KEHF SURESİ TEFSİRİ(18.SURE)
Süleyman Karagülle
1167 Okunma
KEHF SURESİ TEFSİRİ 3-8.AYETLER

KEHF SÛRESİ - 2. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا (3)

وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا (4) مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا (5) فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا (6) إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا (7) وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا (8)

 

مَاكِثِينَ

MAvKiÇIyNa

“Meks edenler”

مكث kökü Kuran’da 7 defa geçmektedir, بحث bir defa geçmekte, sekize tamamlanmaktadır. “Meks” çökelti demektir. “Meks etmek” yerleşmek demektir.  سكن de aynı manadadır, 69 defa geçer. Bir defa da سكت geçer.  سكن yerleşik demek olup yurt edinme manasındadır. Meks ise duraklama anlamındadır.  مَاكِث ism-i faildir. Müminin sıfatıdır. مَاء su, مَوْج dalga, يَمّ durgun akan büyük ırmak demektir. مَا eşyayı  içerir, ك  كَوْنoluşu, benzerliği, muhatabı içerir. ث ثُمَّ sonrayı, sabit kalmayı, hareketsiz olmayı içermektedir.

 

فِيهِ

FIyHı

“İçinde”

فِي zarftır. Her hangi bir yerinde demektir. Doldurması gerekmez.  Yeri de belli değildir. ف harfi faslı, mafsalı ifade eder. Ayrıdır ama kopmamıştır. Buradaki zamir erkek tekil  gaip zamiridir.

Buradaki zamir hasen ecre(أَجْرًا حَسَنًا) racidir. “Hasen ecrin içinde meks etmiş olarak” demektir. İşçilik şeklinde olmayan faizsiz bir kazanç anlamındadır. Karzı hasen faizsiz borçtur. Ecir de, hasen de faizsiz emek karşılığıdır. İşçilik değil de ortaklık düzenidir.  Hasen ecrin içinde kalmak tabiri  Adil Düzen’i ifade eder.

 

أَبَدًا

EBaDan

“Ebeden”

ب geçit, kapı demektir. Türkçedeki bitme köküne akrabadır. Baştaki أ  menfiyi ifade eder. Bitmeyen, tükenmeyen anlamındadır. Sonu olmayan demektir.  “Ortaklık sistemi geldikten sonra bir daha işçilik sistemine dönülmeyecektir” anlamındadır. İnsanlık önce kendi üretip, kendi tüketiyordu. Sonra mal mübadelesi dönemine geçti, sonra da emek mübadelesi dönemine geçti.

Emek mübadelesi iki aşama geçirdi. İşçilik dönemi ve ortaklık dönemi. Bir daha mübadelesiz döneme yani kendi ürettiğini kendi tüketme dönemine geçilmeyecektir. Bunun gibi  ortaklık döneminden bir daha işçilik dönemine geçilmeyecektir.

 

YORUM

İman etmiş yani dayanışma ortaklıklarını kurarak borç ve alacaklarını güvene alan ve salıhatı amel eden yani plan ve projeye göre kendi istedikleri işleri içtihatlar ile yapan toplukların düzeni gelecektir. Bundan geri dönüş olmayacaktır.

Burada önemli olan husus; şiddetli bes doğru alınmış, müminler tebşir edilmiştir. İnzar ise tüm insanlara yapılmıştır. İşçilik sistemini, faizli sistemi kim kullanırsa kullansın, iyi olsun kötü olsun onun besini görecektir. İnsanlık bugün onun acısını çekmektedir. İşçilik sistemi demek faizli sistem demektir. Faiz nedir? Zarara katılmayan kazançtır. Zarara katılan kazanç ise karzdır, ribhtir. Dımanın(tazmin) olmadığı yerde ribh da yoktur. Bunlar dört çeşittir. Sabit ücret, sabit kira, sabit kar ve sabit vergi faizdir.

Bugünkü insanlık bu şedid besi (بَأْسٌ شَدِيدٌ) bütün açıklığı ile tatmaktadır. Sermaye faizli kredi verecek yer bulamayınca savaşlar çıkarmaktadır. Savaşı çıkarmak için de terör olaylarını organize etmektedir. Mafyanın kaynağı faizdir. Rüşvet mafyası, senet mafyası, uyuşturucu mafyası ve nihayetinde silahlı mafya faizin eseridir. Faiz enflasyonu doğurur. Enflasyon sözleşmelerle yapılmadığı için işsizliği doğurur. İşsizlik yolsuzluğa sebep olur, Yolsuzluk rüşvete. Rüşvet halkın isyanına yol açar. İsyanı bastırmak için devlet ile halk arasında savaş başlar. İşte bunlar besi şediddir. Bugün hepsi yaşanmaktadır.

Ortaklık sistemi ise çıkar paralelliğine dayanır. İşletme ve devlet ortaktır. Görevliler sabit ücret almaktadırlar. Üründen pay almaktadırlar. Vatandaşa zorluk çıkarmak yerine onlara yardımcı olur böylece paylarını artırmış olurlar. Ecri hasen olur.

Buradaki ebed (أَبَدًا) kelimesi “onların şahitliğini ebediyen kabul etmeyin” ifadesindeki ebed kelimesi gibidir. Yani müminler olup da salih amel işleyenler demektir. Onun için “iman ettiler ve amel ettiler” demiyor “müminler amel ederler” diyor. Bunun başka manası; işçilik sistemi onlarda devam edecektir ve onlar şedid bes içinde olacaklardır.

Adil Düzen ancak adil düzen işletmelerinin kurulması ile gelecektir. Faizsiz banka kurmadan önce faizsiz işletmeler kurmak gerekir.

 

Öz Türkçe ile: 

“Orada sonsuz olarak duracaklar durumda.”

Kuran Arapçası ile:

“Orada ebeden maksi olarak olmak üzere.”

 

MAvKiÇIyNa FIyHIy EBaDAn

مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا (3)

***

وَيُنْذِرَ  

Va YuNÜiRa

“Ve inzar edesin”

Buradaki inzar bundan önceki inzara atıftır. Masdar “En”i mahzuftur. Meful olarak isimleşmiştir.

Özel olarak Hıristiyanları da inzar et.

Bundan önceki sure Yahudilere hitap etmiş, üçüncü binyılın başında başlarına nelerin geleceği anlatılmıştır. Kur’an ilahi düzen olan İslâm düzenini anlatmaktadır. Hazreti Âdem başladığı kıssaları ile gelişmeyi dile getirmiştir. Bu iki surede ise üçüncü binyılı anlatmaktadır.

Bu üçüncü binyıl önemlidir. Çünkü bu binyılda teknolojik imkânlar tamamlanmıştır. İnsanlar artık yan yana imişler gibi konuşabilmektedir. Eşyalarını kargolara verip istendiği yere ve kimselere ulaştırabilmektedir. İslâmî düzen Miladi 600’larda bi’l-kuvve tamamlanmıştır, bilfiil ise yirmi birinci yüzyılda tamamlanacaktır. Bu iki sûre hassaten çağımızı anlatan sûredir.

Bizim iki görevimiz vardır.

Biri; Yahudilere fesat ve sömürü düzenine son vermelerini anlatmamızdır.

Diğeri de; Hıristiyanlara da hatalı inanışlarını anlatmamızdır. Kilise ile birlikte üçüncü binyıl uygarlığını kuracağız. Kilise artık batıl inançları bırakmalıdır. İsrail oğulları dinlerine soktukları putlardan ve putperestlikten kurtulmalıdırlar. Bunun için onların inzarı genel inzardan farklı yapılmıştır.

“Ve Yünzira” kelimesini tekrar etmiştir. Savaşta veya yürüyüşteki öncüdür. Öncünün görülmesi, arkasından gelen birliği haber verdiği için uyarıcı anlamı kazanmıştır. Kişinin ileride yapacağı iyi bir fiili haber vermesi de nezirdir.

“N” nekreliği ifade eder, belirsizliği ifade eder. “Z/Ü(zel)” etkiyi ifade eder. “R” tekrarı, geri dönüşü ifade eder, belirsiz ama mukadder tehlikeleri anlatmış olur. Şartlı korkutmadır.

