KEHF SURESİ TEFSİRİ(18.SURE)
Süleyman Karagülle
1122 Okunma
KEHF SURESİ TEFSİRİ 32-36.AYETLER

KEHF SÛRESİ - 11. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ أَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا (32) كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا (33) وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنْكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا (34) وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ قَالَ مَا أَظُنُّ أَنْ تَبِيدَ هَذِهِ أَبَدًا (35) وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُدِدْتُ إِلَى رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا (36)

 

***

 

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا

VaWRiB LaHuM MaÇaLan (VaFGaL LaHuM FaGaLan)

“Ve onlara bir mesel darb et”

Kehf Suresi bozuk bir düzende yaşayanların ne yapacaklarını Kehf Ashabını örnekleyerek anlattı.

Şimdi de olmuş veya tasavvur edilen bir olayı anlatmaktadır. Bir senaryo yazılmaktadır. Demek ki roman yazmak, senaryolar yazmak ve bunları görsel hale getirmek meşrudur. Her biri birer meseldir. Hayatı anlatmaktadır. Meşruluk bu meselde değil, bunların içeriğindedir. Fıkıh kitaplarında bir bölüm olmalıdır, Kitabu’l-Mesel bahsinde bunlar anlatılmalıdır.

‘Kavl et, tilavet et, meseli darb et’.

Kavl etmek, kendi içtihatlarını beyandır.

Tilavet etmek, başkalarının içtihatlarını aktarmadır yahut içtihatlara göre amel etmedir. Bizim görevimiz karşı tarafa Kur’an’dan anladıklarımızı anlatmaktır ve açıklamalar yapmaktır.

“Ve” harfi tilavete atıftır. Meseli darb etmek tilavetten faklıdır. Tilavette hayali şeyler değil gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi takarrur etmiş hükümleri nakletmedir.

Mesel darbında hayali bir şey anlatılmaktadır; olmamış ve olması gerekmediği gibi ilerde olacağı anlamını da taşımaz.

“Meselen” kelimesinin nekre gelmesiyle tüm romanlar ve piyesler, temsili resimler ve heykeller meşru olmaktadır.

Bizim de tebliğ yapmamız için sahnelerimiz olacak, televizyonlarımız olacak ve insanlara temsili olarak “Adil Düzen”i anlatmamız gerekecektir. Geliştirdiğimiz sera projesinde 2000-5000 metrekarelik kapalı alanlarımız olacaktır. Orada Cuma namazımızı kıldığımız gibi oyunlar da sahnelenecektir, top oynanabilecektir.

“DRB” dövülmüş lifleri dağıtılmış yün veya pamuktur.

“Darbetmek” sopa ile veya elle vurmak anlamına geldiği gibi “yolu darbetmek” yolcu olmak demektir. Mesel darbedilerek anlatılır. “Kasas yapmak” gerçek olayı anlatmaktır. Meseli darbetmekten gaye olayı anlatmak değildir, başka bir şeyi benzeterek anlatmaktır. Marife ise gerçek bir olayı misal olarak anlatmaktasın, nekre ise hayali bir olayı anlatmaktasın.

“Zarar, Zaruret, Zaif” gibi kelimelerden biliyoruz ki eksikliği noksanlığı ifade eder. “Darb” kelimesinde dövme ile başlandığına göre “W(Dat)” harfi yerindedir. “R” harfi tekrarı geri dönüşü ifade eder. Demek ki darbda süreklilik ve tekrar vardır. Mesel darbetmeyle bir olayı başka olayla karşılaştırıyoruz. Oysa kıssada bir şeyi başka bir şeye benzetiyoruz. “B” ise geçiti, kapı aralığını ifade eder. Darbda iyiye doğru gidiştir. “Celdetmek” de dövmedir ama orada kişiyi cezalandırma amacını güden caydırıcılık vardır. Oysa darbda eğitim vardır. Bu sebepledir zaniyi celdedin diyor. Nüşuzundan korktuğunuz kadınları darbedin diyor. Islah edin anlamındadır.

“MÇL” kelimesi 169 defa geçmektedir, “BTR” 1 defa geçmektedir; 170=2*5*17

Çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. Eş manası da taşır. “Adl”, ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. “Şebih” görünüşte birbirine benzer olandır. “Misl” ise fonksiyonda, işte ve yarayışta birbirine benzer olandır.

أمثال kelimesi hem مِثْل hem de مَثَل in çoğuludur. Muzaf olarak gelince مِثْل ün çoğulu olur ve benzer anlamına gelir, tek gelince مَثَل in çoğulu olur ve örnekler anlamına gelir.

Kur’an’ın bize darbetmemizi emrettiği mesel çağımızın hastalığını ifade eder. Zengin olanlar akıllı oldukları için zengindirler. Zengin olmayanları aşağı insan olarak görürler. ‘Kaç paran var?’ derler! İktidarda olanlar da kendilerini diğerlerinden akıllı ve alim görürler.

Bu davranışlarının yanlış olduğunu insanlığa anlatmamız istenmektedir. Duymayacaklar ama biz yine de söyleyeceğiz.

رَجُلَيْنِ

RaCuLaYNı (FaGuLaYNı)

“İki racül”

Allah insanı oğul ve kız olarak yarattı. Bunlardan ergin yaşa gelenler “mer'” ve “mer’e” olurlar. Kadın çocuk yetiştirmekle yükümlüdür. Çocuğuna hizmet eder. Erkek de kadına hizmet eder. Kadın çocuk doğurur ve onu büyütür. Erkek de onu korur ve nafaka temin eder. Savaşı erkekler yaparlar. Piyasadaki rakipleri de erkeklerdir.

İki erkeği misal olarak anlatmaktadır.

Taşınmazlarda iki çeşit mülkiyet vardır; yararlanma mülkiyeti ve işletme mülkiyeti. İşletme mülkiyetine sahip olmak için işletmeyi bilmek gerekir. Kadınlar insanları yetiştirmekte mahirdirler. Erkekler de işleri yapmakta mahirdirler. Dolayısıyla işlerde yarışı erkek kazanır. Dolayısıyla kadınlar hukuken erkekler kadar iş yapmak kabiliyetine sahiptirler ama fiilen erkekler hâkimdir. Bu sebeple Kur’an bu ayette iki erkeği misal vermektedir.

Bugünkü dünyaya bakacak olursak bu iki kimse bugünkü sermaye sahibi Sermaye’dir. Önce altın ve gümüşü toplamıştır. Sonra gayrimenkulleri satın almıştır. Sonra karşılıksız para çıkararak tüm ekonomiye hâkim olmuştur. İnsanları karın tokluğuna çalıştırmakta, ölmeyecek kadarını onlarla paylaşmakta, artık emeği ile kendisine yapılar yapmakta ve bu yetmiyormuş gibi silah üretmekte, insanları birbirlerine öldürtmekte, yapılarını yıkmaktadır.

جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا

CaGaLNAv LiEaXaDiHiMAv (FaGaLNAv Li FaGaLiHiMAv)

“İkisinin ehadına caglettik”

Bugünkü sermaye sahibi olanları Allah zengin etmiştir. Bu yeryüzünü onlara vermiştir. ‘Biz ca’lettik’ denmektedir.

