KEHF SÛRESİ - 5. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا (16) وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا (17) وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا (18)
***
وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ
Va EiÜ iGTaÜaLTuMUvHum (Va EiÜ İFGaLTuMUvHuM)
“Onları i’tizal ettiğimizde”
Bundan önce “Biz” dediler. Namazda da “Biz” deriz. Eğer başkasına hitap edeceksek “Biz” deriz. Birbirimize hitap ediyorsak “Siz” deriz.
Kehf Ashabı da kehfe yerleştikten sonra Allah’a söz verdiler ve böylece uzleti tercih ettiler.
Biz de Kooperatifimizin semtine iltica ettiğimiz zaman bir sözleşme yapacağız. O sözleşmede semavat ve arzın Rabbi bizim de Rabbimizdir diyecek ve O’na söz vereceğiz. O’nun kâinatına, gerçek kâinata başvuracak, karşılıksız para ve ekseriyet sistemini kullanmayacağız. Liderlerimizi tanrı ittihaz etmeyeceğiz. Sahte diplomalara değil gerçek ilme tabi olacağız.
Şimdi ise birbirlerine söz vermektedirler.
“İttizal ettiğimizde” diyor biri diğerlerine.
Demek ki hukukun iki kaynağı vardır.
-Doğa kanunları ki bu müsbet ilimle tesbit edilmektedir.
-Bir diğeri de aramızda yaptığımız sözleşmelerdir.
Buradaki “Ve” harfi atıf harfidir, iki cümleyi birbirine bağlamaktadır. Biri, “Rabbimiz bize ledününden rüşdü ver” diğeri de “i’tizal ettiğimizde” cümlesidir. Biri doğa kanunlarının tesirleridir, diğeri ise halkın uzlaşmalı isteklerini temsil eder.
“İz” geçmişte olan olayı hatırlatır.
“İz” geçmişe, “Za” hâle ve “İza” geleceğe işaret eder.
“GZL” kökü çıkarmak anlamındadır. “A’zel(zal)” denk yapmak için bir torbada bulunanı iki torbaya böldükten sonra, yük yerleştirildikten sonra her bir torbaya verilen addır. “A’zl(ze)” ayırmak demektir. Bir torbadan çıkarılıp ayrı yapılan torbadır. Birini azaltma ama azaltılanı da ayrı değerlendirmedir.
“G(ayn)” etki etmek, “Z(zel) sarsmak, ayırmak anlamındadır. “L” ise ilişkiyi ifade eder. Ayrılan ayrı olmamaktadır.
“İ’tizal” ise iftial kalıbındadır. Kendileri ayrılmışlardır. İftirak etmişlerdir. Yani topluluklarını terk etmişlerdir. Ayrı bir yerde küçük birlik oluşturmuşlardır.
Biz de semtlerimize çekildiğimiz zaman topluluğumuzdan ayrılmayacak, kopmayacak, aynı topluluk içinde başka küçük topluluk olacağız. Nasıl büyük yerde bulunan ayrı torbalar halinde paketlenirse ve ambalajlanırsa, semtler de böyledir. Topluluk içinde topluluktan kopmadan onun bir yapı taşı, hücresi olunacaktır.
وَمَا يَعْبُدُونَ
Va MAv YaGBuDUvNa (Va MAv YaFGaLUvNa)
“Ve ibadet ettikleri”
Buradaki “Ve” onlara atfetmektedir. “Onlar” zamirdir. “Ma” ise isimdir. İ’tizal edinen onlar ve ibadet ettikleri. “İ’tizal” bizden ayırma anlamında olduğu gibi bizim onlardan ayrılmamız anlamındadır. “Onlar” kavimdir.
Bugünkü topluluklar ve insanlardır. “Ma” ise bugünkü putlardır. Karşılıksız para, ekseriyet, liderler ve cehli mürekkep diplomalılardır. Basit cehli anlatmaktadır. Diplomasızlar basit cehaletle cahildirler. Oysa bugünkü diplomalılar cehli mürekkeple cahildirler. Çünkü diploma ile âlim olduklarını zannediyorlar. Kimse ilim için çalışmıyor, herkes diploma için çalışıyor. Karşılıksız para gibi karşılığı olmayan ehliyetleri anlatıyor. Sahtekârlar.
“Ma” “BYN” kelimesinden gelmektedir. Son “N” düşmüştür. “B” “M” olmuştur. Kenarın üst tarafı. Çukur düşünülürse çukur tarafı “N”den dönüşen “L” de Ma da her iki manayı taşırlar.
“Abd” ana kapının önündeki bekçidir. “Abd”in “amel”den farkı, “amil” olan emeğinden belli bir süreyi başkasına tahsis edendir. Geri kalan zamanlarını ise başkalarına kullandırabilir. “Abd” ise bütün vaktini birisinin emrine veren kimse demektir. Kişi kendisini satma hakkına sahip olmadığı için abdlik (kölelik) sözleşmesi batıldır. Burada sözleşmeye göre başka insanlara, kâfirlere hizmet verilmeyecek anlamında değildir. Bütünü ile yücelterek birine hizmet vermek ibadettir.
“G(ayn)BD” kökü 275 defa, “GMD” 7 defa geçmektedir; toplam olarak 282 eder.
“G(ayn)” etkiyi, “B” geçiş kapısını, “D” çevreyi ifade eder.
“İbadet etmek” demek yalnız onun işini yapmak, başkasının işini yapmamaktır. Allah’tan başkasına ibadet etmekten de uzaklaşmışlardır.
Evet, semtler kuracak ve orada yalnız Allah’a ibadet edeceğiz. Ürettiklerimizi satacağız, onların ürettiklerini alacağız. Ama onların işçisi olmayacağız. İşçilik köleliktir.
Burada “Men” değil de “Ma” kullanılmıştır. Putlar ya insanlardan olur ya da eşyadan olur. Her iki çeşit puttan uzak olunacaktır. Peygamberlere de ibadet edilmeyecektir.
إِلَّا اللَّهَ
EilLa elLAHı (ilLay ellLAHi)
“Allah’ın dışında”
“İlla” kelimesi “İnLa” veya “İnneLa”dan dönüşmüş olabilir. Değildir veya değilse anlamlarına gelir.
“İnne”den dönüşmüşse Allah’a ibadet etmedikleri kesin olur ise Allah’a ibadet etme belirsiz olur. Şafiiler “İnne”den, Hanefiler “İn”den dönüştüğüne göre mana veriyorlar. Biz ise karine ile iki manayı da veriyoruz, müşterektir. “İnne”den dönüşmüş kabul ediyoruz.
“ELLAH” kelimesi harflerin terkibinden oluşmadır. Kök manası yoktur. Allah var, bir de yaratılan var, buna melekût denir. Sonra Allah yine “Hu” olarak “O” kalır ama sebepler âlemini var eder. L’ler de melekût alemini temsil eder. Daha canlı yaratılmamıştır. Melekler var ve Allah var. Bir de cansız âlem var. Bundan sonra hayat var edilecek, ruh var edilecek, sonra da insan ortaya çıkacaktır. Besmele buna göre oluşur.