الَّذِينَ قَالُوا

elLaÜIyNa KAvLUv

“Kavleden kimseler”

“Ellezîne” fiilin ve failin belirtildiği bir ismi faili gösterir. “el” harf-i tarif olarak marifedir. “Ü”(ذ)’de belirlilik ifade eder. İki belirlilik vardır. “Ye Nun” kurallı çoğulu ifade eder. Tüzel kişiliği olan topluluğu gösterir. “Y” ile ifade edilir. “Y” onu cem eden bir sayıdır. En küçük topluluk da 10 aileden meydana gelmektedir.

“Kavl etmek” söylemek demektir.

Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçedeki “söz“ kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir.

“Q”(ق) gücü ifade eder. “Vav” birlikteliği ifade eder. “L” de belirliliği ifade eder.

“QaVL etmek” demek bir araya gelip sözleşme yaparak güçlenme anlamına gelir.

اتَّخَذَ  

EitTaPaÜa

“İttihaz etti”

“İhaze” göl gibi suyun toplandığı yer yani birikintidir veya suların toplanması için açılmış çukurdur. Almak, tutmak anlamlarında fiil olmuştur. “İttihaz etmek” edinmek, tutulmak anlamlarındadır. “İhz” fiil olarak bir şey almak demektir. “İhaz” perçem demektir. Testinin tutma kulpudur.

“E”(ء) gücü gösterir. “P”(خ) “Harb, Ahar, Hayt, Hrak” etkileri ifade eder. “Ü”(ذ) belirliliği ifade eder, edinmek anlamına gelir.

İftial babı müteaddi fiili lazım yapar. “T” harfi sen anlamında hitap harfidir. Hemzeyi T yapmıştır. İnfial de aynı manadadır. İftial’de fiil belirlidir. İnfial’de ise sonuçlar dağınıktır. “İnfial etti” demek direndi demektir, “iftiale” ise kendisine bir iş yaptı demektir.

اللَّهُ

elLAvHu

“Allah”

“Hu” harfi O’nu ifade eder. Hiçbir şey yokken O vardı. “O” O’nun zati ismidir. “LeHu” her şey O’nun demektir. Buradaki “L” harfi melekûtu ifade eder. “H”nin yanında şuurlu varlıklar da vardır. Ondan varlar. Allah’ın muhataplarıdırlar. O’nun halifesi olan insan vardır. O’nun halifesi topluluk vardır.

وَلَدًا (4)

VaLaDan

“Veled”

“Veled” yavru demektir.

“V” bağdır, vasıldır. “L” harfinin bağlamak etkisi vardır. “D” ise çevreyi kuşatmayı ifade eder. “Veld” canlıların gayesidir. İnsan doğar, yaşar ve ölür. Kendisine benzer birini bırakmak onun gayesidir. Kişiler çocukları için çalışırlar.

“Onlar veled ittihaz etmişlerdiler.” Bu sadece sözde söylenen bir şey değildir. Hıristiyanlık felsefesi Hazreti İsa’nın evlatlık inancına dayanmaktadır. Onlara göre Allah Hazreti İsa’yı yeryüzüne diğer peygamberlerden biri gibi değil, özel olarak oğlunu insan suretinde gönderdi. O kendisine iki mirasçı bıraktı; biri ruhani başkanlık olan Papalık ve diğeri ise siyasi vekil imparatorluk yani Roma hanedanı. Bunlar birlikte dünyayı yönetmekle görevlidirler. Roma İmparatorluğu bu felsefeye dayanmıştır.

“Kavl ettiler” demek bu hususta anlaştılar demektir. Roma Doğu Roma ve Batı Roma olarak ayrılınca Kilise de ikiye bölündü. Roma’daki Papa devletlere hâkim olmuştur. İstanbul’daki Patrik ise devletin emrine girmiştir. Sonra Sermaye Kilise’yi yıkmak için Protestanlığı icat etmiş ve bu sefer her kral Tanrı’nın dünyevi temsilcisi olmuştur.

Sanayileşme döneminde Sermaye İngiliz kilisesini dünyada fetih aracı olarak kullanmıştır. Kara Avrupa’sında dinler reddedilirken, ateizm moda yapılırken, İngiltere Protestan olarak tüm dünyaya yayılıyordu.

Sermaye dinlere dayalı denge düzenini koruyamayacağını anlayınca, dine dayalı dengeyi rejime dayalı denge hâline getirmeye çalıştı. Tüm dünyayı dinsizleştirmek istedi. Buna karşı Akevler’de ilmî ve fiilî direnme başladı. Erbakan “Adil Düzen”i dünyaya anlattı. Bu sefer Sermaye Erbakan’a karşı AK Parti’yi ve Gülen cemaatini oluşturdu. Şimdi onları savaştırıyor.

Kilise hala Hazreti İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia ediyor. Tevrat’ın şeriatını bırakmış, Sermaye’nin hezeyanlarını kendisine şeriat yapmaya başlamıştır.

Allah bu ayette bugünkü durumu tasvir etmektedir.

“Veled” marife olduğu halde neden nekre gelmiştir?

Marife gelseydi sadece Hazreti İsa’nın veledliği reddolunurdu. Nekre gelince veled edinmenin kendisi reddedilmiş olmaktadır. Yani Hıristiyanlar Hazreti İsa’yı veled yaptıklarından değil de bir veled yaptıklarından dolayı inzar edilmektedirler.

Öz Türkçe ile

“Allah bir çocuk edindi diyenleri uyarsın diye”

Kur’an Arapçası kelimeleri ile

“Allah bir veled ittihaz etti diye kavle edenleri inzar edesin diye”

Va YuNÜiRa elLaÜIyNa QAvLUv itTaPaÜa elLAHu VaLaDan

وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا (4)

***

مَا

“Leyse”ye müşabih iki harften biri “Ma” diğeri “La”dır. “Ma” geçmiş, “La” gelecek için gelir. Fiil gibidir. Faili zammeli, mefulü fethalı olur.  Geçmişte onların biri olmadı manasını kazandırır. Ancak burada haber isimden önce geldiğinden bu “Ma”, “Leyse”ye benzeyen “Ma” değildir, olumsuzluk bildiren “Ma”dır.

لَهُمْ

LaHuM

“Onlara”

Buradaki “L” harfi malik olmak, sahip olmak anlamındadır. Onların bir şeyleri yoktur demektir. “Hum” zamiri inzar olunan söylenenlere gitmektedir. Allah veled ittihaz etti diyenlerin bu hususta ilimleri yoktur. Bunu bir ilme dayandırmamaktadırlar. Bugünkü Hıristiyanları bununla inzar etmemizi Allah bize bildirmektedir.

بِهِ

Bihi

“Onunla”

 

“Bi” harf-i cerdir.     Mecazi ilsak etkisi ile bağlantı kurulmuştur. Onunla ilişkili manasındadır.

مِنْ عِلْمٍ

MiN GiLMiN

“İlimden”

“İlim” “Min” ile mecrurdur. Buradaki “Min” nekre isim üzerine gelmiştir. Olumsuzluk “Ma”sından sonra nekre isme geldiği için tekid etkisi yapmıştır ve “hiçbir ilim” manası kazandırmıştır.

“Aleme” sivri dağdır, uzaktan görülür, o sayede nerede olduğunuzu bilirsiniz. İlim bilmek anlamındadır.

“G”(ع) etkiyi ifade eder.

“L”(ل) bağlantıyı ifade eder.

“M”(م) de genişliği enginliği ifade eder.

İlim sistemli bilgidir. İrfan ise gelişigüzel bilgilerdir. Ümran, İrfan, İlim ve Kelam. 

وَلَا

Va LAv

“Ne de”

Türkçedeki ne…ne gibidir. Araplar “Ma VeLa” olarak kullanırlar, geçmişi ve geleceği birden içerir. “Ma VeMa” veya “La VeLa” olarak kullanmazlar. Buradaki “Ve Lehüm”deki “Hüm” zamirine “aba” kelimesini atfetmektedir. Kendileri ve ataları. Bugünkü nesil ve geçmiş nesil.

