Sırasıyla – 19.09.2009
ADI önceki akşam medya yöneticilerine Başbakan tarafından verilen iftarda “Milli Birlik Projesi” olmuş. Oysa düne kadar “Demokratik açılım” deniyordu. Anımsayacaksınız Başbakan Erdoğan ilk sunumunda “Güneydoğu meselesi mi, Kürt sorunu mu, terör mü?” türü sözlerle, “Bunun adını ben de bilmiyorum” mesajı vermişti. Adını hâlâ koyamadığı projenin sorumluluğuna şimdi ortak arıyor.
Ama Başbakan gazetecilere yine de “Bu süreçten geri adım atmayacaklarını” kesin bir dille ifade etmiş. “Tek çıkış yolu illa ki çözüm” demiş. Ayrıca sırf genelgelerle vb. yollarla yapılabilecekleri gecikmeden gerçekleştirme, yasayla yapılabilecekleri Meclis'e getirme ve Anayasa değişikliği gerektirenleri de uzun vadede gündeme almaktan söz etmiş.
“Geri adım atmayacaklarını” söylemiş ama “Her ne pahasına olursa olsun” gibi bir ifade kullanmamış. Çünkü siz “Her ne pahasına olursa olsun” çözümden söz ederseniz, “Örneğin ülkenin bölünmesi pahasına da çözümü göze alıyor musunuz?” diyen biri çıkar karşınıza.
Anlaşılan Başbakan bu çözümü, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) oy kaybettirmesi pahasına göze aldığından söz ediyor.
Eh... O da kendi bileceği iş.
Ama kendisinin “oy kaybetme pahasına” göze aldığı bir çözüm için başkalarından da özveri beklerse, orada bir an durmak gerekir.
Eğer Başbakan bu vesileyle ortaya koyduğu “karşılıklı fedakârlık ve uzlaşı” anlayışını bundan önceki fırsatlarda ortaya koysaydı, örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında muhalefet partilerine gidip, “Bu, bizim ulusal birliğimizi temsil edecek bir ismi seçme konusudur. Böyle bir konuyu sadece kendi sandalye sayımızın gücüyle değil, muhalefetin de üzerinde uzlaştığı bir ismi seçerek çözmek isteriz” deseydi, biz de bugün muhalefet partilerine döner:
“Beyler devlet adamı olgunluğu gösterme sırası şimdi sizde” derdik.
Hatta onunla da kalmaz, “Baksanıza yeni bir Anayasa bu ülkeye lazım mı değil mi sorusunu önce size sordu. Gelin yeni bir Anayasa projesi üzerinde birlikte çalışalım. Ülkemizi gerçekten en ileri demokrasilerin gıpta edeceği bir özgürlükler ülkesi haline getirelim, dedi. O sayede ülkemiz yeni, çağdaş, hukukun üstünlüğünü güvence altına almış mükemmel bir Anayasa'ya kavuştu” gibi birtakım -rüyamızda bile göremediğimiz- örnekleri sıralar, kendisini de alkışlardık.
“Yeni TBMM Başkanı seçiminde muhalefet olarak sizin gösterdiğiniz adayı biz de benimsedik. Çünkü TBMM Başkanlığı gibi tarafsızlığı her nitelikten önce gelen bir makama gelecek kişi bizim için de güvence olur” anlamında şeyler söylediğini muhalefete gösterir, “İşte bundan ders alın” demenin keyfini yaşardık.
Sen işine öylesi gelince “Bu millet bize yüzde 47 oyu boşuna vermedi. Elbet bildiğimizi yapacağız” havasında konuşup demokrasiden, uzlaşma kültüründen zerre kadar nasiplenmemiş olduğunu göstereceksin, ama işine öteki türlüsü gelince randevu isteyip, mektup yazıp dilekçe verip “gelin bu işi birlikte yapalım” diyeceksin.
İnanırlar mı adama?
Yorum:
O Zaman Sıra Sizde
Ortada yıllardır çözüm bekleyen bir sorun var. Size göre adı bile konulmamış bir ‘Kürt Sorunu’. Bu sorunla ilgili yorum yapmaktan bize gına geldi de siz hala neden bu sorunu yazmaktan bıkmadınız anlamadım da neyse. ‘’TBMM başkanı sizin istediğiniz bir isim olacak yoksa tarafsız olmaz. Anayasa sizin istediğiniz şekilde değişecek yoksa demokrasi işlemez ve rejim tehlikede. Kürt sorunu çözülmemeli çünkü ülkeye ihanettir.’’
Tarafsız TBMM Başkanı’nı seçimindeki kriterleriniz; ‘eşi açık olup, dinden uzak tavırlar sergileyen’, Anayasa’daki değişiklikler; tanımını kendinize göre uyarladığınız ‘laiklik’ ilkesine uygunluk ve dine yer verilmeyen bir anlayış zemini, ‘Kürt Sorunu’ çözümünde de; ‘çıkarlarınızın güvence altına alınması ihanet değildir’ eklentisiyle mi uzlaşı sağlanacak?
Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki iktidar mükemmeldir demiyorum. Ama yakın geçmişten günümüze –en azından benim hatırladığım- gelen iktidarların yapabildikleri ve Türkiye’yi ne halde bu iktidara teslim ettikleri kayıtlarda mevcut ve eğer hafızamız işine geleni tutup gelmeyeni silmiyorsa unutmamışızdır. Doğru veya yanlış bu iktidar sorumluluğunu bilincinde görünüyor ve kötünün iyisi konumunda. Elinizi taşın altına koymaya cesaretiniz yok. Koyana da destek için maharetiniz yok. Ülkeyi yönetim anlayışınız bu mu?
-Anayasa değişikliği için uzlaşı teklifi geliyor yanaşmıyorsunuz. Fikriniz beyan edilmemekle birlikte, uzlaşı için teklif-eleştiri sunacağınız yerde hangi yoldan çamur atarım diye derin düşüncelere dalıyorsunuz.
-Kendi vekillerini halkın seçtiği ve Cumhurbaşkanı seçme yetkisinin halkın seçtiği vekillerde bulunduğu bir mecliste, ülkenin gidişatını gözetmeksizin sırf tanımı ve uygulanışı sizin tekelinizde bulunan ‘çağdaşlık!!!’ namına bu seçimi mahkemelere taşıdınız. Hem de halkın seçtiği vekillerin seçtiği Cumhurbaşkanının seçimini.
-Ülkemizde birlik ve beraberliğimizin yanında milli servetimizi ve evlatlarımızı çıkarlar yüzünden heba ettiği Kürt Sorunu çözümünde de, aslında ‘en iyi siyaset sahiplenmedir’ anlayışının ardına sığınarak ilgisi bile olmayan neden ve tabirlerle çözüme katılmıyorsunuz.
Yaptığınızın din düşmanlığı mı, çıkarlar mı, oy hesapları mı yoksa tesadüfi oturduğunuz ve taşıyamadığınız koltuk yükünüzü biraz olsun hafifletmek için mi bu çamurlar bilinmez ama ‘Hak ve Adalet’ oturduğunuz koltuklar gibi tesadüfi değildir.
Allah, her daim adalet ve adalet için mücadele nasip etsin…