KEHF SURESİ TEFSİRİ(18.SURE)
Süleyman Karagülle
895 Okunma
KEHF SURESİ TEFSİRİ 42-45.AYETLER

KEHF SÛRESİ - 13. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَى مَا أَنْفَقَ فِيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَالَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًا (42) وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًا (43) هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا (44) وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِرًا (45)

 

***

 

وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ

Va EıXIyOa BiÇaMaRiHIy (Va EuFGıLa Bi FaGaLiHIy)

“Ve semeri ile ihata edildi”

“Hayt” çeper demektir. “İhata edilme” demek çeper içine alma demektir. Bir yere kaçamaz hale getirme demektir. Çeper çit demektir. Sonra içine almak anlamı kazanmıştır.

“X(Ha(” hareketi, “V” birlikteliği, “O(Tı)” dayanıklılığı ifade eder.

“ÇMR” meyve demektir.

Bitkiler her sene meyvelerini yenilerler. Çevrelerine dağıtırlar. Kendilerine benzerlerini çoğaltırlar.

“Ç(peltek Se)” dağılmayı, “M” maddeyi, “R” de her sene tekrar edilmesini ifade eder.

Semeri ile ihata edilmiştir. Geliri ile denmektedir. Bundan önceki ayette onun başka semeri de vardı denmişti. İşte şimdi sadece bahçesi değil o semeri de ihata edilmiştir.

Sermaye ve bürokrasi yalnız varlıklarını kaybetmeyecekler, gelirleri de olmayacaktır. Üretim yerleri durunca ticaret de sona erer, elde ettikleri karşılıksız sömürme aracı nakit de bir işe yaramaz olur.

Türk Lirası’nın geçersiz hale geldiğini düşünün. Bakkala gidiyorsunuz, size bir şey veremiyor, çünkü TL yok olmuştur. Halk ilkel döneme geçecek, borç alacak, hesapları ile hayat devam edecek. Paranın değeri olmayınca veya bulunmayınca halk kendisi cebindeki malı para olarak kaydeder, onu para olarak kullanır.

Benim köyümde nakit bulunmadığı için fiyatlar TL ile değil de oradaki mallarla yapılırdı. Örnek olarak bir kile mısır (40 kilo) taşınmazların değerlendirme aracı idi. Yumurta küçük malların değerlendirmesinde kullanılırdı. Yevmiye de bir birimdi.

İşte, halk da devlette artık iş yapamaz hale gelir. Böylece varlıklar gelirleri ile ihata edilir. Helak olmadan çok ihatadan bahsedilmektedir. Yani işe yaramaz hal alır demektir. Semeri ile ihata edilmek yani zamanında ürünlere pazar bulmak anlamındadır.

Bugün sosyalistlerde herkesin elinde karşılıksız para vardır. Çünkü çalışan ürün üretsin üretmesin ücret üretiyor. Karşılığında nakit ödeniyor. Üretilen mallar dengeli olmadığı için halk elindeki paraları harcayacak mal bulamamaktadır. Kapitalistlerde de tersi olmaktadır.

Faizli sistemde paraya para kazandırma sistemi vardır. Ortaklık sisteminde ise paraya mal kazandırma ve üretme sistemi vardır. Paraya para kazandırınca piyasadan para çekilir. Çalışanın eline ürettiği malı alma gücü verilmez. Mağazalarda mal yığılı kalır. Halk da çalışmadan helak olmaya gider. Buna “piyasa” krizi denmektedir.

Keynes bu soruna çareyi enflasyonla bulmuştur. Bu sefer de “faiz sarmalı” olur ve yine ekonomi birden stop eder. Sermaye bunu “cihan/dünya savaşları” ile aşmıştır. Şimdi de üçüncü cihan savaşını çıkaramadığı için sorunları aşamamaktadır.

Semerin ihata edilmesi demek ürünlerin satılmaması yani krizler olması demektir.

Semer ürünü ise ürünlerin satılması anlamını ifade eder.

فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ

Fa EaÖBaXa YuQalLiBu KaFFaYHi (Fa EaFGaLa YuFagGıLu FaGLaYHı)

“İki avcunu taklib ediyordu”

“ÖBX” 45 defa, “ÖBĞ” 3 defa geçmektedir; 48=2*2*2*2*3

“Ö(Sad)” ‘Savm, Salat, Sabır, Salah’da olduğu gibi birlikte olmak, varlığın yapısını ifade eder. “B” geçiş yeri demektir. “X(Ha)” de hareketi ifade eder.

Canlılar geceleri uyurlar, sabah olunca Güneş doğmadan önce harekete geçerler ve ortalığı canlandırırlar.

“Isbah etmek” kendi iradesi dışında bir şeye dâhil olmak demektir, tan demektir.

Beklenmedik bir zamanda anlamına geldiği gibi insanlar işe sabahları giderler. Bahçelerine sabahları gidince devşireceği yemişleri bulamaz olmuşlardır.

“QLB” ayak basıldığında toprakta çıkan kalıptır. Sonra tersine çevirmeye “kalb etme” denmiştir. Toplayıp dağıtan merkeze yani döndüren merkeze “kalb” adı verilmiştir. İnsanda kanı devrettiren göğüsteki merkeze “kalb”, haberleri döndüren baştaki merkeze (beyne) de “kalb” denmiştir.

“Q” güç, “L” belirlilik, “B” geçiş demektir.

Kanı çeker ve iter. Dolayısıyla güçtür. Emiş ve basınçları sabit kalır. “L” bunu belirler. “B” burası bir geçit yeridir, burada bir işlem olmaz.

“Taklib etmek” demek içini dışına çevirmek demektir. Burada “avuçların taklibi”nden söz etmektedir. Türkçede “ellerini oğuşturma, elde avuçta bir şey kalmadı, avucunu yala” gibi tabirler vardır. Kur’an’da buna benzer bir deyim kullanılmaktadır.

“Avucu taklib etme” tabirinin ekonomide bir anlamı olmalıdır. Satılmayan mallar bozulmasın diye taklib edilir. Satılmayan mallar bugün insana yük getirmektedir. Depolama masrafları vardır. Onun dışında değerine faiz ödenmektedir. Satılmayan bekletilen mal faizli sistemde zarardır. Ortaklık ekonomisinde ise faiz olmadığı gibi ortak depoya verilen malların da zamanla artan bir depo masrafı yoktur.

Sen bir malı kullanmıyorsan, faizsiz başkasına veriyorsun, o kullanıyor. Böylece sen depolama külfetinden kurtuluyorsun, o da faizden kurtuluyor. Sonra o da topluluğa kendi imkânlarını faizsiz kullandırıyor. Böylece kredileşme sayesinde keffeler taklib ediliyor.

عَلَى مَا أَنْفَقَ فِيهَا

GaLAv MAv EaNFaQa FıyHAv (GaLAv MAv EaFGaLa FIyHAv)

“Onun içinde infak ettiğine”

Burada “fiyhima” denmemektedir. İki cennet ve bir tarla bir cennet olarak ifade edildiği için “Ha” zamiri ile tüm bahçe kastedilmektedir.

İnsanlar ürettiklerini götürüp pazarda satarlar. Karşılığında nakit alırlar. Sonra yine çarşıya gider ihtiyaçlarını alıp tüketirler. Bu durum evde yiyecekleri için de olabilir yahut üretim için olabilir. Türkçede buna “yatırım” demekteyiz. Böylece tesisler kurarlar ve tesislerdeki üretilen semeredir. Meyveyi vermemesi ayrı, ağaçların kuruması ayrıdır.

