Türkiye'nin, yaşadığı elim olayların üzerindeki sis perdesi yavaş yavaş kalkıyor. Arslan Tekin'in yazdığı "İmralı'daki Konuk" isimli kitapta yeni bilgiler var. Zaten, kıtalarına giden 33 erin taranması olayı (25 Mayıs 1993), uzun süredir Ergenekon'a mal ediliyordu. Tekin, hadisenin perde arkasını anlatarak, bu kanaati pekiştiriyor.
Önce, 33 er meselesini hatırlayalım: 1993'te, Özal'ın ve Demirel'in çabalarıyla PKK'ya yönelik politika değişikliğinde önemli bir noktaya gelinmişti. Talabani devredeydi; Öcalan ateşkes ilân etmişti. Özal cumhurbaşkanı, Demirel başbakandı. Sonra Özal öldü; Demirel cumhurbaşkanı oldu. Henüz Çiller seçilmemişti. İsmet Sezgin, İçişleri Bakanı olarak dağdakilere af projesi üzerinde çalışıyordu. 25 Mayıs 1993'te Bakanlar Kurulu'nun gündeminde af vardı. Ama aynı gün Bingöl'de 33 er kurşuna dizildi. Saldırının arkasındaki kişi Şemdin Sakık'tı ve iddiaya göre, kendisine yanlış istihbarat verilmiş, kıtasına giden silâhsız 33 er için "özel eğitimli birimler" denilmişti. Tabii, saldırıyla birlikte barış çabaları da berhava oldu.
Talabani'nin temasları
Arslan Tekin, kitabında, Talabani'nin El Vasat dergisine verdiği bir mülâkata da yer ayırmış; bu mülâkatın yayınlanmayan bölümlerini okurlarıyla paylaşıyor. Arslan Tekin'in anlattıklarına göre, Demirel 1991'de, Talabani'yi evine çağırıyor ve ona Erdal İnönü ile koalisyon yapacağını söylüyor. Hem Demirel, hem Özal, Öcalan ile diyalog için Talabani'den yardım istiyorlar. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa'nın da bu temastan haberi var; o da Talabani'yi teşvik ediyor. Öcalan, Talabani ile görüştükten sonra, onun tavsiyelerine uyarak, Türk gazetecilerinin katıldığı bir basın toplantısı düzenliyor ve 22 gün süreyle ateşkes ilân ediyor. Özal, Talabani'ye, bazı Doğulu milletvekillerini de yanına alarak, Öcalan'ı ziyaret etmesini ve ateşkesin süresini uzatmasını söylüyor. Bu ziyaret Bekaa'da gerçekleşiyor; Öcalan, Talabani'nin isteğini kırmayarak, yeni bir basın toplantısında, savaşı süresiz olarak durdurmayı kabul ettiğini açıklıyor.
Ölenler; olaylar
Tam da bu süreçte gelişen olaylara bir bakalım:
Eşref Bitlis 17 Şubat 1993'te, uçağının düşmesi sonucunda ölüyor. Sebeb "Buzlanma" olarak açıklanıyor ama zihinlerdeki şüphe devam ediyor.
Özal, 17 Nisan 1993'te ölüyor. Ailesi, zehirlendiğini düşünüyor.
25 Mayıs 1993'te 33 er kurşunlanıyor. Suç PKK'ya atılıyor. Ve tabii ki çözüm beklentileri devre dışı kalıyor.
Küçük'ten suikast ihbarı
PKK ile Öcalan'ın ismi başka birçok kritik konuda daha öne çıkıyor. Ergenekon'un 3. iddianamesinde, şüpheli Yalçın Küçük'ün, Öcalan'a, kendisini hedef alacak bir suikastı haber verdiğinden söz ediliyor. Zaten Yalçın Küçük de, bunu daha önce 32. Gün programında açıklamıştı: "24 Aralık 1995 seçimlerinden önce, MİT'in, Öcalan'a karşı düzenlediği bir suikastı, Cumhurbaşkanı Demirel, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve muhalefet lideri Mesut Yılmaz'ın bilgisi dahilinde Öcalan'a sızdırdım." Küçük'ün itirafına gerek yoktu. Gazeteci Fehmi Koru, Öcalan'ın, 1999'da, Roma'da yakalandığı zaman, basın mensuplarına söylediği bir cümleyi (Bana karşı operasyon düzenlenmişti. Bir siyasetçi, yakını vasıtasıyla "Operasyon yapılacak; kaç" haberini gönderdi.) okurlarına aktarmıştı. Şamil Tayyar da, Star gazetesinde, Şemdin Sakık'tan naklen, Apo'ya karşı düzenlenen suikastla ilgili bilgi vermişti. Sakık, hapishaneden Tayyar'a gönderdiği mektupta şöyle diyordu: "Apo, militanlarına, Tansu Çiller'in düzenlediği bombalı suikastın Mesut Yılmaz tarafından ve Yalçın Küçük aracılığıyla kendisine bildirildiğini söylemişti."
