KEHF SÛRESİ - 14. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا (46) وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا (47) وَعُرِضُوا عَلَى رَبِّكَ صَفًّا لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِدًا (48) وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَاوَيْلَتَنَا مَا لِهَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا (49)
***
الْمَالُ وَالْبَنُونَ
EaLMAvLu Va eLBaNUvNu (EaLFaGaLu Va eLFaGıLUvNa)
“Mal ve benun”
“Mal ve Benun” marife gelmiştir. Harf-i tarifler cins için olabilir, istiğrak için olabilir. O zaman bütün mallar ve ibnlerin topluluğu kastedilir. Bu anlamı vermek zordur. Bütün mallar böyle değildir. İbnler de ayrı bir tüzel kişi oluşturmaz. Dolayısıyla burada “El-Mal” kapitalizmdir, “El-Benun” da sosyalizmdir. Sosyal oluşumlar anlatıldıktan sonra bugünkü kapitalizm ve sosyalizmin yani Sermaye’nin ve bürokrasinin gösterişli gücüne işaret edilmektedir.
Malın tarifi şöyledir. Emekle elde edilen ve insanın yaşaması için gerekli olan eşyadır. Bugünkü mal anlayışından farklıdır. Emekle elde edilmeyen ve sınırlı olan eşya vardır. Bu da ilgililere bölüştürülür. Ama piyasa değeri yoktur. Herkese ihtiyacına göre verilir. Yani sınırlı olduğu için bölüştürülür ama ihtiyaca göre bölüştürülür. İhtiyaç sahipleri bunu para ile satamazlar. Satarlarsa hukuk onu korumaz.
Mal emekle elde edilen şeydir. İnsanın yaşamasına da yaramalıdır. Biz buna ‘Gün/Saat’ diyoruz. Bu bir saatin ücretidir. Emek karşılığıdır. Saat karşılığı farklı oluşları, kişinin iş yaparken yaptığı tercihe bağlıdır. Tercih de emektir. Fiyatları aracılar değil üretici ile tüketici tayin etmelidir. Aracıya hizmet payı verilmektedir. Riziko payı verilmelidir.
Dillerin bazıları kelime kelime olarak konuşulur. Türkçe böyledir ve son hecede vurgu yapılır. Almanca böyledir, ilk hecelerde vurgu yapılır. Bazı diller kelimeler bitiştirilerek konulur. Kelimeler arasına ayırıcı harf konur. Fransızca ve Arapça böyledir. Ayrıca harf olarak hem Arapçada hem Fransızcada “L” ile “N” harfleri kullanılır. Arapçada “L” başa gelir, “N” sona gelir.
“L” dört manaya gelir; gerçekte belirlilik, zihinde belirlilik, tümünü içine alma ve cins için gelir. “N” harfi de belirsizlik, genellik, geçiş ve çoğul “Nun”udur. “Nun” ikil ve çoğul fiillerde gelir. Fiil merfu (ötreli) ise söylenir. Nasb ve cezm olduğu zaman düşer. İsimlerde de izafet (tamlama) olduğu için düşer. “BNV”de üçüncü harf da “Nun”dur. “BNY” de böyledir. Türkçedeki “binme” kökü ile akrabadır. Yapılaşmada üst üste binme anlamındadır. Yapılar kat olarak birbirlerine binerler. İnsanlar da baba oğul olarak biner. Müennesi “BNT”dir.
زِينَةُ
ZIyNaTa (FıGLaTa)
“Ziyneti”
“Ziynet” süslemek için kullanılan çöplere, tüylere benzeyen vasıtalardır.
“Z” zamanda dalgalanmayı ifade eder. Süslemede temel, zamanda ve mekânda titreşimdir. Müzik titreşim olduğu gibi ziynet de benzerlerin farklılaşarak tekrarıdır. “N” harfi genelliği ifade eder. “Y” harfi kolaylığı ifade eder.
Bir malı üretmek yeterli değildir. O malın müşterisini bulmak gerekir. Mala müşteri bulmak için müşteriyi çeken bir şeyin olması gerekir. Çiçekler arıların kendilerine gelmelerini sağlamak için bal özü üretirler, bir de rengârenk çiçeklerle burada bal var haberini verirler. Arılar yaklaştıklarında kokuları ile buradayız derler. Nihayet arılar çiçeklere varırlar ve balözünü tadarlar. Böylece topladıkları balözünü biz yeriz.
Mallar da kişiler de ziynettir. İnsanların faydalanacakları şeylere meyilleri vardır. O sayede herkes çalışmakta, yapılar yapmakta, işyerleri üretmekte ve çocuklar yetiştirmektedir.
الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
eLXaYAvTi elDuNYAv (elFaGaLaTi eLFuGLAy)
“Dünya hayatı”
“Dünya” “Dena” kelimesi ecveften nakısa dönüşmüştür. Yakın anlamına gelir. Mekânda ve zamanda kullanılmaktadır. Uzayda birbirinden uzaklaşan yıldız yığınları vardır. Bu yedinci semadır. Bunun karşısında yıldızlar ve diğer maddeler birbirini çektikleri ve etkiledikleri için “yakınlığı olan sema” anlamında Kur’an’da geçmektedir.
“DNV” 133 defa geçmekte, “DLV” de 5 defa geçmektedir; 138=2*3*23
“D” daireyi çevreyi ifade eder, “N” belirsizliği ifade eder, “V” birliği ifade eder.
“DNV” dışarda ama uzakta değil yakında anlamındadır. “DVN”ye de akrabalığı vardır. Zamanda yakınlığı ifade etmektedir.
“XYY” uyanık yılan demektir. Uykudaki yılana da “Mevt” denir.
“Hayy” kış uykusundan uyanmış yılan, “Mevt” de kış uykusundaki yılan demektir.
“XYY” 189 defa, “XYN” 35 defa geçmektedir; 224=2*2*2*2*2*7
“X” canlılıktır, harekettir. “Y” de kolaylığı sadeliği ifade eder.
İnsanlarla diğer canlılar farklıdır. İnsanlar şimdi üretirler, ürettiklerine tüm insanları ortak ederler. Onlara verirler. İnsanlık da onları şimdi değil de gelecek zamanlarda tüketir. Kendileri ise verdiklerine karşılık eski bütün insanların Hazreti Âdem’den beri ürettiklerini tüketerek yaşarlar. Ben şimdi “d” harfine bastım, yazıldı, siz de okuyorsunuz. Bu tüm insanlığın 60 bin yıldan beri birlikte çalışarak ürettikleri ile mümkün olmaktadır.
Benim yazdığım “d” harfi de ne bana ne size bir fayda sağlamaktadır ama bin yıl sonraki insanların hemen hemen hepsinin birlikte yararlandığı şey olacaktır.
Şimdi tükettiklerimiz dünya hayatıdır. Bu ekonomide böyle olduğu gibi sosyal yapıda da böyledir. Yetişkin çocuklarımızdan yararlanıyoruz. Onlar yakın hayatımızın ziynetidirler. Ama biz onları yıllar önce yetiştirdik. İnsanlık da on binlerce yıldır yetiştirmektedir.
وَالْبَاقِيَاتُ
Va eLBaQıYAvTu (Va elFAvGıLAvTu)
“Ve baki olanlar”
“Bakiye” bir kaptan bir şey boşaltıldıktan sonra dökülmeden içinde kalan şey demektir. Sonraları kullanılan herhangi bir şeyden arta kalanlara “Bakiye” denmiştir. Sonra da ebedi anlamında “Baki” kullanılmıştır.
