KEHF SURESİ TEFSİRİ(18.SURE)
Süleyman Karagülle
1309 Okunma
KEHF SURESİ TEFSİRİ 23-26.AYETLER

KEHF SÛRESİ - 8. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا (23) إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا (24) وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا (25) قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا (26)

 

***

 

وَلَا تَقُولَنَّ

Va Lav TaQuLanNa (Va Lav TaFBGaLanNa)

“Ve kavletmeyesin”

Onlardan herhangi birinden fetva isteme. İcma ettikleri hususlarda açık delilin yoksa icmalarında kuşkuya düşme. Müsbet ilmin verilerini kabul et. İçtihatlarına ise asla uyma.

Her topluluk kendi içtihat ve icmaları içinde yaşar. Müsbet ilmin verilerinden şüphe edilmeyecektir. Başkalarının içtihatlarına göre amel edilmeyecek, herkes kendi içtihatlarıyla hareket edecektir. Bilmediklerini bilenlere sorabilir.

Anayasa Ek Maddesi

Madde x) Herkesin şeriatı kendi içtihatlarıdır. İçtihatlarda çelişkiler olmamalıdır. Doğa kanunlarına aykırı olmamalıdır. İcmalara aykırı olmamalıdır. Başkalarına zararlı olmamalıdır. Aykırı ise hakemlerce iptal edilir. Kendisi içtihat yapacak durumda değilse, içtihadı ile bucağının en çok âlim olanını tespit eder ve onun içtihatlarına tabi olur. Ocakta o ocağın ilk, bucakta o bucağın orta, ilde o ilin yüksek ehliyetlilerine, ülkede o ülkenin üstün ehliyetlilerine tabi olabilir. Çift vatandaşlık yoktur.

Toplulukta iki türlü kural vardır.

-Kurallardan biri genel kural olup kişilere ve yerlere göre değişmez.

-İkincisi, yere veya zamana göre yapılacak işler vardır. Buna planlama diyoruz.

İçtihat ve icma sistemini anlattıktan sonra şimdi planlamaya geçti.

İnsan gelecek hakkında plan yapacak mıdır?

İnsan gelecekte olacakları planlar ve hayatı ona göre düzenler. Bu mesele Kur’an’da nezr müessesesi ile tanzim edilmiştir.

Mekânda planlama yapılır. Bu planlama artık ancak yargı kararı ile değiştirilebilir. Herkes planlamaya uygun olarak iş yapar. Kimse bir yerden izin almadan, kendi içtihadına göre iş yapar. Mağdur olanlar yargıya gider ve mağduriyetlerini giderirler.

Mekânda planlama önce insanlık tarafından yapılır. Siyasi dayanışma ortaklıkları ile mesleki dayanışma ortaklıkları bu planlamayı yaparlar. Ülkelere topraklar temlik edilir, ülke içi planlamaları onlar yaparlar. İl toprakları kendilerine temlik edilmiştir, oranın planlamasını onlar yapar. Bucak ve sonra da site planlaması vardır.

Planlama mekân içinde yapılır, zaman içinde yapılmaz. Zaman içinde planlamayı kişiler yaparlar, istedikleri işi istedikleri zaman plan ve projeye uygun olarak yaparlar. Zaman içinde planlama yapılır ancak zorlanmaz ve gecikme cezası konmaz. ‘Ben size bunu vereceğim’ dediğinde ‘inşallah’ dersen, günü gelince vermeyebilirsin. Sonra almak zorunda değildir.

Bugün her şey yarın ne yapacağını planlamadan geçer.

Şeriatta da planlama vardır ama cezası yoktur. Ben bunu yapacağım derse ve onu yapmazsa sorumlu kendisi değil dayanışma ortaklığı olur.

لِشَيْءٍ

LiŞaYEin (LiFaGLin)

“Bir şey için”

Burada “Min Şey’in” denmemiş de “Li Şey’in” denmiştir.  Yani taahhüt anlamında o şeyin gerçekleşmesi anlamında.

Çok önemli bir kural da şudur. Kişiler birbirlerine söz verirler. Birbirlerinden borçlu ve alacaklı olurlar. İşletmeler ise söz vermezler ve işletmeler borçlu ve alacaklı olmazlar. Dolayısıyla işletme ortaklar aleyhinde bir zarar ziyan davası açmaz. İşletmeden kimse bir şey isteyemez ve işletmeye kimse borçlu olmaz. Kişiler ortaklığa borçlu ve ortaklıktan alacaklı olurlar. Bu sebepledir ki burada “Li Nefsin” denmemiş de “Li Şey’in” denmiş.

Bununla beraber insan işleri planlar ama onu gerçekleştirmek için kendisini zorlamaz. Kararlı hareket etmek için planlar. “Şey” kelimesinin karşıtı “Nefs”dir. Kişi var. Düşünen, karar veren, meşieti olan kimsedir. Oysa “şey” düşünmeyendir.

Bu anlattıklarımızla şu sonuca varırız. İnsanın kişiliği şey değildir. Melekler şey değildir. Zaman ve mekân içinde olanlar da şey değildir.

Şey karaltıdır. İnsanlar varlıkları bir karaltı şeklinde görürler. İnsanın varlıkları idrak etmesi olayı, insanın Tanrı’ya halife olma anlamındadır. Ben önce ahşap evi düşünüyorum. Beyinde icat ediyorum. O şey oluş oluyor. Sonra da o gerçekleşiyor.

Bir olaydan diğer olaylara geçerken sıçramalı geçişler vardır. Değişken ama sürekli geçişlerdir. Bunlar eğer zincirleme sıçramalı oluyorsa bu “Ş” harfi tarafından temsil olunur. “Y” harfi kolaylığı ifade eder. Bir varlığın “Şey” olabilmesi için beyinde düşünülmesi kolaylığına sahiptir. “Y” harfi bunu ifade eder.

إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا (23)

EinNIy FAvGıLun ÜAvLiKa ĞaDan

“Bunu gaden ben yapacağım.”

“İnnî”deki ي mübtedadır (İnne’nin ismi). “Failün” haberidir. “İnne” tahkik innesidir. Ben mutlaka yapacağım demektir. “Ene Failün” da diyebilirsin.

“Zalike” belli şeyi işaret etmektedir. Bu bu vakitte bunu yapacağım demektir. Tarikatta zuhurata göre hareket etmedir. Doğudaki şeyhlerden biri bizim arkadaşlarla hacca gidiyor. Pasaportu yok, vize ve kontenjan falan dinlemiyor. Otobüs yola çıkıyor. Zuhurat ne gösterirse onu yapacak. Otobüslerde ve gümrüklerde kimse farkına varmıyor, hacca gidiyor ve geliyor.

