Diyarbakır’da biber gazı, “Kürt Açılımı”na biberli
1302 Okunma, 0 Yorum
Cengiz Çandar - Referans
Ekrem Fildişi

 Biber gazını yiyince gözler yaşardı, burun yanmaya başladı.

 

Yaşaran gözler, yanan geniz ile stadın içine geri dönerken, bu gibi durumlarda tecrübeli olduğu anlaşılan bir görevli polis, gülümseyerek, “Burnunuzu sıkın, ağzınızı kapatın” dedi. Biber gazının etkisinin ağız ve burunun kapatılmasıyla kırılacağını, maç çıkışı –maç sırasında olduğu gibi- gelişigüzel taş fırlatan Diyarbakırlı çocuklar iyi biliyor olmalı ki, polis daha biber gazını fırlatmadan bedenlerinden fanilalarını sıkarak yüzlerinin alt bölümüne sarmışlardı bile.

Televizyon ekranlarından görmeye alıştığımız Batı Şeria manzaralarını hatırlatan bir Diyarbakır gecesi fotoğrafı. Yüzünün yarısı kapatılmış taş atan ve atmaya niyetli onlarca genç, hatta gençten ziyade çocuk ve polisin fırlattığı biber gazı.

Öğledensonra Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’le yaptığım sohbet geliyor aklıma. Yüzde 66’lık bir oy oranıyla 29 Mart’ta ikinci kez seçilen Başkan’a, Diyarbakır nüfusundaki genç ve çocuk oranını sormuştum. “Nüfusun yüzde 49’u 19 yaş altı” demişti. Yani, Diyarbakır’ın 1 milyona dayanan hatta geçen şehir nüfusunun yarısı, 19 yaşının altında ve bunların çoğu işsiz-güçsüz çocuklardan oluşuyor.

Türkiye’nin belki de “en militan unsurları” Diyarbakır’ın bu yaş grubundaki işsiz, eğitimsiz ve çok zor yaşam koşullarında varoluş mücadelesini sürdüren çocukları.

Maç çıkışı orayı burayı taşlarken bir kısmı “Burası Kürdistan; Burdan Çıkış Yok” diye bağırıyorlardı. Olan-bitenin maçla ve Fenerbahçe ile hiç ilgisi yoktu aslında.

Şehrin o kesiminde bir öfke birikimi ve aynı zamanda müthiş bir enerji var. Diyarbakır’ın “ÖzDiyarbakır’lı” denilen kesiminin çocuğu, Dağkapı’da doğmuş, Suriçi’nde büyümüş eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, maç sonrasında “Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçı boyuna sahaya taş fırlatan ve maçtan sonra da polisin biber gazı kullanmasına yol açanlar”ın “örgütlü olduğu” ya da “Örgüt’ün yönlendirdikleri” iddiasına karşı çıkıyor. “Hiç ilgisi yok. Her olayda taş atan çocuklar da böyleleri. Bu çocuklardaki öfke enerjisi herhangi bir kitlesel toplanma vesilesinde boşalıveriyor” diyor.

Diyarbakır ilginç bir yer. Türkiye’nin hiçbir yerine benzemiyor. Türk sosyolojisinin kurucusu Ziya Gökalp’in memleketi, günümüzün bir büyük sosyoloji bilmecesi.

***                   ***               ***

Biber gazından korunmak için tekrar geri döndüğümüz stadın tribünlerinde  vali yardımcıları, il emniyet müdürü, Diyarbakırspor Kulübü yöneticileriyle sohbet ediyoruz. Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın doğum yeri Diyarbakır’ın Ergani ilçesi. Diyarbakırlılara bazı uyarılarda bulunuyor, Fenerbahçe, Galatasaray gibi takımlara karşı puan kaybetmenin normal olduğunu, Diyarbakır’ın bu tür takımlarla oynadığı vakit seyircinin gerilmesinin gereksiz olduğunu söylüyor.

Söz konusu gerilimin maçla, futbol ile bir ilgisi yok demiştik galiba yukarıda.