Buradaki istisna Allah’ın dışında taptıklarından başkasına i’tizal ettik diyorlar birbirlerine. Kavimler Allah’a ve başkasına tapıyorlar. Tam çağımızı ifade etmektedir. Doğa kanunlarına ve ilahi kanunlara uyuyorlar, ama onun yanında putlara, karşılıksız paraya, ekseriyetin oyuna, liderlerine ve kuru diplomalara da tapıyorlar. Biz onlardan i’tizal ediyoruz ama onların müsbet ilimlerinden değil, onların gerçek varlıklarından değil. Yani topluluktan tamamen kopmuyoruz. Onlara karşı da çıkmıyoruz. Biz yalnız karşılıksız paralarından uzaklaşıyoruz. Para olarak toprak, demir, buğday ve altınları kullanıyoruz. Ekseriyet sistemi yerine uzlaşma sistemini, hakemlik sistemini kullanıyoruz. Liderlerimiz yok arkadaşlarımız var, görevlerimiz var. Diplomalara değil, içtihat ve icmalara bağlıyız.
فَأْوُوا
FaEVUv (Fa iFGaLUv)
“Evy edin”
“İz”de şart özelliği olmadığı için “Fe” harfi gelmez ama burada gelmiştir. Mademki i’tizal ettik, şimdi yapacağımız iş kehfde yuva yapmak. “İz”de şart özelliği yoktur. “Fe” getirilerek şart özelliği de kazandırılmıştır. Haberin üzerine “Fe” gelirse mübteda şart manasını da taşımaya başlar. “Fe” harfi “Ve” harfinden dönüşmüştür. “Ve” harfi sert süreksizdir. “Fe” harfi yumuşak süreklidir. Peş peşe olmayı ve tertibi içerir.
“EVY” yuva kelimesinin köküdür. Canlılar uyuma durumundadır. Yavrularını yetiştirmeleri için yumurta koyacak yer bulma durumundadır. Bu yere “yuva” denir. İnsanlar dinlenecekleri zaman veya tehlikeli fırtınalı zamanlarda evlerine sığınırlar, bu “evy etme” anlamındadır. Emir sigası “LiYefgalu”dan dönüşmüştür. “İkame etme” geçici olarak bulunmak demektir, “evy etme” ise artık oranın sakini olmak demektir.
Şimdi bizim size dediğimizi onlar da birbirlerine diyorlar. Mademki biz karşılıksız para kullanmayacağız. Ekseriyet oyu ile hareket etmeyeceğiz. Liderlerimize ibadet etmeyeceğiz. Kuru diplomalar bizim için geçersiz olacaktır, teminatsız diplomalar geçersiz olacaktır. Ehliyet sahibi hata yaparsa onu âkilesi tazmin edecek. Yapacağımız iş kendi semtimize sığınmadır, orada yerleşme ve orada Rabbimize ibadet etmedir.
إِلَى الْكَهْفِ
EiLay eLKaHFı (EiLay eLFıGLı)
“Kehfe”
فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا | إِلَى الْكَهْفِ | الْفِتْيَةُ | إِذْ أَوَى |
فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ | إِلَّا اللَّهَ | وَمَا يَعْبُدُونَ | وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ |
İlk ayette Allah bize anlatmaktadır. Burada ise aynı şeyi birbirlerine anlatmaktadırlar. Tekrar edilen kelimeler vardır ama aynı cümle yapısında değildir. Bizim şimdi ne yapacağımızı öğretmek için böyle yapılmıştır. “Kehf” kelimesi izhar edilmiştir. Çünkü muhatap ve hatip başkadır. Harfi tarifle getirilmiştir. Bilinen bir kehfde iva edeceklerdir. Biz de şimdi bu kehfi tanımlıyoruz. Yüz lojmandan oluşan bir apartman ve yüz dönüm yerde kurulan bir dinlenme veya sığınma yerleri.
Bugün zelzele ve benzeri afetlerde veya savaşta kentlerde yaşamak mümkün değildir. Elektriklerin kesildiği, suların akmadığı, yolların tıkandığı, yapıların çöktüğü bir yerde yaşamak mümkün değildir. Bunun için taşınabilir evler olmalıdır, dinlenme evleri olmalıdır, kentlerin dışında yerleştirilmelidir. Ayrıca hendekler kazılmalıdır. Bu gibi durumlarda bunlar sığınma yerleri olarak da kullanılmalıdır. Kehf ashabının sığındığı yerler böyle kayalarda oyulmuş evlerdendir.
“K” harfi kevni oluşu, kâneyi temsil eder.
“H” harfi kapalılığın görünmezliği ifade eder.
“F” harfi çevreden ayrılmakla beraber kopmamayı ifade eder.
İster yüz lojmanlı apartmanlar olsun, ister yüz dönümde kurulan yüz villalı dinlenme evleri olsun, bunlar birer kehfdir.
Allah Kehf Ashabını anlatırken de bize yüz lojmanlı apartmanlara veya yüz villalı dinlenme sitelerine sığınmamızı emrediyor ve birbirimizi davet etmemizi emrediyor. Yani bizi birbirimize dinlenme sitelerine katılmamızı arkadaşlarımıza söylememizi emretmiş oluyor.
يَنْشُرْ لَكُمْ
YaNŞuR LaKüM (YaFGuL LaKuM)
“Bizim için neşretsin”
“Y” harfi görünmezliği, kolaylığı ifade eder. Ben-sen karşılığıdır. Fiillerin başına gelir ve fiili geleceğe yöneltir. Burada “Rabbuküm” kelimesini temsil ediyor. Evy emri şart kabul edilmiş ve cevabı olduğu için cezimli gelmiştir. Vücuben bir hazf vardır. “İveye”den “Evy ederseniz” cümlesi hazf olmuştur.
“Le” aslı “Li”dir. Zamirlerin başına geldiği zaman “Le” olarak gelir. Gramerciler şöyle izah ediyorlar. “Li”nin aslı “Le”dir. Tekit “Le”si ile karışmasın diye “Li” olarak söylenmektedir. Zamirlerin üzerinde tekit “Le”si gelmeyeceği için “Li” olarak söylemeye gerek kalmamıştır. Dillerdeki bu inceliklere dillerin rastlantı olarak oluşmadığı, ince bir planlamanın sonucu olduğu ortaya çıkar.
“Küm” ben ve senlerden oluşur. Türkçedeki biz anlamındadır. Ben + sen = Türkçede biz, Kur’an Arapçasında sizdir.
“Neşr” kökü Kur’an’da 21 defa, “Nüşuz” kökü 5 defa geçmektedir.
“Neşr” yoğun surette yayılarak esen rüzgârdır. Asıfın zıddıdır. “Neşretmek” yaymak, her tarafa ulaştırmak demektir.
“Nun” harfi belirsizliği ifade eder, “Ş” ise “Şey, Şems, Şuhud” gibi kavramsal varlıklardır, aynadaki varlık benzeridir. Şey insanın kafasında tasarladığı varlıktır, diğerlerini temsil eder.
“Neşretmek” birbirinden uzaklaşmak ama aralarındaki ilişkiyi de koparmamayı ifade eder. “R” tekrarı, sürekliliği ifade eder.
رَبُّكُمْ
RabBuKuM (FaGLuKuM)
“Rabbiniz”
“Rab” kelimesi Kur’an’da tekrar edilmektedir.
Çünkü bugün olduğu gibi geçmişteki geçiş dönemleri de zulüm dönemleridir. Ama geçiş ancak böyle olmaktadır. Bunlar doğum sancılarıdır. Bu gençler kendi kendine hareket etmemektedirler, aldıkları ilahi emri uygulamaktadırlar. Bugün de biz bunları kendiliğimizden yapmıyoruz. Başlangıçta bunların olacağını da bilmiyorduk. Şunu yapmamız gerekir diyoruz. Kur’an’a uyuyoruz. Sonra o ileride Allah tarafından gerçekleştiriliyor.