Dört boyutlu uzayda dünkü nesil, bugünkü nesil, yarınki nesil yoktur. Üç boyutlu uzayda ise bir bugün hayatta olanlar vardır, onların geçmişi vardır, bir de onların geleceği vardır. Bugün yaşayanlar geçmiştekilerin sonucudur, onlar da gelecektekileri oluşturmaktadır.

لِآبَائِهِمْ  

Li AAvBAvEiHiM 

“Ebleri için”

“Bab” kapı demektir. Kapıyı tutturmak için konan direğe “ebebe” denmiş, sonraları çatıdaki ana direkler için kullanılmıştır. Ailenin direği anlamında babanın adı olmuştur. Sonra “Baba” kelimesi Arapçanın dışındaki dillerde de ata anlamında kullanılmaktadır.

(EBeV) oluşmaya sebep olan kimselere veya hayvanlara baba denmektedir.

“E” gücü, “B” geçidi, “V” birlikte olmayı ifade eder.

Kur’an’da 117 defa geçmektedir.

Erkek XY kromozomu taşır ve Y kromozom yalnız babadan gelir. Dolayısıyla insanın 10 nesil önceki büyük anneleri ve babaları bin kadardır. Bunların gerçek büyük anneleri ve babaları 46 kromozomludur. Diğerlerinden kromozom taşımazlar. Anneanneleri ise mitokondromu taşır, babaları da Y kromozomu taşırlar. Bunlara sahih büyükbabalar ve sahih büyükanneler denir. “Valid” öz ana ve babadır ama “Eb” ve “Üm” ise tüm sahih anaları, ataları ifade eder.

Buradaki “Âbâ’” bu nesilden önceki bütün ataları içermektedir.

كَبُرَتْ

KaBuRaT  

“Kebir oldu”

 “EBeV” oluşmaya sebep olan kimselere veya hayvanlara baba denmektedir. Miktarca değil de değerce büyük olanlar “kebir” kökü ile ifade edilecektir.

“KBR” 163 defa, “KFR” kelimesi 535 defa geçmektedir. “Küfür ile “Kebir” arasında mana itibari ile büyüklenme vardır. K kemali, külli, kevni ifade eder, geçiş demektir R ise tekrarı gösterir. İnsanların kemalden sonraki çıkış kapısı yaşlılığı ifade eder.

İnsan 63 yaşına kadar hep olgunlaşır, 70 ve 80’den sonra çökmeye başlar. Kebir çökmeye başlamadan önceki dönemdir.

Atıf harfi getirilmemiştir. İnzar için de değildir. Bize hitap etmektedir. Onun için “Ve” harfi getirilmemiştir. Onunla inzar et manası çıkar.

كَلِمَةً

KaLiMaTün 

“Kelime”

“QLM, KLM, GLM, ELM, ĞLM, XLM” (حلم غلم ءلم علم كلم قلم) kelimeleri “LM”den gelmektedir. Boğazdaki harflere eklenerek farklı manalar alırlar. “L” bağlanmayı ifade eder. “M” genişliği, kapsamı ifade eder. “Q”(ق)  kuvveti, kapsamı, “G”(ع) etkiyi, “E”(ء) gücü, “Ğubar, Ğmr, Ğyb, Ğasb, Ğara” (غصب غيب غمر غبر) dağınıklığı ifade eder. “X” (ح) harfı “Xak, Xavl, XKM, XÖL” de (حصل حكم حول حقق) olduğu gibi oluşları, sonuçları ifade eder.

Kelime Türkçede söz karşılığı kullanılmaktadır. Kelimeyi biz plan proje anlamında değerlendiriyoruz. Ağızlarından çıkan kelime değerlendi demektir.

Hazreti İsa’nın Allah’ın oğlu olması görüşü Romalılara o kadar etki etti ki o kelime büyütüldü. İmparatorluk dünyaya hükmediyordu ama neye dayanarak bu hakkını kullanıyordu? Dini dayanağı yoktu. Roma hanedanının kutsiyeti yoktu. Hazreti İsa Allah’ın oğlu olarak kabul edildikten sonra imparatorluk da Hazreti İsa’yı temsil eden Papaların hamisi askeri durumuna geçti. Böylece bu “evlat” kelimesi büyüdü ve günümüze kadar geldi. Bugün bile Avrupa Birliği (AB) Hıristiyanlık üzerine oturmaktadır. Papa bunun için mukaddes sayılmaktadır. 

تَخْرُجُ

TaPRuCu 

“Huruc eder”

Huruc: “Harc” duvarın dışına sürülen harçtır. Sonra dışarı anlamı kazanmıştır. Mastar olarak dışarı çıkmak demektir. “İhrac” ise çıkarmak, kusmak demektir.

“P”(خ) harfi “Harab, Hrak, Harr, Haraci Hasm, Hali” benzeri kelimelerden parçalanıp dağılmak bozulmak anlamlarına gelmektedir. R tekrarı ifade eder.

“C”(ج) ise cem olma “Cennet, Cin, Cebel, Cemal” kelimelerine göre oluşu ifade etmektedir.

“Harace” dışarı çıkma anlamında olduğu gibi, çıkıp dağılma, yerine çıkıp orada bulunma manalarını da taşır. “Tahrucu” “kelimeten”in sıfatıdır. Mahallen merfudur.

مِنْ أَفْوَاهِهِمْ  

MiN EaFVaHiHiM

“Ağızlarından”

“FVH” “FEM”nin çoğuludur. “VHM”ye kıyas dışı dönüşmüştür, ağız demektir. “F” ayrılmakla beraber bitişik kalma anlamını taşır. Onların ağızlarından çıkar. Kur’an’da “Fem” kelimesi geçmez. “EFVaHu”daki “H” zamir değildir, “FVH”nin aslıdır. 

Ağızdan harfler çıkar. Harfler hançerden(gırtlaktan) başlar, sadece titreşim olarak başlar, dudaklara varıncaya kadar şekillenir.

Alt boğazdan “E”(ء) ve “H”(ه), orta boğazdan “X”(ح) ve “G”(ع), üst boğazdan “P” (خ) ve “Ğ”(غ)  harfleri çıkar; bunlar boğaz harfleridir.

Yutaktan “Q”(ق) ve “K”(ك), arka damaktan “C”(ج) ve “Y” (ي) harfleri çıkar.

Orta damaktan “W”(ض) ve “Ş”(ش) harfleri, Ön damaktan “J”(ظ), “Ö”(ص), “O”(ط), ve “L” harfleri diş dibinden, “L,Z,S,T”(ت ص ز ل) ve “D”(د) harfleri, diş ucundan “Ç”(ث),  “Ü”(ذ) harfleri çıkar.

Ayrıca “I” harfi arkadan, “A” harfi önden, “U” harfi önden çıkar.

Kur’an’daki harf sayısı muvazenesini kavramanız için bunların mahreç yerlerini bilmeniz gerekmektedir.

إِنْ  

EiN

“Değil”

Bu “İn” “La” anlamında olandır. Elif hemze olmuş başa alınmış,  “LA”nın tersidir. “İlla”dan önce gelir.

إِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا (40)

 وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلَّا غُرُورًا (64)

Ayetlerinden birinde “İn”, diğerinde “Ma” gelmiştir.

Bunlar arasında ne fark vardır?

Şeytan sadece boş şeyi vaat eder, bilerek vaat eder. Zalimler ise boş şey vaat etmezler. Onlara göre yapacaklarını vaat ederler ama onu yapmazlar. O halde zalimlerde tağrir(aldatma) kastı yoktur. Burada da söyledikleri yalan değil yanlıştır, söyleyenler de yanılgı içindedirler.