Aslında yeryüzü bütün insanlarındır. Ancak onun kıyamını yöneticilere ve sermayeye vermiştir. Bugünkü yollar yoktu, bugünkü haberleşme imkânları yoktu, bugünkü aydınlatma yani elektrik yoktu, bugünkü motor yani motorlu araçlar yoktu. Bilgisayar çeyrek asırdır yaygınlaştı. İnsanlığı bu uygarlığa getiren işte bu bahçe sahibi Sermaye’dir. Allah ona imkân sağlamıştır, böylece onun büyük varlığı olmuştur.

“CGL” Ceal sıcak tencerenin tutulması için kullanılan bez parçasıdır.

“Ca’l” ele pisliğin veya sıcaklığın bulaşmaması için tutulan deri veya bez parçası demektir. Sonraları kılmak anlamında kullanılmıştır. Kılma ile yapma arasındaki fark; yapmada yeniden var etme, ca’lde ise var olan bir varlığı yeni bir işe koymak anlamı taşır.

“C” toplanmayı, “G “etkiyi, “L” belirliliği ifade eder.

“Ca’letmek” bir şeyi bir işe yarayacak yere koymak demektir. Yapmak değil, mevcut olana bir görev vermektir.

Yeryüzünü Allah cennetler olarak yaratmıştır. Bunlar insanlık içindir. Onların işletilmesini de insanlara vermiştir. Yani onları onlara ca’letmiştir. Allah bu ca’li mülkiyet ilkeleri içinde yapmaktadır. Alma ve satma serbestliği içinde insanları görevlendirmektedir.

Bu mülkiyet hukuku görevlendirme hukukudur. Kim işletmeye ehilse o işletir. Elde edilen ürünler ise bütün insanlar arasında paylaşılmaktadır. Üretme özel mülkiyete, tüketme topluluk mülkiyetine aittir.

Kapitalistler üretimi de tüketimi de özel mülkiyetle yaparlar.

Sosyalistler üretimi de tüketimi de ortaklık mülkiyetinde yaparlar.

Oysa Kur’an düzeninde üretim özel mülkiyet içinde yapılır, tüketim ise ortak mülkiyet içinde yapılır. İslâmiyet üretirken kapitalist, tüketirken sosyalist bir düzendir.

Buradaki “Na” zamiri; insanlar yöneticiler yoluyla tahsis yerine fiyat ve ücretlerin arz ve talep kanunları içinde serbestçe oluşması sonucu doğan düzendir. Faiz serbestliği ortadan kaldırdığı için ve tekel oluşturduğu için haramdır.

“Birisine” denmektedir. “EXD” “VXD” kökünden gelmektedir. Biri demektir. Hududu yoktur anlamındadır. Yani tektir ama benzeri de yoktur. Biri anlamındadır karşıtı “diğer” anlamında “aher”dir.

“VXD” kelimesi 153 defa, “XYD” kelimesi 1 defa geçmektedir; 154 =2*7*11

“X” hareketi, “D” çevreyi daireyi ifade eder, “V” ise beraberliği ifade eder.

Birine vermektedir.

Sermaye bugün yeryüzünün hâkimi olarak görünmektedir. Birinci ve ikinci cihan savaşları sonunda ‘benden daha büyük var mı’ demeye başladı! Akevler’de başlanan “Adil Düzen” çalışmalarını kabullenen Prof. Dr. Necmettin Erbakan bunları dünyaya anlattı. Humeyni, Gorbaçov ve Obama sayesinde Sermaye bugün bu saltanatını kaybetmektedir.

Kur’an işte bunu yani bu durumu bu misalle anlatmaktadır.

جَنَّتَيْنِ

CanNaTaYNı (FaGLaYNi)

“İki cennetle”

“Cennet” ağaçlı bahçedir. Kur’an’da 201 defa geçmektedir. “CRR” 1 defa geçmektedir. 202 eder. Basit sayılar kanununa uymamaktadır. “CNY” ve “CLL” ikişer defa geçmektedir. Bunları toplarsak üçü birden 204 eder, ikiye ve üçe bölünür; 204=2*2*3*17 Basit oranlar kuralı 3’de gerçekleşmiş olmaktadır.

Yeryüzünde vadiler vardır. Vadilerin yanları yamaçlardır. Ortası düz ovalardır.  Yamaçlarda ağaçlar dikilmektedir. İklime göre ağaçlıklar ve üzüm sulamadan veya özel sulama ile yaşar. Düz ova ise sulanır, gübrelenir ve yıllık bitkilerle tarım yapılır.

Bugün biz böyle planlayacağız. Ailelere arazileri tahsis edeceğiz. Yamaçlarda hurma ve üzüm gibi farklı üretim şekli olacak, bahçe ortasında ise tarım yapılacak düz arazi olacaktır.

مِنْ أَعْنَابٍ

MiN EaGMAvBin (Min EaFGAvLın)

“İneblerden”

“GNB” 11 defa “GNT” 1 defa geçmektedir; 12=2*2*3

“GNB” üzüm demektir.

“G” etkiyi, “N, belirsizliği, “B” de geçidi ifade eder.

Üzüm şekeri insanın sudan sonra en çok kullandığı bir şekerdir. Susuz hayat olmadığı gibi üzüm şekeri olmadan da hayat olmaz. 6 karbon ve 6 molekül suyu içerir.

“E’nâb” kelimesi aslında cins isimdir. Tekili “Ineb”dir yani bir tane üzüm denmektedir. “Ineb” yiyecek üzümdür. Onun çoğulu “E’nab”dır, üzüm türlerini ifade eder. “Ganab” aynı zamanda asmadır, bir dip asma anlamındadır. Onun çoğulu “E’nâb”dır. Asmalardan oluşmuş bahçeden bahsediyorsanız “E’nab” dersiniz.

Demek iki asma bahçesini temsil olarak getirmektedir.

وَحَفَفْنَاهُمَا

Va XaFaFNAvHuMAv (Va FaGaLNAvHuMAv)

“Ve ikisini haffettik”

“Haffe” tepenin çevresi, başın çevresi, masdar olarak çevirmek, bir şeyin etrafını dallandırmak, mecaz olarak kavramak, beynin içine almak demektir. Devenin kopmuş toynağı demektir. Ayakkabı, mest anlamlarına da gelir. Ayakkabı ve toynak, içi boş hafif, rüzgârın sürükleyebildiği kadar hafif olduğu için sakil - ağır karşılığı hafif kullanılmıştır.

Üzüm bahçesinin çevresi hurma ağaçlarıyla çevrilmiştir. Tarım işletmesine 10 dönüm veriyoruz. Çevresi meyve ağaçları ile çevrilidir. İçinde ise üzüm benzeri asma tipi uzun ömürlü bitkiler vardır. Ayrıca bir de tarım alanı vardır. Orada yıllık sebze ve meyve yetiştirilir. Ekin beklenir.

“Haffetmek” aralarında dolaşmak şeklinde de anlaşılır. O takdirde bağların arasında meyve ağaçları bulunur.

Burada da “Na” diyor. Bunun anlamı şudur. Planlama topluluk tarafından yapılacaktır. Hangi yerde ne ekileceği hususuna topluluk karar verecektir. Hangi dükkânda ne imal edileceği hususunda topluluk karar verecektir. “Biz bahçeyi yaptık” diyor. Kişiler o bahçeyi yapmadılar. Biz buna mekânda planlama diyoruz. Zamanda planlama ise kimin bunu işleteceği sorusudur. O da ca’letmedir. O da yine kurallarla özel mülkiyetle gerçekleşmektedir.