Çöl bitkilerinin bir kısmı su kaybetmemek için tepesi yuvarlak yarım küre şeklinde olurlar. “Rabve” bu bitkilerin adıdır. Her yıl yavaş yavaş değişerek olgun bitki olurlar. İnsanların da eğitilmesi bununla ifade edilmiştir.
“R” tekrarı, “B” geçişi ve birliği ifade eder.
مِنْ رَحْمَتِهِ
MiN RaXMaTiHIy (MiN FaGLaTiHIy)
“Rahmetinden”
“Rahm” annedeki döl yatağıdır. Annenin çocuğuna olan davranışlarına benzer davranışlar rahmettir. Karşılığı beklenmeden yapılan ihsanlardır. Allah rahmete dayanan bir kâinatı var etmiştir. Tüm olaylar rahmete bağlıdır. İşte o rahmetin neşri istenmektedir.
وَيُهَيِّئْ لَكُمْ
Va YuHayYiE LaKuM (Va YaFaGıL LaKuM)
“Ve bize teh’yi etsin”
“Beyn” çukurdur. “Kevm” ve “Teyn” yüksekliktir. “Havn” ise düzlüktür. “Sehl” de ovadır. “Tehyi’ etmek” demek hazırlamak demektir. İleride bir işi kolay yapabilmek için şimdiden bazı işleri yapmak demektir. Zorlukları gidermek demektir.
“Leküm” kelimesi tekrar edilmiştir. Kimine rahmeti neşredecek, kiminin de işlerini kolaylaştıracak. Rahmet olunanlar, işleri kolaylaştırılanlar farklı kimseler olduğu için tekrar edilmiştir. Yeni düzenden tüm insanlar yararlanacaklardır. Ama yeni düzeni özel grup getirecektir. Kur’an’dan önce yeni peygamber gelir, ona inananlar o inkılabı yaparlardı. Kur’an’dan sonra ise müminler bu görevi görecekler, işlerine Allah yardım edecektir.
Çok açık ifade ile Allah diyor ki; eğer siz ortaklık sitelerine taşınmazsanız, bu sitelerde yerleşmezseniz, size rahmet olunmayacak ve sizin işleriniz kolay olmayacaktır.
مِنْ أَمْرِكُمْ
MiN EMRiKuM (MiN FaGLiKuM)
“Emrinizden”
Burada “An Emriküm” denmiyor, “Min Emriküm” deniyor. Emirlerden belli emir kastedilmektedir. O emir de “Adil Düzen”i getirme görevidir. Kehfe gittikleri zaman gidişleri sadece topluluktan kaçma değil, ayrılma değil; kendi kehflerine çekilecekler ve bu zulüm düzenini nasıl değiştirecekleri üzerinde çalışacaklardır. Buradaki emir budur.
“EMR” “MRR”den dönüşmüştür. “Murur etmek” demek uğramak demektir. Emre uğratan denir. Sözünü geçiren anlamındadır. “EMR” kelimesi büyük anlamında olduğu gibi; iş anlamındaki çalışmadaki işten ziyade hareketlerdeki, oluşlardaki iştir.
“E” gücü, “M” varlığı, “R” de tekrarı ifade eder.
Buradaki işlerinizden kasıt, Hıristiyan oldukları halde ortalığın düzelmediği, halkın daha da azdığı, iktidarın bu sefer Hıristiyanlık adına zulmünü sürdürmesidir.
Bugünkü bizim durumumuzdur.
Bunun çaresini uzlette bulun demektir.
Kehf Ashabının görüşlerini Kur’an bize aktarmaktadır.
مِرْفَقًا (16)
MıRFaQan
“Mirfak”
“Mirfaq” dirsek demektir. Bu kalıp köke göre ism-i aleti, ism-i zamanı, ism-i mekânı ve mastarı gösterir.
“RFQ” Kur’an’da 5 defa geçmektedir. “Ref'” kaldırmak anlamında 39 defa geçmektedir. Toplamı 44 eder. Kol kaldırma aracıdır. Mafsala bağlıdır. Birbirine kenetlenerek hareketi sağlar. Kaldıraç derler. İşbölümünü temsil etmektedir. Dayanışmayı temsil etmektedir.
YORUM:
Mağaraya sığınan birkaç farir şeklinde anlatılan ve anlaşılan Kehf Ashabı dünyayı yeniden düzenleme planlarını kurmaktadır. Allah bize biz kaç kişiyiz, ne yapacağız dememizi, semt sitelerini gerçekleştirirsek Allah’ın bize rahmet edeceğini ve işleri kolaylaştıracağını bildirmekte, bunu da birbirimize söyletmektedir. Azlığına ve itilmişliğine rağmen Kehf Ashabını örnek göstererek bunları yapmaktadır.
Öz Türkçe ile:
“Onlardan ve Allah’tan başkasına taptıklarından ayrıştık. Şimdi yontma evlere yerleşelim. Yetiştiricimiz iyiliğinden bize yayacaktır ve işimizi dayanışma içinden kolaylaştıracaktır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onlardan ve Allah dışında ibadet ettiklerinden i’tizal ettik. Kehfe evy edelim. Rabbimiz rahmetinden bize neşredecek ve bizim emrimizi mırfakan tehyi’ edecektir.”
وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا (16)
***
وَتَرَى
V aTaRay elŞaMSa (Va TaFGaLu)
“Ve re’y ederdin”
“İz” içindeki muzari mazi manasınadır, yapardın anlamındadır.
Bu ayetle de sonraki durumu anlatmaktadır.
Bu konuşmalardan sonra onlar özel bir yontma evde yerleştiler. Bunu Kur’an bize gördün şeklinde anlatmakta, böylece Kehf’in yerini bize tarif etmektedir. Şimdi de görürsün anlamında da olabilir. Yani bugün onların durumu böyledir.
“Ve” harfi iki ismi veya cümleyi birbirine bağlar. Bugün onların kehfinin durumu anlatılmaktadır.
الشَّمْسَ
elŞaMSa (elFaGLa)
“Şemsi”
“Şems” Güneştir. Kur’an’da 33 defa geçmektedir. “Şafak” ise 11 defa geçmektedir. 44’de birbirlerini ikilemektedirler.
“Ş” şey anlamında olup tasarlanmış enerji kaynağıdır. Hidrojen enerjisi ile depolanmış ve ışık halinde çevreye enerji yaymaktadır. “M” maddeyi, cismi, suyu ifade eder. “S” periyodik sürekliliğini ifade eder. Seneler onun ışığına göre sayılır.
“Şems” dediğimiz zaman iki mana anlaşılır. Biri gökteki sıcak ışık salan cisim, diğeri ise ışığın kendisidir. Burada anlatılan ışıktır, kendisi değildir. Çünkü ziyaret etmesinden bahsedilir ki kendisi kehfe girip ziyaret eder durumu yoktur. Şems özel isimdir, marifedir.
إِذَا طَلَعَتْ
EiÜAv OaLaGaT (EiÜAv FaGaLaT)
“Tulu’ ettiğinde”
Buradaki “İza” geçmişi ve geleceği içermektedir, ne zaman olursa olsun tulu ettiği zaman demektir. Bugün eğer o kehfe gitseniz ve bekleseniz, Güneş doğduğu zaman göreceğinizi anlatıyor.
“O(Ta)LG” kökü 19 defa geçmektedir. Buna eş “O(Ta)LQ” kelimesi vardır, bu da 23 defa geçmektedir. Toplamları 42 etmektedir.