Burada sermaye olarak bahçe gelmiştir.

Sermaye’nin ve devletlerin biriktirdikleri birden işe yaramaz hale gelir.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin parası vardır, geçerlidir. Bu para ile devlet yönetilmekte, işler yapılmaktadır. Tarihte pek çok devletlerin başına gelen olabilir. Paraları batabilir. Bugün dolar için bu tehlike mevcuttur. Uluslararası para olarak değeri vardır. Uluslar kendi paraları ile alışverişe başladıkları anda doların değeri beşte birlere kadar iner. ABD’deki birleşik devletleri oluşturan devletlerin her biri de kendi paralarını çıkarırlarsa doların değeri sıfır olur, tüm dolarların varlığı bir gecede yok olabilir.

Allah bu iki kişi arasındaki muhavereyi bunu bize anlatmak için yapmaktadır. Halk üretici ve tüketici olarak semt kooperatiflerini kurmuş olacak. Sermaye ve bürokrasi batacaktır. Eğer batmak istemiyorlarsa...

Sermaye üretim ve tüketime karışmayacak, sadece mal alıp satacaktır. Ticaretine devam edecektir. Parayı biriktirmeyecek, kârı malda yapacak ve onunla da yatırımlar yapabilecektir. Devlet vergisini alıp güvenliği ve hukuki düzeni sağlayacaktır. O da ne üretime ne de mübadeleye karışacaktır. Para üretme imtiyazı devletlerde olacak. Ne var ki devlet de yargının denetiminde olacak, karşılıksız para üretemeyecektir.

وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا

Va HiYa PaViYaTün Ga LAv GuRuŞiHAv (Va HiYa FaGoLaTun GaLAv FuGUvLaTiHAv)

“Ve o arşları üzerine haviye olmuştur”

“Cennet” kelimesi yerin adı değil de içindeki meyveliklerin adıdır. Canlı âlemidir. “Cennetin arşı” demek ağaçların yaprakları, çiçekleri ve meyveleri demektir. Taht ise toprağın altında olanlardır. Tümü cennettir. Bir tanesi değil tüm canlı örtüsü böyledir.

“Arş” toplantı yerinde yöneticinin durduğu yüksek yerdir. Kürsü oradaki oturulacak tahtadan yapılmış yerdir. Kürsü dört boyutlu uzay, arş beş boyutlu uzaydır.

Bir şeyin fevki üst tarafının yakın olan yukarısıdır. Seması sonuna kadar giden yukarısıdır. Taht da bir şeyin yakın alt tarafıdır. Arz ise sonuna kadar giden alttır.

“GRŞ” 9 defa geçmektedir, “GRC” 33 defa geçmektedir. İkisi de fiil olarak yukarı çıkmadır. “GRC” yükselmedir, “GRŞ” ise üst tarafa konmadır.

“G” etkiyi, “R” tekrarı, “Ş” hükmetmeyi ifade eder.

Kabak sonbahar olduğunda bütün gövdesiyle yere iner. “PVY” çöktüğünden dolayı çukurlaşmış yer demektir. Yapının haviyesi çatının çökmesidir. “PRR” yıkılma demektir.

“PVY” beş defa, “PYB” de beş defa geçmektedir; 10=2*5

Yaprakların dökülmesi haviye olduğu gibi meyvelerin dökülmesi de arşın haviyesidir. Yani burada meyveliklerin helakini değil meyvelerin helakini anlatmaktadır. Bununla beraber köklerinden sökülmesi de haviyedir.

Sermaye’nin ve bürokrasinin yaptıkları ile böyle helak olmuşlardır.

Bugün ABD silah fabrikaları tarafından durmadan silah üretilmektedir, zorla satılmaktadır, sonra da uluslar zorla birbirleri ile savaştırılmaktadır. Yapılar üzerine atılan bombalarla yalnız binalar değil bahçeler de helak olur.

İranlılar Cuma toplantısını yapıyorlardı, tüm dünyadan insanlar davet ediyor ve inkılaplarını anlatıyorlardı. Beni de davet ettiler. İran-Irak Savaşı yeni bitmişti. Irak’taki savaş yerlerine götürdüler. Ege Bölgesi kadar yer Saddam tarafından işgal edilmişti. Saddam o bölgeyi Sermaye’nin bombaları ile bombalamıştı. Ayakta kalan bir tek bina bile yoktu. Elektrik direği yoktu. Hurma ağaçları teker teker bombalanmış, kurumuş, sırık gibi direkler kalmıştı. Gezdirerek bize bunları gösterdiler.

İşte, Sermaye bugün de bütün dünyayı üçüncü dünya savaşı ile bu hale çevirmek istemektedir. Başarıp başaramayacağına insanlık karar verecektir. Hak düzenini, ortaklık sistemini kabul ederlerse, dünyayı ve kendilerini kurtarırlar. Yoksa savaşır helak olurlar. Nuh Tufanı sonrası misali, bir gemi halkı kadar insan bundan sonraki uygarlığı kurar.

وَيَقُولُ

Va YaQUvLu (Va YaFGaLu)

“Ve kavl eder”

Cennetine dâhil oldu ve ısbah ettikten sonra “ve kavl etti” olmadı, “ve kavl eder” oldu. “Kavl edecek” diyor. Kıssa, temsil yaptı diyor, sonra muzari sigası ile “kavl edecek” diyor.

Sermaye yarın kavl edecek, bürokrasi kavl edecek, saltanatları sona erecek ve diyecekler; kendi kendilerine kavl edecekler, kendi kendilerini mahkûm edecekler.

Demek ki ne Sermaye ne de bürokrasi yok olmayacak; pişman olacaklar ve pişmanlıklarını beyan edeceklerdir. Yeni kurulacak düzene tövbe etmiş olarak geleceklerdir. Yoksa helak olmuş ve bir şey diyemez hale gelmiş olacaklardır.

O halde bu ayet bize üçüncü cihan savaşının çıkmayacağını haber veriyor. Servetler ve iktidarlar gidecek ama insanlar helak olmayacak, yaptıklarından pişman olacaklardır.

يَالَيْتَنِي

YAv LaYTaNIy (YAv FaGLaNIy)

“Ah keşke ben”

“Ya” hitap “Ya”sıdır. “Ya Ahmedu” dersen, sana hitap ediyorum demektir. Muhatabı bırakıp söyleyeceğini söylemek muhatabı hazfetmek demektir. Hazf sanatının kuralları ile yorumlamak gerekir. Kim duyuyorsa ona söylüyorum. Acildir, imdadıma yetişin demek olur.

VaYLaNAv (Biz veyldeyiz) demektedirler.

“Leyte” kelimesi “Leyse” kelimesinden dönüşmedir, olmasa anlamına gelir.

Böyle olmasaydı derler, pişmanlıklarını beyan ederler.

لَمْ أُشْرِكْ

LaM EuŞRiK (LaM EuFGıL)

“İşrak etmeseydim”

Tasma kayış demektir. Ortak olmak, birbirine bağlanmak manası taşıdığı için ortaklığa şirk denmektedir. “İşrak” ise birini başka birine ortak saymak demektir.

“Ş” kemer şeklindeki bağı ifade eder. “R” sürekliliği ifade eder. “K” ise varlığı, muhatabı ifade eder. Ortaklıkta bir araç var, alınıp verilir.

Evet, işrak etmeseydim.

Bugünkü Sermaye neyi işrak etti? Bugünkü bürokrasi neyi işrak etti?