İşletme sorumluları taşınmazları plan ve projeye göre işletmekle yükümlüdürler. İstedikleri yerde istedikleri işi yapmazlar.  Kapitalistlerde ve sosyalistlerde kimin ne yapacağına sermaye veya devlet görevlileri karar verir. Kur’an düzeninde ise planlama topluluk tarafından yani Planlama Genel Hizmeti ve Dayanışma Ortaklıklarının kararları ile yapılır.

Devlet Planlama Teşkilatı ve Meclis’in yaptığı bütçe bunların bugünkü uygulamalarıdır. Kur’an düzeni ile olan farkı; bugün ‘ekseriyet sistemi’ ile seçim olmakta, Kur’an düzeninde ise ‘biat sistemi’ ile seçim olmaktadır.

بِنَخْلٍ

BiNaXLin (Bi FaGLin)

“Nahl ile”

“NP(Hı)L” hurmalık demektir. Yaş hurma “rutbe”dir.

“N” genelliği, “P(Hı)” uyumu ve “L” de geçidi ifade eder.

“Nahl”ın özelliğini buna göre düşünmemiz gerekir. Yani üzüm bahçelerinin çevresinde veya aralarında hurma ağaçları serpiştirdik. Sulandığı ve gübrelendiği zaman meyve ağaçlarının alt taraflarında da başka ürünler yetiştirilebilir. Böylece senede bir defa kiraz veren kiraz ağacının altı başka ürünler için kullanılabilir demektir. Yani kirazın yaz kış meyve vermesi yerine kışın kirazlık başka amaçla kullanılacaktır.

Bin veya dört bin metrekarelik çifte örtülü seralarda bunlar gerçekleşecektir.

وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا

Va CaGaLNAv BayNaHuMAv (Va FaGaLNAv FaGLaHuMAv)

“Ve ikisinin beyninde ca’lettik”

Yuvaları canlılar yaparlar. Ne var ki her topluluk kendi yuvasını yapar. Diğer yuvalarda yaşayanlarla işbirliği yapmazlar.

İnsanlık ise tek bir topluluk imiş gibi yeryüzündeki tüm insanlar, Hz. Âdem’den kıyamete kadar tüm insanlık bir tek topluluk imiş gibi birlikte iş yaparlar. Yapılaşma hareketi ortak planlama ile olduğu gibi nerede ne iş yapılacağı da yine topluluk kararları ile olacaktır. Görevliler taşınmazları ve işletmeleri plan ve projeye göre işletirler. Yapılarında kendileri değişiklik yapamazlar, planlama yapar. Bu sebeple “Beynehüma” denmektedir.

“Ceal” sıcak tencerenin tutulması için kullanılan bez parçasıdır. Olan bir şeyi, bir işi yapmaya ayırma demektir. Görevlendirme demektir.

“BYN” 253 defa, “MYR” 1 defa geçmektedir; 254=2*(1+2+4+8+16+32+64)

“Beyn” arazideki yarıktır.  “BYN” dudaklara benzetilerek arazideki yarık demektir. Yarığın tersine arazideki tumb dediğimiz yüksekliktir. “Kevn” ise sırttır. “Havn” ise düzlüktür. “Ben, sen ve o” kelimeleri bunlardan türemiştir. “Geldin”deki “N” “NĞ” şeklindedir. Ğuyn harfi kafı iade eder. Arapçaları da aynıdır. “Sen” yerine “Te”, “O” yerine “Hüve” veya el (harfi tarif).

Bütün harficerler ve harfi atıfların aslı “beyn”den oluşmuştur.

“B” sert süreksiz harftir “ene”yi yani beni ifade eder. “Y” kolaylığı, “N” de genelliği nekreliği ifade eder. “Beynlerinde” aralarında demektir.

İki bahçe arası yani vadinin düzlüğü de sera yapılır. 

زَرْعًا (32)

ZaRGan (FasGan)

“Zer’an”

“Z” sarsıntıyı ifade eder. “S” ile silsile mekândaki dizidir. “Z” ile zelzele zamandaki diziyi ifade eder. Besin üreten yıllık bitkilerin işletmesine “ziraat” denmektedir. “R” tekrarı, “G” etkiyi ifade eder.

“Zer'” her yıl yenilenen besin bitkilerinin yapılması ziraattır. Kökten yenilenenler ziraattan değildir. Özelliği daha çok emek istemesidir. Verimi de fazladır.

“Ve” harfi ile bağlandıklarına göre birbirinden farklıdırlar. Cennet, tarla, mezraa.

 

YORUM

Kehf Ashabı ile bize yüz lojmanlı işyeri apartmanlarının kuruluşunu anlattı. Apartman yolları ile on dönüm arsa, beş dönüm inşaat ve 1200 metrekare üzerinde olacaktır. Üç kat bodrum, zemin ve çatıdan başka 10 kat olacak, her katta bir aşiret oturacak. Bodrumun üçüncü katı üst bodrum 5000 metrekare alan üzerinde işyeri olacaktır.

Kehf Kıssası ile bize o yapı hakkında bilgi verdi. Biz bunlara ‘sanayi semti’ diyoruz.

Şimdi de ‘tarım semtini’ anlatmaktadır. Tarım semtinde iki çeşit alan olacaktır. Ağaçlı alan ve ekilen alan. Buralarda ayrı işletme olur. Semtin arazisi öyle planlanır ki orada gün/saat azami olsun. O yerde tarımı yapmaya ehil olanlar boş buldukları yere talip olunca orası ona tahsis edilir. Yararlanma mülkiyetinde olanlar buna mani olmazlar.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onlara iki adamın öyküsünü örnek olarak anlat. Birisine üzümden iki bağ verdik. Aralarına hurma ağaçlarını serpiştirdik. Aralarını tarla yaptık.”

 

Kur’an Arapçası ile:

“Ve onlara iki raculü mesel olarak darb et. Birine e’nabdan iki cennet verdik. Aralarında nahlı haffettik. Beynlerinde zer’i ca’lettik.”

 

Va iWRiB LaHuM MaÇaLan RaCuLaYNı CaGaLNAv LiEaXaDiHiMAv CanNaTaYNı MiN EaGNAvBin Va XaFaFNAv BiNaXLin Va CaGaLNAv BayNaHuMAv ZaRGan

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ أَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا (32)

 

***

 

كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ

KiLTa eLCanNaTaYNı (KiLTa eLCanNaTaYNı)

“Her iki cennette”

“Kiltahuma” yerine “Cennet” kelimesini izhar etmiştir.

Her iki cennette.

Cennetler nekre olmakla beraber özel plana göre yapılmış maruf cennetler olduğu için artık herhangi bir cennet değil de, bizim beklediğimiz, olmasını istediğimiz cennetleri ifade ettiği için izhar edilmiştir. “Kilta” “Küllü”nün tesniyedeki kullanılışıdır. “Küllü” bütünü anlamındadır, tesniyesinin manası ihda manasındadır.

"Kele" etrafı çevrilmiş çayırlık demektir. Etrafının çevrilmiş olmasından dolayı bütün anlamında kullanılmıştır. Marifenin üzerine gelirse birinin bütün cüzleri anlamına gelir. Nekre üzerine gelirse türün bütün fertlerini kapsar. Hümeze suresinde bütün hümeze ve lümeze yapanların hepsine veyl yapmaktadır. Hemz ve lemzin meşru olmadığını anlatmaktadır.

“KLL” 379 defa, “KLE” 1 defa geçmektedir; 380=2*2*5*19

“KLL” kökü etrafı çevrili otlak yerdir.

Batılılar “külliye” kelimesini üniversite olarak çevirmişlerdir.