“Vika” kap demektir. İçine eşya konarak saklanır. Böylece oraya konan eşyanın ömrü uzar. Zamanla “Ve” harfi “Be”ye dönüşmüş, “Baki” devamlı, sürekli ve sonu olmayan, ebed anlamları kazanmıştır.
“BQY” 31 defa, “BQG” 1 defa geçmektedir; 32=2*2*2*2*2
“B” geçiş kapısı demektir. “Q” kuvvettir, “Y” de kolaylıktır.
Delikanlı gençler bugün içindir. Ama beşikteki çocuklar gelecek içindir. Erkekler günün işlerini görürler. Oysa kadınlar geleceğin neslini yetiştirirler. Bu sebepledir ki “el-benun”a karşılık “el-bakiyat, es-salihat” getirilmiştir. Geleceğin işyerlerini ve meskenlerini hazırlamak da bakiyattandır. Günlük ihtiyaçlarımızı gideririz. Artık zamanlarımız olur. O artık zamanlarımızı da gelecek için harcamadır. Kadınlar çocuk yetiştirirler. Erkekler çocuklara ev ve işyerleri hazırlarlar. Böylece hem insan nesli çoğalır hem uygarlaşma olur.
الصَّالِحَاتُ
elÖAvLiXAvTu (eLFAvGıLAvTu)
“Salihat olanlar”
“Sarh” köşk, “Selh(Sin ile)” silah demektir. Bugün bu kelimenin aldığı mana uygunluk anlamındadır. Bir somun cıvataya geçiyorsa o somun o cıvataya salihtir deriz. Burada uygun olan işleri yapmak anlamına gelmektedir. Dişi çoğul kullanılmıştır. Bu çoğul sayıca çoğulu değil de sistematik çoğulu ifade eder. Topluluklarda herkes ayrı ayrı işler yapar, sonunda o işler birbirini tamamlar ve bir bütün olur. Kişiler kendi hür iradeleri ile iş yapacaklar, kendi çıkarlarını düşünecekler, bunun yanında başkalarının da çıkarlarını ve onlarla uygunluğunu da hesaba katacaklar. Böyle amele salih amel denmektedir. Ancak dayanışma ve işbölümü esasına dayanan çalışmaları yapan topluluklar çöküntüden kurtulmuş olur. Böylece topluluğun temel iki unsuru ifade edilmiş oluyor.
“Ö” dayanmayı toplanmayı ifade eder. “L” belirliliği ve hareketi anlatır.
Yıllık tüketimler günün ihtiyacını karşılar ve herkes ayrı ayrı tüketir. Tüketirken dayanışma yoktur, işbölümü yoktur. Oysa üretirken, bilhassa yatırım yaparken planlı projeli işler yapmak gerekir ve işbölümü içinde yapmak gerekir. Bunun için yıllık üretimi “ziynet” olarak, yatırımları ise “salihat” olarak zikretmiştir.
خَيْرٌ
PaYRun (FaGLun)
“Hayırdır”
“PYL” at sürüsü demektir. “HYR” servet demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. “Hayr” kelime olarak “şerr”e karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır.
“P” “Ş”ye karşı gelmiş ve iki zıt kelime oluşmuştur. “Şerare” “S” harfine benzer, mekânda diziyi, “Ş” ise mekânda dengesizliği ifade eder. “EP” kelimesi kardeşliği ifade eder, uyumu anlatır, kolaylığı ifade eder. “R” de sürekliliği ifade eder.
“İhtiyar edilen” tercih edilen demektir. “Tasfiye” de iyilerin kötülerden ayrılmasıdır. “Tahyir”de ise daha iyisini seçmedir. Burada ziynet kötülenmiyor, ziynet terk edilmiyor, sadece bakiyat tercih ediliyor.
Allah insanları yaşasınlar diye yaratmadı, çalışsınlar ve salih bakiyatı işlesinler diye yarattı. Sonra da kendileri yetişsinler ve öldükten sonra baki hayata kavuşsunlar diye yarattı. Bir anne babayı yarattı. Hayatı, şimdi ziynetleriyle amel edin ve dünyada yaşayın. Bu arada salihatı amel ederek insanlığı oluşturun, çoğalın, uygarlaşın. Bu arada kendinizi de yetiştirin ve ahirette daha üstün hayata kavuşun.
عِنْدَ رَبِّكَ
GıNDa RabBiKa (FıGLa FaGLiKa)
“Rabbinin indinde”
“Anid“ yulara gelmeyen devedir. Fiillere karşı yanlış üzerine direnen kişiye “Anud“ denir. Bile bile aksini iddia eden kimse demektir. “Küfür” daha çok fikirde direnen, “İnad“ ise daha çok fiilde direnen kişidir. Bu anlamda “İnde” insanın iç düşünce yapısı anlamına gelir.
“GND” 201 defa “GDN” 11 defa geçmektedir; 212=2*2*53
“G” etkiyi, “N” genelliği, “D” çevreyi ifade eder.
“Ribve” tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da “Rabve” kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “Hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler “Rabvet” ile ifade edilir. “Rebebe” kelimesi de “Rabve”den dönüşmüştür. “Terbiye” kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir.
“RBB” 981 defa, “RMY” 9 defa geçmektedir; 990=2*3*3*5*11
“R” eğitimin temeli olan tekrarı, “B” acemilikten geçişi ifade eder.
Yetiştirici’nin indinde bakiyat daha iyidir. “Rab” kelimesi aynı zamanda uygarlığı ifade eder. Uygarlaşma insanlığın eğitimidir. Âlemlerin Rabbi demek âlemlerin yani toplulukların eğiticisi demektir, uygarlaştırıcısı demektir.
ثَوَابًا
ÇaVAvBan (FaGavLan)
“Sevab olarak”
“Sevb” elbise demektir.
“Sevb” vücudun içini dışarıya karşı kapatmak için kullanılan elbise, “Libas” dışarıdan gelen etkilerden vücudu korumak için kullanılan elbise demektir.
Özel anlam taşıyan elbise demektir. Toplulukta rütbe verilen kimselerin giydiği özel elbisedir. Sevap, ödüllendirmek demektir.
“Ç(peltek Se)” serbestliği (dağınıklığı), “V” birliği, “B” de geçişi ifade eder.
“Sevab” insanın mertebesinin yükselmesi demektir. Daha çok iradesini kullanabilmesidir.
Bir iş yaparsınız, karşılığını alırsınız, bu ücrettir. İşteki başarınızdan dolayı mesleki dereceniz artar, bu da sevabdır. Eğitimin gayesi budur. İnsanın derecesini yükseltmektedir. Yani insanın saatte ürettiği ürünü artırmadır.
وَخَيْرٌ أَمَلًا (46)
Ve PaYRun EaMaLan (Va FaGLun FaGaLan)
“Ve emel olarak daha hayrdır.”
Burada “hayır” kelimesi tekrar edilmiştir. Sevab olarak hayır ile emel olarak hayır ayrılmıştır. Sevab kişi çıkarını ifade eder, emel ise topluluğun çıkarını ifade eder. Kişi çıkarı ile topluluğun çıkarı birleşmiştir. Yani ikisinin çıkarı aynı değildir. Ama ikisinin kendi çıkarı vardır. Buna “çıkar beraberliği” diyoruz.
Canlılık iki ayak üzerinde oturur, çıkar beraberliği ve çıkar çatışması. Uygarlık çıkar beraberliğine dayanır. İnsanlığın emeli budur. Her canlı kendisinin ve neslinin yaşamasını ister.
“Mülle” üstü dikilmiş dolu çuval, “Melle” doldurmak demek, sonuna kadar doldurmak demektir. Sonra yorulmak anlamındadır. “Emelle” yorulmadan bıkmadan bir şeyin peşine koşmak anlamındadır. “Emel” peşine koşulan şey manasındadır.