Onun yaptığı doğrudur. Hacca gitmeye niyet ediyor. Farz olan hacca gitmektir. Yolda engel çıkarsa kurban gönderip dönüyorsun. Bir şeyi yapmaya karar verdiğin zaman o iş üzerinde ısrarla dur. Hiçbir işi yarına bırakma. Ama sonucu sen değil zuhurat tayin etsin. Sen yapmaya başla. Engel çıkarsa vazgeçme, ertele.

Ben hiçbir işe tek başıma başlamam. Biri çıkar şu işi yapalım derse, bana göre de onu yapmak gerekiyorsa, onunla o işe başlarım. Sonra o bıraksa da ben bırakmam.

Akevler İzmir Kooperatifi’ni Prof. Dr. Ahmet Tahir Satoğlu (o zaman doçent) ile kurduk. Başkan o idi. Onun çevresi vardı. Yani Akevler Kooperatifi’ni o kurdu, benim rolüm belki onda bir bile yoktu. On sene beraber çalıştık. On sene sonra o başkanlığı bıraktı. Ben bırakmadım. Başka arkadaşlar katıldı. Bir müddet sonra tıkandık. Yönetimi arkadaşlara bırakarak Kırgızistan’a gittim. Beş sene sonra döndüğümde Ahşap Evler işletmesine giriştim. Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanı inşa planlaması ile ilgileniyoruz. Kur’an düzenine biz “Adil Düzen” dedik. Seminerlere devam ediyoruz. Birileri “Adil Düzen”in patentini alıyorlar. Zavallılar! Tescille ilim elde edilseydi bizim çalışmamıza gerek kalmazdı.

“FGL” “Fa’l” “Fi’l” yapmak demektir. “Amel” bir başkası için çalışmaktır ve maddidir. “Fi’l” ise maddi ve manevidir. Allah’a fi’l izafe edilir. Fil suresinde Allah’ın Fil halkına nasıl yaptığı hatırlatılmaktadır. “Fa’l” kullanılan aletlerin elle tutulan kısmıdır. Sap gibi.

“F” harfi kopmadan ayrılmayı, “G” etkiyi, “L” belirliliği ifade eder.

Fiilde diğer fiillerle sebep sonuç ilişkileri içinde etkiler vardır. Bütün hareketler fiil değildir. Bir amaca ulaşmak için yapılan hareketler fiildir. Amelden farkı, amel başkasının işini yapmaktır, fiil ise geneldir.

Allah insanları kendi iradeleri ile hareket etsinler ve bunun ecrini alsınlar diye yaratmıştır. Her insan Tanrı adına hareket eden varlıktır. Nasıl devletin görevlileri varsa, bütün insanlar, melekler, cinler ve ruhlar O’nun görevlilerdir.

“ĞDY” Gıda, sabah yemeği, kahvaltı demektir.

“Ğ” değişmeyi, “D” çevreyi, “Y” birliği ifade eder.

Besin anlamında kullanılmaktadır. Bugünden sonra gelen sabah vaktini ifade eder. Burada gelecek anlamında mecazidir. Gelecek belli günlerde bunu yapacağım demeyeceksin, zamanını belirlemeyeceksin.

İnsanlar geleceklerini planlarlar. Örnek olarak evlenirler ve çocuk yetiştireceğim derler. Bu mekânda planlamadır. Ama bu sene çocuk yapacağım veya daha çocuk yapmayacağım gibi planlama haramdır. Normal karı koca hayatı sürersiniz. Sonuç olarak Allah neyi takdir ederse o olur.

 

YORUM

Bağımsız ayettir. Zaman içinde planlama nehy edilmiştir. Mekânda planlama yaparsınız. İmkânlar ortaya çıkarsa gerçekleştirirsiniz.

Ben kendi hayatımda hep bunu uyguladım. İş çıkmaza girince onu durdurdum ama hiçbir zaman vazgeçmedim. Kendinize gençlik döneminde plan yapacaksınız. Allah herkese başka kabiliyetler vermiştir. Meslek seçerken çok para getiren işi değil, çok üretim yaptığın işi seçeceksin. Sonunda çocuklarına nakit değil maddi varlık bırakacaksın. Meskeni, işyerini, ilmi çocuklarına miras bırakacaksın.

Meslek olarak da bir iş seçeceksin, ömrünün sonuna kadar ısrar edeceksin.

-Genel hizmetten bir mesleğin olacak.

-Sanayiden bir mesleğin olacak.

-Tarımdan bir mesleğin olacak.

-İlimden bir ihtisasın olacak.

Hepsinden birer tane mesleği seçerken gelecekte istikbali olan meslekleri seçeceksin.

 

Öz Türkçe ile

“Ve bunu ben yarın yapacağım demeyesin.”

Kur’an kelimeleri ile;

“Ve bunu ben gaden fiil edeceğim diye kavl etme.”

Va Lav TaQUvLanNa Li ŞaYEin İnNiy FaGıLun Ğadan

وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا (23)

 

***

 

إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ

EilLAv EaN YaŞaEa elLAvHu (ilLAn Ean YaFGaLa elLAvHu)

“Sadece Allah meşiet ederse”

Biz sebepleri yapmakla yükümlüyüz. Tarlayı ekeriz. Semt kooperatifleri kurmaya çalışırız. Adil Düzen Partisi’ni kurmaya çalışırız. Kurulup kurulmaması ise bize değil Allah’a aittir. Biz sonuçlardan sorumlu değiliz. Hukuk düzeninin kuralı budur.

Hukuk düzeninin dört kuralı vardır.

a) Haklı kim ise kuvvetli odur. Kuvvetli olan haklı değildir. Devlet haklıyı kuvvetli kılan güçtür.

b) Emir komuta değil kurallar geçerlidir. Kişiler içtihatları ile hareket ederler ve yargıya karşı sorumludurlar, üstlerine karşı sorumlu değildirler.

c) Kişiler davranışlardan sorumludurlar, sonuçlardan sorumlu değildirler. 

d) Sorumluluk şahsi olup kimse bir başkasının yaptıklarından sorumlu değildir.

“En” masdar harfidir. Fiili isimleştirir. Cümlede görev yükler. Mastar harfi aslında “M”dir. Türkçede ve Arapçada “M” masdar harfidir. “En”deki “E” “M”ye dönüşmüş olabilir, “Ve”deki “V”den de dönüşmüş olabilir. “N” ara harfidir, anlamı yoktur.

“ŞYE” şeyden gelmektedir. Karaltı demektir.

Düşünülen varlıklar, karanlıkta farklı görünürler. Beyinde tasavvur edilenler orada varlar sanılır. Beynin bu cisimleri tanımlama özelliğidir ki resimleri varlık olarak görebiliyoruz. Karikatürleri insanlara benzetiyoruz.

Meşiet edilen şeyin var olması gerekmez. Düşünülmesi yeterlidir. Aslında her meşiet edilen şey beş boyutlu uzayda vardır, bizim uzayımızda yoktur.