“Şems” kelimesi müennestir. Doğurganlar dişi kelimelerdir. Bu sebeple fiilin sonunda “T” gelmiştir. Kelime mazidir ama manası “İza”dan dolayı muzaridir. Dal demektir. Tomurcuk demektir. “Talea” fiil olarak tomurcuklandı demektir. Güneşin doğması için de kullanılır. İfti’al babından ittila’ içinde doğmak, bir bilgiye erişmek anlamlarında kullanılmaktadır. “Tın, Tayr, Tavr, Tabak” kelimeleri ile düzeni ifade eder.
“Tulu etme” ortaya çıkma anlamındadır. Bozucu değil yapıcıdır.
“L” harfi belirleyicidir. “G(Ayn)” harfi etkileyicidir.
“Güneş’in tuluu etmesi demek, kendisinin değil de ışığının gelmesi demektir. Güneş ışığı atmosfere girdiği zaman isfar eder, yeryüzüne geldiği zaman tulu eder.
تَزَاوَرُ
TaZaVaRu (TaFaGaLu)
“Tezavür eder”
“Zeyr” ziyaret, “Zira” ağacın güneş almasına mani olduğu yer, “Zevr” ağaç veya ormanlıktaki gölgenin dolaştığı yer demektir. Sonraları kişilerin yakınlarını veya başkalarını dolaşmalarına ziyaret denmiştir. Ölü mezarlarının ziyaret edilip onlar için dua edilmesi veya onlara dua edilmesi bütün topluluklarda gelenek halindedir.
“Z” geçiciliği ifade eder. “V” birbirine bağlar. “R” sürekliliğini gösterir.
“Murur etmek” gelip geçmedir. “Ziyaret” ise biraz kalmaktır. Tezavür, doğarken Güneş’in ilk vurduğu yeri tanımlamaktadır.
عَنْ كَهْفِهِمْ
GaN KaHFıHıM (GaN FaGLiHiM)
“Kehflerinden”
Sağdan gelmek, soldan gelmek ifadelerinde “An” kelimesi “Ani’ş-Şimali Ve Ani’l-Yemini” olarak kullanıldığı halde, burada “An Kehf”e getirilmiş, “Zate’l-Yemini” denmiştir.
“Tezaverü Kehfehum Ani’l-Yemini” denmesi gerekirken, “Tezaveru An Kehfihim Zate’l-Yemini denmektedir.
Birinci şekilde söylense Güneş dışarıda kalmış olur.
Oysa burada içeriye girdiği için “Kehf”in başına “An” gelmiştir. Yani Güneş Kehf’in sağından görünmeye başlamıştır. An harfi cerinde ayrıldığı yerde değişiklik olacaktır. Kehf’in sağ tarafından Güneş ışığı etki etmektedir. Rutubeti yok edip çürütücülerin faaliyetini önlemektedir. Bu sebeple “An” getirilmiştir.
“K” oluşu, “H” kapalılığı görünmezliği, “F” dışarı ile ilişkisini ifade eder.
Buradaki zamir Kehf arkadaşlarına gitmektedir.
ذَاتَ الْيَمِينِ
ÜAvTa eLYaMIyNı (FaGaLa elFıGLı)
“Yeminin zatından”
“ZaT” “Za”nın “T” ile getirilmişidir. “Za” işaret eden, gözeten demektir. “Zat” içeriği ifade eder.
“Yemin” sağ koldur. Güneş’in doğduğu tarafa yöneldiğinizde sağda kalan da yemindir. Kuzey yarımkürede güneyi gösterir.
Kehf güneye bakmaktadır. Güneş doğduğu zaman Kehf’in batısına bakmaktadır. Mağarada yüzleri kapıya doğru bulunanların sağından Güneş kendilerine yaklaşmaktadır.
وَإِذَا غَرَبَتْ
VaEiÜAv ĞaRaBaT (Va EiÜAv FaGaLaT)
“Ve gurub ettiğinde”
“Ve İza Talaat”a bağlanmaktadır. Gurub ve tulu zamanları farklı olduğu için “İza” tekrar edilmiştir. Sabahleyin doğan Güneş doğudan mağaraya girmekte, mağaradakileri ziyarete başlamakta, akşama doğru da soldan batmaktadır. Öncesinde şuruk ettiğinde dememekte, burada ise gurub ettiğinde demektedir. Bu durumda şuruk ettiğinde mağara ile güneş arasında bir yükselti vardır. Gurub ettiğinde ise bir yükselti yoktur.
“ĞRB” kökü Kur’an’da 19 defa geçmektedir. “ĞRF” kökü ise 7 defa geçmektedir. Toplam 26 eder, ikili sayıya geçilir.
İğtiraf etmek avuçlamaktır, ğurfet ise apartman katıdır. “Ğ harfi ĞYR, ĞLL, ĞRQ” kelimelerinden başkalaşma, değişme kavramlarını içerir. Güneş’in batması ile karanlık çöker.
تَقْرِضُهُمْ
TaQRiWuHuM TeFGiLuHuM
“Onlara karz eder”
“QRW (Dat)” kelimesi Kur’an’da 13 defa geçmektedir. “QRD” ise 3 defa geçmektedir. Toplamları 16 eder. Eğer ikileşmeyi birden fazla kelime tamamlıyorsa, toplamı seçkin sayıya hangisi uygun olursa o alınır. Burada 16’ya tamamlanmaktadır, kesinliğe yakın sayıdır.
“Q” kuvveti, “R” sürekliliği ifade eder, “W(Dat)” ise dalalete, zarara benzer, çökmeyi ve dağılmayı ifade eder. Onlara güneş ışığı batarken değerek geçiyor.
Baştaki “T” Güneş dişi kelime olduğu içindir.
“Hum” zamiri Kehf Ashabına gitmektedir.
ذَاتَ الشِّمَالِ
ÜAvTa elŞiMAvLı (FaGaLa eLFıGAvLı)
“Şimalin zatında”
Şimalin tarafında batıyor. “ŞML” sol koldur. Güneşe döndüğünde sol tarafa şimal denmektedir. “Ş” harfi şerri temsil eder, karanlığı soğuğu temsil eder. Güneş batarken kapıya bakan Kehf Ashabının solundan Güneş kaybolup gidiyordu.
وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ
Va HuM Fiy FaCVaTin MiNHu (Va HuM FaGLaTin MıNHu)
“Ve onlar onun fecvindedirler”
Onlar Kehf’in ortasında belli yerde idiler.
Belli yerde olduklarını “Minhu” kelimesinden anlıyoruz. “Min” ve “Bi” “Fi” yerine geçer. “Fi”de yer belirsizdir, “Min” ve “Bi”de ise belirlidir.
Tümünü kaplamadıklarını ifade etmek için “Fecve içinde idiler” denmektedir.
“FCV” 1 defa geçmektedir, “FCC” ise 3 defa geçmektedir, 4’e tamamlanmaktadırlar.
“FCV” sahanlık bir kalabalığın ortasındaki boşluktur, meydandır. “FCC” ise iki dağ arasındaki geçit yeridir.
“F” bitişik kalarak ayrılmayı, “C” toplanmayı, “V” de birliği ifade eder.
Buradaki “Ve” hal vavıdır. Hal demek aynı zamanda olma anlamındadır. Sıfat ise aynı mekânda olma anlamındadır.
Kehf’in önünde bir dağ vardır, sabah akşam güneş ışığı mağarayı taramakta ise de gün içinde Güneş ışığı girmektedir. Böylece Güneş ışınlarından sağlık olarak yararlandırmaktadır. Ancak zararlı olduğu saatlerde gölge yapılmaktadır. Kehf Ashabı ise daha arkada olup Güneş hiç değmemekte olabilir.