“E” güç demektir, “M” madde demektir, “L” belirli demektir.
Bir hedefi belirleyip onu elde etmek için koşmak emeldir.
YORUM
Kâinatı anlattıktan sonra insanlığın yapısını anlatmakta ve böylece bize yapacaklarımızı izah ettiği gibi tarihi akışı da bildirerek geliş ile gidişi aydınlatmaktadır.
Allah önce insanı var etmeyi irade etti. Var edeceklerin en ekremi olarak insanı var etti. Ona cüzi irade verdi. Böylece adeta onu bir modeli yaptı. Yaşaması için önce mekânı, zamanı, maddeyi ve enerjiyi var etti. Nebatı, bitkileri ve hayvanları var etti. Canlıların evrimleştirilmesi sonunda insan ortaya çıktı. İnsanlar bir anne babadan çoğalmaya başladılar ve bir canlı olarak devam ediyorlar.
Dört boyutlu uzayda bir varlık oluşuyor. Bu varlık sonra beş boyutlu uzayda varlığını sürdürecektir. Tarım yapanlar fideleri önce seralarda kapalı yerlerde yetiştirirler. Sonra fideleri araziye götürüp ürün alırlar. Allah da burasını fide bahçesi yaptı. Burada yetişenler cennete gidecekler. Yetişemeyenler ise yeni bahçelere alınacaklardır.
Bizim görevimiz bu oluşmada görevlerimizi yapıp cennete gitmek, sınıfı geçmektir.
Öz Türkçe olarak
Varlık ve çokluk yakın yaşayışın süsüdür. Uygun kalıcılar, yetiştiricine göre karşılık olarak daha iyidir. Çaba için daha iyidir.
Kuran Kelimeleri ile
Mal ve benun dünya hayatının zinetidir. Salih bakiye sevab olarak emelen rabbinin indine daha hayırdır. Emel olarak daha hayırdır.
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
وَيَوْمَ
Va YaVMa (Va FaGLa)
“Ve o gün”
Burada “Ve” harfi ile atfedilmiştir. Atfedilen gün/saatin günüdür, bakiyat günü değildir. Demek ki bakiyat salihat günü bundan evvelki gündür yahut bundan sonraki gündür. Önce zikredildiği için daha önceki güne atfedilmiştir. Bundan önceki ayette dünyadaki yatırımlardan bahsetmektedir.
“Yemm” durgun akan su demektir. Kabarıp inmesi sebebi ile periyodik çağların adı olmuştur. Sonra bir gün ve geceye isim olmuştur. Kur’an’da “Eyyamen Ma’dudat”da olduğu gibi 24 saat için kullanılmaktadır. Veya “Tilke Eyyamun Nudaviluha”da olduğu gibi çağlar için kullanılmaktadır.
Kâinatı ölüme götüren iki olay olmaktadır. Biri Güneş’teki hidrojenin tükenmesi olayıdır. Diğeri sürtünme kuvveti dolayısıyla yıldızların galaksilerin karadeliklere dökülmesidir. Birincisinde önce canlılar yok olur, sonra ölüm gelir. İkincisinde ise canlılar varken birden karadeliğe dökülme olur.
Kur’an kıyametin ikinci şekilde olacağını bildirmektedir.
Sonra kıyamet iki şekilde düşünülebilir. Her galaksinin kıyameti farklı olacaktır. Çünkü galaksiler arası çekim yoktur. Bir karadeliğe dökülme söz konusu değildir. Kâinatın tamamında birlikte ölüm ancak entropinin azamiye çıkması ile olabilir.
“YVM” 475 defa geçmektedir, “YMM” 11 defa geçmektedir; 486=3*3*3*3*3
نُسَيِّرُ الْجِبَالَ
NuSayYıRu eLCiBAvLa (NuFagGıLu eLFıGAvLa)
“Cibali tesyir ederiz”
“SYR” yolculukta giyilen elbisedir. Yatak, ev, iş dışarıda giyilen elbise vardır. Gürcücede buna “samşoblo” derler. “Sam soplo”dan dönüşmüş olmalıdır. Köyde giyilen anlamındadır.
“SYR” 27 defa, “SRY” ise 51 defa geçmektedir; 78=2*3*13
“Tesyir etme” demek yürütme demektir. Dağlar yürüyecektir. Dağlar Yer’in magma tabakasında çakılıdır, bugün de yürümektedir. Amerika’nın doğusu ile Afrika ve Avrupa’nın batısına bakın, birbirlerinden koptuklarını kolayca görürsünüz.
Şimdi Yer Ay’ın döndüğü yönde ayın etkisi ile dönmektedir. Magmadaki gelgitler onun hareketini düzenlemektedir. Uzaydan gelen veya çok yaklaşan bir cisim Ay’ı ters istikamette hareket ettirebilir. Bu sefer dünya ters istikamette döner. Ay’a bir enerji şarj etmeyeceği için Ay ters istikametinde ama aynı periyotla döner. Güneş sadece batıdan doğmuş olur. Ay bugün gezegenlerin dönüş istikametinde dönmektedir. Dışarıdan gelecek güçle gezegenlerin yörüngelerini ters çevirebilir. Enerji şarj edemeyeceklerinden dönüş hızlarında değişme olmaz.
Dağların yürümesi de benzer olaylara sebep olur. Yalnız sürtünme sebebiyle dünya yavaşlar, sıcaklığı artmış olur.
وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً
Va TaRay elEaRWa BAvRıZaTan
“Ve arzı bariz olarak görürsün”
Dağlar yürüdükten sonra ahiret başlamıştır. Arz başka arz olmuştur. Semavat da değişmiştir.
“Görürsün” denmektedir. Ahirette olduğu için bütün insanlar görünür olacaktır. Sen yani bütün insanlar göreceklerdir. “Bariz” arzın hâli olabilir yahut rey’in ikinci mefulü olabilir. Arzı bariz haliyle görürsün olabilir yahut sen arzı bariz görürsün olur.
Dört boyutlu uzayda arz küre olmayacak, dört boyutlu silindir olacaktır. İnsanlar onu dört boyut içinde göreceklerdir. Bu kastedilmiş olabilir. Yahut arz yerde iken bariz olarak görmezsin ama uzaya çıktığınızda yeri bariz olarak görürüz. Ahirette üçboyutlu uzayda araçlı veya araçsız dolaşabileceğiz. Dört boyutlu uzaya da gideceğiz.
Dört boyutu da görebilecek miyiz?
Bu ayet bize onu da göreceğimize işaret etmektedir.
وَحَشَرْنَاهُمْ
Va XaŞaRNAvHuM (Va FaGaLNAvHuM)
“Ve onları haşrettik”
“Seyyernâ” demiyor, “Nuseyyiru” diyor, seyrettireceğiz diyor. “Raeyte” demiyor, “Tera” diyor. Gelecek zamanı ile söylüyor. Oysa burada “Nahşuru” demiyor, “Haşernâ” diyor. Sonra da yine mazi siygasıyla “Gadretmedik” diyor. Yani arzın bariz olarak görünmesi haşirden sonradır. Sen arzı bariz olarak görürsün. O zaman onları haşretmiş olacağız anlamındadır.
“HŞR” bir araya toplanıp hareketli halde bulunan küçük böceklerdir. Sonra toplanma ve dirilme anlamları kazanmıştır.