Sermaye karşılıksız parayı işrak etti. Yönetim ekseriyet kararlarını işrak etti. Böylece bugünkü düzeni oluşturdular. Ticarete faizi karıştırdılar. Dayanışmaya tahakkümü karıştırdılar.

Bu düzen değişecek. Ekseriyet sistemi sona erecek. Hicret sistemi gelecek. Karşılıksız para sona erecek ve karşılığı olan “bono sistemi” gelecektir.

بِرَبِّي أَحَدً

Bi RabBi EaXaDan (Bi FaGLi FaGaLan)

“Rabbime kimseyi”

“Ehaden” kelimesi yalnız şuurlu varlıklar için kullanılır. Hiçbir şeyi değil hiçbir kimseyi denmektedir. Buradan anlaşılıyor ki cennet sahibi iki kişiden her biri Allah’a inanmış kimselerdir. Bugün artık yeryüzünde Tanrıya inanmayan kimse yoktur. Dolayısıyla yirminci yüzyılın dinsizliği yok olmuştur. Bu iki kişi yirmibirinci yüzyılı temsil etmektedirler.

Ak Partilileri, Gülencileri, Sermaye’yi ve halkı, bürokratları ve sıradan vatandaşları temsil etmektedirler. Bunların şirk koştukları başlarındaki kişilerdir; parti başkanları, tarikat şeyhleri, çalıştığı yerin patronları veya sendika başkanları; işrak edilen kimseler bunlardır. Meclis’te bir tek Ak Partili milletvekili bile ‘Hayır’ oyunu kullanmadı; bu işraktır. Hakkın istediği değil de başkanın istediği yapıldı.

Başkanın yetkili olduğu konulardaki emirlere uyulur. Başkanın yetkili olmadığı konulardaki emirlere itaat etme işraktır. Cezalanacak olsa da başkanın şeriata aykırı emirlerine uymayacaksınız. Orasını terk edecek, hicret edecek ama ona uymayacaksınız.

Bugünkü görevliler ve patronlar yarın pişmanlık duyacaklardır.

 

YORUM

İki bahçesi ile temsil edilen bugünkü üst tabaka ile halktır. Üst tabaka ikiye ayrılmaktadır; Sermaye sahipleri ve onların görevlileri, iktidar sahipleri ve onların görevlileri. Bunlar aynı zamanda inanmış kimselerdir. İkisi de Allah’a ve ahirete inanmaktadırlar. Bunlar kendilerini aynı zamanda Tanrı’nın seçkin kulları kabul etmektedirler ve birbirlerini de tanrı edinmektedirler. Herkes kendi liderini Tanrı’nın ötesinde saymakta, Allah’ın emrettiklerini değil de liderlerinin dediklerini yapmaktadırlar. Allah onların helak olacaklarını söylemiyor; onların servetlerinin ellerinden alınacağını, iktidarlarını kaybedeceklerini söylüyor.

Bunun anlamı şudur; üçüncü cihan savaşı çıkmayacak ve yeryüzü helak olmayacak, onlar da varlıklarını sürdürecek ama yaptıklarına pişman olacaklardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve geliri de kapatıldı. Orada harcadıklarına karşı avuçlarını ovuşturur. O ise tavanına çökmüştür. Tekçe Yetiştirenime kimseyi katmasaydım der.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve semeri de ihata edildi. Orada infak ettiklerine keffelerini taklib eder. O arşına haviyedir. Keşke Rabbime kimseyi işrak etmeseydim der.”

 

Va EuXIyOa BiÇaMaRiHIy Fa EAÖBaXa YuQalLiBu KafFaYHi GaLAy MAv EaNFaQa FIyHAv Va HiYa PaViYaYün GaLAv GuRUvŞiHAv Va YaQUvLu YAv LaYTaNIy LaM EuŞRiK BiRAbBIy EaXaDan

وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَى مَا أَنْفَقَ فِيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَالَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًا (42)

 

***

 

وَلَمْ تَكُنْ لَهُ

Va LaM TaKuN LaHUv (Va LaM TaFGaL LaHUv)

“Ve onun için kevn etmedi”

“Kevn” tepe demektir. “Beyn”in karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere de “Hevn” denir. “Kâne” tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur. “Lem Yekün” “olmadı” veya “yok” anlamınadır. “Kane” de “oldu” veya “...dır” anlamına gelir.

“K” varlığı, “V” birliği, “N” genelliği ifade eder. Nakıs fiildir, oldu olur anlamı verilir.

Buradaki fiilin faili “Fietün”dür. Kelime olarak dişi kelimedir. Kavram olarak topluluktur. Eğer “fietün”den kasıt bir topluluk olsaydı o zaman “Yekün” gelirdi. Kasıt halk ise o zaman “Tekün” olarak gelir. Burada tüzel kişiden ziyade topluluğun halkı kastedilmektedir.

“Hu” zamiri tekildir. Bahçeye giren kendisini üstün gören kişiyle bugünün iktidarlarını ile zenginlerini ifade eder. Bekçi bile devletten maaş alır, kendisini halkın üstünde görür, itiraz edersen ‘devlete karşı geldin’ der!

Bugün yönetici sınıf vardır, yönetilen sınıf vardır. Diğer taraftan bugün zenginler var yoksullar var, borçlular var alacaklılar vardır. İslâmiyet’te görev vardır. Dolayısıyla görevde yetki vardır. Görev dışında herkes eşittir. Devlet başkanı bile devlet değildir. Görevdeki yetkililerin dışında insanlar tarak dişleri gibi birbirlerine eşittirler. Zenginler yoksullara hükmeden kimseler değil, topluluğun servetini değerlendirme hizmetini veren kimselerdir.

Bu zalim düzen yıkılacak, ne Semaye’nin ne de bürokrasinin halk üzerindeki tahakkümü kalacaktır.

فِئَةٌ

FiEaTün (FiGaLaTün)

“Bir fiet”

“Fey” Güneş’in en kısa gölgesi demektir.

“F” bitişik olarak ayrılma anlamındadır. “Y” kolaylığı gösterir. “E” ise gücü ifade eder. Gölge zevale kadar kısalır. Zevalden sonra gölge büyümeye başlar. Dönüm noktasıdır.

“Fiet” kelimesi topluluk içinde bir grup oluşturur. Bunlar kötülük amacı ile ise raht, iyi iş yapma amacı ile ise fiet adını alır. Askerlikte birlik anlamındadır.

Dayanışma ortaklıları birer fiettir.

Sosyal gruplar, partiler, firmalar, cemaatler ve ekoller birer fiettir.

يَنْصُرُونَهُ

YaNÖuRUvNaHUv (YaFGaLUvNaHUv)

“Ona nusret edecekler”

Bereketli yağmurla sulanmış toprak demektir. Lazım olarak fiil, bir yerin yağmurla sulanarak yeşermesidir. Sonra müteaddi olarak bir yeri sulayarak yeşertmek anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Yeşermiş bir yer susuz kaldığında kurumaya başlar. Su ile desteklemek, onu yeşil tutmak demektir. Bir kimseye bir şeyden korunması için destek vermek “Nusret” kelimesi ile anlatılır. “Avn” bir işte yardımdır, “Nasr” ise korunmada yardımdır.

“N” genelliği, “Ö” sabrı dayanışmayı, “R” tekrarı ifade eder.

“GVN” kişinin işlerine yardım etmedir.

“Nasara” ise kişiye düşmanlarına hasımlarına karşı yardım etmedir.

