılımı da ((PY5+ PM5)+PB8+ (PV6+PF4)) P ve kameriye harfleri.

((PN3+PR7)+OL8+(PO5+PÖ2+PW3)+PT2+(OÜ1+PZ2)+PD3+PW3+(PS3+PŞ3)

72=28+28+16 şeklinde dağılmıştır. P(خ) harfi duvarda çevredir. Çeper de demektir. Derinin iki vazifesi vardır. Birisi yararlı parçaları dışarıya çıkarmamaktır. İkincisi ise zararlı parçaları içeri almamaktır. “د” harfi daha çok içerisini korur. “دَم” derinin koruduğu su anlamındadır. “Hayr” ise daha çok dışarıdan şerrin gelmesini önler. “ذ” harfinin işaret manasında olduğunu biliyoruz. Diğer olayları hayr olarak gördüler demektir.

Burada “أ” “ت”ye dönüşmüştür.

مِنْ دُونِهِ

MiN DUvNıHIy (MiN FuGLiHİy)

“Onun dununda”

“Allah” kelimesi izmar edildi. Çünkü “O” denince yalnız Allah anlaşılır. Birbirleri ile konuştukları için zamirle ifade etmeleri daha beliğdir. Devamlı zihinlerinde “O” vardır.

Kur’an ehli her davranışı, her hareketi Kur’an’a sorar ve ona danışır, o ne derse onu yapar. Kur’an için yapma ayrı şeydir, Kur’an’a göre yapma ayrı şeydir.

Kur’an’ın bize ihtiyacı yoktur, bizim Kur’an’a ihtiyacımız vardır. Günlük yaşayan Müslümanlarla bizim farkımız şudur. Biz Kur’an’dan yararlanıyor ve onun cihadını yapıyoruz. Onlar Kur’an’ı yararlandırmak için ona hizmet ediyorlar. Bediüzzaman’ın bir hatası da budur. Kur’an’a hizmet yoktur. Kur’an’dan ihtida vardır.

د” harfi çevreyi ifade eder. “و” harfi atfı ifade eder. “ن” harfi de onun dışındakileri ifade eder. “م” ile dışarda bulunan ne varsa birlikte ve ayrı ayrı her biri kastedilmiş olur.

آلِهَةً

EAvLiHaTan (FAvGıLaTan)

“İlahlar”

Ruhu’l-Kur’an’da “Allah” kelimesi ile beraber alınmış. “Allah” kelimesi “İlah”tan türetilmiş, bu yanlıştır, ayrı madde olmalıdır.

اللَّهُمَّ” kelimesi 5 defa geçmektedir. “إِلَه” kelimesi çifttir.

ه” görünmezliği, “ل” bağlantıyı ifade eder.  “أ” tekliği ve potansiyel gücü ifade eder. “ءول”, “ءحد” de görülür.

آلِهَةً” çoğuldur. “ة” çokluk alametidir. “Allah’a var mıdır, yoktur mudur?” tartışması artık sona ermiştir.

Kâinatta bir düzen vardır ve bu düzen birliği sağlamaktadır. Düzende bir eksiklik yoktur. Allah’a inanmak demek doğa kanunlarına ve onların mükemmelliğine inanmak demektir. Çok tanrı kaos demektir. Yer tanrısı yoktur, yeri yaratan Tanrı vardır, O göğü de yaratmıştır. Kâinatta ikinci bir tanrının izine hiçbir yerde rastlanmaz. Oysa tek Tanrı’nın her yerde izi vardır.

لَوْلَا

LaV Lav

“Olmazsa”

إِنْ سَأَلْتَ عَلِمْتَ” demek, sual ediyorsan biliyorsun demektir. Sorup sorulmayacağı anlaşılmaz. “إِنْ سَأَلْتَ عَلِمْتَ” dediğimizde sorulacağı bilinmektedir. Buradaki şart sorduğun zaman bileceksin demektir. “لَوْ سَأَلْتَ عَلِمْتَ”, sorsaydın bilecektin, sormadın bilememektesin olur. “ سَأَلْتَ  لَوْلَا” sormasaydın nasıl bilirdin, sormalıydın anlamındadır.

يَأْتُونَ

YaETUvNa (YaFGaLUvNa)

“İtyan etmezlerse”

ءتي” kökü 549 defa geçmektedir. “خطو” ise 5 defa geçmektedir, ikileyendir. Suyu yana akıtan topraktan açılmış yoldur.

أَتَى” lazım fiildir ama harf-i cerlerle teaddi olur, geçişli olurlar. Burada “عَلَيْهِمْ” ile teaddi etmiştir.

أ” potansiyel gücü ifade der.

ت” harfi ara varlığı ifade eder.

ي” de kolaylığı ifade eder.