Allah kelimesi izhar edilmiştir. Çünkü kişi söylemektedir. O zamir gönderemez. Allah olacakları kendisi meşiet eder. Meşieti şöyle yapar. Şartlı yapar, filan böyle yaparsa böyle olsun, şöyle yaparsa şöyle olsun der. Alternatifler üretir. Kişinin iradesine bırakır.

Demek ki bizim bir şeyi düşünmemiz veya yapmamız Allah’ın meşietine bağlıdır. Önce O meşiet etmelidir ki biz tercihimizi yapalım.

Sermaye tek sermaye devletini kurmak istemektedir. Oysa bu ilahi iradeye aykırıdır. İşte, Batı dilinde buna ütopya denir. Olmayacak duaya âmin demek olur. Ben ölmeyeyim diye dua ederseniz kabul olunmaz. Daha doğrusu bu duanız ahirette kabul edilecektir.

وَاذْكُرْ رَبَّكَ

Va EüÜKüR RabBaKa (VaFGaL FıGLaKa)

“Ve Rabbini zikret”

Nezr edilen emri veya emredilenleri yerine getirmek farzdır. Sonuçlar bizi ilgilendirmez. Sonuçlar âlemlerin Rabbine aittir, O ne isterse o olur. 

Bundan sonra unutma hali ele alınmıştır. Canlıda nasıl hastalıklar varsa, insanda ruhi hastalıklar vardır. Kırk yaşındaki bir kimse normal kabul edilir. Şeriatta onlar için tedavi edilmelidir. Kadın ve erkek kişi olarak eşittirler. Ne var ki farklı görevleri ve sorumlulukları vardır. İnsan kişi olarak eşit ceza ehliyetine sahiptir. Ne var ki yaşamada şartlara göre farklılık doğar. İnsandaki arızalar altı grupta toplanır.

1.      Yaştan doğan arızalar; ceninlik, gençlik, yaşlılık ve ölüm.

2.      Zihni arızalar; delilik, baygınlık, zorlanma ve yanılma.

3.      Bedeni arızalar; cinsiyet, kölelik, haricilik ve yabancılık.

4.      Doğuştan arızalar; uyku, doğal arızalar (hayız ve cünüplük), hata, cahillik.

5.      Yaşlılıktan doğan arızalar; unutma, hastalık, zorunluluk, bunama.

6.      Sarhoşluk, hezl, iflas, hacr. 

Kur’an burada unutmadan sonra hatırlama durumunu anlatmaktadır.

Diğer arızlar buna kıyas edilecektir.

Unutmadan doğan zararlar dayanışma ortaklarınca tazmin edilir. Birine söz verdiniz. Unuttuğunuz kişi zarara girdi. Onun tazmin edilmesi gerekir. Kişinin çoğu zaman buna gücü yetmez. Bu sebepledir ki dayanışma ortaklığı bunu tazmin eder.

Demek ki buradaki “Rab”dan gaye dayanışma sorumlusudur, topluluk adına o tazmin eder.

“Rab” kelimesi 981 defa, “RMY” kelimesi 9 defa geçer; 990=2*3*3*5*11 etmektedir.

“Rabv” tümsek şeklindeki çöl bitkisidir. Kendi kendine büyümesine benzetilerek eğitim anlamını almıştır. “Remy” kelimesi ile eşleşmiştir.

Bir silahı alırsınız. Hedefe atış yaparsınız. İnsan ne kadar çok atarsa hedefe isabet o kadar artar. Silah ise ne kadar çok atış yapılmışa isabet sayısı o kadar azalır.

Canlı demek tekrarla entropisi küçülen varlık demektir. Cansız demek tekrarla entropisi büyüyen varlık demektir. Canlılarda bu entropi lineer büyür. Yani ikinci türevi sıfırdır. İnsanda ise türev sıfır değildir. Eksponansiyel olarak büyürler.

“R” tekrarı, “B” ise geçişleri ifade eder.

Demek ki eğitmek demek tekrarlamak demektir.

Mumu eğerseniz tekrar eski yere gelmez. Buna yumuşak cisimler denir. Oysa bir ağacı eğerseniz, kırılmamış ise eski yerine gelir. Buna da sert maddeler denir. Sert maddeler “Zeker”dir. Hatırlama demek eski şekline dönme demektir. “Zel” harfi işareti, göstermeyi ifade eder. Benzerliği ifade eder. “R” harfi de tekrarı ifade eder.

إِذَا نَسِيتَ

EiÜAv NaSiYTa (EiÜAv FaGaLTa)

“Nesy ettiğinde”

Namaz kılabilmek için abdest alman gerekir. Namazın şartıdır. Abdest almak namazın sonucu değildir. Bilmiyorsan sorarsın. Şartın değil ruhsatın sebebidir. Normal şartlar altında sormazsın ama eğer bilemiyorsan sorabilirsin.

Birinde “İza” başa gelir, diğerinde sona gelir. Rabbi zikretmek için unutman şart değildir. Her zaman zikredebilirsin. Unutma halinde zikretmen farzdır. Onun için “Üzkür”den sonra gelmiştir. Unuttuğunda, unutma halini dayanışma sorumlusuna bildireceksin.

Burada “İn Nesiyte” gelmemiş de “İza Nesiyte” gelmiştir. Yani unutma insan için doğal bir olaydır. Unutma sayesinde hafızanın yükü azaltılmaktadır. Unutma bir türlü beynin yenilenmesidir. Bilgisayarlarda da silmeler ve formatlamalar vardır.

“İza”nın sonra gelmesi, “İn” değil de “İza” gelmesi Kur’an’ın icazıdır.

Ruhsal olaylardan her biri, mesela hayal kurma, unutma, uyku, rüya; bunlar insanın ruhi yapısını oluşturur. Topluluklarda bunlara tekabül eden olaylar vardır. Kişiler lehine gizli sicil tutma yoktur. Ayrıca kişinin kendi sicilini kendisinin izni olmadan kimse okuyamaz. Bunlar hep nisyanın tabii oluş olmasından dolayı böyledir. Bu da “İza” ile ifade edilmiştir.

Buradaki “İza” bir doktora tezidir, bir araştırmacı dört sene üzerinde çalışmalıdır.

Meyve toplama döneminde meyve toplamaya giden kimseler ailece giderlerdi. Çocuklar ve kadınlar bir yerde karargâh kurar ve yerleşirlerdi. İşte bu yerin adı “Nesy”dir. Güçlü erkek ormana gider, meyve toplar ve geri gelirdi. Gidip gelişleri için bunlara “Rical” denmiştir. Kalanlara da “Nisa” denmiştir. Genellikle nesy edilen yerden kalkınca bir şeyler orda unutulur, unutma manasını da bundan dolayı kazanmıştır. Kadınlar unutkan oldukları için değil, kadınlar unutuldukları için “Nisa” olmuşlardır. Benim köyümde kaç çocuğun var dendiği zaman sadece erkekleri söyler, kızları hatırlayamazlardı.