Buradan öğreniyoruz ki; ileride Kur’an düzenini kuracak olanlar ile bugün kendilerini beğenmiş olan Sermaye ve bürokrasi çatışma durumuna girecekler ve mağlup olacaklardır.

1960’larda o günkü şartlar içinde topluluğu düzeltemeyeceğimize karar verdik, Akevler’i kurduk. Sermaye ve bürokrasi bizi rahat bırakmadı. Kooperatifimizin mallarına el koydu, kanunları değiştirdi, müktesebatları tanımadı. Biz de onlara karşı harekete geçtik. Cemaatlerin legal olarak örgütlenmelerini sağladık, onları ezemez oldular. Millî Görüşü oluşturduk. Bugün anayasa ekseriyeti ile iktidardalar...

Evet, onlarla bir oldular. Onları birbirine düşürdüler ama onlar taviz vermek zorunda kaldılar. Akevler de yarım asırdır yaşamaktadır, halen de yaşamaya devam etmektedir. Allah bize yardım etti. Onlar bir avuç insanı yenemediler. 

Kur’an burada diyor ki: Günü gelince mağlup olacaksınız ve sizi bize karşı koruyacak kimse bulunmayacaktır. Bu beyan iki hükmü içerir. Onlar size, Adil Düzen çalışanlarına saldıracaklar ama mağlup olacaklar ve onlara kimsenin yardım edemeyeceğini beyan etmektedir.

مِنْ دُونِ اللَّهِ

MiN DUvNi elLAvHi (MiN FuGaLilLAHi)

“Allah’ın dununda”

“Dana” inek yavrusuna denir. Anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. “Deyn” kelimesi din kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır, borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar.

“Din” de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için “din” hesap, muhasebe demektir. “Dinar” kelimesi de “din”den gelir. Burada “din” düzen demektir. Allah’ın dinine girmek kişi olarak onun şeriatını kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülecektir. Dinin dünyevi manası İslam düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir.

“D” çevreyi daireyi ifade eder. “Vav” birliği, “N” genelliği ifade eder.

Burada “İllallah” da denebilirdi. İkisi de istisnayı ifade eder. İstisna olmasaydı Allah’ın nusreti vaat etmesi söz konusu olmazdı. “Duni” denince Allah’ın nusret edeceğine işaret vardır. Yani biz usul olarak dûn dışı ifade eder, iç dıştan farklı olmayabilir. Oysa “İlla” ve “Gayr”da ise istisna edilenler içinde içtekilere aykırı olmayanlar bulunmaz.

O halde üçüncü binyıl oluşurken iktidardakiler de Sermaye de sonunda yola gelecekler ve onlara da yardım edilecektir. Bunlar inanıp amel etmeyenlerdir. Ak Parti veya Millî Görüş gibilerdir. Bunlar tövbe edecekler ve Allah da onları mağfiret edecektir. Allah’ı ve ahireti inkâr edenler yani Hz. Musa’yı da tanımayanların ise yardımcısı olmayacaktır.

وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًا (43)

Va MAv KAvNa MuNTaÖıRan (VaMAv KAvNa MuFTaGıLan)

“Ve muntasır da olmazlar.”

Allah’ın dununda kimse ona yardım etmeyecek ve o kendi kendisine saldırıyı savunmayacaktır. Bugünkü Sermaye ve bugünkü iktidar yarın Allah’a teslim olacaktır.

Allah onlardan ne istiyor?

Aranızda ihtilaf olduğu zaman hakemlere gidin. Hakemlerden birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçsin. Hakemler başhakemi seçsin. Hakem kararlarına uyun. Hakem kararlarının haksız olduğuna kani olursanız önce uyun, sonra yeniden başka hakemlere gidin ve hakemleri dava edin. İşte bu düzen bu şekilde değişecek, hakemlik düzenine karşı kimse direnemeyecektir. Bugün duymazlıktan geliyorlar ama yarın duyar olacaklardır.

 

YORUM

Sermaye ve iktidar mağlup olacak ama helak olmayacak, Adil Düzene teslim olacaktır. Böylece üçüncü binyıl uygarlığı daha hızlı gelecektir.

Bugün Adil Düzen kaçkınları anayasa ekseriyeti ile iktidardadırlar.

Dünya Türkiye’deki Adil Düzen çalışanlarından bir şeyler bekliyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Allah’ın dışında ona yardım edecek yandaşı olmadı ve kendine de yardım eden değildi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Allah’ın dununda onun bir fieti olmadı ve muntasır da olmadı.”

 

Va LaM TaKuN LaHUv FiEaTün YaNÖuRUvNaHUv MiN DUvNi elLAvHi Va MAv KAvNa MuNTaÖıRan

وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًا (43)

 

***

 

هُنَالِكَ

HuNAvLiKa

“Burada”

İki raculü misal olarak anlatmaktadır.

“Burada” diye gösterilen mesel ne olabilir? Meselin hakkı olur mu?

Mesel olarak anlattığı çağımızın durumudur. Sermaye ve bürokrasi işbirliği ile halk sömürülmektedir. Halk ezilmektedir. Ezenler var, ezilenler var. Bugünkü dünyamız budur.

Bu durum kendiliğinden olmamaktadır. Allah’ın takdiri ile olmaktadır. Allah yeni uygarlığı getirmek için eski uygarlıkları bozar, orada çatışma başlar, sonunda yeni uygarlık doğar. Bütün bunlar yani iki raculün misali ilahi takdirlerdir. İki takımdır. İki takım olmazsa oyun olmaz ve denge kurulmaz. İki takımın sahibi O’dur.

Birinci takım yapıcı takımdır.

İkinci takım yıkıcı takımdır.

Galip gelecek olan yapıcı takımdır. Ama yıkıcılar olmazsa yapıcılar iş yapamaz.

İstanbul arsaları dolmuştur. Yeni teknoloji ile yeni binalar yapılacaktır. Yeni binaların yapılabilmesi için eski binaların yıkılması gerekir. Sosyalizm ve kapitalizm ömrünü doldurmuş, artık sorunları çözemez hale gelmiştir. Birinci Kur’an uygarlığını tasfiye etme görevi Batı’ya verilmiş, 500 senedir yıkmaya çalışıyorlar. Şimdi doğu uygarlığı doğmaktadır. 500 sene de bu doğuşu önlemeye çalışacak ve mağlup olacaklardır.

الْوَلَايَةُ لِلَّهِ

eLVaLAyTu LielLAvHi (eLFaGAvLatTu LilLAvHi)

“Velayet Allah’ındır”

Çok açık ifade ile bütün bu olanların hep Allah’ın takdiri ile olduğu, O’nun desteği ile olduğu ifade edilmektedir. Haçlı Seferleri olmasaydı Batı İslâmiyet’i öğrenemeyecekti, Ortaçağın bozulmuş dünyasında olacaklardı. Haçlı Seferleri ile Avrupa uygarlığı doğdu.

Sermaye’nin sömürüsü olmasaydı bugünkü uygarlık olmayacaktı.

Türkiye Cumhuriyeti’nde CHP inkılabı olmasaydı içtihat kapısı yine kapalı kalacaktı. Ne Akevler ne de Millî Görüş olacaktı. Olması gerekenler olsun diye Allah görevler koymaktadır. Yapıcılık görevleri var, yıkıcılık görevleri var. İsteyen istediği görevi seçecektir. Erken seçen iyilerini seçer.

“Velayet Allah’ındır” sözü aynı zamanda hâkimiyet topluluğundur demektir. İnsanlığındır demektir. Demokrasi demektir. Laiklik demektir.