Birisi söze karışıyor, İstanbul stad kültürüyle uyarıyor, “Siz” diyor Diyarbakırspor yöneticilerine, “Amigolarla maçtan önce toplanmalı. Onları eğitmeli. Onları kontrol etmelisiniz.”

Futbol Federasyonu’nun eski yöneticilerinden bir spor yazarı müdahale ediyor, “Ben siyasi yazı yazsam, ne yazacağımı biliyorum. Olan-bitenin amigolarla ilgisi yok. Dört korner direğinin çevresine mevzilenmiş bir topluluk taş yağdırıyordu. Bu örgütlü bir şey. Amigolarla hiçbir ilgisi yok.”

Kulağına eğiliyorum, “Sence, Örgüt mü yaptı bu işi?” diye soruyorum. Bilgili ve bilgece bir yüz ifadesiyle başını sallıyor.

Diyarbakır’da “Örgüt” demek, PKK için kullanılan bir kod.

Ama Diyarbakırlılara sorarsanız, bu işin o “Örgüt”le bir ilişkisi yok.

Yine de Diyarbakır, özel bir yer. Diyarbakır yöneticilerinden biri hararetle ve gülerek bana dert anlatıyor, “Cengiz bey, bizim takımın kalecisi Espinoza Ekvador’lu. Onunla görüşmemiz 10 dakika sürdü. Anlaştık. El sıkıştığımız anda ‘Biji Diyarbakırspor’ diye bağırdı. Yahu, daha seninle biraraya geleli 10 dakika oldu. Nereden öğrendin ‘Biji’yi!”

-       Sahiden nereden öğrenmiş?

-       Ekvadorlu Espinoza’yı Belçika’nın Standard Liege takımından transfer ettik. Sanırım Belçika’da Kürt arkadaşları olmuş.

Diyarbakır’da sabah saatleri Balıkçılarbaşı’nda yürüyorum. Selamlaşanlar, el sıkışanlar. Hangi rüzgar attı beni Diyarbakır’a bu sefer. “Akşam maç var ya” diyorum. Yaşlıca bir Diyarbakırlı, bağıra çağıra “Cengiz bey, bizde Kamerunlu bir oyuncu var. Koluna yeşil, sarı, kırmızı bant dolayıp sahaya çıkıyor. O renkler Diyarbakırspor’un renkleri oldu, yeni oyuncular sayesinde” diyor gülerek.

“Siyah Afrika’nın renkleridir onlar. Afrikalıların çoğu kollarına o renklerden bantlar, başlarına o renklerden bereler takar” diyorum ama oralı değil, muzip muzip gülümsüyor.

Diyarbakır, “militan ruhlu gençler”in şehri ama sakın yanlış anlaşılmasın olaylara gebe, gergin bir şehir değil.  Hiç değil. Belki, hiçbir zaman olmadığı kadar değil. Ne de olsa “Kürt Açılımı”nın serpintilerini en güçlü hisseden Türkiye şehri Diyarbakır.

***           ***      ***

Diyarbakır’a doğru açılmayan, Diyarbakır’ı içine katmayan ve Diyarbakır’ın katılmadığı, içinde yer almadığı bir “Kürt Açılımı”nın da, daha utangaç deyişiyle “demokratik açılım”ın da varabileceği anlamlı bir adres olabileceği kuşkulu.

Diyarbakır’ın son bir aydır Türkiye’de esmeye başlayan “umut ve iyimserlik rüzgarları”na en açık şehir olduğu bu bakımdan sanılabilir ama Diyarbakır’ı “içerden” gözlemeye kalktığınız takdirde, bu konuda özel bir coşku ve heyecan görülmüyor.

Diyarbakır Barış Meclisi üyelerinden bir bayan avukat, çok kişinin uzun sözcüklerle anlatmak istediğini kısaca niteledi: “Temkin”!