Bugün bu mağarayı bu yolla bulacağız. Bu özelliği taşıyan yontulma evi bulacağız. Orada kemikler ve DNA artıkları olacak. Onların tahlili ile Kehf Ashabını tarihlendireceğiz.
ذَلِكَ
ÜAvLiKa
“Bu”
Yani Kehf’de bulunmaları ve bu şekilde kalmaları Allah’ın ayetlerindendir.
İnsanlık daha pek çok bin yıl yaşayacaktır. Kur’an’ın ayetleri her bin yılda yeniden ortaya çıkacaktır. Allah insanlara ben varım diye bildirecektir.
Bugün insan dâhil canlıların hücreleri dondurulmakta ve seneler sonra canlandırılabilmektedir. Kur’an burada insanlara bir kimseyi dondurup sonra uyandırma yolunu tarif etmektedir. Uzay yolculuğunda bu sayede sağlam insan ulaştırılabilecektir.
مِنْ آيَاتِ
MiN EaYAvTi (Fa FaLAvTı)
“Ayetlerden”
“Ayet” yol işaretidir, trafik levhasıdır, sizi istediğiniz yere götüren bilgidir.
“Y” kolaylığı temsil eder. “E” ise gücü temsil eder. Sonundaki çoğul ve dişilik ifade eder. Kur’an’ın koyduğu trafik işaretlerindendir. Kehf ashabını kehflerine götüren işaretlerdir.
اللَّهِ
elLAvHı
“Allah’ın”
Allah’ın ayetleridir. Kur’an’ın tamamı Allah’ın ayetleridir.
Allah’ın dört ismi vardır, diğerleri sıfattır. Biri “Hüve”dir. Diğeri “Allah”tır. Üçüncüsü “Ehad”dır. Dördüncüsü “Samed”dir. “Hüve” mahlûksuz ilahın ismidir. “Allah” mahlûklu ilahın ismidir. “Ehad” ise faal olan rabbin ismidir, tekliğini temsil eder. “Samed” ise eksiksiz olduğunu ifade eder.
Bunlar özel isimlerdir. Başkalarına ad olamaz. Çoğulları yoktur.
مَنْ يَهْدِ
MaN YaHDi (MaN YaFGaLu)
“Kime hidayet ederse”
Buradaki “Men” “Beyn”den bir kelimedir. Dudak harfi beni, orta harf seni, arka harf onu ifade eder. “Men” insandaki kişiliktir. Bedenin ruhla ilişkisini ifade eder.
“HDY” hediyeden gelen bir köktür, kişilerin birbirlerine gönderdiği hediyedir. Ben dost olarak geliyorum demektir. Sonra yol gösteren kılavuz anlamında kullanılmıştır.
“Yehdi” Allah’ı temsil eder.
“H” engelleri ifade eder. “D” çevreyi ya da kolaylığı.
Allah’ın hidayet ettiği kimse demek olur. Allah insanlara Kur’an’la hidayet eder, ilimle hidayet eder, birini arkadaş eder onunla hidayet eder, ilham eder onunla hidayet eder.
اللَّهُ
elLAHu
“Allah”
“H” harfi Allah’ın zatını ifade eder. “L” harflerinden biri meleği diğeri de melekûtu ifade eder. Allah insanlara yine insanlarla hidayet eder. Olaylarda sorunlar çıkıyorsa hatanız var demektir. Düşünürseniz hatanızı bulursunuz ve hidayete öyle gidersiniz.
فَهُوَ الْمُهْتَد
Fa HuVa eLMuHTaDi (FaHuVaL MuFTaGıLu)
“O mühtedidir”
Buradaki “Fe” harfi “Men” şartının cevabına getirilen “Fe” dir. Şart her gerçekleştiğinde sonuç vardır. Hüküm bir defaya ait değildir demektir.
“O ihtida eder” diyerek hidayete yalnız Allah’ın gösterdiği yoldan gidersen hidayet etmiş olursun. Kur’an’ı okumayı gericilik kabul eden, Tevrat, İncil efsanedir, Hazreti Musa ve Hazreti İsa tarihi şahsiyetler değildirler diyen bir zihniyetin hidayete ermesi mümkün mü?
Kapitalizm ve sosyalizm ve karma sistem budur.
وَمَنْ يُضْلِلْ
Va MaN YuWLiL (Va MaN YuFGıLı elLAHu)
“Ve kimi idlal ederse”
“Walle” Kur’an’da 191 defa geçer. “JLL” (zalle) 33 defa geçer. Toplam 32*7 eder.
“Dalle” kaybolan deve demektir. Şaşırmak anlamına gelir. Yoldan şaşırmak ve kaybolmak demektir.
Burada “keydlerini dalalet içine koydu” denmektedir. Böylece her taraftan çevrilmiş bir çember içinde şaşkına dönmüşlerdir. Tarihte birçok savaş arkadan çevirerek çember içine alarak kazanılmıştır. Düşmanı başka tarafta gözetleyenler beklenmedik yerden saldırıya uğradıklarında şaşırırlar. Burada Türklerin kullandığı savaş taktiğine de işaret vardır.
“W(Dat)” (Zarar, Zaif, Maişet Dank) kelimelerinden bilindiği gibi zarar ve yanlışlıktır.
“İdlal etmek” demek başkasına yanlış yol göstermek demektir.
فَلَنْ تَجِدَ لَهُ
Fa LaN TaCiDa LaHu (Fa LaN TaFGaLu LaHUv)
“Ona vecd edemezsin”
Buradaki idlal ettiği kimse şartının cevap fasıdır. Kaç defa idlal ederse etsin hiçbir idlalın bulunmadığını ifade etmek için getirilmiştir.
“Men” kimse anlamındadır. “Lehu”daki “Hu” zamiri “Men”e gitmektedir.
“Tecide”nin kökü “Vecede”dir. “Vav” düşer “Tecide” olur.
“Vecede” Kur’an’da 107 defa geçmektedir. “Vekeze” 1 defa geçmektedir. Toplam olarak 108=3*3*3*2*2 eder. “V” birleştirici, “C” toplayıcı, “D” çevreleyicidir. Bulmak anlamındadır. “Len” gelecekte de asla olmayacak bir nefiydir. Başka irşad merkezi yoktur.
Bugün semt kooperatifleri kurarak kehflerine çekilecek kimselere Allah hidayet edecektir. Bunun dışında kurtuluş yoktur. Siyasi partiler, sendikalar, odalar, meclisler, yargı çözüm bulamaz. Ordunun görevi ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamadır. Bunu başarı ile yapmaktadır. Ondan daha fazlası onlardan beklenemez. Ancak emekli askerler de kooperatifler kurarak Allah’ın hidayetine doğru adım atmalıdırlar.
مُرْشِدًا (17)
MuRŞiDan (MüFGıLan)
“Mürşid.”
“RŞD” Kur’an’da 19 defa geçmektedir. “RSS” ise 1 defa geçmektedir. Toplam olarak 20 etmektedir. “Rasad” gözetleyici demektir. “Sad” “Şin”e dönüşmüş, gözetleyerek yol bulmak ve göstermek anlamları kazanmıştır. “Rüşde ermek” kendi kendine karar vermek yeteneğine ulaşmak demektir. “İrşad”ın ismi failidir.
“R” tekrarı, “Ş” şeyi, düşünüleni ifade eder. “D” çevreleyen anlamındadır.