Buradaki harf-i atıf kıyam mülkiyetine de delalet eder. İhya edilirken cennet ihya edenlerin mülkiyetindedir. Ancak bunlar işletmezler, ehil olan birine kıyam mülkiyetini verme durumundadırlar. Bundan sonra ilk cennetlerin durumları değişmiş olmaktadır. Bu iki cennet o kimsenin olmuştur. Ehil olan kimse birden fazla kıyam mülkiyetine sahip olabilecektir.

آتَتْ أُكُلَهَا

EAvTaT EuKuLaHAv (EFGaLaT FuGuLaHAv)

“Ekllerini îta etti”

Cennetlerden her biri ükülünü ita ediyordu. Burada “taameha” demeyip “üküleha” denmektedir. Çünkü tarım ürünleri yalnız yiyecek değildir.

İnsanın dört türlü ihtiyacı vardır; yeme, giyinme, barınma ve dolaşma.

Bunların hepsi bitkilerden elde edilir. Yiyecek veya giyecek bitkilerden olduğu gibi ev eşyası ve yapının yarısı da bitkilerden elde edilmektedir. Yakıt tamamen bitkiseldir. O halde bunlardan yalnız yiyecek taamdır, üçü ise üküldür.

“ETY” 549 defa, “EDD” 1 defa geçmektedir; 550=2*5*5*11

“EKL”109 defa, “VKL” 71 defa geçmektedir; 180=2*2*3*3*5

“E” nefyi oluşu, “K” kevni oluşu ifade eder, “L” ilgiyi anlatır.

وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا

Va LaM TaJLiM MiNHu ŞaYEan (Va LaM TaFGaL MiNHu FaGLan)

“Ve ondan bir şey eksik etmemektedir”

“Zulüm” siyah renkli alan veya bitkidir. Karanlık anlamında kullanılmıştır. Belirsizlik anlamındadır. Yani kurallara aykırı harekettir. İnsanları hak etmedikleri bir muamele ile karşı karşıya bırakmaktadır. Burada bir şeyi eksik etmiyordu, bol bol meyve veriyordu demektir.

“JLM” siyah renkli anlamındadır. Sonra karanlık anlamına gelmeye başlamıştır. Karanlıktaki belirsizliğe benzetilerek belirsizlik anlamındadır.

Kuralsız hareket zulümdür. Yani şeriat hükümleri dışındaki hareket zulümdür.

“JLM” 315 defa geçer, “DRE” 5 defa geçer; 320=2*2*2*2*2*2*5

“MinHu”daki zamir “Üküleha”ya gider.

وَفَجَّرْنَا

Va FacCaRNAv (Va FagGaLNAv)

“Ve tefcir ettik”

“Fecr” yarık demektir. Gökteki karanlığı yaran aydınlığa da fecr denmektedir. “Pencere” kelimesi buradan gelmektedir.

“F” bitişik kalmak şartı ile ayrılmadır. “C” toplanmadır. “R” tekrardır.

“Biz tefcir ettik” denmesinden anlıyoruz ki suları bölüştürmek kamuya aittir. Yalnız kara suları değil yeraltı suları da topluluğa aittir. Su nereden çıkarsa çıksın bir havuzda toplanır. Suyun yarısı suyu getirene emek karşılığı verilir, diğer yarısı da bölüştürülür. İnsanlara, hayvanlara ve kıyas yoluyla bitkilere de pay verilir.

Kur’an’ı usul içinde yorumlamaya başladığınız zaman her kelime bir kurum olarak ortaya çıkar.

خِلَالَهُمَا

PiLAvLaHuMav (FiGAvLaHuMAv)

“İkisinin hilallerinedir”

“Hilale(Hı”) diş aralarındaki kalıntıları çıkarmak için kullanılan çöp demektir.

İki diş arasındaki aralığa denir.

“P(Hı)LL” 13 defa geçmektedir, “PYL” 9 defa geçer; 22=2*11

İki cennet arasında pınar fışkırmaktadır. Yeraltından çıkarılan sular böyledir. Sular dörde ayrılır; içme suları, kullanma suları, temizlik suları ve sulama suları. Sınırlı miktarda olduğu için bunların bölüşülmesi kamuya aittir. Bu nedenle hep “Biz yaptık” denmektedir.

نَهَرًا (33)

NaHaRan

“Bir neharı.”

“Nehar” gündüz demektir, “Nehr” de ırmak demektir.

“NHR” 113 defa geçmekte, “NXR” ise 1 defa geçmektedir; 114 =2*3*19

Kur’an’da anne babaya nehretme denmektedir. “Üf deme” nehrinden sonra gelmektedir. “Üf”den farklı ama ondan da hafif bir şey olmalıdır. İkmal etme demektir. Ondan uzaklaşma, ondan uzaklaştırma demektir.

 

YORUM

Bir şeyi eksik yapma burada zulüm olarak ifade edilmektedir. Bir şeyi vaat edip sonra yapmama da zulümdür. Bir düzen kurulacak ve bu düzende herkese iş imkânı temin edilecek. Bu düzende kişi daima ürettiği malı satabilecek.

Malı ucuz veya pahalı satma ayrı bir şeydir, hiç satmama / satamama ayrı bir şeydir.

İşi düşük ücretle bulma ayrı bir şeydir, hiç iş bulamama ayrı bir şeydir.

Yavaşlama başkadır, durma başkadır.

Hak düzen ile batıl düzen arasında bu fark vardır. Hak düzeninde işsiz insan yoktur, satılmayan mal yoktur, kriz yoktur, arz ve talep dengesine göre ucuzluk-pahalılık vardır.

Bugünkü düzen zulüm düzenidir, zalim düzendir. Bir taraftan fiyatlar, ücretler, kiralar belirsizdir, ortalık karanlıktır. Diğer taraftan işsizlik ve her türlü krizler her an insanları helak korkusu içinde bırakmaktadır.

 

Öz Türkçe ile:

“Her bağ gereklerini ondan bir nesne eksiltmeden veriyordu. Ortalarına bir ırmağı fışkırttık.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Her iki cennet ükülünü ondan bir şeye zulmetmeden ita ediyordu. Hilallerine bir nehri tefcir ettik.”

KiLTa eLCanNaTaYNı EAvTaT EuKuLaHAv Va LaM TaJLiM MiNHu ŞaYEan Va FacCaRNAv PiLAvLaHuMAv NaHaRan

كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا (33)

 

***

 

وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ

Va KAvNa LeHUv ÇaMaRün (Va FaGaLa LaHuv FaGaLun)

“Ve onun semeri de vardır”

“ÇMR” meyve demektir. Bunu iza esmereden biliyoruz. Yiyecek hale geldiği zaman eklediniz denmektedir. Sonra tüm meyvelerin adı olmuştur. Türkçedeki ürün anlamımdadır. Varlıktan çok gelirleri ifade eder. Başka serveti vardı değil de ayrıca başka geliri de vardı.

Bunun bizim için manası şudur. Tarım semtlerinde her aileye on dönümlük arazi işletmesi verilecek, aile esas gelirini buradaki meyve yetiştirme ve ekin ekme ile sağlayacaktır. Bununla beraber ayrıca oturduğu apartmanın (yüz lojmanlı işyeri apartmanının) alt bodrum katında, tarımdan artırdığı zamanları değerlendirmek için küçük sanayiler olacaktır. Böylece kişinin tarımın dışında ek geliri olacaktır.

Örnek olarak verilen kimse böyle bir kimsedir.