Sadece “Elvelayetü Lillah” yazsak, anayasanın tamamını yazmış oluruz.

Anayasalar bunun yorumunu ve uygulamasını yapmaktadırlar.

الْحَقِّ

elXaqQu (El FaGLu)

“Hak”

Burada “el-Hakku” kıraati vardır “el-Velayetu”nun bedeli olabilir. El-Hakkı kıraati de Allah’ın sıfatı olur.

Velayet haktır. İlahi velayet haktır.

Yapılanların hiçbirisi boş yere abes olarak işlenmemiştir. Marks merkezi yönetimlerin kötülüklerini anlatmıştır. Hakkı söylemiştir. O merkezi yönetimleri yıkacak, Yahudi merkezli bir dünya kuracaktı. Allah merkezi yönetimi yıkma görevini ona verdi. Çünkü mevcut düzen yıkılmazsa ikinci Kur’an uygarlığı gelmez. Ortaklık sitemi gelmez.

Amaçlar farklı ama hedef bir. Merkezi yönetim yıkılıyor. Sermaye ile iktidarlar savaşta. Onlar gerekli yıkımı yapacaklar, tertemiz alan teslim edecekler. Şimdi iki dönümden fazla ormanın kesimini yapıyoruz. İmara boş alan bırakacağız, inşaatı ondan sonra yapacaklar. Allah da önce tarım dönemi varlığını sosyalizm ve kapitalizmle çökertiyor, sonra orada biz “Adil Düzen” apartmanlarını, yüz lojmanlı evleri inşa edeceğiz.

“El-Hak” (merfu kıraatte) haberden sonra haber olabilir. Allah’ındır ve haktır anlamında olabilir. Haber marife olunca tahsisi ifade eder ve yalnız o haktır anlamı çıkar.

“El-Hak” (merfu kıraatte) mübteda olabilir. O takdirde “Hüve” haber zamiri olur ve “Hayır” haber olur. Yoksa “Hüve” mübteda olur, “Hayır” onun haberi olur. Bütün manalar doğrudur ve farklıdır.

هُوَ خَيْرٌ

HuVa PaYRun (HuVa FaGLun)

“O hayırdır”

“Hüve”yi mübteda olarak alırsak zamir olarak “Hakk”a işaret eder. Hakkın hayır olduğunu bildirmiş olur. “Hayır” demek tercih edilen demektir. Tercih edilen haktır.

Mikroplar vardır ama mikropların varlığı gaye değildir. Bitki ve hayvan hücrelerine yer açmak için mikroplar vardır. Gaye onların yaşaması değildir, görevleri bitince kendileri de helak olup giderler. Oysa bitki ve hayvan hücreleri bir iş yapmak için vardırlar. Görevleri bitmez. Kendileri gitse bile nesillerini bırakır ve onlar yapıcılığa devam ederler.

ثَوَابًا

ÇaVABan (FaGAvLan)

“Sevab olarak”

Arapçada hal var, temyiz var. ‘Borcunu dirhem olarak ödedi’ dediğiniz zaman, dirhem borcun halidir. ‘Beş dirhem ödedi’ değiniz zaman dirhem beşin temyizidir. Aralarındaki fark şudur. Hali zikretmeseniz de cümle tamam olur. Temyizi zikretmezseniz tamam olmaz, beş ödedi denmez.

“Sevab” burada hal de olabilir, temyiz de olabilir. “Hayr” kelimesini “şerr”in mukabili kabul ederseniz hal, “hayr”ı tercih olarak kabul ederseniz o zaman temyiz olur. Neye göre tercih edilir? Sevab olduğu için tercih yapılır.

“Sevb” kişiye uygun elbisedir. Bedenine göre dikilmiş elbisedir. Bedenin yapısını ortaya koyar. Kişiliği de belirtir. “Libas” ise bedenin görüntüsünü örten, onun gerçek yapısını göstermeyen bir giyimdir.

Burada uygunluk anlamındadır. Öyle yapılması daha hayırlı olduğu için öyle olmaktadır.

وَخَيْرٌ عُقْبًا (44)

Va PaYRun GuQBan (Va FaGLun FuGLan)

“Ve ukben hayırdır.”

“Ankebut” örümcektir, “A’kibe” yumru, “Ka’b” da topuk demektir. Ayağın topuğudur. Takip etmek, arkasından gitmek, kovalamak veya kovalanmak anlamlarına gelir.

“G” etkiyi, “Q” kuvveti, “B” de geçidi ifade eder.

“Akıbet” zamandaki sonuç demektir. İnsanlar çalışırlar ve kazançlarının bir kısmını yaşamaları için harcarlar, bir kısmını da kendilerinden sonrakilere bırakırlar. Ona “Ukba” denmektedir. Demek ki günlük harcamalar sevab, yatırımlar ve yapılaşmalar ukbadır.

Peki, dünyadaki bütün insanlar yalnız sevab için çalışmazlar, ukba için de çalışırlar. İşte bu insandaki ahiret inancının tezahürüdür.

“Hayr” kelimesi burada tekrar edilmiştir. İki tercih farklıdır. Tercihlerden biri dünyada uygarlığın olması için tercihtir. Diğeri ise kişilerin ahiretlerinde dereceleri yüce olsun diye tercih imkânıdır. Kişiler için ukba, topluluk için sevab asıldır.

 

YORUM

Allah Kâinatı insanlar için yaratmış, onları eğitmek ve yetiştirmek için dünyaya getirmiş. Öyle bir düzen kurmuş ki, orada dayanışma var, orada çatışma var. Çatışma olmasa dayanışma olmaz ve topluluk oluşmaz. Devletlerin, illerin ve bucakların oluşması gerekmektedir. İyiler yapıcı, kötüler yıkıcıdırlar.

Kişi isterse iyiler tarafında yer alır, isterse kötüler tarafında yer alır. Böylece oyun oynanır ve galip-mağlup belli olur. Sevab düzeni ve ukba düzeni dengeyi ve adaleti korur.

Sonunda iktidarlar da Sermaye de dolarını kaybedecek ama bunlar varlıklarını sürdüreceklerdir. İktidarlar olacak ama halka hükmetmek için değil, halkın güvenliğini sağlamak için olacaklardır. Zenginler olacak ama halka tahakküm etmek için değil, serbest rekabetli ticaretle tüm dünyanın tek pazarını oluşturmak olacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Burada yönetme Allah’ındır. Gerçektir. O yaşamak için daha iyisidir. O sonrası için daha iyisidir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Burada velayet Allah’ındır. Haktır. O sevab olarak hayırdır. Ukba olarak da hayırdır.”

هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا (44)

 

***

 

وَاضْرِبْ لَهُمْ

VaİWRiB LaHuM (Va iFGaL LaHuM)

“Ve onlara darbet”

“WRB” yün vesaireyi uygun hale getirmek için ona vurulan sopadır. “Ca’letme” görevlendirmedir. “Darbetme” ise ıslah etmedir. “Kadınları darbedin” demek onları ıslah edin demektir. Celd etmekten farklıdır. Celd etme ceza amacıyla caydırıcı olmak üzere yapılır. Darb ise eğitim amacıyla, koruma amacıyla yapılır.

“W” harfi baskıyı, sıkıştırmayı ifade eder. “R” tekrarı, “B” de geçidi ifade eder.

Onlara anlat.