“XŞR” 43 defa, “XRÖ” 5 defa geçmektedir; 48=2*2*2*2*3
“Haşretmek” demek bir araya toplamak demektir. Herkesin yaptıkları deftere geçmiştir. Kime borcu kime alacağı var, orada bellidir. Kimsenin kimseye ne borcu var ne alacağı vardır. Herkes Allah’a borçlanmış ve Allah’tan alacaklı olmuş. Bir kimse birine tokat attı. O Allah’a zulmetmiştir, tokat attığı kimseye değil. Tokadı atan Allah’tır. Mazlumun defterine alacak yazılmıştır. Allah ona o kadar borçlanmıştır. Herkesin hesabı böyle görülür. Sonunda Allah borcunu eksiksiz öder. Alacakların da isterse ödettirir, isterse bağışlar.
فَلَمْ نُغَادِرْ
FaLaM NuĞAvDiR
“Gadretmedik”
Yine mazi fiili ile getirmektedir. Yani haşrederken kimseyi eksik bırakmadık.
Haşeranın açıklaması olarak “Fe” harfi getirilmiştir. Haşrolundu aynı zamanda kimse eksik bırakılmadı demektir.
Kişiliği oluşmuş herkes haşrolunacaktır. Kişilik döllenmiş hücrenin anne rahmine yapıştığı zaman doğmuş olur.
Kişilik bedenle ruhun birleşmesi halidir. Yani yalnız başına beden insan olmadığı gibi yalnız başına ruh da insan değildir. Bir taşıt, şoför ile arabanın birleşmesinden doğar. Arabasız şoför, şoförsüz araba bir araç değildir. Bunlardan biri olmazsa yok hükmündedirler. İkisi de varsa, ölü veya uyku durumunda olunca yine kişilikleri yoktur.
Burada “gadretmedik” demiyor da “gadırlaştık” diyor. Yani kimse dışarıda bırakılmamış, gelmek istemeyenler de gelmiş, kaçaklar da tutuklanmıştır.
مِنْهُمْ أَحَدًا (47)
MiNHuM EaXaDan (MiNHuM FaGaLan)
“Onlardan birini.”
İki raculü misal getirdikten sonra “Hum” zamirleri ile “onlara darbet” denmektedir. Bunun anlamı o iki racül iki kişi değil iki anlayış olduğunu ifade etmektedir. Buradaki “Hum” zamiri tüm insanlara racidir. Her mümin Kur’an’ı onlara tebliğ ederken bunları söyleyecektir.
Kur’an’dan sonra Cebrail gelmeyecek, vahiy getirmeyecek. Kur’an’la ilgilenen ve ben müminim diyen insanlar birlikte peygamberlerin görevini yükleneceklerdir. Bir mümin değil pek çok mümin olacaktır. Kur’an’dan önce de çok peygamberler vardı.
YORUM
Kâinat yaratılmış. Canlılar oluşturulmuş. İnsan var edilmiş. İnsanlar çıkar beraberliği ve çıkar çatışması içinde düzenlerini kurmuş. Böylece dördüncü boyutta insanlık dediğimiz bir varlık oluşmuş. Bu oluşma dünya dediğimiz bir ana karnında tamamlanmış. Sonunda dört boyutlu insanlık doğmuş ve ahiret olmuştur.
Bu dört boyutlu uzay içinde yani zaman içinde kimler gelmiş geçmişse hepsi birden haşr olunmuş, bir teki bile dışarıda bırakılmamış.
Bu geçiş sıçrama iledir. Doğum gibidir. Nasıl çocuk anne karnından bir defa çıkarsa, insanlık da bu dünyadan ahiret dünyasına birden çıkacaktır. Yeni bir hayat başlayacaktır. Çocuğun yapısı gibi yeni beden yerine eski bedenin gelişmesi şeklinde olacaktır.
Öz Türkçe ile:
“Ve o gün dağları yürütürüz ve yeri uzaktan açıkça görürsün. Onların toplarız. Kimseyi eksik etmemişizdir.”
Kur’an Arapçası ile:
“Ve ol yevm cibali tesyir ederiz ve Arzı bariz olarak re’y edersin. Onları haşretmişizdir. Onlardan ehadı mugadere etmemişizdir.”
Va YaVMa NuSayYiRu elCiBAvLa Va TaRav eLEaRWa BaRiZaTan Va XaŞaRNAvHuM Fa LaM NuĞaDıR MiNHuM EaXaDan
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا (47)
***
وَعُرِضُوا
Va GRıWUv (Va FuGıLUv)
“Ve arz olundular”
“Arz” ön dişler demektir. En anlamındadır. Türkçe ‘enlem-boylam’ Arapça ‘arz-tul’dur.
“Arz” (عرض) 79 defa geçmektedir, 461 de arz (أرض) geçmektedir; 540=2* 2*3*3*3*5
“G” etkiyi, “R” tekrarı, “W” zararı ifade eder.
“Araz olunmak” birinin karşısına çıkarılmak demektir.
Bu dünya hayatı beraberlik ve çatışma üzerinde kurulmuştur. Beraberlikle çoğalma olmaktadır. Çatışma ile de ayıklama ve denge olmaktadır. Ahirette ise ayrılma ortaya çıkacaktır.
Cennette çatışma olmayacak, beraberlik olacaktır. Çoğalma da olmayacaktır. Yarışma olacaktır. Çalışma olacaktır. Kazanç olacak ama zarar olmayacaktır.
Müminlerin kuracakları semt apartmanları ve semtlerin oluşturduğu bucaklar cennet hayatına yaklaşan birer bucak olacaklardır. Marks bunları tasarlamış ancak o buna yıkmakla ulaşılacağını iddia etmiştir. Biz ise yıkmakla değil yapmakla ulaşılacağını iddia ediyoruz.
عَلَى رَبِّكَ
GaLAv RabBiKa (GaLAy FaGLiKa)
“Rabbine”
Arapçada “An” ve “Alâ” kelimeleri vardır. “Arada Alâ Rabbihi” demek, Rabbine arz etti anlamındadır. Bir şeyi sunmak demektir. “Arada An Rabbihi” demek, Rabbinden uzaklaştı demek olur. “An” ve “Alâ” iki zıt manayı bir fiilde toplar. Türkçede de ‘yan çizdi’ deriz.
“Rablarına arz olunurlar” denmiyor, “Alâ Rabbike” deniyor. Tebliğ yapan peygamber veya mümin de orada hazır olacaktır. Tebliğ görevinin yapılıp yapılmadığının hesabını vereceklerdir. Tebliğ eden eksik bırakmışsa, o suçlu bulunacaktır. Tebliğ eden görevi tam yapmışsa ama onlar yan çizmişlerse, onlar sorumlu olacaklardır.
Allah Kur’an’ı anlatanları görevlendirmiş, bir de bu anlatılanları uygulayanları görevlendirmiş. İki grup da Rablarının huzurunda olacaklardır.
Hayrettin Karaman’a veya Süleyman Ateş’e veya F. Gülen’e veya bu yorumları yapana (Süleyman Karagülle’ye ve çalışma arkadaşlarına) Allah soracaktır. Karşılarında Erbakan, Özal, Erdoğan ve diğer zenginler veya yöneticiler olacaktır. Siz mi görevinizi yapmadınız, gerekeni söylemediniz ve çözümler üretmediniz, yoksa bunlar mı uygulamadılar?
Ben onları değil bizi sorumlu görüyorum. Biz birlikte çalışıp çözümleri üretemedik. Yeterli cesareti gösterip tebliği yapamadık. Onlar da bu sebeple başaramadılar. İşte bunlar ahirette belli olacaktır. Kimin haklı kimin haksız olduğu ahirette anlaşılacak; Erdoğan mı yoksa Gülen mi? Onlara tavsiyem; ikisi de kendi eksiğini arasın, çünkü ahirette karşı tarafın yaptığından dolayı değil, herkes kendi yaptığından sorumlu olacaktır.