Bugünkü sermayenin ve bürokrasinin tarım ürünleri dışında sanayi ürünleri de vardır.

Onu “semerün” kelimesi ile ifade etmektedir.

“Ç(peltek Se)” farklı çok şeyin bir arada bulunmasını ifade eder. Gelirler değişiktir ve çoktur. “M” maddeyi ifade eder. İlim semere değildir. Mevki semere değildir. Maddi varlığı olmaktır. Depo edilme özelliği olacaktır. “R” harfi bunu ifade eder.

Tarımda boş zamanları değerlendirme çözümü burada teyit edilmektedir.

فَقَالَ لِصَاحِبِهِ

Fa QAvLa Li ÖAXıBiHİy (Fa FaGaLa Li FavGıLiHİy)

“Sahibine kavl etti”

Temsili anlatmaya başladığı zaman bunların arkadaş olduğunu beyan etmedi. Burada verilen örnekte birbirleri ile görüşen ve beraber olan iki kişi veya iki grup temsil edilmektedir.

“Fa” harfi getirilmiştir. Bundan sonraki sözler yukarıdaki imkânlar sebebiyle olduğu için “Fa” getirildi. Kişi bu imkânlara sahip olmasaydı bu sözleri söyleyemezdi.

Kur’an burada servetin insanları ne duruma getirdiğini bize anlatmaktadır. Zenginlerin çoğu bu psikolojiye sahiptirler.

وَهُوَ يُحَاوِرُهُ

Va HuVa YuXAvViRuHUv (Va HuVa YuFaGıLuHUv)

“Ve o onunla muhavere ediyordu”

“Hale” Güneş’in etrafında oluşmuş beyaz halkadır. Sonra “Havl” değişme, “Havr” ise dönme anlamlarını kazanmıştır.

“Havl”den dönüşmüştür. “Havl” de “Hale”den dönüşmüştür. “Hale” az bulutlu günde Ay’ın veya Güneş’in etrafında oluşan aydınlık demektir. “Havr” “Hale” Güneş’in etrafında oluşmuş beyaz halkadır. Sonra “Havl” değişme, “Havr” ise dönme anlamlarını kazanmıştır.

“XVR” Kur’an’da 13 defa, “XRR” 15 defa geçmektedir; 28=2*2*7

“X” hareketi, “V” beraberliği, “R” tekrarı ifade eder.

Karşılıklı tartışma muhaveredir. Hür muhatap olan kimseler demektir. Vatandaş olanlar demektir. “Hür” karşılığı “Rakaba” kullanılmaktadır. Köleyi azat etme demek rakabayı tahrir etmek demektir.

أَنَا أَكْثَرُ مِنْكَ

EaNa EaKÇaRu MiNKa (EaNa EFGaLu MiNKa)

“Ben senden daha ekserim”

“EaNa” ben demektir. “Beyn”den dönüşmüştür. Baştaki “B” düşmüştür yahut “E”ye dönüşmüştür. Türkçedeki “ile” kelimesi de böyledir. Aslı “birle”dir. Zamanla “r” düşmüş, “bile” olmuştur. Sonra “b” de düşmüş “ile” olmuştur. Şimdi “i”yi de düşürüyoruz, yalnız “le” kalmaktadır.

İns kendisini başkalarından ayırır ve kendisine “ben” demektedir. Her insanın kişiliği vardır, Tanrı’ya muhataptır.

“KÇR”: “Kesr(Sin ile)” kırık demektir, (peltek Se ile) çok demektir. Tefaul babı çok kimselerin birbirleriyle yarışmalarında kullanılır. Türkçedeki “leşme” karşılığıdır. Ancak Türkçede iki karşılaşma ile çoklu karşılaşma aynı kiple ifade edilir. Oysa Arapçada iki için mufaale babı, çok kimse için tefaul babı getirilir. İnsanlar devamlı olarak birbirlerine karşı çok olma, serveti çok olma, bilgisi çok olma, taraftarı çok olma gibi çokluklar peşine koşmaktadırlar.

“Sin” ile kullanılan “Kesr” kesmek, kırmak anlamına gelir. Peltek “Se” ile sonraları çokluk anlamına kullanılmıştır. “Az” demek olan “Kalil”in karşılığında. “Kesret” çoğunlukla insanlar için kullanılmaktadır. Arapçada üçlü harflerin arasına “Vav” veya “Ya” gelerek dörtlü bablar yapılmaktadır. “Cehr” açık ses veya açık demektir. “Cevher” ise parlak taş demektir. İlave edilen bir harf ilave bir anlam getirir. “Kesret” sadece bir çokluk ifade ettiği halde “Kevser” bolluk, bereket ve düzen içinde çokluğu ifade eder.

“KÇR” 167 defa, “KDR” 1 defa geçmektedir; 168=2*2*2*3*7

Bugün yeryüzüne hâkim olan çoğunluk yarışıdır: Sermaye veya kişi çoğunluğu. Eskiden insanlar savaşırlardı ve kim güçlü ise o galip gelirdi. Savaşı malı çok olanla askeri çok olanlar kazanırdı. Birçok zamanlarda malın çok olması veya askerin çok olması yeterli değildi. Sağlam yapıya sahip olanlar az olsalar da yenerlerdi. Savaşları silahlar değil topluluğun yapısı kazanırdı. Bugün ise savaşları kişiler değil silahlar kazanıyor. Silahları Sermaye üretiyor ve iki tarafa da satıyor. Onları savaştırıyor. Savaş kişi savaşı değil silah savaşı oluyor. Bu durumda savaşın yararı ortadan kalkmıştır. Gücü elinde bulunduranlar savaşacağına; silahlanalım, sonra oylayalım, kimin oyu çoksa o hükmetsin diyorlar! Aslında seçim kimin malca ve paraca daha güçlü olduğunu göstermektedir. Çünkü seçimlerde kullanılan oylar ya çıkar yani menfaat sebebiyle kullanılmaktadır ya da korkudan dolayı kullanılmaktadır.

مَالًا

MAvLan (FaGaLan)

“Mal olarak”

“MVL” ehlileştirilmiş hayvanlardır. Türkçede de mal deyince koyun ve inek anlaşılır. Çobanlık döneminden kalma bir anlayışın devamıdır. “Meyl” kelimesi ile akrabadır. İnsanda servet edinme arzusu vardır.

İnsanlar diğer canlılardan ve hayvanlardan farklı olarak ürettiklerini tüketmezler, ürettiklerini topluluğa verirler, topluluktan aldıklarını tüketirler. Topluluk tüm insanlığa bunu bölüştürür. Gelecektekilere saklar. Topluluk bunu biriktirme ve servet sahibi olma şeklindeki meyil dolayısıyla korumaktadır. Bu meşrudur. Kuvvet uygarlıkları bunu başkalarına tahakküm için kullanmaktadır. Bugünkü Sermaye yeryüzünün tüm servetine sahip bulunmaktadır.

“M” maddeyi “V” birliği, “L” de belirliliği mülkiyeti ifade eder.

وَأَعَزُّ نَفَرًا (34)

Va EaGaüÜu NaFaRan (Va EaFGaLu FaGaLan)

“Ve nefer olarak da eazzim.”

“GÜÜ” yağmur suyu ile doymuş topraktır.