وَقُلْ

Va QuL (Va UfGuL)

“Ve kavl et”

“Ona kavl et” denmiyor. “Rabbine kavl et” diyebiliriz. Yahut kendi kendine kavl et, öyle düşün. Bir olay olduğu zaman bugünkü insanlar eksikliği kendilerinde görmez, hataları başkalarına atar. Oysa Allah’ın izni olmadan hiçbir şey olmaz.

Biz yirmi senedir ahşap ev yapıyoruz ama yapamadık! Herkes bizimle eğleniyor! Biz yirmi senedir çalışıyoruz, ahşap ev yapamadık. Onlar çalışmadılar, yapmadılar. Onlar kahraman, biz suçlu! Oysa biz yirmi senedir çalışıyoruz. Ahşap ev yapamadık ama o vesile ile pek çok şeyler yaptık. O halde biz çalışacağız.

Ben anayasa referandumunda ‘hayır’cı olduğum zaman hemen kendime sordum; ben nerde hata yaptım?

Evet, hata yaptım. “Adil Düzen”i uygulamak istemeyen kimseleri savunduk. Onlar iktidarda olsun istedik. Bize ne! Batıl her yönüyle batıldır. Yarım hak yoktur.

İçtihat bir kavildir. Çevredeki insanlara diyorsun ki, ben böyle hareket edeceğim. Bu bir taahhüttür. Buradaki “Qul” aynı zamanda topluluğa verilen sözdür. Herkesin internette sitesi olacaktır. İçtihatlarını orada yazacak. Onunla iş yapacaklar, o dosyaya girecekler, onun kurallarını kabul eden onunla ilişki kuracaktır. Kendi kendine kavl etmek demek internetteki özel sayfaya girmek demektir. Kur’an’daki her söz sosyal yapıyı ifade eder.

“Qaf” kuvveti ifade eder. “L” belirliliği ifade eder. “V” de birlikteliği ifade eder.

عسَى

GaSAv (FaGaLav)

“Belki”

Beklenir, umulur anlamındadır.

Bahar gelir ama ağaçlar çiçek açmayabilir. Çiçekler açar, soğuk olur ama döllenme olmaz. Döllenir, belli seviyede olgunlaşmadan ama dökülür. Artık dökülme ihtimali azalmış ve meyve olacak durumuna gelmiştir ama henüz meyveden eser yok! Bu durumdaki meyvelere “usva” denir.

“Asâ” ümitle beklemek anlamındadır.

“Lealle”den farkı, “Lealle”de insanların iradesine imkân hazırlar, yaparlar diye tercüme ediyoruz. Emirleri ise yapsınlar diye tercüme ediyoruz.

“Asâ”yı “belki” veya “ola ki” diye tercüme etmekteyiz.

“Ayn” etkiyi, “Sin” diziyi, “V” de varlığı ifade eder. Bir defaya mahsus beklemeyi değil de kural olarak belli şartlarda beklemeleri ifade etmektedir.

أَنْ يَهْدِيَنِ

EaN YaHDiYaNi (EaN YaFGaLaNIy)

“Bana hidayet edecektir”

“Asâ” bir fiildir, ancak “Kâne” gibi nakıs fiildir. “Asâ” gelse de cümle tam olur.

“Rabbim bana hidayet edecektir.”

Bir iş yaptığınız zaman sonucu beklersiniz ama sonuç olmadığı zaman da onun sebebini ararsınız:

a)      İçtihadınızda hatalar vardır. Allah içtihadımdaki hatayı düzeltmem için başarısızlığı tattırmıştır.

b)      İçtihatta hatam yoktur, ancak günü gelmemiştir. Dolayısıyla zamanı gelince sonuçlar alınacaktır.

c)      Başarısızlığımın başka bir sebebi de daha iyisini yapmamız içindir. Biz tam yirmi senedir ahşap evler yapıyoruz ama henüz yapamadık! 

d)     İçtihatta hata yoktur, eksiklik vardır. Başarısızlık kişiyi eğitmektedir. Kişi ısrar ettikçe başka şeyler öğrenmektedir. Bu ayet buna işaret etmektedir. Evet, burada emeklerim boşa gitmiştir ama sonra daha iyi şeyler gelmiştir.

Akevler’deki başarısızlığın sırrı buradadır. Başarsaydı hatalarla ve eksiklerle beraber “Adil Düzen” öyle kalacaktı. Başaramadığı için şimdi “Adil Düzen”in aslı aranmaktadır. Bütün bunların sebebi daha iyisini yapmamız içindir, sağlamadır.

Çalıştım, başaramadım. İçtihatlarımda hata yaptım, başarısızlığa uğradım. Başarısızlığımızın sebebi bizim daha çok öğrenmemizi sağlamak içindir.

“Hidayet” demek yolu göstermek demektir. Haydi, yola buradan git demektir. Bize Cebrail gelmiyor. Yolu kendimiz buluyoruz, ilimle buluyoruz; bundan dolayı gecikmeler olacak, yavaşlamalar olacak elbette.

Bediüzzaman ‘Eski Said - Yeni Said’ diyor. 1960’tan önceki dünyamız eski Saidlerin dünyasıdır. Suçu başkalarına atıp kurtulurduk. 15 Temmuz (2016) da yeni bir başlangıçtır. Makroda hiçbir sorun çözülemiyor. Tüm sorunlar mikroda yani kooperatiflerde ama küçük kooperatiflerde, semt kooperatiflerinde çözülecektir.

Akevler’in başarısızlığı, Millî Görüş’ün başarısızlığı ve Gülen’in başarısızlığı hep Rabbin daha iyisini hidayet etmesi içindir anlamındadır. Ak Parti iktidardan gitmelidir. Yok olmamalıdır ama. Ancak ondan sonra hidayete erebilir.

رَبِّي

RabBIy (FaGLIy)

“Rabbim”

Dayanışma ortaklıkları nasıl hidayet eder?

Başlıca görevleri danışmanlık yapmaktır.

Rab insanlara nasıl hidayet eder?

İnsanlar içtihat yaptıkça onlara yol göstermiş olur. İnsanlar içtihatlarında hata ediyorlarsa başarısızlığa uğrarlar, böylece onlara hidayet etmiş olur.

Kur’an’dan sonra insanlara açılan tek kaynak müsbet ilimdir, ilahi ilimlerdir. Bunlar da birer eğitim müesseseleri olan ilmî, ahlâkî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıklarıdır. Allah’ın rablık sıfatındaki halifeleri yeryüzündeki dayanışma ortaklıklarıdır.

لِأَقْرَبَ

LiEaQRaBa (LiEaFGaLa)

“Kurbet edeyim diye”

Burada “En” hazfedilmiştir, “LiEan EaQRaBa” demektir. “E” harfi ben anlamındadır. “Kurbet edeyim” “yaklaşayım” demektir. İsmi tafdil değildir. Rabbim bana hidayet edecektir. O sebeple başarısızlığa uğradım diyecektir.