صَفًّا
ÖafFan (FaGLan)
“Saf olarak”
“Ö(Sad)FF” odalar arası oturma yeridir. Oturmak için konulmuş taşlara “safa” denir. Sonra “sıra” anlamı kazanmıştır ama bu sıra insan sıralaması anlamındadır.
“Ö(Sad)” sabrı dayanışmayı ifade eder. “F” de eklemeleri ifade eder.
Saf halinde dizip birlikte soruşturma yapılır. Orada herkes bildiğini söyleyecek, herkese tam savunma hakkı verilecek.
Kişinin gizli sicili tutulmaz. Kendisinin bilmediği bir kayıt geçirilmez. Adı geçen ile ilgili her resmi yazı dosyasına konur ve dosyası ona açıktır. Onun izin vermediği hiçbir bilgi, mahkeme kararı olsa da verilmez, görülmez. Duruşmalar da aleni olur. Kişi aleyhinde bir iddia olunca derhal dosyasına ulaşır ve onun tarafından görülür. Savunması da dosyasına konur.
Saffen arz etme bundan dolayıdır, soruşturmanın aleniliği sebebiyledir.
Burada “Fa NaQUvLu” hazf olunmuştur.
لَقَدْ جِئْتُمُونَا
LaQaD CiETüMUvNAv (FaQaD FaGıLTuMUvNAv)
“Şimdi bize ciet ettiniz”
“LQD” “KAD”den dönüşmüştür. “Kade” de “Kane”den dönüşmüştür. “Beyn, Hevn ve Kvn” kelimeleri yarık, düşük ve tümsek anlamındadır. Olmak yardım fiili Kane oluşmuştur. Kade de Kane benzerdir. Olması tamamlanmamış ama yaklaşmış anlamındadır.
“QaD” da mazi fiilin başına gelince olayın şimdi sürmekte olduğunu ifade eder.
“Q” kuvveti, “D” çevreyi sınırı ifade eder.
“Ceyee” yağmur sularının toplanıp biriktiği yerdir. Sonra cihetsiz olarak gelmek anlamına gelmiştir.
Suyun toplandığı çukur demektir. Gelmek anlamındadır. “Etve” kanaldan gelen sudur. Bir yönden gelmesi kastedilirse “Eta” kullanılır, yönü belirsizse “Cae” ile anlatılır.
“C” toplanmayı, “Y” kolaylığı, “E” gücü ifade eder.
Onlara denecek ki; siz bize ciet ettiniz. “Cae” fiili burada müteaddi olarak geçmektedir. “Cae” aslında lazım fiildir. Arapçada hem lazım hem müteaddi olan fiiller vardır. Lazım fiil mefulü olmadan manası olan fiildir. Müteaddi fiil mefulü almadan cümle tamamlanmaz. Bazı fiillerin manaları mefulü olmadan da tamamlanır ama meful de alır. Bu o tür fiillerdendir.
“Eta” bir yönden gelmedir. “Cae” ise değişik yönlerden gelmedir.
Herkes kendi bulunduğu yerden, öldüğü yerden dört boyut içinde kalkacak ve tüm insanlar birlikte geleceklerdir.
كَمَا خَلَقْنَاكُمْ
KaMAv PaLaQNAvKuM (Ka MAv FaGaLNAvKuM)
“Sizi halk ettiğimiz gibi”
“K” harfi “Kâne” fiilinin ilk harfidir. “MA” “Beyn” kelimesinin kısalması ile oluşmuştur. Mastar Ma’sıdr.
Misl heyet bakımdan birbirine benzeyen için söylenir. Onda mevcut olanlar diğerinde de benzerleri vardır. Bu benzerlik yapı bakımından veya işleyiş bakımından olabilir. “K”de ise benzerlik bir yönüyle olur. “Ke Meseli” dediğinizde benzerinin benzeri anlamı çıkar.
“PLQ” halk, deri veya bez parçası demektir. Mastar olarak elbise biçmek veya çamurdan bir şey yapmak demektir. “Rabvet”te tedrici oluşum vardır. “Hilkat”te ise birden oluş vardır. Allah hem haliktir hem de rabdır. Kaderde her şeyi planlamış ve ona göre zaman içinde gelişmeye bırakmıştır. Buna da “kaza” denir. Kıyamete kadar gelecek bütün canlıların bütün özellikleri ilk canlının geninde vardı. Bu “kader”dir. Şimdi gerçekleşenler ise “kaza”dır. İlk defa zaman ve mekân içinde öyle atomları yarattı ki, o atomlarda da kâinatın oluşması ile ilgili bütün özelikler vardı. O “kader”di.
İşte, biz o kaderdeki hayır ve şerre müsait oluşları hayra çevirmek için halakın yani bölerek çoğaltmanın kanunlarına ve nizamına sığınıyoruz.
“PLQ” 261 defa geçer, “QRX” 3 defa geçer; 264=2*2*2*3*11
“P” değiştirmeyi, “L” belirlemeyi, “Q” gücü ifade eder.
Çamuru belli biçime sokuyor ve ona güç veriyorsunuz.
أَوَّلَ مَرَّةٍ
EavVaLa MarRaTin (EaFGaLa FaGLaTin)
“Evvel merre”
“Alet” kaldıraç demektir. Bir şeyi çevirmek için altına sokulup çevirmeye yarayan sırık anlamındadır. Sonra çevirmek fiili olarak “ale” denmiştir. Başa döndürmek için kullanılmaya başlanmış, sonra da “evvel”, “ahir”in” karşıtı olmuştur, yani başlangıcı.
“E” gücü, “V” birliği, “L” belirliliği ifade eder.
“MRR” ağaç liflerinden bükülerek yapılmış iptir. Tekrar etmek, geçip gitmek manalarında kullanılmıştır.
“MRR” 35 defa, “MNN” 27 defa geçer; 62=2*(1+2+4+8+16)
“M” maddeyi, “R” de tekrarı ifade eder.
“Kerre”de oluş vardır, her geçişte başka varlık oluşur. “Merre”de ise varlık değişmez.
Gelişiniz ilk geliş gibidir. İnsanın oluşumu anlatılmaktadır. Önce beden var edildi ve ona ruh üflendi. “Huliktum” denmemektedir. Yani ilk yaratılışla oluştu, şimdi ise geliş şeklinde olmaktadır. O zaman yaratıldınız, şimdi geldiniz. Çünkü yeniden yaratılmadılar. Öldükleri zaman hangi bedeni taşıyor idiyseler o beden ile gelmişlerdir. Ruh eskiden dördüncü zamanda kalmış bedene gelmiştir.
Birinci oluş da ikinci oluş da “Merre” ile ifade edilmiştir. Çünkü insanın ruhu değişmemiştir. İnsanın bedeni değişmiştir. Hilkat ve ciet durumları olmuştur.
بَلْ
BaL
“Evet”
“Bel” ilk söyleneni düzeltmedir. Ama eskisi de doğru olabilir. “B” geçişi “L” de belirliliği ifade eder. Arapça kurallarda “Bel” kendisinden önce gelen cümleyi iptal etmeden doğrusunu söylemekte olduğunu ifade eder demektedirler.
Kur’an ise mefhumu muhalefeti için getirmektedir.
Kur’an’da bütün “Bel” kelimeleri alınıp incelenmeli. Varsayımımı doğrulayabilir.
“Cae Ahmedu” diyene “Bel Mehmedu” dersen, Ahmet gelmedi ama Mehmet geldi demektir. Birinci cümlenin doğru olan bedelidir. Mefhumu muhalefeti kabul edersek, mefhumu muhalefeti ortadan kaldırmak için söylenir. “Usta geldi mi” sorusuna, “Bel oğlu” dersen; oğlu geldi ama ustanın gelip gelmediğini bilmiyorum demiş olursun.
