16.09.2009
BU kibir de nereden çıktı eski dostlar? Nasıl oldu da “tevazua karşı eylemler”in bu denli odağı haline gelebildiniz?
Güya temel işleviniz Tayyip Erdoğan’ı sevdirmek ve saydırmak... Ama bakın, sayenizde tam tersi oldu / oluyor... Nasıl oldu da bu kadar ters etki yaratabiliyorsunuz?
Nasıl bu kadar acımasız oldunuz? Nasıl bu kadar empatiden yoksun hale geldiniz? “Zayıfken aman dileyen / Güçlü iken ezmeye kalkan” kahrolası karakter, size kimin mirası?
Hani düşene kimlik sorulmazdı? Hani haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin karşısında sizi bulacaktı? Hani zulmü alkışlayamazdınız? Hani “Adam, aldırma da geç git” diyemezdiniz... Hani hakkı tutup kaldırırdınız?
Nedir sizdeki dinmek bilmeyen bu ihtiras? Neden bir türlü sakinleşemiyorsunuz? Memleketin her köşesini zapt ettiğiniz halde nedir sizi kesmeyen? “Genel Müdür” oluyorsunuz, “Grup Başkanı” oluyorsunuz, “Yayın Yönetmeni” oluyorsunuz, köşeniz oluyor, televizyonlarınız oluyor ama bir türlü mutmain olmuyorsunuz? Neden gözünüz hep başkasının çöplüğünde... Nereden tevarüs ettiniz bu tamahkar karakteri?
Yorum:
Uzun zamandan beri internette forumlarda, mail gruplarında gezen bir tasvir:
Daima düşünceliydi.
Susması konuşmasından uzun sürerdi. Lüzumsuz yere konuşmaz, konuştuğunda ne fazla ne eksik söz kullanırdı.
Dünya işleri için kızmazdı.
Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Kötü söz söylemezdi.
Affediciliği tabii idi.
İntikam almazdı. Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi. Çok konuşmazdı. Boş şeylerle uğraşmazdı.
Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.
Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
Hiç kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından kınar ve ayıplardı.
Kimsenin kusurunu araştırmazdı.
Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.
Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler, bir şeye hayret ederlerse o da onlara uyarak hayret ederdi.
Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
Her zaman ağırbaşlıydı.
Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı. Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü. Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
Her zaman hüzünlü ve mütebbessim bir haletle dururdu.
Adet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.
Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi, öyle ki onlardan ayırt edilemezdi. Önüne ne konulursa yerdi.
Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sabahları evinden çıkarken şöyle söylerdi:
'İlahî, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.
Sıradan değildi ama sıradan insanlar gibi yaşardı.
...
O, Hz. Peygamberdi.
Kuran’dan:
Lokman suresinde Lokman’ın, oğluna bir dizi öğütler vermesini anlatılır:
لاَ تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلاَ تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
İnsanlara yüzünü çevirme, yerde çoşkulu coşkulu yürüme, Allah hayalperest, övüneni sevmez. (Lokman 18)
وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ إِنَّ أَنْكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ
Yürüyüşünde ortalama ol ve sesini kıs. Kesinlikle seslerin en çirkini eşeğin sesidir. (Lokman 19)
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ
Allah’tan olan rahmetten dolayı onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın çevrenden dağılırlardı. (Ali İmran 159)
فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلاَ تَقْهَرْ وَأَمَّا السَّائِلَ فَلاَ تَنْهَرْ
Yetime gelince, kahretme ve dilenciye gelince azarlama. (Duha 9-10)
Gördüğünüz, Kuran’ın kendisini örnek almamızı söylediği şahsiyetin ne kadar da Kuran’a uygun davranışlar sergilediğidir. Onun ahlakı Kuran ahlakıdır.
Günümüz:
Bugün kendilerine Müslüman diyen grubun, özellikle de zengin olanların Kuran ve sünnette var olan yaşam biçimini hatırlamaları gerekir. Şüphesiz ki zengin yaşamak günah değildir. Yanlışlık zengin yaşamda değil, faizsiz, zinasız, açlık ve korkunun olmadığı adil bir düzenin gelmesi için çalışmayıp, faizli düzen içinde zengin olup bu düzen içinde zenginliğini korumanın yollarını aramak ve servetini artırmak çabasıdır.
Oysa bu faizli düzen içinde zengin olmak ve zenginliğini korumanın yolu bu düzene uyum sağlamaktan geçer. Bu da beraberinde stresi (gerginliği) getirir. Gerginlik çevreye karşı agresif davranışlara sebep olur. Öfke nöbetlerine sebep olabilir. Zenginliğine dokunacak kimselere karşı kin ve öç alma duygusunu getirir. Kötü sözleri kullanmak gayet doğal hale gelir. Faizli düzen içinde affetmek istenen sonuçlar doğurmayacağı için af duygusu kaybolmaya başlar. Hatta hırs o boyutlara gelir ki fakire vermek şöyle dursun fakire indirim bile yapmamaya başlanır. Zenginliği korumak için rakiplerle de uğraşması gerekmektedir. Onlar aleyhinde konuşmalar ve kınamalar başlar. Piyasadan çekilmelerine sebep olmak için oyunlar oynamakta artık meşru hale gelmiştir.