“Kırba” su taşınan kaptır. Askerlikte “matara” denmektedir. Yakınlığı ifade eder. Zamanda da yakınlığı ifade eder.

“Q” kuvveti, “R” tekrarı, “B” de geçidi ifade eder.

“Li Yeküne Liye” değil de “Li Ekrabe” denmiştir. Yakın zamanda başarısızlığın meyvesi görülecektir. Millî Görüş, Ak Parti, Gülen cemaati görmüyorsa, bu sözleri söyledikleri için görmüyorlar.

مِنْ هَذَا

MiN HaVÜAv

Bundan

Buradaki “Min” tafdil “Min”i değildir, “Bi” manasınadır.

Yani bu başarısızlığım sebebiyle bana rüşdü hidayet edecektir.

Eğer “Li Ekrabe” denmeseydi biz bu manaları veremezdik.

رَشَدًا (24)

RaŞaDan (FaGaLan)

“Reşaden.”

“Rasad” gözetleyici demektir. “Sad” “Şin”e dönüşmüş, gözetleyerek yol bulmak ve göstermek anlamlarını kazanmıştır. “Rüşde ermek” kendi kendine karar vermek yeteneğine ulaşmak demektir. Kur’an’da 6 defa geçmektedir.

“R” harfi tekrarı ifade eder yani burada bir defaya mahsus olma değil de içtihatta isabetli karar verme demektir. Artık kural olacaktır. “Ş” varlığı ifade eder, düşünmeyi ifade eder. “D” çevreyi duvarı ifade eder. İnsanın kendi kendine karar verebilme kabiliyetidir.

İnsanın nominal ömrü yüz yıldır. İlk 33 yılında öğrenme ile geçer, başkalarına tabidir. 33 yaşında rüşde erer. 66 yaşına kadar kendi içtihatları ile hareket eder, ondan sonra irşad durumuna geçer.

 

YORUM

Kehf Ashabının kıssasını anlatmaktadır. Başarısızlıktan dolayı kehfe sığınan kimselerin kıssası içinde bize yaşam kurallarını öğretmektedir. On kişiden az topluluğun çalışmaları ele alınmaktadır. Bu arada yaşamamız için gerekli önerilerde bulunmaktadır.

Yoruma başlarken Kehf Kıssasını böyle başlattım. Araya giren bu ayetler baştan varsayımımı doğrulamaktadır. Ayetler bir bütün içinde son derece hikmetli bir şekilde oturmaktadır.

Burada istisna ayrı ayetle getirilmiştir.  Birinci ayet tek başına ayettir. İstisnadır şeklinde yorum yapılabilir. Genel kural şudur. Zamanda planlama yapmayacaksın. İşlerin gecikmesini cezalandırmayacaksın. Eşyanın durup dururken zamanla çoğalmaz. Canlılar çoğalır. Ama cansız eşya durup dururken zamanla kendiliğinden çoğalmaz.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah’ın dilemesi dışında unuttuğunda Yetiştiricine anlat. Belki de Yetiştiricim bundan daha iyisine yaklaşmama yol gösterecektir.”

Kur’an Arapçası ile:

“Allah’ın meşiet ettiği dışında. Nesyettiğinde Rabbini zikret. Belki de bundan daha reşed olana takarrub edeyim diye bana hidayet edecektir.”

إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا (24)

 

***

 

وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ

Va LaBiÇUv FIy KaHFiHiM (Va FaGaLUv FIy KaHFiHiM)

“Ve kehflerinde lebs ettiler”

Buradaki “Ve” nereye atfetmektedir?

Kaç kişi olduklarını tartışanlar yakın diyecekler. Mescit inşa edeceklerini ve sözlerinde duracaklarını galip gelenler söyleyecektir. Eğer “Ve” harfi getirilmeseydi bu sözler Allah’ın olurdu. “Ve” harfi bu ayeti müteşabih kılmaktadır. Bu söz mescit yapmakta karar kılacak kimselerin sözü müdür yoksa Allah’ın sözü müdür? Allah’ın sözü ise kehflerinde 309 sene kalmışlardır. Değilse, Kur’an Kehf Ashabının ne sayılarını ne de kaldığı yılları bildirmektedir. Bu ayeti Allah’ın kavli olarak kabul edersek, o zaman kehflerinde 309 sene kalmış olurlar. Bu takdirde “Ve” harfine bir mana vermemiz gerekmektedir.

Ben bu ayeti şöyle yorumluyorum. Bunların rukut olarak ne kadar zaman kaldıkları Kur’an’da belirtilmemiştir. Ama uyandıktan sonra 309 yıl daha kehflerinde kaldılar. Evlendiler, çocukları oldu ve inziva hayatını sürdürdüler. “Ve” harfi uyandıktan sonra kehflerinde 309 sene kaldılar şeklinde anlaşılmasına sebep olabilir. Yani düzen ancak bu kadar zaman sonra düzelmiş, ondan sonra orasını terk etmişlerdir.

Jüstinyanus dönemi olabilir. Rivayetlerde Hazreti Muhammed’in geliş yılları civarında olduğu söylenmektedir. 1 Ağustos 527 - 14 Kasım 565 döneminde hükümran olan Jüstinyanus, Kur’an’dan biraz önce yaşamıştır.

Buradaki “Him” zamiri Kehf Ashabına gitmektedir.

ثَلَاثَ مِائَةٍ

ÇaLAÇa ÖiEaTin (FaGALa FıGLaTin)

“Selase mietin”

İnsanın nominal yaşı 100 yıldır.

-Üçte biri yetişme çağıdır.

-Üçte biri uygulama çağıdır.

-Üçte biri de öğretme çağıdır.

Uygarlıkların ömrü ise bin yıldır.

Üçte biri gelişme, üçte biri duraklama, üçte biri de çökme dönemleridir. Gelişme çağı 300 yıl olmaktadır. Çökme de 300 yıl alınırsa, gelişmiş dönem 400 sene edecektir.

Kur’an burada Kehf Ashabının kehflerinde kalma müddetini belirtmektedir. Kur’an nazil olmaya başlamadan önceki 300 yıla işaret etmektedir.

İran ile Bizans’ın güçlü olduğu ve çatıştığı dönemlerden söz etmektedir.

Bizim de kooperatifleşme ve yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına çekilip semt kooperatiflerinde oluşma dönemi 300 yıl sürecektir. Bediüzzaman da bu 300 yıldan söz eder.

Nasıl canlılar tek hücre olarak var edildiler, sonra çoğalıp birleştilerse; biz de semt kooperatifleri olarak çoğalacağız ve üçüncü binyıl düzeni ile uygarlığını oluşturacağız. Sonra bu düzen tüm insanlığın makroda düzeni olacaktır.

“ÇLÇ” ailenin adıdır. Anne baba ayrı yabancılardır. “Ç’ler(peltek Se’ler)” bunu ifade eder. Çocuk ise birleştiriciyi tanımlar, ortadadır. Aile böyle oluşmaktadır. Normal ailenin asgari sayısı 3, azami sayısı 10 kişidir. 3 ve 10 sayısı aralık sayısıdır. Ocak, Semt, Bucak, İlçe, İl, Bölge, Kıta ve İnsanlık bunun katları olarak oluşur.