Buradaki “Bel”in anlamı siz ise vaadimizde durmayacağımızı iddia etmiştiniz.
زَعَمْتُمْ
ZaGaMTüM (FaGaLTÜM)
“Zu’m ettiniz”
Ganimetten ve kolektif olarak elde edilen maldan yöneticilere ayrılan paydır. Sonra kefil anlamı kazanmıştır. Bir şeyi ısrarla iddia etmek anlamında da kullanılır.
“ZGM” Kur’an’da 17 defa geçmektedir, “GZM” ise 9 defa geçmektedir; 26=2*13
“Z” zamandaki sarsıntıyı, “G” etkiyi, “M” maddeyi ifade eder.
“Zu’m etmek” avukatlık yapmak demektir. Avukat müvekkilinin haklarını savunur. Haksız da olsa onu hak olarak iddia eder. Hakemlikte durum öyle değildir. Hakem mahkeme olduktan sonra artık hâkim durumdadır. Kendisini hakem yapanın haklarını savunur. Haksız olduğu yerde karşı tarafın hakkını kabul eder. Kişi de zaten mahkemeyi kazanmak için gitmez; onun hakkı bana, benim hakkım ona geçmesin diye gider.
Bugünkü bütün partiler zu’m etmektedir. Mezhepler ve tarikatlar zu’m etmektedir.
Akevler zu’mu yok etme eğitim yeridir. Tartışmalara bunun için müsaade ediyoruz. Falanın dediğini değil de Hakkın dediğini savunmak gerekir.
Bu sebepledir ki içtihatla amel edilir ama iman ancak icma ile olur.
Yani aksini kimsenin iddia etmediği şeylere iman edilir.
Batıl dinler içtihatlarına iman ederler.
Fasit dinler hatalı icmalara iman ederler.
Kur’an ehli ise sadece icmalara iman eder. Ehlisünnet mezhebi budur.
أَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ
EaN LaN NaCGaLa LeKuM (EaN LaN NaFGaLa LaKuM)
“Sizin için ca’letmeyeceğimizi”
“Ceal” sıcak tencerenin tutulması için kullanılan bez parçasıdır.
“Ca’l” ele pisliğin veya sıcaklığın bulaşmaması için tutulan deri veya bez parçası demektir. Sonraları kılmak anlamında kullanılmıştır. Kılma ile yapma arasındaki fark; yapmada yeniden var etme, ca’lde ise var olan bir varlığı yeni bir işe koymak anlamı taşır.
“C” toplanmadır. “G” etkidir, “L” belirliliktir.
“Ca’letmek” demek, bir şeyi bir işe yarayacak şekle sokmak demektir. Taşı duvara koymak ca’ldir.
Allah insanı var etti. Onu eğitiyor ve imtihan ediyor. Yetiştirdikten sonra cennete götürüyor. İmtihanı geçemeyenleri de cehennemde veya arafta eğitmeye devam ediyor.
İşte, Allah bunu vaat etmiştir. Dünyada bunu peygamberleri aracılığı ile tebliğ etmiştir. İnsanlar ise bu tebliğe inanmaz olmuşlar ve bildiklerini yapmaya devam etmişlerdir.
مَوْعِدًا (48)
MaVGıDan (MaFGıLan)
“Mev’id”
“Mev’id” masdar, ismi zaman ismi mekân olmaktadır; toplanma yeri, toplanma zamanı veya toplanma vaadidir.
“Va’id” yağmur bulutu demektir. Yağmur yağmadan önce bulutlar kararmakta, yağmur yağacağını haber vermektedir. “Va’d etme yapacağı bir iyiliği bildirmek, söz vermektedir. Yapacağı bir kötülüğü bildirmeye ise “va’id” denir.
“V” birlikteliği, “G” etkiyi, “D” çevreyi ifade eder.
“Mev’idi ca’l etmek” demek, vaat edilen yeri size tahsis etmeyeceğini zu’m ettiniz demektir. İpek böceği önce kurtçuktur. Ancak dut yapraklarında dolaşır. Sonra kendisine koza yapar, değişikliğe geçer. Kelebek olur ve uçmaya başlar. İki boyutludan üç boyutluya geçer.
İnsanlar da üç boyutludan dört boyutluya geçmiş olacaklardır. Bu mev’iddir.
YORUM
Felsefenin konusu: Biz kimiz, Kâinat nedir? Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz? Niçin varız? Görevimiz nedir? Sorumluluğumuz nedir?
Kur’an bunları cevaplandırıyor.
Bir konuyu ele aldığımız zaman varsayımlar koyarız. Varsayımlar tartışılmaz şekilde sorulara cevap veriyorsa o varsayım geçerli olur. Bazı noktalara cevap verilmeyebilir. Başka varsayımlar kurulur. Hangisi eksik noktayı az bırakıyorsa o varsayım kabul edilir.
Yukarıdaki sorunlara Kur’an’ın varsayımları cevap vermektedir.
1- Varsayım; bugünkü Kâinatı var eden ve insanı var eden bilinçli ve yeterli güce sahip bir Var Edici vardır.
2- Bu Var Edici kâinatı insan için var etti ve insanı kendisine muhatap kıldı.
3- Muhatap olabilmesi için insanın kendi iradesi ile hareket edecek durumda olması gerekir, yoksa o gücün muhatabı olmaz.
4- Kâinatı gelişecek şekilde var etti. Yapıcılar var, yıkıcılar var. Yapıcılar yaparlar. Uygarlık yaşlanır, yıkıcılar yıkarlar. Yapıcılar yenisini yaparlar. Uygarlaşma böyle olur.
5- İnsanlardan isteyenler yıkıcı isteyenler yapıcı olurlar. Yapıcılar yetişirler ve cennete giderler.
6- Yıkıcılar yetişmedikleri için cehenneme gönderilirler ve orada yetişirler.
Var oluş bu düzen üzerinde kurulmuştur. Bu düzende bazı sorular tam cevaplanmış olmayabilir. Ama bundan daha iyi varsayımlarla varlık âlemi açıklanamaz.
Öz Türkçe ile:
“Ve Yetiştiricinin karşısına sıralandırılarak sunulurlar. İlk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Size bir sözüm olmayacağını sandınız.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve Rabbine saf saf olarak arz olundular. Şimdi evvele merra halk ettiğimiz gibi bize ciet ettiniz. Sizin için bir mev’id ca’letmeyeceğimizi zu’m ettiniz.”
وَعُرِضُوا عَلَى رَبِّكَ صَفًّا لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِدًا (48)
***
وُضِعَ الْكِتَابُ
VuWıGa elKiTAvBu (FuGıLa eLFiGAvLu)
“Kitap vaz olundu”
Gelecekte olacaklar anlatılıyor ve biri olduktan sonra diğeri olacaksa birincisi mazi sigası ile söylenir. Sonra “Fe” harfi getirilip muzari sigası ile ikincisi söylenir.
“Kitap vaz olunur” şeklinde tercüme edebiliriz.
“VWG” dolabın alt kısmıdır. Ayakkabıların konduğu yerdir, “RFG” ise dolabın üst kısmı, elbiselerin asıldığı yerdir. Toprak ve taştan yüksek veya düşük yerdir.
“V” beraberliği, “L” küçülmeyi, “G” de etkiyi ifade eder.
Yasaların yapılması da vazdır; “mevzuat” diyoruz.