Allah bize insanlara dünya hayatının felsefesini anlatmamızı istemektedir. Bir bitki düşünün. İlkbaharda yağmurlar yağar, yeşerir, sonra sonbaharda veya yazları kurur, parçalanır ve dağılır. Onun yeşermesi gibi kuruyup dağılması da ilahi kanunlarladır.

Uygarlıklar da bitkiler gibi doğarlar, gelişirler, yaşlanıp kururlar ve sonunda dağılıp giderler. Tarihte doğuda Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Kur’an medeniyetleri böyle doğdu. Doğmuşlar, gelişmişler ve tarih olmuşlardır. Batıdaki Mısır uygarlığı, Firavunlar uygarlığı, Yunan uygarlığı, Bizans uygarlığı ve bugünkü Batı uygarlıkları böyledir.

Şimdiki dönem Batı uygarlığının çökmeye başladığı, Doğu uygarlığının yeniden doğmaya başladığı bir dönemdir. Sermaye ve merkezi yönetim Batı uygarlığıdır. Artık yeni uygarlık doğmaktadır.

مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

MaÇaLu eLXaYAvtielDuNYAv (FagaKu eLFaGLAvTi eLFuGLAv)

“Dünya hayatının meseli”

Mesel, Timsal çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. Eş manası da taşır. “Adl” ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. “Şebih” görünüşte birbirine benzeri olandır. “Misl” ise fonksiyonda, işte ve yarayışta birbirine benzer olandır.

أمثال kelimesi hem مِثْل hem de مَثَل in çoğuludur. Muzaf olarak gelince مِثْل ün çoğulu olur ve benzer anlamına gelir, tek gelince مَثَل in çoğulu olur ve örnekler anlamına gelir.

“MÇL” 169 defa, “MTN” 3 defa geçmektedir; 172=2*2*43

“M” maddeyi, “Ç” dağılımı, “L” belirliliği ifade eder.

Kâinat zervlerden yaratılmıştır. Bu mekânı, zamanı, maddeyi ve enerjiyi içerir. Yıldızlardaki güneş enerjisi çevreye yayılmakta, gezegenlerde su döngüsünü oluşturmaktadır. Bu su döngüsü kan dolaşımı benzeridir, kalb benzeridir. Bu düzen doğmuştur ve yakıtı tükendiği için ölüme gitmektedir; doğmuş, gelişmiş, yaşlanmakta ve ölmektedir.

Bu kâinat için canlı hücresi yaratılmıştır. Bölünerek çoğalmakta, birleşerek daha yüksek yapılı canlılar oluşturmaktadır. Canlı demek;

a) Doğar, gelişir, yaşlanır ve ölür.

b) Güneş ışığını alır, kimyasal enerji olarak depo eder. Onu kullanır, mekanik ve elektrik enerjisi olarak değerlendirir ve ısı olarak uzaya atar.

c) Dağınık halde olan kırmızı toprağı alır, onu kendisine öğretilen şekilde dizer ve onunla yapı oluşturur. Sonra onu parçalar, siyah toprağa çevirip yeryüzüne salar.

d) Çiftleşir, bölünür ve çoğalır, bitişir farklılaşır ve yeni canlı olur.

e) Av olur yahut hastalanır, darlık sebebiyle yer bulamaz, kıtlık sebebiyle besin bulamaz ve helak olur.

f) Dayanışarak iş bölümü yaparlar, çatışarak sayılarını dengede tutarlar. Evrimleşirler ve daha ileri canlılar oluştururlar. Sonunda türler inkıraz eder.

Demek ki canlılık da doğmuştur, gelişmektedir, yaşlanmaktadır ve sonunda helak olacaktır.

İnsan türü de doğmuş, gelişmiş, yaşlanmakta ve ölecektir.

Uygarlıklar da böyledir; doğarlar, gelişirler, yaşlanırlar ve ölürler. Müsemma (nominal) ömürleri vardır. Uygarlıklar için bu ömür bin yıldır.

Bu ayet bu genel oluşu anlatmaktadır ve merkezi yönetimlerin de ömürlerini doldurduklarını, çökmeye başladıklarını, Hak düzeninin gelmekte olduğunu bildirmektedir. Benzeterek anlatmaktadır.

كَمَاءٍ

Ka MAvEin (Ka FaGaLin)

“Mâ gibi”

“MVH” su demektir. Kural dışı “H” düşmüş, “MAE” kalmıştır. Çoğulu “Miyah”tır. Kur’an’da 63 defa geçmektedir, “BVE” ise 17 defa geçmektedir; 80=2*2*2*2*5 eder.

“M” maddeyi gösterir. Hidrojen tüm maddenin köküdür. Su hidrojenin oksitidir, “Y” kolaylığı, “H” görünmeyi temsil eder.

Hidrojen elektron ve pozitron denen parçacıklardan oluşur. Bunun 17’si ilk parçacığı oluşturur. 6*17 bir üst parçacığı oluşturur. 6*102=612 atomun üç ana parçasını oluşturur. Bunların birleşmesi ile 1836+1=1837 parça hidrojen atomunun çekirdeğini oluşturur, elektronu ile 1838 parça hidrojen atomudur. Bunun oksiti su olur. Sonunda bütün maddi varlık suyun kökünden oluşur.

Su canlılarda kan gibidir. Kanın da büyük kısmı sudur. Burada anlatılan suyun dolaşımıdır. Güneş’ten gelen ışık suları buharlaştırır. Sular bulut olur. Rüzgârlar onu dağların tepelerine taşırlar. Yukarıya çıkıp soğudukları için yağmur veya kar haline gelirler. Yağarlar. Kar halinde depolanırlar. Sonra yeraltına sızarak orada da su halinde depolanırlar. Depolarda kullanılan sular bitkiler tarafından alınır. Canlıyı oluşturur. Sular yeraltından pınarlar halinde akar veya yağan sular birikerek dereleri oluşturur. Sonunda denize dönerler. Böylece insan bedenindeki kan dolaşımına benzer bir döngü vardır.

Bu arada canlılar yararlanır; doğar, gelişir, yaşlanır ve ölürler.

Bunun gibi uygarlıklar da doğar, gelişir, yaşlanır ve ölürler.

أَنْزَلْنَاهُ

EaNZaLNAvHUv (EaFGaLNAvHUv)

“Onu inzal ettik”

“Nezle” konaklama yeri demektir. Yolculuk yapılırken her bir günlük mesafe için bir veya iki konaklama yeri yapılır ve oraya yerleşilirdi. Bu yerler genellikle suların bulunduğu daha çok düz yerler olurdu. Nezle “konmak” anlamında olduğu gibi inmek anlamında da kullanılmıştır. “İnzal” if’al babıdır. İndirmek veya kondurmak yani bir yere koymak anlamındadır. Türkçede indirmek, yukarıdan aşağı koymak anlamı taşısa da Arapçada daha çok bir şeyi bir yere yerleştirmek veya yerleşmek anlamına gelir. İnsanların yararlanabilmeleri haline getirilmesine de “inzal” denmektedir. “Demiri inzal ettik” deniyor. Yani “demiri yeryüzünde insanların yararlanmaları için var ettik” demektir.

“NZL” 293 defa geçmekte, “NŞR” 21 defa geçmektedir; 314=2*157 olup basit sayılara uymamaktadır. Başka bir kök aranmalıdır.