Su içmek akarsuda çok zordur. Akarsudan akıtıp oluktan içmek kolaylığı temsil eder. İçilen araçtır kendisi değildir. Su da potansiyel varlıktır.

Buradaki “و” çoğulu nereye gidiyor? Allah’tan başkasının tanrılığını iddia edenlere gidiyor. Onların getirmeleri istenmektedir.

عَلَيْهِمْ

GaLaYHiM

“Üzerlerine”

Buradaki zamir kendilerine yani başka Rab ittihaz edenlere gider, kendi kendilerine iddialarına delil getirmezlerse. Burada “عَلَى” “لِ” anlamında kullanılmıştır. Şimdi Ruhu’l-Kur’an’da Kur’an’da hangi yerlerde “لِ” yerine “عَلَى” kullanılır tesbit etmemiz gerekir.

هُمْ” zamiri Rabblere gidebilir. O zaman da “لِ” yine “عَلَى” kelimesi yerine getirilmiştir. Müşkül bir durumdur. Bakalım Alusi ne diyor?

“Alâ Kevnihimü’l-Alihete” anlamında onların ilah olduğuna delil getirmezlerse. “Arşı su üzerinde idi” demek “arşın yapısı su idi” demektir. Su o yapıdan bu yapıya geçerken birtakım sıkıntılar olmuştu. Onun için bir şeyin yapısını anlatacaksa “عَلَى” ile kullanılır.

بِسُلْطَانٍ

BiSuLOAvNın (BiFuGLAvNin)

“Sultan ile”

بِ” harf-i cerdir, alet anlamındadır, mecazidir. Sultan; yanlışları ayıklayan, eksiklikleri tamamlayan bir delildir.

سلط” kökü 39 defa, bunu ikileştiren kök “صرط” 45 defa geçmektedir. “Salata, Satır” kesici alet demektir. “Bir güçle gelirlerse” diyorlar.

س” silsileyi ifade eder, mantıklı zincirdir.

ل” belirleyen açıklık demektir.

ط” harfi etkin gücü, dinamik gücü gösterir. Herhangi bir delil demektir.

بَيِّنٍ

BayYiNin (FaGIyLin)

“Beyyin”

بَيْن” yarık demektir. “بَيِّن” açık, kapalı olmayan demektir. “مُبِين” ise ispatlayan demektir.

ب” iki dudak arasını gösterir. فَعِيل vezni üzerinedir, fail veya meful olabilir.

Bu ayetin en önemli hükmü, bir kimsenin bir şeyi iddia edebilmesi için ona ispatlı delil getirmelidir. Eğer ispat edemiyorsanız iddia da edemezsiniz. İspat iddia edene düşer. Bu fıkhın temel kuralıdır. Yok zannederiz ama bu ayette çok açıktır. İspat edemediğin bir şeyi iddia edemezsin. Bu ayetten sonra imanı olan olağanüstü hali yarın sabaha kadar kaldırmalıdır. Kesin delil gelmedikçe kimse bir şey iddia edemez.

‘Adalet’ yürüyüşü ve pankartları bu sorunu çözmüyor.

فَمَنْ

FaMan

“Kim”

Kehf Ashabı durum değerlendirmesini yapmaktadır.

Bu kaçış, bu gidiş ne zamanki gidiştir? Acaba Romalıların Hıristiyanlara zulmettiği zaman mı, yoksa Romalıların Hıristiyanlığı kabul ettiği ve Hıristiyanların İncil’de olmayanı varsayarak Pavlus’un Hazreti İsa’yı tanrılaştırma dönemi midir?

Bu ayetten anlıyoruz ki bu Roma’nın Hıristiyanlığı kabul ettiği dönemdir. Kehf Ashabı kendi halkından yani Hıristiyanlardan kaçmaktadır.

“Men” soru edatıdır, kim anlamındadır, aslı ben’dir.

أَظْلَمُ

EaJLaMu (EaFGaLu)

“Ezlam”

ظلم” kökü Kur’an’da 315 defa geçmektedir. Bunu ikileştiren “ظلل” 33 defa geçmektedir. “ظِلَّ” gölge demek, “Zulumat” ise karanlık demektir.

ظ” harfi çevreyi görmemek demektir. Zulmün karşılığı ‘adl’dir, adalettir. Hani biz “Adil Düzen” dedik de Tansu Çiller karşı çıktı ya; işte o kelimenin karşıtı. “ل” harfi ortak bağı ifade eder. “م” yerine boğaz harfi “ع” gelmiştir. “د” harfi “ظ” harfine karşı gelmiştir. “د” çevresi sınırlı, belirli, “ظ” açık demektir. “ع” etkiyi “م” ise belirsizliği ifade eder.