Arapçada “Kezib” hem yalanın hem de yanlışın ismidir. “Ma” getirirseniz yalan olur, “İn” getirirseniz yanlış olur. Yaptıklarının hepsinde onlar kötü niyetli değildirler ama sonuç kötüdür. Bu husus önemlidir. Bundan dolayıdır ki biz ne Sermaye’ye ne de bürokratlara saldırıyoruz, yaptıklarının yanlış olduğunu söylüyoruz. Kişileri değil de düzeni suçlu buluyoruz. Hakemlikte böyle yapmayız. Sistem cezalandırılmaz, kişiler cezalandırılır.

Biz Adil Düzen Partisi’ni kurarken her başvuranın ortak ve kurucu olabileceğini söylüyoruz, ırk ve mezhep ayırımı yapmıyoruz diyoruz. Başka makalede de diyoruz ki; Adil Düzen Partisi’ne yalnız müminler gelir, herkes gelebilir ama gerçek anlamda yalnız onlar gelir. Biri Reşat’la bu konuda tartışıyor, bundan dolayı bu açıklamayı yapıyorum.

يَقُولُونَ

YaQuLUvNa

“Kavl ederler”

Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçedeki “söz” kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir.

“Q”(ق) kuvveti, “V”(و) beraberliği, “L”(ل) ilişkiyi ifade eder.

“Kavl” sözleşmeleri içerir. “Va’d” kavl ile olur.

إِلَّا كَذِبًا (5)

EilLAv KaĞiBan

 “Kezb dışında”

“EilLAv” İn ve La’dan dönüşmüştür. “La La” ‘değil değil’ anlamındadır. ‘Dır’ manası çıkar. Matematiğin genel kaidesi dilde de kendisini gösterir. Türkçeye “den başka, sadece” gibi kelimelerle çeviriyoruz. Dışında olarak çeviriyoruz. Yanlıştan başkasını söylemiyorlar.

Bugün Sermaye her ağıza bir parmak bal çalmakta, böylece onları boş vaatlerin peşine götürmektedir. Avrupalılara; ‘Siz bugünkü uygarlığın sahibisiniz, birleşip dünyaya hükmetmelisiniz” diyor. Müslümanlara; ‘Hıristiyanlar bizi de sizi de ezdi, gelin birleşelim ve zulümden kurtulalım’ diyor. Ruslara; ‘Tekrar Sovyetler gibi büyümelisiniz’ diyor. Araplara; ‘İslamiyet sizin, neden sahip çıkmıyorsunuz, Türklerin eline bırakıyorsunuz’ diyor. Böyle birçok kötü vaatlerle dünyayı fesada veriyor. Hıristiyan âlemi de bu söylenenlere inanmaktadır. Kilisenin veled anlayışı ile yeniden Sermaye’nin oyuncağı olmaktadır.

Öz Türkçe ile:

“Onların ne kendilerinin ne de atalarının bilgisinden bir nesneleri vardır. Ağızlarından çıkan söz büyüdü. Onlar yanlıştan başkasını söylemiyorlar.”

Kur’an Arapçası kelimeleri ile:

“Ne onların ne de eblerinin ilimden bir şeyleri var. Femlerinden çıkan kelime kübr etti. Onlar kezibden başkasını kavl etmiyorlar.”

MAv LaHUM MiN GiLMin Va LAv Li EAvBAvEiHiM KaBuRaT KeLiMaTün TaPRuCu MiN EaFVAvHiHiM EiN YaQUvLUNa EilLAv KaZiBan

مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا (5)

 

YORUM

İnsanlarda iki türlü ilim vardır. Biri kendi araştırma, gözlem ve denemeleriyle ortaya koyduğu ilimdir. Fizik, Kimya, Matematik, Sosyoloji, Psikoloji böyle ilimlerdir. Diğeri ise atalarımızın bize intikal ettirdiği ilimdir. Tarih böyle bir ilimdir. Bugün yaşıyoruz. İstanbul sokaklarında dolaşıyoruz. Bunu Konstantin kurmuş, Jüstinyen imar etmiş, Fatih fethetmiş ve Türkiye yirmi misli büyütmüş. Bunları biz görmüyoruz, atalarımızdan öğreniyoruz.

Hıristiyanlar bugün İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna dair bir delile sahip değildirler. Ataları da bu hususta bir delile sahip olmamışlardır. Bu inanışları hiçbir ilme dayanmamaktadır.

Kur’an bize burada aynı zamanda ilmin metodunu öğretiyor. Biz atalarımızın bize anlattıklarına inanıyoruz ama eğer onların söylediklerinin kendilerinin delilleri varsa inanıyoruz. Biz şöyle şöyle gördük diyorlar.

İncil’de Hazreti İsa’nın nesebi sayılır, Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim ve Hz. Davut’a getirilir. Hz. Meryem’in nişanlısı Yusuf’un nesebini getirir. Nişanlısından İsa doğdu der. İncil’e göre Hz. Meryem’in başka çocukları da vardır. Bugün bunun Pavlus’un uydurması olduğu bilinmektedir ama Hıristiyanlar hala onu Tanrı’nın oğlu kabul ediyorlar.

Kuran Hazreti Meryem’i en üst seviyede kadın olarak anlatır. “Beşer bana mess etmedi, nasıl oğlum olur?” der. Hazreti İsa’nın ve Meryem’in bütün mucizelerini dile getirir. Ama Allah’ın oğlu olduğunu şiddetle reddeder. Bu ayetler Hıristiyanları ne zaman yola getirecektir?

Yirminci yüzyıla geldiğimizde Sermaye ateizmi insanlığa kabul ettirdi. Kimse Tanrı’ya inanmıyor, ahiret düşüncesi ilim dışı sayılıyordu. Ne var ki müsbet ilim Allah ve ahiret inanışlarını teyit etti, tespit etti. Artık dinler yeniden insanlığa rehber olacaklardır. Ne var ki şeytanın vesvesesi ile dinler asliyetlerini kaybetmişlerdi, şimdi yeniden asla dönmektedirler. Bunu gerçekleştirmek için iki araçları vardır; müsbet ilim ve ellerindeki kitaplar. Kur’an son kitaptır. Lafzı ve diliyle bize intikal etmiştir. Öncekileri reddetmez, aksine onları doğrulamak için gönderildiğini söyler.

Kapitalizm, sosyalizm ve karma sistemler boş vaatlerdir. Tüm insanlar ilme ve ilahi kitaplara dönmelidirler.

Biraz düşünürsek ayet büyür büyür ve koskoca bir dağ olur, hatta kâinatı kaplar, tüm insanlığa ilmi hamle yaptırır. “Onların bu hususta ilimleri yoktur” derken, ilmin son merci olduğunu duyuruyor. Bizim varsayımımızı bize çok beliğ bir delille teyit ediyor. Siz o istihsanları yaparken biz sana ilham ettik diyor. Şimdi de delilleri bir bir ortaya çıkıyor.

 

فَلَعَلَّكَ

Fa LaGalLaKa

“Sen olasın diye”

“Fe” atıf harfidir, “Ve” benzer iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlar. “Ve”de bağlananlar arasında zaman birliği olmadığı gibi zaman sırası da yoktur. “Fe”de zaman birliği vardır. Birinin bitmesinden sonra ikincisi hemen başlar. “Sümme”de ise aralık vardır. Kur’an’daki hükümlerin çoğu kıyasla tespit edilir. “Ve” harfi ile bağlananlarda ortak illet varsa iki bağlanan arasında ortak hüküm tespit edilir. “Fe”de ise ortak illet olmasa da hükümlerde birlik vardır. Buradaki “Fe” harfi görevi ifa ederken sesini duyuramadığın için sıkılacaksın. Onlar sana kulak vermeyecekler. Bunu bilesin. Senin söylemen onlara etki edecek ve yola geleceklerdir sanma anlamını taşır.

“Le” tekit lamıdır. “Beyn” kelimesindeki “N” harfinin “L”ye dönüşmesidir. Çukurdan çıkmak demektir. Marifeliğinin yanında bağlantıyı da ifade eder. “GlLa” “GanNa”den dönüşmedir. “Gayn” etkilemeyi ifade edr, “L”ler bağlantıyı ifade eder. “Leğele” “beklenir” anlamındadır.  “Lyercigûn” derseniz dönsünler anlamı çıkar, “Leallehüm Yercigûn” derseniz “dönerler diye umulur” anlamı verilir. Allah sıkılmayı emretmiyor ama insanın fıtratı böyledir.