“Ta’ziz etmek” güçlendirmek veya yüceltmek anlamına gelir. İnsanların başkalarına zorlamaksızın söz geçirmesidir. Topluluklar içinde böyle saygın kişiler vardır. Hiç makamları yoktur, servetleri yoktur ama insanlar onların dediklerini yaparlar. Bugünkü seçimler bunu sağlayanları ortaya çıkarır. Topluluğa benim sözüm daha geçerlidir denmektedir.

Kişilerin izzeti dört sebepten doğar: a) Kişi güçlü olur, onu düşmanlardan korur. Bu sebeple onun arkadaşları ona saygı duyarlar, onu taziz ederler. b) Kişi zengin olur, gerektiğinde yardım eder, borç verir, bundan dolayı ona saygı duyarlar. c) Kişi kendisinden çok başkalarını düşünür, onlara kendisi yardım edemese de çevresindekiler muhtaçların yardımına koşar. Buna da bunun için saygı duyulur. Tarikat şeyhlerinin azizliği buradan gelir. d) Son olarak insanlar ilim sahiplerine saygı duyarlar, onların ilminden yararlanırlar. İlmin özelliği, başkalarında bir eksiklik olmadan sizde yararlanma imkânı doğurmasıdır. Peygamberler ilim yoluyla insanları cemaatleştirmişlerdir. Mucizeler o devirde bilinmeyen ilimleri kişilerin yani peygamberlerin bilmesi ve onları öğretmesi şeklinde tecelli etmiştir.

“G(Ayn)” etkinliği, “Ü(Zı)” de zamanla teselsülü ifade eder.

“NFR” Avcılıkta veya savunmada oluşturulmuş çatışma grubu, sonra bunların işi gezmek olduğundan “nefire” bir işi yapmak için memleketten çıkmak demektir. “Nefret” hoşlanılmayan şey demektir.

Burada asker anlamındadır veya oy anlamındadır. Bugünkü uygarlık kapitalizm ve sosyalizm uygarlığıdır. Kimin malı çoksa o hükmetmektedir. Kimin oyu çoksa o hükmetmektedir. Buna ‘ekseriyet sistemi’ diyoruz. Bu ayetler bugünkü uygarlığı anlatmaktadır.

Yüzde 50+1 oya sahibim, sizi hapishaneye doldurabilirim diyor. Sizin elinizden malınızı ve işinizi alabilirim diyor. Bunu yargısız yapabilirim diyor. Olağanüstü hal budur.  Bu yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada kabullenilmiş sistemdir. Dünya bugün bu çıkmazlardadır.

“N” belirsizliği temsil eder. Ekseriyet sistemi belirsizlik sistemidir. Kimin ne tarafa geçeceği bilinmez, sık sık ekseriyet değişir ve karanlık bir hayat doğar. “F” ayrılmayı, “R” de tekrarı ifade eder.

 

YORUM

Ayet şimdi nazil olmuş gibi bugünkü insanı anlatmaktadır. Kapitalizmi, sosyalizmi ve karma ekonomiyi anlatmaktadır. Yalnız mal peşinde koşmak “kapitalizm”dir. Yalnız oy peşinde koşmak “sosyalizm”dir. İkisine birden koşmak “karma ekonomi”dir. Bu ayet karmayı anlatmaktadır. Çünkü bir kişi söylemektedir. Aslında kapitalizm ve sosyalizm Erbakan’ın anlatımı ile timsahın iki çenesi olarak bugünkü insanlık tarafından anlaşılmıştır veya anlaşılması gerekmektedir. Bugünkü dünya düzeni ve ekonomisi bir timsah canavarı gibidir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onun başka geliri de vardı. Onunla konuşmakta olan arkadaşına ‘ben senden daha varlıklıyım ve kişi olarak da daha saygınım’ dedi.”

 

Kur’an Arapçası ile:

“Ve onun başka semeri vardı. Onunla muhavere etmekte olan sahibine ‘ben malca senden ekserim ve nefer olarak da eazzım’ dedi.”

Va KAvNa LaHUv ÇaMaRun FaQAvLa LiÖAvXıBıHIy Va HuVa YuXAvViRuHUu EaNa EKÇaRu MiNKa MAvLan Va EGazZu NaFaRan

وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنْكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا (34)

 

***

 

وَدَخَلَ جَنَّتَهُ

Va DaPaLa CanNaTaHUv

“Ve cennetine duhul etti”

Arkadaşı ile cennette muhavere etmiyordu. Cennetin dışına bıraktığı kimse ile muhavere ediyordu. Benim şu kadar dolarım var, benim şu kadar oyum var, sen benim emrimde olacaksın diyor.

Köprü yapılıyor ama İstanbullular gelip geçsin diye değil, Sermaye’nin dolarına faiz gelsin diye yapılıyor. Yalova’ya daha kolay gidilecekti. Üçüncü köprüden dolaşılıyor; hem zaman uzamıştır hem de daha pahalı hale gelmiştir.

Evet, Türkiye’de yatırımlar yapılmaktadır ama bunlar halkımızın refahını artırmıyor, nüfusumuzu çoğaltmıyor. Sermaye’nin daha çok sömürmesini sağlıyor, daha çok bürokratları istihdam etme uygulaması yapılıyor. Bunlar sonra kendi cennetlerine giriyorlar, halkın yararlanmadığı cennetlere giriyorlar. Büyük büyük hastaneler yapılıyor, devlet borçlanıyor; bu uygulama orta büyüklükteki hastanelerin kapanması için yapılıyor. Büyük apartmanlar yani gökdelenler dikiliyor ama bu apartmanlarda yaşayanların nerede çalışacakları hesapta yok. Sermaye yarın fabrikalar kuracak, bu apartmanlara dışarıdan getireceği işçileri yerleştirecektir. Halkımız köylere dönecek ve gecekondularda yaşayacaktır.

“Dehale Cennetehu” denmektedir.

“El-Cennet” diyebilirdi, o zaman bu anlamları vermezdik.

“DPL/Dahl” Kuytu yer demektir. Sonraları iç anlamına kullanılmış. Daha sonra da girme anlamında kullanılmıştır.

“D” çevreyi, “P” çukuru (kapalı yeri), “L” de belirliliği ifade eder.

Dışarıdan içeri girmektir. İçerden dışarı çıkmanın, “PRC”nin karşılığıdır.

وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ

VaHuVa JAvLiMun Li NaFSiHIy

“Ve o nefsine zalim idi”

Buradaki “Vav” hal vavıdır. O zulmederek bahçesine girmişti. Aldığı oylara ve dolarlarına güveniyor, gururlanıyordu. Nefsi için zulmediyordu.

Kur’an düzeninde çıkar paralelliği vardır. Bir işte hem sen kazanacaksın hem karşındaki kazanacak, hem başkaları kazanacak hem de insanlık için yararlı olacak.

Oysa merkezi düzende güçlüler kazanacak ve güçsüzler zarar edecek ki güçlülerin sömüreceği kimseler olsun.  Sermaye kişileri çalıştırır ve onlara bol maaş da verir ama onların birikim yapıp kendilerinin iş kurmalarına izin vermez. Şayet kendileri iş kurar da büyümeye başlarlarsa, elde ettikleri mal varlıklarını ve partisini Sermaye’ye karşı kullanır. Barajı yüzde 10’da tutuyor, Saadet Partisi Meclis’e giremesin diye. Sermaye bunu HDP girmesin, MHP girmesin diye tuttuğunu söylüyor. Oysa tek korktukları parti “Adil Düzen”i eskiden benimseyen, şimdi ise “Adil Düzen” patenti ile başkalarının da “Adil Düzen” çalışması yapmamasını sağlamaya çalışan bir partiden korkuyorlar.