YORUM:
Kehf Ashabının yontma evlere sığındığı gibi biz de yüz lojmanlı apartmanlara sığınacağız. Apartmanın üç kat bodrumu olacaktır. Yapı öyle yapılmıştır ki üst katlar önce yıkılır, bodrum katlar ise en sonra yıkılır, alt kat en sonda yıkılır, hatta yıkılmaz, üstüne çöken enkaz onu korur. Zelzele veya bomba enerjisi üst katlarda sona erer.
Bu savaştaki korunaktır.
Barışta ise arsanın çevresi önce beton duvarla çevrilidir. Sonra madeni telle çevrilmiştir Yüksek elektrikle şarj edilebilmektedir. Tırmanarak girmesi imkânsızdır. Kaldı ki çatı katında uçaksavarlar yerleştirilmiştir. Ve çevreyi konur, zorlayanlar içeriye sokulmaz. İçeriye giriş elektronik anahtarlarla olmaktadır, girişler ve çıkışlar fotoğraf ile kaydedilmektedir. Herhangi bir olay olduğu zaman kapılar kapanmakta ve içeri girme imkânı olmadığı gibi dışarı çıkma imkânı da olmadığı için failin kaçması imkânsız hâle gelmektedir.
Biz çağımızın kehfini böyle tanımlıyoruz.
Semtimizde üreteceğimiz para ile değil, ilkel kabilelerde olduğu gibi malları değiştireceğiz. Bunu biz yapmayacağız, semtimizin tüccarları yapacaktır.
Dünya ile ilgimizi kesecek, Kur’an düzenine göre yaşamaya başlayacağız.
Başkaları da başka düzenlerle yaşamaya başlarlar. Komünizm dâhil herkes kendi apartmanında istediği gibi yaşayacaktır.
Kanunlarımız ceza uygulamalarına izin vermemektedir.
Suç işleyenleri devlete teslim ederiz.
Mağaranın güney cephesinde sivri dağın bulunması, Kehf Ashabının burasını seçmesi, Allah’ın onlara hidayetidir. Allah bize de böyle yollar gösterecektir. Yüz lojmanlı apartmanlarla yüz villalı dinlenme siteleri bunlardandır.
Öz Türkçe ile:
Güneş vurduğunda yontma evlerin sağ yanında dolaştığını görürsün. Battığında sol yanından geçip giderdi. Onlar onun ortasındaydılar. Bu Allah’ın taşlarındandır. Allah kime yol gösterirse o yolu bulandır. Kimi şaşırtırsa ona bir kılavuz arkadaş bulamazsın.
Kuran Arapçası ile:
Şemsin tulu’ ettiğinde kehflerinin yemininin zatında tezavür ettiğini ve ğurub ettiğinde onlar ondan fecv’de iken onları şimalin zatında karz eder. Bu Allah’ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet ederse o mühtedidir. Kimi idlal ederse ona mürşid veli vecd edemezsin.
وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا (17)
***
وَتَحْسَبُهُمْ
Va TaXSaBuHuM (Va TaFGaLuHuM)
“Ve onları hesap ederdin”
“Vav” mutlak cem içindir iki ayrı şeyi aralarındaki ilgiden dolayı birleştirir. İki dudak arasından çıkan harftir, sert süreklidir. Beraber olma şartı yoktur, tertip de içermez.
Kendi durumlarını anlattıktan sonra onların dışarıdan görünüşü de anlatılmaktadır.
Yüz lojmanlı apartmanlarda yerleştiğimiz zaman dışarıdan nasıl görülmeliyiz. O özellikler anlatılacaktır. Asla saldırgan olmayacağız. Kendimiz kendi işimizle meşgul olacağız ama dışarıya karşı da korkunç yani güçlü görüneceğiz. Biz bunu Millî Görüş partilerini kurarak sağladık. Bizim kurduğumuz parti bizden ayrıldı ama bizden ayrılanlar iktidar olunca arkamızda onların olduğunu sandılar ve bizimle ilgili olmayan birçok tasarrufları biz yaptık sandılar. Böylece bize saldırmaktan kaçındılar.
“X(Ha)SB” kökü Kur’an’da 109 defa geçer. Onu ikili yapan “X(Ha)SM” kelimesidir, 1 defa geçer. “Hisbe” okun nişangâh kısmına denir. Mesafeye göre arpacığın yukarıya veya aşağıya tutulması gerekmektedir. Bunu başaran kimse hedefine ulaşır. Mekanikte hesap ilk olarak top atışlarında uygulanmıştır. “Hesap etmek” kesin olarak sonuçları elde etmek anlamına geldiği gibi zannetmek anlamına da gelir. “Zan” da kanaat anlamına gelir. Kur’an bu iki kelimeyi her iki şekilde de kullanmaktadır. Böylece ilmi sonuçların yaklaşık ve olası olduğuna işaret etmektedir.
“X(Ha)” hareketi, “S” sürekliliği, “B” geçişi ifade eder.
“XSM” bir şeyin kesik yeri demektir. Maddeyi ifade eder.
أَيْقَاظًا
EaYQAJan (EaFGAvLan)
“Eykaz”
Canlılar eğer uykuda iseler hareketsiz dururlar, uyumakta olduklarını anlarsın. Canlının canlılığı ile hareketi ile uyanık olduğunu bilirsin. Bitkiler bile uyurlar. Renkleri canlı renk halinde olur. Bu da derinin dış tarafı uyanıklık halini sürdürmektedir.
“YQJ(Zı)” canlı hareketli demektir. Uyku hali “Rakad”dır. Uyanık yakaza, uyuyan rakaddır. “Y” kolaylığı, “Q” kuvveti, “J(Zı)” gölgeyi ifade eder.
Görüntüleri canlı imişler gibi olacaktır. Semtimiz dışarıdan diğer semtlerden farklı olmayacaktır. İçimizde olanlar dışardakileri rahatsız etmeyecektir. Ama içeriye karışmak istediklerinde mukavim olmalıyız. Gizli bir şeyimiz olmamalıdır.
وَهُمْ رُقُودٌ
VaHuM RuQUvDun
“Ve onlar rukuddurlar”
“Rukud” lahit demektir. Bir şeye dayatır onu hareketsiz hale getirirsiniz.
Bir sokak eğer canlı ise yakaza denir, boşsa rukud denir. Sular çağlıyorsa ırmak yakazadır denir. Ses çıkmıyorsa rukuddur denir. Onlar aslında hareketsiz oldukları halde, görünürde hareketli imiş, canlı imiş gibi görünmektedirler.
Semtimizin (köy veya sokak) hazırlığını tamamlayıncaya kadar, “Adil Düzen”i çevreye anlatma yerine, cari düzende hayatımızı sürdürüyor görüneceğiz. Çevre ile mücadele etmeyeceğiz. Onları değiştirmekle meşgul olmayacağız. Birinci Akevler Kur’an uygulamasında bu sebeple sıkıntılar aşılamamıştır. Düzen değişmedikçe kimse doğru hareket edemez. Ancak ortaklık semtlerine hicret edilecek ve rukuden olgunlaşılacak. Sonra bu semtler çoğalacak. Başarılı oldukları için çoğalacaklar. Rukud olanlar uyanacak. İşte o zaman demokrasi olduğundan zaten bütün iktidarlar Adil Düzenci olmaya mecbur olacaklar. Onlar iktidardan gitmeyecek ama onlar Adil Düzenci olacaklardır.
“R” tekrarı ifade eder, tekrar canlanacağını ifade eder.
“Q” kuvveti ifade eder. Uyku canlıların güçlenmeleri hazırlığıdır.
“D” de çevreyi ifade eder yani sınırlı bedenin uyumasıdır.