Bu ayette iki kelime geçmektedir. Biri “Bahi'”, diğeri “Esef”. Bizim onlara duyduğumuz hisler şeklindedir. Duymayın veya duyun şeklinde emir olmayıp sadece durumları bize bildirmektedir.

Özal Cumhurbaşkanı olmasın, Gül Cumhurbaşkanı olmasın, Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasın dedim. Arkadaşlarla Ankara’lara kadar gidip duyurmaya çalıştık. Ordu Kenan Evren’in etkisiyle değişmiş, onlarla değil bizimle olmuştu. Onlardan birisi Başkan yapılacak ve inkılabımızı yapacaktık. Sesimizi duyuramadık, inkılapları da yapamadık.

İşte bu ayet bizim böyle durumlarla karşılaşacağımızı bildirmektedir.

بَاخِعٌ نَفْسَكَ  

BAvPiGun NaFSaKa

“Nefsine bahi’ olursun”

“Behik” bir gözü kör kimsedir. “Behia” üzüntüden kendisini zayıflatmak, hasta etmek, çok üzülmek anlamındadır.  Peş peşe ekimden dolayı yıpranmış tarla anlamı da taşır. Bir şeyi yapmak için çırpınmak demektir. Kur’an’da iki defa geçmektedir. İman etmiyorlar diye nefsine bahi’ olursun deniyor.

“B”(ب) harfi geçiş demektir. “P”(خ) harfi çökme, dağılma, yıkılma anlamındadır. “G”(ع) istekli manasındadır.

Dabağlamada kullanılan palamut, meşenin bir meyvesidir. Boyacılıkta da kullanıldığında eşyayı güzelleştirir, çürümekten ve paslanmaktan korur. Bu şekilde boyanmış veya dabağlanmış eşya veya deriye nefis yani kıymetli ve değerli bir eşya denir.

“Nefs” ruhun bir boyası, görüntüsü anlamında kişiliği ifade eder. Kimse anlamındadır. Ruh bedenle ilişkisini nefs ile kurar. Beden de ruh ile ilişkisini hayatla kurar. Kâinatta her şey çift yaratılmıştır. Çiftlerin birbirleri ile ilişki kurma özellikleri vardır. Ruhla beden arasındaki ilişkiyi de nefs kurar.

“N” belirsizliği, “F” birleşmeyi “S” de diziyi ifade eder.

Alınan soluk nefestir. İnsan annenin cüzü olarak var edilir ve anne karnında büyür. Doğan çocuğun canlı olduğu ciğerlerin hava almış olması ile belirlenir. Ölüm de nefes almaması durumudur. Bunlar biyolojik olaylardır. Ne var ki fıkhi hükümler buna dayanmaktadır. Bugün de soluk alma canlılığı ifade eder.

İnsanın ruhunda ölüm veya doğumla değişiklik olmaz. Nefis ise ruhun aktif hale gelmesi halidir, bedenle ilişkisidir.

Burada fail ruhtur, meful ise nefistir. İnsanın sevinmesi veya üzülmesi ruhun nefis aracılığı ile bedenle ilişki kurmasıdır. Ruh var, beden var. Bedenin ruhla ilişki kurabilmesi için diri olması gerekir, canlı olması gerekir. Canlılık ayrı bir cevher değildir. Bedendeki düzendir. Nefis de ayrı bir cevher değildir. Ruhtaki düzendir. Materyalistler ruhu inkâr eder, her şeyin nefisten ibaret olduğunu söylerler. Ölüm nefsin yok olması değil çalışmaz duruma geçmesidir.

عَلَى آثَارِهِمْ  

GaLAy EaÇaRiHiM (GaLAy EFGAvLiHiM)

“Eserleri üzerine”

“Galâ” harf-i cerdir, bitişi bildirir. Fiilin sonuca etkisi vardır. “Gan” harf-i cerinin karşıt anlamlısıdır.

İnsan veya hayvan yürürken ayaklarının bıraktığı kalıntıya eser, iz denir.

“EaÇaR” iz demektir.

“E”(ء) güçtür. “Ç”(ث) harfi kalıntıyı ifade eder. Etki ettiği değişmez ama etkisinin izi kalır. “R” ise sürekliliği devamı ifade eder.

ABD ve Türkiye Katar’da askeri üs kuruyorlar. ABD Suudi Arabistan’a yüz milyar dolarlık silah satıyor, Katar’ı vur diye. Bunlar onların planlarının izleridir. Biz de bu yaptıklarının bir fesat oyunu olduğunu görüyor ve sıkılıyoruz.

15 Temmuz’u (2016) onlar yapıyor, sonra Gülen’e fatura ediyor. Gülencidir diye Gülenci olmayanlar hapse tıkılıyor. Bunları görünce nefis sıkıntıya düşüyor.

Bunların normal olay olduğunu Allah bize bildirmektedir. 

Ne için bildirmektedir?

Kur’an’ın tebşir ve inzarının gerçek olduğunu ve ondan şüphe etmememizi anlatmak için bildirmektedir.

إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا

EiN LaM YuEMiNUv 

“İman etmezlerse”

“Ein” şart cümlesinin başına gelir. “N” harfi belirsizliği ortaya koyar. “Z” harfi ise işaretlenen harftir. Eğer olup olmaması eşit ise “İn” gelir, değilse belli ise “İza” gelir.

“LeM” nefy edatıdır, muzari üzerine gelir,  maziyi de içerir. Geçmişte gelmiş değildir. Geçmişte gelmedi, gelecekte de gelmesi beklenmiyor demektir. “Lemma”da ise sadece geçmişin bütün zamanlarında gelmedi demektir. “Ma”da geçmişin bir zamanında gelmedi demektir.

Burada da iman etmediler, bundan sonra da iman etmeleri ümidi kalmadığı için nefsini zorlamayacaksın.

Bizim Millî Görüşçüler (AK Parti dâhil) ve Gülenciler hakkındaki düşüncemiz budur.

Bundan önce ümidimiz vardı. Hatta Kur’an’da işaretler vardı. Şimdi ise Sermaye’nin oyununa gelmişler, bildiklerine göre devam ediyorlar.

Maalesef sesimizi onlara duyurma imkânına sahip değiliz!

“Lem”den sonra ve “İn”den sonra “N” harfi düşer. Burada lem ile lafzen düşmüştür. İn ile mahallen düşmüştür.

Seferde iseniz rehin makbuz olacaktır. Makbuz olmayan rehin caiz değildir.(Bakara-283, örnek)  Bilmiyorsanız sorarsınız. Bilebilecekseniz sormazsınız demektir. (Nahl-43, örnek) Oysa seferde olmasanız da rehin makbuz olabilir. O halde “İn” başa gelirse edasının şartıdır, sonra olursa caiz olma anlamındadır. Burada sonradan gelmiştir. Yani iman etmezlerse bahi’ olursun, etmezlerse elbette bahi’ olmazsın.

بِهَذَا الْحَدِيثِ

Bi HaÜa eLXaDIyÇi (Bi HAÜa ElFıGLı)

“Bu hadis ile”

“Mena” avlu demektir. “Emene” avluya koymak, emniyete almak demektir. “Bi” ile gelirse onun yardımıyla, ona dayanarak emniyete almak demektir. “Amene billahi” demek kendisini Allah’la güvene almak demektir. Dayanışma ortaklıkları kurarak topluluk içinde kendini güvene alma demektir. “Birresi” demek yönetimle kendini güvene almaktır. “Bi’l-kitabi” demek, şeriatın kuralları ile kendini güvene almak demektir. Bu hadis bu sözdür.

“Hadis” kirlenmiş veya kapanmış şeyi parlattıktan sonra ortaya çıkandır. Taze meyve anlamına da gelir. “Hudus” pası kaldırma anlamına gelirken “Vakıa” ise suyun toplandığı çukur demektir. Suyun dolmasına “Vuku’” denir. “Hudus” ortaya çıktıktan sonra sürekli olarak genişleyen ve yayılan olaylara denir. “Vuku’” ise ortaya çıkıp kısa zamanda sona eren olaylara denir.