Derinin deri ile dikildiği sırım, iptir. Deriyi deri ile dikiş demektir. Sözleşmelerin yazılmasına kitap denmiştir. Yani kitap sözleşme değeri taşıyan yazıdır. “Hat”tan farklıdır. “Ehli Kitap” sözleşmeleri olan topluluktur. “Kitab verilenler” ise Yahudiler ve Hıristiyanlardır.
“KTB” 319 defa, “KTM” 21 defa geçmektedir; 340=2*2*5*17
“El-Kitab” burada marife ve tekil gelmiştir. Ahirette bir tek muhasebe kitabı konacaktır. Bu Hz Âdem’den son insana kadar herkesin borç ve alacakları bulunacaktır. Birden dirilme bunun için gerekmektedir. Kamu muhasebesi de böyle olmalıdır. Muhasebe herkese açık olacak. Kime ne vermiş ne almış, herkes bilecek. Herkes kendi hesabını kolayca bulacaktır.
İnsanlık muhasebesi kıta merkezlerine ayrılacak. Kıta merkezleri ülke bölgelerine ayrılacak, ülke bölgeleri ilçelere ayrılacak, ilçeler de semtlere ayrılacak. Semtler yüze yakın aileden oluşacak ve herkesin hesabı olacaktır. Döllenme tarihinden başlayarak mirasının taksimine kadar herkesin hesabı tutulacak. Bilgisayarlarda saklanacak. Kişinin betondan dökülen mezar taşının içine de konacaktır. Şimdi melekler bu hesapları tutmaktadırlar.
Semtlerdeki defterler bucaklarda birleştirilecek. İllerde birleştirilecek, ülkelerde birleştirilecek ve insanlıkta birleştirilecektir. Bir kimse Arjantin’deki biri ile bir anlaşma yapınca insanlık muhasebesine geçmiş olacaktır. Kişilerin semtleri olacak, semtte de hesapları olacaktır. Ahirette de herkesin böyle hesabı olacak.
فَتَرَى
Fa TaRay (Fa FAGaLa)
“Rey edersin”
Rey eden oradaki insandır. Yani herkes görecektir. Cennete ve cehenneme gitmeden önce hesaplaşma günüdür. Din (muhasebe) günüdür ve herkes herkesi görecektir. Daha dünya hayatındayız. Ahiret hayatı başlamamıştır. Araf hayatını yaşıyoruz.
“Raye” bir yere konmuş, oranın özelliğini gösteren işaret demektir. “Rey etmek” görmek anlamındadır. “Reyinde olmak” görüş sahibi olmak demektir.
“Raye” uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. “Nazar” bakmak, “Re’y” ise görmek anlamındadır. “Re’y” derinlemesine görmek, “Nazar” genişlemesine görmek, “Basar” uzağı görmek, “Şuhud” ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.
“R” tekrarı, “Y” kolaylığı “E” gücü ifade eder. Beyinde dış dünyanın haritası kurulur. Kâinatın tekrarıdır. Bu güç kazandırır. Sonra kolaylıkla o uygulanır.
الْمُجْرِمِينَ
elMuCRiMIyNa (MuFGıLIyNa)
“Mücrimleri”
“Cürame” hurma döküntüsü demektir. Hurma toplarken yaramayan hurma döküntüsüdür.
Buğdaydan veya hurmadan kopup dökülen döküntü veya ağaç kesildikten ve dalları koparıldıktan sonra kalan kütük veya insanın bedeni demektir.
“Darb” insanın bedeninde iz bırakmayan ama eziyet veren etkidir.
“Cürüm” ise insanı parçalayan veya öldüren müessir fiildir.
“C” toplanmayı, “R” tekrarı, “M” de maddeyi ifade eder.
Kamuya karşı işlenen suçlar zenbdir, affı caiz değildir. Hırsızlık, zina, iftira, soygun kamu suçlarındandır. İlleti gizli olmasıdır. Cürüm kişilere karşı işlenmiş suçlardır. Mağdurların affı ile diyete dönüşür.
Burada mücrimlerden bahsetmektedir. Halkın arasında ‘kul hakkı ile gelme de gerisini affederim’ derler. Burada mücrimlerden söz etmektedir. Mefhumu muhalefetle kamu suçları zikredilmemektedir. Onların bu inanışlarını doğruluyor gibi.
مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ
MuŞFıQIyNa MinMAv FIyHIy (MuFGıLIyNa MinMAv FIyHIy)
“İçindekilerden müşfikler olarak”
“Şafak” akşam karanlığında gökte meydana gelen kızıl aydınlıktır. “İşfak” karanlığa düşmek, yolu seçememek, ne yapacağını bilememek anlamlarına gelir.
“ŞFQ” 11 defa, “ŞFG” 31 defa geçmektedir; 42=2*3*7
“Ş” sıçramalı olayları, “F” eklemeli ayrılmayı, “Q” ise kuvveti ifade eder.
Akşam kararmaya başlamış. Uzaktalar. Ne yapacaklarını düşünmektedirler. Bunun gibi; onlar da hesaplarının karşısında nasıl savunacaklarını şaşırmış durumdadırlar. Bu dünyada cürümlüleri affetme olduğu gibi orada da zulme uğrayanlar affedilmelerini isteyebilecekler demektir. Onları nasıl razı edeceklerini düşünmektedirler.
Bu ayetler halkın inanışlarını teyit etmektedir.
وَيَقُولُونَ
Va YaQUvLUvNa (Va YaFGaLUvNa)
“Ve kavl ederler”
Fiilin isme atfını beliğ görmeyenler vardır. O takdirde hazf edilmiş bir “yekulune” vardır. Başka şeyler söylerler. Bir de bunu söylerler anlamı verilir. Fiilin isme atfını beliğ görenlere göre ise “yekulune” “müşfikine”ye atıftır.
Biz hazfı tercih ediyoruz.
Bu durumda nasıl savunma yapacaklarını tartışmaktadırlar. Bakıyorlar ki çıkar yol yoktur. Sonunda yapılacak bir şey yok diyecekler. Savunmaya bile mecalleri olmayacaktır.
يَاوَيْلَتَنَا
YAv VaYLaTaNAv (YAv FaGLaTaNAv)
“Ey veyletimiz”
“Beyn” kelimesinden dönüşen bir kelimedir. “Beyn” yarık ve uçurum anlamlarına gelir. “Veyl” de uçurum manasına gelir. Türkçeye “vay” olarak geçmiştir
“Ya” ile de gelmektedir. “Ya Veylu” değil de “Va Veyla” şeklinde gelmektedir. “Ey veyl” var, imdat demektir Vay başıma gelenler deriz.
“V” birliği, “Y” kolaylığı, “L” de belirliliği ifade eder.
“Veylete”deki “t”yi çoğul “t”si olarak anlamlandırıyorum.
مَا لِهَذَا الْكِتَابِ
“MAv Li HAvÜa eLKiTAvBı (MAv LiHAvÜa eLFiGAvLı)
“Bu kitabın neleri yok”
Buradaki “Mâ” taaccub manasındadır. Şaşılacak demektir.
“Kitab” kelimesi izhar edilmiştir. Çünkü söyleyen farklıdır.
لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً
LAv YuĞAvDiRu ÖaĞIyRaTan Va LAv KaBiRaTan (LAv YuFaGıLu FaGIyLaTan EaV FaGıLaTan)
“Sagir olsun kebir olsun muğadere etmiyor”
Kimsenin ne alacağı ne de borcu eksik bırakılmamış, kimsenin hakkı kimseye geçilmemiş. Buradan anlaşılıyor ki borç-alacak kişiler arasındaki haklardan doğuyor. Bir borçlu ile başka bir alacaklıdır. Topluluk da eşit haklara sahip bir kişidir. Kamunun hukukta bir üstünlüğü yoktur. Bu sebepledir ki cürümleri kamunun af yetkisi yoktur. Muğaderenin mufaale babından gelmesi bunları ifade eder.