وَنُقَلِّبُهُمْ
Va NuQalLiBuHuM (Va NuFagGıLuHuM)
“Ve onları taklib ediyorduk”
Rukud halinde iken dönüyorlardı.
İnsanlarda iradi hareketler vardır. Kolunuzu kaldırdığınız başınızı çevirdiğinizde iradi hareket etmiş olursunuz. Oysa kalbinizin atışı nefes alışınız iradi değildir. Nefes alışınızda bilginiz vardır. Kalb atışlarında ise ondan habersizsiniz.
İnsan uyuduğu zaman bazı iradi hareketler iradi olmayan hareketlerle tekrarlanır. Sağ yanınızdan sol yanınıza siz farkında olmadan dönersiniz. Uyanıkken bu olmaz. Hep aynı tarafta yatarsınız, deriniz havasız kalır ve yaralanır. Bu dönmeler bilinçaltı devam etmiştir.
“Biz taklib ediyorduk” denmektedir. Ben değil de biz. Yani biyolojik kanunlarla bu taklib gerçekleşiyordu.
“KLB” kalıp anlamında olup çamura ayağınızı bastığınızda çıkan boşluğun adıdır. “Taklib etmek” demek içini dışına çevirmek demektir. Elbiseyi tersyüz etme, içini dışına çevirmedir. Sağ tarafını sol tarafa, sol tarafını sağ tarafa götürmek taklibdir.
“Q” kuvvettir. “L” belirliliktir. “B” geçiştir.
ذَاتَ الْيَمِينِ
ÜAvTa eLYaMIyNı (FaGaLa eLFıGLı)
“Yemin üzerine”
Burada “An” değil de “Zate” gelmiştir. Çünkü sağ koluna yatırılıyor. “An” denirse dışarıdan sağa yaklaşma olmuş olur. “Ü(zel)” harfi işaret harfidir, göstererek belirler. “El”de zihnen belirleme vardır. “T” oluşu ifade eder, kendisi anlamındadır. İnsan için “nefs” kelimesi kullanılır, eşya için “zat” kelimesi kullanılır.
“Yemin” sağ koldur. Doğuya döndüğünüzde sağ tarafta kalan yemindir.
“Y” harfi kolaylığı ifade eder. Sağ el kolayca işler yapar. “M” harfi genelliği ifade eder. “N” harfi de belirsizliği ortaya koyar, yönü ifade eder. Sağın kendisini değil sağ yönünü ifade eder.
وَذَاتَ الشِّمَالِ
Va ÜAvTa elŞiMAvLı (Va FaGaLa eLFıGAvLı)
“Şimalin zatına”
Burada şimal yönü değil de şimal yanı kastedildiği için “zate” kelimesi getirilmiştir. Yalın belirlemeyi gösterir. Eşyanın kendisine işaret eder
“Şimal” sol koldur. İkinci derecede olduğu için iyiliğin karşıtı olarak kullanılmıştır. Güneş tarafına döndüğünüzde kuzeyi göstermektedir. Türkçede kuzey kelimesi güney yarımkürede kullanılamaz. O halde Türkçe ancak mevzi dildir.
Bakınız, Kur’an kutupları yere göre değişecek şekilde değil de dönüş istikameti ile tanımlamaktadır. Güneş doğuya doğru döner. Sağ eliniz güneyi sol eliniz kuzeyi gösterir. Buna sağa dönüş denir Merdivende sağ veya sol olanlar. Sağ elinizde dört parmak dönüşü, başparmak gidişi gösterir. Karalar sol (kuzey) taraftadır. Aminoasitlerin yapısı da sağ el kaidesine uydundur. Çalı fasulyesi sağ el kaidesine göre dönerek sarılır.
Maddelerin bir kısmı ışığı sağa kırar bir kısmı sola kırar. Canlılar sağa kıran maddeleri üretirler. Sola kıran madde doğada üretilmez. Sadece insanlar üretirlerse sağa ve sola kıran maddeleri birlikte üretirler ve dolayısıyla suni gübre zararlıdır. Suni organik cisimler de hem sağa hem sola kırılan ışınları içerdiği için bu ışınlar insanı rahatsız eder, kanserin kaynağı olur. Oysa ağaç tek taraflı kırdığı için sağlığa uygundur. Madeni boyalar ışığı sağa veya sola kırmazlar, zararsızdırlar. Organik boyalardan suni üretilenler de hem sağa hem sola kıran ışınları içerirler.
“Ş” şerri ifade eder. “R” de sürekliliği ifade eder.
وَكَلْبُهُمْ
Va KalBuHuM (Va FaGLuHuM)
“Kelbleri”
Buradaki “Ve” “Rukud”daki “Ve”ye atıftır; hala atfetmektedir. Onlar rukud idiler. Köpekleri de kapıda bekler durumda idi.
“Kelb” köpektir. “K” benzerliği ve oluşu ifade eder. Kurda benzer. “L” belirliliği ifade eder, eğitilmiş olduğunu gösterir. “B” geçişi ifade eder, istihdam edilir.
Kapı girişinde aslan veya kaplan heykellerini koyarlar, gelecek kimseleri uyarmak için. Köpek havlama aracı olduğu gibi koruma aracıdır da, ilk ehlileştirilen hayvandır. Yabancılara saldırır. Sahibine ise sadıktır.
Bunlar kelblerini de yanların almaktadırlar.
Biz de semtlerimizi kurduğumuz zaman araçları ve makineleri semtimize alacağız. İş yapma ve korunma aletleri yanımızda olacaktır.
بَاسِطٌ
BAvSiOun (FaGıLun)
“Best eden”
Kur’an’da “BSO(Ta)” kökü 25 defa, “BOE” 1 defa geçmektedir.
“Bisat” sergi demektir, yayılan kilim demektir. “BaTae” ağır olmak, yavaş olmak demektir. Ön ayakları uzanmış bir şekilde bulunma anlamındadır.
“B” geçiş, “S” dizi, “O(Ta)” uyumluluk, yumuşaklık anlamlarına gelir.
ذِرَاعَيْهِ
ÜiRAvGaYHi
“İki ziraanı”
İki zira iki ön ayaklardır. Omuza kadar olan kısımdır. Dirseğe kadar olan yeddir. Ayağın da dize kadarı kademdir. Kalçaya kadar olan sak’dır.
Bu söylediklerim benim bu anda aklıma gelenlerdir.
Bunlar üzerinde çalışmanız gerekmektedir.
“Ü(Zel)RG” 5 defa, “Ü(Zel)YG” 1 defa geçmektedir; 6’da ikileşirler.
“Ü(Zel)” işaret harfidir, elle işaret ederiz.
“R” sürekli kullanırız. “G” de etki anlamındadır, iş yapma aracıdır. “ÜYG(Zel,Ye,Ayın)” ise yayınlamaktır, “Y” harfi kolaylık anlamındadır.
بِالْوَصِيدِ
Bi eLVaÖIyDı (Bi eLFaGIyLı)
“Vesid ile”
“VÖ(Sad)D” kökü üç defa geçmektedir “VŞY” “Şiye” olarak bir defa geçmektedir.
“VÖD” kentin veya evin giriş kapısıdır. Bekçi bakar. Köpekler bekler.
“VŞY” de alaca demektir.
Buradaki “Bi” “Fi” manasınadır. Belli yerde yerleştirilmiş dışarıdan kimse gelmesin diye bekler. Köpekleri korkunçtu. Savunma aracı olarak yanlarına almışlardı.