سِنِينَ

SiNIyNa (FGIyLa)

“Seneler”

“SNN” diş demektir. Yıllar dişlerdeki diziye benzetilmiştir.

“SNN” 21 defa, “SBV” de 1 defa geçer. 22=2*11 eder.

“Sene”nin çoğuludur. Sonundaki “Nun” kurallı çoğul “Nun”u gibi görünse de “S” diziyi “N”ler de senenin mevsimlerine işaret eder. Buradaki “N” kurallı çoğul “N”si değildir.

وَازْدَادُوا

Va iZDADUv (İFTaGaLUv)

“İzdad ettiler”

“ZVD” azık demektir. Yüke eklenen yoldaki yenecek şeylerdir. Asıl olan 300 olduğu halde %3 fazlası. “Vav” “Y”ye dönüşüp eklenmiştir. Artan manasındadır. Toplam 309 sene edecektir. Bu sayıların Roma (Bizans) tarihinde ne anlamlar taşıdığını gelecek tespit edecektir.

تِسْعًا (25)

TiSGan (FiGLan)

“Tis’a”

“TSG” 7 defa “TGS” 1 defa geçmektedir.

“Visg” yıkıntı demektir.

Tis’a rahtin diyerek Kur’an da dokuz sayısını uğurlu saymaktadır.

Gürcücede dokuzun adı “xhra”dır. Budanmış anlamındadır.

Romalılar “I”i sağda yazarlarsa artırıyorlar, solda yazarlarsa eksiltiyorlar.

 

YORUM

Allah Kur’an’ı tenzil ederken Kur’an’ı kolay anlasınlar diye ayetin ilgili olaylarını oluşturuyordu. Nur Suresi ifk olayının olması üzerine inmemiştir. Tersine, Nur Suresi’ni örneklendirmek için ifk olayı oluşturulmuştur. Bütün sebebi nüzuller böyledir. Bundan dolayıdır ki Kur’an hiçbir zaman sebebi nüzullerle tahsis edilemez, yorumlanamaz.

Dedem Dursunoğlu Numan babama dermiş ki; Kur’an’ın yorumunda nüzul sebepleri gerekmez. Ama hadisleri yorumlarken vürut sebeplerini bilmek gerekir. Çünkü o hadis o olaya mahsustur. Erzurum’da okumuş bir köy hocasının bunu söylemesi İslâmiyet’in bin sene içinde ne kadar doğru anlaşıldığını gösteren bir delildir.

Tarihi olaylar da böyledir. Firavun var olduğu için Hazreti Musa gönderilmemiştir. Hazreti Musa’yı göndermek için Mısır Firavunlar imparatorluğu kurulmuştur. Firavunlar Hazreti Musa için var edilmişlerdir.

Kehf olayı da böyledir. Asıl tarih peygamberlerin kıssalarıdır. Çünkü onların örneklendirilmesi için o olaylar yaşatılmıştır.

Bunun gibi; Kur’an Arapça inmemiştir, Arapça Kur’an için oluşturulmuştur.

 

Öz Türkçe ile:

“Oyma evlerinde üçyüz yıl kaldılar ve dokuzunu da eklediler.”

Kur’an Arapçası ile:

“Kehflerinde selase mietin sene lebs ettiler ve tıs’ı izdad ettiler.

لَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا (25)

 

***

 

قُلِ

QuLi (uFGuLi)

“Kavl et”

“Kavl etmek” hüküm ifade eden sözdür.

“Q” kuvveti, “V” birliği, “L” tanımlığı ifade eder.

Burada kime kavl edileceği belirtilmemiştir. Sen kendi kendine söyle… Yüz lojmanlı işyeri apartman sakinlerine söyle... Muhaliflere söyle… Şeklinde yorumlanabilir.

Bize Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanlarını inşa etmek ve oralara taşınmak farz olduğu gibi; Bin Dil Üniversitesi’ni kurmak da farzdır. Biz Kur’an’ı onu uygulamak için ele alıyoruz. Çağımız Kur’an’ı bize bunu emretmektedir.

Başka bir yorumcu da başka bir şeyi planlayabilir.

Kur’an baştan sonuna kadar o varsayımlarla yorumlanmalıdır.

اللَّهُ أَعْلَمُ

elLAHu EaGLaMu (elLAHu EaFGaLu)

“Allah daha iyi bilendir”

“Allah daha iyi bilir” denmektedir.

Demek ki Allah’tan başkası da bilmektedir. Buradaki “Allah” ve “Rab” Kâinatı var eden Allah ve Rab değil, O’nun yeryüzündeki halifeleridir.

Rab sıfatını dayanışma ortaklıkları izhar ederler. İçtihatları ile bunu sağlarlar.

Allah’ı ise Meclisler temsil ederler. Onların icmaları Allah’ın emirleri olur.

“Allah a’lemdir” demek, içtihatlar icmalara aykırı olmaz demektir.

Usulde temel olarak kabul edilen ve bizim her zaman uyguladığımız kural burada açık ifade ile beyan edilmiştir.

“GLM” sivri dağdır. Ona bakarak kişiler bulundukları yerlerini tarif ederler.

“GRF” ise üstü düzlük olan tepedir. Üstünde halk toplanır ve birbirleriyle tanışırlar.

بِمَا لَبِثُوا

BiMAv LaBiÇUv (BiMAv FaGaLUv)

“Neden kaldıklarını”

Daha önce “Lima Lebisû” geçmişti.

Burada “Bima Lebisû” geçmektedir.

Ne kadar kaldılar değil de; neden kaldılar?

Allah’ın Kehf olayını takdir etmesinin sebebi nedir? Bir de Kehf olayındaki ihtilaflar geçerli değildir. O hususta icma olması gerekmektedir.

Allah Kâinatı insanlar için var etmiştir. Üç boyutlu uzayda beş boyut içinde dört boyutlu bir insanlık oluşturmaktadır. Boyutu oluşturmaktadır. Burada yaşayan insanlar bir taraftan bu dünyada uygarlığı oluşturmakta, ahiret hayatının denemeleri yapılmaktadır. Diğer taraftan da burada yaşayanlar eğitilip ahiret hayatına hazırlanmaktadır. Ashabı Kehf olayı da insanların belli zamanlarda inzivaya çekilip kendi semtlerini oluşturması gerektiğinin örneğidir.

لَهُ غَيْبُ

LaHUy ĞaYBu (LaHUv FaGLu)

“Gayb onundur”

“Gayb” dibi görünmeyen kuyudur. İnsanların beş duyularıyla ulaşmadıkları konular gaybdir. Geçmiş gaybdir, gelecek gaybdir. Büyükler gaybdir, küçükler gaybdir. Uzaktakiler gaybdir. Görünmeyecek derecede küçük olanlar da gaybdir.

