Başbakan “dindar nesiller” için ne demeliydi?
Dünkü yazımızdaki “din, düzen, barış düzeni ve dindar nesiller” ile ilgili genel giriş ve genel açıklamalardan sonra; bugün “dindar nesiller yetiştirme” meselesine gelelim, yani ister “ahlâkî eğitim” şeklinde ister “vatandaşlık eğitimi” diyelim, ister “iyi insan yetiştirme” diyelim, bu “dindar nesiller yetiştirme” meselesi kimin görevidir?
AHLÂKLI insan yetiştirme görevi DİNÎ (ahlâkî) kuruluşlara aittir...
BİLGİLİ insan yetiştirme görevi ise İLMÎ kuruluşlara aittir...
Siyasiler ve iş adamları bunları örgütler ve iş yaparlar...
Teşbihte hata olmazsa, şöyle bir benzetme yapabiliriz:
- DİN ve İLİM inşaat/bina malzemesini hazırlar…
- SİYASET ve EKONOMİ ise inşaat/bina yapar...
***
Şimdi asıl gündemde olan veya gündem oluşturan meseleye gelelim.
Bir başbakanın “biz dindar insanlar yetiştireceğiz, biz dindar nesiller yetiştireceğiz” demesi iki bakımdan yanlıştır.
Birincisi; siyasi bir gücün temsilcisi olan başbakan hakimlere (Adil Düzen’de hakemlere) karışamadığı gibi din adamlarına da karışamaz. Bu birinci hatadır.
İkinci hata ise; demokraside çoklu sistem vardır, bir dine mensup olan onun başı da olsa başka din ve mezheplere karışmaz, karışamaz.
Herkes kendi fabrikasında istediği malzemeyi imal eder; sonra piyasada onu değerlendirir veya piyasa onu değerlendirir, pazar bulur veya bulamaz.
Bu konuda Başbakan Erdoğan’ı eleştirenlerin elbette hakları vardır.
***
Yalnız meseleye ikinci pencereden, ikinci cepheden bakacak olursak, Türkiye’de iki bakımdan “lâiklik” çiğnendi, yani İslâm ve Müslümanlar ayaklar altına alındı... Devlet “ateizm” zorlaması yaptı, dini devre dışı bırakmakla uğraştı... Bu yetmezmiş gibi dindar olarak kalmak isteyenleri de zorla Hanefi yapmakla meşgul oldu...
Şimdi Başbakan Erdoğan bunlara cevap veriyor ve diyor ki:
Biz artık insanları devlet tarafından dinsizliğe zorlamayacağız, devlet eliyle ve devlet imkanlarıyla dinsiz nesiller yetiştirmeyeceğiz...
Diğer taraftan da biz artık dini sadece bir mezhebin ibadet şekline indirmeyeceğiz...
Bunu Müslüman olduğumuz için değil, muhafazakar olduğumuz için yapacağız...
Babalarımız ve atalarımız hangi dinde (düzende) ise biz de o dinde olacağız...
Bir başka mesele daha: Tayyip kardeşimiz istediği inanışta olabilir ama devleti kendi inançlarına zorlayamaz, devleti kendi muhafazakarlığına zorlayamaz...
Onlar “dinsizliğe” zorladılar, ben de “dindarlığa” zorlarım diyemez...
Onlar silah zoru ile geldiler, sen seçilerek geldin, senin “demokrat” olman gerekir.
Bu durumda Başbakan Erdoğan ne diyecek?
Biz gerçek lâikliği getireceğiz; “dinsiz lâikliği” değil “dindar lâikliği” getireceğiz… “Lâiklik” veya “kamusal alan” diyerek yapılan zulümlere son vereceğiz… Cemaatlerin ve tarikatların resmen örgütlenmesine izin vereceğiz... Tarikatlar, insanlar dinsizliğe zorlansın diye kapatıldı... Biz şimdi onların örgütlenmelerine kanunen ve yeniden izin vereceğiz, onlara imkânlar sağlayacağız... Cemaatlere sayıları nisbetinde siyasilere sağladığımız gibi destek sağlayacağız, onlara cemaat mensupları sayısınca kamu işlerinde görev vereceğiz... Bunları lütufla veya lütuf olsun diye değil, “kanunla” sağlayacağız... Ondan sonra isteyen istediği gibi mensuplarını eğitecektir... Siyasilerin onların eğitimlerine karışma hakkı yoktur... Dinsizler de cemaatleşebilir, onlar da ateist vatandaş yetiştirirler... Suç işlemediği takdirde bizim hiç kimseye hukuken müdahale hakkımız yoktur... Suçluların suç işlediklerini biz değil “adil yargı” tesbit eder... Başbakan Erdoğan’ın böyle demesi gerekir.
Selâm, sağlık, saadet ve dua ile…