Diyarbakır, “sütten ağzı en fazla yanmış” Türkiye şehri olarak, “Kürt Açılımı” ile esen rüzgarlar konusunda temkinli. Hatta aşırı ölçüde temkinli bile denebilir.

Belediye Başkanı Osman Baydemir, “temkin”in ötesinde “kaygı” sözcüğüne yer veriyor. Baydemir, “süreç”e ilişkin olarak “olabilirler”, “olması gerekenler” ve “tatmin düzeyi” gibi üç kategoriden söz ediyor. “Süreç”in aktörlerinin herbirinin bu üç kategorideki önceliklerinin birbirinden farklı olabileceğini ve “süreç” iyi, doğru ve gereği gibi yürütülmezse, bu “öncelik farklılaşması”nın süreci raydan çıkarabilecek tehlikeler içerdiğine dikkat çekiyor.

İş adamları kuruluşlarının etkili bir ismi ise, “Halkta büyük bir umut ve beklenti oluştuğunu, buna kimsenin karşı koyamayacağını, DTP’nin ve onunla ilişkili unsurların da bunu hesaba katması gerektiğine” değiniyor.

Diyarbakır kamuoyu, İmralı’dan, Kandil’den ve bu iki “merkez”le irtibatlı Avrupa’dan gelecek sese duyarlı kulaklara sahip. Bu “adresler”den gelecek ses netleşmediği sürece, duygularını ve pozisyonunu dışa vurmamaya özenli. “Temkin”in gerekçesi bu.

***               ***               ***

Söz konusu “merkezler”i yansıtan Gündem gazetesi. Diyarbakır’da İstanbul medyasından çok daha etkili ve onun içeriği ve gündemi İstanbul medyasından çok çok farklı.

Gündem, birkaç gün önce yine kapatılmış. “Fark etmez” diyor bir Diyarbakırlı, “tekrar açılana kadar Özgündem çıkar.” Gerçekten de bir bayiye “Bir Özgündem verir misin” diyoruz. Cevap: “Daha gelmedi!”

Yazılı Gündem piyasada yoksa da, “Gundemonline”dan internet üzerinden izleniyor. Akşamüstü bir büroda, “haber” geliyor: “KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Kürt Açılımı’na karşı açıklama yaptı”...

KCK, “Komala Civate Kurdistan”ın başharfleri. “Kürdistan Halkları Topluluğu” anlamına geliyor. PKK’nın da “üst kuruluşu” olarak anlatılıyor ama onu PKK diye de anlayabilirsiniz.

Açıklamanın başında “Hareketimizin geliştirdiği eylemsizlik kararı ve yaptığı çağrılar ile gündeme giren Kürt sorununda demokratik çözüm tartışmaları Önderliğimizin sunacağı yol haritasıyla somut bir çözüm perspektifine ulaşma olanağı sağlayacaktır. Buna karşı Türk devletinin başta Kürt açılımı dediği, daha sonra demokratik açılım diye adı değiştirilen girişimleriyle konu tümüyle Türkiye’nin gündemine oturmuştur. Bu sürecin geliştirilmesinde özellikle son iki haftadan bu yana Türk devlet yetkililerinin beyanat ve tavırları niyetlerini daha fazla açığa vurmuştur. Sorunun çözümü için neyi yapacaklarını değil, neyi yapmayacaklarını izah eden Türk devleti, özünde Kürt özgürlük hareketini zayıflatma, atılacak bazı sıradan adımların eşliğinde Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır” deniyor.

Diyarbakır’da sohbet etmek dahi “kod çözme” anlamına geliyor. Burada ifade edilen, “Amaç PKK’yı tasfiye etmektir. Biz bunda yani ‘Kürt açılımı’ denilen süreçte yokuz” anlamında. Ancak, bu noktada da uyarılıyorum, “Bu, safları sıkı tutalım. Kimse kontrolümüzden çıkmasın, açılıp saçılmayın, bekleyelim anlamına gelir. Nihai bir pozisyon olarak anlamayın bunu” diyor Diyarbakır’da bu tür açıklamalara alışkınlığı olanlar.