Bizim yüz lojmanlı apartmanımızı da savunmak için gerekiyorsa sağlanacaktır. Dışarıda silah taşınmayacak, saldırı silahları bulunmayacaktır. Bucaklar hukuk düzenini korurlar. İç güvenlik illere, dış savunma ülkelere aittir. Askerliğimizi yapacağız. Bedelli olmayacağız. Ülkemiz için öleceğiz. Çünkü “Adil Düzen” bu ülkede gelecektir. Geleceğin “Adil Düzen”i için savaşıyoruz ve şehit oluyoruz. İktidarın yanında olmalıyız. Yoksa o ülkeden hicret etmeliyiz.
“V” harfi birleştiricidir. İçini dışarıya birleştirmektir. “S” harfi de “Salat, Savm, Sabır” gibi eğitici toplayıcı anlamındadır. “D” harfi ise çevreleyici yapıcıdır.
لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ
LaV ioOaLaGTa GaLaYHiM (LaV iFTaGaLTa GaLaYHiM)
“Onların üzerinde ittila etseydin”
“Lev” La’dan dönülmüş bir harftir. Elif yerine vav gelmiştir. İn şartının tersidir. “N” “Le” olmuştur. “İn” gelecek için, “Lev” geçmiş içindir. Geçmişte olmamış ama olsaydı şu netice verirdi anlamında kullanılır.
Hikmet ilimleri bunları inceler. Öyle değil böyle olsaydı neler olurdu? Örnek olarak 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı İstanbul’a değil de İran’a gidebilirdi. O zaman ordu B planını hazırlamıştı. Yönetime el koyacak, birini cumhurbaşkanı yapacaktı. Peki, neden Erdoğan bunu kabul etti? Çünkü Türkiye’ye “Adil Düzen” gelecektir. Askerin getireceği cumhurbaşkanı bunu başaracak durumda değildi. Bunlar “Lev” ile ifade edilir.
“O(Ta)LG” 19 defa geçmektedir. “OLL” bir defa geçmektedir. “TLG” Güneş’in doğması için kullanıldığı gibi bir şeyin bilgisini elde etmek demektir. Onların üzerinde doğsaydın, onlara gitseydin anlamlarındadır.
لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ
LaValLaYTa MiNHuM (La FagGaLTa MiNHuM)
“Onlardan tevliye ederdin”
“Le” burada cevap lamıdır. “La” menfiyi, “Le” müsbeti ifade eder. -5 yazarız. “La” olur, 5 yazarız, harf koymayız, +5 olur, +5 yazarız +5 olur.
“VLY” 233 defa geçmektedir. “VNY” 1 defa geçmektedir. 234 e tamamlanmaktadır.
“Veniye” lastik benzeri gevşek cisimdir. Uzayıp kısalan merdivene “Vena” denir. Türkçede kullandığımız “vana” da suyu azaltıp çoğaltmaya yarayan musluktur.
“VLY” Bel anlamındadır, Arka anlamındadır, iki manada kullanılır. Biri arka çıkmadır, diğeri de sırtını çevirip kaçmadır. Burada ikinci manaya getirilmiştir.
“V” bağlantıyı, “L” belirliliği, “Y” kolaylığı ifade eder.
“Onlardan”daki zamir Kehf Ashabıdır. Köpek de onlardandır. Ehlileştirilmiş hayvanlar “Hüm” zamiri içine dâhil olabilirler.
“B” yakını, “T” uzağı, “H” görünmeyeni ifade eder. Sonundaki “M” “H”nin çoğulunu ifade etmektedir.
فِرَارًا
FiRAvRan (FıGAvLan)
“Firar ederek”
“FRR” 11 defa, “FRH” da 1 defa geçmektedir; 12 eder.
“Ferre” “Ferv” ölü hayvanın derisi; soluk renk; “firar etmek” korkup kaçmak anlamına gelmektedir. “İftira etmek” rengini değiştirme anlamından bir kimsenin yapmadığını yapmış göstermektir. “Ferrar” cıva demektir.
“F” ayrılma ama bitişik kalmayı ifade eder. Korkup kaçmak demektir. Yani hayvanların bir şey yapmamaları ve insanlardan korunmak için böyle bir durum ortaya çıkmıştır.
وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ
Va La MuLiETa MiNHuM (Va La FuGıLTa MiNHuM)
“Ve onlardan mel’en olurdun”
Buradaki “V” harfi mel edersin fiilini tevliye ederdin fiiline bağlar. Her ikisinde “Le” getirilmiştir. Her ikisinde de “MiNHuM” tekrar edilmiştir. Burada rub ile firarın ayrı ayrı olaylar olduğuna işaret edilmektedir.
“Mil’” ağzı kapanmış torbadır. İçine eşya konmuştur.
“M” suyu, atomik yapıyı, “L” belirliliği, “E” ise gücü ifade eder. İçi dolmak demektir.
رُعْبًا (18)
RuGBan (FuGLaN)
“Ru’b olarak.”
“RGB” 5 defa, “RĞM” 1 defa geçmektedir; birbirlerini 6’da ikileştirirler.
“Rub” “Ru’b” taşmakta olan havuz veya taşan su demektir. “Havf etmek, haşyet etmek” de korkudur. Bunlar insanın fikri melekelerini durdurmaz. Oysa “ru’b” korkudan başka bir şey düşünmez halde olursunuz.
“R” tekrarı, “Ayın” harfi etkiyi, “B” harfi geçişi ifade eder.
Kehfin görünüşü öyle yapılmıştır ki canavarlar ve saldırgan insanlar oralara yaklaşamasın. İnsan aklıyla değil hisleriyle hareket eder.
YORUM:
Canlılar ve insanlar birçok hareketleri şuursuzca ama uygun olarak yaparlar. Bir hücrenin hareketini seyrettiğinizde muntazam olarak her şey arı kovanı gibi bir şeyler yapar ve hücreyi yaşatırlar. Tüm ömrünüz bir hücredeki faaliyeti gözlemlemenizle geçebilir. Sürekli yeni şeyler görürsünüz. Bunların hiçbirisi oradaki atomların bilinçli davranması ile olmamaktadır. Her zerre kendisine öğretilenleri yapar ve sonunda hücre oluşur. Bu durum toplulukta da böyledir. Birçok işler halk tarafından yapılır, halkın olmaz.
Allah bir şeyi murat etmişse yahut öyle yazmışsa onu değiştirecek yoktur.
Kehf örneği ile bize uzletin fıkhı anlatılmaktadır.
15 Temmuz’da sokağa dökülen halk böyle bir ilhamla dökülmüştü. İran’da da halk böyle sokağa çıkmış, yağan bombalar onları korkutamamıştır.
İstiklal Savaşımız da böyle olmuştur.
Öz Türkçe ile:
“Ve onları uyanık sanırsın. Oysa onlar sessizdi. Sağ ve sol yanlarına çeviriyorduk. Köpekleri kapıda ayaklarını uzatmış durumdaydı. Onlara varsaydın kaçak olarak dönerdin ve için korku dolardı.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve onları sen eykaz hesab ederdin. Oysa onlar rukud idiler. Yeminin zatına şimalin zatına taklib ediyorduk. İttila’ etseydin firaren tevliye ederdin ve onlardan ru’b ile mel’ ederdin.”
Va TaXSaBuHuM EaYQAJan VaHuM RuQUvDun Va NuQalLiBuHuM ÜAvTa eLYaMIyNı Va ÜAvTa elŞiMALı Va KaLBuHuM BAvSiOun ÜiRAGaYHi BiLVaÖIyDı LaV ioOaLaGaTa GaLaYHiM La ValLaYTa MiNHuM FiRAvRan VaLaMuLiETa MiNHuM RuGBan
وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا (18)
***