Devlete rağmen devletin bekası
1307 Okunma, 0 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

22.08.2009

Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) tarihinde “devletin bekası” yani devletin varlığını sürdürmesi kavramı hep temel bir önem arz etmiştir. Bu kavrama bağlı olarak MHP militan ve sempatizanları, özellikle de ülkücü gençlik, devlete yönelik olarak algıladıkları tehditlere karşı kendilerini siper etmekten geri kalmadılar. Ne var ki devleti toplumun önüne koyan bu yaklaşım nedeniyle MHP hareketi sık sık zor duruma düştü. Bunun en çarpıcı örnekleri 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte yaşanmış, binlerce ülkücü genç, uğruna canlarını feda ettikleri devletin kendilerini tutuklayıp yıllarca hapislerde çürütmesi, işkence başta olmak üzere insanlık dışı muamelelere tabi tutması ve içlerinden bazılarını idam etmesi, özetle “devletin kendi çocuklarının bile gözünün yaşına bakmaması” karşısında büyük bir şok yaşamışlardı.

Bütün hayal kırıklıklarına rağmen ülkücüler, birkaç istisna dışında, bağırlarına taş basıp devlete küsmediler. Fakat o gün yaşanmayan kopuşun günümüzde söz konusu olduğunu gözlüyoruz. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin MGK bildirisine karşı kaleme aldığı dünkü yazılı açıklaması MHP-devlet ilişkisinde yepyeni ve 12 Eylül’dekinden daha dramatik bir süreç yaşanmakta olduğunu gözler önüne seriyor. Aslında bu sürecin ilk işaretlerini, Kuzey Irak’a yönelik kara harekatının süre ve kapsamının sınırlı tutulması üzerine Bahçeli’nin yaptığı sert çıkış sırasında almıştık. Kendini devletle ve dolayısıyla onun en önde gelen kurumlarından olan ordu ile özdeşleştirmiş bir siyasi hareketin liderinin bu çıkışı çok büyük şaşkınlık ve ilgi uyandırmıştı.

Köprüleri atmak üzere

Bahçeli’nin Türkiye’de devlet denilince ilk akla gelen kurumlardan olan MGK’yı alenen ve beklenmedik ölçüde sert bir şekilde eleştirmesi gerçekten yepyeni bir durum yaşadığımızı kanıtlamış oldu. Aslına bakılırsa, kabaca “devlete rağmen devletin bekası arayışı” olarak adlandırabileceğimiz bu anlayış dünyanın dört bir tarafındaki popülist milliyetçi hareketlerin temel yaklaşımı olagelmiştir. Bununla birlikte MHP hareketi bu yaklaşıma itibar etmemeye büyük özen ve dikkat göstermişti, fakat görülüyor ki bu ısrardan vazgeçiliyor.

MGK bildirisi hakkında “devlet görüşü olarak yorumlanması asla mümkün değildir” diyen Bahçeli’nin şu sözleri, bugün devletin zirvesini oluşturan kişi ve kurumlarla MHP’nin köprüleri atmak üzere olduğunun işaretleridir: “Devlet dünden yarına ilerleyen milletin organizasyonudur. Bu sürecin bir kesitinde söz sahibi olmuş yöneticiler ve memurların dönemsel yorum ve tasavvurlarına devlet politikası denilemeyecektir. Milletimize esaret dayatan Mondros Mütarekesi’nin de devlet yönetiminin rızası ile hayat bulduğu bilinen en acı gerçeklerden birisidir.”


TSK’nın suskunluğu

Bahçeli’nin ilk andan itibaren Kürt açılımına en sert bir şekilde karşı çıkmasını, bu açılımın “hükümet değil devlet politikası” olduğunu kavramış olmasına bağlamıştım. İşte son MGK bildirisinde açılım konusunda “yola devam” mesajı verilmiş olması Bahçeli’nin üslubunu daha da sertleştirmişe benziyor.

MHP Lideri’nin “Bu tarihi sapmaya onay verenler ve taşıyanlar kadar sessiz duranlar veya ses çıkmayanlar da ağır ve tarihi vebal altından asla kurtulamayacaklardır” sözleri, onun asıl ve

Gizli muhatabının TSK olduğunu düşündürtüyor. (Buna karşılık Köşk’ten gelen cevaptaki “sayın üyelerin ifade ettiği görüş ve tavsiyeler hakkında bilgi sahibi olunmadan” tabiri de askerin savunulması olarak görülebilir.)

Peki “MHP Lideri tam olarak neyi hedefliyor?” sorusuna gelecek olursak, bana göre Bahçeli:

1) Tabii ki öncelikli olarak bu açılımı daha doğmadan ne yapıp edip yok etmek istiyor. Zira belli bir mesafe katedildikten sonra geriye dönüşün iyice imkansız olacağını düşünüyor;

2) Şu ana kadar “Kürt açılımı” hakkındaki görüşlerini kamuoyuyla paylaşmamış olan TSK komuta kademesinin bir an önce konuşmasını ve Cumhurbaşkanı Gül’ün iddia ettiği gibi “devlet kurumları arasında uyum” olup olmadığının netleşmesini istiyor;

3) Hükümetin tepkisel davranıp Kürt açılımı takviminden sapmasını; bazı adımları erkene alıp, bazılarını geciktirmesini; kısacası hata yapmasını arzuluyor.