“ÖĞR” 15 yaşından küçük olanlardır. “Kebir” de 65 yaşından büyük olanlardır. Bunların vücub ehliyetleri tamdır ama eda ehliyetleri nakıstır.
“ÖĞR” 13 defa geçmektedir; “ÖGR” 1 defa geçmektedir; 14=2*7
Kalilen ve kesiren, az veya çok demiyor da, sağıyren ve kebiren deniyor. Bir şeyin bir miktarı vardır, bir de değeri vardır. Miktar sağir ve kebir olur. Değer ise kesir veya kalil olur.
Kitapta muhasebe defterinde değerlerden çok miktarlar yazılıdır. Değerlendirme ise ahirette olacaktır. Bizim muhasebede de kişiler saatlerini, verdikleri malları ve yapıları yazarlar. Onlar değerlerini yazmazlar. Değerleri ise muhasipler sözleşmelere göre doldururlar.
Kebir yaşlı adamdır. Büyük anlamında kullanılmaktadır.
“KBR” 65 yaşından büyük kimsedir. “ÖĞR” 15 yaşından küçük kimsedir. Bunların vücub ehliyetleri tamdır, eda ehliyetleri kısıtlıdır.
“KBR” 161 defa, “KBD” 1 defa geçmektedir; 162=2*3*3*3*3
إِلَّا أَحْصَاهَا
EilLAv EaPÖAvHAv (EilLAv EFGaLaHAv)
“Onu ihsa etmediği”
“Hasiy” çakıl taşı demektir. “İhsa” ise topluca saymak demektir.
“XÖB” Kur’an’da 11 defa geçmektedir. “XÖB” 5 defa geçmektedir; 16=2*2*2*2
“X” hareketi, “Ö” dayanıklılığı, “B” de geçişi ifade eder.
“Aded” sayıdır. “Ihsa” matristir. Matris demek yere göre sayıların anlamı olması demektir. Muhasebe matrislerden oluşur. Satır matrisleri numara, borçlu, miktar, cins, alacaklı ve tarihleri içerir. Sütun matrisleri ise işlemleri tarih sırasına göre dizer. Sayılar da birer satır matrisleridir. Matrislerin her yeri bir alt matrisi içerir.
Defteri kebirde ortada miktar ve cins, solda alacaklı, sağda borçlu gösterilir. Sütunlar ise tarih sırasına göre dizilmişlerdir.
وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا
Va VaCaDUv MAv GaMiLUv XaWıRan (Va FaGaLUv MAv FaGaLUv FaGıLan)
“Amel ettiklerini hazır buldular”
Burada da Ma feelu denmiyor, Ma Amilu denmektedir.
İnsanlar düşüncelerinden dolayı değil amel ettiklerinden dolayı suçlanırlar. Dolayısıyla fikri suç yoktur. Fikir fiile dönüşürse suçtur. Zani olmayan kimseye zina iftirası kişilerin hayatlarına etki ettiği için suçtur. Cezası celddir. Zan ise onlara etki etmeyeceği için cezası yoktur. Deftere fikirler değil de fiiller ve amele dönüşmüş kaviller yazılacaktır. Sözleşmeler yazılacaktır.
Vecd, su birikintisidir. Bulunmak, ortaya çıkmak ve bulmak anlamlarına gelmektedir. İnsanın beyninde biriken inançlara vicdan denir.
“VCD” Kur’an’da 107 defa geçer, “VCS” 3 defa geçer; 110=2*5*11
“V” birliği, “C” toplamayı, “D” de çevreyi daireyi ifade eder.
حَاضِرًا
XAWıRan (FaGıLan)
“Hazır”
Amel ettiklerini hazır bulurlar. Hesapta görülenler aynı zamanda dört boyutlu uzayda görülecektir. Ameller huzura çıkarılacaktır. İşte senin yaptıkların denecek.
Kur’an bunları anlatırken dört boyutlu uzay bilinmiyordu. Henüz film icat edilmemişti. İnsanlar Kur’an’ı okudukları zaman bunlara hep mecazi mana veriyorlardı. Her müslimin gücü yettiği kadar beşikten mezara kadar ilim tahsil etmesi gerekmektedir. Matematiği ve Kur’an Arapçasını bilmeyen tahkiki imana ulaşamaz. Tahkiki iman için çalışmak farzdır. Farzı ayndır. Ulaşamadığınızdan sorumlu değilsiniz.
وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا (49)
Va LAv YuJLaMu RabBuKa EaXaDan (Va LAv YuFGALu) FaGLu Ka FaGaLan)
“Ve kimseye rabbin zulmetmez.”
“JLM” gri renkli toprağı olan arazidir. Ay ışığındaki geceye de “JLM” denmiştir. Sisten dolayı ortalığın görünmemesi durumu da “JLM”dir. Kuralsız hareketler zulumattır. Bir şeyi uygun olmayan yere koymak zülüm etmedir. İnsanlara haklarını vermemek de zulümdür.
“JLM” 315 defa geçmekte, “DLV” 5 defa geçmektedir; 320 =2*2*2*2*2*2*5
“Ribve” tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da “rabve” kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler “rabvet” ile ifade edilir. “Rebebe” kelimesi de “rabve”den dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir.
“RBB” 981 defa geçmekte, “RMY” 9 defa geçmektedir; 990= 2*3*3*5*11
“R” tekrarı, “B” geçişi ifade eder.
“Rabbuke” denmektedir. Bunları insanlara ayrı ayrı anlatmaktadır. Başkaları için değil insanın kendisi için anlatmaktadır.
وَحْدَهُ kelimesi aslında منفرداً anlamındadır ve marifeye muzaf olmasına rağmen nekredir.
“XDD” sınır taşı demektir. Hududu ifade eder.” EaXaD” birisi demektir. Müsbetlerde yalnız Allah için getirilir. Menfide hepsini nehy eder. “E”ye dönüşmüş sayının birincisi olmuştur. Bir demektir.
“VXD” 153 defa geçmekte, “XYD” 1 defa geçmektedir; 154=2*7*11
“X” hareketi, “V” birliği, “D” sınırlamayı ifade eder.
YORUM
Bu dünya hayatının gayesi insanları ahiret için yetiştirmektir, onları eğitip cennete hazırlamaktır. Yalnız eğitme öğretme şeklinde olmayacaktır. Herkes kendi kendisini eğitecektir. Bu dünya öyle yaratılmıştır. Kişiye öğrenme imkânları, yapma imkânları sağlanır ama kimin neyi öğreneceğine ve ne yapacağına kişi kendisi karar verir. Böylece kişilik kazanır. Allah’ın muhatabı olur. Bu sebepledir ki dinde yani düzende zorlama yoktur. Merkezi yönetimler bunun için gayrimeşrudur.
Öz Türkçe ile:
“Ve yazı konur. Suçluları onun içindekilerden kuşku içinde görürsün. Ey veylerimiz var derler. Bu yazıya ne oluyor. Ne küçük varsa ne büyük varsa hepsini içermektedir. Ürettiklerini karşılarında bulurlar. Yetiştiricin kimseye kötülük yapmaz.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve kitab vaz olunmuştur. Mücrimler onun içinde olanlardan müşfiktir. Ey veylerimiz var diye kavl ederler. Bu kitabın neleri var. Kebir olsun sagir olsun hepsini ıhsa etmiş. Amel ettiklerini hazır vecd ederler. Rabbin kimseye zulmetmez.”
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَاوَيْلَتَنَا مَا لِهَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا (49)
***