مِمَّنِ افْتَرَى

MinMaN iFTaRAy (iFTaGaLa)

“İftira eden kimseden”

Buradaki “مِنْ” karşılaştırmada “أَفْعَلَ” kalıbı ismi tafdil kalıbıdır. Daha veya en manasına gelir. “فري” “فرر”den dönüşmüştür. Firar etmek, kaçmak demektir.

ف” ayrılmayı, “ر”lar da tekrarlamayı ifade eder. Ayrılma peş peşe sürdürülüyor demektir. İkinci “ر” yerine “ي” gelmiştir. Kolaylığı ifade eder.

İftial etmek kendine dönmek demektir. İftira etmek demek kendi kendisinden kaçmak demektir. Sonra “عَلَى” ile teaddi etmiştir, üstüne saldırmak demektir. Yalan uydurup sonra o yalanla başkasına saldırmadır. Ayette Allah üzerinde iftiradan bahsedilmektedir.

عَلَى اللَّهِ

GaLay elLAvHi

“Allah üzerine”

Hz. İsa Allah’ın oğlu olmadığı halde, Allah’ın oğlu imiş gibi davrananlardır.

Bugünkü din adamlarının durumu o günkü din adamlarının durumunun benzeridir. Uydurulmuş birtakım hurafeleri din olarak sunmaktadırlar. Mevlit hatimler yapılmaktadır; hem de çekinmeden Allah’ın kurduğu ibadetlerdeki kameri takvimi şemsi takvime çevirerek!

كَذِبًا (15)

KaÜiBan (FaGıLan)

“Kezib olarak.”

كِذْب” kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boyadır, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da “kizb” denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapçada yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilmektedir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır.

ك” gibi anlamındadır. “ذ” işarettir. “ب”  geçiştir.

Benzerini göstererek aslı imiş gibi şaşırtma anlamındadır.

Allah üzerine iftira ediyorlar Bugünkü dinlerin durumu budur. İnsanlığı hidayete götüreceğim diye hurafeleri anlatarak dine olan inancını sarsıyorlar.

 

YORUM:

Bürokrasi ve faiz bugünkü dünyayı yöneten tanrılardır. Bunun yanında bu kadar kötü etkisi de din adamları denen bugünkü kadronun Allah’a yapmakta olduğu iftiralardır. Kehfe sığınmayı gerektiren olaydır. Akevler’e sığındık ama orada da gelip buldular ve yeni iftiralarla İzmir Akevler de hedeften ayrılmıştır.

İzmir Akevler sakinlerinin bulunduğu Kehf de işgal edilmiştir. Yüz lojmanlı apartmanlar ve yüz ahşap evden oluşan dinlenme siteleri dışında me’va kalmamıştır.

Biz de kavmimizi buna göre değerlendirmeliyiz ve onlarla meşgul olmamalıyız. Biz de kendi kehfimize sığınmak zorundayız. Bir site kuracağız. Şatat söylemeyeceğiz.

Biz çağımızın tekniğini kullanarak yüz villalı siteler kuracağız, yüz daireli lojmanlar kuracağız. Bunları Müslimlerin desteği ile yapacağız. Sonra Kehfe sığınmak isteyenleri çağıracak ve oralarda kalmalarını isteyeceğiz. Üçüncü binyıl uygarlığı böyle doğacak ve böylece Kehf kıssasını anlayacaklar.

Burada “bu insanlar” demeyip “bu kavmimiz” demekle anlıyoruz ki iftira kendi kavminde olacak, başka yerde değil kendi ülkelerinin yüz lojmanlı apartmanlarına kaçış olacaktır. Türkiye bu iftiralar ile güçlenemiyor bile.

Yönetimde ekseriyet, ekonomide faiz, dinde iftira, ilimde de ateizm çağın yalanlar dörtlüsüdür. Bizim onları düzeltme yerine, kendimize  kehflerde yani yüz lojmanlı sitelerde yeni bir düzen (Adil Düzen) kurmamız gerekmektedir.

Merak ettiğim bir şey vardır, bu açıklamalarıma benim dostlarım ne diyorlar? Sesleri sedaları çıkmıyor. Emin Saraç, Cevat Akşit, Hayrettin Karaman, Süleyman Ateş’in çalışmaları ile benim gibi sonra gelen bu arkadaşların başka yorumları ve yolları var mıdır?

 

Öz Türkçe ile:

“Bunlar bizim ulusumuz. O’nun dışında tanrılar edindiler. Onların üzerine kanıtlanmış güç getirmeli idi. Allah’a yalan uydurandan kim daha ezendir?”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bunlar kavmimizdir. O’nun dununda ilahlar ittihaz ettiler. Beyyin sultan ile gelmelidirler. Allah’a kezib iftira edenden daha zalim mi vardır?”

هَؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا (15)

 

 

 

***

 

 



© 2024 - Akevler