 

Yorum:

 

Neyi paylaşamıyoruz ki?

Yeryüzü insanlığa aitken, hiçbir şeyin asıl sahibi biz değilken, bu asabiyet niye?

 

MHP ve yandaşlarının bu tepkili tutumu savaş sürecini daha da uzatmaktan başka ne işe yarıyor?

 

 Kendilerini Türk tarihinin ve halkının kutsanmış koruyucuları zanneden bu insanlar bilmeyerek de olsa Türkiye üzerine kurulan tezgahın sağlam ayakları haline geliyorlar. Aşırı milliyetçi tutumları, sorunların çözümüne resmen set çekiyor. Onlara kalsa, dökülen kanların hesabı PKK ile olan savaşı desteklemekle oluyor. Halkı kışkırtıp, iyice galeyana getirirken, şu tarihi gerçeği görmezden geliyorlar: KÜRT HALKI ? PKK,

Yüzyıllar boyunca Türkiye (daha geniş bir coğrafya olarak ele alırsak Osmanlı) topraklarında yaşamış Kürt halkı, İstiklal Savaşı’nda da Türk halkı ve Türkiye bünyesindeki diğer halklarla omuz omuza savaşmış ve hiçbir anarşi de yaşanmamış. Asıl insanların zihninde diri tutulması gereken bu değil midir? Daha sonra bize oynanacak oyunların senaryosu gereği bir terör örgütü ve onun kiralanmış yandaşları sahneye çıkıyor ve reytinglerini de dıştan demokrasi ve insan hakları fukaralarından, içten ise en ufak bir kıvılcımla “Vatan, Millet, Sakarya!”  naralarıyla sokaklara dökülen Türk halkından alıyor. Türkiye’de oluşturulan ve başarılı olan bu sanal sorun, Milliyetçi arkadaşların da destekleriyle, en büyük sorunumuz haline geliyor veya öyle lanse ediliyor.

 

Türkiye’nin bu sorunlarla uğraşması, önünü görememesi, madden ve manen kimin işine geliyor? Sanırım bu sorunun cevabını herkes biliyor, herkesin bildiği sır olduğuna göre, burada zikretmeyelim.

  

Gerçekten milli varlığa ve birlikteliğe söyledikleri kadar önem veriyorlarsa, yapacakları şey halk arasındaki kin otlarını beslemek ve yeni tohumlar ekmek olmamalı, hükümetin “Açılım” adımlarını hızlandırmak adına yapıcı tutumlar sergilemek olmalı.

 

 Aksi halde,  onlar ağır ve tarihi vebal altından asla kurtulamayacaklardır.

 

MHP'nin yanısıra bir de sırf AKP'nin başarısı olmasın diye sürece köstek olanlara gelince, onların durumu ise daha vahim. Ne vatan, ne millet tek dertleri koltuk.

 

 

Tayibet Erzen






Sayı: 11 | Tarih: 23.08.2009
Hayrettin Karaman
Zekât kimlere verilir, Zekâtın sarf yerleri
3543 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Sabancı cinayeti
1554 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Kur’an Vakfı Kurulsun
1523 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Herkes mecbur mu?
1470 Okunma
Vahap Alma
Ahmet Hakan
Açılım andı
1466 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Hakan Albayrak
Muhatap almak veya almamak
1380 Okunma
Veysel İpekçi
Ahmet Altan
Toz Duman
1322 Okunma
Özer Ataç
Ruşen Çakır
Devlete rağmen devletin bekası
1307 Okunma
Tayibet Erzen
Cengiz Çandar
Diyarbakır’da biber gazı, “Kürt Açılımı”na biberli
1297 Okunma
Ekrem Fildişi
Reşat Nuri Erol
Kredi kartı ve bankalar
1287 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Taşgetiren
Saadet'i duymak
1246 Okunma
Zübeyir Erol
Fehmi Koru
İlk gününde Ramazan
1218 Okunma
Ahmet Kirtekin
Murat Bardakçı
İnsanın evliyası olur da atın evliyası olmaz mı?
1213 Okunma
Recep Yıldırım
Zülfü Livaneli
Çözüm için aklı sesi
1200 Okunma
Ali Bülent Dilek
Nazlı Ilıcak
Halının altına süpürdüklerimiz
1199 Okunma
Fatma Karuç
Mümtazer Türköne
Hilmi Özkök’ün Erdemi
1194 Okunma
Arif Ersoy
Mehmet Altan
PKK “neden” mi, “sonuç” mu?
1186 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Yılmaz Özdil
Al sana açılım
1159 Okunma
Leyla Okta
Abdullah Büyük
Merhaba ey onbir ayımızın sultanı
1151 Okunma
Sedat Aksakal
Fikret Bila
Etnik kimlik, milli kimliğin parçası olmaya engel
1139 Okunma
Harun Özdemir
Toktamış Ateş
Kürt Açılımı (2)
1130 Okunma
Osman Eskicioğlu