“Suyu biz inzal ettik” diyor. Suyun bu inzali için önce suyun şimdi sahip olduğu özelliğinin bulunması gerekir. Sonra yeryüzünün şeklinin bugünkü gibi olması gerekir. Sonra Yeryüzünün kendi ekseni ve Güneş etrafındaki dönüşlerinin bugün olduğu kadar olması gerekir. Bunlar da yetmez. Dünya’nın Güneş’ten uzaklığı bugün olduğu kadar olmalıdır. Güneş’ten çıkan saniyedeki enerji miktarının bugün olduğu kadar olması gerekir. Bu döngü bu düzenle ve Güneş’ten gelen ışıkla beslenen bir döngüdür.

Doğa kanunları ile sosyal kanunların nasıl birbirine benzediği de anlatılmaktadır.

مِنَ السَّمَاءِ

MiNa elSaMAvEı (MiNa eLFaGaLi)

“Semadan”

“Sema” hayvanın sırtı, “Ard” da hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına “sema”, alt tarafına da “ard” denir. “Ard” toprak parçası ve yer küre, sema da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır. “Sima” çehre demektir.

“Sema” hayvan sırtı demektir, görünen taraf demektir.

“Vesm” hayvanın sırtına vurulan damga demektir.

“S” mekânda diziyi ifade eder. “M” maddeyi, “V” de beraberliği ifade eder.

“Kur’an yağmur yağdırır” demiyor, “Semadan ma/su indirir” diyor. Çünkü inen yağmur değildir. Asıl inen Güneş’ten gelen ışıktır. Ancak ışık denizde su buharı haline gelmekte, sonra yağmur olarak inmektedir. Yeryüzüne asıl gelen su değil ışıktır. Bundan dolayı “Semadan” diyor; “Semavat” dan demiyor, “Sema” diyor. Çünkü yağmur on kilometre içinde oluşmakta ve inmektedir. “Sema”nın tekil ve marife olması, yağmurun en yakın semadan geldiğini ifade etmiş olur.

فَاخْتَلَطَ بِهِ

Fa iPOaLaOa BiHİy (iFTaGaLa BiHIy)

“Onunla ihtilat etti”

Halid, bulanık su demektir. Bir şeyin başka şeyin içine karışması anlamına gelmiştir.

“Huleta” “Halîd”in çoğuludur. “Hâlid” karıştıran anlamında malda ortaklık demektir. Ancak burada hisse ortaklığı yoktur. Ortaklıkta herkesin malı bellidir. Şirkette ise malların hepsinden ortakların yüzde payı vardır.

“P(Hı)” Çözülüşü, yıkılışı ifade eder. “L” birliği ve “O(Ta)” da uyumluğu gösterir. Ortaklık anlamındadır.

“PLO” fiziki karışıklıktır. Şirkete değil de ve suça iştiraktir.

Su bitkinin tohumu ile veya kökü ile ihtilat eder. Birleşir. Su döngüsüne benzer döngü hücreler içinde dönmeye başlar. Gelişir. Böylece hücreler kendilerine benzeyen hücreler oluştururlar. İşbölümü yaparlar ve bunun için farklılaşırlar.

Ekonomik düzen de bundan başka bir şey değildir. Su birleştirici olarak görev görür. İhtilat eder. Kendisi yapı oluşturmaz. Hidrojen ve oksijen olarak yapıda yer alır. OH ve H olarak katılır. Artık suyun özelliğini taşımazlar. Ayrılır H2O olur, su olur. İhtilat halindedir. Terkip halinde değildir.

نَبَاتُ الْأَرْضِ

NaBAvTu eLEaRWı (FaGAvLu elFaGLı)

“Ardın nebatı”

“NBT” bitki demektir Doğada teorik olarak 118 basit parçacık vardır, fiilen 100 civarındadırlar. Bunlardan yalnız biri 6 numaralı karbon kömür özelliği taşır, dört değerlikli bir küçük elemandır + değerleri ile – değerlerini eşit olarak taşırlar. Yani dört elektron alabilirler. Böylece zincirleme moleküller oluşturabilir. Belki bin diğer element bunlara bağlanarak yapıyı oluştururlar. Bu yapı kristal yapı değildir. Kendiliğinden şartlarla oluşmazlar. Bu yapıya “nebat” denmektedir.

“N” genelliği, “B geçidi, “T” işaret manasında olup herhangi ortak işte ikinciyi ifade eder.

Yerin canlı olabilecekleri demektir. Bitkilerin kökleri kurumadan faaliyet göstermeden varlığını koruyabilir. Ayrıca tohumlar da böyledir. Faaliyet göstermeyen canlı yapıya “yerin nebatı” denmektedir. Bütün canlılar nebattır. Canlı olabilen ama canlılık hareketlerini yapamayanlar da arzın nebatıdır.

Hayvanların sırtına “sema”, alt tarafına “ard” denir. Sonra sırtın üst tarafına “sema”, alt tarafına “ard” denmiştir. Türkçedeki “yer” ve “yurt” kelimeleri, Yunancadaki “geo” kelimeleri aynı kökten gelmektedir.

“Ard/z” yer demektir. Yerküre anlamına geldiği gibi herhangi bir arazi parçasına da “arz” denir.

“ERW” 461 defa geçmekte, “XRW” 3 defa geçmektedir; 464= 2*2*2*2*29

“E” Gücü ifade eder. “R” tekrarı, “W(Dat)” düzensizliği ifade eder.

“Ardın nebatı” topraktan yeşermemiş olan canlıları demektir. Arzın canlı kısmı demek olur. Yahut arzın içinde gömülü kalan kısım demektir. Çünkü kökler kışın toprağın içinde uyurlar.

فَأَصْبَحَ

FaEaÖBaXa

“Isbah etti”

Isbah eden nebattır. Bitki uyandıktan sonra su almazsa kurur.

Buradaki “Fe” harfi canlının susuz olamayacağını ifade eder.

İnsan yemek yemeden üç hafta dayanabilir ama susuz ancak üç gün dayanabilmektedir. Havasız ise üç dakika dayanabilir. Kötü iklim şartlarında barınaksız üç saat dayanabilir.

“Isbah etmek” demek, beklenmedik bir şekilde bir şeyle karşılaşmak demektir.

هَشِيمًا

HaŞıyMan (FaGıLan)

“Heşim olarak”

Kuru ot demektir.

“H” uçurum, tehlikeli demek, “Ş” sıçramalı köprüler demek, “M” de madde demektir.

Canlığını kaybetmiş, cansız hale dönüşmüş anlamındadır. İnsanın saçı nebati olarak canlıdır. Bitkinin odunu canlı değildir. Nebat değildir.

Otların sonbaharda veya yazın sıcağında kurumuş halidir. Bitki kökünden kurumamaktadır. Tohum ölmemekte ama şartlar müsait olmadığı için uyku haline geçmektedir.

Ondokuz ve yirminci yüzyıl da böyledir. Yapma dönemi öncesi yıkma dönemidir. Tarlanın temizlenmesi gerekir. Ormandaki ağaçların kesilmesi, bitkilerin ayıklanması gerekir.

Bu yıkıcılık olduğu için inanmış kimselere ihtiyaç yoktur. Bu sebeple inanmış kimseler sindiler. Yıkıcılar ortada hâkim oldular. Şimdi ise yıkım yapıldı. Enkaz kaldırılıyor. Ormanlıklar tarla haline veya arsa haline dönüştü. Artık yıkıcılara gerek kalmamıştır. Onlar gitmekte, biz gelmekteyiz.

تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ

TaÜRuXu elRiYAvXu (TaFGaLu eLFiGAvLu)

“Riyah ona zerv eder”

“Zirve” dağın tepesi demektir.