Faizli düzende kazanılan üst düzey konumu korumanın yolu topluluk içinde üst seviyede olduğunu göstermekten geçer. Bunun için en pahalı marka kıyafetler giyilmeli ve en lüks arabalar alınmalıdır. Aksi halde topluluk içinde ezik konuma düşeceklerinden ve itibar kaybedeceklerinden korkarlar. Sıradan ve markasız kıyafetler giyemeyen bu İslami kast için artık yeni markalar üretilmelidir. Eski anti-İslami markalar ise piyasaya hemen uyum sağlarlar ve İslami ürünlerini çıkarırlar ve bunlar daha çok rağbet görür. Çok ünlü Paris markalarının artık İslami (!) ürünlerini giymek bu İslami kast içinde normdur ve aşağısını giymek rahatsız edici bir durum haline gelmiştir. Hatta aynı kıyafeti artık iki defa giymek bile züldür. Sadece kıyafet ve araba modelleri değildir değişen, artık çevre de değişmelidir. Eski oturdukları, sıradan insanların (!) oturduğu mahallelerde oturamazlar. O sıradan insanlarla reklam kokan durumlar dışında aynı sofrada yemek yemekte kolay değildir. Ne de olsa arada artık seviye farkı vardır.
İslami kast içinde artık övülmek hoşa gitmektedir, eleştiriler rahatsız edicidir. Hele eleştiriyi yapanlar alt kasttansa bu daha da rahatsız edicidir.
Bu yeni, girişimci İslami kastın artık yeni işletmeler açmak için ya da işini büyütmek için kredi ihtiyacı da doğmuştur. Bunu faizli bankalardan alacak değiller ya! Faiz haram olduğu için adı katılım payı olarak değiştirilmeli ve ihtiyaç halinde faizsiz (!), katılım paylı krediler alınmalıdır. Faizli düzene adaptasyon için ne kadar güzel bir mekanizmadır bu. (!) Faiz haram, ama adını katılım payı yaparsan helal oluyormuş, biz de bir şey öğrendik. Adını değiştirmeye gerek yoktu ki. Zaten Kuran’da adı faiz değil, ribadır.
Önceleri tatil nedir bilmeyen, parasızlıktan mahallesinden çıkamayan bu insanlar için İslamiyet’e uygun (!) lüks tatil siteleri ve 5 yıldızlı oteller mevcuttur. Artık Allah’tan korkan, günah işlemekten son derece çekinen (!) bu kast için haremlik-selamlık uygulamasında gayet dikkatli olan bu israf merkezleri vardır (Allah israf edenleri sever miydi acaba?). Hac ibadeti de normal sıradan insanlar gibi yapılamaz. Ya Kâbe manzaralı Hilton’da kalınmalı ya da ZemZem Tower’da Umre ve Hac için devre mülk alınmalıdır. Huşu içinde ve son derece sadelikle (!) Hac ibadeti gerçekleştirilmelidir. Mümkünse Hac her sene yapılmalı, Umre senede birkaç kere yapılmalıdır. Daha takvalı olmak içinse eve 24 saat canlı olarak Kâbe’yi yayınlayan ekranlar yerleştirilmelidir ve bu sayede misafirlere takvalarının derecesi gösterilmelidir.
Artık aralarındaki sohbetlerde Kuran, sünnet, sevap, Allah rızası gibi kelimeler çok az duyulmaya başlanmış, ihale, yeni model arabalar, satışa yeni çıkan site içi lüks evler, kimin daha çok para kazandığı konuları duyulmaya başlamıştır. Hanımlar arasında da nereden hangi evin alınacağı, hangi arabayı kocasının kendisine almayı planladığı, çocuğunu hangi kolejde nasıl okuttuğu, kimin çocuğunun daha iyi İngilizce bildiği, bunun için yurtdışına ne zaman okumaya gönderileceği, hangi marka ve model başörtülerinin nerelerde bulunduğu, marka giysilerin nerelerde satıldığı, diyet ve zayıflama merkezlerinin yerleri ve hangisinin iyi olduğu konuları yaygın olarak sohbetlerde işitilmeye başlamıştır.
Artık onlar bir kasttır. Sosyete denen diğer kasttan farklıdırlar, ama fark artık yalnızca namaz kılmaları, başörtüleri, oruç tutmaları, hacca gitmeleridir. (Artık öbür kastta da moda oldu.) Faizli düzene uyum gösterme ve bu düzen içinde mutlu olmanın yollarını arama bakımından arada ciddi bir fark görülmemektedir. Artık Allah’ın Kuran’da verdiği yüzlerce, binlerde emir yukarıda saydığımız dört taneye düşürülmüştür. Kuran’ın kıraati sürekli yapılmaktadır ancak içinde yazanların anlamı da artık önemini kaybetmiştir. Önemli olan tecvitli okuma sırasındaki o güzel tınıdır.
Ve daha birçok değişim…
Sonuç:
Yaşasın faizli düzen içinde namaz kılabilmek. Yaşasın insanlar zulüm içinde iken iki tanesi asgari ücretli bir işçinin maaşı kadar olan başörtüleri giymek. Yaşasın açlık çeken insanlar kölelikten daha az kaliteli bir yaşamı kazanmak için kendilerinden iş isterken internette dört çeker cip seçmek için gezmek.
Yaşa ey faizli düzen, bize ne güzel imkânlar sağladın. Sen olmasaydın biz nasıl bu kadar takvalı olabilirdik.