13.08.2009
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün parti grubunda yaptığı olağanüstü güzel. Son derece tutarlı ve duyarlı konuşmasının bir cümlesi şöyleydi: “Annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur.”
Dün Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) ve Yabancı Dil Sınavı sonuçları açıklandı.
Baktım...
Çocukları üniversite seçme sınavına
giren tüm anneler, sonuçların ve dolayısıyla evlatlarının geleceğinin peşinde koşarken, tam da Başbakan Erdoğan’ın vurguladığı şekliyle, “bir tek anne” gibi çırpınıyorlardı...
Ne var ki, tercih gönderen 958 bin 628 adaydan 290 bin 97’si lisans, 238 bin 631’i ön lisans programlarına yerleşmiş ama yaklaşık 90 bin kontenjan boş kalmıştı.
***
Bırakın üniversitelerde okutmayı...
Türkiye yıllardır çocuklarını öldürüp duruyor.
Başbakan şöyle devam ediyordu:
“Gencecik fidanlarımızın, ana kuzularının sararıp solmasına, artık tahammülümüz yok.
Ağıtlara, annelerin gözyaşlarına, evlat acısına, feryadı figana daha fazla tahammülümüz yok.
Türkiye’nin kaybetmesine, daha büyük risk ve tehditlerle karşılaşmasına, tahammülümüz yok.
Ülkenin bir bölümü üzerine çökmüş karabulutlara tahammülümüz yok. Umutsuzluğa tahammülümüz yok.
Biz artık Botan Çayı’nda serinlemek, Zap suyu gibi coşmak, Dicle, Fırat, Murat gibi barışa kardeşliğe akmak istiyoruz. İstiyoruz ki Munzur dağlarında hep birlikte kardelen toplayalım. Cudi Dağında yediverenler, Ağrı dağında çiğdemler dermek istiyoruz. Ülkemin yedi coğrafyasından derilmiş çiçekleri, ülkemin annelerine, o tertemiz yüreklere vermek istiyoruz.”
***
“Çocuklarımız ölmesin, analarımızın yüreği dağlanmasın” arzusuna nasıl karşı çıkılabilir?
Bu çığlık nasıl duymazdan gelinebilir?
Anlaşılır gibi değil.
“Savaş Lobisi”nin...
“Çözümsüzlük Cephesi’nin” öncülüğünü yapan ana ve yavru muhalefet, siyasal istismarlarını PKK üzerinden derinleştirmekte...
Bu ucuz hamaset kuyusuna düşmemek için şunu sormalıyız:
Kürt Sorunu açısından PKK “sonuç” mu, “neden” mi?
Unutmayalım ki, son ayaklanma yirmi dokuzuncu Kürt ayaklanmasıdır...
Cumhuriyet, Kürt Sorunu’nu doğuran ana nedenlerle ilgilenmediği için hep
PKK türü unsurlar “sonuç” olarak var
olagelmiş...
***
Türkiye Cumhuriyet’ini bir ulus kurmadı, devlet, “ulus” inşa etti... Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesi çok farklı etnik kimlikleri, Müslümanlık üzerinden “Türk” kabul etti.
Ana eksen “ırk” değil “din” idi.
Anadolu’da eskiden beri yerleşik olarak yaşayan ve Osmanlı’ya 14. yüzyılda dahil olan Kürtler de bu yapının içindeydi.
Ama Cumhuriyet, Kürtleri sisteme entegre edemedi, oldukları gibi kabul etmeyi de reddetti.
Ve sorun hiç bitmedi, kavga dinmedi...
***
Umutların çok yükseldiği...
“Savaş Lobisinin” de iyice gemiyi azıya aldığı bir süreçte...
Bu tarihsel sorun çözüme kavuşacak ise bu, PKK’yı “neden” olarak değil...
Bir tarihsel yanlışın “sonucu” olarak kabul etmemiz halinde olacaktır.
“Çözümsüzlük Cephesi” PKK üzerinden hamaset yaparken bunu unutmamak, unutturmamak gerek.
Ana dili yasaklayan, oturulan bölgeyi “sürgün” yeri kabul eden, İstanbul’a 1934’de gelen elektriği bölgeye ancak elli yıl sonra götüren bir anlayış, Kürt Sorunu’nu tabii ki çözemez.
***
Umarım bu kez, PKK’yı “sonuç” kabul eden bir yaklaşımla, köklü bir çözüme gidilir.
Ve “çözümsüzlük cephesini” oluşturan partiler de, çocukların ölümünden yana tavır almanın ağır bedelini öderler.
Bu vesileyle, ÖSS sonuçlarında istediğini bulamayan öğrenciler de, anneler de üzülmesin...
Yaşamda bir yıl nedir ki?
Yeter ki, çocuklarımız daha mutlu bir ülkede yaşayabilsin
Yorum:
Bir anne öldü mü çocuk
Bahçenin en kuytu yerinde
Elinde ince bir çubuk
Ağzında siyah bir leke
Bir çocuk öldü mü
Elinde bir ip
Nereye bağlayacağını
Bilemez anne
Sezai KARAKOÇ
Oldum olası bir ikiyüzlülük sezerim…
Türk-Kürt,
Alevi-Sünni,
Laik-Dindar,
Sağcı-Solcu,
(…)
Cumhuriyet tarihi boyunca kategorik ayırımlardan neler çektik bir düşünün…
En sonunda bir Ergenekon (destanı) ortalığı toz duman etti de dönen dolaplar hakkında genel bir fikir sahibi olabildik.