“Zulüm” demek karanlık demek, belirsizlik demek, başkalarının zararına senin kazanman demektir. Faiz demektir. Bugün batı mantığını alenen kabul ediyor. Ben güçlüyüm. Benim çıkarım var. O halde oraya girer çıkarımı korurum der. Senin de gücün varsa beni yen, sen hükmet der.  Aramızdaki fark çok açık. Çıkarım var, kuvvetliyim, o halde haklıyım.

Biz diyoruz ki; çıkarımız var, dayanışma içinde kuvvetliyiz. Bu dayanışmaya da büyük topluluklarda değil aşiretten başlayacağız. Kehfimizden başlayacağız. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarımızdan başlayacağız. Semt Kooperatiflerimiz 100 ortaklı olacak. Biz büyümeyeceğiz. Yenileri gelirse, sayımız artarsa, iki ve daha çok kooperatifler olacağız. Canlı gibi hücreler hâlinde çoğalacağız.

قَالَ

QaVLa (FaGaLa)

“Kavl etti”

“Kavl etme” aslında lazım fiildir yahut mefulü olan bir fiildir. Kendi kendine söylemektir. Karar almaktır. Ben böyle yapacağım demektir. “L” harfi ile taaddi eder. Yani başkasına söyleyeceksen “Li” ile getirirsin. Kişi kendisi ipi çekmeye karar verir, “Hu” der, kendisi için der, diğerleri duyarlar ve uyarlar.

Bu kişi de cennetine girince kendi kendine karar veriyor. Diyor ki; benim şu kadar servetim var. Dünyanın bütün dolarlarına ben hâkimim veya bu dolarlara sahip olan kimse ile işbirliği içindeyim. Localarım var, kulüplerim var.

‘Cennetine girdi’ deyince kendi localarına kendi kulüplerine girdi anlamını da içerir.

مَا أَظُنُّ

MAv EaJunNu (MAv EaFGaLu)

“Zannetmiyorum”

“Zenun” suyun olup olmadığı belirsiz kuyu demektir.

“J(Zı)NN” 69 defa, “JLL” 33 defa geçmektedir; 102= 2*3*17

“J(Zı)” harfi engeli ifade eder. “N” harfi de belirsizliği ifade eder.

“XSB” ile eştirler. “Zan”da daha çok belirsizlik hâkimdir. “XSB”de belirlilik hâkimdir. İçtihatla sabit olan hükümler zannidir. İcma ile sabit olan hükümler hisabidir, katidir. Zanni hükümler kati hükümlere tercih edilemez.

“Zannetmiyorum” kuşkum yoktur demektir.

Varlıklı olan kimseler varlıklarını kaybetmeyeceklerini sanırlar.

Cumhurbaşkanımız metal yorgunluğundan bahsetmektedir. Yorgun metaller ancak eritilerek yeniden dökülürse yenileşirler. Ak Parti kapanmalı ve yeni parti kurulmalıdır. Cumhurbaşkanı parti başkanı olmamalı, tam tersi Ak Parti’den başka yeni parti çıkarmalıdır.

Sermaye de büyük güce sahiptir ve bunun ilelebet süreceğini zannetmektedir.

أَنْ تَبِيدَ

EaN TaBIyDa (EaN TaFGaLa)

“Biyadet etmeyeceğinden”

“BYD” çöl, sahra demektir. “MYD” ile yakınlığı vardır, 1 defa geçmektedir. “BDV” 31 defa geçmektedir; 32=2*2*2*2*2

“B” geçiş yerini ifade eder. “D” çevreyi, “Y” de kolaylığı ifade eder.

Dolaşılması engelsiz alan demektir. Boşalacağını zannetmiyorum Yani bahçenin doluluğunu varlığını kaybedeceğini sanmıyorum demektedir.

Meydan düşünün, kalabalık halk toplanmış ve dolu iken biraz sonra boşalıyor, kimse kalmıyor. Bu beyddir. Canlı iken “MYD”dir.

هَذِهِ أَبَدًا

HaÜiHIy EaBaDan (HaÜiHIy FaGaLan)

“Bunun ebeden.”

“EBD” “BYD”den dönüşmedir. Burada “E” menfi anlamındadır. Yani sonu olmayan anlamındadır. “Badiye” çöl demektir. Sonu görünmeyen boş saha. “Ebeden” sonu olmayan veya başı olmayan anlamında kullanılmıştır. Zaman içinde sonu olmayanlara “ebed” denir.

“Beda” çöl demektir. “Bedee” başlangıç demektir. “Ebed(EaBaD)” başlangıcı ve sonu, bidayeti ve nihayeti olmayan demektir.

“E” olumsuzluğu, “B geçidi, “D” de çevreyi ifade eder.

Yani bu varlığın sonu olmayacaktır.

Zenginler fakirleşmeyeceklerini sanırlar. İktidardakiler düşmeyeceklerini sanırlar.

İlkokul talebesi iken babamla tartışırdım; Cumhuriyet hükümeti gençtir, yıkılmaz demiştim. Sovyetler de gençtir, o halde onlar da yıkılmaz demişti. Sonlarının geleceklerini savundu. Dedikleri oldu. Sovyetler yıkıldı. Devletimiz de dinsizliği bıraktı. CHP saltanatı gitti.

Sermaye’nin ve bugünkü beşeri güçlerin de saltanatları sona erecektir.

 

YORUM

Her topluluğun ve uygarlığın eceli vardır. Nasıl insan yaşlanır ve ölürse, topluluklar da böyledir. Bu husus Kur’an’da belirtilmiştir. İbni Haldun bunu savunmuştur. Emile Durkheim sosyolojisini buna göre kurmuştur. Marks’ın tarihi materyalizmi bu felsefeye dayanır.

Biz de diyoruz ki: Merkezi yönetimlerin ömrü son bulmuştur. Yeni uygarlık oluşacak, bu uygarlıkta halkın hâkimiyeti olacaktır. Kur’an düzeni yeryüzünde hâkim olacaktır. Birinci Kur’an uygarlığı şartları hazırladı. İkinci Kur’an uygarlığı bu şartlar içinde var olacaktır.

İki bahçesine değil de bahçelerinden birine girdi.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve bağına kendisi için zulmederken girdi. ‘Bunun sonunda yok olacağını sanmıyorum’ dedi.”

 

Kur’an Arapçası ile:

“Ve nefsi için zulmetmede iken cennetine duhul etti. ‘Ben bunun beyd edeceğini zannetmiyorum’ dedi.”

 

Va DaPaLa CanNaTaHUv Va HuVa JaLiMun Li NaFSiHİy QAvLa MAv EaJunNu EaN TaBİyDa HaÜiHIy EaBaDan

وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ قَالَ مَا أَظُنُّ أَنْ تَبِيدَ هَذِهِ أَبَدًا (35)

 

***

 

وَمَا أَظُنُّ

Va MAv EaJunNu (Va MAv EaFGaLu)

“Ve yine zannetmiyorum”

“Ma Ezunnu” tekrar edilmiştir.

Birinci zanda olanlar, bahçenin iç düzeninin bozulmayacağı, faizli sistemin devam edeceği, faiz ve savaşlarla sağlanan düzenin sürüp gideceği, sermayeye dayanan iktidarların kaybedilmeyeceği hususunu ileri sürmektedirler. Kâinatın sonunun olmadığı ve hep böyle kalacağı görüşündedirler.