İzmir Akevler Lügati’ndan aldığımız bu açıklamalar çok eksiktir.

Biz sadece nasıl düşünmemiz gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz.

Daha başka ve daha iyi yorumları siz bulabilirsiniz; bulmalısınız...

“X”(ح) hareketi, “D”(د) sınırlamayı, “Ç”(ث) sabitlemeyi ifade eder.

Kur’an’da “Hadis” ayet içindeki cümledir. Kitap, Sure, Ayet ve Hadis. Kur’an’a değil de buradaki cümlelere inanmamalarına demektedir. Çünkü bunlar Kur’an’a inanıyorlar. Ne var ki içindeki cümlelere inanmıyorlar. Buradaki “el” istiğrak için gelmiş olabilir. Yahut ahd için gelmiş olur. O anda üzerinde durduğumuz cümleler.

Kitaba inanıp da içindekilere inanmamak ancak bu kadar beliğ bir şekilde ifade edilir. Bu yalnız Kur’an’a has değildir. Tüm ilahi kitaplar için de söz konusudur. Hatta başka kitaplar için de böyledir. Demokrat Parti içindeki cümleleri askıya aldı ama Mustafa Kemal’i de tanrılaştırdı. İşte bu olay seni sıkıyor, darlığa sokuyor.

1960’larda Akevler’i kurduğumuzda bir hayalimiz vardı, bir ümidimiz vardı: Kur’an’a inananlar bir araya gelecekler, parti kuracaklar, cemaatler oluşturacaklar ve iktidar olacaklar. Böylece Kur’an uygulanır hâle gelecekti. Sonra diğer cemaatler dağıldı. Gülenciler ve Millî Görüşçüler Kur’an düzeni için çalışmaya ve insanları bir araya getirmeye devam ettiler, Kur’an’a hizmet ediyorlardı ama içindeki cümlelere inanmıyorlardı. Sözde Kur’an’a inanıyorlarsa neden Sermaye’nin peşinde koşuyorlar? Hala öyle yapıyorlar. Bu da bizi sıkıntıya sokuyor. İnanmasalar cephe alacağız. İnansalar yanlarında olacağız. Tümüne inanıp uygulamada kâfir olmak bizi belirsizlik içine sokuyor, ne yapacağımıza karar veremiyoruz.

أَسَفًا (6)

EaSaFan (EFGaLan)

“Esef ederek”

“Esafe” yumuşak, süngerimsi toprak, üzülmek demektir. İnsanın kararsız hale gelmesi durumudur, ne yapacağını bilmemesi durumudur.

“Hüzün” geçmişte olanlar üzerindeki üzüntüdür. “Esef” ise gelecekle ilgilidir.

“E” gücü, “S” diziyi, “F” de ayrılıp bitişik kalmayı ifade eder.

İnsanda güç var ama o gücü neye kullanacağını bilemiyor.

Öz Türkçe ile:

“Bu söze inanmazlarsa sen izler üzerinde kendini sıkabilirsin.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bu hadise iman etmezlerse sen esefen eserlerine bahi’ olursun.”

YORUM:

Yeni düzenin gelebilmesi için önce o düzenin ortaya konması gerekir. Mümin bir kadronun o düzeni benimseyip araştırıp ortaya koyması gerekir. Sonra bu düzenin halk tarafından öğrenilmesi ve anlaşılması gerekir. İşte bu dönemde büyük sıkıntılar olur. Çatışmalar başlar. Halkın ilgisi böyle çekilebilir. Halk da bu sayede “Adil Düzen”i öğrenmiş olur. İşte bu dönem Adil Düzen çalışanlarını sıkıntıya sokar. Bu durumda Allah bizim birleşerek cihada devam etmemizi sağlamaktadır. Ayetteki mucize “El-Hadis” kelimesidir. Kur’an’a inanıp cümlelerine inanmama hastalığının teşhisidir.

Fa LaGalLaKa BaPiGun NaFSaKa GaLAy EaÇaRiHiM EiN LaM YuEMiNUv Bi HaÜa eLXaDIyÇi EaSAFAn

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا (6)

YORUM:

1960’a kadar Sermaye dünyayı dinsizleştirecek ve onlara sağladığı refahla insanları yönetecekti. Onların inancına göre yeryüzü Yahudiler için yaratılmıştı. İsrail oğullarına tüm insanlar çalışmaya devam edecekti.

1960’ta Türkiye’de yapılan askeri darbe tam tersini yaptı, çok partili sistemi getirdi ve İslâmiyet yeniden canlanmaya başladı. Sermaye de siyasetini değiştirdi, ılımlı İslâmiyet’i benimsedi, S. Demirel’i bu işi yapmaya geçici de olsa görevlendirdi.

Bu esnada Erbakan devreye girdi ve gerçek İslâmiyet’i savunmaya başladı. Sermaye bu sefer AK Parti’yi ve Cemaati güçlendirdi. Erbakan’ı devre dışı bıraktığını sandı. Erbakan tehlikesi ortadan kalkınca sıra AK Parti ile Cemaate geldi. Şimdi onları çatıştırıyor.

Biz her iki tarafa bakıyoruz. Kur’an’a inanıyorlar, namazlarını kılıyorlar, içki içmiyorlar, hanımlar başlarını örtüyorlar ama Kur’an’ın içindeki cümlelere kulak vermiyorlar. Bu da bizi sıkıyor. Kur’an’a inandıkları için yanlarında olmak istiyoruz ama içindekileri benimsemedikleri için de uzak durma durumunda oluyoruz. Allah burada bu durumumuzu anlattıktan sonra ne yapacağımızı anlatmak için birden konuyu değiştiriyor.

 

إِنَّا  

EnNAv

“Biz”

Buradaki “İn” “İnne”den tahfif edilmiştir. “İnne Nahnu”nun kısaltılmışıdır. “Nahnu” da biz demektir.

Kur’an da Kur’an’ın müellifi olarak kendisini dört şekilde ifade eder. “Allah” der, “Hüve” der, “Ene” der ve “İnna” der. “Allah” olarak ifade eder, o günün cemaati ile Muhammed’e Kur’an’da kendisinden değil Allah’tan bahsettiğini ifade eder. “Ben ve biz” diyerek Kur’an’ın ilahi söz olduğunu ve Muhammed’in ilah olmadığını ifade eder.

Eğer Allah yarattıklarına bir şey yaptırıyorsa “İnna” der. Eğer doğrudan kendisi yapıyorsa “Ene” veya “İnnî” der. Burada “İnna” diyerek doğa kanunlarının böyle olduğunu ifade eder. Her olay için ayrı iradesi yoktur. Benzer olaylar için bir iradesi vardır. Her görevli onu Allah’ın iradesine göre icra eder. Her şeyde ayrı ayrı ilmi vardır. Ama iradesi ise fıiile mukarin değildir. Daha önce irade etmiş ve mahlûkat o irade ile sünnetullaha uyarak yapmış olabilir. Demek ki oluşmada materyalistler gibi ilimde ise spiritüalistler gibi düşünüyoruz.

جَعَلْنَا

CaGaLNAv

 “Ca’lettik”

“İnna” mübtedadır, “Cealna” haberdir. Cümle fiil cümlesi değil isim cümlesidir. Sadece haber isim yerine geçen fiildir. İsim cümlesi yapılarak geçmiş ve geleceği içine almıştır.

“Cuale” bir işi birisine ihale ettiğin zaman ona götürü olarak verdiğin bedeldir. Malzemesinden yaptırdığın iş için verdiğin bedele “cuale” denir.

“Ca’letme” fiili görevlendirme demektir. Bir şeye veya kimseye bir görevi verme anlamındadır.