Artık nereden gelirse gelsin hepimiz bir çok meselemize toptan çözümler sunanlara karşı daha bir ihtiyatlı bakmaya yöneldik.
PKK sonuç mu sebep mi?
Nereden baktığınıza bağlı.
Yazar bir yerde “ Türkiye Cumhuriyet’ini bir ulus kurmadı, devlet , ‘ulus’ inşa etti… Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi çok farklı etnik kimlikleri, Müslümanlık üzerinden Türk kabul etti” diyor. İşte bütün hakikati bu cümle ifade ediyor.
“Osmanlı bakiyesi” ,
“farklı etnik kimlikler”,
“Müslümanlık üzerinden Türk kabul etmek”,
terimleri üzerinde yeniden düşünmek lazım..
Sorunun kaynağı da sonucu da bu sözcüklerde mündemiç…
Osmanlı Devleti tarihte 700 yıl gibi bir zamanda bu kadar çeşitli etnik unsuru bir arada tuttu da Türkiye Cumhuriyeti neden ayni unsurları bir arada tutmakta zorlanıyor? Kaldı ki Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu topraklarda ismine Millet-i Sadıka denilen Hıristiyan unsurlar da vardı. Ve nüfusun yarısı o unsurlardan teşekkül ediyordu. Mübadele ile Hıristiyanlar büyük ölçüde dışarı gönderildi. Bu gün Türkiye içindeki vatandaşların %98 i Müslüman olduğu halde dahildeki kavgada ölenlerin sayısı 45-50 bin civarında. Harcanan emek ve milli servet Türkiye’yi on misli kalkındırır.
Çok açıktır ki ortada bir Müslümanlık sorunu dağ gibi durmaktadır.
Cumhuriyet tarihi boyunca Laiklik prensibi, devlet güçlerini elinde tutanlar tarafından Din düşmanlığı şeklinde algılanmış ve millete baskı aracı olarak kullanılmıştır. Bunun tabii sonucu olarak Milletimizin tümü üzerinde bir baskı söz konusudur. Bu baskı Güneybatıda az uygulandı, Güneydoğuda çok uygulandı gibi müdafaalara girmek problemi hedefinden saptırmaktır.
Hal bu ki laiklik yalnız Müslümanlıkta mevcuttur. Bu söz yalnız bir iddia değil İslam olmamış ehli insaf tarafından dile getirilmiş bir kaziyedir. Nitekim Arnold Toynby’nin “Osmanlı Devleti Eflatun’un İdeal Cumhuriyetine en çok yaklaşan devletidir” şeklindeki ifadesi herkesçe malumdur. Kaldı ki Osmanlı uygulamasına %yüz İslami uygulama demekte doğru değildir. 3.Binyılın başlarında bulunuyoruz: Ömrümüz elverirse göreceğimiz Adil Düzen uygulaması da temenni ederiz ki Asr-ı Saadetin bir numunesi olsun. Allah bu uygulamaya Türk Milletini hazırlamaktadır. Nitekim Erbakan nasıl uygulanacağına dair bazı örnekleri yalnız teoride değil ayni zamanda uygulayarak göstermiştir. Bu, gören gözlere açıktır. “Dünya vatandaşlığına” fit olmak,gavura kızıp da oruç bozmağa benzer. Biz İslam Ümmetiyiz. Türk Milleti, Kürt’ün, Laz’ın, Çerkez’in, Boşnak’ın, Arnavut’un vs. ortak adıdır. Düşmanlarımızın hilelerini sezelim. Mevcudu koruyarak yeni ve büyük sistemleri kurmaya hazır olalım. Unutmayalım ki mazlum milletler Türkiye’den uzanacak kurtarıcı eli bekliyor.
Güneydoğuya elektrik Ortanadolu’dan sonra mı getirilmiştir? Hayat standardı orada daha mı yüksektir? Hayır. Kürt sorunu veya değişik adlarla gündemimize taşınan olay, Türkiye’yi yeni oyunlarla meşgul ederek birilerinin suiistimaline çanak tutma tezgahının yeni versiyonudur.
Göreceksiniz havanda su dövülecek, kimse memnun edilemeyecek, bu arada Eşkıyabaşı’nın
ekmeğine yağ sürülecektir. Belki AB’nin bir dediğini daha yaptık diye sevinenler de çıkabilir.
Türkiye üzerinde hesaplar yapan şer güçlerin, özellikle sömürücü sermayenin Türkiye’yi zayıflatma operasyonlarından biri daha gerçekleşmiş olacaktır.
Anaların gözyaşı edebiyatı sürüp gidecektir. Sormak isterim “ Kürt sorunu” ndan, “Demokratik açılım”a dönüşen projede somut ne var? Sadece lafı güzaf.
Türkiye gittikçe borçlanıyor, gittikçe fakirleşiyor. Son verilere göre Türkiye’de her ay 130 bin kişi borcunu ödeyemeyecek duruma düşüyor. Açlık sınırı altına düşen kitleler Türkiye nüfusunun 2/3 üne tırmanıyor. İşsizlik fonunda biriken paralarla da Başbakan yol yaptırmak istiyor(!) Belli ki yol müteahhitleri bütçedeki o paraya göz dikmiş. Büyük felaketlerle uyanmadan, uyanalım.
Çanlar kimin için çalıyor!?