"Çiller'i öldürelim"
Son olarak, Öcalan'ın, Ergenekon savcılarına gönderdiği 125 sayfalık dilekçe dolayısıyla, birilerinin, Öcalan'a, "Biz Tansu Çiller'i öldürelim, sen üstlen" dediği ortaya çıktı. Henüz bu dilekçe medyaya sızmadı. Acaba Çiller'i öldürmek isteyenler kimlerdi? Dilekçede, bu konuda ipuçları bulunuyor mu?
Yorum
Bu acımasız katliamları gerçekleştiren terörist başının şu an koca İmralı yı işgal etmesini ve orada paşalar gibi bakılmasını bu vatanın bir evladı olarak hiç sindiremiyorum. Hem ateşkes anlaşması yapılıyor hem dalga geçer gibi askerlerimiz şakır şakır taranıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Bizlerin oyları ile bir yerlere gelmiş kişiler de gidip bu vatan hainleriyle anlaşma yapıyorlar. Ayaklarına kadar gidiyorlar. Akan kanların duracağı umuduyla gittiler belki ama ne var ki bu ateşkesin yarardan çok zarar getirdiği kaçınılmaz bir gerçek
Turgut Özal'ın terörist başını önce ateşkes ve ardından silah bırakmaya ikna çabalarının biri kişisel olmak üzere iki sebebi olabilir. Kişisel planda, başkanlık sistemine geçişi savunan Özal eğer bu planı tutarsa halk tarafından seçilmeyi garantilemek için blok Kürt oylarına göz dikti. Güneydoğu'ya barış getiren lider sıfatıyla başkan seçilmek istedi.
Beklide Özallın bu ateşkesten planı Kürtlerle ile ittifak kurma ve Kürt ittifakı sayesinde önce Irak'ın kuzeyinde bir nüfuz bölgesi kurmaya ve ilerde petrol zengini Musul-Kerkük'e uzanma niyeti gözler önünde.
Ama neye yarar ki çok sürmeden planlarını gerçekleştiremeden. Onu da yok ettiler faili meçhullerin arasına soktular.
Dağdaki terörist başı basın toplantısı yapıyor yeri ayan beyan açık ama herkes daha bununla ateşkes pazarlığı yapıyor. Vah ülkemin aciz yöneticileri vah. Bölücü başlarının ayaklarına gidip ateşkes ve silahı bırakmasını istiyorlar. Bizim ülkemiz bu kadar aciz miydi ki bunların yerlerini yurtlarını bile bile binlerce askerimizin şehit düşmesine göz yumuyorlar.
Yalçın Küçük’ün açıklamasına ne demeli. "24 Aralık 1995 seçimlerinden önce, MİT'in, Öcalan'a karşı düzenlediği bir suikastı, Cumhurbaşkanı Demirel, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve muhalefet lideri Mesut Yılmaz'ın bilgisi dahilinde Öcalan'a sızdırdım. Diyor. nasıl oluyor devletin zirvesindeki kişilerde bunların kuklası oluyor benim aklım almıyor. Biz bu insanları bizim haklarımızı korusunlar vatanımıza milletimize sahip çıksınlar diye seçip meclise gönderiyoruz adamlar PKK lideri ile işbirliği yapıyor.
Ergenekon adı altında kurulan bu örgütün PKK ya destek verdiği ve onlar gibi ülkeyi içten yıkmaya çalıştığı bariz ortada. Bunlara da destek verenlerinde o dağdaki teröristlerden farkı yok bence. Ama toplum içinde göğüslerini gere gere geziyorlar. Toplumumuzda bu insanlara destek veriyor onların tutuklanmalarını alkışlarla protesto ediyor. Güzel ülkemin güzel insanları artık uyanalım bu güzel ülkeyi Türk-Kürt, alevi-Sünni, kapalı-açık diye bölmek isteyenlere çanak tutmayalım. Birlik ve beraberlik içinde barış içinde yaşayalım. Bakın ergene konunda döndü dalaştı ucu PKK ya dayandı Öcalan’a dayandı. Bunlarında dağdaki teröristten farkı yok.
Bu devlette yazarımız Nazlı hanımın dediği gibi yaşananlar, Hep halının altına süpürülüyor. Bizim milletimizde devletimizde bu halıyı kaldırıp altını temizlemedikçe o halıyı çürütecekler haberimiz ola. Allah sonumuzu hayır etsin. Allah yar ve yardımcımız olsun.