مَا عَلَى الْأَرْضِ

MAV GaLay eLEARWı

“Arzın üzerinde olanları”

“Ma” burada “Ellezîne”ye tekabül eden eşyayı ifade eder, “Men” karşılığıdır. Akıl sahibi olanları “Men” ile akıl sahibi olmayanları “Ma” ile ifade ederler. “Men” olanlar kendi iradeleri ile hareket ederler ve sorumludurlar.

Melekler kötülük yapmazlar, kendi iradeleri ile iyilik yaparlar ve ücretlerini alırlar. Cennette de insanlar artık kötülük yapmayacaklar, melekler gibi sadece iyilik yapıp derecelerini yükselteceklerdir.

“M”(م) harfi suyu, enginliği genelliği ifade eder. “Alâ” harf-i cerdir, fiili sonuca etki eder. Burada “Ma Fi’l-Erdi” denmeyip “Ma Ala’l-Erdi” denmiştir. Tüm canlılar dâhildir. Yeryüzünde olanlara ziynet ca’ledilmiştir.

“E”(ء) güçtür. “R”(ر) tekrardır. “W”(ض) ise “Darar, Daif, Dalalet, Damir” kelimelerinden öğreniyoruz ki bozukluk, işe yaramaz olma demektir. Yeryüzü aslında dağınık yaratılmıştır. Güneş’ten gelen ışığı alan canlılar onu ısıya çevirerek entropisi yüksek varlıklara çevirirler.

Biz canlılığı şöyle tanımlayabiliriz.

Işık enerjisini kullanarak ısıya çevirirler. Işığın entropisinin dağınıklığını yükseltirler. Yerdeki dağınık olan maddelerin entropisini düşürürler. Canlılık âleminin özelliği budur. İnsan da canlıdır. Bu görevi yapmaya katılır. İnsanın diğer canlılardan üstünlüğü; onlar düzenin hızını değiştirirler, insan ise düzenin türevini değiştirir, makina yapar.

زِينَةً لَهَا

ZıYNaTan LaHAv

“Ona ziynet olarak”

Yani canlılar yerin ziynetidir.

Üretilenlerde iki şey aranır. Biri ürünün kendisinden beklenen işe yaramasıdır. Örnek olarak elbise giyersiniz, sizi sıcaktan ve soğuktan korur. Elbisenin başka görevi de sizi tanıtmasıdır. İşte ziynet burada devreye girer, sizi iyi tanıtması var, sizi kötü tanıtması var. Sizin fakir mi zengin mi olduğunuzu gösterebilir. Yalnız insanlarda değil tüm canlılarda böyle bir görev ifa ederler; görünüş ve ziynet.

Kâinat estetik yaratılmıştır. Estetiğin kanunları vardır. Örnek olarak bir dikdörtgeni düşünün. Kenarlar arasındaki oran en güzel(altın oran) oranı vardır. Asıl oran Fibonacci sayısındaki orandır. Fibonacci sayısı 1=1 1+1=2 2+1=3 3+2=5 şeklinde devam eder. Canlılar bu oran üzerine oluşurlar.

“Z” harfi zelzeleyi diziyi ifade eder.

“N” harfi belirsizliği ortaya koyar.

“Y” harfi ise kolaylığı gösterir.

Buradaki nekrelik estetiğin temel kanunlarından biri de farklılıktır. Birbirine benzerdir ama farkları vardır. Hiçbiri diğerine uymamalıdır. O sebepledir ki elle dokunan halı daha kıymetlidir. Hiçbir el halısı başka el halısına tıpatıp uymaz.

لِنَبْلُوَهُمْ

Li NaBLuVaHuM

“Onları belv edelim diye”

“Li” harf-i cerdir. “Bi”nin karşıtıdır, fiile tesir eder. Bi ile illet olur, Li hikmet olur. Yeryüzünü ziynet kılmıştır ki insanların hangisinin ahsen amel ettiği bilinsin.

“Nebluve”deki “Nun” Allah’a işaret eder. İmtihanı kendisinin bilmesi için yapmıyor. İmtihanın mahlukat arasında bilinmesi içindir.

Amelin ahseni nedir?

Salihat amelidir. Yani entropiyi düşüren ameldir. Kâinatta entropisi en küçük olan yani en büyük yapıda bulunan varlık insandır. Bundan dolayıdır ki en ileri iş evlenip de çocuk yapmadır. Her şey insan içindir.

“Bilev” biley taşıdır. İlk insanlar taşla taşı kırarlardı, kıran taşa “biler” denmektedir. İnsanları eğitip işe yarar hâle getirme, entropilerini düşürme belvdir. “Belv” kelimesi imtihan odaklı olarak eğitimi de içine alır. Ürünle notunuzu alırsınız.

Çocuk 7 yaşından sonra hem çalışır ve üretici olur hem de bilgisini artırır. Sermaye’nin ve bürokrasinin insanları sömürebilmesi için onların beceriksiz olmaları istenir. Küçük çalışmalar yasaklanır. Kimileri zanneder ki çocukları korumak için bunu yapıyorlar. Tam tersine, çocukların yetişip kendi başlarına iş yapmamalarını sağlamak için okullar ayrı, işyerleri ayrıdır ve otuz yaşına kadar insanları aylak aylak gezdirmektedirler.

“Belv” işte bu tür eğitimi reddeder ve çalışarak okumayı teşri eder.

7 yaşındaki çocuk bir büyüğün yanında iş yapar.

10 yaşındaki çocuk bir büyüğün verdiği işi kendi başına yapar.

15 yaşını doldurmuş çocuk kendisine verilen ve gösterilen proje işlerini yapar.

20 yaşındaki insan projeyi kendisi okur ve uygular.

25 yaşındaki insan kuralları belirlenmiş projeleri yapar.

30 yaşındaki insan kurallar koyarak proje yapar.

أَيُّهُمْ

EyYuHuM (FaGLuHUM)

“Hangisi”

“Eyyu, Eyne, Eyyane” zarflardır.

“Eyyü” hangisi, “Eyne” neresi, “Eyyane” ne zamanı ifade eder.

“E” soru edatıdır. “Hel” ve “Ma” kelimeleri de soru harfleridir.

“Eyyu”nun aslı “EYV”dir. “Ayet” kelimesi buradan gelir. Yol işaretleridir. Yol ayırımlarında gidilecek yerleri gösterir. Buna dayanılarak hangisi manası verilmiştir.

“E”(ء) gücü, “Y”(ي) kolaylığı, “V”(و) beraberliği ifade eder.

Buradaki zamir tüm insanlara gittiği gibi canlılar da ziynetten yararlanmaktadırlar. Bu sebepledir ki “Eyyüküm” denmemiştir. “Eyyüküm” denseydi yalnız insanları içermiş olurdu.

Arapçada akıllı varlıklara giden zamirler var, akıllı olmayan varlıklara giden zamirler vardır. Bir de yarı akıllı varlıklar vardır. Bunlar canlılardır, hayvanlardır. “Hüm” zamiri içine cansız varlıklar girmezler. Tek başına “Hüm” zamiri cansızlara gitmez. Ama eğer insanlarla beraber iseler o zaman “Hüm” zamiri canlıları da içerir. Allah arzı inbat etti, çiftler yarattı insanları da çift yarattı deniyor, orada hayvanlar da insanlar arasında zikrediliyor.

أَحْسَنُ عَمَلًا (7)

EXSaNu GaMaLan (EFGaLu FiGLan)

“Hangisi amelen hasendir”

“Ahsenu Amelen” “Eyyühüm”ün haberidir. “Eyyühüm” mübtedadır. Ziynet var, kerem var, hasen var, zuhruf var. Bunların hepsi güzelliği ifade eder.

Kerem değerde iyi demektir.

Hasen miktarda iyilik demektir.

Ziynet yalnız görenler için söylenir.

Zuhruf ise fonksiyonu olmayan iyiliklerdir.

Ben böyle ayırıyorum; siz de başka şekilde tasnif edersiniz. İcma hâsıl oluncaya kadar sizinki sizin için benimki de benim için doğrudur. Bütün içtihatların bir tarafları doğrudur, diğer tarafları yanlıştır. İcma ile sabit olanların her tarafı doğrudur.