“G” yanılmayı, yanlış bilgileri içerir, “Y” kolaylığı, “B” geçiş yerini ifade eder.

İnsan beş duyu ile gaybı bilemez ama düşünme ile gaybı bilebilir. Gaybın başka manası; serbest dağılmayı ifade eder. Mikroda hesabi olmamasıdır.

Burada “gaybın ilmi” demeyip sadece “gayb” demesinin sebebi, insanların etki edemeyeceği varlıklar gaybi kabul edilmiştir.

السَّمَوَاتِ

elSaMAvVAvTı (Va elFaGaLAvTi)

“Semaların”

“Sema” hayvanın sırtıdır. “Arz” hayvanın karın tarafıdır. Sırtın üstüne “sema”, karın tarafına “erd/arz” denmiştir.

Kurallı çoğul ve marifeli olarak getirilen semalar 7 kadardır.

Yağmur, hava, ışık, ay, güneş, yıldızlar ve galaksiler 7 semayı oluşturur.

Kur’an’da semanın 7 tabaka olduğu bildirilmiş, her bir semanın adı söylenmiştir.

وَالْأَرْضِ

Va eLEaRWı (Va elFaGLı)

“Ve arzın”

Bu iki kelime üç boyutlu uzayımızın adı olmuştur.

“Yer” de 7 tabakadır. İlk üç tabaka olan deniz, sulu toprak, susuz toprak canlılar dünyasını oluştururlar.

Diğer dört tabaka kaya, gaz, sıvı ve katı tabakalar.

Kâinat yıldızlardan ve gezegenlerden oluşur. Yıldızlarda depolanan hidrojen enerjisi gezegenlerde ısı enerjisine çevrilir. Bundan yararlanan canlılar dağınık maddeleri birleştirerek mamur hale getirirler.

Bütün bu olayları insan beş duyusu ile idrak edemez. Gayb halindedir. Allah’ın düzenidir. Hikmetlere dayanmaktadır.

أَبْصِرْ بِهِ

EaBÖıR BiHIy (EFGıL BiHIy)

“Onu ibsar et”

Buradaki “Hi” zamiri gayba gitmektedir. “Bi” “Fî” manasındadır. Orada basar et anlamındadır. İf’al babından emirdir. Fiil taaccüp kalıbı da böyledir.

“Basar” göz kapağı, kirpikler, hatta kaşlar dâhil tüm gözün adıdır.

“Ayn” ise sadece göz bebeğinin bulunduğu yerin adıdır. Yaşaran yerlerdir.

Bir şeyi incelerken iki türlü yaparsınız.

Ya gözünüzü bir yere yönlendirip o yeri iyi görürsünüz; buna “rey” denmektedir. İçtihatlar birer reydir.

Yahut gözünüz ile bütüne bakarsınız, birlikte görürsünüz; bu da “basar”dır.

“Basar”ın asıl manası gözle görülenlere bakarak geçmişi ve geleceği yani gaybı hesap etmedir. “Nazar”da bu yoktur.

“B” geçiş yerini, “Sad” eğitimi, “R” de tekrarı içerir.

“Basar etmek” gözle görmek değil, görünenleri birleştirip değerlendirmedir. Kavramların oluşmasında rol oynar. Göz görür, onu basar ile tanımlar; bu dağ olsun, bu dere olsun, bu insan olsun der. Sonra da ona bir ad koyar ve insan hafızasında saklar.

وَأَسْمِعْ

Va EaSMiG (Va EaFGıL))

“Sem’ et”

“Semi’tu Kavleke” dediğim zaman, sözünü işittim anlamı çıkar.

“Esma’tu Kavleke Bi’l-Misma’” sesini telefonla işittim olur. Telefonu araç olarak kullanırsın. Buradaki “Bi” mahzuftur, “Ve”den sonra hazfedilmiştir. Ebsir ve Esmi’ ve harfi ile atfedilmiştir. Yani ikisi birden olmaktadır.

Basarla kavramları oluşturursun, onlara ad koyar depolarsın, sonra başkalarına anlatmak için kelime uydurursun, o da o kavramı idrak eder. Kavramlar beyinde oluşur. Beş duyu bunları idrak edemez. İnsan demek gaybı bilen varlık demektir. ‘İnsan konuşan varlıktır’ tarifi de buradan gelmektedir.

Allah bu ayette sem’ ve basarımızı kullanarak gaybı kavramamızı emretmektedir. Gaybın bilinemeyeceği zikredilen ayette (saat, yağmur, ölüm yeri, hamilelik, kişinin ne yapacağı) gayb geçmemektedir.

Külli ilim var, cüz’i ilim var.

Külli ilim her şeyi doğrudan bilmedir. Bu Allah’a aittir.

Cüz’i ilimler ise varlıkların gönderdikleri ışık veya ses dalgaları ile veya doğrudan deri ile temas etmeleri ile bilinirler. Bu cüz’i ilimdir. Cinler, melekler ve insanlar bunlardan çok azını bilebilmektedirler. Bu ayette emredilen bunların bilinmesidir; muhakeme ile bilinmesidir.

مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ

Ma LeHuM MiN DuvNiHi

“Onların onun dununda yoktur”

Buradaki “onlar” Kehf Ashabı olabilir. Yahut onlar hakkında ilim toplayacaklar olabilir İçtihat ve icma ehli olabilir.

“Hi” zamiri rablerine gitmektedir.

“Dun” dışında demektir. “Gayr” ayrılığı, “Dun” ise bütün dışarısını kapsar. Mantıkta kesişme şerik ile, içinde olma “Fî” ile, küllü ve cüz’ü “Min” ile ifade edilir.

مِنْ وَلِيٍّ

(MiN VaLiyYin)

“Veliden biri”

“Veli” Bel arka demekdir.

“V” birleştirici, “L” belirleyici, “Y” de kolaylaştırıcı anlamındadır.

Kur’an dayanışma ortaklıklarını “evliya” olarak ifade etmektedir. “Veli” dayanışma sorumlusudur. Dayanışma ortaklıklarını müminler oluştururlar. Onların seçme ve seçilme hakları vardır. Bedellilerin dayanışması yoktur. Onlar nöbetliler tarafından korunurlar.

وَلَا يُشْرِكُ

Va LAv YuŞRiKu

“İşrak etmez”

“Şirk” bir şeyi başka şeye bağlamak için soyulmuş ağaç derisidir. Şerittir. Ortaklık birbirine bağlı kimseler demektir. Mallardaki ortaklık huleta ile ifade edilmektedir.

“Şirk” sosyal ortaklıktır. Örnek olarak yönetimde ortaklık. Buradaki zamir Rabba değil Allah’a gitmektedir. O halde devlet yönetiminde meclisin üstünde bir güç yoktur.