İnsanın nominal ömrü yüz yıldır. Uygarlığın nominal ömrü bin yıldır. Bunların ecelleri gelir ve ölürler veya yıkılırlar. Bu iki şekilde olur. Biri vücudun içindeki organlar iş göremez hale gelir ve insan ölür. Kanser böyledir. Damar tıkanıklığı böyledir. Diğeri ise dışarıdan gelen etkilerle vücut hayatını kaybeder. Yaralanma, zehir, açlık benzeri şeyler böyledir.

İşte, Sermaye ve siyaset bugün iki tehlike ile karşı karşıyadır. Kendi içinde iş yapamaz hale gelmektedirler. Dışarıdan yıkacak unsurlar ortaya çıkmaktadır.

السَّاعَةَ قَائِمَةً

elSAvGaTu QAvEiMaTün (eLFaGaLaTu FAvGıLaTun)

“Saatin kaim olacağını”

“Suva” tasdır. Sonra mekânda kapalı yer olarak değerlendirilmiştir. Sonra da zaman birimi olarak kullanılmıştır. “Suva” hacim ölçüsüdür. “Saat” da zaman ölçüsüdür.

Günün 24’te birine “saat” diyoruz. Çalışma ve yaşama saatlerimizi 24 dilimde gerçekleştiririz. 12 saatimizi evde ailemizle geçiririz. Bunun yarısı uyku ile geçer. 12 saatimizi topluluk içinde geçiririz. Ortak mesaide geçer. Üçte biri özel mesaimizde geçer. Diğer yarısı da eğitimle geçer.

Ayrıca “saat” topluluklar için ömür demektir. Toplulukların yıkılacakları, iktidardan düşecekleri zamanlar da saattir.

Üç boyutlu uzayımızın son ömrü de saattir. Saat helak olma zamanıdır. Kıyamet de yeniden var olma zamanıdır. Üçüncü boyuttan dördüncü boyuta birden gireceğiz. Cennet ve cehennem şimdi vardır. Bizim üç boyutlu uzaydan ayrı uzay olarak beş boyutlu uzay da bulunmaktadır. Bunların kesiştikleri yere vardığımızda kıyamet aniden olmuş olacaktır. Orada hesap verdiğimiz cennet ve cehennem uzayları ayrılacaklardır. Cennettekiler ayrı uzayda, cehennemdekiler ayrı uzayda yaşayacaklardır.

Burada “saat” kelimesi ile “kıyam” kelimesi bir arada getirilmiştir.

وَلَئِنْ رُدِدْتُ إِلَى رَبِّي

Va La EiN RuDitTu EiLAvRabBiy (Va La Ein FuGıLTu EiLav FaGLİy)

“Ve Rabbime reddolunursam”

“RDD” “Ridde” devenin memesinden doğumdan önce gelen süttür. Hayvanlar hamile kaldıklarında sütleri kesilir. Doğum yaklaşınca yeniden süt toplanmaya başlar. Bu doğumun yaklaştığını gösterir. Bu haldeki deveye “Ridde” denmektedir. Eski hale dönmeye “Riddet” denir. “Ricat”ta hal, “Riddet”de ise vasıf değişir.

“RDD” 59 defa, “RDE” 1 defa geçmektedir; 60=2*2*3*5

Böylece inkâr etmiyor. Ama kendisini bütün zalimliğine rağmen Allah’ın sevgili kulu zannediyor.

Rothschild bile havraya gitmektedir. Yaptıklarını Allah’ın istediğine göre yaptığını sanmaktadır. Tam inanmamaktadır ama inkâr da etmemektedir.

Ak Partililer ise zaten Kur’an’ı sırtlarının arkasına atmakta veya merkeplerin taşıdığı gibi sadece yükünü çekmekte ama ondan yararlanmamaktadırlar.

لَأَجِدَنَّ

La EaCiDanNa (La EaFGaLanNa)

“Vecd edeceğim”

“Vecd” su birikintisidir. Bulunmak, ortaya çıkmak ve bulmak anlamlarına gelmektedir. İnsanın beyninde biriken inançlara vicdan denir.

“VCD” 107 defa, “VCS” 3 defa geçmektedir; 110=2*5*11

V” beraberliği, “C” toplanmayı, “D” çevreyi ifade eder.

Orada da buradaki serveti bulacağını zannetmekte, kendi kendine öyle düşünmektedir.

خَيْرًا مِنْهَا

PaYRan MiNHAv (FaGLan MiNHAv)

“Ondan daha hayırlısını”

Buradaki servetinin varlığına işaret etmektedir.

“PYL, Hayl” at sürüsü demektir. “Hayr” servet demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. “Hayr” kelime olarak şerre karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır. 

“P” birikim demektir. “Y” kolaylığı ve sürekliliği ifade eder.

Gelir getiren işletmeler hayırdır. İhtiyar etmek demek seçmek demektir. Yani bundan daha hayırlısını verecektir diye düşünmektir.

مُنْقَلَبًا (36)

MuNQaLaBan (MuNFaGaLan)

“İnkılab etmiş olarak.”

Ayak basıldığında toprakta çıkan kalıptır. Sonra tersine çevirmeye kalb etme denmiştir. Toplayıp dağıtan merkeze, yani döndüren merkeze kalp adı verilmiştir.

İnsanda kanı devrettiren göğüsteki merkeze “kalb”, haberleri döndüren baştaki merkeze (beyne) de “kalb” denmiştir.

“Q” kuvveti, “L” belirliliği, “B” geçidi ifade eder.

Buradaki “İn” de (İnfial babının İn’i) kendi kendine işlem yapmak, kendisinin kedisine fail olduğunu ifade eder. “N” ve “T” harfleri müteaddi fiilleri lazım yaparlar. “T” de başkasının isteğine uyarak kendi kendine yapmaktır. İnkılabda ise kendi isteğiyle yapmaktır.

İnkılap kalıp değiştirme olup daha iyi duruma geçme şeklinde ifade edilmektedir. Bundan daha iyisini bulacağım demektir.

 

YORUM

Mal ve evlat sahibi sosyalist veya kapitalist veyahut karmacı kendisini tartışmasız doğru yolda kabul eder. Başkalarının yanlışlarını tespit ve iddia eder. Başkalarının yanlış yolda olduğunu göstermekle kendisini haklı yapar. Sosyalistlere bakın, kapitalistlere bakın, hep karşı tarafları kötülerler, kendilerini övme üzerinde durmazlar. Partiler hep karşı partilerin kötülüklerini sayıp dökerler yahut geçmişte yaptıkları ile öğünürler.

Müminler ise karşı tarafın kötülüklerini saymazlar, kendi iyiliklerinden de bahsetmezler. Müminler gelecekte ne yapacaklarının plan ve projesini ortaya sürerler ve çevrelerinden hak yolda yardım isterler.

Bu ayetler onların durumlarını çok beliğ şekilde anlatmaktadır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve sürenin geleceğini de zannetmiyorum. Rabbime götürülsem bile orada bundan daha iyisini oluşmuş olarak bulacağım.”

 

Kur’an Arapçası ile:

“Ve saatin kaim olacağını da zannetmiyorum. Rabbime reddolunsam bile buradan daha hayırlısını munkaliben vecd edeceğim.”

 

Va MAv EaJunNu elSAvGaTa QaEiMaTan Va La Ein RuditTu EiLAv RabBIy LaEaCiDanNa PaYRan MiNHAv MuNQaLaBan

وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُدِدْتُ إِلَى رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا (36)

 

 

 

 

 

 

 

***