“Ü(Zel)RV” Kur’an’da 3 defa geçmekte, “ÜNB” 39 defa geçmektedir; 42=2*3*7

“Zira’” bir ağacın gölgesinin etki ettiği alandır. Bitkiler gelişemez.

“Zervetmek” demek etkilemek demektir.

Elektromanyetik dalgaya “zerv” denmektedir.

“Ü” sahip olma, onu gösterme belirleme harfidir. “R” tekrarı, “V” birliği ifade eder.

“Reyhan” kokulu çiçeğin adıdır. “Rih” koku demektir. Kokuyu getirmiş olmasından dolayı rüzgâra da “Rih” denmektedir. “Rih” aynı zamanda güç anlamı da kazanmıştır. Rüzgârın gücünü göstermektedir. Buhar ve onun gücü de rih olarak adlandırılır. “Ruh” melek gibi bir varlıktır. Allah her şeyi iki çift yaratmıştır. Yani dört olarak yaratmıştır. Şuurlu varlıklar da dört adettir; insan, cin, melek ve ruh. Kâinat zahir ve batın âlemlere ayrılmıştır. Gerek zahirde gerekse batında olan âlemde toprak ve nur olarak ayrılmıştır. Cin zahirin nârından, insan zahirin toprağından, melek batının narından, ruh da batının toprağından var edilmiştir. Nâr ışık hızına yakın hareket eder. Toprak ise ışık hızından yavaş hareket eder. Her varlığın dalgası var.

“RVX” Kur’an’da 57 defa, “NVX” 43 defa geçmektedir; 100=2*2*5*5

“R” tekrarı, “X” hareketi, “V” birlikteliği ifade eder.

Rüzgâr nebatu’l-erdi yani tohumları alıp uzak yerlere götürür, böylece bitkilerin dağılmasını sağlar. Bitkiler bunun için değişik tekniğe sahiptirler.

Yiyecek etlerle kaplıdırlar, hayvanlar onu yerler. Tohumlar öyle yaratılmıştır ki tohumlar midede erimez, pisledikleri yerlere bırakırlar, tohumlar orada çimlenir. Tohumların üzerinde paraşüt vardır, yere düşmez, rüzgârla sürüklenirler. Basınçla sıvı oluşur, patladığı zaman mermiler uzaklara saçılmış olur. Hayvanların kışlık yiyeceği olur. Bunu taşıyarak yuvalarında biriktirirler. Orada tohumlar birikiyor. İnsanlar da bunun için onlara hizmet etmektedir.

Tanrı var mıdır yok mudur tartışması aklı başında olanlar için mümkün değildir. Tanrı tek midir çok mudur, onun üzerinde düşünülebilir. Bu sebepledir ki Kur’an müşriklerden bahsetmektedir, münkirlerden değil.

وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِرًا (45)

Va KAvNa elLAvHu GaLAy KulLi ŞaYEin MuKTaDiRan

“Allah her şeye kendi kendine gücü yeten kimsedir.”

“Kıdr” kazandır. Malzeme ölçüleri “kadr” ile, pişirme süresi ve şekli “kader” ile anlatılmaktadır. “Kadr” değer demektir. “Kader” de plan demektir. Mastar olarak kullanıldığında planlamak anlamı çıkar.

“QDR” 133 defa geçmekte; “QDD” 5 defa geçmektedir; 138=2*3*23

“Q” Kuvveti, “D” çevreyi, “R” tekrarı ifade eder.

Kâinatta madde parçacıklarının sayısı artıp eksilmez. Birleşir yarılırlar ama büyüyüp küçülmezler. Kudret enerji ise toplamı sabittir, artıp eksilmez. Ama bir parçacıktan öbürüne geçerek hızlarını değiştirir. Termodinamiğin ikinci kanunu bu kelime ile ifade edilmiştir.

İnsanlar intisara bile sahip değilken Allah iktidara sahiptir. İntisar, çevredeki araçları ve enerjiyi kendi kendine kullanmadır. Allah onlara nusret etmedikçe onu bile kullanamazlar. Allah ise iktidar sahibidir. Bir malzeme kullanmadan enerjiyi var etmiştir. Entropi büyümektedir. Allah entropiyi küçültmeye kadirdir. Bir şeyi diledi mi onu yapmak için herhangi bir engel söz konusu olmaz.

Allah kendi nurunu tamamlamayı murad etmiştir, dolayısıyla O’nu durduracak herhangi bir güç mevcut değildir.

 

YORUM

Düzen döngüden oluşur. Merkezleri vardır. Ulaşım araçları vardır. Üreticileri vardır. Tüketicileri vardır. Yararlanma maddeleri vardır. Döngü devam eder. Üreticiler ortak alandan ihtiyaçlarını alırlar ve atıklarını atarlar. Birilerinin atıkları diğerlerinin ihtiyaçlarıdır. Birilerinin ihtiyaçları diğerlerinin atıklardır. Böylece üreticiler de yaşarlar tüketiciler de yaşarlar.

Canlılar bu döngü üzerinde oluştukları gibi insanların sosyal yapıları da böyledir. Bunlar arasında denge vardır.

Kimse dengeyi bozamaz. Kimse mikropları yok edemez. Kimse şeytanı öldüremez. Kimse müminlerin uygarlaşmasına ve daha ileri bir düzen getirmesine mani olamaz.

Marks’ın tek devlet kurma hayali bu düzeni bozan bir hayal olduğu için ütopyadır. Marks’ın dedikleri olacak, eski kurumlar yok olup gidecektir ama yeni aile tipi doğacaktır, yeni mezhepler doğacaktır, yeni işletmeler doğacaktır ve yeni güvenlik kuvvetleri doğacaktır. Yok olmayacaklar ama değişecek ve gelişeceklerdir.

Rusya’da Gorbaçov bunun ilk adımını attı. Putin de hazırlıklarını yapmaya devam etmektedir. Çin’de de aynı yolda gidiş vardır. ABD halkı da Obama’yı seçmekle bu gidişi destekledi. Bayan Clinton sermaye ile anlaştığı için devre dışı oldu.

Recep Tayyip Erdoğan’ın durumu ne olacak?

Bu sorunun cevabı gayet basittir. “Adil Düzen”i kabul ederse varlığını ölünceye kadar sürdürecektir. “Adil Düzen”e sırtını çevirirse, Allah; “tevbe ederseniz tevbe ederiz,  dönerseniz biz de döneriz” diyor. Ben Kur’an’a inandım, ona göre hareket ettim. Anlamamda hatam oldu ama Kur’an hiç yanılmadı.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onlara dünya yaşayışının benzerini anlat. Gökten indirdiğimiz su gibidir. Yerin bitkileri onunla karışırlar. Derken kurumuş oluverirler. Yel onu yayar. Allah her nesneye kendi kendine gücü yeten kimsedir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onlara dünya hayatının meselini darbet. Semadan inzal ettiğimiz mâ gibidir. Arzın nebatı onunla ihtilat etmiştir. O heşimen ısbah emiştir. Riyah onu zerv eder. Allah her şeye muktedirdir.”

 

Va iWRiB LaHuM MaÇaLa eLXaYAvTi elDuNYAv KaMAvEin EaNZaLNAvHu MiNa elSaMAvEi Fa iPTaLaOa BiHIy NaBAvTu eLEaRWı Fa EaÖBaXa HaŞIyMan TaÜRUvHu eLRiYAXu Va KAvNa elLAvHu GaLAy KülLi ŞaYEin MuQTaDiRan

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِرًا (45)

 

 

 

 

***