1924 Anayasası’nda hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir denir. Millet bu hâkimiyetini Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığı ile kullanır. Meclis milletin yegâne mümessilidir diye maddeler vardı.

Bunlar bu ayetin ifadeleridir.

Peygamberler nasıl Allah’ın şeriki değilseler, başkanlar da meclisin şeriki değildirler. Başkan meclisin resulüdür. Başkanlık sistemi bu sebeple Kur’an’a aykırıdır. Yönetimde teklik esastır. Ama tek olan millet meclisleridir. Onların icmalarının üstüne çıkılamaz. Meclis yargılanamaz. Hakemler ancak icma olup olmadığına karar verebilirler. Hiçbir milletvekili oyundan dolayı veya oyunu savunmasından dolayı suçlanamaz.

فِي حُكْمِهِ

 

“Hükmünde”

Yegâne hâkim Allah ve O’nun halifesi olan topluluktur. Topluluğun temsilcisi de seçilmiş ilim adamlarından oluşan meclislerdir. Seçim ekseriyet sistemi ile değil biat sistemi ile olmalıdır. Yeter seçmeni bulan milletvekili olur. Yeter seçmeni bulamayanlar oylarını birleştirip birini meclise gönderirler.

“XKM” dizginlerde gemdir. Onunla atları sağa sola çevirirsin. Bugünkü direksiyonlar böyledir.

“X(Ha)” hareketi, “K” benzerliği, “M” maddeyi ifade eder.

“Allah hükmünde kimseyi işrak etmez” demek; Meclis yasaları yapar, yönetimi oluşturur, ehliyetleri tevcih eder ve denetimini yapar demektir (Dayanışma ortaklıkları hakemlere gidebilir). Bütün bunları “a’lemdir” kelimesine dayanarak istidlal ediyoruz. 

أَحَدًا (26)

AXaDan (FaGaLan)

“Kimseyi.”

“Exad”ın aslı “EavXaD”dır. “Vahid” “bir” demektir. “Ehad” en çok bir demektir.

Birin en çoğu nasıl olacaktır?

Bunu şöyle ifade ediyoruz.

Mantıkta

1*1=1    1*0=0   0*1=0   0*0=0

0+0=0     0+1=1  1+0=1   1+1=1

Birlerin toplamı 1 etmektedir. Termometrede 10’ar derece ölçseniz sıcaklık yine 10 derece olur,  20 olmaz.  On saat birer saati gösterse toplam hep bir kalır.

Matematikte ise

1*1=1    1*0=0    0*1=0   0*0=0 eder

0+0=0      0+1=1   1+0=1   1+1=10    (İkili sistem)

Yani iki birin toplamı bir etmez, iki eder. Böylece iki çeşit “bir” vardır. Mantıktaki bir ehad ile Matematikteki bir ise vahid ile gösterilir.

Kâinatta Ehad olan yalnız Allah’tır. Bu sebepledir ki Araplar hiçbir varlık için ehad sıfatını veya haberini kullanmazlar. Sadece menfi kelimelerde kimse anlamında kullanırlar. Yani kimse yok anlamındadır. Buradaki ehad da böyledir.

Yazacağınız Arapça kitapta

الاحد و الاحد هما احد  الواحد و الواحد هما واحدان

Yazacaksınız.

 

Yorum:

Tüm olayların ilahi hikmete dayandığını, O’nun izni olmadan hiçbir şey olmayacağını ifade ederek Kehf Kıssasını sona erdirmektedir.

Surede dört önemli kıssa anlatılmaktadır.

Kehf kıssası, iki bahçe kıssası, Zülkarneyn kıssası ve Hazreti Musa’nın tarikat arayışları.

Sure makro düzeni değil, kişilerin özel durumlarını ele almaktadır. Zülkarneyn’i anlatırken bile hep küçük topluluklar ele alınmaktadır. Kendilerine set yapıyorlar. Yani yüz lojmanlı apartmanın etrafını çevirip güven sağlıyorlar. Bu sure bu gözle okunmalıdır.

Batılılar hukuklarında hakları sayarlar. Bu hakları sağlayacak yönetimi belirlerler. Böylece merkezi bir yönetim oluştururlar. Fıkıhta ise haklar değil görevler sayılır. Görevleri topluluk yapmaz, görevliler yaparlar. Fıkıh kitapları başkanın yetkilerini değil görevlerini sayar. Yetki görevler sebebiyle doğar, yetki sebebiyle görev olmaz.

Bu ayette “Allah hükmünde kimseyi işrak etmez” deyince, ifade ettiği mana kimse kimseye hükmetmez demektir. Hükmeden şeriattır. Şeriat da içtihatlardan, sözleşmelerden, ortak vekillerin kararlarından ve mahkeme kararlarından doğar. Hiç kimse, hatta başkan da olsa, başkasına hükmedemez. Kehf Suresi baştan sonuna kadar bunu anlatmaktadır.

Bu varsayımlarımı benimserseniz sureyi yorumlamak sizin için kolaylaşır. Siz de başka varsayımları koyar ve sureyi başka türlü yorumlayabilirsiniz. İki yorum karşılaştırılabilir ve biri tercih edilebilir. Tercih edilmezse, o zaman herkes kendi yorumuna göre Kur’an’a uymuş olur. Aynı görüşü paylaşanlar mezhep oluştururlar. İlk yorumu yapan mezhep kurucusu kabul edilir. Ama ilk yorumcunun dedikleri mezhep olmaz. Zamanla mezhep içi icmalarla mezhep hükümleri değişir ve gelişir.

Ben bu çalışma tarzımı Remzi Güres’ten aldım. Bediüzzaman’ın Kur’an’ı yorumlamasını ve Kur’an Arapçasının değerlendirilmesi hususunda Babam Numan Oğlu Süleyman Karagülle ile Süleyman Tunahan Efendinin usullerinden yararlandım. Şimdi sizlerle birlikte çalışıyoruz. Benden sonra da devam ettirirseniz Akevler ekolü oluşmuş olacaktır. Ehlisünnet icmalarına uygun bir mezhep oluşacaktır.

Öz Türkçe ile:

“De ki: Neden kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Yer ve göklerin görünmeyenleri O’nundur. Onu gözetle ve duy. Onların O’nun dışında bir dayanışmaları yoktur. Allah hükmüne kimseyi ortak etmez.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Kavl et: Neden lebs ettiklerini Allah a’lemdir. Semavat ve arzın gaybı O’nundur. Onu ibsar et ve isma’ et. Onların O’nun dununda bir velileri yoktur. Hükmünde kimseyi işrak etmez.”

QuLi elLAHu EaGLasMu BiMAv LaBiÇUv LaHUv ĞaYBu elSaMAvVATı Va eLARWı EaBÖıR BiHIy Va EaSMiG  MAvLaHuM MiN DUvNiHIy MiNVaLiyYın Va LAv YuŞriK FIy XuKMiHIy EaBaDan

قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا (26)

 

 

 

***

 

 



© 2024 - Akevler