Ertesi gün yani dün, Ahmet Türk’ün ve DTP Grup Başkanvekillerinin Ak Parti ve hükümeti görünürde sert bir dille eleştiren açıklamaları geliyor. MHP ve CHP’nin sertleşen söyleminin ardından.

Bu arada Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “Terör örgütü ve destekleyicileriyle ilişki kurulmasına yol açabilecek hiçbir faaliyet içinde bulunamaz" sözcüklerine de yer veren dünkü açıklamasını da not etmek gerekir.

Bunun üzerine, Ahmet Türk, olan-biteni "Son MGK bildirisinden ve Genelkurmayın açıklamasından da anlaşılacağı üzere AKP’nin açılım dediği şey aslında bilinen resmi söylemin allanıp pullanmasından ibaret kalmaya adaydır" şeklinde değerlendirdi.  DTP Genel Başkanı, AKP’yi gelinen aşamada daha ciddi, sorumlu ve sürece daha cesur sahip çıkmaya çağırarak "Demokrasiden, hak ve özgürlük anlayışından uzak, çatışmacı, kışkırtıcı yaklaşımlar karşısında geri adım atan ve demokratikleşme söylemini bir kenara bırakıp terör söylemine sarılan bir anlayış daha işin başında tökezlerse halkın umutlarının kırılması an meselesi olur" uyarısında bulundu.

“Kürt Açılımı”nın gelinen son safhasında dune damgasını vuran bu açıklamalar, Diyarbakır’ın neden “temkinli” olduğunu da anlatıyordur sanırım.

Ve, şu notla noktalayayım: Diyarbakır’ı ikna etmeyen ve herşeye rağmen, daha da ötede, Diyarbakır’ı kucaklamayan herhangi bir “girişim” ya da “atılım”ın başarı şansı kuşkuludur…

 

Ekrem Fildişi






Sayı: 11 | Tarih: 23.08.2009
Hayrettin Karaman
Zekât kimlere verilir, Zekâtın sarf yerleri
3547 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Sabancı cinayeti
1558 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Kur’an Vakfı Kurulsun
1528 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Herkes mecbur mu?
1475 Okunma
Vahap Alma
Ahmet Hakan
Açılım andı
1471 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Hakan Albayrak
Muhatap almak veya almamak
1385 Okunma
Veysel İpekçi
Ahmet Altan
Toz Duman
1326 Okunma
Özer Ataç
Ruşen Çakır
Devlete rağmen devletin bekası
1312 Okunma
Tayibet Erzen
Cengiz Çandar
Diyarbakır’da biber gazı, “Kürt Açılımı”na biberli
1302 Okunma
Ekrem Fildişi
Reşat Nuri Erol
Kredi kartı ve bankalar
1292 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Taşgetiren
Saadet'i duymak
1252 Okunma
Zübeyir Erol
Fehmi Koru
İlk gününde Ramazan
1223 Okunma
Ahmet Kirtekin
Murat Bardakçı
İnsanın evliyası olur da atın evliyası olmaz mı?
1218 Okunma
Recep Yıldırım
Zülfü Livaneli
Çözüm için aklı sesi
1205 Okunma
Ali Bülent Dilek
Nazlı Ilıcak
Halının altına süpürdüklerimiz
1203 Okunma
Fatma Karuç
Mümtazer Türköne
Hilmi Özkök’ün Erdemi
1199 Okunma
Arif Ersoy
Mehmet Altan
PKK “neden” mi, “sonuç” mu?
1191 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Yılmaz Özdil
Al sana açılım
1164 Okunma
Leyla Okta
Abdullah Büyük
Merhaba ey onbir ayımızın sultanı
1155 Okunma
Sedat Aksakal
Fikret Bila
Etnik kimlik, milli kimliğin parçası olmaya engel
1143 Okunma
Harun Özdemir
Toktamış Ateş
Kürt Açılımı (2)
1135 Okunma
Osman Eskicioğlu