İcma ile içtihadı kavramadığınızda İslâmiyet’i anlamanız imkânsızdır. Kur’an’ın diğer kitapların getirdiklerinden fazlası yalnız içtihattır.

“Hasen” sıradağlardır, baktığınız zaman onlarda bir güzellik görürsünüz.

“X/Ha” hareketi, “S” diziyi, “N” belirsizliği ifade eder. Estetiğin kurallarıdır bunlar, birtakım tekrarlar yapılacak ama arada sapmalar da olacaktır. Bediiyat ilminde bunlar incelenir.

“GML” toprak işçisidir, taş ustasıdır da. İlk işbölümü burada başlamıştır. İnsanlar topladıkları meyveyi koyacak kaplara sahip değildiler. Dalları birbirine geçirerek yerde sürükledikleri araç yaptılar. Teknik olarak bu hususları yapanlara amil dediler. “Amel etmek” başkasının işini yapmak demektir. “İbadet etmek” yalnız birisinin işini yapıp başkasına iş yapmamaktır. İbadet yalnız Allah’a yapılır. Topluluğun işinde de caizdir. Amelin ise sözleşme ile diğer insanlara da yapılması caizdir.

 

YORUM:

Daha önceki ayetlerde karşılıklı tartışmalar yer almıştı. Ayet aralarında bir atıf harfi koymadan birden genel düzene girdi. Canlılardaki mücadele düzeninin insanlar için de söz konusu olduğunu belirtti.

Bir çöl düşünün. Kumlar üzerinde bitkiler yaşayamıyor. Siz gittiniz ve bir kuyu buldunuz. Güneş pili koydunuz. Kuyudan su çıkarıp serpmeye başladınız. Bir de torbanızdaki değişik tohumları serptiniz ve bıraktınız. Sulamanın devam etmesi için de bir bedeviye imkânlar verdiniz ve görevlendirdiniz. Yirmi sene sonra oraya gittiğiniz zaman orada bir canlı topluluğu görülür. Tohumların bazısı tutmuş, yer almış, bazıları ise yaşayamamış.

İşte bu canlılardaki yarıştır.

Diğer canlıların özelliği olarak farklı türler yarış içinde olurlar, insan ise kendi türü içinde yarış içinde olur. Böylece uygarlaşma olur. İyi iş yapanlar hayatta kalır, yapamayanlar elenip giderler. Bugünkü yeryüzündeki karışıklığı böyle açıklamaktadır Kur’an.

Bir asır sonra yeryüzünde olanlar ne göreceklerdir?

İlmî, meslekî, ahlâkî ve siyasî dayanışma ortaklıkları kurulmuş, yerinden yönetim yerleşmiş, hakemlik sistemi gelmiş ve para olarak “mal bonoları” kullanılmaktadır.

İnsanların üçüncü binyıl uygarlığına geçebilmeleri için 15 Temmuz’lar, olağanüstü haller (OHAL) ve Anayasa oyunları (referandumlar) olacaktır.

Kooperatifi kurduğumuzdan bu yana 50 sene geçti. O halde 100 sene çok uzak değildir. Neslimizden sonra iki nesil geçecektir. Bu seminerler unutulmuş olmayacaktır. Onlar bu yorumu okudukları zaman benim kâhinliğimi değil Kur’an’ın mucizelerini görmüş olacaklardır. Sermaye ve bürokrasi sona ermiş olacaktır zannediyorum. İsrail devlet olmaktan çıkmış ama tüm insanlarla barış içinde ticaretini yapmaktadır. Faiz yok ama kâr var.

Bin Dil Üniversitesi faaliyete geçmiş, büyük ilim adamları yetiştirilmiş olacaktır.

Benim bunlarda şüphem yoktur. Sadece zaman bakımından bir delilim yoktur. Bunları örnek olarak veriyorum.

Öz Türkçe ile:

“Biz onlardan hangilerinin daha iyi iş yaptığını denemek için Yeryüzünde olanları güzel yaptık.”

Kur’an Arapçası ile:

“Biz onlardan amelen hangilerinin hasen yaptıklarını belv etmek için Arz üstünde olanları ziynet yaptık.” 

إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا (7)

 

وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ

Va EinNAv La CAvGıLUvNa

“Ve Biz ca’ledeceğiz”

Yeryüzünü insanlar için ziynet yaptık, böylece onları imtihan ediyoruz, ileride de onu çırılçıplak yapacağız.

“Cailûn” ismi faildir. “İnna” olarak geldiği için “Cailûn” da çoğul olarak gelmiştir. İsmi failler gelecek zaman sigası olarak da istimal olunurlar.

“Ene el-Âlimü” dendiği zaman insan kendisinin âlim olduğunu söylemektedir.

“Ene Âlimün” dese, “ben bir âlimim” manasında olduğu gibi “ben âlim olacağım” da demektir.

مَا عَلَيْهَا

MAv GaLaYHAv

“Onun üzerinde olanları”

“Cailüha” dememiş de “Ma Aleyha”yı tekrar etmiştir. O halde geçmişte ca’lettiği “Ma”lar başkadır, gelecekte ca’ledeceği “Ma”lar başkadır. İnsanlar dendikten sonra elde edilen ürünleri yapacağını söylemektedir. Yani her nesilden önce üretilenler gelecekleri için girdi olmakta onların çıktıları geleceklere girdi olmaktadır.

صَعِيدًا جُرُزًا (8)

SaGIyDan CuRuZan (FaGIyLan FuGuLan)

“Cürüz said olarak.”

“SGD” (صعد) kökü Kur’an’da dokuz defa geçer. Bir defa “Sagar” (صعر) geçer. ‘Yüzünü asmak’ demektir. Asık suratlı deriz. “SeGuD”(  صَعُودًا) kelimesi yokuş demektir. Güç çıkılması halinde “Saide” denir. “Curz” ise otlak yeridir ama otu olmayandır. Burada ürünlerin değerlendirileceği ifade edilmektedir. Canlılar kırmızı toprağı siyah toprağa çevirirler. Siyah toprak kullanılmış organik maddelerdir. Canlılar için bir malzemedir. Canlılar kırmızı toprağı doğrudan kullanmazlar. “Said” demek entropisi düşürülmüş, değeri yükseltilmiş demektir.

“Sad” da “Savm”da, “Sabr”da, “Salah”da, “Sanag”da olduğu gibi iyiliği olgunluğu ifade eder, salahı ifade eder. “G” etkiyi ifade eder. “D” daireyi, çevreyi ifade eder. Yokuş anlamına geldiği gibi siyah toprak anlamına da gelir. “C” cemi ifade eder. “R” tekrar ifade eder. “Z” ise sarsıntıyı, zelzeleyi ifade eder.

YORUM:

Bin senede bir oluşan uygarlaşma gereği bugünkü olaylar cereyan etmektedir. Allah dinini yani düzenini (bize göre “Adil Düzen” olarak) tamamlayacaktır. Kimi Müslümanlar Kur’an’ın içeriğine inanmıyorlar, çünkü onu yaşayacak güçleri yoktur.

Siz semt kooperatifleri kurmalısınız. Küçükten işe başlamalısınız. Bir hücreyi oluşturmalısınız. Sonra o hücre çoğalacak, önce halk değişecek. Ondan sonra Sermaye değişecek. Sonra da bürokrasi değişecek. Buna işareten diyor ki; siz yapmayacaksınız, Biz (yani Allah) yapacağız. Geçmişte de Biz yaptık, gelecekte de Biz yapacağız.

Siz emrimizi dinleyin, ne söylüyorsak onu yapın, kalana karışmayın.

Canlılar siyah toprak üzerinde yeşerirler.

Uygarlıklar ise yıkılan uygarlıklar üzerinde yeşerirler ve daha ileri uygarlık olurlar.

Öz Türkçe olarak:

“Ve onun üzerinde olanları Biz verimsiz toprağa çevireceğiz.”

Kur’an Arapçası ile:

“Ve Biz onun üzerinde olanları curuz said ca’ledeceğiz.”

وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا (8)

 

 

***

 

 



© 2024 - Akevler